TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERHAT ÖLMEZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/20040)
|
|
Karar Tarihi:10/3/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ferhat ÖLMEZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, aleni olmayan bir konuşmanın hukuka aykırı
şekilde kayıt altına alınmasına yönelik şikâyet hakkında etkili bir ceza
soruşturması yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü Yalıkavak
İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis olarak görev yaptığı dönemde, bekleme salonunda
bulunan kameralar Kurum tarafından 8/6/2016 tarihinde incelenmiştir. İnceleme
sonunda başvurucu ve çalışma arkadaşlarının kendi aralarında yaptıkları konuşma
içeriklerine dayanılarak başvurucunun önce Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğüne
sonra Marmaris İlçe Emniyet Müdürlüğüne ataması yapılmıştır.
9. Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının
11/7/2017 tarihli disiplin soruşturması raporunda 8/6/2016 tarihinde
kameralardan elde edilen görüntü ve ses kayıtlarının çözümlemelerinin
incelenmesi sonucunda; başvurucu ve bir kısım çalışma arkadaşının karakolun
bekleme salonunda "Nizami nöbet tutuyorlar, manyak mısınız oğlum, iki
kişi rapor alacak, ellerinde eleman kalmayacak, kendileri görev yapacak, al
raporunu geç ..." şeklinde konuştukları, rapor alarak görevin aksaması
için propaganda ve planlama yaptıkları, bu plan doğrultusunda hareket ederek
başvurucunun on gün refakat izni aldığı ve görevi kötüye kullanma suçunun
oluştuğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen bu rapor doğrultusunda başvurucu hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma
suçundan soruşturma yürütülmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, söz konusu dinleme ve kayıt altına almanın
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dinlemeyi yapan ve sonrasında bu kayıtları
kullanan görevliler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde
başvurucu; bekleme salonuna konulan kameralarla ilgili personelin önceden
bilgilendirilmediğini, personelin yemek yediği, dinlendiği ve aralarında sohbet
ettikleri, özel konuşmaların yapıldığı alanı gözetleyecek şekilde ses kaydı ve
kamera kaydı yapılmasının personelin özel hayatını ve çalışma hayatını izlemek
amacına hizmet ettiğini, bu yöntemle elde edilen verilerin hukuka aykırı
olduğunu ve delil olarak kullanılamayacağını, yapılan işlemlerde savcılık ya da
mahkeme kararına dayanmadığını vurgulamıştır. Konuşmaların hukuka aykırı
şekilde dinlenmesi ve kayda alınmasının özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu
oluşturduğunu, kaydı yapan kaydı çözümleyen ve inceleyen polis memurları
hakkında anılan suç ve görevi kötüye kullanma suçu yönünden dava açılarak
cezalandırılmalarını, ayrıca kameraların nasıl ve neden yerleştirildiğinin
araştırılmasını talep etmiştir.
11. Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık),
başvurucunun iddialarıyla ilgili ceza soruşturması başlatmış ve başvurucu
hakkında görevi kötüye kullanma suçu yönünden yürütülen soruşturma dosyasıyla
birleştirmiştir. Başsavcılık, başvurucunun ifadesine başvurmuş ve iddialarla
ilgili düzenlenen disiplin soruşturması raporunu celp etmiştir. Ayrıca
Başsavcılık; Yalıkavak Polis Merkez Amirliği bekleme salonunda bulunan kamera
ve ses kayıt cihazlarının kurulumunun hangi tarihte yapılıp faaliyete
geçirildiği, faaliyete geçirilmesine hangi makamın talimat ya da izni olduğu
hususlarını Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğünden sormuştur.
12. Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğünün 22/12/2017 tarihli
cevabında; Yalıkavak Polis Merkez Amirliğinin 1/3/2013 tarihinde kurularak
faaliyete geçtiği, Polis Merkezi Hizmet Binasında mevcut olan kameraların
kurulumunun eski Yalıkavak Belediyesinin kendi imkânları doğrultusunda 2013
yılı Mart ayı içerisinde kurularak faaliyete geçirildiği belirtilmiştir. Ayrıca
Yalıkavak Polis Merkez Hizmet Binasının içindeki birinci katta bulunan
nezarethane, ifade alma ve müracaat salonunda (bekleme salonu) kamera kayıt ve
ses kayıt cihazlarının faaliyette olduğu, binanın dış kısmında yani giriş ve
arka kısımlarında sadece kamera sistemi takılı olduğu, ses kayıt cihazı
olmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte Emniyet Genel Müdürlüğünün
2/10/2013 tarihli ve 31311769-67019 sayılı yazısı ile kamera kayıtlarının
tutulması yönündeki talimatının yurt genelinde bulunan tüm polis merkezlerini
kapsayacak şekilde bildirilmesi üzerine Yalıkavak Polis Merkezine kamera
takılarak faaliyete geçirildiği vurgulanmıştır.
13. Başsavcılık 30/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5237 sayılı Kanun'un
132. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini
ihlal suçunun konusunun haberleşme araçları ve haberleşme içeriği olduğu
hatırlatılarak belirli kişiler arasında yapılan konuşmaların bu kapsamda
değerlendirilmeyeceği belirtilmiştir. Anılan Kanun'un 133. maddesinde
düzenlenen kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun
konusunun ise aleni olmayan konuşmalar olduğu ve suçun oluşması için dinleme
veya kayıt altına alınmanın bir alet aracılığıyla olması gerektiği
belirtilmiştir. Suçun manevi unsurunun gerçekleşmesi için ise mağdurun rızası
dışında dinleme ve kayda almaya yönelik kastın varlığı mevcut olduğu
vurgulandıktan sonra, dosya kapsamına göre suçun unsurlarının oluşmadığı
değerlendirmesine yer verilmiştir. Aynı kararda başvurucu hakkındaki iddiaların
disiplin suçu kapsamında olduğu belirtilerek görevi kötüye kullanma suçunun
yasal unsurlarının oluşmadığı belirtilmiştir.
14. Karara karşı yapılan itiraz Bodrum Sulh Ceza
Hâkimliğinin 19/4/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, Başsavcılık
tarafından verilen kararın usule ve mevzuata uygun olduğu ifade edilmiştir.
15. Nihai karar 24/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 13/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması"
kenar başlıklı 133. maddesi şöyledir:
"Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları,
taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları
bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi,
diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı
aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak
ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla
yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur. "
18. 5237 sayılı Kanun'un "Özel hayatın
gizliliğini ihlal" kenar başlıklı 134. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kişilerin özel hayatının
gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal
edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır"
19. 17/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür."
20. 20/11/1982 tarihli 2577 saylı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "İptal ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12.
maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir
idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan
doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma
hakları saklıdır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu; bekleme salonu olarak kullanan salonda
herhangi bir yasal dayanak olmadan, uyarı ve işaret levhası konulmadan ve
kendisine bilgi verilmeden kamera sistemi kullanılarak ortam dinlemesi
yapıldığını, kameralar üzerine 20/9/2016 tarihine kadar ses ve görüntü kaydı
yapıldığına dair ibare konulmadığını iddia etmiştir. Bu yasa dışı usulle elde
edilen bilgilere dayanılarak yargılama sonucu beklenilmeden psikolojik taciz
amacıyla başka bir ilçeye atamasının yapıldığını ve disiplin cezası
verildiğini, uzak bir ilçeye atamasının yapılması nedeniyle kendisinin ve
eşinin ruhsal durumunun bozulduğunu, maddi ve manevi olarak yıprandığını
belirtmiştir. Kanuna aykırı olarak elde edilen verilerin delil olarak kabul
edilemeyeceğini, kameralı takip sisteminin kurulması ile İdare tarafından
amaçlanan kamusal yarar arasında orantılılık bulunmadığını vurgulayan
başvurucu, etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle özel hayatın gizliliği
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucun disiplin cezası ve atama işlemlerini dava ve bireysel başvuru
konusu etmediği gözetilerek sadece başvurucunun yaptığı suç duyurusuna ilişkin
yargı kararı çerçevesinde inceleme yapılmıştır. Bu bağlamda, başvurucunun
şikâyetlerinin özünü, özel hayatına ve bu kapsamdaki kişisel nitelikteki
birtakım verilerine yönelik saldırılara karşı etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediği iddiası oluşturmaktadır. Dolayısıyla başvurunun Anayasa’nın 20.
maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
25. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlenmiştir. Özel hayat, fiziksel ve ruhsal özerkliği de kapsamakta; bu hak
bireyleri gerek kamusal makamların gerek özel hukuk kişilerinin fiziksel ve
ruhsal bütünlüğe yönelik saldırılarına karşı korumaktadır (Halime Sare Aysal
[GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 48). Bireyin sosyal ilişkileri ve aleni
olmayacak şekilde yaptığı konuşmalar da özel hayatının birer parçasını
oluşturmaktadır. Dolayısıyla özel hayat kapsamında kabul edilebilecek değerlere
karşı her türlü saldırı karşısında korunmayı talep etme hakkı da özel hayata
saygı hakkının bir güvencesini teşkil etmektedir.
26. Devletin kişilerin özel hayata saygı haklarını koruma
yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin öngörülen güvencelere aykırı şekilde
bu hakka müdahale etmemelerini gerektirir.
27. Öte yandan devletin kişilerin özel hayata saygı
haklarına keyfî olarak müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlü kılındığı, bu bağlamda pozitif
yükümlülüklerinin de bulunduğu söylenebilir. Zira Anayasa'nın 12. maddesine
göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin
kişilik değerlerine yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar
dışlanmaktadır. Yine Anayasa'nın 5. maddesinde; bireylerin temel hak ve
özgürlüklerinin korunması, maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için
gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak
sayılmaktadır. Söz konusu düzenlemelerle temel hak ve hürriyetlerin korunması
konusunda devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklendiği açıktır (Mustafa
Vural, B. No: 2015/18609, 11/9/2019, § 33).
28. Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında güvence altına alınan hak kapsamında devletin -pozitif bir
yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin özel hayata saygı
haklarını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin
kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 33; Ali
Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 33).
29. Bu anlamda öncelikle devlet, uyuşmazlıkların çözümüne
ilişkin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.
Devletin özel hayatın bir parçası olan konuşma ve görüntülerin kayıt altına
alınmasını önleyici tedbirler alması ve kayıt altına alınması hâlinde ise
benzer durumların bir daha yaşanmaması için bunu yapanlara karşı caydırıcı
yargısal tepki göstermesi gerekir. Bu yargısal tepkinin adli ceza biçiminde
olması zorunlu değildir. Ancak bu tür müdahaleler için adli ceza öngörülmüş
olması hâlinde buna dair soruşturmanın etkili bir biçimde işlemesini sağlamak
devletin pozitif yükümlülükleri kapsamındadır.
30. Öte andan yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza
soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılması, failler hakkında mutlaka
ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını zorunlu hâle
getirmediği gibi başvuruculara üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya
da cezalandırılmalarını talep etme hakkı da vermemektedir. Zira burada kastedilen
sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Ancak her
durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve
soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm
sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve
yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Erol Kumcu, § 35; Ali
Çığır, § 35).
31. Ek olarak ayrıca vurgulamak gerekir ki kişilerin
cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, ceza soruşturması/kovuşturması
sürecinin mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması, bu hâlde takdir edilecek cezanın
miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görev alanı içinde
olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir (Erol Kumcu, §
36; Ali Çığır, § 36).
32. Somut olayda başvurucu, özel hayat alanında
gerçekleştirdiği bir konuşmanın rızası dışında kayıt altına alındığını ileri
sürmüş ve ismini verdiği kamu görevlilerinin cezalandırılması ve gerçeklerin
ortaya çıkarılması amacıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Olayın özellikleri
dikkate alındığında -her ne kadar başvurucunun ismini verdiği şüpheliler olsa
da- kamusal makamların devreye girmesi ve olayı tüm yönleriyle aydınlatması
gerektiği değerlendirilmektedir. Başka bir anlatımla olayın meydana gelme şekli
gözönüne alındığında devletin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün
-somut olay özelinde- etkili bir ceza soruşturması yapılmasını gerekli kıldığı
kanaatine varılmaktadır.
