logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Rabia Adıgüzel [1.B.], B. No: 2018/24933, 1/11/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RABİA ADIGÜZEL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24933)

 

Karar Tarihi: 1/11/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucu

:

Rabia ADIGÜZEL

Başvurucu Vekilleri

:

1. Av. Hüseyin TÜL

 

 

2. Av. İlyas TARIM

 

 

3. Av. Jindar UÇAR

 

 

4. Av. Nevroz UYSAL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda meydana gelen ölüm ve bunu takip eden süreç nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen, başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).

3. Operasyonların gerçekleştirilip sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) kararına istinaden güvenlik güçleri tarafından C-3135 olarak belirtilen binada arama yapılırken bu binadan C-3151 olarak belirtilen binaya geçiş yapmak için tünel kazıldığının fark edilmesi üzerine C-3151 numaralı bina için arama kararı çıkartılmıştır. Cizre Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri Grup Amirliği görevlileri 7/2/2016 tarihinde arama yapmak için binaya gelmiş ancak çatışmaların yaşanması nedeniyle arama işlemi tamamlanamamıştır. 8/2/2016 tarihinde tekrar gidilen Cizre ilçesi, Cudi mahallesi, Niran Sokak No: 4'teki C-3151 numaralı binada yapılan aramada kimliği belirsiz altı ceset bulunmuştur. Cesetler, terör örgütü mensuplarının silahlı saldırıya geçmesi sebebiyle binadan çıkarılamamış, çatışmaların sona ermesinden bir gün sonra Cizre Devlet Hastanesine nakledilmiştir.

4. Cesetlerin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından başlatılan olaya ilişkin soruşturma kapsamında ilgili emniyet birimlerine gereken delillerin toplanması için talimat verilmiş, bir gün sonra olay yerinde fotoğraf, video çekimi gerçekleştirilip tutanağa bağlanmıştır. 8/2/2016 tarihinde düzenlenen Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre binada birden fazla otomatik tüfek (bazılarının fişek yatağı, şarjörü dolu AK-47/Kalaşnikof marka), birer keskin nişancı silahı, roketatar silahı, uzun namlulu silah, çok sayıda otomatik tüfek şarjörü, fişeği ve mermi, hücum yeleği, telsiz tespit edilmiştir. Söz konusu ateşli silahlar, ateşli silah ürünleri ve diğer deliller, elkoyma kararıyla muhafaza altına alınmıştır. Güvenlik güçlerince tutulan tutanaklarda (Telsiz Kayıtları Çözümlemesi ve Olay Yeri İnceleme Tutanakları) C-3151 koduyla belirtilen bina ve çevresinin yürütülen operasyonlarda terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı, güvenlik güçlerine bu binadan da ateş açıldığı ve böylece çatışmaların yaşandığı ifade edilmiştir. Olay Yeri Arama Tutanağı'nda da binanın yoğun çatışma ve patlamalarda hasar alıp dış duvarlarının yandığı, müştemilatta bir insanın geçebileceği büyüklükte bir tünel olduğu, bu tünelin başka bir binanın içine açıldığı, dışarıdan bakıldığında varlığının belli olmadığı belirtilmiştir.

5. 9/2/2016 tarihinde olay yerinde bulunan (daha sonra başvurucunun yakını olduğu anlaşılan) ceset üzerinde Cizre Devlet Hastanesinde, Cumhuriyet savcısı huzurunda, bilirkişilerle ölü muayene ve ön otopsi işlemleri yapılmıştır. Hastanede düzenlenen ölü muayene raporunda; cesedin muhtemelen erkek olduğu, yandığından ve kömürleştiğinden vücut bütünlüğünün bozulduğu, kıyafet ve deri dokusuna ulaşılamadığı gerekçesiyle el svapları ile parmak izlerinin alınamadığı açıklanmıştır. Kesin ölüm nedeninin tespiti için klasik otopsi yapılmak üzere ceset Mardin Adlî Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmiştir.

6. 10/2/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısının katılımıyla yapılan otopsi işlemi neticesinde cesetten DNA analizi için kan, kemik ve saç örnekleri alındığı, mermi çekirdeği ya da şarapnel parçası elde edilemediği, cesetten alınan kan örneğinin Diyarbakır Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilerek sistematik toksikolojik analizlerinin yaptırılmasının uygun olacağı, ölüm zamanının yanığa bağlı değişiklikler nedeniyle değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kişinin karbonize derecede yanığa bağlı olarak öldüğünün kuvvetle muhtemel olduğu belirtilmiştir. DNA testi sonucunda cesedin başvurucunun oğlu K.A. olduğu tespit edilmiştir.

7. Çatışmaların devam ettiği bölgede güvenlik güçleri tarafından yapılan araştırma sonucu olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera ve/veya tanık bulunamamıştır. Güvenlik birimleri, yaptıkları inceleme sonucu K.A. hakkında 21/6/2015 tarihinde 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'na muhalefet suçunu, eski bir tarihte de hırsızlık suçunu işlediğinden bahisle iki yakalama kararı olduğunu tespit etmiştir.

8. Başvurucu 9/5/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle sokağa çıkma yasağı başlamadan önce çocuklarıyla evlerini terk ettiğini, o sırada oğlu K.A.nın Ankara'da askerlik görevini ifa ettiğini ancak sokağa çıkma yasağının başlamasından üç dört gün önce firar ettiğini ve nerede olduğunun bilinmediğini yetkililerin haber verdiğini, oğlunun neden firar ettiğini, Cizre'ye nasıl döndüğünü, nerede kaldığını bilmediğini, oğlunun herhangi silahlı terör örgütüne üyeliğinin veya sempatisinin olmadığını beyan etmiştir.

9. Gizli tanık Batıkan 1/4/2016 tarihinde savcı huzurunda verdiği ifadesinde; K.A.nın ismini K., kod adını Zindan olarak bildiğini, Nur Mahallesi'nde güvenlik güçleriyle silahlı çatışmalara girdiğini, Nur Mahallesi'nin güvenlik güçleri tarafından kuşatılması sonrasında Cudi Mahallesi'ne gelerek çatışmaya devam ettiğini ve Cudi Mahallesi'ndeki çatışmalarda öldüğünü beyan etmiştir. Bu tanık, Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 3/8/2017 tarihli duruşmasında alınan ifadesinde her ne kadar Cumhuriyet savcısı huzurunda olsa da daha önce verdiği teşhis beyanlarının hiçbirini kabul etmediğini, tutanaktaki parmak izinin kendisine ait olduğunu ancak teşhis tutanağı olduğunu bilmediğini, kimseyi teşhis etmediğini beyan etmiştir.

10. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma neticesinde 22/1/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinde özet olarak K.A.nın cesedinin terör örgütü mensuplarınca kullanılan evde Kalaşnikof marka silah ve mermilerle bulunduğu, ikametgâhta terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı değerlendirilen birçok silah, mermi ve mühimmatın ele geçirildiği, K.A.nın terör örgütü üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğuna dair teşhis beyanı olduğu, adı geçene ait kıyafetlerde yapılan incelemelerde antimon (Sb) elementine rastlandığı ifade edilmiştir. Elde edilen deliller uyarınca K.A.nın terör örgütü üyesi olduğunun, silahlı faaliyet gösterdiğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyonlarda ve belirtilen amaçlar doğrultusunda yetkili merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirmeleri esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda, hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda olduklarının, meşru müdafaa hakkı kapsamında hareket ettiklerinin değerlendirildiği, meşru müdafaa sınırını aştıklarına dair herhangi bir delil elde edilemediği ifade edilmiştir.

11. Başvurucu; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara, olayda varlığı kabul edilen meşru müdafaada orantılılığın açıklanmadığını ve soruşturmanın maddi gerçeği açığa çıkarmada yetersiz kaldığını belirterek itiraz etmiştir.

12. Başvurucunun itirazını inceleyen Cizre Sulh Ceza Hâkimliği, olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu değerlendirmesinde yanlışlık bulunmadığı gerekçesiyle 20/10/2017 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

13. Başvurucu, nihai kararı 5/7/2018 tarihinde öğrendikten sonra 6/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

15. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

16. Başvurucu; oğlu K.A.nın terör örgütü üyesi olmadığı hâlde güvenlik güçlerince bombalanarak öldürüldüğünü, cenazesinin bodrum olarak tabir edilen bir yerden çıktığını, vücudunun karbonizasyon derecesinde yanan oğlunun çatışmaya girdiğinin, kullanılan gücün mutlak zorunlu ve orantılı olduğunun kanıtlanamadığını, tamamen yanma nedeniyle svap alınamadığı halde antimon elementi bulunduğuna ve beyanından dönen gizli tanığın ifadesine dayanılarak karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca olay yeri incelemesinin Cumhuriyet savcısı/muhtar/hazirun bulunmadan yapıldığını, soruşturmanın çelişkiler, eksiklikler içerdiğini ve tarafsız yürütülmediğini, Başsavcılığın hiçbir hususta resen araştırma yapmadığını, oğlunun ölümüne ilişkin delillerin korunup toplanmadığını, operasyona ilişkin temel soruların cevapsız bırakıldığını, ölüm olayının aydınlatılamadığını, faillerin cezasız bırakıldığını belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde öncelikle bireysel başvuru süresinin nihai kararın tebliğini izleyen günden itibaren değil kararın tebliğ edildiği tarihten başlaması gerektiği bildirilmiştir. Devamında operasyonların planlama ve hazırlık aşamasının somut olayın şartları ile uyumlu olduğu, güvenlik güçlerinin somut olayın koşullarına göre kendilerinden beklenebilecek gerekli tüm önlemleri aldığı, silah kullanımının ilk andan itibaren suç işlenmesinin önlenmesine ve sivillerin terör örgütünün şiddet eylemlerine karşı korunmasına yönelik olduğu ancak yer yer terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında zaman zaman yaşanan çatışmalarda silah kullanımının güvenlik güçleri açısından meşru müdafaa kapsamında kaldığı ifade edilmiştir. Ayrıca güvenlik güçlerinin kendilerine ve/veya üçüncü kişilere zarar verilmemesini sağlamak için silahlarını kullanmalarının bir zorunluluk arz ettiği, somut başvuruda başvurucunun oğluna karşı haksız ve orantısız güç kullanımında bulunduğu kanaatini destekleyecek, her türlü makul şüphenin ötesinde delil bulunmadığı, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma dosyasında yer alan delillerden başvurucunun oğlunun terör örgütüne katıldığının ve çatışmalarda fiilen yer aldığının anlaşıldığı belirtilerek yaşam hakkının esas boyutunun ihlal edilmediği, ayrıca olayın hangi koşullar altında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği bildirilmiştir.

18. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialara benzer iddialar ileri sürmüştür.

19. Başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamları olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmalı, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).

22. Yaşam hakkının maddi boyutunun devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucu, oğlunun güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda da K.A.nın ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak yapılan operasyonlar sırasında gerçekleştiği kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucunun yakınının güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabulden ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

23. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvurudaki ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve Diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

24. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

25. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ve karara yapılan itirazın incelendiği kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının terörle mücadele çerçevesinde yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyi kullanarak meşru müdafaa hakkı kapsamında gerçekleştiği kabul edilmiştir. Söz konusu kabul; K.A.nın cansız bedeninin bulunduğu binanın örgüt mensuplarınca kullanılmasına, bu binadan başka örgüt mensuplarının cesedi ile birlikte çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü çıkarılmasına, tanık beyanına ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Bu deliller terör eylemlerinin engellenmesi için yapılan operasyonlarda K.A.nın güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, güvenlik güçlerinin emri yerine getirmesi sırasında, kanunun verdiği yetkiyle ve kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetttiğinin, bir başka ifade ile K.A.nın meşru müdafaa koşulları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir. Ayrıca başvurucular bu verilerin aksine, bu tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek herhangi bir bilgi/belge sunmamıştır.

26. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında K.A.nın ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

27. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, son derece karmaşık ve zor koşullar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden ve yöneten kamu makamlarının takdir hakları bulunduğu, patlayıcı ile tuzaklanmış hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar, roketatarlar ve hatta havan kullanılarak yapılan saldırılara mukabele edilmesi ve görevli personelin hayatının korunması için tanklar dâhil zırhlı araçların kullanılmasının bu takdir hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca bu operasyonlarda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist grupların güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak saldırılar düzenlediği, çatışma bölgesinde teröristlerin bulunduğu tespit edilen bir binadan güvenlik güçlerine otomatik tüfeklerle ateş açmalarının ardından güvenlik güçlerinin bu binadan terör örgütü üyelerinin roketatar, el bombası gibi ağır silahlarla saldırılarına devam edeceklerini değerlendirmelerinin son derece tabii olduğuna karar verilmiştir. Dolayısıyla operasyonda kullanılan araç, silah ve yöntemlerin somut olayın koşullarında gereksiz ya da orantısız bir müdahale olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle anılan kararda terör eylemlerinin sona erdirilmesi için gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik yapılan müdahalelerin, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368).

28. Bu noktada başvurucunun yakını K.A.nın da soruşturma dosyasında mevcut ve aksine herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmamış deliller uyarınca, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında, güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelemenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Başvurucu ayrıca ifadesinden dönen gizli tanığın beyanına dayanılarak karar verildiğini iddia etmiştir. Başvuruya konu soruşturma neticesinde 22/1/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, iddiaya konu tanık ifadesinin bu karardan sonra ve başvuru konusu dışında bir yargılamanın 3/8/2017 tarihli duruşmasında alındığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazda ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Bu perspektiften aleyhinde verilen tanık beyanı dışında, çok sayıda atışa hazır otomatik silahla birlikte ele geçirilen, PKK/KCK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında yoğun bir biçimde silahlı çatışmaların yaşandığı operasyon bölgesinde bulunan binada öldürülen, bu binada kendisi dışında beş örgüt mensubunun daha cesedi tespit edilen K.A.nın meşru müdafaa ve silahlı ayaklanmanın bastırılması kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, bu nedenle somut olayda yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.

29. Yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak yapılan incelemenin ardından hakkın usul boyutu (etkili soruşturma yükümlülüğü) çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekmektedir.

30. Somut sürece bakıldığında K.A.nın cansız bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, olay yeri incelemesinin yapıldığı, delillerin toplanıp muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmaların yapıldığı, otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Ayrıca olay mahallinde görüntü kaydeden kamu ya da özel şahsa ait kameranın bulunmadığı yönünde tespit yapıldığı, K.A.nın annesinin ifadeye çağrıldığı ve tanığın ifadesinin alındığı anlaşılmıştır.

31. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerinin yaralandığı, bu görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle Adliye binası dışında çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

32. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman olay yeri inceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

33. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

34. K.A.nın ölümüne ilişkin olarak olay yerinde araştırma yapılarak tutanağa bağlandığı, otopsi işleminin gecikmeksizin gerçekleştirildiği, olay yerinde bulunan delillerin muhafaza altına alındığı, gereken laboratuvar incelemelerinin elde edilen veriler ölçüsünde yapıldığı, muhtemel tanıkların araştırıldığı anlaşılmıştır. Başsavcılık olaya ilişkin görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç bütün olarak yaklaşık 1 yıl 9 ayda tamamlanmıştır.

35. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek 1 yıl 9 ay gibi bir sürede tüketildiği açıktır. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün değildir.

36. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 1/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Rabia Adıgüzel [1.B.], B. No: 2018/24933, 1/11/2023, § …)
   
Başvuru Adı RABİA ADIGÜZEL
Başvuru No 2018/24933
Başvuru Tarihi 6/8/2018
Karar Tarihi 1/11/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda meydana gelen ölüm ve bunu takip eden süreç nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi