TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜNEŞ BASIM YAYIM ORGANİZASYON VE TİCARET LTD. ŞTİ.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/24677)
|
|
Karar Tarihi: 28/1/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Mustafa İlhan ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Güneş Basım Yayım Organizasyon
ve Ticaret Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Özge DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir siyasetçi hakkında yapılan haber
nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvuruya konu gazete haberinin yayımlandığı tarihten
önce -2013 yılında- aralarında siyasetçi ve kamu görevlilerinin de bulunduğu
çok sayıda kişinin hukuka aykırı olarak ortam dinleme araçlarıyla dinlenerek
özel hayatlarına ve haberleşme özgürlüklerine müdahale edildiğine ilişkin
iddiaları araştırmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Yasadışı
Dinlemeleri Araştırma Komisyonu (Komisyon) kurulmuştur. Komisyon, daha önce
emniyet genel müdür yardımcılığı ve istihbarat daire başkanlığı görevlerinde
bulunan E.A.nın konuyla ilgili olarak bilgisine başvurmuştur. E.A. Komisyona
verdiği ifadesinde, ismini vermediği bir büyükşehir belediye başkanının yasa
dışı dinleme aracı kullandığı iddiasında bulunmuştur.
9. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kahramanmaraş
milletvekili olan D.Ö. de yasa dışı dinleme cihazları konusunda açıklamalar
yapmıştır. D.Ö., Komisyonda bilgilerine başvurulan kişilerin beyanlarına da
atıfta bulunarak Emniyet Genel Müdürlüğünün envanterinde bulunan teknik takip
ve dinleme yapan araçlardan bir kısmının kaybolduğunu, araçlardan birinin ise o
dönemde Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olan M.G. (davacı) tarafından
şantaj amacıyla kullanıldığını iddia etmiştir. Bu iddialar başvuruya konu
haberin yayım tarihinden önce çeşitli basın organlarında yayımlanarak gündem
oluşturmuştur.
10. CHP İzmir Milletvekili Er.A. da kaybolduğu iddia
edilen dinleme cihazlarıyla ilgili olarak içişleri bakanı tarafından
cevaplanması amacıyla soru önergesi vermiştir.
11. Yukarıda belirtilen gelişmelerden sonra başvurucunun
yayımcısı olduğu ulusal bir gazete olan Sol gazetesi (gazete), E.A.nın
Komisyondaki ifadesi ile milletvekillerinin beyanlarına atıfta bulunarak davacı
hakkında ileri sürülen bu iddiaları haberleştirmiştir.
12. Gazetenin 30/9/2013 tarihli nüshasında yer alan "Hayalet
dinleme aracı [G.de] iddiası" başlıklı haberin ilgili kısmında
şu ifadeler yer almıştır:
"Ortam dinlemesi için kullanılan 11
mobil aracın 5'inin MİT'te olduğu belirlenirken kalan 6 aracın durumu
belirsizliğini koruyor. Kayıp dinleme araçlarından birinin bir belediye başkanı
tarafından kullanıldığı iddiası gözleri [M.G.ye] çevirdi.
CHP Kahramanmaraş milletvekili [D.Ö.nün], Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı[M.G.nin] izleme ve ortam dinlemesi yapan araç kullandığı
iddiasıyla yeniden gündeme gelen, teknik takip yapan ve kayıp olduğu iddia
edilen 'Observer' araçlarının akıbeti belirsizliğini koruyor. Araçların son
durumuyla ya da araçlardan birini kullandığı iddia edilen [M.G.] ile
ilgili herhangi bir soruşturma başlatılmazken, bu araçlardan ülkede 11 adet
olduğu ve 5 minibüsün 2013 yılında tüm teçhizatıyla MİT'e devredildiği
biliniyor. Kalan 6 aracın sorumluluğunu hiçbir kamu kuruluşu almıyor, bu
araçların kim adına ve nerede kullanıldığı bilinmiyor.
İçişleri Bakanlığı topu Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı'na atarken, Gümrük Bakanlığı da kayıtlarında araçlarına
dair bilgi olmadığını savunuyor.
Emekli Emniyet Yetkilisi İddiaları
Doğruluyor
Böcek Komisyonunun yasadışı dinlemeler
için bilgisine başvurduğu Emniyet Genel Müdürlüğü Emekli Müdür Yardımcısı [E.A.nın] ifadeleri de bu araçların
varlığını ve bunlardan birinin bir belediye başkanı tarafından kullanıldığı
iddialarını doğruluyor. TBMM Yasadışı Dinleme Komisyonu'nda konuşan [E.A.]
bu tarz cihazların genelde Almanya'da [R.S.] firmasından alındığını
söylüyor ve komisyon üyelerine 'Ben size şu kadar net söyleyeyim: Bazı
büyükşehir belediye başkanlarımızın bile bu aracı yıllardan beri kullandığını
herkes biliyor' diyor. CHP Balıkesir milletvekili [N.H.nin] bu tür
cihazların faturasız, kayıtsız ülkeye nasıl girdiği sorusuna ise 'Türkiye'ye
her şey yasal mı giriyor sayın milletvekilim' diye cevap veriyor.
Cevapsız kalan sorular
CHP İzmir milletvekili [E.A.nın] tüm bu iddiaları içeren
soru önergesine İçişleri Bakanı [M.G.] dinleme ve izleme faaliyetlerine
dair her türlü bilginin TİB'in sorumluluğunda olduğu cevabını verdi. Bu
cihazların gümrük kayıtlarının olup olmadığına yönelik soruları ise Gümrük
Bakanı [H.Y.], ellerinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı
şeklinde yanıtladı.
'[M.G.] şantajla Belediye Başkanlığı yapıyor'
[D.Ö.], kayıp cep telefonlarını bile
bulan devlet yetkililerinin, yurt dışından özel olarak getirilen kayıp dinleme
araçlarını bulamamalarının manidar olduğunu söyleyerek 'Geçtiğimiz yıl böcek
komisyonu toplantısında bu araçlardan birinin bir belediye başkanında
olabileceği konuşulmuştu. Ben o belediye başkanının [M.G.] olduğunu
düşünüyorum. [M.G.], bugüne kadar milletvekillerinden tutun, mahkeme
başkanlarına, iş adamlarından tutun hatta başbakana, birçok kişiye şantaj
yaptı. Bunca yolsuzluğunun, usulsüzlüğünün ortaya çıkmamasının sebebi belediye
başkanının şantajlarıdır' diye konuştu.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ilgili
bir başka iddiayı da gündeme getiren [D.Ö.], 'Ankara Belediyesinde kaç tane hakim savcı yakını,
istihbarat elemanı çocuğu çalışıyor bilmiyoruz ama bizim duyumlarımız kritik
görevlerdeki birçok insanın yakınının [M.G.] tarafından çalıştırıldığı
yönünde. [M.G.] bunu da elinde bir koz olarak bulunduruyor' dedi."
13. Davacı, anılan haberde geçen ifadeler nedeniyle
kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 1/10/2013 tarihinde Ankara
22. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) gazete aleyhine manevi tazminat davası
açmıştır.