33. Bu durumda bireysel başvuru kapsamında yapılacak
değerlendirmede dikkate alınacak husus; belirtilen çerçeve içinde yeterli usule
ilişkin güvencelerin sunulduğu bir cezai takibatın yürütülüp yürütülmediğine,
soruşturmanın bağımsız, özenli, süratli, etkili şekilde yapılıp yapılmadığına
ve ulaşılan sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde
ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanıp açıklanmadığına ilişkin olacaktır (Ali
Çığır, § 38; Erol Kumcu, § 38). Bu başlık altındaki değerlendirmeler
ise yalnızca özel hayata saygı hakkının koruma alanında olan ve soruşturmaya
konu edilen olaylar yönünden yapılacaktır.
34. Öncelikle somut başvuruya konu soruşturma sürecinde
başvurucunun şikâyeti üzerine Başsavcılık tarafından soruşturmaya derhâl
başlandığı ve bu kapsamda müştekinin ifadesinin alındığı, iddialarla ilgili
disiplin soruşturma raporunun temin edildiği ve kameraların kurulma aşamasına
ilişkin İdareyle yazışma yapılarak olayın aydınlatılmaya çalışıldığı
görülmektedir. Ayrıca soruşturmanın açıklığını temin edecek ve başvurucunun
meşru menfaatlerini koruyabilecek şekilde hareket edilerek ses kayıtlarının
içerikleri de gözönüne alınarak bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır.
35. Başvurucunun şikâyeti doğrultusunda Başsavcılık
tarafından yapılan değerlendirme neticesinde; kameraların idare tarafından takıldığı
ve şüphelilerin görevleri çerçevesinde kayıt işlemi yaparak inceleme yaptığı
gözetilerek suçun unsurlarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvuruya konu olan tüm bu süreç, olayın kendine özgü
koşulları dikkate alınarak başvurucunun iddialarıyla ve soruşturma aşamasında
dile getirdiği hususlarla birlikte değerlendirilmelidir. Olayda, müfettiş
raporları ile kameraların konulma şekli ve amacının gözetildiği neticede
verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararıyla şüphelilerin eylemlerinin
suç oluşturup oluşturmadığı konusunda değerlendirmelerin yapıldığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca suç oluşturduğu ileri sürülen söz konusu eylemlerin kim
tarafından, nasıl gerçekleştirildiği konusunda kamusal makamların ceza
soruşturması yoluyla aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediğini söylemeye
neden olacak belirsiz bir durum olmadığı gibi bunun aksine bir iddiada da
bulunulmadığı görülmektedir. Neticede başvurucu tarafından gerçeklerin ortaya
konulması talebiyle ileri sürülen iddialar konusunda kamusal makamlarca gerekli
tatbikatın yürütüldüğü, ulaşılan sonucun ilgili ve yeterli gerekçelerle
açıklandığı, soruşturmanın etkili bir şekilde yapılmadığı tespitinde bulunmayı
gerektiren bir nedenin ve keyfi bir tutumun bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
37. Öte yandan başvurucunun kişilik haklarına saldırı
mahiyetindeki söz konusu iddialarının ayrıca idare mahkemelerince
değerlendirilebileceği, bu doğrultuda ilgili mevzuat kapsamında kişilik
haklarına yönelen saldırıların sona erdirilmesi ve zararın tazmin edilmesi
hususunda dava açılabileceği konusunda bir tereddüt yoktur. Dolayısıyla
başvurucunun anılan yollara başvurarak iddialarını ileri sürebilmesi ve
zararlarını tazmin edebilmesi de mümkündür.
38. Sonuç olarak etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılmasının
sorumlular hakkında mutlaka ceza davası açılmasını ya da onların
cezalandırılmasını zorunlu hâle getirmediği konusunda ortaya konulan ilke
gözönüne alındığında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif
yükümlülüğün gerektirdiği şartların gerisinde kalınmadığı ve açık bir ihlalin
bulunmadığı değerlendirildiğinden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.