TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR ULAŞ ARMUTCUOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/27396)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/9/2021 - 31601
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür Ulaş ARMUTCUOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşegül YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluğun güç kullanması sonucunda gerçekleşen
yaralanmadan ötürü açılan kamu davasında soruşturmanın etkisiz yürütülmesi ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu, Didim’de alışveriş yaptığı market sahibi
A.K. ile tartışmış; market çalışanı İ.Y.nin polis çağırması üzerine polis memurları
ile başvurucu arasında başvuru konusu olaylar yaşanmıştır.
9. Olayla ilgili olarak polis memurlarının tanzim ettiği
12/7/2007 tarihli tutanak şöyledir:
“12/7/2007 günü saat 02.00 sıralarında [K.]
Marketten bir şahsın yanımıza gelerek işyeri içinde bir müşteri ile işyeri
sahibi arasında tartışma yaşandığını kavga çıkabileceğini belirterek yardım
istemesi üzerine söz konusu işyerine intikal edildiğinde;
…[market sahibi A.K. ile başvurucu Özgür Ulaş Armutçuoğlu’nun
[(Ö.U.A.)] hesap yüzünden tartıştıkları, [Ö.U.A.] isimli şahsın
marketin para kasasından zorla para almaya çalıştığı görülmesi ve market
sahibinin şikayetçi olması üzerine, olayın büyümesini önlemek amacıyla [Ö.U.A.ya]
sakinleşmesini ve olayı anlatmasını istememiz üzerine şahıs agresif davranarak
alkolün de vermiş olduğu etki ile ‘Siz karışmayın, siz kim oluyorsunuz!’
diyerek biz görevlileri iteklemesi ve marketin kasasından zorla para almaya
çalışması üzerine şahıstan kimliği istenmiş, fakat ‘Kimliğim yok, size kimlik
vermiyorum.’ diyerek saldırgan tutum sergilemeye devam etmiştir. [Ö.U.A.ya]
CMK 147’deki hakları yüzüne karşı okunarak yakalamak istememiz üzerine
saldırgan tavırlarını daha da artırarak biz görevlilere karşı gelerek
iteklemeye engellemeye çalışmış, yakalamaya karşı aktif şekilde direnmesi
üzerine şahsa zor kullanılmış, şahıs zor kullanmadan kurtulmaya çalışması
üzerine yere düşmüş, yere düştükten sonra kendini yerden yere vurmaya başlaması
ve kendine zarar vermeye devam etmesi üzerine orantılı olarak zor kullanılarak
… yakalanmıştır…”
10. Didim Devlet Hastanesince düzenlenen 12/7/2007
tarihli rapora göre vücutta genel sıyrıklar, morluklar, sağ göz dış kenarda
ekimoz ve gözde kanlanma, burunda kanama, sağ kulak arkasında sıyrık, tiroid
civarında çok derin olmayan sıyrık ve ekimozlar, sırtta bele doğru 15 cm
uzunluğunda sıyrık ve ezikler, sol göğüs çevresinde 7x8 cmçapında sıyrık ve
ekimoz, sol ayakta deri ve deri altında ezikler, sol dizde derin olmayan
sıyrık, sol göğüs hizasında 3x3 çapında ekimoz, alkol ölçümünde 0,65 promil alkol
mevcuttur.
11. Ankara Adli Tıp Kurumunun 16/7/2007 tarihli raporuna
göre mevcut yaraların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif
olmadığı kayıtlıdır.
12. Yapılan soruşturma sonucunda Didim Cumhuriyet
Başsavcılığı 13/10/2008 tarihinde polis memurları E.S. ve M.B.nin zor kullanma
yetkisine ait sınırın aşılması, başvurucu Ö.U.A.nın ise görevi yaptırmamak için
direnme ve tehdit suçlarından cezalandırılması için kamu davası açmıştır.
İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
“…müşteki-şüpheli Özgür'ün, olay günü
saat 02.00 sıralarında müşteki [A.]'ya ait İlçemiz … adresinde bulunan [K.] market
isimli iş yerine geldiği ve buradan nakit ödeme yapmak suretiyle alış veriş
yaptığı ancakmüşteki[A.] ile verilen para ve alınanmalın miktarı
konusunda anlaşmazlığa düştükleri, tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında
şüpheli Özgür ünbağırıp taşkınlık yapmaya başladığı bunun üzerine müşteki[A.]'nın
yanında çalışan işçisi[İ.]yi 'polis çağır' demek suretiyle uyardığı ve
polis çağırması için gönderdiği, bu sırada Özgür'ün taşkınlığa devam ettiği,
parasını istediği ve[A.]ya hitaben 'seni döverim bak kötü olur' demek
suretiyle tehditte bulunduğu, aynı sırada Didim Emniyet Müdürlüğübünyesinde
görevli polis memuru olan diğer müşteki şüpheliler[M.] ve [E.]nin
olay mahalline çok yakın bir mesafede devriye görevi yaptıkları, tanık[İ.]nin
onları görmesiyle durumu anlattığı ve[M.] ve [E.]nin kısa bir
sürede olay mahalline intikal ettikleri ve şüpheli Özgür'ü, müşteki[A.] ile
şiddetli bir şekilde tartışır vaziyette buldukları, Özgür'e müdahale etmek
istedikleri ancak Özgür'ün, [M.] ve [E.]ye karşı koyduğu, bana
karışmayın diyerek görevli polis memurlarını eli ile iteklediği,[M.] ve [E.]nin
bunun üzerine Özgür'ü etkisiz hale getirmek istedikleri, Özgür'ün ise buna
karşı koyduğu,[M.] ve [E.]nin zor kullanmak suretiyle Özgür'ü
etkisiz hale getirdikleri, Altınkum Polis merkezine teslim ettikleri,
…”
13. Didim (Yenihisar) 2. Asliye Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) yapılan yargılama sonucunda 17/10/2011 tarihinde başvurucunun beraatine,
polis memuru sanıkların 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
256. maddesi, 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 62. maddesi uyarınca 10 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5237 sayılı Kanun’un 50. maddesine göre bu
cezanın 6.000 TL adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiştir. Katılanın
(başvurucu) zararı giderilmediğinden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) yer olmadığına karar verilmiştir.
14. Bu kararın başvurucu ve sanıklar tarafından temyiz
edilmesi üzerine polisler hakkındaki hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesinin (Daire)
1/12/2014 tarihli ilamıyla aşağıdaki gerekçelerle bozulmuştur:
“…
Kamu görevlisi olan bu sanıkların
katılan Özgür'e karşı zor kullanma yetkisini aşarak işledikleri kasten yaralama
eyleminin TCK'nın 86/3-d maddesinde yer aldığı şekilde kamu görevlisinin sahip
bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştiği anlaşılmasına rağmen
yanılgılı değerlendirme sonucu bu madde uyarınca artırım yapılmaması suretiyle
eksik cezalar tayin edilmesi,
Sanıkların savunmalarında ve tanık
beyanlarında [A.K.nın] iş
yerindeki olaya polis memurlarının müdahale ettikleri sırada katılan Özgür Ulaş
Armutçuoğlu'nun karşı koyduğu, ''bana karışmayın'' şeklinde sözler söyleyerek
polis memurlarını iteklediği ve polis merkezine gitmek istemediğinin
belirtilmesi karşısında yüklenen suçların Özgür'ün haksız davranışlarına tepki
olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği ve eylemlerin öncelik sonralık
ilişkisi de gözetilerek sanıklar hakkında TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen
haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekip gerekmediğinin karar yerinde
denetime imkan verecek şekilde tartışılmaması,
…”
15. Dairenin bozma ilamına uyularak devam eden yargılama
sonucunda Mahkeme 5237 sayılı Kanun’un 256. maddesi, 86. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, 29. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ve 62. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca sanıkların 1
yıl 4 ay 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 51. maddesi uyarınca
cezanın ertelenmesine, sanıkların katılanın maddi zararını gidermemesinden
ötürü HAGB'ye yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Olay tarihinde katılan Özgür'ün, saat
02.00 sıralarında [A.K.ya]
ait [K.] market isimli iş yerine geldiği ve buradan nakit ödeme
yapmak suretiyle alış veriş yaptığı, ancak [A.] ile verilen para ve
alınan malın miktarı konusunda anlaşmazlığa düştükleri, tartışmaya
başladıkları, tartışma sırasında katılan Özgür'ünbağırıp taşkınlık yapmaya
başladığı, bunun üzerine[A.]’nın yanında çalışan işçisi[İ.]’yi
"polis çağır" demek suretiyle uyardığı ve polis çağırması için
gönderdiği, bu sırada katılanın taşkınlığa devam ettiği, parasını istediği,
aynı sırada Didim Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görevli polis memuru olan sanıklar
[M.] ve [E.]' nin olay mahalline çok yakın bir mesafede devriye
görevi yaptıkları,tanık [İ.]'yi onları görmesiyle durumu anlattığı ve
sanıkların kısa bir sürede olay mahalline intikal ettikleri ve katılanı, [A.]
