TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN KARAKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/16093)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Osman KARAKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed Berat YOLCU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; yakalama, gözaltına alma ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlendiği iddiasıyla başvurucu
tarafından yapılan şikâyet üzerine yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmesi ve bu karara yapılan itirazın reddedilmesi nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 8/6/2018, 12/4/2019 ve 10/3/2020
tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede 2018/16093 numaralı başvuru ile
2019/10089 ve 2020/9051 sayılı başvurular arasında konu ve kişi bakımında
irtibat olması nedeniyle 2019/10089 ve 2020/9051 numaralı başvuruların
2018/16093 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya
üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyetler
haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyetler
yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke
genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı
ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu
kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum
ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. Başvurucu 29/3/2018 tarihinde ilgili yabancı devlet
yetkilileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmıştır. İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinin tutuklama kararında ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin
mahkumiyete ilişkin karar gerekçesinde belirtildiğine göre ilgili yabancı
devlet yetkilileri başvurucunun sınır dışı edilmesine karar vermiş ve başvurucu
aynı tarihte Türk yetkililere teslim edilmiştir.
12. Türk yetkililer tarafından 29/3/2018 uçakla
İstanbul'a getirilen başvurucu, (Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklamaya
yönelik verdiği yakalama kararına istinaden) İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle
yürütülen bir soruşturma kapsamında 29/3/2018 tarihinde İstanbul'da
havalimanında gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucunun ilk ifadesi İstanbul Emniyet
Müdürlüğünde alındıktan sonra başvurucu 11/4/2018 tarihinde Başsavcılığa sevk
edilmiştir.
14. Başsavcılık aynı tarihte başvurucunun ifadesini almış
ve başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) aynı
tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında şüphelinin kendisinin
belirlediği avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin
ilgili kısmı şöyledir:
" ... terör örgütü üyesi değilim.
Türkiye aleyhine casusluk faaliyetim olmamıştır. Son üç yıldır ... [ilgili yabancı devlet]'da
yaşıyorum. Türkiye'de değilim. Orada legal şekilde oturumum var ve kendi
muayenemde doktor olarak çalışıyorum. Buraya tamamen uluslararası hukuka aykırı
şekilde insan hakları ihlal edilerek kanunsuz şekilde tabiri caizse insan
kaçırma olarak buraya getirildik. Hakkımdaki herhangi bir suçlamayı da kabul
etmiyorum. Yalova Üniversitesinde örgütün talimatı doğrultusunda rapor
düzenlemedim. Sosyal Bilimler Fakültesinde öğretim görevlisi olarak yer aldım.
Orada görevlendirilmem gibi bir süreç yaşanmadı. [T.D. ile] polis
ifadesinde ifade ettiğim gibi Sağlık Bakanlığında danışman olarak çalıştığım
dönemde [N.Ü.nün] kliniğinde tanışmıştım, onun dışında bir özel ilişkim
olmadı. [K.Ü.yü] ise kendisinin ne şekilde bana ulaştığını bilmemekle
beraber 3-4 yıl önce klinik şefi iken eşini muayene etmiştim onun dışında bir
diyaloğum olmadı. [M.Y.] ise onun da birkaç kez kullandığı mide ilaçları
konusunda benden yardım istemişti ben doktorum insanlar benim internet
sitemdeki telefondan yardım isteyen kişiler olmuştur. [M.A.yı]
tanımıyorum. [A.U.yu] tanımıyorum, [T.B.yi] tanımıyorum,
[R.U.yu] tanımıyorum, [A.B.yi] tanımıyorum. üç isim dışında diğerleri
ile bir ilişkim olmadı. Tamamen ... [ilgili yabancı devlette] legal bir
şekilde hayatına devam eden birisiyken Türkiye'ye usulsuz bir şekilde
getirildik ve usulsüz bir şekilde yargılanıyoruz. Hukuki girişimlerde
bulunacağım. Suçlamaları kabul etmiyorum ..."
16. Başvurucunun avukatının beyanlarının ilgili kısmı
şöyledir:
"Müvekkil yasalara uygun şekilde
yurt dışına gitmiştir, ancak insan kaçırma fiili gibi bir durumla Türkiye'ye
getirilmiştir. Suçluların iadesine ilişkin protokole uygunluğu konusunda bir
karar vermeniz gerekir. Müvekkil usulsuz bir şekilde dosyaya getirildiyse de bu
dosyada bir yönüyle mağdur durumdadır, aynı şekilde müştekidir, müvekkil
huzurunuzda şüpheli olarak değil mağdur veya müşteki olarak bulunuyor,
getirildiği esnada uygulanan durum ve yüzü maskeli kişiler tarafından
Türkiye'ye getirilmesi ve bir tutanak tutulmaması ve şu aşamada her ne kadar
yetkinizin olmadığını bilsem dahi müvekkil hakkında düzenlenmiş bir yakalama
tutanağı, haklarının bildirildiğine ilişkin tutanak, ... [ilgili yabancı devlet] ile
imzalanan sözleşme uyarınca uyulması gereken prosedürler gereğince tarafımıza
tebliğini ve verilmesini talep ediyoruz. Bizce sözleşmeye ilişkin dosyada
hiçbir belge bulunmamaktadır. Bu kanıya gerek [ilgili yabancı devlet]
Cumhurbaşkanı ve meclis yetkilileri ile ulaştığımız bilgilerde onların bilgisinin
olmadığını öğrenmiş bulunmaktayız, müvekkilin özgürlüğü bilinçli şekilde ihlal
edilmiştir. Tutuklamaya sevk edilebilecek şekilde değildir, mahkemenizin karar
verebileceğini düşünmüyoruz. Dolayısıyla vereceğiniz tutuklama kararı geçersiz
olacaktır. Türk yasaları gereğince yok hükmünde olacaktır. Sayın savcı ilk
aldığı ifadede 314/2'yi atfetmişti ... bugün gördüğünde casusluktan da sevk
etmiştir fakat dosya kapsamı incelendiğinde dosyada hiçbir delil yoktur. Kimse
Yok mu Derneğine üyelikten söz ediliyor bu bir suç değildir. 2017 yılında
Yargıtayın verdiği karar çok nettir. FETÖ ile diğer örgütler konusunda bir
ayrım yapıldığı görülmektedir. Müvekkil hakkında yine soruşturmanın gizliliğine
çok riyaet eden savcılık ... soruşturmanın gizliliğini ihlal eden haberleri
kolluk ifadesinde müvekkile soru olarak yöneltmiştir ... şüpheli ile ilgili şu
aşamada hiçbir talebimiz yoktur. Hukuka aykırılığı bildirmek amacındayız
..."
17. Hâkimlik 11/4/2018 tarihinde başvurucunun terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheliler silahlı Terör
Örgütü Kurma veya Yönetme ve Uluslararası Casusluk Yapma suçlarını işlediği
iddiası ile tutuklama istemi ile Hakimliğimize sevk edilmiştir.
Soruşturmaya konu FETÖ/PDY Silahlı Terör
Örgütünün yönetici konumundaki şüphelilerin ... [ilgili yabancı devlette] faaliyet
ve eylemleri bu çerçevede değerlendirildiği, 15/07/2016 tarihinde FETÖ/PDY
Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine yerleştirmiş olduğu
mensuplarınca gerçekleştirilmeye çalışılan darbe teşebbüsünün bertaraf dilmesi
sonrasında bu durum tüm dünyaya delilleriyle birlikte anlatılıp izah edildiği,
buna rağmen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün bu ülkelerde halen sözde
eğitim-öğretim faaliyetinde bulunduğunun tespit edildiği, gelinen aşamada
Türkiye Cumhuriyeti devleti bürokrasisi ve istihbari kurumlarının başarılı
çalışmaları ile örgüt yapılanmasında önemli yeri olan şüphelilerin, diplomatik
alandaki başarılı çalışmalar sonucu ülkemize iadesinin sağlanmaya başlandığı,
bu kapsamda; FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü'nün ... [ilgili yabancı
devletteki] sözde eğitim-öğretim kurumlarında ülkenin en üst düzey devlet
yönetimindeki kişilerinin çocuklarına sözde eğitim veren şüpheliler 29/03/2018
tarihinde ... [Türk yetkililerin] gözetiminde ... [ilgili yabancı
devletten] deport edilerek ülkemize getirildiği, şüphelilerin ülkemize
getirilmesinin hemen sonrasında örgüt lideri Fetullah Gülen'in 02/04/2018
tarihinde yaptığı konuşmada, bu şüpheliler sahiplenilerek icra edilen bu
faaliyetin 'EŞKIYALIK' olduğunu beyan ettiği, şüphelilerin ülkemize getirilmesi
ile birlikte daha öncesinde devam eden soruşturmalara ilişkin bulgular ile
tahkikata devam edilirken başkaca Cumhuriyet Başsavcılıkları nezdinde bulunan
soruşturma ve tahkikat evrakları temin edilerek soruşturma dosyasına konulduğu,
gelinen aşamada 15/07/2016 tarihinde vuku bulan hain darbe girişimi sonrasında
dahi FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün yurt dışı eğitim yapılanması içerisinde
... [ilgili yabancı devlette] faaliyette bulunan örgüt yöneticisi olan
şüphelilerin örgüt faaliyeti kapsamındaki eylemleri irdelendiğinde;
...
şüpheli Osman Karakaya hakkında yapılan
soruşturmada şüphelinin 672 sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edilmesi,
örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan Kimse Yok mu derneğine üye
olması, açık kaynaklar üzerinden yapılan araştırmada, şüphelinin örgütün kumpas
şeklinde planlayarak icra ettiği, kamuoyunda ergenekon davası olarak
adlandırılan dava sürecinde örgütün talimat ve politikaları doğrultusunda
usulsüz raporlar tanzim ettiği, yine Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
Yalova Üniversitesinde mevcut örgütün yapılanmasına dair hazırlanan iddianamede
şüphelinin uzmanlık alanı olmamasına rağmen örgüt faaliyeti çerçevesinde
usulsüz biçimde sosyal hizmet bölümüne atandığı ve bu kapsamda fakülte yönetim
kurulunda örgüt adına faaliyetlerde bulunduğunun tespit edildiği, ayrıca
şüphelinin örgüt içinde sorumlu düzeyde faaliyetler yürüttüğü, kamuoyunda 17/25
Aralık süreci olarak adlandırılan dönemden sonra ... [ilgili yabancı devlette]
faaliyetlerine devam ettiği, daha öncesinde Mali ülkesinde bir kısım
faaliyetler yürüttüğü, arşiv havuzunda yapılan incelemede ise örgütün tepe
yönetimi olarak adlandırılan grupta yer alan birçok şahısla 2007-2014 yılları
arasında 100'ün üzerinde görüşme kayıtlarının mevcut olduğunun tespit edildiği,
ayrıca örgüt liderinin ve örgütün üst düzey yöneticilerinden olan şahsın
şüpheliyi sahiplenerek ümit ve moral verici beyan ve açıklamalarda bulunmuş
olması, yurt dışı eğitim faaliyetlerinin gerçekte uluslararası alanda o ülkeler
aleyhine casusluk faaliyeti niteliğinde olduğu hususları dikkate alındığında,
[şüphelinin] ... Silahlı Terör Örgütü Yöneticiliği yapmak suçu ve TCK.nın
331 maddesi kapsamında kalan Uluslararası Casusluk suçunu işlediği ... yönünde
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen
suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve
ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin 'Kanun
gereğince' var sayıldığı, Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve
5271 sayılı CMK'nun 100. ve devam eden maddeleri uyarınca şüphelilerin
tutuklanmasına engel bir hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama engeli
bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne
alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde
baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza ve
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13.
maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi
olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu
şüpheliler açısından 'yetersiz' kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine
varılarak şüpheliler ve müdafilerinin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile
tüm şüphelilerin üzerine atılı olan Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme ve
Uluslararası Casusluk Yapma suçlarından 5271 sayılı CMK'nın CMK 100. ve devamı
maddeleri uyarınca tutuklanmasına ... karar verildi."
18. Başvurucu, tutuklama kararına 17/4/2018 tarihinde
itiraz etmiş; İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği 24/4/2018 tarihinde başvurucunun
itirazını kesin olarak reddetmiştir.
19. Başvurucu anılan kararı 21/5/2018 tarihinde
öğrendiğini bildirmiştir.
