TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜREYYA BAŞLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/18795)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucu
|
:
|
Süreyya BAŞLI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kamu görevinden çıkarılan hukukçunun baro
staj listesine yazılmasına ilişkin verilen kararın mahkemece iptal edilmesi
nedeniyle özel hayata saygı hakkının, meslekten çıkarma kararının yargı
denetimi dışında bırakılması nedeniyle adil yargılanma hakkının, meslekten
çıkarılma sonucu maaş ve emeklilik haklarından yoksun bırakılma nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün gerçekleştiği tarihte
Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucunun, Hâkimler ve Savcılar Kurulu
(HSK) Genel Kurulunun 31/8/2016 tarihli kararıyla, millî güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) ile aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilerek
meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar
verilmiştir. Söz konusu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi de aynı
Makam tarafından reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
10. Kamu görevinden çıkarılmasının ardından başvurucu,
baro levhasına/staj listesine yazılma talebiyle Kütahya Barosuna (Baro)
başvurmuştur. Başvurucunun talebi, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı OHAL KHK'sı) gereğince
başvurucunun bir daha kamu hizmeti yapamayacağı gerekçesiyle Baro Yönetim
Kurulunun 6/1/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Başvurucu, avukatlığa engel bir hâlinin bulunmadığını
ileri sürerek anılan ret işlemine karşı Türkiye Barolar Birliğine (TBB) itiraz
etmiş ve Baro Yönetim Kurulunca verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
12. TBB Yönetim Kurulu, başvurucu hakkında ceza
soruşturması veya kovuşturmasının bulunmadığını, avukatlığın kamu görevi
olmadığını ve baro levhasına yazılmanın istihdam olarak
nitelendirilemeyeceğini, başvurucunun ruhsatname verilmesi için gerekli
şartları sağlamadığını ancak avukatlık stajını yapması hâlinde ruhsatname
alabileceğini belirterek 17/2/2017 tarihinde itirazın kabulüne, Baro Yönetim
Kurulunun ret kararının kaldırılmasına ve staj listesine yazılma talebi
hakkında karar verilmek üzere dosyanın Baro Başkanlığına gönderilmesine karar
vermiştir.
13. TBB tarafından verilen karar, Bakanlık tarafından
yerinde görülmeyerek bir daha görüşülmek üzere 14/4/2017 tarihinde TBB'ye geri
gönderilmiştir. Geri gönderme kararının gerekçesinde; kamu görevinden çıkarılan
başvurucunun kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık mesleğini icra etmesi mümkün olmadığından
staj listesine yazılmasına da olanak bulunmadığı ileri sürülmüştür.
14. TBB Yönetim Kurulu, 4/5/2017 tarihli kararıyla,
önceki kararında ısrar etmiştir. Israr kararının gerekçesinde; başvurucu
hakkında ceza soruşturması veya kovuşturmasının bulunmadığı, avukatlığın kamu
görevi olmadığı, serbest avukatlık yapmanın istihdam olarak
nitelendirilemeyeceği, başvurucunun staj listesine yazılarak avukatlık stajı
yapmasına engel bir halin bulunmadığı ifade edilmiştir.
15. Bakanlık, başvurucunun avukatlık stajına başlamasına
olanak tanıyan TBB Yönetim Kurulu kararına karşı 26/5/2017 tarihinde Ankara 11.
İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.
16. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu dilekçe ile davalı TBB
yanında davaya müdahale talebinde bulunmuştur.
17. Mahkeme, 10/1/2018 tarihli kararıyla dava konusu
işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde avukatlık mesleğinin
kamu hizmeti niteliğinde olduğu ve avukatların işlevsel anlamda kamu görevi ifa
ettiği, 667 sayılı KHK kapsamında kamu görevinden çıkartılanların bir daha kamu
hizmetinde doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği belirtilmiştir.
18. TBB ve başvurucu, söz konusu karara karşı istinaf
kanun yoluna başvurmuştur. Bölge İdare Mahkemesi, 26/4/2018 tarihli kararıyla
başvurunun kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; İdare
Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun olduğu ve kaldırılmasını
gerektiren bir nedenin bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Nihai karar 7/6/2018 tarihinde öğrenilmiştir.
20. Başvurucu, 11/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, Anayasa Mahkemesince
ve idari yargı mercilerince verilen yargı kararları, uluslararası düzenlemeler
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Tamer Mahmutoğlu
[GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 37-67.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
23. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181,
17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde
güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan
başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmesi gerekir.
B. Başvuruyu
İnceleme Usulü
25. İlkeleri Anayasa Mahkemesinin Tamer Mahmutoğlu
(aynı kararda bkz. §§ 86-91) kararında açılandığı üzere; başvuruyu inceleme
usulünün Anayasa’nın OHAL dönemi için öngördüğü denetim rejimine tabi
olabilmesi için tedbirin OHAL ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin
bertaraf edilmesine yönelik olması ve OHAL süresiyle sınırlı olarak uygulanması
gerekir. Dolayısıyla ancak bu iki niteliği taşıyan bir tedbiri konu edinen
bireysel başvurunun incelenmesinde OHAL dönemlerinde Anayasa’nın temel hak ve
özgürlüklerin kullanılmasının sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen 15.
maddesi esas alınabilir.
26. Başvuru konusu tedbirin OHAL ilanına neden olan
tehditlerin veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır. Zira
devlet bu tedbirle FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olanların kamu
hizmetine girişini engellemeye çalışmaktadır. Ancak somut olaydaki tedbir OHAL
döneminin sona ermesinin akabinde de uygulanmıştır. Tedbirlerin OHAL'in
süresini aştığı durumlara ilişkin yapılacak incelemelerde Anayasa’nın 15.
maddesi dikkate alınamaz. Bu durumda somut başvuru, Anayasa’nın ilgili
hükümleri ile olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi
bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında incelenecektir. Diğer
bir deyişle Anayasa'nın 15. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimi mevcut başvuru koşullarında dikkate alınmayacaktır.
C. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; derece mahkemelerince hakkında verilen
kararın kamudan çıkarılma işlemine dayandırıldığını, yargılama sürecinin
masumiyet karinesine aykırı şekilde tamamlandığını, bu kararlar nedeniyle
sosyal çevresinde suçlu muamelesi gördüğünü, diğer insanlarla ilişki kurma ve
geliştirme imkânının elinden alındığını, uzun yıllar eğitimini aldığı mesleğini
yerine getirememesi nedeniyle geçimini sağlama ve emeklilik haklarını elde etme
konusunda önüne engel konulduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca serbest
avukatlık yapmasını engelleyen müdahalenin yasal dayanağının bulunmadığını,
OHAL dönemine ilişkin olan tedbirin sürekli hâle dönüştüğünü, kendisiyle aynı
durumda olan hekimlerin böyle bir yasaklamayla karşılaşmadığını belirterek özel
hayata saygı hakkının, masumiyet karinesinin ve ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, hâkimlik mesleğinden
çıkarılanların daha sonra kamu görevine yeniden giremeyecek olması yönündeki
düzenlemenin ilave tedbir niteliğinde olduğu, başvurucunun Anayasa
Mahkemesinin 10/3/2020 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren,
24/12/2019 tarihli iptal kararı çerçevesinde ilave tedbirler aleyhine hangi
hukuk yollarına başvurduğu hakkında Mahkemeyi bilgilendirmediği, buna göre
başvurunun olağan kanun yolları tüketilmeden yapıldığı ileri sürülmüştür. Görüş
yazısında ayrıca avukatlık mesleğinin mesleği icra edenlerin kullandığı yetki
ve aldığı sorumluluk da dikkate alınarak bir kamu hizmeti olarak düzenlendiği
vurgulanmıştır.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında
başvuru dilekçesinde yer alan iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği"
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
32. Başvurucunun iddialarının, staj listesine yazılmasına
engel bulunmadığına dair TBB kararının İdare Mahkemesince iptal edilmesine,
dolayısıyla stajını tamamlayarak serbest avukatlık yapmasının engellenmesine
ilişkin olduğu görülmektedir. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel
hayatlarıyla sıkı bir ilişkisinin olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin
ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı
hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle bu tür
işlemlerin mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi
durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru
konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul
edileceği hususlarında ölçütler belirlenmesi ve bu ölçütler dikkate alınarak
değerlendirmeler yapılması gerekmektedir (Tamer Mahmutoğlu, § 82).
33. Somut başvurunun da bu yönüyle ele alınması ve
yapılacak değerlendirmeler neticesinde özel hayata saygı hakkının uygulanabilir
olduğu sonucuna ulaşılması durumunda başvurucunun tüm iddialarının özel hayata
saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
34. Anayasa Mahkemesi, önceki birçok kararında özel
hayata saygı hakkının kişinin çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını
içerdiğini, özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına aldığını ve
kişilerin mesleki hayatlarının özel hayatlarıyla sıkı bir ilişki içinde
olduğunu vurgulamıştır (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 36; Serap
Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent Polat [GK], B. No:
2013/7666, 10/12/2015 § 62; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §
31; Ö.Ç.; B. No: 2014/8203, 21/9/2016, § 50; Haluk Öktem [GK], B.
No: 2014/13433, 13/10/2016, § 27; E.G. [GK], B. No: 2014/12428,
13/10/2016, § 34).
35. Anayasa Mahkemesi yakın tarihte açıkladığı Tamer
Mahmutoğlu kararında; özel hayata ilişkin hususların kişinin mesleği ile
ilgili tasarruflara esas alındığı durumlarda özel hayata saygı hakkının uygulanabilir
olduğuna ve özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki
hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında
değerlendirilebilmesi için gerekli olan koşulların neler olduğuna ilişkin
detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (Tamer Mahmutoğlu, §§ 84-90).
36. Öncelikle belirtilmelidir ki başvurucunun staj
yapmasının, dolayısıyla serbest avukatlık faaliyetinde bulunmasının
engellenmesine yönelik müdahale özel hayata saygı hakkının otomatik olarak
uygulanabilirliğini sağlamaz. Özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğu
sonucuna ulaşılabilmesi için belirtilen kararlarda açıklanan kriterler
kapsamında somut olayın değerlendirilmesi gerekir.
37. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun mesleki
hayatına yönelik olarak alınan tedbirin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene
dayanmadığı görülmektedir. Bununla birlikte başvurucunun mesleki hayatına
yönelik müdahalenin onun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu
etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı anlaşılmaktadır. Zira alınan
tedbirin başvurucunun başkaları ile ilişki kurabilme ve geliştirebilme imkânını
önemli ölçüde zayıflatmasına, sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi
açısından ciddi sonuçlar doğurmasına yol açacağı değerlendirilmektedir. Bu
durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata saygı hakkı
kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas
Yönünden
39. Başvurucunun serbest avukatlık için ön koşul olan
stajı yapmasına imkân sağlayan ve TBB tarafından verilen karar, derece
mahkemelerince iptal edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun özel hayatına yönelen
müdahalenin kamu gücünü kullanan mahkemelerce verilen karardan kaynaklandığı
dikkate alındığında başvurunun devletin negatif yükümlülükleri bağlamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (Tamer Mahmutoğlu, § 99).
(i) Müdahalenin
Varlığı
40. Başvurucunun staj listesine yazılması yönünde TBB
tarafından tesis edilen işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi ve bu suretle
serbest avukatlık faaliyetinden alıkonulması nedeniyle başvurucunun özel hayata
saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
(ii) Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20.
maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil
Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B.
No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370,
27/2/2020, § 34).
(1) Genel
İlkeler
43. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa
Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan
kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şeklî anlamda bir kanuna
dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih
Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B.
No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103).
44. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir.
Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu
noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü
sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade
etmekte, böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin
hukuku bilmesine de yardımcı olmakta, bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı
sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, §
62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67; Tamer Mahmutoğlu,
§ 104).
45. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun
söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir
olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli
bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma
sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme
biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare
Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68; Tamer
Mahmutoğlu, § 105).
46. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari
pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî
müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir
yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Diğer bir
anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar
içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya
koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına
müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir
öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih
Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoğlu, § 106).
47. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan
yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi, büyük ölçüde ilgili metnin
düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla
yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli
ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak
anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı
görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli
ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir
alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın
öngörülebilirliği sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime
Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70; Tamer
Mahmutoğlu, § 107).
48. Nihayetinde söz konusu koşulların yerine getirilip
getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organları, müdahalelere dayanak
olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin
nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri
önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdürler (Tamer
Mahmutoğlu, § 108).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Somut olaya konu olan ve derece mahkemelerince
verilen kararlardan kaynaklanan müdahalede, 667 sayılı OHAL KHK'sında yer alan
hükümlerin dayanak alındığı belirtilmektedir. Başvuruya konu süreçte verilen
nihai kararda; avukatlığın kamu hizmeti içeren serbest bir meslek olduğu, 667
sayılı OHAL KHK'sında yer alan düzenlemeler gereğince kamu görevinden çıkarılan
kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya
dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği, bu bağlamda kamu görevinden çıkarılan
kişinin avukat olarak baro levhasına yazılmasına ve avukat unvanını
kullanmasına imkân bulunmadığı ifade edilmiştir.
50. Derece mahkemelerince verilen iptal kararına dayanak
olarak kabul edilen 667 sayılı OHAL KHK'sı, 6749 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır. Dolayısıyla başvurucunun staj
listesine yazılmasına ilişkin TBB işleminin iptal edilmesi suretiyle özel
hayata saygı hakkına gerçekleştirilen müdahalenin şeklî anlamda bir kanuna
dayandırıldığı söylenebilir. Ancak belirtildiği üzere temel hak ve
hürriyetlerin sınırlandırılmasına dayanak gösterilen kanunların şeklen var
olması, kanunilik ölçütünün karşılandığının kabulü için tek başına yeterli
değildir. Ayrıca kanunun müdahaleye imkân sağlayacak şekilde maddi içeriğinin
bulunması, sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini
içermesi gerekir (bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 110).
51. Derece mahkemelerince dayanak olarak gösterilen
düzenlemede, kamudaki görevlerinden çıkarılanların bir daha kamu hizmetinde
istihdam edilmeyeceği, meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamayacağı, bu
unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan
yararlanamayacağı ifade edilmektedir. Derece mahkemelerine göre, kamu hizmeti
yönü güçlendirilen avukatlık mesleği idare hukuku anlamında kamu hizmeti veren
diğer serbest mesleklerden önemli ve farklı bir konuma taşındığından söz konusu
düzenlemelere göre başvurucunun baro levhasına yazılması mümkün değildir (bkz. Tamer
Mahmutoğlu, § 112).
52. Müdahalenin dayanağı olarak gösterilen kanun hükmünde
yer verilen kamu hizmeti kavramı ve bu kavramın kapsamı yoruma açık ve
geniştir. Bu husus yargı kararlarında da vurgulanmaktadır (Danıştay Onuncu
Dairesinin 6/2/2002 tarihli ve E.1999/2407, K.2002/347 sayılı kararı). Başta
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu olmak üzere ilgili yasal
düzenlemeler dikkate alındığında avukatlığın kamu hizmeti içeren serbest bir
meslek olduğu tartışmasızdır. Ayrıca Danıştay ve Anayasa Mahkemesi tarafından
verilen kararlarda da avukatlık mesleğinin hem bir kamu hizmeti niteliğinin
olduğu hem de serbest meslek yönünün bulunduğu vurgulanmaktadır. Söz konusu
kararlarda, sadece yürütülen hizmetin kamu hizmeti olmasından hareketle
avukatlığın kamu görevlilerinin tabi olduğu kurallara tabi kılınmasının
mesleğin niteliği ve gerekleri ile örtüşmeyeceği, kamu hizmeti olarak kabul
edilmiş olsa da serbest avukatlık mesleğinin devlet memuriyeti görev ve
hizmetleriyle aynı nitelikte görülemeyeceği ve aynı ölçütlere tabi
tutulamayacağı da belirtilmektedir (bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 113).
53. Bu bağlamda müdahalenin kanuni bir dayanağının
bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla kamu hizmeti kapsamında olduğu
açık olan avukatlığın istihdam boyutuyla da ele alınması gerekir.
54. Kamu hizmetinde istihdam kavramının kamu
görevlilerini kapsadığı konusunda bir tereddüt bulunmamakla birlikte özel hukuk
sözleşmeleri ile de kamu hizmetinde istihdam mümkün kılınabilir. Ancak kamu
görevlisi olmayan, bir idari sözleşmeyle veya ticari ya da sınai nitelikteki
bir özel hukuk sözleşmesiyle kamu hizmetinde çalıştırılmayan ve mesleklerini
serbest şekilde icra eden avukatların kamu hizmetinde istihdam edildiklerinin
kabulü mümkün değildir. Zira belirtilen durumlar olmadığı müddetçe avukatlık
kural olarak kamu hiyerarşisine dâhil olmayan serbest bir meslektir. Serbest
avukatlığın devletin namına ve hesabına yapılan bir iş olmaması, serbest
avukatların baro levhasına kaydolduktan sonra çalışıp çalışmama ve müvekkillerini
seçme konusunda kural olarak bağımsız olmaları, devletten herhangi bir maaş
almamaları, gelirlerinin müvekkillerinden aldıkları vekâlet ücretinden
oluşması, zorunlu müdafilik veya arabuluculuk gibi görevlendirmeler dışında
serbest avukatlara devletin mali olarak bir katkısının bulunmaması, serbest
avukatlar tarafından yapılan iş ve işlemlerin sonuçlarından devletin mali veya
hukuki sorumluluğunun bulunmaması, müvekkilleri ile aralarındaki sözleşmeden
kaynaklanan tüm haklara kendilerinin sahip olmaları, yükümlülüklere de
kendilerinin katlanması bu yöndeki tespit ve vurguları pekiştirmektedir (bkz. Tamer
Mahmutoğlu, § 115).
55. Serbest avukatlık mesleğinin anılan nitelikleri ve
ilgili düzenlemelerde istihdam edilme yasağının söz konusu olduğu dikkate
alındığında derece mahkemelerince verilen iptal kararına dayanak olarak
gösterilen hükümlerin müdahalenin kanuni dayanağı olarak kabul edilmesi mümkün
görünmemektedir. Başka bir anlatımla somut olayda idari, ticari veya sınai bir
sözleşme ile çalıştırılma söz konusu olmadığından başvurucunun staj listesine
yazılması yönünde TBB tarafından tesis edilen işlem, ilgili yasal
düzenlemelerde yer alan kamu hizmetinde istihdam edilme yasağı
kapsamında kalmamaktadır. Aksine bir yorum ilgili düzenlemelerin yalnızca
avukatlık yönünden değil kamu hizmeti kapsamında görülebilecek hekimlik,
mühendislik gibi serbest şekilde de icra edilebilen diğer meslekler yönünden
uygulanmasına neden olabilir (bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 116).
56. Belirtildiği üzere özel hayata saygı hakkına yönelik
bir müdahalenin Anayasa'nın öngördüğü güvencelere uygun kabul edilebilmesinin
ilk ve temel koşulu müdahalenin kanuni dayanağının bulunmasıdır. Somut olayda
ise başvurucunun idari, ticari ya da sınai bir sözleşme kapsamında kamu
hizmetinde çalıştırılma durumunun olmadığı, başvurucunun istihdam edilmesinden
bahsedilemeyeceği ve serbest avukatlığın bir istihdam ilişkisine dayanmadığı
dikkate alındığında, serbest avukatlık faaliyetini kamu hizmetinde istihdam niteliğinde
kabul eden derece mahkemelerince anılan düzenlemelerin keyfîliğe yol açtığı
izlenimi oluşturacak şekilde genişletici ve öngörülemez bir yoruma tabi
tutulduğu değerlendirilmektedir. Neticede başvurucunun staj listesine
yazılmasına yönelik olarak gerçekleştirilen müdahalenin kanuni dayanağının
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
57. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya
konu müdahalenin kanunilik koşulunu sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu
müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
D. Adil
Yargılanma ve Mülkiyet Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
59. Başvurucu; hukuka aykırı olarak meslekten
çıkarıldığını, bu kararın yargı denetimi dışında tutulduğunu, gelir elde
etmesinin ve emekli olmasının engellendiğini belirterek adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde, başvurucunun meslekten
çıkarılmasına yönelik karara karşı Danıştayda açtığı davanın derdest olduğu
belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
61. Başvurucunun savcılık mesleğinden çıkarılmasına dair
şikâyetiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesince -2016/64828 sayılı başvuruda
Birinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından- 24/7/2017 tarihinde başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verildiği
tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde
olduğu anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer
olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
63. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
64. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın
yenilenmesine ve lehine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
68. İncelenen başvuruda, serbest avukatlık mesleğini icra
etmekten alıkoyan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle
özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu
ihlalin mevcut düzenlemelerin derece mahkemelerince öngörülemez şekilde
yorumlanmasından, dolayısıyla doğrudan derece mahkemelerinin kararlarından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun şekilde yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara 11. İdare Mahkemesine (E.2017/1305, K.2018/19) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.