14. Mahkeme 25/6/2015 tarihinde davanın kısmen kabulü ile
başvurucunun 5.000 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Mahkemenin
gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Her ne kadar söz konusu yayın
içeriğinde muhabirin kişisel yorumundan ziyade CHP milletvekili [D.Ö.nün]
beyanları esas alınarak haber yapılmış ise de davalının basın özgürlüğü
kapsamında sınırsız hareket edemeyeceği herhangi bir konuyu haberleştirirken
kamu yararı ile hakkında haber yapılanın menfaati arasındaki dengeyi objektif
olarak koruması ve habere konu hususun en azından görünür gerçekliğe uygun olup
olmadığının araştırılması gerektiği, somut olayda davalı söz konusu araştırmayı
yapmaksızın [D.Ö.] tarafından ileri sürülen iddiaları haberleştirirken
davacının hakkında olumsuz kanaat oluşturulmasına yönelik hareket edildiği,
davacının şantajcı bir kişiliğe sahip olduğunun ileri sürüldüğü bu hususun
kişilik haklarının ihlali mahiyetinde olduğu ve davacının manevi tazminat
talebinin yerinde olduğu anlaşılmakla birlikte manevi tazminatın mahiyeti gereği
zenginleşmeye sebebiyet vermeyecek şekilde tarafların ekonomik ve sosyal
durumları ile tazminata esas olayın mahiyeti gözönüne alınarak miktarın tespiti
gerektiği düşüncesiyle talebin kısmen kabulüne karar vermek gereği duyularak
aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir..."
15. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
(Daire) 19/2/2018 tarihinde kararı oyçokluğuyla onamıştır. Nihai karar
başvurucu vekiline 4/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 4/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer
aldığı bir karar için bkz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık
Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, §§ 18-28.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; dava konusu haberin emekli bir emniyet
genel müdür yardımcısının Komisyona verdiği ifadeler ile ilgili olduğunu,
anılan iddiaların soru önergesine konu olduğunu ve milletvekilleri tarafından
dile getirildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, gazetenin haber değeri olan bu
iddiaları, iddia sahiplerinin isimlerini kullanıp konuşmalarından alıntılar
vererek güncel bir şekilde haberleştirdiğini ifade etmiştir. Başvurucu, anılan
haber nedeniyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin Anayasa'nın 5., 25.,
26., 28., 29., 30., 31., 36., 40., 67., 68 ve 138. maddelerini ihlal ettiğini
iddia etmiştir.
20. Bakanlık görüşünde; iç hukukta ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile şeref ve
itibar hakkının aynı derecede ve eşit olarak saygıyı hak ettiği, bu iki hak
arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğünün bireylerin "görüşlerini
açıklayabilme, kanaat sahibi olabilme, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke
sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve fikir alıp verme"
özgürlüklerinden oluştuğunun belirtildiğini, bununla birlikte bu özgürlüğün
sınırsız bir hak niteliği taşımadığını vurgulamıştır. Bu itibarla Bakanlık,
başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde yargı organlarınca verilen
kararlarda ifade (basın) özgürlüğü ile başkalarının şeref ve itibarının
korunması hakkı arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının
değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında daha
önceki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. ve 28.
maddelerinde düzenlenen ifade ve basın özgürlükleri kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
24. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı
28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma
hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında,
Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Gazetede yayımlanan haber nedeniyle davacı tarafından
açılan davada başvurucunun 5.000 TL manevi tazminat ödemesine karar
verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade ve basın
özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum
düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp
sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu'nun 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik
Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı
31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Müdahaleyi
oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul
edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare
ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,
§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
(2) Demokratik
Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlükleri
32. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer
alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve
Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun
zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi
için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade
etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların
iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan
birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574,
30/6/2014, § 63).
(3) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
33. Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri basına tamamen
sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası,
kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve
sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar
getirmektedir (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder
Balıkçı, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 43).
34. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve
haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir
şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan
Pala, § 47). Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı
göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.
(4) Başkalarının
Şöhret veya Haklarının Korunması
35. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre
ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade
özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de
başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale
etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B.
No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, §
44).
(5) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
36. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında başvurucunun
müdahale edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun ifadeleri nedeniyle davacının
müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin
gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün Halloran, § 27; İlhan
Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Mevcut olayda
çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için yayında kamu yararı
bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp
sağlamadığı, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, haberin
konusu ve yayımlanma şartları, kullanılan ifadelerin türü, yayının içeriği,
şekli ve sonuçları, habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı, haberde
yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği, hedef alınan kişinin kim
olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, kamuoyu ile
diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların
ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç
[GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§
66-73).
37. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında
başvurucunun yaptığı haber sebebiyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin
zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru
amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan
gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini davanın bütününe
bakarak değerlendirecektir (benzer yönde bir değerlendirme için bkz: Sinan
Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38).
(6) Somut
Olayın Değerlendirilmesi
38. Somut olayda başvurucu, haberin yayımlandığı tarihte
Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olan davacı hakkında yapmış olduğu bir
haber nedeniyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Başvurunun
çözümlenmesi için incelenmesi gereken temel iki mesele bulunmaktadır. İlki
başvurucunun daha önce yaygınlık kazanmış olan bir iddiayı haber yapıp
yapmadığı, diğeri ise başvurucunun bir gazeteci olarak üzerine düşen ödev ve
sorumlulukları yerine getirip getirmediğidir (benzer bir incelemenin yapıldığı
bir karar için bkz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık
Ltd. Şti. (2)).
39. Başvurucuya konu haber içeriği incelendiğinde
devletin çeşitli kurumları tarafından hangi kurumun envanterinde bulunduğu
konusunda net bir açıklama yapılmayan altı mobil dinleme aracının akıbetinin
araştırıldığı görülmektedir. Bu araştırma yapılırken öncelikle milletvekili
olan D.Ö.nün başka basın organları tarafından daha önce yayımlanan
açıklamalarına alıntı yapılarak yer verilmiştir. Ayrıca haberde, söz konusu
iddiaların haberin yayımlanmasından bir süre önce Komisyonda dinlenen kişiler
tarafından tekrar gündeme getirildiği ve bir soru önergesine konu olduğu
hatırlatılmıştır.
40. Görüldüğü üzere somut başvuruya konu haber daha önce
farklı mecralarda dile getirilmiş olan, güncel, haber değeri taşıyan bir konuya
ilişkin iddiaların haberleştirilerek yeniden gündeme getirilmesinden ibarettir.
Dolayısıyla davacı hakkında dile getirilen iddiaların ilk kez başvurucunun haberiyle
alenileştiği söylenemez.
41. Şu hâlde incelenmesi gereken diğer husus ise haber
yapılırken basının ödev ve sorumluluklarına uygun davranılıp davranılmadığıdır.
Hiç kuşkusuz bir iddiaya veya söylentiye dayansa da kişilerin itibarını
zedeleyecek şekilde isnatta bulunulması durumunda gazetecinin çok daha dikkatli
olması, bu konuda asgari bir araştırma yapması gerekmektedir. Bu gereklilik,
ifade ve basın özgürlükleri ile kişilerin şeref ve itibar hakkı arasındaki
hassas dengenin korunması bakımından hayati derecede önemlidir.
42. Başvurucudan haberde yer alan iddiaların doğruluğunu
bütün yönleriyle ortaya koyacak şekilde ispatlaması değilse bile bu iddialarını
somut olgularla desteklemesi beklenmelidir (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan
Cihaner (2), § 64). Bu durumun gazetecilerin gazetecilik etiğine uygun bir
biçimde davranarak doğru ve güvenilir bilgi vermek için iyi niyetli hareket
etmeye yönelik ödev ve sorumluluklarından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bir
diğer anlatımla Anayasa’nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü ve bu
özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde tanımlanan ifade
özgürlüğünün gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazetecilik
mesleğinin gerekleri ile ödev ve sorumluluklarına saygı içinde hareket etmeleri
koşuluna bağlıdır (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Orhan
Pala, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43).
43. Somut olayda davacı hakkındaki iddiaların nerede ne
şekilde dile getirildiği ve bu iddiaların sahipleri belirtilmek suretiyle
haberleştirildiği görülmektedir. Haber içeriğinde iddia sahiplerinin sözleri
tırnak içinde alıntılanmış ve başvuruya konu habere naklen eklendiği açıkça
gösterilmiştir. Yargıtay tarafından onanan ilk derece mahkemesi kararında da
açıkça "söz konusu yayın içeriğinde muhabirin kişisel yorumundan ziyade
CHP milletvekili [D.Ö.nün] beyanları esas alınarak haber yapıldığı"
kabul edilmiştir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi habere konu daha önce
başka mecralarda ileri sürülen ve ayrıca bir milletvekili tarafından da TBMM'de
dile getirilen iddiaların "en azından görünür gerçekliğe uygun olup
olmadığının" araştırılması gerektiğini ifade etmiştir. İlk derece
mahkemesinin kabulüne göre haberleştirilen bir iddianın kimler tarafından ileri
sürüldüğünün haberde yer alması yetmemekte, gazetecinin söz konusu iddiaların
doğruluğunu da ayrıca araştırmaları gerekmektedir.
44. Somut başvuruya konu haberde başvurucu bir iddiada
bulunmamış, davacı hakkında başkaları tarafından ileri sürülen iddiaları
haberleştirmiştir. Haberde, Komisyonda dinlenen bir kişi tarafından ileri
sürülen iddialar ile söz konusu iddiaların kamuoyuna yayılmasından sonra ana
muhalefet partisi CHP'nin isimleri haberde zikredilen iki milletvekilinin
açıklamalarına yer verilmiştir. Milletvekillerinden biri davacının adını da
vererek kamuoyu ile görüşlerini paylaşmış, diğer milletvekili ise yine
davacının adını zikrederek İçişleri Bakanlığına bir soru önergesinde
bulunmuştur. Başka bir deyişle esas itibarıyla başvurucu, siyasetçiler
tarafından dile getirilen ve TBMM'de ileri sürülen iddiaları haber konusu
yapmıştır.
45. Bir gazeteci olan başvurucunun sorumluluğu
belirlenirken gözönünde bulundurulması gereken ikinci önemli nokta ise Anayasa
Mahkemesinin daha önceki kararlarında da ifade edildiği gibi gazetecilerin
ispat yükünü yerine getirirken kendisinden bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan
savcı gibi hareket etmelerinin beklenemeyecek olmasıdır. Burada sözü edilen
araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki
olayın beliriş biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber
kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup
olmadığını, doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba
gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için
bkz. Orhan Pala, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık
Ltd. Şti. (2), § 52).
46. Gazetecilerden beklenen, bir haber veya makalede bir
iddia ileri sürdüklerinde söz konusu iddiaların doğruluğunu araştırmaları ve
kişiler hakkında bir suçlama yönelttiklerinde ise dayanaklarını açıkça
belirtmeleridir. Somut olayda olduğu gibi gazetecilerden kim oldukları bilinen
kişilerce ileri sürülen iddiaların doğruluğunun haber yapılmadan önce bir savcı
gibi bağımsız bir araştırma ile kanıtlamaları beklenemez. Anayasa Mahkemesinin
kanaatine göre aksi yönde bir beklenti sorumluluk hukukunu ters çevireceği gibi
gazetecilik mesleğini yapmayı da imkânsız hâle getirecektir.
47. Başvuruya konu haberde davacı hakkında ileri sürülen
iddiaların objektif sınırlar içinde verilmediği ya da haber içeriğinde
okuyucuları yönlendirmeye müsait yorum ya da imada bulunulduğu da kabul edilmiş
değildir. Bu hâliyle başvurucunun haberleştirdiği iddiaları olgusal temellere
dayandırarak mesleğinin gerektirdiği ödev ve sorumluluk içinde hareket ettiği
kabul edilmelidir.
48. Haberin esas itibarıyla bir belediye başkanı hakkında
ileri sürülen yasa dışı dinleme cihazlarını elinde bulundurduğu iddiasıyla
bağlantılı şekilde verildiği, bu yönüyle kamuoyunu ilgilendiren ve kamusal
tartışmaya katkı sunma potansiyeli olan bir niteliği olduğu açıktır. Bir
belediye başkanının yasa dışı dinleme cihazı bulundurduğuna dair iddianın
kaynağı gösterilerek kamuoyuna aktarılmasının şeref ve itibarı koruma
gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulması kamuyu ilgilendiren konularda serbest ve
açık tartışmaların önlenmesi sonucunu doğuracaktır. Anayasa Mahkemesine göre
kişiler hakkında gazetecilerin sorumlulukları içinde yapılan haberler veya
yorumlardan dolayı cezalandırılması basının kamu yararına ilişkin konuların
tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacaktır (Orhan
Pala, § 52; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, §
46).
49. Yukarıdaki tespitlere karşın Mahkeme; haberin
içeriğini, başvurucunun daha önce dile getirilmiş olan iddiaları alıntı yaparak
haberleştirmiş olmasını, davacının toplumsal konumunu yeterince tartışmadan
yapılan haber nedeniyle başvurucuyu tazminat ödemeye mahkûm etmiştir (benzer
değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı,
§ 45). Yapılan değerlendirmeler ışığında ilk derece mahkemesinin davacının
şeref ve itibar hakkını koruma amacının demokratik bir toplumda basının
oynadığı temel rol de gözetildiğinde başvurucunun Anayasa'nın 26. ve 28.
maddeleri kapsamındaki ifade ve basın özgürlüğü haklarına uygulanan
sınırlamaların haklı çıkarılması için yeterli olmadığı ve daha ağır basan bir
toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği kanaatine ulaşılmıştır. İlk derece
mahkemesince ifade ve basın özgürlüğünün korunması ile şeref ve itibar hakkının
korunması arasında adil bir denge kurulmamıştır. Bu sebeple Mahkemenin
başvurucunun tazminat ödemesine karar verilmesine ilişkin ileri sürdüğü
gerekçeler, başvurucunun ifade ve basın özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için
ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve
10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
56. İncelenen başvuruda yapılan haber nedeniyle Mahkeme
tarafından başvurucunun manevi tazminat ödemesine karar verilmesine ilişkin
kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade
ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme
içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
58. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına
alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
22. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/443, K.2015/298) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu başvurucunun ifade ve
basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaın kabul edilebilir olduğuna
karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadım.
2. Başvurucu bir siyasetçi hakkında yapmış olduğu haber
nedeniyle aleyhine tazminata hükmedilmesini ifade ve basın özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiasıyla mahkememize başvurmuştur.
3. Mahkememizin gerekçeli kararında başvurucu süreci,
olay ve olgular ayrıntılı olarak yazıldığından bu süreçler karşı oy yazısında
tekrar edilmemiştir.
4. Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.2015
tarihli kararı ile yapılan haber nedeniyle haberde isim belirtilerek yer alan
ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu
değerlendirilmelerinde bulunularak başvurucu aleyhine 5.000 TL manevi tazminata
hükmedilmiştir. Kararın temyiz edilmesine üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
tarafından 19.02.2018 tarihinde verilen bu hüküm onanmıştır.
5. Başvurucu söz konusu dava nedeniyle tazminata
hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
6. Anayasa'nın düşüncesiyi açıklama ve yayma hürriyeti ve
basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı
değerlendirirken Anayasa'nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun
düşen kanun tarafından öngörülen, Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum
düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
7. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp
sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa'nın 26. Maddesinin 2.
Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün
sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa'nın 26.
ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
8. Anayasa'nın 12. Maddesi "temel ve hak ve
hürriyetler kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları
temel hak ve hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme
yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983,
15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009 , 15/2/2017) kararlarında da basın
özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa'nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği
vurgulanmıştır.