ile şiddetli bir şekilde tartışır vaziyette buldukları, katılana müdahale etmek
istedikleri, ancak katılanın, sanıklara karşı koyduğu, bana karışmayın diyerek
sanıkları eli ile iteklediği, sanıkların da bunun üzerine katılanı etkisiz hale
getirmek istedikleri, katılanın ise buna karşı koyduğu, sanıkların zor
kullanmak suretiyle katılanı etkisiz hale getirdikleri, Altınkum Polis
merkezine teslim ettikleri, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Dairesinin 15
Aralık 2015 tarihli raporunda katılan Özgür'ün, olay nedeniyle hayati tehlike
geçirmediğinin ancak basit bir tıbbi müdahale ile iyileşmeyeceğinin
belirtildiği anlaşılmıştır.
Sanıkların sübut bulan 5237 sayılı
TCK’nın 256. maddesi gereğince zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması
suretiyle katılanı basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde yaralamaları
şeklindeki eylemleri; 5237 sayılı TCK.nun 86/1. maddesi kapsamında kasten
yaralama suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenle sanıkların anılan yasa maddesi
uyarınca cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Sanıklar hakkında temel cezanın
takdir ve tayininde; suç konusunun önem ve değeri, suçun işleniş şekli
(sanıkların katılana yoğun bir kast ile şiddetli şekilde vurmaları), meydana
gelen zararın miktarı (katılanın vücudunun birçok yerinde ekimoz bulunması) ve
suç kastının yoğunluğu göz önüne alınarak asgari hadden uzaklaşılmıştır. Kamu
görevlisi olan bu sanıkların katılana karşı zor kullanma yetkisini aşarak
işledikleri kasten yaralama eyleminin TCK'nın 86/3-d maddesinde yer aldığı
şekilde kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
gerçekleştiği anlaşıldığından sanıkların cezasından 86/3-d maddesi uyarınca ½
oranında arttırım yapılmıştır. Sanıkların savunmalarında ve tanık beyanlarında
A.K.nin iş yerindeki olaya polis memurlarının müdahale ettikleri sırada katılan
Özgür Ulaş Armutçuoğlu'nun karşı koyduğu, ''bana karışmayın'' şeklinde sözler
söyleyerek polis memurlarını iteklediği ve polis merkezine gitmek istemediğinin
belirtilmesi karşısında yüklenen suçların Özgür'ün haksız davranışlarına tepki
olarak gerçekleştirildiği anlaşıldığından sanıklar hakkında TCK'nın 29.
maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümleri uygulanmıştır.”
16. Sanıklar ve başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm,
Dairenin 14/6/2016 tarihli ilamıyla şu gerekçeyle bozulmuştur:
“CMK'nın 231/6. maddesinde hükmün
açıklanmasının geri bırakılması koşulunun gerçekleşmesi için, suçun
işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki
hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerektiği, Yargıtay Ceza
Genel Kurulunun 03/02/2009 tarih ve 2008/11-250 Esas, 2009/13 sayılı Kararında
yer alan 'kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların
esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği'
şeklindeki kabul karşısında, sanıkların eyleminedeniyle somut ve belirlenebilir
bir zarar olup olmadığı tespit edilip, zarar oluştuğunun saptanması halinde
sanıklara, bu zararı karşılamak isteyip istemediği sorulduktan sonra hükmün
açıklanmasının geri bırakılması hususunda bir karar verilmesi gerektiği
gözetilmeden 'Sanıkların eylemleri nedeni ile katılana yönelik vermiş oldukları
somut/maddi zararı gidermemesi' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi…”
17. Bozma üzerine yapılan yargılamada Mahkeme,
başvurucunun tedavi gördüğü hastanelerden elde edilen bilgilere göre tedavi ve
ilaç masraflarının başvurucunun banka hesabına yatırılmasından sonra bu kez
HAGB'ye karar vermiştir.
18. Başvurucunun bu karara itirazı, Söke Ağır Ceza
Mahkemesince 13/7/2018 tarihinde reddedilmiştir.
19. 30/7/2017 tarihinde tebliğ edilen karara karşı
başvurucu 29/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5237 sayılı Kanun'un 256., 86., 29. ve 62. maddelerinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın
aşılması
Madde 256- (1) Zor kullanma yetkisine
sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin
gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna
ilişkin hükümler uygulanır.”
“Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
…
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
“Haksız tahrik
Madde 29- (1) Haksız bir fiilin meydana
getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve
müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası
verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı
indirilir.”
“Takdiri indirim nedenleri
Madde 62- (1) Fail yararına cezayı
hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis
cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak,
failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki
davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar
göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda
gösterilir."
