logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Murat Ulusoy [1.B.], B. No: 2018/2652, 13/1/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT ULUSOY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/2652)

 

Karar Tarihi: 13/1/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ

Başvurucu

:

Murat ULUSOY

Vekili

:

Av. Eda DURMUŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltında iken kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu hakkında DHKP/C üyeliğinden Sivas Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır.

10. Başvurucu 27/2/2017 tarihinde Sivas'ta gözaltına alınmış, doktor raporu alma işlemlerinden sonra Sivas Asayiş Şube Müdürlüğü nezarethanesine konulmak üzere Sivas İl Emniyet Müdürlüğüne getirilmiştir.

11. Başvurucu, Sivas Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/3/2017 tarihli kararıyla tutuklanarak Sivas E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir.

12. Başvurucunun Sivas Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında vekili tarafından başvurucunun daha önce parmak izi alınmış olması nedeniyle sistemde parmak izi bulunduğu, buna rağmen tekrar parmak izi alınmasının istendiği, bu sırada on veya on beş polis memuru tarafından kaburga kemiği kırılana kadar başvurucuya şiddet uygulandığı ileri sürülmüştür.

A. Doktor Raporları

13. Başvurucu hakkında 27/2/2017 tarihinde Ulaş İlçe Hastanesi tarafından "Gözaltı giriş nedeniyle getirilen şahsın yapılan muayene sonucu herhangi bir patoloji, darp cebir veya ameliyat yeri izine rastlanmamıştır." şeklinde adli muayene formu düzenlenmiştir.

14. Başvurucu hakkında 28/2/2017 tarihinde Sivas Numune Hastanesi tarafından "Aktif darp cebir izi yoktur, aktif şikayeti yoktur." şeklinde adli rapor düzenlenmiştir.

15. Başvurucu hakkında Sivas Numune Hastanesi tarafından 1/3/2017 tarihi saat 8:50'de düzenlenen adli raporda yer alan tespitler ise şöyledir:

"- Aktif darp cebir izi yoktur.

- Hasta iki gündür sağ alt kotta [okunamadı] olduğunu belirtiyor,

- ...[okunamadı] hassasiyet mevcut, kızarıklık, sıyrık, ...[okunamadı], ekimoz

yok.

- Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir. "

16. Başvurucu hakkında Sivas Numune Hastanesi tarafından 1/3/2017 tarihinde saat 14.52'de düzenlenen adli raporda yer alan tespitler şöyledir:

"- Tarama CT istendi. Sağ 6. kotta fraktür saptanarak göğüs cerrahi ile konsülte edildi. Gögüs cerrahi bir hafta sonra poliklinik kontrolü önerdi.

- Basit tıbbi müdahale ile giderilemez."

17. Başvurucu hakkında Sivas Numune Hastanesi tarafından 2/3/2017 tarihi saat 8:50'de düzenlenen adli raporda yer alan tespitler şöyledir:

"- Aktif darp cebir izi yoktur.

- Aktif şikâyeti yoktur.

- Sağ alt kotlarda ...[okunamadı] hassasiyet, sıyrık, kızarıklık, ...[okunamadı] yok.

- Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir."

18. Başvurucu hakkında Sivas Numune Hastanesi tarafından 2/3/2017 tarihinde saat 11.22'de "Darp ve cebir izi yoktur." şeklinde adli rapor düzenlenmiştir.

B. Zor Kullanma ve Tespit Tutanağı

19. Başvurucu hakkında 27/2/2017 tarihinde saat 15.02'de Zor Kullanma ve Tespit Tutanağı düzenlenmiştir. Bu tutanakta özetle başvurucunun gözaltına alındıktan sonra doktor raporu alınması için araca bindirildiği sırada, hastaneye girişte ve çıkışta çeşitli sloganlar attığı, doktorun muayene sırasında başvurucu ile yalnız kalmak istemediğini belirterek polis memurundan kalmasını istediği, bunun üzerine başvurucunun da muayene olmayı reddettiği sonrasında bir sağlık çalışanı eşliğinde doktor muayenesinin yapıldığı ifade edilmiştir. Tutanakta ayrıca başvurucunun İl Emniyet Müdürlüğüne getirildikten sonra parmak izi alınması için Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğüne götürüldüğü, parmak izinin alınması amacıyla ekrana yaklaşmasının istendiği, başvurucunun daha önce parmak izi verdiği gerekçesiyle talebi kabul etmediği belirtilmiş; bu uygulamanın hukuki bir zorunluluk olduğu ve gözaltına alınan herkese uygulanan bir işlem olduğu yönünde başvurucunun bilgilendirildiği, rıza ile parmak izini vermemesi hâlinde zor kullanılmak suretiyle parmak izinin alınacağı yönünde uyarıldığı belirtilmiştir.

20. Tutanakta, başvurucunun 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereği parmak izinin ve fotoğrafının alınması gerektiği konusunda bilgilendirildiği, başvurucunun parmak izi vermeyeceği ve fotoğraf çektirmeyeceği yönünde cevap vererek örgütsel tavır sergilediğinin görülmesi üzerine başvurucunun kademeli olarak kollarından ve el bileklerinden tutulmak suretiyle parmak izinin alınmak istendiği belirtilmiştir. Başvurucunun "işkence yapmak şerefsizliktir" şeklinde sloganlar atarak kendisini beton zemine bıraktığı, başını çarparak kendisine zarar vermesini önlemek için bir görevli tarafından başından tutulduğu, başvurucunun direnmek suretiyle mukavemette bulunduğu, görevliler tarafından tekrar parmak izini rızası ile vermesi gerektiği, vermemesi durumunda kademeli olarak zor kullanılarak parmak izinin alınacağı yönünde uyarıldığı, başvurucunun "parmak izim sizde var, tekrardan parmak izi alma bahanesiyle işkence yapmak için araç haline getirmişsiniz, insan haklarına insan onuruna yakışmayan hiçbir uygulamayı kabul etmeyeceğim" şeklinde beyanda bulunması üzerine konu hakkında soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, başvurucunun bu sırada yerden kalkarak sandalyeye oturduğu ifade edilmiştir.

21. Tutanakta, Cumhuriyet savcısının 2559 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince parmak izi ve fotoğrafın alınması, tutanak tanzim edilmesi ve yapılan işlemlerin kayda alınarak soruşturma dosyasına eklenmesi talimatı üzerine başvurucunun parmak izi alınacağı konusunda tekrar bilgilendirildiği, başvurucunun rıza göstermemesi, ellerini ön tarafta kilitlemesi üzerine zor kullanmak suretiyle parmak izi alınmak istendiğinde "işkence yapmak şerefsizliktir" şeklinde sloganlar attığı belirtilmiştir. Başvurucunun ellerinden, kollarından ve yere çarpmaması için başından tutularak kademeli olarak güç kullanılarak direncinin kırılmak istendiği, başvurucunun ellerini birbirine kenetlemek suretiyle direnmeye devam ettiği, uyarılara riayet etmemesi üzerine kademeli olarak artan oranda güç kullanılmak suretiyle kenetlemiş olduğu ellerinin birbirinden ayrıldığı, her iki elinin parmaklarının ayrı ayrı ve tek tek açılmak suretiyle parmak izlerinin alındığı, başvurucunun bu sırada "şerefsizler" şeklinde hakaret ettiği ve sloganlar attığı ifade edilmiş, başvurucunun kendisine ve görevlilere zarar vermesini engellemek amacıyla parmak izi alma işlemi bitene kadar başından, kollarından, bileklerinden, bacaklarından ve ayaklarından tutulmak suretiyle etkisiz hale getirildiği belirtilmiştir.

22. Tutanakta ayrıca başvurucunun fotoğraf çekimi konusunda da direnmesi nedeniyle fotoğrafının oturduğu yerden değişik açılardan çekildiği belirtilmiş, nezarethaneye götürülmek istendiğinde "gitmiyorum, götürebiliyorsanız beni götürün" şeklinde beyanda bulunduğu, kademeli olarak güç kullanılarak ellerinin arkadan kelepçelendiği, başından, kollarından, bileklerinden ve bacaklarından tutularak taşıma yöntemiyle nezarethaneye götürüldüğü, başvurucunun bu sırada da çeşitli sloganlar attığı, nezarethaneye konulmadan önce üst araması yapılmak istendiği, başvurucunun direnmesi üzerine kademeli olarak güç kullanılarak üst aramasının gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.

23. Başvurucunun doktor raporu alınmasında, parmak izi alınmasında, fotoğraf çekiminde, nezarethaneye götürülmesi ve üst aramasının yapılması aşamalarında örgütsel tavır sergileyerek direnmesi üzerine orantılı olarak kademeli güç kullanıldığı, başvurucunun bu esnada aşırı olarak direnç göstermesi sebebiyle başını sürekli olarak sağa ve sola savurmasından dolayı burnunun sağ kısmında hafif kızarıklık oluştuğu belirtilmiştir. Bu tutanak sekiz emniyet görevlisi tarafından imza altına alınmıştır.

C. Soruşturma Süreci

24. Başvurucu 13/3/2017 tarihli dilekçesiyle şikâyette bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde özetle; 27/2/2017 tarihinde gözaltına alınarak Sivas İl Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünü, burada parmak izi vermesinin istendiğini, daha önce gözaltına alındığı sırada ve sürücü belgesi başvurusunda parmak izinin alınması nedeniyle talebi kabul etmediğini, bunun üzerine kolluk görevlilerinden birinin zorla parmak izinin alınacağını söylediğini, tutulduğu odaya on veya on beş kolluk görevlisinin geldiğini, bu görevliler tarafından yere yatırıldığını, üzerinde zıplayan görevlilerin olduğunu, ellerine ve kafasına basıldığını, yüzünün çekiştirildiğini, yaklaşık on beş dakika bu şekilde kötü muameleye maruz bırakıldığını, bu sırada bir kolluk görevlisinin yaşananları kamera ile kayıt altına aldığını ifade etmiş, sağ kaburga kemiğinde kırık meydana geldiğini, şikâyetini 28/2/2017 tarihinde muayeneye gelen doktor O.Ö.ye söylemesine rağmen şikâyetinin doktor tarafından dikkate alınmadığını, sonrasında kırık teşhisi konulduğunu, doktor O.Ö. de dahil olmak üzere sürece dahil olan tüm kamu görevlilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.

25. Başsavcılık tarafından doktor O.Ö. ve kolluk görevlileri hakkında soruşturma başlatılmıştır. Doktor O.Ö. yönünden yürütülen soruşturma hakkında ayırma kararı verilmiş, sonrasında 8/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

26. Başvurucunun kolluk görevlileri tarafından yaralandığı şikâyeti hakkında ise 28/9/2017 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın içeriğinden olaya ait kamera kayıtları ve başvurucu hakkındaki gözaltı işlemlerine ilişkin tutanakların incelendiği anlaşılmaktadır.

27. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ...Dosya içerisinde yer alan kamera kayıtları, yukarıda belirtilen 27/02/2017 tarihli tespit tutanağı, ayrıca İstanbul C. Başsavcılığının 2012/1949 sayılı soruşturması kapsamında ifadesi alınan Çelik mahlaslı gizli tanığın; 'üst araması, gözaltı fotoğrafı çekimi, tükürük örneği alınması, kelepçe uygulamasına karşı direnmek, ifade vermemek, gözaltı süresi boyunca açlık grevine gitmek, örgüt elamanlarına eğitimler sırasında öğretilir, bu örgütsel tavrın esas amacı, örgüte sempatizan veya örgüte elaman olarak bağlı olan şahısları ilk andan itibaren kolluk ile iletişimine engel olmaktır. Kolluk kuvvetleri ile girdiği münakaşa sonucu radikalleşen ve hırçınlaşan örgüt üyesi gözaltı süresinin devamında kesinlikle konuşmaz ve iletişime geçmez, böylece örgüt sırları deşifre olmamış olur, örgüt bu konularda elemanlarına eğitim verirken bu tür uygulamaların haksız, keyfi ve işkence oldukları şeklinde öğretilir. Bu uygulamalara karşı koymak, direnmek, meşru savunma, onurunu savunma, koruma olarak öğretilir. Hatta bu konu ile ilgili DHKP-C örgüt avukatları tarafından bastırılan 'gözaltına alındınız ne yapacaksınız' isimli bir kitap var, kitabın içeriği gözaltına alınan şahısların gözaltı süresi boyunca takınması gereken tavrı anlatır. Ayrıca örgüt elamanlarına DHKP-C örgütünün İstanbul'daki gençlik federasyonunda gözaltına alındıklarında nasıl davranmaları gerektiği senaryo şeklinde tiyatro edilerek öğretilir. Hiçbir tutanağa imza atmama, tükürük örneği verilirken direnme, parmak izi verilirken direnme, gözaltı süresi boyunca açlık grevine gitme, her direndiğinde; 'insanlık onuru işkenceyi yenecek, işkence yapmak şerefsizliktir' gibi sloganlar atmak da yine bu eğitimde öğretilir. Bu direnişin amaçlarından bir diğeri de, kolluk kuvvetlerini tahrik etmektir. Gözaltına alınan şahıslar kolluk kuvvetlerine küfür ve hakaret ederek kolluk kuvvetlerini elinden geldiğince tahrik ederler. Bu tür bir davranıştaki amaç kolluk kuvvetinin sinirlenmesini sağlamak, dolayısıyla görevine yapmasına engel olmak veya kolluk kuvvetlerinin yanlış uygulamalar yapmasını sağlamaktır' şeklindeki beyanı ile tüm soruşturma evrakı kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; emniyet görevlilerince müşteki Murat ULUSOY'a karşı yapılan eylemlerde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, gözaltında şüpheli Murat ULUSOY'un, polis memurlarını tahrik etmeye yönelik yukarıda belirtilen örgütsel eylem ve davranışlarına ve bu şekilde direnmeye karşı ölçülü ve direnmeyi sonlandıracak şekilde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve ilgili mevzuat gereğince hareket ettikleri, yine arama işlemi ile ilgili olarak ise; arama işlemini gerçekleştiren polis memurlarının Sivas Sulh Ceza Hakimliğinin 26/02/2017 tarih ve 2017/1159 D.İş sayılı kararına istinaden bu arama kararının müştekiye gösterilmesi suretiyle arama yaptıkları, şüpheli polis memurlarının yapmış olduğu arama ve el koyma işlemlerinde herhangi bir hukuka aykırı olayın söz konusu olmadığı, dolayısıyla şüphelilerin üzerilerine atılı suçların yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla;

Şüpheliler hakkında KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

..."

28. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle, on veya on beş kolluk görevlisi tarafından işkenceye uğradığını, haksız olarak uygulanan yakalama ve gözaltına alma işlemlerine karşı pasif direniş sergilemesinin örgütsel tavır olarak kabul edilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür.

29. Sivas Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/11/2017 tarihli kararıyla başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Kararda soruşturmanın gerektirdiği delillerin yeterli ölçüde toplanmış olduğu, delillerin takdirinde isabetsizlik olmadığı, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçelerine dayanılmıştır.

30. Bu karar başvurucuya 15/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 15/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

D. Olaya İlişkin Görüntü Kayıtları

31. Başvurucu tarafından başvuru dosyasına eklenen taşınır bellekte yer alan görüntülerde özetle şu hususlar tespit edilmiştir:

- Başvurucu kelepçesiz vaziyette bir sandalyede oturmakta iken başvurucuya rızası ile parmak izi vermesi, aksi hâlde parmak izlerinin zorla alınacağı söylenmiş, başvurucu rıza göstermediğini söyledikten sonra parmak izi almak için odaya bir grup kolluk görevlisi gelmiş, kolluk görevlilerinin başvurucuyu oturduğu yerden kaldırarak tutmak istedikleri sırada başvurucu yere yatmış, birkaç dakika sonra kolluk görevlileri başvurucuyu bıraktıktan sonra başvurucu tekrar sandalyeye oturmuştur.

- Parmak izinin zorla alınacağı başvurucuya tekrar söylenmiş, başvurucu sandalyeden kalktıktan sonra kendisini yere bırakmış ve sloganlar atmıştır. Cenin pozisyonunda yerde bulunan başvurucu parmak izinin alınmasına direnmiş, bir grup kolluk görevlisi başvurucuyu çeşitli yerlerinden tutmuş ve başvurucunun parmak izlerini almıştır.

- Parmak izi alınması sonrasında başvurucu nezarethaneye götürülmek istenmiş, başvurucunun direnç göstermesi üzerine bir grup kolluk görevlisi başvurucuyu ellerinden ve ayaklarından tutarak nezarethaneye götürmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

32. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Fizik kimliğin tespiti" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

"(Değişik: 25/5/2005 – 5353/5 md.)

 (1) Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.

 (2) Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir."

33. 2559 sayılı Kanun'un 5. maddesinin "Parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Polis;

a) Gönüllü,

b) Her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuruda bulunan,

c) Başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi

olarak istihdam edilen,

ç) Türk vatandaşlığına başvuruda bulunan,

d) Sığınma talebinde bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair yabancı,

e) Gözaltına alınan, kişilerin parmak izini alır.

Birinci fıkraya göre alınan parmak izi, ait olduğu kişinin kimlik bilgileri ile birlikte, ne

zaman ve kim tarafından alındığı belirtilmek suretiyle, bu amaca özgü sisteme kaydedilerek saklanır. Ancak, parmak izinin hangi sebeple alındığı sisteme kaydedilmez.

Olay yerinden elde edilen ve kime ait olduğu henüz tespit edilemeyen parmak izleri, kime ait olduğu tespit edilinceye kadar, ilgili soruşturma dosya numarası ile birlikte sisteme kaydedilir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 81 inci maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 21 inci maddesi hükümlerine göre alınan parmak izleri de bu sisteme kaydedilir.

 (a) bendi hariç birinci fıkra ile dördüncü fıkra kapsamına giren kişilerin ayrıca fotoğrafları alınarak, ikinci fıkrada belirlenen esaslara uygun olarak parmak izi ile birlikte sisteme kaydedilir.