20. Başvurucu 8/6/2018 tarihinde (2018/16093 sayılı
başvuru yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başsavcılık 1/3/2019 tarihli iddianame ile
başvurucunun terör örgütü kurma veya yönetme ve uluslararası casusluk yapma
suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu
davası açmıştır.
22. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve
faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik
suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, dosya kapsamında bulunan
olgu ve delillere göre başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma ve uluslararası
casusluk suçlarını işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda iddianamede
başvurucunun;
- FETÖ/PDY ile iltisakı nedeniyle kamu görevinden
çıkarıldığı,
- Soruşturma makamlarınca yapılan araştırmalara göre
FETÖ/PDY'nin kumpas şeklinde planlayarak icra ettiği ve kamuoyunda Ergenekon
davası olarak bilinen dava sürecinde örgütün talimatları doğrultusunda hareket
ettiği,
-Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından örgütün Yalova
Üniversitesindeki yapılanmasına dair hazırlanan iddianamede başvurucunun
uzmanlık alanı olmamasına rağmen örgütün talimatları çerçevesinde usulsüz
biçimde sosyal hizmet bölümüne atandığı,
- Türkiye'de sorumlu düzeyde faaliyetler yürüttüğü,
kamuoyunda 17-25 Aralık operasyonları olarak bilinen olaylardan sonra ilgili
yabancı devlette ve Mali Cumhuriyeti'nde faaliyetler yürüttüğü,
- Haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma
yürütülen ve örgütün tepe yöneticilerinden oldukları belirtilen T.D., M.Y.,
A.K., M.A. A.U. ve K.Ü. ile 2007-2014 yılları arasında 131 kez telefonla
görüşme kaydının bulunduğu,
- 10/4/2018 tarihli Video Çözüm Tutanağı içeriğine göre
FETÖ/PDY'ye ait herkül.org isimli sitede yayımlanan "EŞKİYANIN
TASALLUTU VE YOL HARİTAMIZ" başlıklı video içeriğinde örgüt lideri
Fetullah Gülen'in başvurucu ve diğer şüphelilere yönelik operasyonu eleştirerek
başvurucuyu ve diğer şüphelileri sahiplendiği, ümit ve moral verici beyan ve
açıklamalarda bulunduğu, aynı şekilde FETÖ/PDY yöneticilerinden E.D.nin de
sosyal medyada paylaştığı video içeriğinde başvurucu ve diğer şüphelilere
yönelik operasyonu eleştirerek başvurucuyu ve diğer şüphelileri sahiplenici
açıklamalarda bulunduğu ileri sürülmüştür.
23. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 7/3/2019
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2019/83 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
24. Mahkeme 5/4/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında genel olarak
sorgudaki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
Bu bağlamda başvurucu ayrıca kamu görevinden çıkarılmadığını, görevinden istifa
ettiğini, Yalova Üniversitesinde görevlendirilmesinde hukuka aykırı bir durumun
olmadığını, Ergenekon davalarında usulsüz rapor tanzimiyle ilgili olarak
hakkında açılan herhangi bir dava bulunmadığını, söz konusu dava sürecinde
kamuoyu tarafından bilinen birçok kişi hakkında rapor düzenlediğini, bunlar
arasında rapor üzerine tahliye olanların da bulunduğunu değerlendirmelerini
objektif olarak yaptığını, bu hususta ileri sürülen suçlamayı kabul etmediğini,
M.Y.nin kendisinin hastası olduğunu, K.Ü.nün eşinin kalp hastası olduğunu ve bu
hastayla o tarihte Adli Tıp Kurumunda görevli olan ve hastanın kardeşi S.Ç.nin
ricası üzerine ilgilendiğini, görüşme kayıtları incelendiğinde hâlen kamu
görevlisi olan birçok kişi ile mesleği gereği görüşmelerinin olduğunu,
dolayısıyla iddianamede örgütün tepe yöneticileriyle yaptığı belirtilen
görüşmelerin de mesleği nedeniyle yaptığı görüşmeler olduğunu, söz konusu
görüşmelerin örgütsel bir bağ kapsamında yapılan görüşmeler olmadığını,
Türkiye'de çalışma imkânı kalmadığı için önce ilgili yabancı devlette,
sonrasında ise Mali'de mesleğini yapmak için bulunduğunu, örgütsel bir talimat
ya da örgüt faaliyeti kapsamında yurt dışına çıkmasının söz konusu olmadığını
ifade etmiştir.
25. Mahkemenin talimatla ifadesinin alınmasına karar
verdiği tanık T.G. Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde 29/4/2019 tarihinde ifade
vermiştir. Tanığın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"... Ben 2012-2014 yıllarında
Yalova Üniversitesi'nde İİBF'de Çalışma Ekonomisi bölümünde doçenttim. Sanık Osman
Karakaya 2012 yılında Yalova Üniversitesi'ne Sosyal Hizmet bölümüne profesör
olarak atandı. Aslında Osman Karakaya Kardiyoloji doçenti olmasına rağmen 2012
yılında birden Yalova Üniversitesi'ne profesör olarak atandı. Aynı dönemde [M.B.] isimli İç Hastalıkları doçenti
olmasına rağmen o da Osman Karakaya ile birlikte üniversitemize profesör olarak
atanınca üniversitede birtakım dedikodular çıktı. Osman ve [M.nin]
fetullahçı yapılanmadan geldiğini, bu sebeple profesör olarak atandıklarını
duydum. Osman Karakaya Yalova Üniversitesi'nin Fakülte Yönetim Kurulu'nda görev
almakla birlikte aynı zamanda Adli Tıp Kurumu'nda da görev aldı. Osman
Karakaya'nın Kardiyoloji Doçenti olmasına rağmen kendi dalından çok farklı bir
bölüme profesör olarak gelmesi ve kendisine birden fazla önemli görevin kısa
sürede verilmesi üniversitede bu dedikodulara sebep oldu. 2014 yılında Yalova
Üniversitesi'nin rektör yardımcısı olan [H.Y.], Osman Karakaya'nın
fetullahçı olduğunu bana söylemişti. Ben kendisini bu duyumlarla tanıdım. Benim
Osman Karakaya ile ilgili daha detaylı verecek bir bilgim ve görgüm yoktur. Bu
konu hakkında aynı dönemde bölüm başkanı ve rektör yardımcısı olan profesör
doktor [A.R.A.] detaylı bilgiye sahiptir. [A.R.A.nın]
dinlenmesinin daha faydalı olacağına inanıyorum."
