TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
K.D. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/30756)
Karar Tarihi: 4/11/2020
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
K.D.
Vekili
Av. Fetullah Furkan Hakkı BAYRAKTAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmaması, gözaltı süresinin makul olmaması ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyetler haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyetler yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması nedeniyle adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu 29/3/2018 tarihinde ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmıştır. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının gerekçesinde belirtildiğine göre ilgili yabancı devlet yetkililerince sınır dışı edilmesine karar verilen başvurucu aynı tarihte Türk yetkililere teslim edilmiştir.
11. Türk yetkililer tarafından 29/3/2018 uçakla İstanbul'a getirilen başvurucu, (Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklamaya yönelik verdiği yakalama kararına istinaden) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen bir soruşturma kapsamında 29/3/2018 tarihinde İstanbul'da havalimanında gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun ilk ifadesi İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alındıktan sonra başvurucu 11/4/2018 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir.
13. Başsavcılık aynı tarihte başvurucunun ifadesini almış ve başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
14. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu esnasında şüphelinin kendisinin belirlediği avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. ben sadece matematik öğretmeniyim. Ben jakova ilinde Mehmet Akif Kolejinin müdürüydüm. buranın örgütle irtibatlı olduğunu bilmiyordum. öğretmen olarak okuldaki işleri hallediyordum. örgütle bağlantısı olduğunu bilmiyordum. [M.A.G.nin] beyanlarının benimle alakası yoktur. ablası ile arasında olan konuşmalardır sık sık konuşmayız. yaş itibarıyla aramızda fark vardır. onunla bir bağlantım yoktur. program yüklediğine dair bilgim yoktur. Bank Asya'ya talimat üzerine para yatırmadım. bilerek para yatırmadım. sadece bireysel emeklilik sistemine kaydım var onun parası vardır. fatih üniversitesinin taksitleri vardır. bir de ramazan ayında iftar bağışında bulundum diye hatırlıyorum. iki üç lira girişleri vardır. kredi kartımın borcunu ödemeye çalışıyordum. yurt dışındaki bankadan Türkiye'ye eft yapıyordum. böyle bir hesap hareketi vardır. talimatla para yüklemem söz konusu değildir. NT isimli bir firmaya para göndermedim. alışveriş yapmış olabilirim. Viber isimli uygulamadaki yazışmalar ise [M.E.] bizim müdürümüzdür onunla alakalı görüşmelerdir. birçok kez görüşmüşüzdür. ben daha çok viber kullanırım. ben suçsuzum. işim sadece öğretmenliktir. öğrenciler ve öğretmenlerle işimdir. silahlı terör örgütü ile alakam yoktur. hiçbir yerden talimat almadım. öğretmenliğimi yapmaya çalışıyorum."
15. Hâkimlik 11/4/2018 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Soruşturmaya konu FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün yönetici konumundaki şüphelilerin ... [ilgili yabancı devlette] faaliyet ve eylemleri bu çerçevede değerlendirildiği, 15/7/2016 tarihinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine yerleştirmiş olduğu mensuplarınca gerçekleştirilmeye çalışılan darbe teşebbüsünün bertaraf dilmesi sonrasında bu durum tüm dünyaya delilleriyle birlikte anlatılıp izah edildiği, buna rağmen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün bu ülkelerde halen sözde eğitim-öğretim faaliyetinde bulunduğunun tespit edildiği, gelinen aşamada Türkiye Cumhuriyeti devleti bürokrasisi ve istihbari kurumlarının başarılı çalışmaları ile örgüt yapılanmasında önemli yeri olan şüphelilerin, diplomatik alandaki başarılı çalışmalar sonucu ülkemize iadesinin sağlanmaya başlandığı, bu kapsamda; FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü'nün ... [ilgili yabancı devletteki] sözde eğitim-öğretim kurumlarında ülkenin en üst düzey devlet yönetimindeki kişilerinin çocuklarına sözde eğitim veren şüpheliler 29/3/2018 tarihinde ... [Türk görevlilerin] gözetiminde ... [ilgili yabancı devletten] deport edilerek ülkemize getirildiği, şüphelilerin ülkemize getirilmesinin hemen sonrasında örgüt lideri Fetullah Gülen'in 2/4/2018 tarihinde yaptığı konuşmada, bu şüpheliler sahiplenilerek icra edilen bu faaliyetin 'EŞKIYALIK' olduğunu beyan ettiği, şüphelilerin ülkemize getirilmesi ile birlikte daha öncesinde devam eden soruşturmalara ilişkin bulgular ile tahkikata devam edilirken başkaca Cumhuriyet Başsavcılıkları nezdinde bulunan soruşturma ve tahkikat evrakları temin edilerek soruşturma dosyasına konulduğu, gelinen aşamada 15/7/2016 tarihinde vuku bulan hain darbe girişimi sonrasında dahi FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün yurt dışı eğitim yapılanması içerisinde ... [ilgili yabancı devlette] faaliyette bulunan örgüt yöneticisi olan şüphelilerin örgüt faaliyeti kapsamındaki eylemleri irdelendiğinde;
...
şüpheli [K.D.] hakkında yapılan soruşturmada, Türkiye'de bulunduğu dönemde örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan İzmir ilinde mevcut dershanede öğretmen olarak görev yapması, hakkında Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yazılan dosya içerisinde mevcut tutanaklarda, şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile irtibatlı olan örgütün eğitim birimlerinden olan bir okulda kolej müdürü olarak çalıştığının tespit edilmesi, şüphelinin örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan Umut Özel eğitim A.Ş isimli firmada SGK kaydı ile çalıştığının tespit edilmesi, Elmalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan [M.A.G.nin] alınan savunmasında, şüphelinin eniştesi olduğunu, ablası ile yurt dışında tanışarak evlendiğini, örgütün eğitim birimlerinden olan bir okulunda çalıştığını beyan etmesi ayrıca şüphelinin örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan hesap hareketlerinde ve kredi kartı ekstrelerinde yapılan incelemede, örgütün yardım kuruluşlarından olan kimse yok mu derneğine çok sayıda bağışının olduğunun tespit edilmesi, yine örgütle bağlantılı bulunan Fatih Üniversitesi ve NT isimli firmalara çok sayıda para gönderdiğinin tespit edilmesi, 2014 yılı ikinci yarısında 1.000 TL kadar parayı hesabına yatırdığının tespit edilmesi, şüpheli hakkında yapılan açık kaynak araştırmasında, örgütün Gjakova yerleşim merkezindeki kolejinin müdürü olduğunun tespit edilmesi, şüpheliden ele geçirilen telefon üzerinde yapılan ön incelemede, telefon içerisinde yer alan bir kısım evrakın şifreli döküman olarak kaydedilmesi, yine dijital verilerinde yapılan incelemede, örgütle bağlantılı bulunan Samanyolu haber, Çağlayan Dergisi gibi uygulamaların telefonunda yüklü bulunduğunun tespiti, telefonda yüklü bulunan VİBER isimli program üzerinden [M.E.] isimli şüpheli ile örgütün ... [ilgili yabancı devlette] faaliyetlerine yönelik bir kısım yazışmalarda bulunduğunun tespit edilmesi, ayrıca örgüt liderinin ve örgütün üst düzey yöneticilerinden olan şahsın şüpheliyi sahiplenerek ümit ve moral verici beyan ve açıklamalarda bulunmuş olması, yurt dışı eğitim faaliyetlerinin gerçekte uluslararası alanda o ülkeler aleyhine casusluk faaliyeti niteliğinde olduğu hususları dikkate alındığında, [şüphelinin] ... Silahlı Terör Örgütü Yöneticiliği yapmak suçu ve TCK.nın 331 maddesi kapsamında kalan Uluslararası Casusluk suçunu işlediği ... yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenin 'Kanun gereğince' var sayıldığı, Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 5271 sayılı CMK'nun 100. ve devam eden maddeleri uyarınca şüphelilerin tutuklanmasına engel bir hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza ve güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler açısından 'yetersiz' kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler ve müdafilerinin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile tüm şüphelilerin üzerine atılı olan Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme ve Uluslararası Casusluk Yapma suçlarından 5271 sayılı CMK'nın CMK 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına ... karar verildi."
16. Başvurucu tutuklama kararına 17/4/2018 tarihinde itiraz etmiş, İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği 20/4/2018 tarihinde başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.
17. Sonraki süreçte başvurucunun tutukluluk durumu resen veya başvurucunun talebi üzerine ilgili sulh ceza hâkimlikleri tarafından değerlendirilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
18. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 14/8/2018 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş, başvurucunun anılan karara itirazı İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 7/9/2018 tarihinde reddedilmiştir.
19. Başvurucu 3/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Başsavcılık 1/3/2019 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütü kurma veya yönetme ve uluslararası casusluk yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
21. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, dosya kapsamında bulunan olgu ve delillere göre başvurucunun FETÖ/PDY yöneticisi olma ve uluslararası casusluk suçlarını işlediğini iddia etmiştir. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun;
- FETÖ/PDY'nin yurt dışı yapılanmasında görevli olduğu ve ilgili yabancı devlette örgüt adına yönetici sıfatıyla faaliyet yürüttüğü,
- Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü tarafından soruşturma dosyasına gönderilen yazı içeriğine göre ilgili yabancı devlette faaliyet yürüten FETÖ/PDY ile iltisaklı olan eğitim kurumlarında görev yaptığı,
- ...[ilgili yabancı devlette] ... isimli yerleşim merkezinde faaliyet gösteren FETÖ/PDY'ye ait Gülistan Eğitim Kurumlarında genel müdürlük yaptığı,
- FETÖ/PDY ile iltisaklı Bank Asyada bulunan hesabında 2013 yılı Aralık ayında hiç parası bulunmadığı hâlde terör örgütü lideri Fetullah Gülen'in örgüt mensuplarına Bank Asyaya para yatırılması talimatı vermesi üzerine 2014 yılı ilk yarısında 1.023 TL para artışının bulunduğu,
- Bank Asya mevduat hesabına tanımlı kredi kartı hesap hareketlerine göre FETÖ/PDY ile iltisakı nedeniyle kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Kimse Yok mu derneğine çok sayıda bağışının olduğu,
-Bank Asyada bulunan mevduat hesabı üzerinden terör örgütü ile iltisaklı olan Fatih Üniversitesine ve NT isimli firmaya çok sayıda para transferinin bulunduğu,
-Terör örgütü ile iltisakından dolayı KHK ile kapatılan Umut Özel Eğitim A.Ş.de çalıştığı,
ileri sürülmüştür.
- Ayrıca Elmalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan hakkında soruşturma yürütülen M.A.G.nin savunmasında başvurucuyla ilgili "başvurucunun eniştesi olduğu, ablası ile yurt dışında tanışarak evlendiği ve örgütün ... [ilgili yabancı devlette] bulunan bir okulunda çalıştığı" şeklindeki beyanına özetle yer verilmiştir.
- Dijital verilerde yapılan incelemeye göre terör örgütüyle bağlantılı bulunan Samanyolu haber ve Çağlayan dergisi gibi uygulamaların telefonunda yüklü bulunduğu ayrıca cep telefonunda yüklü bulunan "VİBER" isimli program üzerinden hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen M.E. ile örgütün ... [ilgili yabancı devletteki] faaliyetlerine yönelik bir kısım yazışmalarda bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
- 10/4/2018 tarihli video çözüm tutanağı içeriğine göre FETÖ/PDY'ye ait herkül.org isimli sitede yayımlanan ''EŞKİYANIN TASALLUTU VE YOL HARİTAMIZ '' başlıklı video içeriğinde örgüt lideri Fetullah Gülen'in ve sosyal medyada paylaşılan video içeriğinde de FETÖ/PDY'nin yöneticilerinden E.D.nin başvurucuyu ve diğer şüphelileri sahiplenerek ümit ve moral verici beyan ve açıklamalarda bulunduklarının tespit edildiği belirtilmiştir.
22. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 7/3/2019 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2019/83 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. Mahkeme başvurucu hakkındaki davayı tefrik ederek yetkisizlik kararı vermiş ve dosyayı Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermiştir. Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin karşı yetkisizlik kararı vermesi üzerine yetki uyuşmazlığını inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili olduğuna karar vermiş ve anılan karar üzerine yargılamaya Mahkemenin E.2019/319 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
24. Mahkeme 25/9/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle İzmir'de üniversiteyi bitirdikten sonra 2006 yılında Körfez Dershanesine başvurduğunu ve kabul üzerine bir süre (84 gün) çalıştığını, 2016 yılında bu kurumun KHK ile kapatıldığını, kendisinin çalıştığı dönemde bunu öngörmesinin mümkün olmadığını, Körfez Dershanesinden sonra yabancı dili olması nedeniyle yurtdışına çıkmak istediğini ve yurtdışındaki okullara öz geçmişini gönderdiğini, bu nedenle Arnavutluk'a kabul edildiğini ve üç yıl Arnavutluk'ta çalıştığını, evlendikten sonra ilgili yabancı devlete geçtiğini ve yaklaşık dokuz yıldır ilgili yabancı devlette öğretmenlik yaptığını, oturma ve çalışma izninin bulunduğunu, çalıştığı kurumda genel müdür olarak değil müdür olarak görev yaptığını, çalıştığı okulun terör örgütüyle ilgisinin bulunmadığını, Bank Asyadaki hesabının maaş hesabı olduğunu ve yatırılan paraların da kredi kartı borcu ödemesi olduğunu bu durumun uzman raporlarıyla anlaşılabileceğini, dolayısıyla talimatla para yatırmasının söz konusu olmadığını, telefonunda bulunan programların ilgili sitelerden indirilebilen yasal programlar olduğunu, tanık M.A.G.nin kendisinin kayınbiraderi olduğunu ve süreçte tutuklandığını ifadesinde kendisiyle ilgili doğrudan bir beyanının bulunmadığını ancak çalıştığı kurumun FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu yönünde beyanlarının bulunduğunu, tanığın muhtemelen etkin pişmanlıktan faydalanmak için bir kısım beyanlarda bulunmuş olabileceğini, aleyhine olan hususları kabul etmediğini, o tarihlerde yasal bir dernek olan Kimse yok mu derneğine dinî duygularla özellikle ramazan aylarında bağışta bulunduğunu, bağış miktarlarının küçük olduğunu ve bağışı taksitli yaptığı için her taksitin ayrı bir bağış gibi algılandığını, Fatih Üniversitesinde uzaktan yüksek lisans yaptığını, bu nedenle okul ücreti gönderdiğini, söz konusu ödemenin de yine taksitli olarak yapılması nedeniyle her ay para transferi yapmış gibi gözüktüğünü, NT firmasına yaptığı ödemenin (19 TL, 80 TL) aldığı kırtasiye malzemesi nedeniyle yaptığı ödeme olduğunu, M.E. ile aynı yerde çalışmaları nedeniyle tanıştıklarını ve yazışma içeriklerinin işle alakalı olduğunu, içeriklerde suç teşkil eden herhangi bir husus bulunmadığını, Fethullah Gülen ve E.D.nin açıklamalarının kendisiyle ilgilisinin olmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.
25. Mahkemenin talimatla ifadesinin alınmasına karar verdiği Tanık M.A.G. Kaş Asliye Ceza Mahkemesinde 23/9/2019 tarihinde ifade vermiştir. Tanığın beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıklardan [K.D.] benim eniştem olur. Kendisini eniştem olması sebebi ile tanırım. Ablam ile yurt dışında tanışmışlar. Türkiye'de düğünleri oldu. Seneden seneye yıllık izinlerinde Türkiye'ye geldiklerinde kendisi ile aile içinde görüşüyordum. ... [ilgili yabancı devletteki] bir Türk okulunda öğretmen olarak çalıştığını biliyordum. Kendisi ile ilgili başka söyleyeceğim bildiğim hiç birşey yoktur ..."
26. Mahkeme 26/12/2019 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıkla ilgili toplanan ve mahkememizce kabul edilen tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; sanığın ... [ilgili yabancı devletten] Türkiye'ye o ülke açısından kamu güvenlik açısından tehlike arz edeceğinden bahisle deport edilerek getirilmesi, örgüt liderinin ve terör örgütünün yöneticilerinden olup terör örgütüne ait kapatılan Zaman Gazetesini firari genel yayın yönetmeni [E.D.nin] sanığı sahiplenerek sanıkların yurda getirilip Türk Yargısı önüne çıkarılmasının eşkıyalık olduğunu beyan ettiği, sanığın da savunmasını bu propaganda üzerine inşa etmesi, sanığın ... [ilgili yabancı devlette] faaliyet yürüten FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile iltisaklı olan eğitim kurumlarında yakalanmış olduğu tarihe kadar o kolejde okul müdürü olarak görev yapması, sanıktan elde edilen dijital materyallerinin incelenmesinde terör örgütü ile bağlantılı Samanyoluhaber, Çağlayan Dergisi gibi uygulamalarına ait telefon uygulamaları ve birtakım örgütsel yazışmalara ilişkin mesaj içeriklerinin ortaya çıkması örgütün talimatıyla hareket ederek, örgütün yurt dışı yapılanması içerisinde bulunduğu, yurt dışı alanda da örgüt adına faaliyetlerde bulunarak iradesini örgütün iradesine teslim edecek kadar derin bir örgütsel ilişki içinde olduğu konusunda mahkememizce kanaat oluşmuştur.
Bütün terör örgütleri gibi Fetö'nün de temel amacı bu örgüte müntesip yetiştirmektir. İlk ve öncelikli kuruluş gayesi eğitim değil, insan kaynağı sağlamaktır. FETÖ de eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiğini öğretip uygulatma üzerine kuruludur. Örgütsel bağlılığın temini bakımından; gizlilik ve tedbir uygulanması, kişiler hakkında istihbarat toplayıp özel bilgi edinmek, sorunsuz işleyen bir emir ve rapor zincirinin varlığı, devletten ve aileden önde gelen örgüt aidiyeti, devlet hiyerarşisinde daha üstte olsa bile örgüt hiyerarşisi asıl olduğundan daha ast birinden emir alınması, hizmet kardeşliği ve örgüt içi dayanışma nedeniyle illegal olsa dahi talimatın sorgulanmaması, psikolojik tehdidin etkisiyle özgür iradenin kaybedilmesi hususları önem taşımaktadır. Sanığın da yakalandığı zamana kadar-15 Temmuz darbe girişiminden sonra dahi- ... [ilgili yabancı devlette] örgüte müzahir eğitim kurumunda çalışmaya devam etmesi, örgüt kapsamındaki faaliyetlerini yurt dışında devam ettirmesi, illegal olan bir faaliyeti sorgulamaksızın iradesini örgütün emrine adayıp feda ettiğini göstermektedir. Zira yukarıda açıklandığı üzere örgüt için eğitim kurumları büyük önem taşımaktadır.
Sanıktan alınan dijital materyallerde yapılan bilirkişi incelemesinde tespit edilen mesaj içeriklerine bakıldığında da sanığın atılı suçu işlediği sabit görülmüştür. Zira VİBER üzerinden yapılan bu mesaj içeriklerinde ... [ilgili yabancı devlette] bulunup iadesi istenen [U.T.nin] iade talebinin reddine ilişkin kararı haklı bulduklarına, bu durumun herkesin bilmesi gerektiğine ilişkin örgütsel tutum ve davranış içerisinde örgütle irtibatlı bu şahsı destekleyici ve sahiplenici sayılabilecek yazışmaların bulunduğu, yine VİBER üzerinden yapılan bir konuşmada yapılacak bir program için kendi aralarında Klan tv ve Opinion tv ile alakalı konuşmaların olduğu, aynı zamanda hizmet harekatı olarak bahsedilen örgüt kapsamında yapılan faaliyetleri, Türkiye'de yaşanan olayları bir zulüm olduğunu, bunun için dua ettiklerini, bir zaman sonra tüm bunların geçeceğini, sabır etmeleri gerektiğini, örgüt liderinin de bamtelinde bu duruma vurgu yaptığını, cezaevinde olan örgüt üyelerinin mahkeme sürecinde ve hakim karşısında yaşadıklarını, cezaevindeyken neler yaptıklarını, vakitlerini nasıl değerlendirdiklerini, örgüt faaliyetleri kapsamında kalacak eylemlerini anlatan bu gibi çok sayıda mesaj içeriklerinin yer alması sanığın örgüt kapsamında yer alarak yaşanan tüm sürece rağmen (15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra dahi) örgüt kapsamında faaliyetlerini sürdürerek tüm kararlarını örgütün tasarrufuna bırakmış olduğunu göstermektedir. Bunun altında yatan sebeplerden en önemlisi bağlı olduğu imamların ve örgüt liderinin hata yapmayacağı inancıdır. Zira örgüt lideri Fetullah Gülenin kitabındaki bir bölümde 'Hizmet insanı' başlıklı bölümde 'Cemaate bağlı kişinin azimli kararlı ve hizmete itaatkar her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil, hizmetin rütbesini ön planda tutan hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını canını sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması gerektiği' belirtilmiştir. İşte sanık da mesaj içeriklerinde görüleceği üzere hizmet harekatı adıyla yurt dışındaki örgüt kapsamındaki eylem ve sorumluluklarıyla örgüt liderinin bahsettiği şahıslardan olup, iradesini örgütün emrine amade tutarak, azimli bir şekilde bu faaliyetlerini ... [ilgili yabancı devletten] deport edilip de yakalanana kadar devam ettirmiştir.
Ayrıca örgüt liderinin video kaydında detaylı görüleceği üzere yurt dışından deport edilerek gönderilen sanıkla ilgili bu yapılanların eşkiyalık olduğunu, bir gün tüm bunların sona ereceğini söyleyerek sanığı sahiplenici konuşmalar yapmıştır. Bu konuşmalar sanığın örgüt içinde örgütün strateji ve hedefleri doğrultusunda amaca giden yolda bu karşılaştıkları tüm kötü durumların bir gün son bulacağını, ümitvar olmaları gerektiğine ilişkin zihniyetle onlara ümit verici konuşmalar olmuştur.
Bu konuşmalar örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatlar yoluyla kolektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksi ile hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ordu içerisinde kendi özel hiyerarşisi ile illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensupları ile devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hale getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturma amacıyla yapılmıştır. Örgüt liderinin bu sözleri fetvalarla 'Tedbir ve İstihbarat', 'Maarif ve Şirket' ilkesine göre yetiştirilen örgüt mensuplarının, amaçlarına giden yolda hasım olarak gördükleri diğerlerini de etkisiz kılarak devlet içinde etkin bir konuma gelmeleri amacıyla sanıkları sahiplenerek, onların moral ve motivasyonlarını yükseltme gayesiyle söylenerek onların örgütle bağını sıkı bir şekilde ortaya koymuştur."
27. Karar başvurucu tarafından istinaf edilmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 20/2/2020 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz kanun yolunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet Sabri Şirin, B. No: 2016/10825, 12/2/2020, §§ 28-47; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
30. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Abdullah Öcalan/Türkiye ([BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005) kararında, başvurucunun uygulanabilecek iade süreci izlenmeden, kanuna aykırı olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığı şikâyetine ilişkin olarak esas alacağı ilkeleri aşağıdaki şekilde belirlemiştir:
"83. Gözaltının 'kanunun öngördüğü prosedüre' uygun olup olmadığını da içine alan gözaltının 'yasal' olup olmadığı sorusu üzerinde, AİHS esasen ulusal hukuka atıfta bulunur ve ulusal hukukun maddi ve usule ait kurallarına uyma zorunluluğu koyar. Bununla beraber, AİHS ayrıca, özgürlük mahrumiyetinin 5. maddenin amacına, özellikle bireyleri keyfilikten korumaya uymasını gerektirmektedir. Burada tehlikede bulunan yalnızca “özgürlük hakkı” değil, aynı zamanda “kişinin güvenlik hakkıdır” (bkz., diğer kararlar arasında, Bozano, yukarıda kayıtlı, s. 23, § 54; ve Wassink / Hollanda, 27 Eylül 1990 tarihli karar, A Serisi no. 185-A, s. 11, § 24).
84. İç hukuku yorumlamak ve uygulamak en başta ulusal makamların, özellikle de mahkemelerin görevidir. Bununla beraber, 5 § 1 maddesi uyarınca, iç hukuka uymamaklaAİHS ihlal edildiği için, AİHM bu kanuna uyulup uyulmadığını gözden geçirmek için belli bir yetki kullanabilir ve kullanmalıdır (bkz. Benham / Đngiltere, 10 Haziran 1996 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1996-III, s. 753, § 41; ve Bouamar / Belçika, 29 Şubat 1988 tarihli karar, A Serisi no. 129, s. 21, § 49).
85. Bir Devletin yetkililerinin bir diğer Devletin topraklarında bu Devletin onayı olmadan gerçekleştirdikleri yakalama, 5 § 1 maddesi uyarınca, ilgili kişinin bireysel güvenlik haklarını etkilemektedir (bkz., aynı etkiye ilişkin Stocké / Almanya, 12 Ekim 1989, A Serisi no. 199, Komisyon görüşü, s. 24, § 167).
86. AİHS, iade anlaşmaları ya da sınırdışı etme konuları çerçevesinde, AİHS’de tanınan özel haklara müdahale etmemesi koşuluyla kaçak suçluları adaletin önüne çıkarabilmek için yapılan Devletler arası işbirliğini engellemez (bkz. Stocké, yukarıda kayıtlı Komisyon görüşü, s. 24-25, § 169).
87. Biri AİHS’ye taraf olan, diğeri olmayan Devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak, bir iade anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da, böyle bir anlaşmanın olmaması durumunda, ilgili Devletler arasındaki işbirliği de, AİHM’ye şikayet edilmesine neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki işbirliği sonucu bir kaçağın teslim edilmesi, tek başına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da bu nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (bkz. Freda / Đtalya, no. 8916/80, 7 Ekim 1980 tarihli Komisyon kararı, DR 21, s. 250; Klaus Altmann (Barbie) / Fransa, no.10689/83, 4 Temmuz 1984 tarihli Komisyon kararı, DR 37, s. 225; Luc Reinette/ Fransa, no. 14009/88, 2 Ekim 1989 tarihli Komisyon kararı, DR 63, s. 189).
88. AİHS’nin tamamında var olan, toplumun genel çıkarına ilişkin talepler ile bireyin temel haklarının korunmasına ilişkin gereklilikler arasında adil bir denge kurma arayışıdır. Dünyadaki dolaşım daha kolay hale geldikçe ve suç daha geniş çaplı bir uluslararası boyut aldıkça, yurtdışına kaçan şüphelilerin adalete teslim edilmesi, giderek bütün ulusların çıkarına olmaya başlamıştır. Bunun tersine, kaçaklar için güvenli sığınaklar tesis etmek, yalnızca korunan kişiyi barındırma zorunluluğu bulunan Devlet için tehlike oluşturmakla kalmayacak, bunun yanısıra iade kurumunun temellerinin zayıflamasına da sebep olacaktır. (bkz. Soering / Đngiltere, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, A Serisi no. 161, s. 35, § 89).
89. AİHS, iadenin sağlanabileceği koşullara ya da iadenin sağlanmasından önce izlenecek prosedüre ilişkin hiçbir hüküm içermemektedir. İlgili Devletler arasındaki işbirliğinin sonucu olmuş ve kaçağın yakalanmasına ilişkin emrin yasal temelinin, kaçağın menşe Devletinin yetkilileri tarafından çıkarılan bir tutuklama emri olması sağlanmışsa, sıradışı bir iade bile AİHS’ye aykırı olarak değerlendirilmemektedir (bkz. Illich Ramirez Sánchez, yukarıda kayıtlı, s. 155).
90. Yakalamanın, kaçağın sığınmacı olarak bulunduğu Devletin kanunlarına aykırılık oluşturup oluşturmadığı dikkate alınmaksızın -bu, sadece ev sahibi Devletin AİHS’ye taraf olması halinde AİHM tarafından incelenecek bir husustur- AİHM, başvuranın gönderildiği Devletin yetkililerinin ev sahibi Devletin egemenliğine aykırı şekilde ve dolayısıyla uluslararası hukuka ters düşen bir biçimde, kendi toprakları dışında hareket ettiklerine dair, birbiriyle tutarlı çıkarımlardan oluşan kanıta ihtiyaç duymaktadır (bkz., mutatis mutandis, Stocké / Almanya, 19 Mart 1991 tarihli karar, A Serisi, no. 199, s. 19, § 54). Ancak bundan sonra ev sahibi Devletin egemenliğine ve uluslararası hukuka uygun hareket edildiğini ispat külfeti, savunmacı Hükümet’e ait olacaktır. Bununla beraber, Daire’nin ileri sürmüş olduğu üzere (12 Mart 2003 tarihli karar, § 92), bu noktada başvurandan 'her türlü makul süpheden uzak' bir kanıt göstermesi istenmemektedir."
31. AİHM, yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yaptığı incelemede ise başvuranın Nairobi Havaalanı'nın uluslararası sahasında Türk güvenlik kuvvetleri mensupları tarafından yakalandığına değinerek söz konusu olayda Türkiye'nin yetkisini kendi ülkesi sınırları dışında kullanmış olmasına rağmen başvuranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 1. maddesinin kapsamı doğrultusunda, Türk yetkilileri tarafından Türkiye'ye dönmeye fiziksel olarak zorlandığı ve yakalanmasını takiben dönüşünde Türk yetkililerinin yetki ve kontrolü altında bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir (Öcalan/Türkiye, § 91).
32. AİHM; yakalamanın Türk iç hukukuna uyup uymadığı ile ilgili olarak başvuranın yakalanması için Türk ceza mahkemeleri tarafından yedi tutuklama emrinin ve İnterpol tarafından bir arama bülteninin çıkarıldığını belirterek belgelerin her birinde, başvuranın Türk Ceza Kanunu uyarınca cezai suçlarla özellikle Devletin toprak bütünlüğünü bozmak için silahlı bir örgüt kurmakla ve yaşam kaybıyla sonuçlanan bir dizi terör eylemini kışkırtmakla itham edildiğine ve yakalanmasının ardından gözaltında tutulabileceği kanuni süre sona erdiğinde bir mahkeme huzuruna çıkartıldığına, akabinde yargılandığına ve mahkum edildiğine vurgu yaparak başvuranın yakalanmasının ve gözaltına alınmasının Türk mahkemeleri tarafından "bir suç islediğine dair makul bir şüphe üzerine yetkili bir yasal makam huzuruna getirme amacıyla" çıkartılmış bulunan emirlere uygun olduğunu belirtmiştir (Öclan/Türkiye, § 91).
33. AİHM, nihai olarak başvuranın Türk yetkiler tarafından yakalanması sürecinde Kenyalı yetkililerin Türk yetkililerle iş birliği yaptığına da değinerek başvuranın yakalanması ve gözaltına alınmasının AİHS'in 5. maddesinin 1. fıkrasının amaçları dâhilinde "hukukun öngördüğü usul" ile uyumlu olduğu dolayısıyla anılan hükmün ihlalinin söz konusu olmadığı sonucuna varmıştır (Öcalan/Türkiye, §§ 93-99).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. İlgili Yabancı Devlette Yakalama ve Gözaltına Alma Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından hakkında herhangi bir soruşturma açılmadan yakalanmasının ve gözaltında tutulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına değinilerek başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemeyeceği ileri sürülmüş ve bu nedenle başvurunun yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve Türkiye'nin taraf olduğu buna ek protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla belirtilen bu hak ve özgürlüklerin kamu gücünü kullanan organlar tarafından ihlal edildiğine ilişkin iddialar bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilir. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesi kapsamında başvurunun konusu kamu gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Kamu gücünü kullanan organlar ise başta devlet tüzel kişiliği içinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organları ve bu organlara tabi olan merciler ile yerinden yönetim kuruluşlarıdır (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171, 12/2/2013, § 15).
40. Anayasa'nın 148. ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddeleri uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda bulunulan kamu gücü faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ait veya onun adına kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kamu gücünü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin, yabancı devletlerin işlemleri aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleme yetkisi bulunmamaktadır (Ali Kemal Renklioğlu, § 17).
41. Anayasa Mahkemesi, Ali Zeki Irmak (B. No: 2014/15990, 16/2/2017) kararında benzer şikâyetle ilgili olarak yaptığı incelemede "Başvurucunun Fas Krallığı tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, Türkiye Cumhuriyeti devletine atfedilemez." şeklinde değerlendirme yaparak yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ali Zeki Irmak, § 67).
42. Somut olayda başvurucu, ilgili yabancı devlet yetkililerince 29/3/2018 tarihinde yakalanmıştır. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının gerekçesinde belirtildiğine göre ilgili yabancı devlet yetkililerince sınır dışı edilmesine karar verilen başvurucu aynı tarihte Türk yetkililere teslim edilmiş ve sonrasında Türk yetkililerce uçakla Türkiye'ye getirilmiştir.
43. Buna göre başvurucunun bireysel başvuruya konu olan 29/3/2018 tarihinde yakalanarak hürriyetinden yoksun bırakılması, ilgili yabancı devlet yetkili makamları tarafından yapılan işlemler sonucunda gerçekleşmiştir. Başvurucunun ilgili yabancı devlet yetkilileri tarafından gerçekleştirilen eylem ve işlemler yönünden temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne atfedilemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurunun yer bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Türkiye'de Yakalama ve Gözaltına Alma Yönünden
45. Başvurucu, hakkında sınır dışı edilmesine ilişkin bir karar olmadığı hâlde ve uluslararası suçluların iadesine dair prosedür işletilmeden yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi ve gözaltına alınması, ayrıca gerekmediği hâlde uzun süre gözaltında tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu bağlamda suçluların iadesine dair prosedüre uyulmaması nedeniyle sonraki işlemlerin de hukuka aykırı hâle geldiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun bu yola başvurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi/belge sunmadığı belirtilmiş ve başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
51. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını ve kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
53. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfîyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
56. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
57. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
58. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
59. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Genel İlkeler
60. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
61. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
62. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütü yöneticisi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
63. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
64. Hâkimliğin tutuklama kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin yöneticisi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların dosyada bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda tutuklama kararında başvurucunun; Türkiye'de bulunduğu dönemde örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan İzmir'de bir dershanede öğretmen olarak görev yapması, hakkında Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen yazı içeriğine göre FETÖ/PDY ile irtibatlı olan eğitim birimlerinden olan bir okulda kolej müdürü olarak çalıştığının tespit edilmesi, Elmalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan M.A.G.nin başvurucunun kayınbiraderi olduğu, ablası ile yurt dışında tanışarak evlendiği ve örgütün eğitim birimlerinden olan bir okulda çalıştığı şeklinde beyanda bulunduğu, örgütün yardım kuruluşlarından olan Kimse Yok mu derneğine çok sayıda bağışının olduğu, örgütle bağlantılı olan Fatih Üniversitesine ve NT isimli firmaya çok sayıda para gönderdiği, daha önce para bulunmayan hesabına örgüt liderinin talimatından sonra 1.000 TL yatırdığı, ele geçirilen telefonu üzerinde yapılan ön incelemede bir kısım evrakın şifreli doküman olarak kaydedildiği, örgütle bağlantılı bulunan Samanyolu haber ve Çağlayan dergisi gibi uygulamaların telefonunda yüklü bulunduğu, telefonda yüklü bulunan VİBER isimli program üzerinden hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen M.E. İsimli kişi ile örgütün ilgili yabancı devletteki faaliyetlerine yönelik bir kısım yazışmalarının bulunduğu, ayrıca örgüt liderinin ve örgütün üst düzey yöneticilerinden olan E.D.nin başvurucuyu ve başvurucu ile aynı ülkede görev yapan ve yakalanarak Türkiye'ye getirilen diğer FETÖ/PDY şüphelilerini sahiplenici beyan ve açıklamalarda bulunmuş olması hususlarına değinilerek başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra bile örgüt ile bağlantılı olan kurumlarla bağını kesmediği ve faaliyetlerine devam ettiği ileri sürülerek kuvvetli belirtinin bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 15).
65. İddianamede de benzer olgular ileri sürülerek başvurucunun terör örgütü yöneticisi olma ve uluslararası casusluk suçlarını işlediği iddia edilmiştir (bkz. § 21).
66. Anayasa Mahkemesi, kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olmasının mutlaka gerekli olmadığını, zira tutukluluğun amacının, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğunu, buna göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkumiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,4/12/ 2013, § 73; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4 /12/ 2013, § 71).
67. Soruşturma makamlarınca başvurucunun; değişik ülkelerde örgütle bağlantılı kurumlarda görev yaptığı ve örgüt adına faaliyetler yürüttüğü, dijital veri incelemelerine göre örgüt ile bağlantılı kişilerle örgüt faaliyetlerine yönelik yazışmalar yaptığı ve örgüt ile irtibat hâlinde olduğu, örgüt liderinin ve tepe yöneticilerinin başvurucuyu sahiplenici beyan ve açıklamalarda bulundukları iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında da örgütle bağlantılı kurumlarla irtibatını kesmediği ve söz konusu kurumlar bünyesinde faaliyetlerine devam ettiği ileri sürülmüştür.
68. Anayasa Mahkemesi Didar Adak (B. No: 2017/13215, 10/3/2020, § 44) kararında -Yargıtay kararlarına da atıf yaparak- başvurucunun örgütün yurt dışında bulunan okullarında örgüt içi atama ile uzun yıllar görev yapmasının örgütsel bir faaliyet olarak değerlendirilebileceği sonucuna varmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için ayrıca bkz. Hacı Karakurt, B. No: 2018/4064, 1/7/2020, § 49). Öte yandan Anayasa Mahkemesi Ali Şeker (B. No: 2016/68962, 20/9/2018, §§ 54-60) kararında başvurucunun Aktif-Sen isimli sendikada yöneticilik yapmasını, Recep Uygun (B. No: 2016/76351, 12/6/2018, §§ 44-47) kararında ise başvurucunun FEM Dershanesinin ortağı ve yöneticisi olmasını FETÖ/PDY'nin özellikleri, eğitime verdiği önem, bu kuruluşların FETÖ/PDY ile bağlantısı, yöneticilik yapılan dönemde ülke genelinde FETÖ/PDY ile ilgili olarak yaşanan olayları dikkate alarak kuvvetli suç belirtisi olarak kabul etmiştir.
69. Bu kapsamda soruşturma makamlarınca; örgüt lideri ve tepe yöneticileri tarafından sahiplenilen ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında da örgütle bağlantılı kurumlarla irtibatını kesmediği anlaşılan başvurucunun, uzun süre örgütle bağlantılı kurumlarda çalışması ve örgüt ile bağlantılı kişilerle örgüt faaliyetlerine yönelik yazışmalar yapması hususlarının tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
70. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
71. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78).
72. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
73. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
74. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan terör örgütü yöneticisi olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
75. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
76. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
77. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
78. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
80. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,
B. 1. İlgili yabancı devlet yetkilileri tarafından yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın yer bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Türkiye Cumhuriyeti devleti görevlileri tarafından gözaltına almanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.