TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN FİLİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/26987)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman FİLİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargılama devam ederken kamu görevinden ihraç
edilme dolayısıyla davanın konusunun kalmadığından bahisle uyuşmazlığın esasına
yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 2008 yılında Polis Akademisinden mezun olmuş
ve komiser olarak göreve başlamıştır. 2012 yılında Siber Suçlarla Mücadele
Daire Başkanlığında görevlendirilmiştir. Bu görevi esnasında merkez ve il siber
suçlarla mücadele şube müdürlüklerinin ihtiyaçları doğrultusunda 59 il
biriminde yapısal kablolama, kabinet ve enerji panosu işi planlanmış;
başvurucu, bu iş kapsamında Muayene Kabul Komisyonu başkanı olarak
görevlendirilmiştir.
10. Başvurucunun -komisyon başkanı olarak- yerine
getirdiği görev ile ilgili olarak hakkında, 14/6/2013 tarihli İş Görüldü
Tutanağı'nın Muayene Kabul Komisyonun asil üyeleri görevdeyken yedek üyeler
tarafından imzalandığı ve iş bedelinin 59 il için toplamda 389.400 TL olarak
belirlenmesine rağmen 45 il için 384.188,89 TL ödeme yapılmasına neden olunduğu
iddiası ile ilgili olarak disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin
soruşturması sonucunda iddialardan ilki olan iş görüldü tutanağının yedek
üyeler tarafından imzalanması ile ilgili olarak başvurucunun üç günlük aylıktan
kesme cezası ile cezalandırılması teklif edilmiştir. İkinci iddia ile ilgili
olarak ise başvurucunun 16 ay uzun süreli durdurma cezası ile cezalandırılması
teklif edilmiştir.
11. Başvurucu belirtilen iddialarla ilgili olarak
2/6/2015 tarihinde savunmasını yapmıştır. Savunmasında, asıl ve yedek üyelerin
hangi durumlarda birbirlerinin yerine geçeceğinin belirlenmediğini belirtmiştir.
Öte yandan İş Görüldü Tutanağı'nın tanzim edildiği anda asil üyelerin işyerinde
olmamaları nedeniyle işlemlerin kesintiye uğramaması amacıyla yedek üyelerin
tutanağı imzaladığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte başvurucu ikinci iddia
ile ilgili olarak iş bedelinin tespit edildiği andan sonra 45 il birimi için
yeni ihtiyaçlar ortaya çıkması nedeniyle sözleşme çerçevesinde firma tarafından
şubelere yapılan işin kapsamının arttığını, bu nedenle 45 il için 384.188,89 TL
ödeme yapıldığını, geri kalan 14 il birimi için şube yeri olmaması, taşınacak
olması ya da yeni ek malzeme talep etmeleri gibi nedenlerle işlerinin son grup
olarak sözleşme kapsamında yaptırıldığını ileri sürmüştür. Fiyat tespitlerinin
ve kullanılan malzemelerin miktarlarının yüklenici firmanın bildirmiş olduğu
malzeme birim fiyat ve miktarları üzerinden ilgili iller muayene kabul
komisyonunca yerinde yapılan incelemeler sonucunda belirlendiği vurgulamıştır.
12. İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun
12/6/2015 tarihli kararıyla başvurucu 16 ay uzun süreli durdurma cezası ile
tecziye edilmiştir. Kararda başvurucunun hareketlerinin Bakanlar Kurulunun
23/3/1979 tarihli kararı ile 24/4/1979 tarihli ve 16618 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü'nün 7. maddesinde düzenlenen "Hizmet
içinde resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak
eylem ve davranışlarda bulunmak" kapsamında olduğu ifade edilmiştir.
13. Anılan karar başvurucuya 1/9/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, kararın iptali istemiyle 28/10/2015 tarihinde Şanlıurfa
İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde 2/6/2015 tarihli
savunmasında belirttiği hususları tekrar etmiştir. Bununla birlikte kendisinin
hak edişlerin ödemesi yapılmadan önce veya ödeme yapıldığı gün hazırlanmış
olması gereken taşınır işlem fişlerinin hak ediş ödemelerinin yapıldığı
tarihten sonra düzenlendiği iddiası ile ilgili olarak da cezalandırıldığını
ancak söz konusu cezaya karşı soruşturma yapılmadığı gibi savunmasının da
alınmadığını vurgulamıştır.
14. Mahkeme 23/6/2017 tarihinde Yüksek Disiplin Kurulunun
kararını iptal etmiştir. Kararda başvurucunun ceza almasında yukarıda
belirtilen iki iddianın yanı sıra hak edişlerin ödemesi yapılmadan önce veya
ödeme yapıldığı gün hazırlanmış olması gereken taşınır işlem fişlerinin hak
ediş ödemelerinin yapıldığı tarihten sonra düzenlendiği iddiasının da etkili
olduğu belirtilmiştir. Anılan iddia ile ilgili olarak başvurucu hakkında
soruşturma yürütülmediği ve bu iddiaya ilişkin olarak başvurucuya savunmasını
yapmaya imkân tanınmadığı ifade edilmiştir. Öte yanda diğer iki iddia ile
ilgili olarak ise başvurucunun eylemlerinin hizmet içinde resmî sıfatının
saygınlığını veya güven duygusunu ortadan kaldırabilecek ağırlıkta olmadığı
vurgulanmıştır. Başvurucunun görevini ifa ederken 59 ilde yapılacak iş ve
işlemleri Emniyet Genel Müdürlüğündeki görev yerinden takip etmek durumunda
kaldığı, iş ve işlemlere ilişkin birtakım eksiklikleri davalı idareye şifahen
bildirdiği, tayini çıkarak görevinden ayrıldıktan sonra işin tamamlanması
sürecinde yer almadığı ve davacının resmî sıfatının saygınlığını veya güveni
sarsacak şekilde maddi menfaat elde ettiği veya özel çıkar gözettiği ya da
kasten gerçeğe aykırı iş ve işlemler gerçekleştirdiği yönünde bir tespitinde
bulunmadığı belirtilmiştir.
15. İdare 23/12/2017 tarihinde istinaf yoluna
başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucunun cezalandırılmasına sebep olan
eylemlerin hizmet içinde resmi sıfatının saygınlığını veya güven duygusunu
sarsacak nitelikte olduğunun tespit edildiği ve eylemlerine karşılık olan ceza
ile cezalandırıldığı belirtilmiştir.
16. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare
Mahkemesi) 3. İdari Dava Dairesi 25/4/2018 tarihinde mahkeme kararını
kaldırarak konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığında dair
kesin olarak karar vermiştir. Kararda başvurucunun 17/8/2016 tarihli ve 29804
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 670 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin “Kamu
Personeline İlişkin Tedbirler” başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca Ekli listesinde ismine yer almak suretiyle başka hiçbir işleme gerek
kalmaksızın kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiş ve bu sebeple de davanın
konusuz kaldığı ve esasının incelenmesine olanak bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
17. Nihai karar başvurucuya 19/7/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 27/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesinin (a) bendi şöyledir:
" İdarî işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal
davaları"
19. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
c) Ehliyet,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
20. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine
verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı
hallerde davanın reddine,
...
Karar verilir."
21. 1/2/2018 tarih ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un “Komisyonun oluşumu” kenar
başlıklı 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Anayasanın 120 nci maddesi
kapsamında ilan edilen ve 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararıyla onaylanan olağanüstü hal kapsamında, terör örgütlerine veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti,
aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari
işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis
edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur."
22. 7075 sayılı Kanun'un “Komisyonunun görevleri”
kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Komisyon, olağanüstü hal
kapsamında doğrudan kanun hükmünde kararnameler ile tesis edilen aşağıdaki
işlemler hakkındaki başvuruları değerlendirip karar verir.
a) Kamu görevinden, meslekten veya görev
yapılan teşkilattan çıkarma ya da
ilişiğin kesilmesi.
..."
23. 7075 sayılı Kanun'un "Yargı denetimi" kenar
başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Komisyon kararlarına karşı
Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde
ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine iptal davası
açılabilir. Bu davalarda ayrıca Cumhurbaşkanlığına ve Komisyona husumet
yöneltilemez."
2. Danıştay
İçtihadı
24. Danıştay İkinci Dairesinin 3/11/2008 tarihli ve
E.2008/3586, K.2008/4247 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, davacı tarafından ... Lisesi
Müdürü olarak görev yaptığı dönemde hakkında 70 puanla orta düzeyde düzenlenen
2006 yılı sicil raporunun iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesince davacının yargılama devam ederken
emekliye ayrıldığı, sicil raporunun iptalini isteme konusunda güncel bir
menfaat ilişkisinin kalmadığı gerekçesiyle ... davanın ehliyet yönünden reddine
karar verilmiştir.
...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 2. maddesinin 1/a bendinde iptal davaları, "idari işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından
açılan" davalar olarak tanımlanmaktadır.
Maddede öngörülen menfaat ihlali koşulu,
bu tür davaların kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan koşullardan biridir.
Gerek doktrin gerekse yargısal içtihatlarda bu şart, subjektif ehliyet şartı
olarak kabul edilmekte, ancak ne tür bir menfaat ihlalinin gerçek ve tüzel
kişilere iptal davasını açma hakkı sağladığını gösterecek kesin bir ölçü ortaya
konulamamakta ve bu ilişki kural olarak iptal davasına konu olan kararın
niteliğine göre saptanmaktadır.
Genelde kişisel, meşru ve güncel bir
menfaatin varlığı ve bunların ihlali, menfaat ilişkisinin kurulmasında yeterli
sayılmakta ve bu husus davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı
mercilerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve
manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyetinin varlığı
için yeterli sayılmaktadır.
...
Bu durumda, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun emeklilerin yeniden kamu hizmetine alınmasını düzenleyen 93. maddesi
ve Devlet memurlarından 6 yıllık sicil notu ortalaması 90 ve daha yukarı
olanların aylık derecelerinin yükseltilmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe
ilerlemesi uygulanacağını hüküm altına alan 64. maddesi uyarınca davacı
hakkında düzenlenen sicil raporu ve sicil notunun önem kazandığı ve davacının
menfaatini doğrudan ilgilendirdiği gibi, sicil amirlerince olumsuz düşüncelerle
orta düzeyde düzenlenen uyuşmazlık konusu sicil raporu ile davacı arasında
manevi ilişkinin de devam etmesi karşısında, uyuşmazlığın esası incelenerek
hüküm kurulması gerekirken, davacının güncel bir menfaat ilişkisinin kalmadığı
gerekçesiyle davanın
[reddi] yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, kararın bozulmasına..."
25. Danıştay Beşinci Dairesinin 15/12/2014 tarihli ve
E.2012/2143, K.2014/9343 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, koruma ve güvenlik görevlisi
olarak görev yapmakta iken tutukluluk hali nedeniyle görevden uzaklaştırılan
davacının, memuriyet görevine başlatılması ve 1/3 oranında kesilen maaşının
ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 05.01.2010 tarihli
işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul
8. İdare Mahkemesince ... davacının, 03.02.2010 tarihinde hizmetli kadrosunda
göreve başlatıldığı, 16.04.2010 tarihinde de malulen emekli olduğu
anlaşılmakla, memuriyet görevine dönmek istemiyle yaptığı başvurunun reddinden
kaynaklanan uyuşmazlık yönünden davanın konusunun kalmadığı; ... davacının
memuriyet görevine başlatılmamasına ilişkin kısmı yönünden davanın konusunun
kalmaması nedeniyle uyuşmazlığın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer
olmadığına, maaşından yapılan kesintilerin ödenmesi talebinin reddine dair
kısmı yönünden de davanın reddine karar verilmiştir.
...
İptal davalarında, idari işlemlerin
kuruldukları tarih itibariyle yargısal denetime tabi tutulmaları gerektiği
kuşkusuzdur. İdare Hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi için,
davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığı yeterli olup,
ayrıca bu işlemle menfaat ilişkisinin davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesi
aranmamaktadır.
Davacının idari işlemle ilişkisinin
davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesini zorunlu tutmak, iptal davalarını
sadece davacılar yönünden ortaya koyduğu sonuçlarla değerlendirmek ve bu
davaların amacını ihmal etmek anlamını taşır. Bunun sonucu olarak, dava
görülmeden önce alınacak yeni idari kararlarla davacının iptali istenilen
işlemle ilişkisini kesmek ve böylece hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemi
yargısal denetim dışında bırakmak yolu açılmış olur.
Bu durumda, yargısal denetimden amaç
"hukuka uygunluk" denetimi olduğuna, yargısal denetim işlemin
kurulduğu tarih itibariyle gerçekleştiğine ve yeni işlem tesis edilene kadar
hukuki sonuç doğurduğuna göre, Mahkemece dava konusu işlemin hukuka
uygunluğunun denetlenerek bir karar verilmesi gerekmekte iken dava konusu
işlemden sonra kurulan 16.04.2010 günlü bir başka işlem ile davacının malulen
emekli edildiği ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer
olmadığına ilişkin olarak verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
...
Açıklanan nedenlerle, kararın bozulmasına..."
26. Danıştay Onikinci Dairesinin 28/10/2015 tarihli ve
E.2015/1273, K.2015/5657 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; ... İl Özel İdaresi'nde
genel sekreter olarak görev yapmakta iken 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak
olan ... milletvekili genel seçimlerine katılmak için ... tarihinde istifa
ederek görevinden ayrılan davacının, seçimler sonucunda eski görevine atanmak
istemiyle yaptığı başvurusu üzerine İl Özel İdaresinde uzman kadrosuna
atanmasına ilişkin [işlemin] iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, ... davacının,
seçimler sonucunda tekrar görevine dönebilmek amacıyla yapmış olduğu başvurusu
neticesinde genel sekreterlik kadrosunun dolu olması nedeniyle İl Özel
İdaresinde 1. dereceli uzman kadrosuna atanmasına ilişkin dava konusu
işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
...
Davalı idarece her ne kadar davacının
... tarihinde emeklilik isteminde bulunduğu ve bu isteği üzerine emekliye
ayrıldığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ... tarihli yazısından
anlaşıldığından, iş bu davanın davacı yönünden hukuki bir yararının bulunmadığı
gibi, davanın konusuz kaldığı ileri sürülmüş ise de; iptal davası açılabilmesi
için davacının dava konusu işlem nedeniyle menfaatinin ihlal edilmiş olması
yeterli olup, bu işlemle menfaat ilişkisini dava sonuna kadar sürdürmesi
gerekmediğinden, davalı idarenin davacı emekli olduğundan davanın konusuz
kaldığı yolundaki iddiasına da itibar edilmemiştir.
... davacının, görevine dönme talebinde
bulunduğu tarihte durumuna uygun eşdeğer görevlerin bulunup bulunmadığı
hususunda gerekli ve yeterli inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken
... davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır."
27. Danıştay Beşinci Dairesinin 19/12/2018 tarihli ve
E.2018/3781, K.2018/18569 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Kanun Hükmünde
Kararnamelerin eki listesinde isimlerine yer verilmek suretiyle başka bir
işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinden çıkartılan personelin açmış
olduğu davalarda idare mahkemelerince, genellikle anılan Kanun Hükmünde
Kararnamelerde söz konusu kamu görevinden çıkarılma konusunda idareye herhangi
bir değerlendirme yapma ya da başka yönde işlem kurma yetki ve görevi
verilmediği, kanun niteliğini taşıyan hukuki bir düzenleme ile kamu görevinden
çıkarılma işlemi gerçekleştirildiği, dolayısıyla davalı idarece tesis edilmiş,
idari davaya konu olabilecek bir idari işlemin bulunmadığı ve davanın esasının
incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle "davaların
incelenmeksizin reddi yönünde" kararlar verilmiştir. Buna karşın, Kanun Hükmünde
Kararnamelerde belirlenen usul ve esaslara göre personelin kendi kurumunda
oluşturulan kurullar tarafından tesis edilen kamu görevinden çıkartılmaya
ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda, idare mahkemelerince uyuşmazlığın
esasının incelenmesine devam edilmiştir.
Bu arada, personelin kendi kurumunda
oluşturulan kurul tarafından tesis edilen kamu görevinden çıkartılmaya ilişkin
işlemlere karşı açılan davaların incelemesi devam ederken, aynı personelin bu
kez Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair
Kanun Hükmünde Kararnamelerin eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu
görevinden çıkarıldığı hallerde, yasa hükmünde olan Kanun Hükmünde Kararname
ile kamu görevinin herhangi bir işleme gerek kalmaksızın doğrudan
sonlandırılmış olması karşısında, idare tarafından oluşturulan Kurulun tesis
ettiği kararın kendiliğinden ortadan kalktığı ve davanın konusuz kaldığı
gerekçesiyle kimi idare mahkemelerince dava hakkında "karar verilmesine
yer olmadığı" yönünde kararlar verilmiştir.
Bir idari işlem açıkça idare tarafından
geri alınmadığı veya bir başka işlemle yürürlükten kaldırılmadığı ya da idare
mahkemesince iptal edilmediği sürece hukuk aleminde varlığını sürdürecektir. Bu
nedenle, Kanun Hükmünde Kararnamenin eki listelerde ismine yer verilmek
suretiyle hiçbir idari işleme gerek kalmaksızın doğrudan kamu görevinin
sonlandırılmasına karşı açılan davalarda idare mahkemelerince, Kanun Hükmünde
Kararnamelerin kanun niteliği taşıdığı gerekçesiyle "incelenmeksizin
ret" kararları verildiği de göz önünde bulundurulduğunda, personellerin
kendi kurumunda oluşturulan kurullar tarafından kamu görevinden çıkarılmasına
ilişkin işlemlere karşı açılan davaların (idari işlemden sonra çıkartılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki listesinde aynı personelin ismine yer verilmek
suretiyle ikinci kez görevine son verilmiş olsa bile idari işlemin hukuken
yürürlükte olması nedeniyle) esastan sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
...
Bu nedenle, anılan her iki işleme karşı
açılan davalarda yargı yerlerince verilecek kararların uygulanması aşamasında
ortaya çıkabilecek hukuki sorunların da önlenmesi amacıyla Mahkemece; öncelikle
personelin ilgili Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli listesinde isminin yer
alması nedeniyle kamu görevinden çıkartılması işlemine karşı dava açıp
açmadığı, dava açmış ise 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun hükümleri gereğince dava dosyasının İnceleme Komisyonuna
gönderilip gönderilmediği, Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden
çıkarılmasına karşı dava açmamış (ya da dava açmış) olsa bile Komisyona
başvurma hakkını da kullanabileceğinden, personelin Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunup bulunmadığı ve Komisyonca başvuru
hakkında bir karar verilip verilmediği veya Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılmasının iptali
istemiyle açılmış dava nedeniyle 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun gereğince Komisyona gönderilmesi gereken bir dosyasının
mevcut olup olmadığı (Komisyonca verilecek karar hem personelin hukuki durumunu
hem de davacının çalıştığı kurum bünyesinde oluşturulan Kurul tarafından
verilen kamu görevinden çıkarma işlemine karşı açtığı davada yargı mercilerince
verilecek kararın hukuki sonucunu etkileyeceğinden) araştırılmalı, Komisyona
başvurusu var ise, bu başvurunun sonucu beklenmeli, Komisyon kararına karşı
dava açılmış ise, yukarıda açıklandığı üzere söz konusu iki davada verilecek
kararlar birbirini etkileyeceğinden, öncelikle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 38 ve devamı maddelerinde yer alan "bağlantılı davalara
ilişkin hükümler" dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı, şayet
personelin herhangi bir davası veya Komisyona başvurusu yok ise Anayasanın 36.
maddesiyle de koruma altına alınan hak arama hürriyetinin engellenmemesi adına,
davacının çalıştığı kurum bünyesinde oluşturulan Kurul kararı ile ihraç
edilmesi işleminin iptaline konu uyuşmazlığın esasının incelenerek bir karar
verilmesi gerekmektedir."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda
uygulanabilirliği ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak
uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu
söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak
ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere
Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de-
Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
30. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesinin Sözleşmeci
devletlerin iç hukukunda geçen bir hak için belirli bir anlam öngörmediğini,
bir hakkın var olup olmadığını karara bağlamada ilke olarak iç hukuka
başvurulacağını, ulusal mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinden farklı
bir sonuca ulaşılması için de güçlü gerekçelere sahip olunması gerektiğini,
yetkililerin belli bir başvuran tarafından talep edilen tedbirin kabul edilip
edilmemesine karar vermede takdir hakkını kullanıp kullanmadığının dikkate
alınabileceğini hatta bu durumun belirleyici olabileceğini, bununla birlikte
salt bir kanun hükmünün lafzında bir takdir unsurunun bulunmasının bir hakkın
varlığını tek başına hükümsüz kılmayacağını, benzer durumlarda iddia edilen
hakkın yerel mahkemelerce tanınması veya yerel mahkemelerin başvuranın
talebinin esasını incelemesi hususunun da gözönüne alınması gerektiğini belirtmiştir
(Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§ 91-94).
31. AİHM; mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan
karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002)
davasında yaptığı değerlendirmede ise Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence
altına aldığını yinelemekte ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile
sınırlı olmadığını, aynı zamanda mahkemenin uyuşmazlık konusundaki kararını elde
etme hakkını da kapsadığını belirtmektedir. AİHM'e göre bir taraf devletin iç
hukuk sistemi uyarınca bir birey tarafından açılan davaya ilişkin yürütülen
yargılamalar neticesinde davanın nihai bir karara bağlanacağı garanti edilmeden
bu kişinin bir mahkeme önünde hukuk davası açmasına izin verilmesi yanıltıcı
olur. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının davacılara
tanınan usule ilişkin güvenceleri -adil, aleni ve hızlı yargılama-,
uyuşmazlıklarının nihai bir çözüme kavuşturulacağını garanti etmeksizin detaylı
olarak açıklamasının anlamsız olacağına dikkat çekmektedir (Kutic/Hırvatistan,
§ 25).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
33. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme
gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
34. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesinin işin esasına
girerek karar vermesi gerekirken davanın konusu kalmadığı şeklinde karar
vermesi nedeniyle bariz takdir hatası yaptığını ve bu sebeple de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Öte yandan mahkeme kararında
yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini
ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca benzer konularda işin esasına girilerek karar
verildiğine ilişkin Danıştay kararları bulunmasına rağmen kendi davasının konusu
kalmadığı şeklinde karar verilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde olağanüstü hâl kanun hükmünde
kararnamesi ile memuriyetine son verilenlerin görev yaptıkları teşkilata
yeniden kabul edilmeyecekleri ve bir daha kamu hizmetinde istihdam
edilemeyeceklerini vurgulamıştır. Memuriyetle ilişiği kesilmiş olan ve
yürürlükteki mevzuat uyarınca bir daha kamu görevi üstlenmesi hukuken mümkün
olmayan başvurucunun kamu görevi dışında hukuki durumunu etkilemeyecek olan
disiplin cezasının iptal edilmesinin hukuki statüsünde herhangi bir değişikliğe
yol açmayacağını ifade etmiştir. Yargılamanın devamına yeterli görülmemesinde
bir bariz bir takdir hatası ya da açık bir keyfîlik bulunmadığını belirtmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
başvurucu dilekçesinde yer alan hususları tekrar etmiştir.
C. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, ...yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özü, iptal davasına konu
edilen 16 ay uzun süreli durdurma cezasının yargı merciince uyuşmazlığın
esasına ilişkin bir değerlendirme yapılmak suretiyle nihai bir çözüme
kavuşturulmamış ve karara bağlanmamış olmasıdır. Bu sebeple belirtilen iddialar
mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında;
herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal
sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14.
maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın
36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil
yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve
buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan
Solmaz, § 22).
42. Anayasa Mahkemesi; Sözleşme'nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu
konularla sınırlandırıldığını, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiğini belirtmiştir
(Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
43. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili
bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın
bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri benimsemiştir (İsmail
Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
44. Bireysel başvuruya konu olayda disiplin cezasının
iptali istemiyle açılan davanın başvurucunun kamu görevinden ihraç edildiğinden
bahisle dava konusunun ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın esasının
incelenmediği görülmektedir.
45. 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre davanın dava
açmakta menfaati bulunmayan kişi veya kişilerce açılması durumunda davanın
ehliyetsiz kişi/kişilerce açıldığı gerekçesiyle davanın esas incelemesine
geçilmeksizin usulden reddedilmesi öngörülmektedir. Yerleşik idari yargı
içtihadında, iptal davalarının kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan
koşullardan birinin davacının menfaatinin davaya konu işlem ile ihlal edilmiş
olması gerektiği kabul edilmektedir (bkz. § 19). Bu itibarla davacının
menfaatini ihlal etmeyen idari işlemlerin esasen herhangi bir uyuşmazlığa
sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte işlemler olduğu
söylenebilir.
46. Buradaki asıl meselenin davanın açıldığı sırada var
olan menfaat bağının yargılamanın sonuna kadar bulunmasının gerekip
gerekmediğidir. Hâl böyle olunca somut olayda bir uyuşmazlığın bulunup
bulunmadığının ortaya konulması, Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.
47. Bir idari işlemin davacının menfaatini yargılamanın
sonuna kadar ihlal edip etmediğine ilişkin değerlendirmenin bu husustaki kanun
hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii tarafından tespit edileceği
açıktır.
48. Bununla birlikte ilgili kanun hükmünü uygulayan yargı
merciinin idari işlemin dava konusu edilemeyeceği yönünde bir tespit ve
değerlendirmede bulunmuş olması tek başına ve her zaman ortada bir uyuşmazlığın
bulunmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bireysel başvuru
kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme'nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin
olarak iç hukukta kabul görmüş bir uyuşmazlık olgusu bulunup bulunmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise yerel
mahkemelerce aynı mahiyetteki idari işlemlerin dava konusu edilebileceğinin
kabul edilmesi ve bu tip işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmesi
önemli bir ölçüttür. Özellikle içtihat mahkemesi olan Danıştayın yorum ve
uygulamalarının bu hususta belirleyici bir role sahip olduğu söylenebilir (Ali
Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, § 42).
49. Bu bağlamda bir kısım Danıştay içtihadına (bkz. §§
25, 26) göre idari işlemlerin kuruldukları tarih itibarıyla yargısal denetime
tabi tutulmaları gerektiği, idare hukukunun genel ilkelerine göre iptal davası açılabilmesi
için davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığının
yeterli olduğu, ayrıca dava konusu işlemle menfaat ilişkisinin davanın
sonuçlanmasına kadar devam etmesinin aranmadığı değerlendirilerek bu
nitelikteki işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelendiği
görülmektedir. Bir kısım Danıştay içtihadında ise menfaat ilişkisinin davanın
niteliği ve özelliğine göre idari yargı mercilerince belirleneceği ifade
edilmiştir.
50. Somut başvuruda başvurucunun kamu görevinden
çıkarılmasına ilişkin işleme karşı yargı yolunun açık olması sebebiyle kamu
görevine dönme ihtimalinin varlığı değerlendirildiğinde iç hukukta en azından
savunulabilir bir biçimde dava konusu edilebilir olduğu ileri sürülebilecek bir
uyuşmazlığın bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle ihlal iddialarının
konusunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığının
kabulü gerekir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
52. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir
mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı
belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir
karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme
hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar
hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu, B. No:
2017/15698, 26/7/2019, § 50).
53. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını
içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın
karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan
bireyin asıl amacı davanın sonunda, uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla
ilgili olarak bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda
şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte
yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir
karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu
edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca
bağlanmasını da gerektirir (İbrahim Demiroğlu, § 51).
54. Kuşkusuz söz konusu dava, yargılama usulü kuralları
gereğince uyuşmazlığın esasının incelenemediği birtakım kararlarla da
neticelenmiş olabilir (düşme/açılmamış sayılma/karar verilmesine yer
olmadığı/süre aşımı vb.). Bu durum kural olarak karar hakkı yönünden bir sorun
teşkil etmez. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan
husus; açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç-
uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip, bir başka ifadeyle
dava açılmasındaki asıl amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasıdır. Ancak bu
nitelikleri taşıyan bir davada yargılamanın henüz devam ettiği bir süreçte
taraflardan birinin aleyhine olacak ve yargı merciinin uyuşmazlık konusu talep
hakkında karar vermesini engelleyecek şekilde davayı ortadan kaldıran ya da
davanın incelenmesini durdurarak karara bağlanmasına mâni olan yasalar
çıkarılması karar hakkının ihlaline yol açabilir (İbrahim Demiroğlu, §
52).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
55. Başvurucu haklarında tesis edilen disiplin cezasının
iptali talebiyle açtığı davada Bölge İdare Mahkemesi tarafından başvurucunun
kamu görevinden ihraç edilmiş olduğu gerekçesiyle davanın esası incelenmemiştir.
56. Yukarıda yer verilen Danıştay içtihatlarında ortaya
konulduğu üzere iptal davalarının ilk inceleme aşamasında kabul
edilebilirlikleri için, başka bir deyişle davanın esasının incelenebilmesi için
2577 sayılı Kanun kapsamında aranan menfaat şartının davanın açıldığı sırada
bulunması yeterli olmakta, menfaatin davanın sonuna kadar devam etmesi
aranmamaktadır. Anılan içtihatlardaki yaklaşımın kamu görevlileri hakkında
tesis edilen işlemler hakkında açılan davaların yargılama sırasında kamu görevlisi
statülerinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda dahi idari işlemle olan
menfaat bağının ortadan kalkmayacağı yönünde olduğu görülmektedir. Böylece
alınacak yeni bir idari kararla davacının iptalini istediği işlemle ilişkisini
kesmek suretiyle dava konusu işlemin yargı denetimi dışına çıkarılması
engellenmiş olacaktır. Buna göre Danıştayın söz konusu içtihatlarındaki
çıkarımın dava şartı olarak kabul edilen menfaat ihlali yorumundan hareketle
dava konusu edilebilirliğinin tespitinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri
arasındaki adil dengeyi gözeten, objektif ve hukuken kabul edilebilir ölçütler
içerdiği görülmektedir.
57. Anılan içtihattaki yaklaşımın öz itibarıyla statü
hukukuna göre çalışan kamu görevlilerinin kamu personel hukuku kapsamında
haklarında tesis edilen idari işlemlerin onların aktif meslek yaşamları
haricinde maddi ve manevi varlıkları üzerinde de birtakım etki ve sonuçlar
gösterebilmesi, öte yandan meri mevzuatın emeklilik/istifa/ihraç vb. sebeplerle
kaybedilen kamu görevliliği statüsünün belirli koşullar altında yeniden
kazanılmasına imkân sağlaması karşısında böyle bir durumda idari işlemin kişi
üzerinde etkilerini devam ettirecek olması gibi gerekçelere dayandığı
anlaşılmaktadır (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 59).
58. Danıştay içtihadında benimsenen bu yaklaşıma göre
somut olayda başvurucunun Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonuna (OHAL
Komisyonu) başvurabileceği, OHAL Komisyonu kararına karşı yargı yolunun açık
olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun yeniden kamu görevliliği
statüsünü kazanabileceği ihtimalinde dava konusu disiplin cezasının başvurucu
üzerinde bir etkisinin bulunmayacağı söylenemez. Bu itibarla disiplin cezasının
iptali talebiyle açılan davanın yargılaması devam ederken başvurucunun kamu
görevinden ihraç edilmesinin davaya konu idari işlem ile ihlal edilen
menfaatinin ortadan kalkmadığı, bu durumda davanın esasının incelenmesi
gerektiği değerlendirilmektedir.
59. Bireysel başvuruya konu Bölge İdare Mahkemesi kararında
ise Danıştay içtihadında belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir irdelemeye
gidilmeksizin salt kamu görevinden ihraç edilme sebebiyle davanın konusunun
kalmadığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek davanın esasının
incelenmediği, başka bir deyişle davaya konu idari işlemin esası hakkında karar
verilmediği görülmektedir.
60. Bölge İdare Mahkemesi somut olayda davanın esasının
incelenebilmesine ilişkin değerlendirmesi konusunda 2577 sayılı Kanun'da
düzenlenen usul kurallarının uygulanmasıyla ilgili bu şekilci yorumun
başvurucunun hukuksal durumunu etkileyen disiplin cezasından doğan uyuşmazlık
hakkında karar verilmemesi sebebiyle başvurucuya ağır bir külfet yüklediği, bu
sebeple başvurucunun karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1)Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
63. Başvurucu, adli yardım talebinin kabul edilmesi,
ihlalin tespiti ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına
da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın
ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
67. İncelenen başvuruda başvurucunun açtığı dava hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması sebebiyle Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
68. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak amacıyla dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
69. Karar hakkının ihlali nedeniyle yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesinin yeterli giderim sağladığı değerlendirildiğinden
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesine (E.2015/1255, K.2017/807) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.