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
(5)“Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis
veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
…”
B. Uluslararası
Hukuk
22. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hatun Horuz ve
Zemci Horuz, B. No: 2017/17723, 3/11/2020, §§ 33-40.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu;
i. Çok sayıda polis memuru tarafından ciddi şekilde
darbedilip yaralandığını, hayati tehlike geçirmesine karşın 5237 sayılı
Kanun’un 87. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bendi uygulanmayarak
temel cezanın eksik tayin edildiğini, nedenleri bulunmadığı hâlde tahrik ve
takdirî indirim nedenlerinin tatbik edildiğini, üstelik HAGB kararı
verilmesinin yaptırımı caydırıcı olmaktan uzaklaştırdığını,
ii. 12/7/2007 tarihinde meydana gelen olayla ilgili
yargılamanın 13/7/2018 tarihinde nihai kararla sonuçlandığını, on bir yıl süren
soruşturmanın makul süratte tamamlanmadığını belirterek kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
26. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
27. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
…Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Genel
İlkeler
28. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
80).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulma yasağı mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda
öncelikle kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde kişilerin
beden ve ruh bütünlüğüne zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 81).
30. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma
ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen fiilleri de
kapsamaktadır. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi gereken bir
kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin alınmaması
durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 82).
31. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin gerginlik ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip
gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
83).
32. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü,
her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri
nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
33. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini
sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi
değil uygun araçları kullanılmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17.
maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da
belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 113).
34. Her olayın kendine özgü şartlarında
değerlendirmesinin yapılması koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan
eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız
kalmaması gerekir. Bir kamu görevlisinin işkence veya kötü muameleyle
suçlandığı durumlarda adli sürecin zamanaşımına uğramaması, yargılamanın
muameleyle orantısız bir cezayla sonuçlanmaması ve verilen cezanın yerine
getirilmesi büyük önem taşımaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 112,
121).
35. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince
süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir ancak böyle bir durumda dahi
yetkililerin süratle hareket etmeleri; olayın aydınlatılabilmesi, hukukun
üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Olay gecesi saat 02.00 sıralarında A.K.ya ait markete
alkollü olarak gelerek alışveriş yapan başvurucunun para üstünün eksik
verildiği düşüncesiyle market sahibiyle tartışması üzerine market çalışanı
İ.nin sokakta devriye görevi yapan polis memurlarını çağırarak polis
memurlarına kavga çıkabileceğini söylediği, polis memurlarının münakaşayı
engellemek istediği ancak başvurucunun buna izin vermek istememesi üzerine
polis memurlarının zor kullanmak suretiyle başvurucuyu etkisiz hâle getirdiği,
başvurucunun bu sırada basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde
yaralandığını tespit eden Mahkemece polis memurlarının zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırı aştığı tespit edilerek kasten yaralama suçundan
cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
37. Başvurucu iddialarını iki eksende dile getirmiştir:
Bunlardan ilki temel cezanın belirlenmesi, tahrik ve takdirî indirim nedenleri
ile HAGB'nin kötü muameleye karşı etkisiz bir yaptırım olduğudur. İkincisi ise
kötü muamele soruşturmasının makul süratte tamamlanmamasıdır.
38. Dolayısıyla incelemenin kapsamı, faillere uygulanan
yaptırımın yeterli olup olmadığına bağlı olarak kötü muamele yasağı
kapsamındaki esas ve usulü ilgilendiren yükümlülüklerin yerine getirilip
getirilmediğiyle sınırlandırılmıştır.
39. Mahkemece verilen mahkûmiyet kararında başvurucunun
kötü muameleye maruz kaldığı tespit edilmiştir.
i. Yaptırımın
Caydırıcılıktan Uzak Olduğuna İlişkin İddia
40. Başvurucu, maruz kaldığı eylemin 5237 sayılı Kanun’un
87. maddesindeki neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu oluşturmasına
karşın temel cezanın 86. maddeye göre tespiti, tahrik, takdirî indirim
nedenleri ile HAGB uygulamasının kötü muamele vakasına hoşgörüyle
yaklaşıldığını gösterdiğini öne sürmüştür.
41. Olayın gelişim şekli, başvurucunun alkollü olarak
gece vakti tartıştığı market sahibiyle kavga etmesinin önüne geçilmesi amacıyla
başvurucuya müdahale edilmiş olması ve başvurucunun olay sırasında takındığı
tutum dikkate alındığında eylem, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmiştir. Bu tespite göre derece mahkemesince hükmolunan
müeyyidenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır.
42. Üçüncü kişiler arasında meydana gelen tartışmayı
önlemek için polisin yaptığı müdahalede başvurucu yaralanmıştır. Doktor
raporuna göre başvurucu; göz, burun, kulaklar, boyun, sırt, göğüs, diz ve
ayaklarından yaralanmıştır. Başvurucunun alkollü olmasından ötürü müdahalenin
görece kolay olması, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte
yaralanmasına yol açacak ölçüsüz bir müdahaleyi gerektirdiğinin kabul
edilmesini zorlaştırmaktadır.
43. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız
kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; işkence ve kötü muamele fiillerine
yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla
orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın
infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi
durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan
yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması
mümkün olacaktır (S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015).
44. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık
olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini
sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta,
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi
sonucu doğmaktadır (S.D. § 102).
45. İlk derece mahkemesinin -eylemin nitelik ve ağırlığı
dikkate alındığında- sanıklar hakkında hapis cezasına ilişkin HAGB kararı
sonucunda deneme süresi içinde suç işlememeleri hâlinde bu ceza hiç vaki
olmamış sayılarak adli ve memuriyet siciline yansımayacaktır. Verilen bu karar
cezanın infazının ertelenmesinden daha güçlü bir etkiye sahiptir ve sanığın
cezadan muaf tutulması ile sonuçlanmaktadır. Ulaşılan bu sonucun bu tür
olaylara karışan kamu görevlilerine hoşgörü ile yaklaşıldığı izlenimini
uyandırdığı ve bu tür fillere eğilimi olan görevlileri cesaretlendirebileceği
gibi bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini
de zedeleyebileceği açıktır.
46. Buna göre somut olayda HAGB kararı verilmesinin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunu ihlal
ettiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Soruşturmanın
Makul Sürede Tamamlanmadığına İlişkin İddia
47. Başvurucunun ikinci iddiası soruşturmanın makul sürat
ve özenle yürütülmediğidir.
48. 12/7/2007 tarihinde meydana gelen olaydan bir yıldan
fazla bir süre sonra 13/10/2008 tarihinde kamu davası açılmış, ilk derece
mahkemesi 17/10/2011 tarihinde mahkûmiyet kararı vermiştir. Karar temyiz
edildikten yaklaşık üç yıl sonra 1/12/2014 tarihinde bozulmuştur. Bozmaya
uyularak yapılan yargılamada 9/7/2015 tarihinde tekrar mahkûmiyet kararı
verilmiştir. Temyiz edilen dosyada 14/6/2016 tarihinde HAGB uygulama
şartlarının hatalı değerlendirilmesinden ötürü karar ikinci kez bozulmuştur.
20/10/2017 tarihinde Mahkeme mahkûmiyet ve HAGB kararı vermiştir. Bu karara
yapılan itiraz 13/7/2018 tarihinde reddedilerek karar kesinleşmiştir.
49. Tutanak mümzi tanıkların ve sanıkların kamu görevlisi
olduğu dosyada bu kişilerin beyanlarının alınması için istinabe yoluna
gidilmesi ve adres değişikliği nedeniyle ifadelerinin alınmasında yaşanan
aksaklıklar ve temyiz aşamasındaki gecikmeler soruşturmanın makul özen ve hız
içinde tamamlanamamasında önemli rol oynamıştır.
50. Görüldüğü üzere kötü muamele olayında kesinleşmiş
kararın verilmesi yaklaşık on bir yıl sürmüştür. Hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay
çok da karmaşık bir görünüm arz etmediği gibi başvurucunun yargılamanın
uzamasına sebep olacak tutum ve usule ilişkin haklarını kullanırken
özensizliğini gösteren bir unsur da gözlenmediğinden on bir yıllık yargı
süresinde makul olmayan bir gecikme söz konusudur.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve
usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yargılamanın
yenilenmesi ve 50.000 TL manevi, ayrıca ilk derece mahkemesi kararıyla ödenen
tedavi gideri 3.300 TL’nin yasal faizinin maddi tazminat olarak ödenmesi
talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa
Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
57. İncelenen başvuruda soruşturma sonucunda
uygulanmasına karar verilen yaptırımın caydırıcılıktan uzak olması ve
soruşturmanın makul süratte tamamlanmamasından ötürü insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
58. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Didim
(Yenihisar) 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Maddi tazminat istemi HAGB kararının uygulanma koşulu
olarak başvurucu tarafından tahsil edildiğinden bununla ilgili diğer taleplerin
reddine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul
boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Didim (Yenihisar) 2. Asliye Ceza Mahkemesine
(E.2016/446, K.2017/365) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.