TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR AÇIKGÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/30692)
|
|
Karar Tarihi: 19/10/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür AÇIKGÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Deniz YİĞİTCEOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, koruma tedbirlerinin ölçüsüz şekilde
uygulandığı ileri sürülerek açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle
özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, terör örgütüne üye olma suçu
kapsamında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından yürütülen bir
soruşturmada 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135.
maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri
ile anılan Kanun'un 140. maddesinde yer alan teknik araçlarla izleme tedbiri
uygulanmıştır.
9. Başvurucu hakkında Başsavcılık tarafından 20/2/2015
tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına (takipsizlik) karar verilmiştir.
10. Başvurucu; iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınmasına ilişkin tedbir kararının ilk olarak 13/12/2012 tarihinde
verildiğini, tedbirin aralıksız olarak on iki kez uzatıldığını ve 6/3/2014
tarihine dek uygulandığını, teknik araçlarla izleme tedbirinin de
13/12/2012-25/2/2014 tarihleri arasında elli dört kez uzatılarak uygulandığını,
usulsüz şekilde tatbik edilen söz konusu koruma tedbirleri nedeniyle kişilik
haklarının zedelendiğini ileri sürerek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açmıştır. İzmir 5. Ağır
Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kayda alınan 7/4/2015 havale tarihli dilekçesinde
başvurucu; çok uzun bir süre boyunca izlendiğini, iletişiminin dinlendiğini ve
kayda alındığını, özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin
güvencelerinin askıya alındığını, tedbirlerin ölçüsüz olduğunu iddia etmiş ve
uğradığı manevi zararlarının karşılığı olarak 20.000 TL manevi tazminat talep
etmiştir.
11. Cumhuriyet savcısı tarafından Mahkemeye sunulan esas
hakkındaki mütalaada, benzer taleple İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan
davada kabul kararı verildiği belirtilerek yasal koşulların oluştuğu
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir.
12. Mahkeme, 14/12/2015 tarihinde davanın reddine
oyçokluğuyla karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında tazminat istenebilecek
hâllerin ayrıntılı olarak sayıldığı, bunların arasında iletişimin dinlenmesi ve
teknik araçlarla izleme koruma tedbirlerine yer verilmediği, dolayısıyla
başvurucunun iletişim tespiti ve teknik araçlarla izlenmesi nedeniyle manevi
tazminat davası açma koşullarının oluşmadığının anlaşıldığı ifade edilmiştir.
13. Karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun üzerine atılı
suçun niteliği, iletişimin dinlenmesi ve teknik araçlarla takip sürelerinin uzunluğu
dikkate alındığında bir miktar manevi tazminatın başvurucuya verilmesi
gerektiği belirtilmiştir.
14. Başvurucu, söz konusu kararın bozulması ve davanın
kabulüne karar verilmesi talebiyle kararı temyiz etmiştir. 21/12/2015 tarihli
temyiz başvuru dilekçesinde; açtığı davanın reddedilmesinin 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan düzenleme gereğince
hukuka aykırı olduğunu, ölçülülük ilkesine aykırı şekilde uygulanan tedbirler
nedeniyle tazminat koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür.
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10/9/2018 tarihli
kararıyla temyiz talebinin reddine ve hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde, davanın reddine hükmedilmesinde usule ve kanuna aykırı
bir durumun olmadığı belirtilmiştir.
16. Nihai karar 5/10/2018 tarihinde öğrenilmiştir.
17. 8/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, yargı mercilerince
verilen kararlar, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları) için bkz. Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, §§
19-31.
19. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/3/2021 tarihli ve
E.2019/1984, K.2021/2893 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Tazminat talebinin dayanağı
olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma
Bürosunun ... sayılı soruşturma dosyası kapsamında, davacı hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
denetlenmesi tedbiri ve teknik ve fiziki takip tedbiri uygulandığı gerekçesi
ile 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada, yerel mahkemece davanın
reddine hükmedildiği anlaşılmakla;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar
yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak
oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin
sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Davacının kullanımında olduğu
belirtilen 05... numaralı telefon hattı hakkında ilgili soruşturma kapsamında
iletişimin tespiti tedbirinin uygulanıp uygulanmadığı, uygulanmış ise tedbir
evraklarının aslı veya onaylı örneklerinin dosya arasına alınarak tedbir
tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 135.
maddesinde düzenlenen şartları taşıyıp taşımadığı araştırılmadan davacının
talebinin CMK’nın 141. maddesinde sayılan sınırlı sebeplerden olmadığı
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi, .... Kanuna aykırı olup, davacı
vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu
sebepten dolayı ... bozulmasına ... karar verildi. ..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması ile teknik araçlarla izleme koruma tedbirlerinin ölçüsüz şekilde
uygulandığını, bunun üzerine açtığı tazminat davasının 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan düzenleme dikkate alınmadan
herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın reddedildiğini, bu suretle
zararlarının tazmin edilemediğini ve söz konusu kararların hukuka aykırı
şekilde verildiğini ileri sürerek özel hayat saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar
başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ...saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz.”
23. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar
başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır."
24. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
25. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından
vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin
edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun yargı makamlarınca gerçekleştirilen işlemlerden ve
ihmallerden kaynaklanan, özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal
edilmesi suretiyle oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle açtığı davanın
inceleme yapılmasına imkân veren mevcut bir düzenleme olmasına rağmen
değerlendirme yapılmadan reddedilmesine ilişkin şikâyetleri, Anayasa'nın 20. ve
22. maddeleriyle bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına
alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Etkili başvuru
hakkı bakımından yapılacak incelemenin sonucuna göre bu aşamada özel hayata
saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti bakımından ayrıca bir inceleme
yapılmayacaktır (aynı yönde yapılan inceleme ve değerlendirmeler için bkz. Murat
Haliç, § 40).
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
28. Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine
yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun
yanında Anayasa'nın 5. maddesinde, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin
korunması için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve
görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu düzenlemeler ışığında devletin
bireylerin özel hayata saygı haklarına ve haberleşme hürriyetlerine keyfî
olarak müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin anılan hak ve özgürlüklere
karşı saldırılarını önlemekle yükümlü kılındığı, bu bağlamda pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğu söylenebilir (Ali Çığır, B. No: 2015/19298,
8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32; U.B.,
B. No: 2015/3175, 10/10/2019, § 33; Murat Haliç, § 42).
29. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin özel hayatlarına
ve haberleşmelerine yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek
anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için
kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller
konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı tanımalıdır. Bu
imkân ise ancak etkili bir başvuru yolu tanınması ile sağlanabilir (Murat
Haliç, § 43).
30. Etkili başvuru hakkı, anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması
olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat
Haliç, § 44).
31. Anayasa Mahkemesi, manevi zararların ağırlıkta olduğu
ihlal iddialarında -kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, özel hayata
saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti kapsamında- hukuki tazmin yolunu daha
yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu
olarak kabul etmiştir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 44; Aslı
Kırmızı Demirseren, B. No: 2013/5680, 15/4/2014, § 41; Gülşin Oral,
B. No: 2013/6129, 16/9/2015, § 47; Sümeyye Örnek, B. No: 2014/11091,
7/6/2017, § 26). Bunun gerekçesi ise kasten veya taksirle başkalarına verilen
zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderilmesi imkânının daha fazla olması,
ceza hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk
alanında objektif sorumluluk esasının da etkili şekilde uygulanması ve hukuki
sorumluluk alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat
standardı kullanılması olarak açıklanmıştır. Ayrıca hukuk sistemimizde hukuki
sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin
zararının telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında özellikle manevi zarara
dayanan uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu ilgililere daha yüksek
başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olarak
nitelendirilmiştir (Işıl Yaykır, § 44; Aslı Kırmızı Demirseren, §
41; Mesut Özbezen, B. No: 2013/8175, 15/4/2014, § 40; Murat Haliç, §
45).
32. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, kişilik haklarına saldırı
mahiyetindeki iddiaların adli ve idari yargı düzenindeki mahkemelerce değerlendirilebileceğini,
bu doğrultuda ilgili mevzuat kapsamında kişilik haklarına yönelen saldırıların
sona erdirilmesi ve zararın tazmin edilmesi hususunda hukuk davası ile tam
yargı davası açılabileceği konusunda bir tereddüdün bulunmadığını da vurgulamaktadır
(Ali Çığır, § 41; Erol Kumcu, § 41; Cansun Sarıyıldız, B.
No: 2015/11671, 8/1/2020, § 30; Murat Haliç, § 46).
33. Devletin suçların soruşturulması faaliyeti kapsamında
şüpheliler hakkında birtakım tedbirler alarak onları gözetimi altında tuttuğu durumlarda
ise şüphelilerin sonradan ileri sürecekleri şikâyetlerinin olması olağandır.
Usul kurallarının yoğun şekilde öngörüldüğü bu özel durumlar yönünden söz
konusu şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun
bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması da ilgililere etkili
başvuru hakkının sağlanması bakımından bir gerekliliktir. 5271 sayılı Kanun'un
141. ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
davaları da bu bağlamdaki gerekliliği karşılamaya uygun bir yöntem sunmalıdır (Murat
Haliç, § 47).
34. H.Ö. (B. No: 2017/34332, 12/12/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirleri tazminat davaları ile 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinin (3) numaralı fıkrası yönünden birtakım değerlendirmelerde
bulunmuştur. Söz konusu düzenlemeler ile pratikteki uygulamaların bu tür
şikâyetler açısından etkili bir hukuk yolu olarak değerlendirilebilmesi için
gerekli olan yargısal yaklaşıma ilişkin yapılan açıklamalarda Anayasa Mahkemesi
5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere
hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya yaptığı işlemler
nedeniyle devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin öngörüldüğünü,
anılan hüküm kapsamında Cumhuriyet savcılarının yapmış oldukları işlemler
nedeniyle zarar gördüğünü düşünen mağdurlar yönünden bir başvuru mekanizmasının
oluşturulduğunu tespit etmiştir (H.Ö., § 41; ayrıca bkz. M.Y., B.
No: 2014/7149, 22/11/2017, § 50). H.Ö. kararında, yargılama
faaliyetlerinden doğan ve emredici ya da yasaklayıcı bir kural bulunmaması
nedeniyle kişisel kusur veya haksız fiil kapsamında değerlendirilemeyecek
özensiz davranışlardan kaynaklanan zararların 5271 sayılı Kanun'un (3) numaralı
fıkrası kapsamında giderilebileceğine ilişkin olarak Yargıtayca verilen bazı
kararlara da yer verilmiş ve anılan fıkranın etkili bir yol olarak
işletilebileceğine işaret edilmiştir (Murat Haliç, § 48).
35. Gerçekten de kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi
amacıyla öngörülen yargı yollarından biri olan koruma tedbirleri nedeniyle
tazminat davası açma imkânının mevzuatta yer alması tek başına yeterli olmayıp
bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola
başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken
dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki
iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı
sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Murat Haliç, § 49).
36. Sonuç olarak tahdidi sayılan koşullar dışında
hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptığı
işlemlerden kaynaklanan zararların giderilmesine yönelik girişimlerde bulunma
imkânı sağlayan ve geniş şekilde yorumlanmaya uygun olan söz konusu
düzenlemelerin zarar görenlerin herhangi bir yargı merciine başvurma imkânını
ortadan kaldıracak şekilde dar yorumlanmaması ve etkili bir yargısal koruma
sağlama konusunda yargı makamlarınca temel hak ve özgürlükleri önceleyen bir
yaklaşım içinde olunması etkili başvuru hakkının gereklerinin sağlanması açısından
önem arz etmektedir (Murat Haliç, § 50).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Başvuru özetle takipsizlik kararıyla sonuçlanan bir
soruşturma sürecinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile
teknik araçlarla izleme koruma tedbirlerinin ölçüsüz şekilde uygulandığını
belirten başvurucunun mevcut yargısal sistemin etkili şekilde işletilmediği
iddiasına ilişkindir.
38. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine 18/6/2014
tarihinde yapılan değişikliklerle eklenen (3) numaralı fıkra ile anılan
maddenin (1) numaralı fıkrasında yazan hâller dışında suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri
de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar
veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davalarının devlet aleyhine
açılabileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu suretle Cumhuriyet savcılarının
yapmış olduğu işlemler nedeniyle zarar gördüğünü düşünen kişiler yönünden bir
hukuk yolunun getirildiği görülmektedir.
39. Bazı kararlarında Yargıtay, suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri
de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya
yaptığı işlemler nedeniyle zarar gördüğünü iddia ederek 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesi kapsamında tazminat davası açan kişilerin durumlarını bu bağlamda
değerlendirmiştir. Örneğin özel hayatın gizliliği ve iddianame içeriğinde
kişisel verilerle ilgili bilgi ve belgelere haksız şekilde yer veren Cumhuriyet
savcısının bu eylemine karşı açılan tazminat davasında Yargıtay, yargı
mensuplarının zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun hareket ederek özenli
davranmaları gerektiğini, kişilerin gizli veya özel hayat alanına ait olan
haberleşme içeriklerine, kişiler arasındaki konuşmalara, kişisel verilerle
ilgili bilgi ve belgelere iddianame içeriğinde yer verilmesinin uygun
olmadığını, yer verilmesinin zorunlu olması durumunda ise maruz kalınan suçlar
bakımından kişilerin onur ve saygınlığını en az zedeleyecek şekilde bu
hususlara yer verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yargıtay, bu durumda
bireysel hakları en az ihlal edecek ve bu ihlali haklı gösterecek bir yöntemin
benimsenmesi gerektiğini ifade ederek aksi yöndeki yaklaşımı özensiz davranış
olarak nitelendirmiş ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince mağdurun manevi zararlarının tazmin edilmesi gerektiği
sonucuna ulaşmıştır (söz konusu karar için bkz. Murat Haliç, bkz. § 25).
40. Başka bir kararında Yargıtay, yeterli uzmanlığı
bulunmayan bilirkişiye rapor düzenlettiren ve bu raporu esas alarak kamu davası
açan Cumhuriyet savcısının eyleminden dolayı ileri sürülen manevi tazminat
talebinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir (söz konusu karar için bkz. Murat
Haliç, § 26). Yine Yargıtay, dinleme kararı veren ve hakkında disiplin
soruşturması başlatıldığı iddia edilen hâkimin bu kapsamdaki eylem ve
işlemlerinden kaynaklanan zararların tazmini talebiyle açılan davada 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasının uygulanabileceğini
ifade etmiştir (söz konusu karar için bkz. Murat Haliç, § 27). Öte
yandan Yargıtay, silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında yürütülen
soruşturmada telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbiri
ile teknik ve fiziki takip tedbiri uygulandığı gerekçesi ile açılan tazminat
davasının 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde düzenlenen şartları taşıyıp
taşımadığı araştırılmadan anılan Kanun'un 141. maddesinde sayılan sınırlı
sebeplerden olmadığı gerekçesiyle reddedilmesini kanuna aykırı bulmuştur (bkz.
§ 19).
41. Dolayısıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında "suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere
hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları
işlemler" şeklinde ifade edilen ve her somut olayın özelliğine göre
değerlendirilmesi gereken nedenlere dayanılarak bir zararın meydana geldiği
konusunda savunulabilir iddiaların ileri sürülmesi durumunda yargı makamlarının
bu konuda yapacakları yorum, söz konusu temel hakların korunmasını sağlayan
etkili başvuru yolunun bulunup bulunmadığının saptanmasında kilit rol
oynamaktadır.
42. Somut olayda, başvurucunun özel hayatının ve
haberleşmesinin gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle manevi olarak zarar
gördüğüne ve bu zararların tazmin edilmesi gerektiğine yönelik şikâyetleri 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen koşulların oluşmadığı gerekçesiyle
ilgili yargı mercilerince reddedilmiştir.
43. Başvurucunun şikâyet ettiği hususun hangi nedenlerle
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği hususunda delillere dayanan somut gerekçeler ileri
sürdüğü görülmektedir. Ancak ilgili yargı mercilerince bu iddiaların yeterli
şekilde değerlendirilmediği ve savunulabilir nitelikteki iddialara dayanan dava
neticesinde verilen kararda ikna edici açıklamalarda bulunulmadığı
anlaşılmaktadır.
44. Başvurucunun içinde bulunduğu koşulların ve
iddialarının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer alan koşulların
oluşmadığı yönünde verilen kararın bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçeler
içermediği ve başvurucuya uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olmadığı
anlaşılmaktadır. Esasında ilgili yargı mercilerince ortaya konulan bu
yaklaşımın temel hakların ihlaline yönelik şikâyetin etkili bir şekilde
incelenmesine imkân sağlamadığı değerlendirilmektedir. Neticede somut olayın
koşullarında özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti bağlamında oluşan
zararlarının tazmini konusunda başvurucuya, asgari güvenceleri içerecek şekilde
etkili bir hukuk yolu sunulmadığı sonucuna varılmaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. ve 22.
maddeleriyle bağlantılı olarak 40. maddesinde güvence altına alınan etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir
mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine ve lehine 20.000 TL tazminata hükmedilmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
51. İncelenen başvuruda özel hayata saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin özel hayata saygı hakkı ile haberleşme
hürriyeti bağlamında oluşan zararlarının tazmini konusunda başvurucuya asgari
güvenceleri içerecek şekilde etkili bir hukuk yolu imkânı sunmayan derece
mahkemelerinin kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda etkili başvuru hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç
ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetiyle
bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan
etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin etkili başvuru hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/124, K.2015/317) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.