9. AİHM, ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı ve kişilik
haklarının korunmasını dengelerken birçok faktörü değerlendirmektedir. Basın da
yer alan ifadelerin genel yarar ile tartışmaya katkısı ilgili kişinin ne kadar
meşhur olduğu ve haberin konusunun ne olduğu, ilgili kişinin yayından önceki
davranışı, bilgi elde edinme yöntem ve doğruluğu, yayının içeriği biçimi ve
sonuçları ifadeye uygulanan yaptırımın ağırlığı gibi kriterleri her somut olay
bağlamında değerlendirmektedir.
10. AİHM, ifade ve basın özgürlüğü ile kişilerin şeref ve
itibar hakkının dengelenmesinde kişilerin yaptığı iş kamu görevlisi olup
olmaması politikacı olup olmaması gibi kriterleri de esas alarak somut olayları
değerlendirmektedir.
11. Başvurucu aleyhine yapılan haber nedeniyle Ankara 22.
Asliye hukuk mahkemesince tazminata hükmedilmiştir. Başvurucu aleyhine
tazminata hükmedilmesine ilişkin kamu yararı ve başkalarının şöhret ve
haklarının korunmasının bir parçası olduğu meşru bir amacının olduğu açıktır.
Türk Medeni Kanunun 24. Maddesi ve Türk Borçlar Kanunu 58. Maddesi uyarınca
tazminata hükmedildiğinden ilgili hükümlerin kanunilik şartının taşıdığı belirlenmiştir.
12. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve
ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken
mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Ölçütler belirlenirken
ana ölçütlerden birisi de "kamu yararıdır." yayın salt toplumun
yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel
çıkar gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu
biçimiyle verilmeli kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı gerekse görsel
basının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasının
yayında kamu yararı bulunmasını toplumsal ilgilinin varlığını konunun
güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken öz ve biçim arasındaki denge
korunmalıdır bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılık
oluşturur. Böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve
kurallara uyulması durumunda ise yayının anayasa basın yasası ve basının genel
işlevi karşısında kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul
edilmelidir.
13. Somut olayda Ankara 22. Asliye hukuk mahkemesi
yaptığı değerlendirmede basın özgürlüğü kapsamında sınırsız hareket
edilemeyeceğini basının herhangi bir konuyu haberleştirirken kamu yararı ile
hakkında haber yapılanın menfaati arasındaki dengeyi objektif olarak koruması
ve habere konu hususu en azından ' görünür gerçekliğe' uygun olup olmadığını
araştırması gerektiğini başvurucunun söz konusu araştırmayı yapmaksızın ileri
sürülen iddiaları haberleştirirken davacının hakkında olumsuz kanaat
oluşturmasına yönelik hareket ettiğini bu şekilde haber ile kişilik haklarının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucu hakkında haber yaptığı kişinin ne iş
yaptığını bilmektedir. Hakkında haber yapılan kişi belediye başkanıdır.
Güvenlik bürokrasisinde yer almamıştır. Emniyet mensubu ya da istihbarat
görevlisi değildir böyle bir birimde çalışmamıştır. Çalıştığı yerler yaptığı
görevler kamuoyu tarafından bilinmektedir. Habere konu olaylar ise daha çok
usulsüz teknik takip ve dinlemelere ilişkindir. Hakkında haber yapılan kişinin
görünür gerçeklik karşısında basit bir araştırmayla bile ortaya çıkaracak
konunun ismi kullanılarak haberleştirilmesi kişinin şeref ve itibarını
zedeleyecek niteliktedir. Ankara Asliye hukuk mahkemesince bu değerlendirme
yapılarak şeref ve itibarın korunması kapsamında tazminata hükmedilmiştir.
Mahkeme başvurucunun sorumlu gazetecilik anlayışı içerisinde davranmadığını
tespit ederek hakkında haber yapılan kişinin şeref ve itibarını zedelendiğini
tespit etmiştir.
15. Yukarıda belirtilen gerekçelerle basın ve ifade
özgürlüğünün ihlal edilmediği görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.