Bu sistemde yer alan bilgiler, kimlik tespiti, suçun önlenmesi veya yürütülmekte olan soruşturma ve kovuşturma kapsamında maddî gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla mahkeme, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve kolluk tarafından kullanılabilir.

Kolluk birimleri, kimlik tespiti yapmak ya da olay yerinden alınan parmak izini karşılaştırmak amacıyla doğrudan bu sistemle bağlantı kurabilir.

Sistemde kayıtlı bilgilerin hangi kamu görevlisi tarafından ve ne amaçla kullanıldığının

denetlenebilmesine imkân tanıyan bir güvenlik sistemi kurulur.

Sistemde yer alan kayıtlar gizlidir; altıncı ve yedinci fıkralarda belirlenen amaçlar dışında kullanılamaz.

Sisteme kayıtlı olan parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve herhalde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden silinir.

Parmak izi ile fotoğrafların sistemde kaydedilmesi ve saklanması ile bu kayıtlardan yararlanmaya ilişkin diğer esas ve usûller, İçişleri Bakanlığı tarafından Adalet Bakanlığının görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

34. 2559 sayılı Kanun’un “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

"(2/6/2007 tarihli ve 5681 sayılı Kanun’la değişik) Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis;

a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

d) (27/3/2015 tarihli ve 6638 sayılı Kanun’la eklenen bent) Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde,

silah kullanmaya yetkilidir.

Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir."

35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."

36. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

 (3) Kasten yaralama suçunun;

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

38. Başvurucu, Sivas İl Emniyet Müdürlüğüne getirildikten sonra parmak izinin alınacağının söylenmesi üzerine hakkında daha önce gerçekleştirilen bir gözaltı işlemi sırasında parmak izinin alındığını ve fotoğraf çekiminin yapıldığını, bu işlemlerin tekrarlanmasının gerekli olmadığını, bu nedenle parmak izi vermek ve fotoğrafa çektirmek istemediğini kolluk görevlilerine söylediğini, emniyet görevlilerinin orantısız güç kullanarak parmak izini aldığını ve fotoğraf çekme işlemlerini yaptığını ifade etmiş; bu esnada uygulanan kuvvet nedeniyle sağ kaburga kemiğinin kırıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Bakanlık görüşünde, demokratik toplumlarda parmak izi alınmasının belli bir kişiyi işlediğinden şüphe edilen bir suça bağlamaya yönelik olarak suç ve suçluların tespit edilmesi ve suçun önlenmesi kapsamında meşru bir amacının olduğu, parmak izi alınması da dâhil olmak üzere fizik kimliğinin tespitinin kanunla düzenlendiği, başvuruya konu olayda Başsavcılığın ulaştığı maddi vakıaların ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki gerekçeye göre varılan sonucun yanlış olduğu ya da soruşturma makamlarının bu yönde yanıltıldığı kanaati verecek somut bilgi ve belgenin dosya kapsamından mevcut olmadığı ifade edilmiş; başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl, hızlı ve etkin bir şekilde araştırıldığı, elde edilen deliller ışığında varılan kanaatle sonuçlandırıldığı bildirmiştir.

40. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle sistemde daha önce kayıtlı olması nedeniyle fotoğraf çekimi ve parmak izi alınması işlemlerinin zorunlu olmadığını, aksine keyfî olduğunu beyan ettiğini, hiçbir aktif tavır veya hareket sergilemediğini, sekiz kolluk görevlisi tarafından zor kullanılması suretiyle parmak izinin alınmak istendiğini, hiçbir gerekliliği olmamasına karşın oldukça fazla sayıda kolluk görevlisinin bulunduğunu, birkaç kolluk görevlisi tarafından sağ kaburga kemiğine defalarca şiddetli baskı uygulandığının görüntülerde yer aldığını, kaburga kemiğinin kırılmasına yol açacak derecede baskı uygulanmasının zor kullanma bakımından gerekli olmadığını, kamera kayıtlarında görüldüğü üzere zor kullanma yetkisinde sınırın aşıldığını ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini, pasif bir tepki niteliğindeki kimi tutumlarının kötü muamelenin haklı gerekçesi olarak yansıtılmak istendiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

42. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

43. Somut olayda başvurucu; kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanımı sonucunda yaralanması nedeniyle kötü muamele yasağının maddi boyutunun, kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmaması nedeniyle ise adil yargılanma hakkı ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü (insan haysiyetiyle bağdaşmayan) muamele yasağı kapsamında, maddi ve usul boyutu itibarıyla bir bütün olarak incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

46. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).

47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

48. Kolluk görevlileri, görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahiptir. Ancak zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç, ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51). Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).

49. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda yakalamayı gerektiren durumlarda ve şüphelilerin kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).

50. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili, resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

51. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).

52. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu buna ek protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

53. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kabulü için;

- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),

- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),

- Soruşturmadan sorumlu ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),

- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),

- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekir.

54. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Başvurucu gözaltında iken parmak izi alınmasına rıza göstermemesi sonrasında orantısız güç kullanılması nedeniyle sağ kaburga kemiğinin kırıldığını beyan etmektedir. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporları başvurucunun yaralanmasının gözaltında iken gerçekleştiğini doğrulamaktadır (bkz. §§ 13-18). Başsavcılık tarafından verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, emniyet görevlilerinin başvurucuya karşı gerçekleştirdiği fiillerde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı ifade edilmiş, başvurucunun polis memurlarını tahrik etmeye yönelik örgütsel davranışlarına ve direnmesine karşı ölçülü ve direnmeyi sonlandıracak şekilde ilgili mevzuat gereğince hareket edildiği tespitleri yapılmıştır (bkz. § 27).

56. Somut olayda -başvuru dosyasına Başsavcılıkça ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşılmayı gerektirecek bir olgu yansımadığı da nazara alındığında- başvurucunun gözaltında iken parmak izi alınmasına direndiği sırada kolluğun uyguladığı güç sonucunda kaburga kemiğinin kırıldığı kabul edilmiştir. Bu aşamadan sonra güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiği ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu makamlarına aittir.

57. Olaya ait kamera görüntülerine göre başvurucu parmak izi alınması işlemine rıza göstermediğini ifade etmiş, parmak izi alma işlemi için polisler tarafından tutulmak istendiğinde ise kendisini yere bırakmış ve cenin pozisyonunda kalmış, bir başka ifadeyle kolluk görevlilerine karşı pasif direniş sergilemiştir. Görüntülerde bir grup kolluk görevlisinin bu direnci kırmak amacıyla başvurucuya güç kullandığı görülmektedir. Bu durumda parmak izinin alınmasına pasif direniş sergileyen başvurucu üzerinde güç kullanımının gerekli olduğu kabul edilmelidir.

58. Bununla birlikte somut olaydaki kamera kayıtlarında parmak izi alma işlemi sırasında başvurucunun ellerinin bağlı olmadığı, pasif olarak direnmesi dışında herhangi bir şiddet hareketinde bulunmadığı görülmüştür. Ancak kalabalık bir grup kolluk görevlisi tarafından başvurucu yerde iken zor kullanılarak parmak izi alma işleminin gerçekleştirildiği, o sırada başvurucunun kaburga kemiğinin kırılmasına neden olacak ölçüde güç kullanıldığı anlaşıldığından bu şekilde gerçekleştirilen güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve orantılı olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir.

59. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı belirlenmelidir. Olayın koşulları bir bütün olarak değerlendirildiğinde güç kullanımı sonucu gerçekleşen yaralamanın insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkündür.

60. Somut olayda başvurucu gözaltında iken parmak izi alma işlemi sırasında yaralanmasına sebep olduğunu ileri sürdüğü polislerden şikâyetçi olmuştur. Başsavcılık ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucuya karşı yapılan eylemlerde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, gözaltındaki başvurucunun polis memurlarını tahrik etmeye yönelik örgütsel eylemlerine, davranışlarına ve direnmesine karşı ölçülü ve direnmeyi sonlandıracak şekilde güç kullanıldığı gerekçesine dayanmıştır.

61. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda verdiği kararda başvurucunun tüm iddialarını ele alarak -zor kullanma yetkisi kapsamında- kolluk müdahalesinin orantılı olduğunu değerlendirmiştir. Olayın gerçekleşme şeklini ortaya koyan görüntülere ve başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlara rağmen hangi verilerden hareketle ne şekilde bu sonuca ulaşıldığı anlaşılamadığı gibi varılan sonucun da -müdahalenin orantısız olduğu gerçeği karşısında (bkz. § 58)- nesnel ve tarafsız bir analizin ürünü olmadığı görülmüştür.

62. Sonuç itibarıyla Başsavcılık kötü muamele iddialarına yönelik olarak etkili bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

63. Açıklanan gerekçelerle kolluk görevlilerinin müdahalesi ile maruz kalınan yaralanmadan dolayı Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

68. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

69. Başvuruda, kolluğun orantısız güç kullanımı sonucu meydana gelen yaralama nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutuyla, buna ilişkin etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutuna yönelik ihlalin kolluk görevlilerinin eyleminden, usul boyutuna yönelik ihlalin ise öncelikle Sivas Cumhuriyet Başsavcılığının ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

70. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma yapılması kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/12840) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

71. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutuyla ihlali nedenleriyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 70.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/12840 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 70.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu işkenceye maruz kaldığı, kötü muamele yasağının ihlal edildiği ve olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz olduğu iddialarıyla usul ve esas yönünden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

Başvurucunun kötü muamele iddialarının esasının incelenmesi yönünden aşağıdaki hususları zikretmekte fayda mülahaza etmekteyiz.

Öncelikle herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81)

Ayrıca devletin kontrolü altında bulunan kişilere yönelik tıbbi muayenelerin sağlanması, kötü muameleye karşı önemli tedbirlerden birini oluştururken bu muayenelerin usulüne uygun olarak yapılması, raporların usulüne uygun düzenlenerek gerekli mercilere sunulması, kötü muamele iddialarının soruşturulması ve sorumluların tespiti ile cezalandırılmalarının sağlanması yönünden vazgeçilmez bir öneme sahiptir (Feride Kaya, B. No: 2013/2365, 20/1/2016, § 66).

Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53).

Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır.

Başvuru konusu olayda başvurucu gözaltına alındığında polisler tarafından zorla parmak izinin alındığını ve bu esnada kaburgasının kırıldığını iddia etmektedir.

Demokratik toplumlarda parmak izi alınmasının belli bir kişiyi, işlediğinden şüphelenilen bir suça bağlamaya yönelik olarak, suç ve suçluların tespit edilmesi ve suçun önlenmesi kapsamında meşru bir amacının olduğunu belirtmek gerekir. Bilindiği üzere, parmak izi alınması da dahil olmak üzere, fiziki kimliğin tespiti kanunla düzenlenmiş olup, buna göre; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Fizik kimliğinin tespiti" başlıklı 81. maddesinde "(1) Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur (...)" hükmüne yer verilmiştir. 2559 sayılı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu'nun 5. maddesinin(e) bendinde "Polis,(...) e) Gözaltına alınan, kişilerin parmak izini alır." hükmü; Kanunun 16. maddesinde ise, "Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir." hükmü yer almıştır.

Başvuruya konu olayda başvurucunun DHKP-C terör örgütüne yönelik operasyonlar neticesinde 27 Şubat 2017 tarihinde gözaltına alındığı ve hakkında adli işlem başlatıldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun parmak izi vermeyi ve fotoğraf çektirmeyi reddetmesi üzerine, Cumhuriyet savcısına haber verildiği; başvurucunun parmak izi ve fotoğraflarının alınması, yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması ve kamera kaydına alınarak dosyaya eklenmesi talimatı alındığı anlaşılmıştır. Bu talimatlar ve yukarıda belirtilen kanun maddeleri uyarınca başvurucunun polisler tarafından direnmesi halinde güç kullanılarak işlemlerin yapılacağı hususunda ihtar edildiği anlaşılmaktadır. Devamında başvurucunun yine parmak izi vermek istememesi üzerine güç kullanılmak suretiyle başvurucunun parmak izinin alındığı; üst araması yapıldığı ve fotoğraflarının çekildiği anlaşılmaktadır. Tüm bu işlemlerin 27 Şubat 2017 tarihli "zor kullanma ve tespit tutanağı" ile tutanağa bağlandığı; söz konusu tutanakta başvurucunun "doktor raporu aldırılmak üzere araca binerken, araçtan indiğinde, hastane girişinde sloganlar attığı, doktorun muayene odasında doktorun memur refakatinde muayene etmek istemesi üzerine, memur refakatindeki muayeneyi reddettiği, başka bir sağlık personeli refakatinde muayene yapıldığı, doktordan çıktıktan sonra sloganlar atmaya devam ettiği, araca binmek istemediği ve ekip otosuna güç kullanılmak suretiyle bindirildiği, olay yeri inceleme şube müdürlüğünde parmak izi vermeyi reddettiği, bunun bir zorunluluk olduğu belirtilmesi ve aksi halde zor kullanılacağının ifade edilmesine rağmen başvurucunun parmak izi vermemesi üzerine kısa süreli güç kullanıldığı ancak başvurucunun slogan atması üzerine yere bırakıldığı, burada kendisine zarar vermesini önlemek için bir görevli tarafından tutulduğu, yine parmak izi vermemesi üzerine savcılığa bildirildiği, savcının parmak izi alınması ve soruşturma dosyasına eklenmesi talimatı ile yeniden parmak izi alınmak istendiği ancak başvurucunun direnmesi ile kademeli olarak başından, bileklerinden, kollarından, bacaklarından tutularak parmak izi alındığı, işlemler bitince nezarete gitmemek için direndiği ve yine aynı şekilde kademeli olarak güç kullanılarak nezarete götürüldüğü"nün tespit edildiği anlaşılmıştır.

Başvurucunun, gözaltına alındığı 27 Şubat 2017 tarihi ve gözaltından çıkarıldığı 2 Mart 2017 tarihleri arasında düzenli olarak adli muayenelerinin yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 27-28 Şubat 2017tarihlerinde alınan raporlarda başvurucunun vücudunda darp ve cebir izinin olmadığı belirtilmekle birlikte 1 Mart 2017 tarihinde alınan raporda başvurucunun "sağ alt kotta" hassasiyet şikayeti olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. 1 Mart 2017 tarihli ve saat 14:52'yi gösterir raporda başvurucuya uygulanan tetkik veya tedaviye ilişkin bölümde "Sağ 6. kotta fraktür saptanarak Göğüs cerrahi ile konsülte edildi" notunun düşüldüğü görülmektedir.2 Mart 2017 tarihli raporda ise başvurucunun vücudunda darp ve cebir izinin bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.

Başvurucunun, şikayetlerini savcılık ifadesinde, mahkeme huzurundaki sorgusunda ve daha sonra ceza infaz kurumundan yazmış olduğu dilekçesinde belirttiği anlaşılmıştır. Başvurucunun şikayeti üzerine Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma işlemlerine başlandığı; soruşturmanın sonucunda, başvurucunun örgütsel faaliyetler çerçevesinde kollukta yapılan işlemlere karşı direndiği, bu direnmenin örgüt tarafından kişilere öğretildiği ve görevli polis memurlarının da 5271 sayılı Kanun ve 2559 sayılı Kanun kapsamında hareket ettiklerinin belirtildiği; arama işlemlerinde de hukuka aykırı bir unsur bulunmadığı değerlendirilmekle, 28 Eylül 2017 tarihinde "ek KYOK" kararının verildiği anlaşılmıştır.

Anayasa'nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiği iddiası yönünden de aşağıdaki hususları belirtmekte fayda mülahaza etmekteyiz.

Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için temelden yoksun sonuçlara dayanmamalı; bu kapsamda diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle veya belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Bkz. Cezmi Demir ve diğerleri,§113).

Bu kapsamda başvurucunun şikayetleri üzerine Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhal soruşturma yürütüldüğü; soruşturma sürecinde verilen 28 Eylül 2017 tarihli "ek KYOK" kararından; başvuruya konu tutanaklar ve kamera kayıtlarının incelendiği; başvurucunun söz konusu karara itiraz ettiği ve itiraz mercii tarafından kararın yeniden ele alınmasının sağlandığı; itiraz üzerine inceleme yapan Sivas Sulh Ceza Hakimliğinin, 9 Kasım 2017 tarih ve2017/5949 D.İş sayılı kararıyla, "ek KYOK" kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazın reddine karar verdiği anlaşılmaktadır.

Bunun yanı sıra, başvurucunun muayene sırasında şikayetlerinin muayene raporlarına geçirilmediğine dair iddialarına yönelik olarak da Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından doktor O.Ö. hakkında soruşturma yürütüldüğü ve bu soruşturmanın sonucunda da takipsizlik kararı verildiği; söz konusu takipsizlik kararında, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun dosyada yer alan muayene raporlarını incelediği ve doktor O.Ö. aleyhinde başvurucunun iddialarını destekler nitelikte yeterli delil bulunmadığına kanaat getirdiği anlaşılmaktadır.

Soruşturma yükümlülüğünün usul yükümlülüğü olup, sonuç yükümlülüğü olmadığı, başvurucunun şikayetleri ile uyumlu bir sonuca ulaşılmamış olmasının soruşturmanın etkin olmadığı anlamına gelmeyeceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

Açıklanan gerekçelerle, kolluk görevlilerinin müdahalesi ile maruz kalınan yaralanmadan dolayı Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu bakımından ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

İrfan FİDAN

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Murat Ulusoy [1.B.], B. No: 2018/2652, 13/1/2022, § …)
   
Başvuru Adı MURAT ULUSOY
Başvuru No 2018/2652
Başvuru Tarihi 15/1/2018
Karar Tarihi 13/1/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltında iken kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda yaralanma meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Manevi tazminat, Yeniden soruşturma

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 83
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 5
16
5237 Türk Ceza Kanunu 256
86
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi