TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSHAK İREGÜR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/26811)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2022
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
İshak İREGÜR ve diğerleri
|
|
|
[bkz. ekli tablonun (C)
sütunu]
|
Başvurucular Vekilleri
|
:
|
Bkz. ekli tablonun (H) sütunu
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, temyiz başvurusunun süre yönünden
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun (B)
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2018/26811 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların bir kısmı işe iade, bir kısmı ise iş
akdinin feshedilmesi nedeniyle açılan alacak davasında davanın tarafıdır.
10. Ekli tablonun (D) sütununda belirtilen İş
Mahkemelerinde görülen davaların neticesinde aleyhine karar verilen tarafça
istinaf talebinde bulunulmuştur. Ekli tablonun (F) sütununda belirtilen Bölge
Adliye Mahkemelerince, başvurucular aleyhine sonuçlanan istinaf incelemeleri
neticesinde, iki haftalık süre içinde temyiz kanun yoluna başvurulabileceği
belirtilmiştir.
11. Başvurucular temyiz talebinde bulunmuş, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi tarafından temyiz talepleri ekli tablonun (G) sütununda
belirtilen tarihlerde süre aşımından reddedilmiştir. Yargıtay karar
gerekçelerinde 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun
8. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca temyiz süresinin gerekçeli kararın
taraflara tebliğinden itibaren sekiz gün olduğu belirtilip sekiz günlük temyiz
süresi geçtikten sonra yapılan temyiz başvurularının süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Ayrıca karar gerekçesinde; Bölge Adliye Mahkemesi kararında
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde kararın temyiz
edilebileceği açıklanmışsa da 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 90. maddesi uyarınca kanunda belirtilen istisnai
durumlar dışında kanundaki süreleri hâkimin artırıp eksiltemeyeceği
vurgulanmıştır.
12. Temyiz taleplerinin reddi üzerine başvurucular süresi
içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. Hüküm tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı mülga
Kanun'un 8. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen
dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri kırk bin Türk
lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden
başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
14. 6100 sayılı Kanun’un dava tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 361. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen
temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine
verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz
yoluna başvurulabilir."
15. 6100 sayılı Kanun'un "hükmün kapsamı"
kenar başlıklı 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden
sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, ... varsa kanun yolları ve süresini.
…"
B. Uluslararası Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme
hakkına sahiptir..."
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,
16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili
her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence
altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde mahkeme kararlarına karşı kanun
yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak devletin
kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı
tanıması durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika,
B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
18. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
19. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin
yerel mahkemelere ait olduğunu, AİHM'in rolünün bu yorumların Sözleşme ile
uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun kanun yolu başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu
İshak İregür ve Başvurucu Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.nin İhlal İddiaları
Yönünden
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi
içinde başvuramayan/ar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde
ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler ... "
22. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru
süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
23. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen
durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru
yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir
hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın
gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A. C. ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).
24. Bireysel başvuru süresinin işlemeye başlaması
yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet
Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli
kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme
söz konusu olabilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini dava dosyasını
incelemek suretiyle öğrenmesi mümkündür. Bu doğrultuda dosyadan suret
alınması gibi hâllerde başvurucunun gerekçeli kararı öğrendiği kabul
edilebilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini öğrendiğini beyan ettiği
tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas
Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
25. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi henüz avukatına tebliğ
edilmemiş olmakla birlikte nihai karar olan gerekçeli Yargıtay ilamının ilk
derece mahkemesine ulaştığı, başvurucunun avukatının ise bireysel başvuru
formunda bu karardan haberdar olduğunu belirttiği tarihten daha önce ilk derece
mahkemesine söz konusu ilamın tebliğe çıkarılması için birden fazla talepte
bulunduğunun anlaşıldığı bir bireysel başvuruda başvuru süresinin avukatın ilk
yazılı talep tarihinden itibaren işlemeye başladığını kabul etmiştir. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesi, gerekçeli nihai karar ilk derece mahkemesine ulaştığından
başvurucunun haberdar olduğu ve bu durumda UYAP Avukat Bilgi Sistemi'ni
kullandığı görülen başvurucu vekilinin nihai karar sonucunu ve gerekçesini
kesin olarak öğrenme olanağına sahip bulunduğu konusunda şüphe olmadığını ifade
etmiştir (Suat Bircan [GK], B. No: 2014/16800, 1/12/2016, §§ 25-27).
26. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hüseyin Aşkan (B. No:
2017/15649, 21/7/2020) kararında, UYAP evrak işlem kütüğünün evrak
üzerinde yapılan işlemleri (doküman oluşturma, düzenleme, imzalama, açma, okuma
ve yazdırma gibi) kayıt altına aldığını ve kayıt altına alınan evrak üzerindeki
işlemleri yapan şahsın adı, soyadı, sıfatı, birimi, yapılan işlemin niteliği,
tarih ve saatinin sistemde saklandığını belirtmiştir. Bu durumda UYAP evrak
işlem kütüğü üzerinde yapılan inceleme neticesinde ilgili kararın başvurucu
avukatı tarafından açılarak okunduğu tespit edilmiş ise ilgililerden bu işlem
sırasında nihai kararın sonucunu öğrenmelerinin bekleneceğini ifade etmiştir (Hüseyin
Aşkan, §§ 26-29).
27. Başvuru konusu olaylarda da UYAP evrak işlem kütüğü
üzerinde yapılan incelemelerde başvurucu İshak İregür'ün avukatı İbrahim
Cinbaş'ın e-devlet sistemi üzerinden Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 21/6/2018
tarihli nihai kararını 21/7/2018 tarihinde saat 15.12'de açarak okuduğu, yine
başvurucu Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.nin avukatı Zeynep Yıldırım'ın e-devlet
sistemi üzerinden Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4/9/2018 tarihli nihai kararını
5/10/2018 tarihinde saat 15.23'te açarak okuduğu tespit edilmiştir. Somut olaylarda
Hüseyin Aşkan kararında belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir
husus bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu İshak İregür'ün avukatı İbrahim
Cinbaş'ın 21/7/2018 tarihinde, Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.nin avukatı Zeynep
Yıldırım'ın 5/10/2018 tarihinde nihai kararların sonuçlarını öğrendikleri
anlaşılmıştır. Nitekim ilgili usul kuralları uyarınca sürenin münhasıran
tebliğden itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiği uygulamaların aksine
bireysel başvuru yolunda başvuru süresi, ihlalin öğrenilmesi esasına
bağlanmıştır (Mehmet Özcan, B. No: 2019/6266, 15/1/2020, § 27).
28. Sonuç olarak nihai karardan 21/7/2018 tarihinde
haberdar olduğu anlaşılan başvurucu İshak İregür'ün otuz günlük bireysel
başvurusu süresinden sonra 29/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu ve
nihai karardan 5/10/2018 tarihinde haberdar olduğu anlaşılan başvurucu Boyner
Büyük Mağazacılık A.Ş.nin otuz günlük bireysel başvurusu süresinden sonra
9/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından söz konusu
başvuruların süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Diğer
Başvurular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular, Bölge Adliye Mahkemelerinin temyiz
süresini kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterdiğini ve
belirtilen süre içinde temyiz talebinde bulunmalarına rağmen temyiz
başvurularının süreden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının;
yargılamanın hukuka aykırı sonuçlandırılması nedeniyle mülkiyet haklarının ve
çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bir kısım başvurucu kamuya
açık belgelerde isminin gizli tutulmasını talep etmiştir.
30. Bakanlık görüşünde; iş hukukundan kaynaklanan
uyuşmazlıklarda, hangi nedenlerin haklı ve geçerli fesih nedeni oluşturduğuna
ilişkin olarak derece mahkemelerinin yorum ve değerlendirmesinin mevzuata uygun
olup olmadığını denetlemek yetkisinin Anayasa Mahkemesinin görev alanına
girmediği, mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikâyetlerin Muammer Tatar
(B. No: 2014/819, 9/6/2016) kararı dikkate alınarak incelenebileceği
belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünün temyiz taleplerinin Yargıtay
tarafından incelenmemesine yönelik olması nedeniyle ihlal iddialarının adil
yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvuruların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
35. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
36. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
37. Somut olaylarda, temyiz başvurularının süre yönünden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
39. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvuru konusu olaylarda, başvurucuların temyiz
başvurularının 5521 sayılı mülga Kanun'un 8. maddesinde öngörülen sürede
yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre Yargıtay
tarafından verilen süreden ret kararları ile yapılan müdahalenin kanun tarafından
öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
41. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini sağlamak
düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
42. Temyiz başvurularının süre yönünden reddi nedeniyle
başvurucuların mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı
ve başvuruculara ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının
değerlendirilmesi gerekir.
(a) Genel
İlkeler
43. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
44. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri
yönünden tartışmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde
durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
45. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki
belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
46. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları, hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
47. Anayasa Mahkemesi; mahkemeye erişim hakkı yönünden
inceleme yaptığı kararlarında, dava açma sürelerini düzenleyen, son derece
karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun, mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceğini özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen
durumlarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını
zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Özellikle hukuk sisteminde var olan yedi, sekiz, on, on beş, otuz günlük, bir
ve iki haftalık ve bir aylık kanun yolu sürelerinin çeşitliliği ve ilgili usul
kanunlarında bu sürelere ilişkin yapılan değişiklikler dikkate alındığında
kanun yolu sürelerinin karışıklığa neden olmayacak şekilde sade olduğunu
söylemek güçtür. Bu noktada hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde
kullanılabilmesi için mahkeme kararlarının hüküm kısmında kanun yolu süresinin
belirtilmesinin ayrı bir önem taşıdığı açıktır.
48. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi kararlarında
vurgulandığı üzere adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini de gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve
uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir. Bu noktada
hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır
(AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012).
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete (aynı zamanda mahkemelere) güven duyabilmesini, devletin (aynı zamanda
mahkemelerin) de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar.
49. Örneğin benzer nitelikteki S.K. (B. No:
2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda; iş mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün olarak göstermiştir.
Başvurucu, bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre
içinde hükmü temyiz etmiş; Mahkemenin temyiz isteminin süreden reddine dair ek
kararı, Yargıtayca iş mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin tefhim veya
tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz isteminin ise süreden sonra
yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun
kendisine tanınan on beş günlük süreye güvenerek hareket ettiği, kararda
belirtilen sürenin başvurucuyu yanılttığı ve hukuki belirsizlik yarattığı,
Mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak
zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
50. Anayasa Mahkemesinin önceki başvurularda ortaya
koyduğu, yukarıda özetlenen ilkeler dikkate alındığında kanun yolu sürelerinin
sade olduğunun söylenemeyeceği bir sistemde ilk derece mahkemesince gösterilen
temyiz süresine, hukuki güvenlik ilkesine uygun şekilde ve güvenerek hareket
eden başvurucunun temyiz talebinin süreden reddedilmesiyle haksız yere yüklenen
külfetin ölçülü olmadığı ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucuların temyiz taleplerinin süre koşulu gerekçe gösterilerek incelenmemesinin
mahkemeye erişim haklarına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
52. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir.
53. Başvuru konusu olaylarda Bölge Adliye Mahkemeleri
kararları başvuruculara tebliğ edilmiş, karar tarihi itibarıyla yürürlükte
bulunan yasal düzenleme gereği temyiz yoluna başvurma süresi kararın
tebliğinden itibaren sekiz gün olmasına rağmen Bölge Adliye Mahkemeleri
gerekçeli kararında temyiz yoluna başvuru süresini kararın tebliğinden itibaren
iki hafta olarak göstermiştir (bkz. § 10). Başvurucular, istinaf kararlarında
kendilerine tanınan ve kararın tebliğinden itibaren başladığı belirtilen iki
haftalık süreye güvenerek hareket etmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, temyiz
başvurularının sekiz günlük yasal sürede yapılmadığını belirterek
başvurucuların temyiz taleplerini süresinde olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir
(bkz. § 11).
54. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaylara
bakıldığında başvurucuların, istinaf incelemeleri üzerine Bölge Adliye
Mahkemelerince verilen karar gerekçelerinde belirtilen tebliğden itibaren iki
hafta içinde temyiz kanun yoluna başvurdukları anlaşılmıştır. Mahkemelerin
kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme yönündeki yükümlülüğü gözönüne
alındığında Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yorumunun kanun yoluna başvuru
süresinin Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından hatalı gösterilmesinin
sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılan başvurucularda ağır bir yüke sebep
olduğu, başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru
amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
56. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
57. Başvurucular ihlalin tespit edilmesi, yeniden
yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuştur.
58. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
59. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
60. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
61. Somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim
haklarına yönelik ihlal, başvurucuların temyiz başvurularını temyiz haklarını
kullanma imkânını kısıtlayıcı yorum ile süreden reddeden Yargıtay 9. Hukuk
Dairesi kararlarından kaynaklanmaktadır.
62. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından
yapılması gereken iş, temyiz başvurularının reddi yönündeki kararlarını
kaldırarak temyiz başvurularını -usule ilişkin diğer meselelerde de bir
eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin dosyaların Yargıtay 9. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak
üzere ekli tablonun (D) ve (E) sütununda dosya bilgileri belirtilen İş
Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
63. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın
yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli tabloda
belirtilen harç ve vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderlerinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde 2018/32891 ve 2018/37623
başvuru numaralı dosyaların başvurucularının kimliklerinin gizli tutulması
taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Başvurucu İshak İregür ve başvurucu Boyner Büyük
Mağazacılık A.Ş. tarafından yapılan başvuruların süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurular yönünden mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere ekli tablonun (D) ve (E)
sütununda dosya bilgileri belirtilen İş Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ekli tabloda gösterilen harç ve vekâlet ücretinden
oluşan yargılama giderlerinin başvuruculara ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. 2018/26811 (başvurucu İshak İregür) ve 2018/33521
(başvurucu Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş.) numaralı başvurular yönünden
yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.