TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSEL ÖZDEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/30946)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aysel ÖZDEMİR
|
|
|
2. Celal KAYA
|
|
|
3. İbrahim Halil TÜZÜN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Abdulkadir TÜZÜN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 5/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2018/30955, 2018/30958 numaralı başvuru dosyalarının
hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle 2018/30946 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2018/30946 numaralı dosya üzerinden
yürütülmesine ve diğer dosyaların kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Suruç Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfında (Vakıf) hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri
sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla Vakıf aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Suruç Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme), iş mahkemesi
sıfatıyla yapmış olduğu yargılama sonunda 26/5/2016 tarihli kararlarla
başvurucuların davaların kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararlarda;
davacıların davalı Vakfa bağlı olarak muhtelif tarihlerden itibaren çalışmaya
başladıkları, davalı Vakfın kamu kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun
kapsamında bulunan kurumlarda çalışanlara her yıl için ilave tediye ödeme
yapılacağı açıklanmıştır.
12. Davalı, temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin (Daire) 12/10/2017 tarihli kararlarıyla mahkemenin kararları
bozulmuştur. Daire, kararlarında Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel
Kurulunun 9/6/2017 tarihli kararına göre Vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince
kamu kurumu niteliğinde olmadığını belirtmiştir.
13. Mahkeme 31/1/2018 tarihli kararlarla bozma kararına
uyarak davaları reddetmiştir.
14. Başvurucular, temyiz yoluna başvurmuştur. Daire
11/7/2018 tarihli kararlarıyla başvurucuların temyiz taleplerini reddetmiştir.
15. Başvurucular 5/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular; benzer uyuşmazlıkların farklı şekilde
sonuçlanmasının daha önce bu uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapan Yargıtay
daireleri arasındaki görüş ayrılığından kaynaklandığını, bu bağlamda Yargıtayın
7. ve 9. Hukuk Dairelerinin kendileri ile aynı statüde bulunan kişileri kamu
işçisi olarak kabul edip ilave tediye alacağına hak kazandıkları yönündeki
kararlarına rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak
kabul etmemesi nedeniyle ilave tediye alacağı isteklerinin reddine karar
verdiğini belirtmiştir. Başvurucular, aynı statüdeki işçiler için açılan
davalarda ilave tediye alacaklarının ödenmesi yönünde karar verilirken daha
sonra Vakfın kamu kurumu olmadığı gerekçesiyle taleplerinin reddine karar
verildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özünün adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu
ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. §§ 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin hukuk
kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan
içtihat farkının süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki
tutarsızlıkları ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret
edilmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği devletin aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade
edilmiştir.
22. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve sonradan bu
görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin Vakıf çalışanlarının
kamu işçisi olduğuna ve şartları uygunsa idare tarafından ödenmesine karar
verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair kararlar verdiği
belirtilmiştir. Buna karşılık olarak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin anılan
vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu ve dolayısıyla kamu
personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden yararlanmayacağını
istikrarlı olarak hüküm altına aldığı ifade edilmiştir. Yargıtay daireleri
arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının faaliyete giren istinaf
mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır (Yasemin
Bodur, §§ 48, 50).
23. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış
olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı, bu durumun
ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli
bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için
öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmıştır (Yasemin Bodur, § 52).
24. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
26. Başvurucular; ihlalin tespiti, yargılamanın
yenilenmesi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
28. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
29. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken
idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek işlem tesis
edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere
gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 57).
30. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucuların aynı
anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
31. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan bir lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı aleyhine
yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden başvurucular lehine uygun bir tazminata
hükmedilmesi yeterli bir giderimi sağlayacaktır.
32. Bu itibarla adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
33. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç
tutarının başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 3.000 TL vekâlet ücretinin
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI
ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç tutarının başvuruculara AYRI AYRI,
3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Suruç Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2018/23; E.2018/24; E.2018/25) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.