TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RESUL DARAMA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/251)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Resul DARAMA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun
makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğun devamı kararına itirazın sürüncemede
bırakılması, itiraz incelemesinde alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi, resen
yapılması gereken tutukluluk incelemelerinin yapılmaması ve soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 7/12/2017 ve 30/3/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4 Komisyon tarafından 2018/9999 numaralı başvurunun aralarında
kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/251 numaralı başvuru ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Aynı kararla başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne de karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucunun
da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheliler hakkında FETÖ/PDY'nin
Tekirdağ yapılanmasıyla bağlantılı olarak bir soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 4/8/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucunun ifadesi 8/8/2016 tarihinde Başsavcılıkça
alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucunun müdafii
de hazır bulunmuştur.İfade
tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat
edilen suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucu savunmasında özetle şöyle beyanda
bulunmuştur:
"...Ben ne sebeple açığa alındığımı
bilmiyorum, Bank Asya'da çok eski yıllardan açılmış bir hesabım vardır, hesap
hareketlerim incelenebilir, çocuğum cemaatin kontrolündeki Feyza Okullarında
eğitim görmektedir, psikolojik rahatsızlıkları vardır bu sebeple 2012 yılında
başlattığımız bu okuldan çocuğumuzu alamadık, okulun taksitleri Bank Asya
isimli finans kuruluşuna yattığı için hesabımız da aktiftir, kredi kartım
vardır ancak son yıllarda kullanmam, paramı çekmek istediğim zaman alamayınca
da bireysel emeklilik sistemine aktardım, 2013 yılına kadar Zaman Gazetesi
aboneliğim vardı, Sızıntı Dergisi almam, evimde Fetullah
Gülen'e ait kitaplar veya Sızıntı Dergileri olduğunu kabul etmiyorum, eşimin
çöpe attığını söylediği kitaplardan haberim yoktur. Aktif-Sen isimli sendikanın
cemaatin kontrolünde olup olmadığını bilmiyorum, sendikaya girdiğinden de
haberim yoktur, ben eğitim hayatım boyunca yatılı kaldığım dönemlerde Kredi
Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlarda kaldım liseyi de ailemin yanında okudum,
herhangi bir dershanesine devam etmedim, üniversite döneminde de cemaat
gruplarıyla bir ilişkim olmadı, 15 Temmuz 2016 tarihinde evdeydim, darbe
teşebbüsünü televizyonlardan öğrendim, evimde ele geçirilen dijital materyaller
ve bilgisayarlarda sadece bir Ipad kızımın arkadaşı Simay isimli çocuğa aittir, diğerleri bize aittir, cep
telefonlarımıza da el kondu, yapılan incelemede herhangi bir suç unsuru
materyale rastlanacağını sanmıyorum.
H.Y. isimli şahıs ben müdürken müdür yardımcısı
olarak aynı kurumda çalışıyordu, benden sonra da vekaleten bu görevi yürüttü,
bu şahısla ilgili sosyal medyadan bazı bilgilerinin çıktıları bana posta
marifetiyle isimsiz şekilde gönderildi, evrakların arasında kalmış, özel bir
amaçla ben bu bilgileri çıkarmadım, üzerime atılı suçlamayı kabul etmem,
herhangi bir örgüte üye değilim..."
14. Başsavcılık 8/8/2016 tarihinde başvurucuyu tutuklanması
talebiyle Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine
dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama
nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi
dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 100. vd. maddeleri
uyarınca tutuklanmasına ...[karar
verilmesi talep olunur.]"
15. Savcılığın talep yazısının içeriği ve başvurucuya yönelik
suçlama sorgu işlemi öncesinde Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
başvurucuya anlatılmıştır. Bu sırada başvurucunun avukatı hazır bulunmuştur.
Başvurucu, sorgu sırasında Başsavcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda
bulunmuştur.
16. Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 8/8/2016 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheli Resul Darama'nın
üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması, dosyada mevcut
diğer şüphelilerin ifade tutanakları, el koyma tutanakları, Tekirdağ Valiliği
Özel Kalem Müdürlüğünün 21/07/2016 tarihli görevden uzaklaştırma kararı, Bank
Asya'ya ait hesaplar, evinde yapılan aramada ortaya çıkan sahte askeri kimlik
kartı, basın kartı, şüphelinin savunması, Türkiye genelinde hükümeti devirmeye
ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edildiği ve bu suçu işleyen FETÖ/PDY
silahlı terör örgütüne üye olduğu değerlendirilerek soruşturma başlatılması
karşısında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin olması dikkate
alınarak şüpheli açısından adli kontrol koruma tedbirinin uygulanmasında
ölçülülük ilkesine uygun hareket edilmiş olacağından şüpheli hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan dolayı atılı suçun CMK 100/3 maddesinde
sayılan suçlardan olduğu, şüphelinin serbest bırakıldığında kaçacağı yönünde
şüphe uyandırdığı, ayrıca tanık beyanlarına etki edilebilme imkanının bulunması
dikkate alındığında adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağıve
verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olduğu kanaatine varılmakla CMK nun 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına...[karar
verildi.]"
17. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde karara itiraz etmiş, Tekirdağ
1. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
18. Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliği 5/10/2017 tarihinde, Manisa Cumhuriyet
Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda
şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve
"Şüpheliler ...Resul Darama, ...'ninüzerlerine
atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, suçun işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması, dosyada
mevcut diğer şüphelilerin ifade tutanakları, el koyma tutanakları, görevden
uzaklaştırma kararı, Bank Asya'ya ait hesaplar, Türkiye genelinde hükümeti
devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edildiği ve bu suçu işleyen
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu değerlendirilerek soruşturma
başlatılması karşısında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin
olması dikkate alındığında şüphelilerin serbest bırakıldığında kaçacağı yönünde
şüphe uyandırdıkları,ayrıca tanık beyanlarına etki
edilebilme imkanlarının bulunması dikkate alındığında adli kontrol tedbirinin
yetersiz kalacağıve verilmesi muhtemel ceza ile
orantılı olduğu, tutuklama gerekçe ve nedenlerinde herhangi bir değişiklik
bulunmadığı..." şeklindeki gerekçeyle tutukluluğun devamına
karar vermiştir.
19. Başvurucu 13/10/2017 tarihinde tutukluluğun devamına ilişkin
karara itiraz etmiş, Tekirdağ 1. Sulh Ceza Hâkimliği 16/10/2017 tarihinde "Şüpheli Resul Darama hakkında üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, suçun işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunması, dosyada
mevcut diğer şüphelilerin ifade tutanakları, el koyma tutanakları, Bank Asya'ya
ait hesaplar, Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren
ilgaya teşebbüs edildiği ve bu suçu işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye
olduğu değerlendirilerek soruşturma başlatılması karşısında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösterir delillerin olması dikkate alındığında, şüphelinin
serbest bırakıldığında kaçacağı yönünde şüphe uyandırdığı ayrıca tanık
beyanlarına etki edilebilme imkanlarının bulunması dikkate alındığında adli
kontrol tedbirinin yetersiz kalacağıve verilmesi muhtemel
ceza ile orantılı olduğu, tutuklama gerekçe ve nedenlerinde herhangi bir
değişiklik bulunmadığı..." şeklindeki gerekçeyle itirazın kesin
olarak reddine karar vermiştir.
20. Başvurucu, anılan nihai kararın kendisine hâlen tebliğ
edilmediğini bildirerek -2018/251 sayılı başvuru yönünden- 7/12/2017 tarihinde
doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. UYAP üzerinden yapılan incelemede anılan nihai kararın
başvurucuya tebliğ edildiğine dair bir kayda rastlanmamıştır.
22. Başsavcılığın 13/2/2018 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
23. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
genel özelliklerine ve Tekirdağ yapılanmasına ilişkin birtakım açıklamalara
değinilmiştir. Sonrasında ise başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasında yer aldığına
ilişkin birtakım olgulara dayanılmıştır. Bunlar özetle şöyledir:
i. Başvurucu hakkında birtakım beyanlarda bulunan T.G., H.İ.T.,
E.A., K.Y., E.A., Y.A., İ.S. ve H.K. adlı kişilerin başvurucunun FETÖ/PDY'nin Tekirdağ yapılanması içinde yer aldığı yönünde
beyanlarda bulunduğu belirtilmiştir. Beyanların içeriği incelendiğinde;
başvurucunun sohbet toplantılarına katıldığı, çalıştığı kamu kurumunda FETÖ/PDY
adına faaliyetlerde bulunduğu, FETÖ/PDY tarafından Tekirdağ Aile ve Sosyal
Politikalar İl Müdürlüğünde müdürlük görevine getirildiği, FETÖ/PDY Tekirdağ
yapılanmasında memurlar ünitesinin mütevelli heyetinin başındaki kişi olduğu ve
bu sorumluluk kapsamında faaliyet yürüttüğü gibi hususlarda beyanlarda
bulunulduğu görülmektedir. Hatta K.Y. isimli şahıs, başvurucunun adını memurlar
ünitesinin mütevelli heyetinin başındaki kişi olarak ifade ettikten sonra
mütevelli heyetinde yer alan kişilerin sorumluluğuna ilişkin olarak "... mütevelli heyetindeki görevlilerin amacı sohbetlere
memur getirmek, sonrasında bu şahısları cemaate kazandırmak, Sızıntı Dergisine,
Zaman Gazetesine abone yapmak, burs toplamak, aynı şekilde kurban bağışı
yapmaktı..." şeklinde beyanlarda bulunmuştur (mütevelli heyet
kavramına ilişkin açıklamalar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 26).
ii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin finans
kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyadaki hesap
hareketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda
başvurucunun Bank Asyada hesabının olduğu, bu
hesabında 31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında 34.883,00 TL'lik artış
olduğu belirtilmiştir (Bank Asyanın FETÖ/PDY ile
bağlantısı hususundaki açıklamalar için bkz. Metin
Evecen, §§ 26, 35).
iii. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda, FETÖ/PDY'nin tepe yöneticilerinden olan H.K. ile irtibat hâlinde
olduğu belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun 23/7/2016 tarihli ve 667 Sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
kapatılan Gap Eğitim Gönüllüleri Derneğinin kurucusu
olduğu ileri sürülmüştür.
24. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...şüphelinin örgütün Tekirdağ
yapılanmasında üniteciler kısmında memur ünitesinden
sorumlu kişi olarak faaliyet yürüttüğü, bu kapsamda sohbet adı verilen örgütsel
toplantılar düzenlediği, örgüte yeni eleman kazandırma, örgüt üyelerinin örgüte
bağlılığını artırmaya yönelik faaliyet yürüttüğü ve Zaman Gazetesi aboneliği,
burs ve zekat toplama gibi faaliyetlerle örgüte gelir sağladığı, örgütün sözde
lideri olan Fethullah GÜLEN'in
25 Aralık 2013 tarihinde basına yansıyan çağrısına uyarak, Asya Katılım Bankası
(Bank Asya) isimli bankada bulunan mevcut hesabına para eklemek suretiyle örgüt
ile bağını ortaya koyduğu, örgütün tepe yöneticisi ile farklı tarihlerde
telefonla görüşmek suretiyle irtibat kurduğu, böylelikle örgüt üyesi olarak
faaliyet yürüttüğü tüm soruşturma kapsamından anlaşılmıştır..."
25. Tekirdağ 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 20/2/2018
tarihinde, iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/68 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
26. Mahkeme 20/2/2018 tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya
hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da
değerlendirmiş ve "Sanık Resul Darama'nın
üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli
suç şüphesinin mevcut oluşu, mevcut delil durumu, tutuklu kaldığı sürenin
öngörülen ceza miktarı ile ölçülü olduğu, sanığın kaçma ihtimali ve adli
kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı..." gerekçesiyle
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
27. Başvurucu 12/3/2018 tarihinde bu karara itiraz etmiş,
Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesince 14/3/2018 tarihinde itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
28. Başvurucu, anılan kararı 20/3/2018 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
29. Başvurucu -2018/9999 sayılı başvuru yönünden- 30/3/2018
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
30. Yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 5/3/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15
gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Aynı kararla
başvurucunun tahliyesine de karar verilmiştir.
31. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında
verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu; tutuklama kararında belirtilen ve tutuklamaya
dayanak alınan olgularda kendisine somut bir isnatta bulunulmadığını, somut
olayın koşullarında delil karartma ihtimalinin ve kaçma şüphesinin
bulunmadığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığını, tutuklama kararının ve
tutukluğa itiraz üzerine verilen kararın gerekçesiz olduğunu ve adli kontrol
uygulamasının neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
ilgili makamların tutuklamaya ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterdiği, bu
gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun
savunulamayacağı belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
38. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti
ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile
üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklerle
ilgili güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
41. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Genel İlkeler
42. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, §§
47-52.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Başvurucu, Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/8/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
Tekirdağ yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma
(bkz. § 11) kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır (bkz. § 16). Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
45. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
46. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede;
başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık
anlatımlarına, Bank Asya hesabındaki para hareketliliğine, 667 sayılı KHK ile
kapatılan Gap Eğitim Gönüllüleri Derneğinin kurucusu
olmasına ve FETÖ/PDY'nin tepe yöneticilerinden bir
kişiyle olan irtibatına dayanılmıştır (bkz. §§ 16, 23).
47. İddianamede; bir kısım kişilerin verdikleri ifadelerde,
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 23). Söz konusu
tanık anlatımları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu
anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da
çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun tutuklanmasında söz
konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca kuvvetli bir belirti olarak
kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerinin keyfî ya da temelsiz olduğu
söylenemeyecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Metin Evecen, § 58; Recep
Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43). Nitekim Anayasa
Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda;
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).
48.Soruşturma mercilerince ayrıca başvurucunun Bank Asya
hesabında 31/12/2013 ile 24/12/2014 tarihleri arasında para artışının olduğu
tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, FETÖ/PDY'nin
mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen
Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin
çağrıları üzerine para yatırılmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî
olmayacağını kabul etmektedir (Metin Evecen,
§ 58). Buna göre soruşturma makamlarınca ve/veya tutuklama tedbirine karar
veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun örgütün mali
kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği Bankadaki para artışının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan Bankanın
durumu itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
49. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
51. Somut olayda Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin kanunda öngörülen
yaptırımın ağırlığına göre tutuklamanın ölçülü olmasına, kaçma ve delillerin
karartılması tehlikesine, adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 16).
52. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78; Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 140).
53. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi,
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
54. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Tekirdağ 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
56. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
57. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
58. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için
öngörülen cezanın miktarını da gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
60. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara
dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadan
makul, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı
olarak devam ettirildiğini,tutukluluğunun
infaza dönüştüğünü belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
62. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında verilen tutukluluğa
ilişkin tüm kararlarda gösterilen gerekçeler incelendiğinde başvurucunun
tutukluluğunun keyfî olarak devam ettirildiğinin savunulamayacağı
belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
63. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
64. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğun uzun
sürmesine ve yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
65. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
67. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
68. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
69. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 5/3/2019
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme
Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu, tutuklama kararı üzerinden 17 aydan fazla bir
süre geçmesine rağmen bütün tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden
yapıldığını, tutukluluk incelemeleri sırasında duruşma yapılmadığı için itirazlarını
etkin bir şekilde dile getiremediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Bakanlık bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
73. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
75. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
76. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının
başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması
sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin uzun süre
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve
gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna
varmıştır.
77. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır (Salih
Sönmez, §§ 162-177).
78. Somut olayda başvurucu 8/8/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 3/5/2018 günü yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre
yaklaşık 1 yıl 8 ay 25 gündür. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan
karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğa Yönelik
İtirazın Sürüncemede Bırakıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
80. Başvurucu; hakkında tutuklu olarak yürütülen soruşturma
kapsamında Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/10/2017 tarihli kararıyla
tutukluluğunun devamına karar verildiğini, bu karara 13/10/2017 tarihinde
itiraz ettiğini ancak itirazı hakkında bir karar verilmediğini, verilmiş ise de
nihai kararın kendisine -talepte bulunmasına rağmen- tebliğ edilmediğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
81. Bakanlık, bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
82. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
83. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği
yada sürüncemede bırakıldığı şikayetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş yada hükümlü hâle
gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye
olmuş başvurucular yönünden bkz. Cafer
Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018,
§§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394,
31/10/2018, §§ 57-60). Somut olayda tahliyesine
karar verilen başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. İtiraz Merciince
Alınan Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
1.Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
85. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararına karşı yaptığı
itirazın incelenmesi sırasında, itiraz merciince alınan Cumhuriyet savcısının
görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Bakanlık, bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
87.Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak
başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi
şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı,
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No:
2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
88. Somut olayda başvurucu, soyut olarak itiraz incelemesi
sırasında alınan Cumhuriyet savcısı görüşünün kendisine bildirilmediğini ileri
sürmüş ancak hangi tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan görüşün
bildirilmediğine dair bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucunun başvuruya konu
ettiği her iki tutukluluğa itiraz üzerine verilen kararlar incelendiğinde
Cumhuriyet savcısından görüş alındığına dair bir bilginin mevcut olmadığı
anlaşılmaktadır.
89. Bu itibarla başvurucu, soyut olarak dile getirdiği bu
bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu bölümdeki iddiasının
temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
F. Resen Yapılması
Gereken Tutukluluk İncelemelerinin Yapılmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
91. Başvurucu; resen yapılması gereken tutukluluk
incelemelerinin iki aydır yapılmadığını, yapılıyor ise de kendisine verilen
kararlara ilişkin bir tebliğ yapılmadığını, tebliğ yapılmadığı için bu
kararlara itirazda bulunamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
92. Bakanlık, bu şikâyet yönünden görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
93. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
94. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular, bireysel
başvuru kapsamında değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
95. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek
ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye
başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak
tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde
yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması
kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).
96. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde; soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde
hükümleri gözönünde bulundurularak, kovuşturma
evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar
verileceği hükme bağlanmıştır.
97. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak
değerlendirme resen yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme
hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
G. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
99. Başvurucu; soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlanması
kararı gerekçe gösterilerek soruşturma dosyasındaki evraklara erişiminin
engellendiğini, hatta kısıtlama kararı olması durumunda dahi verilmesi gereken
belgelerin talebine rağmen kendisine verilmediğini, bu nedenle etkin itirazda
bulunamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
100. Bakanlık görüşünde, suçlamalara dayanak olan temel
unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan
bilgilerin başvurucuya veya müdafiine bildirildiği ve
başvurucuya bunlara karşı savunmasını ileri sürme imkânı verildiği, bu
nedenlerle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulünün mümkün görülemeyeceği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
101. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
102. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Genel İlkeler
103. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 169-174.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
104. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
105. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Tekirdağ 3. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
20/2/2018 tarihi (bkz. § 25) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
106. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
başvurucunun FETÖ/PDY'nin Tekirdağ yapılanması içinde
yer alması hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamanın
Başsavcılıkça gerçekleştirilen ifade alma işlemi sırasında başvurucuya
açıklandığı görülmektedir (bkz. § 13).
107. Öte yandan Başsavcılıkça 8/8/2016 tarihinde düzenlenen
tutuklama talep yazısı incelendiğinde, başvurucuya isnat edilen suçlamalara
ilişkin birtakım özet açıklamalara yer verildiği görülmektedir (bkz. § 14).
Anılan talep yazısı ve başvurucuya yöneltilen suçlama sorgu işlemi öncesinde
Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya açıklanmıştır (bkz. § 15).
Başvurucunun da iddia edilen eylemlerle ilgili olarak birtakım anlatımlarda
bulunduğu hem Başsavcılıktaki ifadesinden hem de sorgu aşamasındaki beyanından
anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 15). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
108. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
110. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrası) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın
15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğa yönelik itirazın sürüncemede bırakılmasından
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. İtiraz merciince alınan Cumhuriyet savcısının görüşünün
bildirilmemesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Resen yapılması gereken tutukluluk incelemelerinin
yapılmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.