TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN SANTALU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/24701)
|
|
Karar Tarihi: 16/6/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin SANTALU
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat AYGÜN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin hukuka aykırı kuvvet
kullanımına yönelik şikâyetle ilgili yapılan soruşturmanın etkili yürütülmemesi
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1992 yılı doğumlu ve doktor olan başvurucu, İstanbul
ilinde yaşamaktadır.
9. 16/11/2017 tarihinde görev yaptığı hastaneden evine
dönmek üzere saat 09.30'da Mecidiyeköy Metro İstasyonu'na gittiğini beyan eden
başvurucu, üç kolluk görevlisi tarafından üstünün ve eşyalarının aranmak
istenmesi nedeniyle fiziksel şiddete uğradığını iddia etmiş ve olaydan bir gün
sonra kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık)
şikâyette bulunmuştur. Başvurucu yaşanan olayın en önemli delili olan kamera
görüntülerinin ivedilikle temin edilmesini talep ettiğini şikâyet dilekçesinde
vurgulamıştır.
10. Olayın oluş şekli bakımından başvurucu ile kolluk
görevlilerinin anlatımları arasında farklılıklar bulunmaktadır.
11. Başvurucunun anlatımına göre, başvurucu metro
turnikelerinden geçerken üç polis memuru yanına gelerek arama yapmak istemiş,
kendisine yazılı herhangi bir arama kararı göstermemişler, arama yapmak için
yazılı karara gerek olmadığını söylemiş ve başvurucuya bağırmışlardır. Ardından
başvurucuyu kolundan ve boynundan tutarak istasyonun ücra bir köşesine götüren
görevliler, burada başvurucuyu darbetmiş, gözaltına almaya çalışmış, bir saate
yakın süre bu köşede hukuka aykırı şekilde tutmuşlardır. İddiaya göre
başvurucu, avukatına cep telefonuyla ulaşmak istemişse de kolluk görevlileri
cep telefonunu elinden aldıkları için ilk aşamada avukatına ulaşamamış, yaşanan
olay hakkında tutanak düzenlenmesini talep etmiş, bu talebi kolluk görevlileri
tarafından kabul edilmemiş, bunun üzerine başvurucu tek taraflı tutanak
düzenlemiş ve daha sonra serbest bırakılmıştır.
12. Başvurucu tarafından düzenlenen 6/11/2017 tarihli
tutanakta, mahkeme veya savcılık kararı olmaksızın ve herhangi bir engel
çıkarmamasına rağmen üç polis memuru tarafından başvurucunun gözaltına
alındığı, cep telefonuna bir süre el konulduğu, uygulamanın gerekçesi hakkında
kendisine bilgi verilmediği, ayrıca polis memurlarının imzadan imtina ettikleri
belirtilmiştir.
13. Başvurucu olayın ardından S.B.Ü. İstanbul Eğitim ve
Araştırma Hastanesine (Eğitim ve Araştırma Hastanesi) başvurmuştur. Başvurucu
hakkında 16/11/2017 tarihinde saat 10.24'teadli rapor düzenlenmiştir. Rapor
şöyledir:
"Yarım saat önce Mecidiyeköy metro
istasyonunda üç tane polis tarafından darp edildiği beyanıyla gelen hasta. Her
iki kolunu, sırtını, boynunu tırnaklarıyla sıkmışlar ve belirttiği kısımları
tartaklamışlar, vurmuşlar. Sol ön kolda 1 adet 5-6 cm uzunluğunda 1mm
genişliğinde eritemli alan (tırnak izi?), sol skapula arkasında ve boyunda ağrı
hissediyor. Palpasyonla sol skapula arkasında hafif hassasiyet mevcut. Boyunda
hareketle olan ve palpasyonla artan ağrısı mevcut. Diğer sistem muayeneleri
doğal"
14. Savcılık şüpheli polis memurları F.G., Y.A. ile
komiser yardımcısı İ.K.nın kimliğini belirlemiş; F.G. ile Y.A.nın savunmasını
almıştır. Şüpheli polisler savunmalarında suçlamaları kabul etmemiştir.
Şüphelilerin benzer anlatımına göre başvurucu X-Ray cihazından geçerken cihazın
uyarı vermesi nedeniyle başvurucunun çantasını aramak istediklerinde başvurucu
aramaya itiraz etmiş, "Niye beni arıyorsunuz, sizinle görüşeceğiz,
burada kalmayacak." diye bağırarak avukatını aramıştır. Bu sırada
başvurucuyu güvenlik kulübesine davet etmişler, çanta aramasında suç unsuru
tespit edilmemesi ve başvurucunun Genel Bilgi Toplama Sistemi (GBT)
sorgulamasında sorunsuz olduğunun anlaşılmasının ardından başvurucuyu serbest
bırakmışlardır. Herhangi bir fiziksel temasın olmadığını belirten polislerin
ifadesine göre başvurucu serbest kaldıktan yirmi dakika sonra geri gelerek
elindeki kâğıdı kendilerinin ve orada bulunan güvenlik görevlilerinin
imzalamasını istemiş, bunu kabul etmemelerinin üzerine başvurucu bağırarak olay
yerinden ayrılmıştır.
15. Savcılık, başvurucunun yaralanmasının niteliğinin
belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünden (ATK) görüş sormuştur.
ATK'nın 7/12/2017 tarihli raporunda Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından
düzenlenen rapora atıf yapılarak başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu belirtilmiştir.
16. Bu arada başvuru konusu olan olaya ilişkin İstanbul
Emniyet Müdürlüğü tarafından disiplin soruşturması açılmıştır. Disiplin
soruşturması kapsamında metro istasyonunu gösteren kamera görüntüleri 3/1/2018
tarihinde talep edilmiş, 24/1/2018 tarihinde kayıt saklama süresi olan on beş
günün dolması nedeniyle kayıtların silindiği bildirilmiştir. Ayrıca
İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliğince 7/11/2017 ile 17/11/2017 tarihleri arasında
Mecidiköy Mahallesi'ni de kapsayacak şekilde önleme araması kararı verildiği
disiplin soruşturma dosyasına yansımıştır.
17. Şüpheli kolluk amiri -komiser yardımcısı- İ.K. ile
kolluk memurlarıF.G. ve Y.A.nın disiplin soruşturması kapsamında 25/1/2018
tarihinde ifadeleri alınmıştır. Benzer savunmada bulunan kolluk görevlileri,
başvurucunun X-Ray cihazından geçerken cihazın yoğun şekilde uyarı vermesi
nedeniyle çantasını aramak istediklerini, başvurucunun "Bu kadar insan
içerisinde neden ben? Tipimi beğenmediniz, sizi şikâyet ederim." demesi
üzerine X-Ray cihazının uyarı verdiğini açıklayarak şüpheli davranışlarda
bulunması üzerine başvurucuyu güvenlik noktasına götürdüklerini, güvenlik
noktasının kapısının açık olduğunu belirtmişlerdir. Kolluk görevlileri üst
araması ve GBT sorgulaması yaptıktan sonra başvurucuyu serbest bıraktıklarını,
başvurucunun olayla ilgili tutanak tutulmasını istediğini ancak iddia ettiği
gibi fiziksel temaslarının bulunmadığını veya onurunu kıracak sözler söylemediklerini
ifade etmişlerdir.
18. Metro istasyonunda güvenlik görevlisi olarak çalışan
T.K., T.G. ve M.C.E. disiplin soruşturması kapsamında alınan ifadelerinde olay
saatinde olay yerinde bulunmadıklarını, dolayısıyla olaya ilişkin bilgilerinin
olmadığını belirtmiştir. Diğer taraftan tanıklar M.K. ile M.H. -bazı
farklılıklar bulunmakla birlikte- benzer söylemlerinde, dikkat çekici sırt
çantalı bir şahsın (başvurucunun) polisler tarafından aranmak istenmesi
nedeniyle "Neden özellikle beni arayacaksınız? Beni
arayamazsınız." şeklinde itiraz etmesi üzerine polislerin
"Şüphelendiğimiz her yolcunun kimlik, gbt sorgulaması ve üst araması
yapıyoruz, size özel bir durum değil." diye açıklama yapmasına rağmen
başvurucunun çantasını aratmak istemediğini ifade etmişlerdir. Ardından polis
memurlarıyla başvurucunun dinlenme kabinine gittiklerini gördüklerini belirten
tanıklar daha sonra gelişen olaylarla ilgili bilgilerinin olmadığını beyan
etmişlerdir.
19. Disiplin soruşturması sonunda muhakkik komiser
yardımcısı D.İ. tarafından düzenlenen 13/2/2018 tarihli raporun sonuç
bölümünde; kolluk görevlilerinin hizmet içinde resmi sıfatının gerektirdiği
saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunma suçunu
işledikleri hususu sübuta ermediği anlaşıldığından adı geçenler hakkında "ceza
tayinine mahal olmadığına" ilişkin görüş bildirilmiştir.
20. Savcılık, disiplin soruşturma dosyasını temin ederek
soruşturmada yapılan işlemler ile varılan kanaate atıf yapmak suretiyle
"şikayetçinin mücerret iddiası dışında şüphelilerin atılı suçları
işlediklerine dair haklarında dava açılmasını gerektirir nitelikte delil
olmadığı" gerekçesine istinaden 5/5/2018 tarihinde şüpheli kolluk
görevlileri hakkında kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
21. Başvurucu, Savcılık kararına itiraz etmiş,
başvurucunun itirazı İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/6/2018 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Anılan ret kararı başvurucuya 4/7/2018 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 3/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
27. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
28. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
29. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
30. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu; kolluk görevlilerinin keyfî ve hukuka
aykırı şekilde fiziksel müdahalesine maruz kalması neticesinde yaralandığını,
kamuya açık bir alanda saygınlığının zedelendiğini, hürriyetinden yoksun
bırakıldığını, buna rağmen yaptığı şikâyetin Savcılıkça etkili bir şekilde
soruşturulmadığını, kamera görüntülerinin incelenmediğini, Emniyet Müdürlüğünün
disiplin soruşturmasındaki görüşü esas alınarak kolluk görevlileri hakkında
ceza davası açılmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
34. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
37. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 25).
38. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
39. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
40. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
41. Öte yandan kamu görevlileri tarafından
gerçekleştirildiği ileri sürülen kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen
soruşturmanın etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmadan sorumlu ve
tetkikleri yapan kişiler, olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır.
Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının
olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucu, kolluk görevlileri tarafından hukuka
aykırı şekilde fiziksel müdahaleye maruz kalarak yaralandığını iddia etmiş ve
kolluk görevlileri hakkında şikayetçi olmuştur.
43. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
44. Başvurucu, olay yeri ve zamanını belirterek maruz
kaldığını iddia ettiği muameleyi ayrıntılarıyla şikâyet dilekçesinde
açıklamıştır. Ayrıca olay günü düzenlendiğini ileri sürdüğü tutanağı ve sağlık
raporunu soruşturma dosyasına sunmuştur. Başvurucu hakkında olay günü
düzenlenen sağlık raporunda başvurucunun darp iddialarını destekler mahiyette
söylemlerine yer verildiği ve bazı fiziki yaralanma bulgularının tespit
edildiği dikkate alındığında başvurucunun iddiasının savunulabilir olduğu, bu
bağlamda Savcılığın etkili soruşturma yükümlülüğünün başladığı kabul
edilmelidir.
45. Savcılıkça soruşturma kapsamında iki kolluk memurunun
şüpheli olarak ifadesi alınmış, başvurucu tarafından sunulan sağlık raporuna
göre yaralanmasının niteliğinin belirlenmesi amacıyla ATK'dan görüş sorulmuş,
Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülen disiplin soruşturma evrakları temin
edildikten sonra kolluk görevlileri hakkında isnat edilen eylemlerin
gerçekleştiğine dair delil bulunmadığına kanaat getirilerek haklarında ceza
davası açılmamasına karar verilmiştir.
46. Öncelikle başvurucunun olaya ilişkin şikâyet ve
delillerinin Savcılıkça tespit edilmediği, şikâyet dilekçesinde özellikle temin
edilmesini talep ettiği kamera görüntülerinin araştırılmadığı, bu çerçevede
başvurucunun soruşturmaya etkin katılımının sağlanmadığı anlaşılmıştır.
47. Öte yandan kamu görevlilerince yapıldığı ileri
sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın
etkililiği için soruşturmanın uygulamadaki bağımsız ve tarafsızlığının da
sağlanması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle anılan ilke, soruşturmanın hukuki
olduğu kadar fiilî olarak tarafsız ve bağımsızlığının sağlanmış olmasını
gerektirir.
48. Savcılık tarafından şüpheli üç kolluk görevlisinin
kimliği belirlenmiş ise de iki kolluk memurunun şüpheli olarak savunması
alınmasına karşın diğer şüpheli kolluk amiri İ.K.nın savunması bizzat
alınmamış, disiplin soruşturması aşamasında bir kolluk memuru tarafından alınan
savunmasıyla yetinilmiştir. Ayrıca olayın görgü tanıkları olarak güvenlik
görevlilerinin beyanlarının da disiplin soruşturması kapsamında kolluk
görevlilerince tespit edildiği, kamera görüntüleriyle ilgili talebin disiplin
soruşturması kapsamında geç iletilmesi nedeniyle görüntülere ulaşılamadığı,
disiplin soruşturma raporunda kolluk görevlilerinin cezalandırılmasını
gerektirecek delil bulunmadığı kanaatinin Savcılık kararına esas alındığı
gözlemlenmiştir.
49. Bu durumda Savcılık yerine kolluk görevlilerince
şüpheli İ.K.nın savunması ile tanık beyanlarının alınması, delillerin yine bu
birimce toplanmaya çalışılması ve daha önemlisi disiplin soruşturması sonucunda
oluşan kanaatin Savcılık soruşturma sonucuna dayanak yapılmasının soruşturmanın
tarafsız ve bağımsız makamlarca yürütülmesi gerektiği ilkesiyle bağdaşmadığı
değerlendirilmiştir.
50. Dahası soruşturma makamlarınca ulaşılan sonuçların
delillerin nesnel analizine dayanması adalete olan inancın sarsılmaması ve
soruşturmanın etkili yürütüldüğü hususunda tereddüt oluşmaması bakımından
elzemdir. Ayrıca kamu görevlilerinin eylemleri dolayısıyla kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerin araştırılmasında soruşturma
makamlarının tutumu bu olaylara müsamaha gösterilmeyeceği izlenimi verilmesi
yönünden büyük öneme sahiptir.
51. Somut olayda kolluk görevlileri başvurucuya fiziksel
temasta bulunmadıkları yönünde savunma yapmalarına karşın başvurucunun olay günü
yaralandığını destekleyen sağlık raporunun bulunduğu dikkate alındığında oluşan
bu çelişkinin Savcılık kararında tartışılmadan iddiaları destekleyen delil
bulunmadığı sonucuna ulaşılmasından dolayı soruşturma makamınca delillerin
nesnel olarak analiz edildiği hususunda tereddüt oluşmuştur.
52. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli
bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmemekle birlikte başvurucuya
karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın
aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
54. Yukarıda belirtilen soruşturmadaki eksiklikler
doğrultusunda bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından
kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000 TL maddî, 50.000
TL manevî tazminat talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama
kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı
durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul
hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak
amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı
verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin
varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki
kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
60. Başvuruda, kolluk görevlileri hakkında etkili
soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul
boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı
anlaşılmıştır.
61. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
62. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
64. 294,70 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.