TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İZGE HAKAN GÜNAL BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2018/25425)
Karar Tarihi: 27/11/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
İzge Hakan GÜNAL
Vekili
Av. Murat Fatih ÜLKÜ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza atan başvurucunun soruşturma devam ederken görevden uzaklaştırılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Dilim Dalında profesör doktor unvanıyla öğretim üyesi olarak görev yapmakta iken kamuoyunda "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" olarak bilinen 11/1/2016 tarihli bildiriye imza attığı gerekçesiyle 15/1/2016 tarihinde hakkında disiplin soruşturması ve ayrıca terör örgütü propagandası yapma suçundan da ceza soruşturması başlatılmıştır.
3. Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünce başvurucu hakkındaki anılan ceza soruşturması gerekçe gösterilerek 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 4. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun iki ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına 23/6/2017 tarihinde karar verilmiştir.
4. Başvurucu, anılan idari işleme karşı 26/7/2017 tarihinde İzmir 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) idari işlemin iptali ve yoksun kalınan parasal hakların iadesi talepli dava açmıştır. Mahkemece 29/12/2017 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; görevden uzaklaştırma işleminin görevi başında kalmasında sakınca görülen devlet memuru bakımından uygulanan bir ihtiyati tedbir mahiyetinde olduğuna işaret edilmiştir. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 137., 138. ve 140. maddeleri uyarınca soruşturmanın selameti açısından başvurucunun görevden uzaklaştırılmasında hukuka aykırı bir durum bulunmadığı belirtilmiştir.
5. Başvurucu, anılan karara karşı 13/3/2018 tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesine (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde; hakkındaki tek suçlamanın bir bildiriye imza atmak olduğunu disiplin soruşturmasında delilleri karartmasının atılı suçun mahiyeti gereği mümkün olmadığını, görevden uzaklaştırma kararının mantıksal bir temelinin bulunmadığını ileri sürmüştür.
6. Bölge İdare Mahkemesi 26/6/2018 tarihinde Mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
7. Başvurucu nihai kararı 25/7/2018 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 17/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurucu 8/7/2018 tarihli ve 30472 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 701 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (701 sayılı KHK) ekli listesine göre kamu görevinden çıkarılmıştır. Başvurucunun idari yargıda açtığı iptal davası 23/12/2022 tarihinde reddedilmiştir. Anılan karara ilişkin istinaf incelemesi devam etmektedir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; hakkındaki disiplin soruşturmasının en fazla uyarı cezasıyla sonuçlanabilecek mahiyette iken görevden uzaklaştırma tedbiriyle mesleğini icra etmekten alıkonulmasının ölçülü olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca anılan karar nedeniyle parasal haklarından yoksun kaldığını, kendisinin bir bilim insanı olduğunu ve bilimsel faaliyette bulunma hakkının da kısıtlanmış olduğunu ifade etmektedir.
10. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma tedbirinin 657 sayılı Kanun'un 137. maddesine dayandığı ifade edilmiştir. Başvurucunun imza attığı bildirinin içeriği ve yayımlandığı dönem itibarıyla PKK terör örgütü üye ve sempatizanlarına ilişkin pozitif etki yaratabilecek nitelik taşıdığına işaret edilmiştir. Başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma işleminin iki ay süreyle uygulandığı ve başvurucunun tedbirin sonuçlarından mesleki ve sosyal anlamda ne şekilde etkilendiğini somut şekilde ortaya koymadığı belirtilmiştir.
11. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; bildiriye imza attığı tarihten itibaren bir buçuk yıl boyunca ifadesinin dahi alınmadığını, buna rağmen soruşturma süresince delilleri karartabileceği gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmasının makul, hukuksal bir dayanağının bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucu anılan karar dolayısıyla emekliliğe zorlandığını, bu durumun açıkça özel hayatına bir müdahale taşıdığını, ayrıca parasal haklarından da yoksun kaldığını ileri sürmüştür.
12. Anayasa Mahkemesi, önceki birçok kararında, özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerekli olan şartların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (Tamer Mahmutoğlu, §§ 84-90; C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 97-101; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 106-110). Başvurucunun görevden uzaklaştırılmasının tek başına özel hayata saygı hakkının uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte söz konusu işlemin başvurucunun mesleki faaliyetlerine, akademik itibarına ve ilişkilerine olumsuz şekilde etki ettiği, bu etkinin ciddi olduğu ve belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru, özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Yürütülen disiplin soruşturması nedeniyle görevden uzaklaştırılmasının başvurucunun özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu açıktır. 657 sayılı Kanun'un 137. maddesi çerçevesinde gerçekleştirildiği görülen söz konusu müdahalenin kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması nedeniyle gerçekleştirilen müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacına yönelik olduğu kanaatine varılmıştır. Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
15. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre demokratik toplum düzeninin gerekleri kavramı öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir (AYM, E.2016/179, K.2017/176, 28/12/2017; Haluk Öktem, § 49; Erhun Öksüz, § 53; G.G., § 56; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 44; Salim Onur Şakar, B. No: 2015/2711, 21/9/2017, § 35).
16. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Ölçülülük ilkesinin amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden gereklilik ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 48; Bülent Polat, § 106; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016 § 70; Bülent Kaya, [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 82).
17. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
18. Bununla beraber kamu hizmetlerinin sürekliliği ve düzenliliği ilkesi ile kamu görevlilerinin özel hayatına saygı hakları arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekir. Ayrıca özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğu konusunda idari ve yargısal makamlar tarafından oluşturulan gerekçelerin ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli olması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 45, 47; Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 66). Yine söz konusu tedbirlerin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir.
19. Somut olayda Barış İçin Akademisyenler Bildirisinin imzacıları arasında yer alması nedeniyle yürütülen disiplin soruşturması kapsamında başvurucu görevden uzaklaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesi, Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK] (B. No: 2018/17635, 26/7/2019) başvurusunda bahse konu bildirinin imzacısı bir kısım akademisyen hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan uygulanan adli ceza şeklindeki müdahaleleri incelemiştir. Anılan kararda; söz konusu bildiride sert sözlere ve ağır ithamlara yer verilmekle birlikte genel olarak kamu gücünü kullananlara hukuk içinde kalmaları ve meseleleri şiddeti dışlayan yöntemlerle çözmeleri çağrısında bulunulduğu, bildiride yer alan düşüncelerin hoşgörüyle karşılanmasının çoğulcu demokratik düzenin gereklerinden olduğu ifade edilmiştir. Bunun yanında kararda; akademisyenlerin açıkladıkları görüşlerin kendi araştırma, mesleki uzmanlık ve yeterlilik alanlarına ilişkin olmasa, tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade özgürlüğünün sıkı koruması altında kaldığı vurgulanmıştır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 9-13, 99-111).
20. Somut başvuruya konu müdahaleyi ise klasik ceza hukuku yaptırımı değil başvurucu hakkında tesis edilen görevden uzaklaştırma şeklindeki idari işlem oluşturmaktadır. Başvurucunun kamu görevine müdahale oluşturan idari işlemin Anayasa Mahkemesinin kamu görevlilerinin tabi olduğu statü hukuku kapsamında ortaya koyduğu ve ilgili makamlarca uygulanmasını beklediği ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
21. Somut olayda güvenlik güçlerince terör örgütüne karşı yürütülen geniş kapsamlı bir operasyon sırasında yayımlanan ve kamuoyunda sert tepkilere neden olan bir bildiriye destek verdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmış ve sonrasında görevden uzaklaştırma kararı verilmiştir. Soruşturmanın selameti için gerekli tedbirleri almak hususunda ilgili mevzuat çerçevesinde idarenin takdir yetkisinin olduğu açıktır. İdarenin bu yetkisini kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanıp kullanmadığı yönünde yargısal denetime tabi olduğuna ise kuşku yoktur. Bunun yanında takdir yetkisinin kullanımında kamusal yarar ile başvurucunun özel hayatına saygı hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekir.
22. Başvurucu hakkında disiplin soruşturması devam ederken başvurucunun görevden uzaklaştırıldığı görülmektedir. Bununla beraber Üniversite tarafından idari soruşturma kapsamında başvurucunun görevden uzaklaştırılmasının neden gerekli olduğu hususu ortaya koyulmamıştır. Yargı mercileri kararlarında da başvurucu hakkında açılan disiplin soruşturmasının sağlıklı şekilde yürütülebilmesi açısından görevden uzaklaştırma işleminin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olduğu şeklinde genel ve soyut bir gerekçeye yer verilmekle yetinilmiştir. Kararlarda başvurucunun mesleki çalışmalarının akamete uğraması ve akademik itibarının zarar görmesi gibi özel hayata saygı hakkı kapsamındaki iddialarına yönelik bir değerlendirme de yapılmamıştır. Bu doğrultuda başvuruya konu olan iptal işleminin somut olay ve olgulara dayandırıldığını ve müdahalenin gerekliliğinin yeterince tartışıldığını söylemek mümkün değildir (benzer değerlendirmeler için bkz. Özgen Yalçın, B.No:2019/16849, 18/10/2023).
23. Söz konusu müdahalenin başvurucunun özel hayatında doğurabileceği olumsuz etkiler de gözetildiğinde idari ve yargısal organlar tarafından konunun tüm yönleriyle ele alındığını ve müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya koyulduğunu söylemek güçtür. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk şartını sağlamadığı sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
25. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, miktar belirtmeksizin tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İzmir 2. İdare Mahkemesine (E.2017/1254, K.2017/2316) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 294,70 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/11/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, disiplin soruşturması devam ederken görevinden uzaklaştırılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından Başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesindeki özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Başvurucu hakkında, Üniversitede profesör unvanı ile görev yapmakta iken kamuoyunda “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi” olarak bilinen 11.01.2016 tarihli bildiriye imza attığı gerekçesi ile 15.01.2016 tarihinde hakkında disiplin soruşturması başlamış ve yine terör örgütü propagandası yapma suçundan da ceza soruşturması başlatılmıştır. Üniversite Rektörlüğü tarafından 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin 1. fıkrası uyarınca iki ay süre ile görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı idare mahkemesinde açılan davada Mahkeme, 657 sayılı Kanunu8n 137.,138. ve 140. maddeleri uyarınca soruşturmanın selameti açısından memurun görevinden uzaklaştırılabileceği belirtilerek reddedilmiş, bu karara karşı yapılan istinaf talebi Bölge İdare Mahkemesince esastan reddedilerek kesinleşmiştir. Başvurucu daha sonra 701 sayılı KHK’nın ekli listesine göre kamu görevinden çıkarılmıştır. Bu karara karşı açılan dava reddedilmiş olup, istinaf incelemesi devam etmektedir.
667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin birinci fıkrasında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin aynı maddede belirtilen usuller çerçevesinde kamu görevinden çıkarılacağı düzenlenmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 137. maddesine göre “Görevden uzaklaştırma, Devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek Devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir. Görevden uzaklaştırma tedbiri, soruşturmanın herhangi bir safhasında da alınabilir”. Yine aynı Kanunun 140. maddesinde, “Haklarında mahkemelerce cezai kovuşturma yapılan Devlet memurları da 138 inci maddedeki yetkililer tarafından görevden uzaklaştırılabilirler” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre, Başvurucu hakkında hem disiplin soruşturması hem de ceza soruşturması yapıldığı nazara alındığında 657 sayılı Kanunun 137. ve 140. maddeleri uyarınca görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanmasının kanuni dayanağı olduğunun kabulü gerekir.
Görevden uzaklaştırma sadece delillerin toplanması için değil, soruşturmanın niteliğine göre, Üniversite bünyesinde güvenlik ihlaline sebebiyet verilmemesi, eğitim-öğretim faaliyetinin aksamaması gibi nedenlerle de uygulanan bir tedbirdir. Başvurucu hakkında disiplin soruşturması açılmasına sebebiyet veren bildiriyi destekleyen öğrenciler ve çalışanlar olduğu gibi aksi yönde görüşte olan öğrenciler ve akademisyenler de mevcuttur. Bu nedenle Üniversite bünyesinde güvenlik açığının oluşmaması, öğrenciler ile öğretim üyesi olan Başvurucu arasında tartışma yaşanmaması gibi nedenlerle Üniversite Rektörlüğünün görevden uzaklaştırma tedbirine başvurması zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayan ve meşru amacı olan bir uygulamadır. Yine görevden uzaklaştırma tedbirinin iki ay süreli olduğu nazara alındığında başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin sınırlı olduğu, aşırı bir külfet yüklemediği ve bu bağlamda kamunun menfaati ile başvurucunun kişisel menfaati arasında adil denge kurulmuş olduğunun kabulü gerekir.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Görevden uzaklaştırma işleminin iptaline ilişkin davada mahkeme söz konusu kanun maddelerini somut olay açısından değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Bölge İdare Mahkemesi de usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme kararına karşı istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi incelendiğinde yukarıda yer verilen hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik mevcut değildir. Bu nedenle de çoğunluk görüşüne katılmak mümkün değildir.
Başvurunun konusu, yürütülen disiplin soruşturması sırasında uygulanan görevden uzaklaştırma tedbirine ilişkin olup, Başvurucunun 701 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılması işbu başvurunun konusu değildir. Hal böyle olunca 667 sayılı KHK ya da 701 sayılı KHK hükümleri çerçevesinde ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, Başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye