TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEJLA TEMİR VE GÜLTEN AHLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/19245)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Kamber Ozan TUTAL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nejla TEMİR
|
|
|
2. Gülten AHLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; yaşlılık aylıklarının artış oranlarının azaltılması
nedeniyle mülkiyet hakkının, yapılan kanuni düzenleme ile devam eden yargılama
sürecine sonuca etkili olacak biçimde müdahale edilmesi nedeniyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 9/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ilişkin iddialar yönünden başvuruların ayrılarak 2018/33979 ve
2018/30891 başvuru numaralarına kaydedilmesine, diğer ihlal iddiaları yönünden
ise kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2018/19251 numaralı başvuru dosyasının konu yönünden
hukuki bağlantı nedeniyle 2018/19245 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2018/19245 başvuru numaralı başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Uyuşmazlığın
Arka Planı
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular; Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığında (Banka) çalıştıkları süre zarfında 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20. maddesi uyarınca kurulmuş bulunan T.
Vakıflar Bankası T.A.O. Memur ve Hizmetlileri Emekli Sağlık Yardım Sandığı
Vakfına (Vakıf) ödedikleri primler karşılığında emekliliğe hak kazanmıştır.
9. Vakıf, kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumları
dışında kalan ancak onlara denk kabul edilen bir tüzel kişilik olup söz konusu
sandık mensupları bakımından zorunlu sosyal güvenlik kurumu niteliğindedir.
10. Vakfın amacı, Vakıf Senedi’nin 4. maddesinde şöyle
ifade edilmiştir:
''...
a) İş bu vakıf senedi hükümleri
dairesinde üyelerin emeklilik, malullük, ölüm, hastalık, analık, iş kazaları ve
meslek hastalıkları hallerinde ve eş ve çocukları ile üyenin geçindirmekle
yükümlü bulunduğu ana ve babasının hastalıklarında, Sosyal Sigortalar Kanunları
ile temin edilen yardımlardan az olmamak üzere hak sahiplerine yardımda
bulunmak;
…''
11. Vakfın gelirleri, sandık üyelerinin aylıklarından
yapılan prim kesintilerinden ve diğer gelirlerden oluşmaktadır. Banka da aynı
esaslar çerçevesinde hesaplanan tutarı işveren hissesi olarak her ay Vakfa
aktarmaktadır. Vakıf, üyelerine yapacağı yardımın miktarını ve dolayısıyla
emekli aylıklarına ilişkin artışları Vakıf Senedi’nde yazılı hükümler çerçevesinde
tek taraflı olarak belirlemekte olup bunun 506 sayılı Kanun'la belirlenmiş alt
sınırın altına düşmemesi gerekmektedir.
B. Başvurulara
Konu Dava Süreci
12. Vakıf üyeleri, yapılan artışların 506 sayılı Kanun’un
geçici 20. maddesine uygun bir şekilde yapılmadığı gerekçesiyle Vakıf aleyhine
iş mahkemeleri önünde alacak davaları açmıştır. Bu davalar sonucunda 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesinin nasıl anlaşılıp uygulanacağı konusunda bir
yargısal içtihat yerleşmiştir.
13. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu çerçeveyi çizen
24/3/2010 tarihli ve E.2010/10-155, K.2010/170 sayılı kararına göre 506 sayılı
Kanun'un geçici 20. maddesinde değinilen alt sınırın belirlenmesinde, davalı
Vakfın bağladığı aylıklara yapılan artış oranlarının Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK,
bu Kuruma devredilen SSK) sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına yapılan
artış oranlarıyla karşılaştırılması usulü dikkate alınmalıdır. Böylece bulunan
artış oranının 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı alanlara yapılan artış
oranından daha az olması durumunda da Vakıf Senedi'ndeki düzenlemelere göre
aylıklarında artış olacak kişilerin ayrıca 506 sayılı Kanun'un aylık
artışlarına dair hükümlerinden yararlanmaları gerekmektedir.
14. Söz konusu Vakıf tarafından aylık bağlanan başvurucular
23/2/2011 tarihinde alacak davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde;
Vakıf Senedi'ne göre çalışanların ücretlerinden yapılan kesintinin 506 sayılı
Kanun gereğince alınan primlerin üzerinde olduğunu ve emekli maaşlarında 506
sayılı Kanun'da öngörülen artışların yapılması gerektiğini belirterek fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL alacağın tahsiline karar
verilmesini istemiştir.
15. Bu arada yargılama süreci devam ederken 13/2/2011
tarihli ve 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle 506 sayılı Kanun’un geçici 20.
maddesine eklenen beşinci fıkra ile aynı maddenin sandık emeklilerine yapılacak
yardımların düzenlendiği birinci fıkrasının (b) bendinin uygulanmasında;
yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde
muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağı, bunun mevcut davalara da
uygulanacağı düzenlenmiştir.
16. 6111 sayılı Kanun 25/2/2011 tarihli ve 27857 Mükerrer
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
17. Ankara 10. İş Mahkemesi (Mahkeme) 13/11/2012
tarihinde başvurucuların davalarını reddetmiştir. Mahkeme, gerekçesinde;
başvuruculara Vakıf senedi hükümlerine uygun olarak ödenen aylıkların emsal
durumda olan SSK emeklisine ödenen aylığın altına düşmediğini belirtmiştir.
18. Başvurucular kararları temyiz etmiştir. Yargıtay 10.
Hukuk Dairesi 16/4/2013 tarihinde Mahkeme kararlarını onamıştır.
19. Nihai kararlar 28/6/2018 tarihinde başvurucular
vekiline tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 9/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Mutlu, B. No:
2013/1426, 25/3/2014, §§ 21-23; Zekiye Şanlı, B. No: 2012/931,
26/6/2014, §§ 20-22.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 11/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvuruya
Konu Dava Tarihi Sonrası Yaşlılık Aylıkları Yönünden Mülkiyet Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
23. Başvurucular, yüksek miktarda prim ödemelerine rağmen
daha düşük miktarda prim ödeyenlerle aynı miktarda yaşlılık aylığı almak
zorunda bırakıldıklarını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Başvuru konusuyla ilgili ilkeler, daha önce Anayasa
Mahkemesi tarafından Zekiye Şanlı ile Yasemin Mutlu başvurularına
ilişkin kararlarda ortaya konulmuştur. Buna göre başvurucuların emekli
aylıklarına yapılması gerektiğini iddia ettikleri artış oranı yönünden kanunda
öngörülen alt sınırın belirlenmesinde, SGK sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına
yapılan artış oranları ile karşılaştırılma ölçütü yerine muadil miktar
karşılaştırması esasının getirildiği yönündeki şikâyet mülkiyet hakkı
bağlamında incelenmiştir. Buna göre 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinde
değinilen alt sınırın belirlenmesini muadil miktar karşılaştırmasının esas
alınması şeklinde değiştiren kanuni düzenleme neticesinde başvurucu, büsbütün
emekli aylığından veya aylık miktarının belirli bir asgari standardın altına
düşmemesine ilişkin güvenceden mahrum bırakılmamaktadır. Bu çerçevede alt
sınırın belirlenmesinde, SGK sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına
yapılan artış oranları ile karşılaştırılma ölçütü yerine muadil miktar
karşılaştırması esasının getirildiği anlaşılmaktadır. Bu durum da meşru
beklentisine konu olan eksik ödemelere ilişkin alacağın başvurucuya ödenmemesi
ile sınırlı bir sonuç doğurmaktadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi; 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesindeki düzenlemelere işaret ederek zorlayıcı
nitelikte kamu yararı amacına dayanan söz konusu düzenlemenin başvurucuyu ağır
ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile
başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu ve bu bakımdan mülkiyet hakkının
ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Zekiye Şanlı, §§ 49-63; Yasemin
Mutlu, §§ 49-62).
25. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir
bir durum bulunmadığından başvurucuların davalarının reddine karar verilmesinin
mülkiyet hakkının ihlaline yol açmadığı açıktır.
26. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Başvuruya
Konu Dava Tarihi Öncesi Yaşlılık Aylıkları Yönünden Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular, 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile
506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen fıkranın görülmekte olan
davalar hakkında uygulanmasının öngörüldüğünü belirtmişlerdir. Başvurucular,
söz konusu düzenlenmenin açtıkları alacak davasının dayanağı olan ve
kendilerini haklı kılan Yargıtay içtihatlarını ortadan kaldırdığını,
dolayısıyla devam eden yargı süreçlerine kanun çıkarılarak müdahale edildiğini
iddia etmişlerdir. Başvurucular bu gerekçelerle adil yargılanma, mülkiyet ve
sosyal güvenlik hakları ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §16).
Başvurucular her ne kadar aynı şikâyet bağlamında ayrımcılık yasağı ile
mülkiyet ve sosyal güvenlik haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
bu şikâyetin ilgili olduğu adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların
eşitliği ilkesi çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki
kararlar için bkz. Zekiye Şanlı, § 44; Yasemin Mutlu, § 44).
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Başvurucuların silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul
edilmezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
30. Anayasa Mahkemesi Zekiye Şanlı ile Yasemin
Mutlu başvurularında, silahların eşitliği ilkesi güvencesini
değerlendirirken kanun çıkarılması suretiyle bu güvenceye yapılan müdahalenin
yargılamanın taraflarından birinin konumunda diğer tarafa nazaran orantısız ve
açık bir dengesizlik veya dezavantaj oluşturup oluşturulmadığının tespit
edilmesi gerektiğini vurgulamış, başvuruya konu olay temelinde böyle bir
dengesizlik veya dezavantaj oluşup oluşmadığını irdelemiştir (Zekiye Şanlı,
§§ 64-86; Yasemin Mutlu, §§ 63-86).
31. Bu çerçevede yapılan değerlendirme sonucunda
başvuruya konu olaya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun içtihadının varlığı
karşısında -her ne kadar zorlayıcı bir kamu yararına dayansa da- kanun
değişikliğinin taraflar arasında yargılama başladıktan sonra gerçekleştiği ve davanın
esasına ilişkin sonucu belirlediği anlaşılmaktadır. Bu haliyle kanun
değişikliğinin başvurucu yönünden açtığı davayı sonuçsuz bir hâle getirdiği
tespit edilmiştir. Bu tespit ışığında silahların eşitliği güvencesine yönelik
müdahalenin öngörülebilir olmadığından meşru kabul edilemeyeceği, dolayısıyla
dezavantajlı hâle getirilen başvurucuya katlanılması zor külfetler yüklendiği
belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine kanaat getirilmiştir (Zekiye
Şanlı, §§ 87, 88; Yasemin Mutlu, §§ 85, 86).
32. Somut başvuruda da Zekiye Şanlı ile Yasemin
Mutlu kararlarında açıklanan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durumun
bulunmadığı anlaşıldığından başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamındaki
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
toplam 200.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
35. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Mahkeme
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506,
7/11/2019).
36. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin,
yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise
öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
37. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).
38. İncelenen başvuruda adil yargılanma hakkı
kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
39. Bu durumda adil yargılanma hakkı kapsamındaki
silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama
kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Ankara 10. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
40. Anayasa Mahkemesi başvuruya konu dava tarihleri
sonrası yaşlılık aylıklarının artış oranları ile ilgili olarak 506 sayılı
Kanun'un geçici 20. maddesine 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle eklenen
beşinci fıkra çerçevesinde alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar
karşılaştırmasının esas alınması yönünden yapılan şikâyetleri mülkiyet hakkı bağlamında
incelemiş ve ihlal olmadığının açık olduğu gerekçesiyle kabul edilemez
bulmuştur.
41. Buna göre adil yargılanma hakkı bağlamında yeniden
yapılacak yargılamanın konusunu başvuruya konu dava tarihleri sonrası yaşlılık
aylıkları oluşturmamaktadır. Diğer bir deyişle Anayasa Mahkemesinin ihlal
görmediği başvuruya konu dava tarihleri sonrası yaşlılık aylıkları yönünden
derece mahkemelerince yeniden yargılama yapılması mümkün olmadığından derece
mahkemelerinin söz konusu davalar açıldıktan sonraki aylıklar yönünden Anayasa
Mahkemesinin ihlal görmemesi nedeniyle bu karara dayalı olarak herhangi bir
değerlendirme yapamayacakları açıktır.
42. Anayasa Mahkemesi yapılan kanuni düzenleme ile devam
eden yargılama sürecine sonuca etkili olacak biçimde müdahale edilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğine karar vermiştir. Buna göre başvurucuların adil yargılanma hakkı
kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin giderimi yönünden 6111
sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine
eklenen fıkranın devam eden davalara da uygulanmasının ihlal sonucuna yol
açtığı dikkate alınmalıdır.
43. Anayasa Mahkemesinin Zekiye Şanlı ile
Yasemin Mutlu kararlarında belirtilen ilkeler doğrultusunda, devam eden
davalara uygulanması sonucuna yol açan söz konusu kanun hükmünün yürürlüğünden
önceki hukuksal duruma göre uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması adil
yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılmasını sağlayabilecek uygun bir çözüm yolu olarak
görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hülya Karacaoğlan ve
diğerleri, B. No: 2015/3068, 21/3/2018, §40).
44. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
çerçevesinde yeniden yapılacak yargılamanın konusunu yalnızca başvuruya konu
dava tarihleri öncesi yaşlılık aylıkları oluşturmaktadır. Dolayısıyla adil
yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılabilmesi için ihlal görülen başvuruya konu dava
tarihleri öncesi yaşlılık aylıkları yönünden maddi tazminatın belirlenerek
ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Bunun için derece mahkemelerince
yapılacak iş, her dava yönünden ayrı ayrı başvurucuların dava tarihleri öncesi
hangi dönemler yönünden tazminat talebinde bulunduklarının tespit edilerek,
yapılacak çelişmeli yargılamayla ilgili kanun hükmünün yürürlüğünden önceki
duruma göre tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi ve buna
göre maddi tazminata hükmedilmesinden ibarettir.
45. İşbu ihlal kararının başvurucular tarafından açılan
davaların esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği
vurgulanmalıdır. Bu bağlamda her somut olayın özelliğine göre tazminatı
gerektirip gerektirmediğinin değerlendirilmesi ve miktarının belirlenmesi kural
olarak delillere ilk elden erişme imkânı bulunan derece mahkemelerinin görevine
girmektedir. Yine yukarıda da değinildiği üzere Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararının başvuruya konu dava tarihlerinden sonraki aylıklara ilişkin olmadığı
ve bu yönden yapılan şikâyetlerin ise yerinde görülmediğine ayrıca dikkati
çekmek gerekir.
46. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 3.600 TL vekâlet ücretinin ise
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvuruya konu davaların tarihi sonrası yaşlılık
aylıkları yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvuruya konu davaların tarihi öncesi yaşlılık
aylıkları yönünden silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği
ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Ankara 10. İş Mahkemesine (E.2011/315, K.2012/1010 ve
E.2011/313, K.2012/1008) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
3.600 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.