TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.K. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/30241)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucular
|
:
|
A.K. ve Diğerleri (bkz.
ekli tablo)
|
Başvurucular
Vekilleri
|
:
|
bkz. Ekli Tablonun F
Sütunu
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kamudaki görevlerinden çıkarılan hukukçuların
baro levhasına/staj listesine yazılmalarına ilişkin verilen kararların
mahkemelerce iptal edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Ekli tabloda sıralanan başvurular, başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun B
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2018/30241 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık bir kısım başvurular için görüş
bildirmiştir.
7. Bir kısım başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
başvuru tarihi itibarıyla mevcut olan olaylar özetle şöyledir:
A. Genel
Bilgiler, Olağanüstü Hâl İlanı ve Bu Süreçte Uygulanan Tedbirler
9. Başvuruya konu olaylara ilişkin genel bilgiler ile
olağanüstü hâl ilanı ve bu süreçte uygulanan tedbirler için bkz. Tamer
Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 11-19.
B. Somut
Başvurulara İlişkin Olay ve Olgular
10. Başvurucular, kamu görevlisi (hâkim-savcı/devlet
memuru) olarak görev yaptıkları sırada Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibat ya da iltisak içinde oldukları
gerekçesiyle ilgili olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerine (OHAL
KHK'ları) dayanılarak kamu görevinden çıkarılmıştır.
11. Kamu görevinden çıkarılmalarının akabinde
başvurucular, baro levhasına/staj listesine avukat/avukat stajyeri olarak
yazılma talebiyle ilgili barolara başvurmuştur. Başvurucuların talebi, baro
levhasına/staj listesine kaydedilebilmek için aranan kanuni şartların bulunduğu
gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından kabul edilmiştir.
12. Söz konusu kararlar, Bakanlık tarafından uygun
bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere TBB'ye geri gönderilmiştir (geri
gönderme kararının gerekçesi için bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 26).
13. TBB Yönetim Kurulu, önceki kararlarında ısrar ederek
başvurucuların baro levhasına/staj listesine yazılmasına karar vermiştir (ısrar
kararının gerekçesi için Tamer Mahmutoğlu, bkz. 27).
14. Bakanlık, başvurucuların baro levhasına/staj
listesine yeniden yazılmalarına ilişkin TBB kararının kesinleşmesi üzerine
Ankara İdare Mahkemelerinde (Mahkeme) TBB'ye karşı iptal davaları açmıştır.
Başvurucular, davalı TBB yanında iptal davasında müdahil olarak yer almıştır.
15. Mahkemeler, dava konusu işlemlerin iptaline karar
vermiştir. Derece mahkemelerinin birbirine yakın olan gerekçelerinde özetle:
i. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve sair düzenlemeler dikkate
alındığında avukatlık mesleğinin kamu hizmeti yönünün güçlendirildiği ve idare
hukuku anlamında kamu hizmeti veren diğer serbest mesleklerden önemli ve farklı
bir konuma taşındığının görüldüğü ifade edilmiştir.
ii. OHAL KHK'ları gereğince kamu görevinden çıkarılan
kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri, meslek adlarını
ve sıfatlarını kullanamayacakları, bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı
olarak sağlanan haklardan yararlanamayacakları vurgulanmıştır. Söz konusu
düzenlemeler gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin avukat olarak baro
levhasına/staj listesine yazılmalarına ve avukat unvanını kullanmalarına imkân
bulunmadığı belirtilmiştir.
16. İstinaf başvuruları, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12.
İdari Dava Dairesi tarafından kesin olarak reddedilmiştir.
17. Başvurucular muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, Anayasa Mahkemesince
ve idari yargı mercilerince verilen yargı kararları, uluslararası düzenlemeler
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Tamer Mahmutoğlu,
§§ 37-67.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
20. Bazı başvurucular bireysel başvuru harç ve
masraflarını karşılama imkânlarının olmadığını belirterek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvuruyu
İnceleme Usulü
22. İlkeleri ve gerekçesi Anayasa Mahkemesinin Tamer
Mahmutoğlu (aynı kararda bkz. §§ 71-76) kararında açıklandığı üzere
Anayasa'nın 15. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence
rejimi mevcut başvuru koşullarında dikkate alınmayacaktır.
C. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucular; OHAL KHK'larına dayanılarak bir daha
kamu görevinde istihdam edilmemek üzere kamu görevlerinden çıkarılmış
olmalarının serbest avukatlık mesleğini yapabilmeleri yönünden engel
oluşturmadığını, buna rağmen Bakanlık tarafından açılan iptal davalarında
hukuka aykırı şekilde aleyhlerine karar verildiğini, derece mahkemelerince
taleplerinin dikkate alınmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucular; söz konusu
uygulamalar ve kararlar nedeniyle özel sektörde dahi çalışmalarının
engellendiğini, kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini sağlayabilecek bir işte
çalışma ve asgari insan onuruna yakışır şekilde yaşama haklarının ellerinden
alındığını, OHAL KHK'larının amacının ve kapsamının ötesine geçilerek idari
işlemler tesis edildiğini ve kararlar verildiğini, hukuk fakültesi mezunu
olmalarına rağmen elde ettikleri ve yapmaya hak kazandıkları avukatlık
mesleğini icra edemediklerini, gelir elde etme imkânından mahrum
bırakıldıklarını belirtmişler ve özel hayata saygı hakkı ile diğer anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Bakanlık görüşlerinde; OHAL KHK'ları kapsamında
alınan somut tedbirin avukatlık mesleğinin önem ve özelliği, kamu hizmeti
niteliği ve avukatın hak ve yetkileri ile işlevsel olarak kamu görevi ifa
ettiği hususları gözardı edilerek bir daha "kamu hizmetinde
çalışamamak" yerine dar yorumlanmak suretiyle idare hukuku esaslarına
göre "kamu görevlisi olarak çalışamamak" şeklinde
değerlendirilmesinin OHAL KHK'larının amacıyla bağdaşmayacağı belirtilmiş ve
müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olduğu iddia edilmiştir.
25. Bakanlık görüşüne karşı cevap veren bir kısım
başvurucular, başvuru formlarında yer alan beyanlarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği"
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
28. Başvurucuların iddialarının baro levhasına/staj
listesine yazılma taleplerinin TBB tarafından uygun bulunmasına ilişkin verilen
kararın İdare Mahkemesince iptal edilmesine, dolayısıyla serbest avukatlık
yapmalarının engellenmesine ilişkin olduğu görülmektedir. Tamer Mahmutoğlu
kararında; ihlal edildiği ileri sürülen özel hayata saygı hakkının
uygulanabilir olduğu sonucuna ulaşılması durumunda başvurucuların iddialarının
anılan hak bağlamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Tamer
Mahmutoğlu, §§ 82, 83). Somut başvurular yönünden de bu yaklaşımdan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
29. Mesleki hayata yönelik bu tür tedbirlerin ya da
müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat bağlamında uygulanabilir
olduğu hususunda belirlenen ölçütler Tamer Mahmutoğlu (aynı kararda bkz.
§§ 84-96) kararında açıklanmıştır. Söz konusu kararda kabul edildiği şekilde,
somut başvuruların sonuca dayalı nedenlerle özel hayata saygı hakkı
kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
31. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda uygulanacak genel
ilkeleri, başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Tamer Mahmutoğlu (aynı
kararda bkz. §§ 103-108) kararında ortaya koymuştur. Buna göre, Anayasa
uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların kanunla öngörülmüş
olması gerektiği hatırlatılmış ve Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre
de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için
müdahalenin öncelikle şeklî anlamda bir kanuna dayanması gerektiği
belirtilmiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75;
Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman,
B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103).
32. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olmasının yeterli olmayacağı,
kanunilik ölçütünün aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olduğu, bu
noktada kanunun niteliğinin önem kazandığı vurgulanmıştır. Kanunla sınırlama
ölçütünün sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini
ifade ettiği, böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçildiği gibi
kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olduğu, bu yönüyle hukuk güvenliğini
teminat altına aldığı belirtilmiştir (Halime Sare Aysal [GK], B. No:
2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, §
67; Tamer Mahmutoğlu, § 104).
33. Kararda, kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun
söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir
olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli
bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma
sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme
biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerektiği ifade edilmiştir (Halime
Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68; Tamer
Mahmutoğlu, § 105).
34. Hukukun kendisinin -beraberinde getireceği idari
pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî
müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir
yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermesi gerektiği
hatırlatılmıştır. Başka bir anlatımla hukuk sisteminin kamu makamlarına hangi
koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin
verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olması ve bu bağlamda
ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile
müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmelerine imkânı tanıması
gerektiği belirtilmiştir (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, §
68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoğlu, § 106).
35. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan
yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesinin büyük ölçüde ilgili metnin
düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla
yakından bağlantılı olduğu ifade edilmiştir. Bu nedenle kuralın karmaşık
olmasının ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesinin ve buna bağlı olarak
hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesinin tek başına hukuken
öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemeyeceği, bu kapsamda hak ya da
özgürlüğe müdahale eden kuralın belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette
uygulayıcıya bırakabileceği vurgulanmıştır. Ancak bu takdir alanının
sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesinin ve kuralın
öngörülebilirliğini sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesinin zaruri
olduğuna dikkat çekilmiştir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, §
69; Turgut Duman, § 70; Tamer Mahmutoğlu, § 107).
36. Ayrıca söz konusu koşulların yerine getirilip
getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organlarının müdahalelere dayanak
olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin
nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri
önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlü olduğuna
vurgu yapılmıştır (Tamer Mahmutoğlu, § 108).
37. Bu çerçevede ele alınan Tamer Mahmutoğlu kararında
derece mahkemelerince verilen iptal kararına dayanak olarak kabul edilen
olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin dava sürecinde kanunlaştığı
belirlenmiş ancak temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına dayanak
gösterilen kanunların şeklen var olmasının kanunilik ölçütünün karşılandığının
kabulü için tek başına yeterli olmayacağı ifade edilmiştir. Belirtildiği üzere
kanunun müdahaleye imkân sağlayacak şekilde maddi içeriğinin bulunması,
sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini içermesi
gerekmektedir.
38. Kararda -söz konusu genel ilkeler doğrultusunda- TBB
tarafından tesis edilen işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi suretiyle
başvurucunun özel hayatına saygı hakkına müdahalede bulunulduğu tespit edilmiş
ve müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığının belirlenmesi
amacıyla kamu hizmeti kapsamında olduğu açık olan avukatlığın istihdam
boyutuyla da ele alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvuruya konu olayda da
idari, ticari veya sınai bir sözleşme ile çalıştırılma durumunun mevcut
olmadığı, kamu görevlisi olmayan, bir idari sözleşmeyle veya ticari ya da sınai
nitelikteki bir özel hukuk sözleşmesiyle kamu hizmetinde çalıştırılmayan ve
mesleklerini serbest şekilde icra eden avukatların kamu hizmetinde istihdam
edildiklerinin kabulünün mümkün olmayacağı değerlendirilmiştir. Bu bakımdan
serbest avukatlık mesleğinin nitelikleri ve ilgili OHAL KHK'larında istihdam
edilmeme yasağının söz konusu olduğu dikkate alınmış ve derece mahkemelerince
verilen iptal kararına dayanak olarak gösterilen hükümlerin müdahalenin kanuni
dayanağı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır (Tamer
Mahmutoğlu, §§ 114-116).
39. Bu gerekçelerle başvurucunun idari, ticari ya da
sınai bir sözleşme kapsamında kamu hizmetinde çalıştırılma durumunun olmadığı,
başvurucunun istihdam edilmesinden bahsedilemeyeceği ve serbest avukatlığın bir
istihdam ilişkisine dayanmadığı dikkate alınarak serbest avukatlık faaliyetini
kamu hizmetinde istihdam edilme yasağı kapsamında kabul eden derece
mahkemelerince anılan düzenlemelerin makul olmayacak biçimde genişletici ve
öngörülemez bir yoruma tabi tutulduğu kanaatine ulaşılmıştır. Bu doğrultuda da
başvurucunun baro levhasına yazılmamasına yönelik olarak gerçekleştirilen
müdahalelerin kanuni dayanağının bulunmadığına ve Anayasa'nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar
verilmiştir (Tamer Mahmutoğlu, §§ 117-119).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Somut başvurularda da kamu görevinden çıkarılan
başvurucuların baro levhasına/staj listesine kaydedilmelerine ilişkin işlemlerin
Mahkemeler tarafından avukatlık mesleğinin kamu görevi olduğu ve ilgili OHAL
KHK'ları gereği kamu görevinden ihraç edilen başvurucuların bir daha kamu
görevinde istihdam edilemeyecekleri gerekçesiyle iptal edildiği görülmektedir.
Dolayısıyla başvurucuların özel hayata saygı haklarına müdahalede
bulunulmuştur.
41. Yukarıda anılan Tamer Mahmutoğlu kararında
ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından -aynı
gerekçelerle- başvurucuların özel hayata saygı haklarına yönelen müdahalelerin
kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
42. Başvurulara konu müdahalelerin kanunilik koşulunu
sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahaleler açısından diğer güvence
ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı haklarının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
d. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
45. Başvurucular; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın
yenilenmesine ve lehlerine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
49. İncelenen başvurularda, serbest avukatlık mesleğini
icra etmekten alıkoyan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı
gerekçesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Söz konusu ihlallerin, mevcut düzenlemelerin derece mahkemelerince öngörülemez
şekilde yorumlanmasından, dolayısıyla doğrudan derece mahkemelerinin
kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun şekilde yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ekli tablonun D sütununda belirtilen
Mahkemelere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
51. Öte yandan somut başvurularda bireysel başvuru tarihi
itibarıyla mevcut olan koşullar dikkate alınarak karar verildiğini hatırlatmak
gerekir. Dolayısıyla bireysel başvuru tarihinden sonra ortaya çıkan yeni hukuki
durumların değerlendirilmesi konusunda Baro Yönetim Kurullarının takdir
yetkisinin olduğu açıktır.
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Ekli tablonun F sütununda isimleri yer alan avukatlar
tarafından temsil edilen başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin ayrı ayrı
ödenmesine karar verilmesi gerekir. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve ekli
tablonun E sütununda belirtilen yargılama giderlerinin ilgili satırda
gösterilen başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin
gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,
B. Talepte bulunan başvurucuların adli yardım
taleplerinin KABULÜNE,
C. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ekli tablonun D sütunundaki ilgili mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
G. Ekli tablonun F sütununda isimleri yer alan avukatlar
tarafından temsil edilen başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI
ÖDENMESİNE, ekli tablonun E sütununda belirtilen yargılama giderinin ilgili
satırda gösterilen başvuruculara ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.