26. Mahkeme 6/11/2019 tarihinde yaptığı duruşmada
başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir.
"...Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
düzenlenen 2017/5951 sayılı soruşturma, 2017/3300 esas, 2017/476 sayılı
iddianamesi ve Yalova Ağır Ceza mahkemesinin 2017/883 esas sayılı dosyanın
duruşmasında sanık olarak yargılanan [H.Y.] sanık ile ilgili olarak; '... Kendi bölümünde
FETÖ'nün doktoru olarak bilinen, geçenlerde basında yer alan ... [ilgili
yabancı devlette] yakalanıp buraya getirilen Osman Karakaya'dan neden
bahsetmiyor. Bu Osman Karakaya bu üniversiteye nasıl alındı. Kim aldı, nasıl
aldı, bunun da incelenmesi lazım. Neden ondan bahsetmiyor, çünkü onunla bu
üniversiteye gelmeden evvel İstanbul'da Bakırköy Sadi Konuk Hastanesinde
beraber çalışmışlar. Aynı yerde daha önce [M.B.] profesör olurken, daha
sonra bir vesile ile Osman Karakaya profesör oluyor. Ama hiç Osman Karakaya'dan
bahsetmiyor, [M.K.den] bahsediyor. [M.K.ye] profesörlük kadrosu
vermemden bahsediyor. Benim böyle bir yetkim yok.' şeklinde beyanda
bulunmuştur.
Bu tespite ilişkin olarak da
mahkememizce Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine
yazdığımız 24/07/2019 tarihli müzekkere cevabına göre; Fakülte Sosyal Hizmet
Bölümü eski öğretim üyelerinden olan sanığın yürüttüğü idari görevlerin Fakülte
Kurulu Üyesi ve Fakülte Yönetim Kurulu Üyesi (Profesör temsilcisi) olarak
24/01/2013-21/10/2014 tarihleri arasında görev yaptığı, 24/01/2013 tarihli ilk
Fakülte Kurulu toplantısında profesör azlığından dolayı mevcut profesörlerin
tamamının otomatik olarak üye oldukları, 21/10/2014 tarihinde ise görevinin
sona erdiği ve ayrıca Prof. Dr. [T.G.] tarafından Dekanlığa verilen şikayet dilekçesinin
fakülte arşivlerinde bulunamadığı belirtilmiştir.
Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından Fetö silahlı terör örgütü mensuplarının Yalova Üniversitesinde
mevcut yapılanmalarına dair hazırlanan iddianamede ve tanık beyanlarından da
doğrulanacağı üzere sanık Osman Karakaya'nın uzmanlık alanının kardiyoloji
olmasına rağmen üniversitenin kendi bölümüyle alakasız bir alan olan İktisadi
İdari Bilimler fakültesinde yönetim kurulunda sosyal hizmet bölümünde profesör
olarak atanmasındaki usul, tanığın beyanı mahkememizce de sanığın örgütün
kendinden olan kişilere akademideki kadro kazanma stratejisi kapsamında o kadro
ve bölüme atanmış olduğu şeklinde değerlendiriliştir. Bu şekilde sanığın kendi
iradesi ile değil de örgütün isteği ve yönlendirmesiyle tamamen farklı bir
alanda örgütsel faaliyetlerini devam ettirme amacıyla hareket ettiği sabit
görülmüştür.
Ayrıca [Y.K.] isimli şahsın Cumhurbaşkanlığı
Halkla İlişkiler Daire Başkanlığına göndermiş olduğu ihbar mail içeriğinde
sanıkla ilgili olarak; '... FETÖ'cü Prof. Dr. Osman Karakaya isimli eskiden
Bakırköy Sadi Konuk hastanesi Kardiyoloji bölümünde görev yapan ergenekon
sanığı [M.H.] ve arkadaşlarına hastanede yatamaz raporu veren doktor
beni fetöcülerle kendi hakim savcılarıyla tehdit edip hülleli bir şekilde
borcuma karşılık elimizden aldığı eşimin evini şimdi yine kendi örgüt
arkadaşlarını devreye sokarak evimizden mahkeme kararıyla attılar şimdi tabiri
caizse sığıntı olarak ayrı ayrı yerlerde yaşıyoruz bu Fetöcü doktorla başa
çıkamıyorum, Fetö'cü doktor çok tehlikeli bir adam, yalvarıyorum size, bana
yardım edin.' şeklinde bir ihbarda bulunmuştur. Bu ihbar üzerine İstanbul
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlanıldığı ve yetkisizlik
kararıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmişse de savcılıkça
aralarında şahsi ve fiili irtibat bulunduğundan bahisle birleştirme talepli
iddianame ile soruşturmanın mükerrir olacağından bahisle sanık hakkında KYOK
kararı verilmiştir.
Sanığın ikinci Ergenekon davasının
tutuklu sanıklarından eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. [M.H.nin] sağlık durumuna ilişkin
sağlık kurulu raporunda sanığın imzasının bulunduğu ancak bu raporda usulsüzlük
iddiası bulunmadığı gibi bu yönde de dosya kapsamında açık kaynak (gazete vs)
bilgisi dışında şakayet/bilgi bulunmadığı görülmüştür.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen örgütün adli tıp yapılanmasına ilişkin davada yargılanan ve Bylock
kullandığı tespit edilen
[H.B.nin] kuruma alınmasına referans olduğu belirtilerek sanığın isminin
örgütün adli tıp yapılanması iddianamesinde de geçtiği görülmüştür.
Ayrıca ... [ilgili yabancı devletin] İçişleri
Bakanlığı Polis Genel Müdürlüğünde 29.03.2018 tarihli deport kararı ile sanığın
... [ilgili yabancı devlette] bulunması durumunda devlet güvenliği ve
kamu düzeni tehdit altında bulunabileceğinden yasal koşulların oluştuğundan
bahisle .... [ilgili yabancı devlet] topraklarından uzaklaştırılması
gerektiği gerekçesiyle zorla uzaklaştırma talimatının verildiği görülmektedir.
10.04.2018 tarihli video çözüm tutanağı
içeriğinden, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lideri Fetullah Gülen'in terör
örgütüne ait herkül.org linki ile açılan sayfada 'eşkiyanın tasallutu ve yol
haritamız ' başlıklı videonun yayınlandığı. Yayınlanan video da terör örgütü
lideri Fetullah Gülen'in yaptığı konuşmada özetle; 'Arkadaşlara soruyordum, ben
girmediğim kaç ülke kaldı? 7-8 ülke diyorlardı. Onlara da girince girilmedik
yer kalmayacaktı.', '...
[ilgili yabancı devletten] insan kaçırıyor eşkiyalar! Bu eşkiya dedim de,
hafif gelir bu, ... bu düpedüz, eşkiyalıkdır yani. Pakistandan insan kaçırılan
düpedüz eşkiyalıktır. Myanmar'dan bilmem ne yapmak, düpedüz eşkiyalıktır. İnsan
kaçırma, insan bunlardan bunların hiçbirini rechard yapmadı, barbaros frederick
yapmadı, fliph yapmadı. İstanbul'u işgal eden hainlerden yapmadılar bunu,
hiçbiri yapmadı!' şeklinde beyanlarının bulunduğu
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
yöneticilerinden olup, terör örgütüne ait kapatılan Zaman Gazetesini firari
genel yayın yönetmeni [E.D.]
tarafından www.facebook.com/romanyahaber sayılı internet adresinde yayınlanan
video da yaptığı konuşmada '... [ilgili yabancı devlete] adam
kaçıranlar! bakın sizi neler bekliyor.' başlıklı konuşmada soruşturmaya konu sanıkları
... [ilgili yabancı devletten] deport edilerek yurda getirilmelerini insan
kaçakçılığı olarak nitelendirmiş, bu şekilde o ülkeden getirilen kişileri örgüt
adına sahiplenici beyan ve açıklamalarda bulmuştur. Örgüt lideri ve
yöneticisinin bu konuşmaları sanıkları sahiplenerek onların örgütle bağını sıkı
bir şekilde ortaya koymuştur.
...
Niteliği yapısı işleyişi ve nihai amacı
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin2015/3 (ilk
derece mahkemesi) Esas sayılı kararında anlatılan; FETÖ/PDY terör örgütünün
başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her
katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her
yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda
ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen
kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında;
Sanıkla ilgili toplanan ve mahkememizce
kabul edilen tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; sanığın .... [ilgili yabancı devletten] Türkiye'ye
o ülke açısından kamu güvenlik açısından tehlike arz edeceğinden bahisledeport
edilerek getirilmesi, Yalova Üniversitesinde mevcut yapılanmalarına dair
hazırlanan iddianamede ve tanık beyanlarında da anlaşılacağı üzere sanığın
uzmanlık alanının kardiyoloji olmasına rağmen terör örgütünün faaliyetleri
çerçevesinde usulsüz bir biçimde alakasız bir bölüm olan sosyal hizmet bölümüne
örgüt stratejisi doğrultusunda Profesör ünvanı ile atanması, örgüt lideri
Fetullah Gülen ve terör örgütünün yöneticilerinden olup, terör örgütüne ait
kapatılan Zaman Gazetesini firari genel yayın yönetmeni[E.D.nin] sanığın
içinde bulunduğu kişileri sahiplenerek bu yapılanın eşkıyalık olduğunu beyan
etmiş olması, sanığın örgütün tepe yönetimi olarak adlandırılan şahıslarla
görüşme kayıtlarının bulunması sanığın ... [ilgili yabancı devlet], Mali
gibi ülkelerde örgütün talimatıyla ve örgütün yurt dışındaki faaliyetleri ve
propaganda stratejisi kapsamında hareket ederek, örgütün yurt dışı yapılanması
içerisinde bulunduğu, yurt dışı alanda da örgüt adına faaliyetlerde bulunarak
iradesini örgütün iradesine teslim edecek kadar derin bir örgütsel ilişki
içinde olduğu konusunda mahkememizce kanaat oluşmuştur. Zira sanığın kendi
uzmanlık alanı olmamasına rağmen sırf örgütün yönlendirmesiyle alakasız bir
bölüm olan İktisadi İdari Bilimler Fakültesinde sosyal hizmet alanında
çalışması kararlarını bağlı olduğu örgütün tasarrufuna bıraktığını, kendi
deyimleriyle hizmet hareketi için farklı alanlarda örgüt içi yer değiştirme
usulunun uygulanıp buna itaat ettiğini göstermektedir.
Sanığın örgüt kapsamında yer alarak
yaşanan tüm sürece rağmen (15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra dahi) örgüt
kapsamında faaliyetlerini sürdürerek tüm kararlarını örgütün tasarrufuna
bırakmış olduğunu göstermektedir. Bunun altında yatan sebeplerden en önemlisi
bağlı olduğu imamların ve örgüt liderinin hata yapmayacağı inancıdır. Zira
örgüt lideri Fetullah Gülenin kitabındaki bir bölümde 'Hizmet insanı' başlıklı
bölümde 'Cemaate bağlı kişinin azimli kararlı ve hizmete itaatkar her şeyin
sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere
geldiğinde kendi rütbesi değil, hizmetin rütbesini ön planda tutan hizmet
içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını
canını sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması gerektiği'
belirtilmiştir. İşte sanık da detayları anlatıldığı üzere hizmet harekatı
adıyla yurt dışındaki örgüt kapsamındaki eylem ve sorumluluklarıyla örgüt
liderinin bahsettiği şahıslardan olup, iradesini örgütün emrine amade tutarak,
azimli bir şekilde illegal bir şekilde bu faaliyetlerini ... [ilgili yabancı devletten] deport
edilip de yakalanana kadar devam ettirmiştir.
Zira örgüt liderinin video kaydında
detaylı görüleceği üzere yurt dışından deport edilerek gönderilen sanıklarla
ilgili bu yapılanların eşkiyalık olduğunu, bir gün tüm bunların sona ereceğini
söyleyerek sanıklara moral ve motivasyon vererek, onlara ümit verici konuşmalar
yapmıştır ...
Bu konuşmalar örgüt lideri Fetullah
Gülen'in talimatlar yoluyla kolektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin
kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme
refleksi ile hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ordu
içerisinde kendi özel hiyerarşisi ile illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm
kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensupları ile devlet teşkilatını kendisine
hizmet eder hale getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı
oluşturma amacıyla yapılmıştır. Örgüt liderinin bu sözleri fetvalarla 'Tedbir
ve İstihbarat', 'Maarif ve Şirket' ilkesine göre yetiştirilen örgüt
mensuplarının, amaçlarına giden yolda hasım olarak gördükleri diğerlerini de
etkisiz kılarak devlet içinde etkin bir konuma gelmeleri amacıyla sanıkları
sahiplenerek, onların moral ve motivasyonlarını yükseltme gayesiyle söylenerek
onların örgütle bağını sıkı bir şekilde ortaya koymuştur.
Türkiye'nin sosyo politik gündeminde
sözde dini referanslar üzerinden kendisine toplumsal ve kamusal bir varlık ve
meşruiyet zemini inşa eden, sosyolojik bünyesi itibariyle mütasenat bir dokuya
sahip olan terör örgütü mensuplarını sadakat ilkesi çerçevesinde doktirine
etmiş, yapı mensuplarının ahlak ve hukuk dışı tüm eylemlerini mübah görmüştür.
...
... yukarıda izah edilen delillere göre
sanığın 'FETÖ silahlı terör örgütüne üye olma' suçunu işlediği mahkememizce
kabul ... [edilmiştir.]"
27. Karar başvurucu tarafından istinaf edilmiş, İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 16/1/2020 tarihinde istinaf başvurusunu
esastan reddetmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi aynı
tarihte esasa ilişkin kararla birlikte başvurucunun tutukluluk halinin devamına
da karar vermiştir. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, İstanbul Bölge Adliye
Mahkemesi 4. Ceza Dairesi 12/2/2020 tarihinde başvurucunun itirazını
reddetmiştir. Başvurucu anılan kararın 18/2/2020 tarihinde tebliğ edildiğini
belirtmiştir. Başvurucu 10/3/2020 tarihinde (2020/9051 sayılı başvuru yönünden
bireysel başvuru yapmıştır.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz kanun yolunda derdesttir.
29. Öte yandan başvurucu kendisini ilgili yabancı
devletten Türkiye'ye getiren Türk görevliler hakkında kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma suçunu işledikleri iddiasıyla 5/9/2018 havale tarihli dilekçeyle
şikâyette bulunmuş, yapılan soruşturma sonunda Başsavcılık 14/1/2019 tarihinde
kamu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
30. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara 11/2/2019
tarihinde itiraz etmiş, İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği 15/2/2019 tarihinde
başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir. Başvurucu itirazın reddine
dair kararı 11/3/2019 tarihinde öğrendiğini bildirmiş ve 12/4/2019 tarihinde
(2019/10089 sayılı başvuru yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
31. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet
Sabri Şirin, B. No: 2016/10825, 12/2/2020, §§ 28-47; Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
32. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Abdullah
Öcalan/Türkiye ([BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005) kararında başvurucunun
uygulanabilecek iade süreci izlenmeden, kanuna aykırı olarak özgürlüğünden
mahrum bırakıldığı şikâyetine ilişkin olarak esas alacağı ilkeleri aşağıdaki
şekilde belirlemiştir:
"83. Gözaltının 'kanunun öngördüğü
prosedüre' uygun olup olmadığını da içine alan gözaltının 'yasal' olup olmadığı
sorusu üzerinde, AİHS esasen ulusal hukuka atıfta bulunur ve ulusal hukukun maddi
ve usule ait kurallarına uyma zorunluluğu koyar. Bununla beraber, AİHS ayrıca,
özgürlük mahrumiyetinin 5. maddenin amacına, özellikle bireyleri keyfilikten
korumaya uymasını gerektirmektedir. Burada tehlikede bulunan yalnızca “özgürlük
hakkı” değil, aynı zamanda “kisinin güvenlik hakkıdır” (bkz., diğer kararlar
arasında, Bozano, yukarıda kayıtlı, s. 23, § 54; ve Wassink / Hollanda, 27
Eylül 1990 tarihli karar, A Serisi no. 185-A, s. 11, § 24).
84. İç hukuku yorumlamak ve uygulamak en
başta ulusal makamların, özellikle de mahkemelerin görevidir. Bununla beraber,
5 § 1 maddesi uyarınca, iç hukuka uymamakla AİHS ihlal edildiği için, AİHM bu
kanuna uyulup uyulmadığını gözden geçirmek için belli bir yetki kullanabilir ve
kullanmalıdır (bkz. Benham / İngiltere, 10 Haziran 1996 tarihli karar, Hüküm ve
Karar Raporları 1996-III, s. 753, § 41; ve Bouamar / Belçika, 29 Subat 1988
tarihli karar, A Serisi no. 129, s. 21, § 49).
85. Bir Devletin yetkililerinin bir
diğer Devletin topraklarında bu Devletin onayı olmadan gerçekleştirdikleri
yakalama, 5 § 1 maddesi uyarınca, ilgili kişinin bireysel güvenlik haklarını
etkilemektedir (bkz., aynı etkiye iliskin Stocké / Almanya, 12 Ekim 1989, A
Serisi no. 199, Komisyon görüsü, s. 24, § 167).
86. AİHS, iade anlaşmaları ya da
sınırdışı etme konuları çerçevesinde, AİHS’de tanınan özel haklara müdahale
etmemesi koşuluyla kaçak suçluları adaletin önüne çıkarabilmek için yapılan
Devletler arası işbirliğini engellemez (bkz. Stocké, yukarıda kayıtlı Komisyon
görüşü, s. 24-25, § 169).
87. Biri AİHS’ye taraf olan, diğeri
olmayan Devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak, bir iade
anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da, böyle bir anlaşmanın olmaması
durumunda, ilgili Devletler arasındaki işbirliği de, AİHM’ye şikayet edilmesine
neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması
gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki işbirliği sonucu bir
kaçağın teslim edilmesi, tek başına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da
bu nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (bkz. Freda /
İtalya, no. 8916/80, 7 Ekim 1980 tarihli Komisyon kararı, DR 21, s. 250; Klaus
Altmann (Barbie) / Fransa, no.10689/83, 4 Temmuz 1984 tarihli Komisyon kararı,
DR 37, s. 225; Luc Reinette/ Fransa, no. 14009/88, 2 Ekim 1989 tarihli Komisyon
kararı, DR 63, s. 189).
88. AİHS’nin tamamında var olan,
toplumun genel çıkarına ilişkin talepler ile bireyin temel haklarının
korunmasına ilişkin gereklilikler arasında adil bir denge kurma arayışıdır.
Dünyadaki dolaşım daha kolay hale geldikçe ve suç daha geniş çaplı bir
uluslararası boyut aldıkça, yurtdışına kaçan şüphelilerin adalete teslim
edilmesi, giderek bütün ulusların çıkarına olmaya başlamıştır. Bunun tersine,
kaçaklar için güvenli sığınaklar tesis etmek, yalnızca korunan kişiyi
barındırma zorunluluğu bulunan Devlet için tehlike oluşturmakla kalmayacak,
bunun yanısıra iade kurumunun temellerinin zayıflamasına da sebep olacaktır.
(bkz. Soering / İngiltere, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, A Serisi no. 161, s.
35, § 89).
89. AİHS, iadenin sağlanabileceği
koşullara ya da iadenin sağlanmasından önce izlenecek prosedüre ilişkin hiçbir
hüküm içermemektedir. İlgili Devletler arasındaki işbirliğinin sonucu olmuş ve
kaçağın yakalanmasına ilişkin emrin yasal temelinin, kaçağın menşe Devletinin
yetkilileri tarafından çıkarılan bir tutuklama emri olması sağlanmışsa,
sıradışı bir iade bile AİHS’ye aykırı olarak değerlendirilmemektedir (bkz.
Illich Ramirez Sánchez, yukarıda kayıtlı, s. 155).
90. Yakalamanın, kaçağın sığınmacı
olarak bulunduğu Devletin kanunlarına aykırılık oluşturup oluşturmadığı dikkate
alınmaksızın -bu, sadece ev sahibi Devletin AİHS’ye taraf olması halinde AİHM
tarafından incelenecek bir husustur- AİHM, başvuranın gönderildiği Devletin
yetkililerinin ev sahibi Devletin egemenliğine aykırı şekilde ve dolayısıyla
uluslararası hukuka ters düşen bir biçimde, kendi toprakları dışında hareket
ettiklerine dair, birbiriyle tutarlı çıkarımlardan oluşan kanıta ihtiyaç
duymaktadır (bkz., mutatis mutandis, Stocké / Almanya, 19 Mart 1991 tarihli
karar, A Serisi, no. 199, s. 19, § 54). Ancak bundan sonra ev sahibi Devletin
egemenliğine ve uluslararası hukuka uygun hareket edildiğini ispat külfeti,
savunmacı Hükümet’e ait olacaktır. Bununla beraber, Daire’nin ileri sürmüş
olduğu üzere (12 Mart 2003 tarihli karar, § 92), bu noktada başvurandan 'her
türlü makul şüpheden uzak' bir kanıt göstermesi istenmemektedir."
33. AİHM yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yaptığı
incelemede ise başvuranın Nairobi Havaalanı'nın uluslararası sahasında Türk güvenlik
kuvvetleri mensupları tarafından yakalandığına değinerek söz konusu olayda
Türkiye'nin yetkisini kendi ülkesi sınırları dışında kullanmış olmasına rağmen
başvuranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS/Sözleşme) 1. maddesinin
kapsamı doğrultusunda, Türk yetkilileri tarafından Türkiye'ye dönmeye fiziksel
olarak zorlandığı ve yakalanmasını takiben dönüşünde Türk yetkililerinin yetki
ve kontrolü altında bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir (Öcalan/Türkiye,
§ 91)
34. AİHM yakalamanın Türk iç hukukuna uyup uymadığı ile
ilgili olarak başvuranın yakalanması için Türk ceza mahkemeleri tarafından yedi
tutuklama emrinin ve İnterpol tarafından bir arama bülteninin çıkarıldığını
belirterek belgelerin her birinde, başvuranın Türk Ceza Hukuku uyarınca cezai
suçlarla özellikle devletin toprak bütünlüğünü bozmak için silahlı bir örgüt
kurmakla ve yaşam kaybıyla sonuçlanan bir dizi terör eylemini kışkırtmakla
itham edildiğine ve yakalanmasının ardından gözaltında tutulabileceği kanuni
süre sona erdiğinde bir mahkeme huzuruna çıkartıldığına, akabinde
yargılandığına ve mahkûm edildiğine vurgu yaparak başvuranın yakalanmasının ve
gözaltına alınmasının Türk mahkemeleri tarafından "bir suç islediğine
dair makul bir şüphe üzerine yetkili bir yasal makam huzuruna getirme
amacıyla" çıkartılmış bulunan emirlere uygun olduğunu belirtmiştir (Öcalan/Türkiye,
§ 91).
35. AİHM nihai olarak başvuranın Türk yetkiler tarafından
yakalanması sürecinde Kenyalı yetkililerin Türk yetkililerle iş birliği
yaptığına da değinerek başvuranın yakalanması ve gözaltına alınmasının AİHS'nin
5. maddesinin birinci fıkrasının amaçları dâhilinde hukukun öngördüğü usul
ile uyumlu olduğu, dolayısıyla anılan hükmün ihlalinin söz konusu olmadığı
sonucuna varmıştır (Öcalan/Türkiye, §§ 93-99).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
36. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve
Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. İlgili
Yabancı Devlette Gözaltına Alma Yönünden
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkilileri
tarafından hakkında herhangi bir soruşturma açılmadan yakalanmasının ve
gözaltında tutulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi
kararlarına değinilerek başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri
tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve
özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Türkiye Cumhuriyeti
devletine atfedilemeyeceği ileri sürülmüş ve bu nedenle başvurunun yer
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerektiği belirtilmiştir.
39. Başvurucu, bakanlık görüşüne cevabında mahiyeti
itibarıyla başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
ii. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir."
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı
tanınmıştır. Dolayısıyla belirtilen bu hak ve özgürlüklerin kamu gücünü
kullanan organlar tarafından ihlal edildiğine ilişkin iddialar bireysel başvuru
yoluyla ileri sürülebilir. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesi kapsamında
başvurunun konusu kamu gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Kamu
gücünü kullanan organlar ise başta devlet tüzel kişiliği içinde yer alan
yasama, yürütme ve yargı organları, bu organlara tabi olan merciler ile
yerinden yönetim kuruluşlarıdır (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171,
12/2/2013, § 15).
43. Anayasa'nın 148. ve 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddeleri uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda
bulunulan kamu gücü faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun
adına kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kamu gücü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve
özgürlük ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesinin yabancı devletlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceleme yetkisi bulunmamaktadır (Ali Kemal Renklioğlu, §
17).
44. Anayasa Mahkemesi Ali Zeki Irmak (B. No: 2014/15990,
16/2/2017, § 67) kararında benzer şikâyetle ilgili olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun
Fas Krallığı tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak
ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti
devletine atfedilemez." şeklinde değerlendirme yaparak yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.
45. Somut olayda başvurucu, ilgili yabancı devlet
yetkililerince 29/3/2018 tarihinde yakalanmış ve sınır dışı edilmesine karar
verilerek aynı tarihte Türk yetkililere teslim edilmiş ve sonrasında Türk
yetkililerce uçakla Türkiye'ye getirilmiştir.
46. Buna göre başvurucunun bireysel başvuruya konu olan
29/3/2018 tarihinde yakalanarak hürriyetinden yoksun bırakılması, ilgili
yabancı devlet yetkili makamlarınca yapılan işlemler sonucunda gerçekleşmiştir.
Başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından gerçekleştirilen
eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine
ilişkin iddiaları Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun yer bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Türkiye'de
Gözaltına Alma Yönünden
i. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu, hakkında sınır dışı edilmesine ilişkin bir
karar olmadığı hâlde ve uluslararası suçluların iadesine dair prosedür
işletilmeden yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve gözaltına alınması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu
bu bağlamda suçluların iadesine dair prosedüre uyulmaması nedeniyle sonraki işlemlerin
de hukuka aykırı hâle geldiğini ileri sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde, yakalama ve gözaltına alınmanın
hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası
açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun
bu yola başvurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi/belge sunmadığı belirtilmiş ve
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
50. Başvurucu, bakanlık görüşüne cevabında mahiyeti
itibarıyla başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
ii. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez
ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
52. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı
sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri
yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
53. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın tutuklanmasına
karar verildiğini, tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını ve
kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
56. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç
şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği
andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza
Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği
belirtilmiştir.
57. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı
hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
58. Başvurucu, bakanlık görüşüne cevabında mahiyeti
itibarıyla başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
59. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
60. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
61. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
63. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
64. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel
İlkeler
65. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§
85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
66. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
67. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturma
kapsamında terör örgütü yöneticisi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
69. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin
yöneticisi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu
sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda tutuklama kararında başvurucunun Yalova
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından -örgütün Yalova Üniversitesindeki
yapılanmasına dair- hazırlanan iddianamede başvurucunun uzmanlık alanı
olmamasına rağmen örgütün talimatları çerçevesinde usulsüz biçimde sosyal
hizmet bölümüne atandığı ve bu şekilde fakülte yönetim kurulunda örgüt adına
faaliyetlerde bulunduğu, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma yürütülen ve örgütün tepe yöneticilerinden oldukları belirtilen
T.D., M.Y., A.K., M.A. A.U. ve K.Ü. ile 2007-2014 yılları arasında yüzün
üzerinde görüşme kaydının bulunduğu, örgüt liderinin ve tepe yöneticilerinin
başvurucuyu ve diğer şüphelileri sahiplenici beyan ve açıklamalarda
bulundukları, Türkiye'de sorumlu düzeyde faaliyetler yürüttüğü, kamuoyunda
17/25 Aralık operasyonları olarak bilinen olaylar sonrasında ise ilgili yabancı
devlette ve Mali Cumhuriyeti'nde faaliyetlerine devam ettiği ileri sürülerek
kuvvetli belirtinin bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 17).
70. İddianamede de benzer olgular ileri sürülerek
başvurucunun terör örgütü yöneticisi olma ve uluslararası casusluk suçlarını
işlediği iddia edilmiştir (bkz. § 22).
71. Anayasa Mahkemesi, kişinin suçla itham edilebilmesi
için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış
olmasının mutlaka gerekli olmadığını zira tutukluluğun amacının, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre, suç isnadına
esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/ 2013, § 73; Mehmet Haberal, B.
No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).
72. Soruşturma makamlarınca başvurucunun örgüt
dayanışması çerçevesinde uzmanlık alanı olmamasına rağmen usulsüz biçimde
sosyal hizmet bölümüne atandığı, değişik ülkelerde örgüt adına faaliyetler
yürüttüğü ve elde edilen telefon görüşme kayıtlarına göre örgütün üst düzey
yöneticisi olduğu belirtilen kişilerle irtibat hâlinde olduğu, örgüt liderinin
ve tepe yöneticilerinin başvurucuyu sahiplenici beyan ve açıklamalarda
bulundukları iddia edilmiştir. Bu kapsamda anılan olguların tutuklamanın
hukukiliği bağlamında başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç
işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî
olduğu söylenemez.
73. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve
kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
gözardı edilmemelidir.
74. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler
kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç
oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı
sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle
ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında
soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi
ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki
koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk
Özdemir, § 78).
75. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede
uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak
soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında
barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için
Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
76. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 148).
77. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör
örgütü yöneticisi olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin
toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
78. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
79. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
80. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe
girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
81. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı
söylenemeyecektir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
83. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
84. Başvurucu, ilgili yabancı devlette yakalandıktan
sonra Türk yetkililerce Türkiye getirildiğini bu kapsamda kendisini ilgili
yabancı devletten Türkiye'ye getiren Türk yetkililer hakkında kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri iddiasıyla şikâyette bulunduğunu,
yapılan soruşturma sonunda kamu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiğini, söz konusu karara yaptığı itirazının hukuka
aykırı olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
85. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
86. Başvurucu, bakanlık görüşüne cevabında mahiyeti
itibarıyla başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
87. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun
kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
88. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin
hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını
talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz
kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan
Solmaz, §§ 23, 24).
89. Somut olayda başvurunun üçüncü kişilerin
cezalandırılmasına yönelik olduğu, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına
girmediği anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İlgili yabancı devlet görevlileri tarafından
yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın yer
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Türkiye Cumhuriyeti devleti görevlileri tarafından
gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.