TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYDIN AYDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/31131)
Karar Tarihi: 15/3/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Sinan ARMAĞAN
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Aydın AYDOĞAN
Vekili
Av. Hacer ÇEKİÇ GÜNDÜZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama ve gözaltı sırasında kamu görevlilerince hukuka aykırı güç kullanımı iddiasıyla ilgili etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1968 yılı doğumlu olan başvurucu İstanbul'da yaşamaktadır.
10. Başvuru formundaki anlatımına göre başvurucu 13/12/2017 tarihinde evine yakın marketten alışveriş yaptıktan sonra aracıyla evine dönerken marka ve plakasını aşamalarda bildirdiği bir arabayla aracının önü kesilerek durdurulmuş, kendilerini polis olarak tanıtan sivil giyimli iki kişi kimliklerini başvurucuya göstererek hakkında ihbar olduğunu söylemiş ve başvurucudan aracıyla kolluk merkezine kadar kendilerini takip etmesini istemiştir. Aracıyla öndeki aracı takip ettiği sırada Kemal Sunal Caddesi'ne girdikten hemen sonra bir kalabalık gördüğünü ifade eden başvurucu, öndeki araç durduğu için aracını durdurmuş, takip ettiği iki kişi başvurucuya "Burada biraz işimiz var, halledelim beraber gideceğiz, bizi takip et." dediği için bu kişileri yaya olarak takip etmiş, birlikte kalabalığa doğru ilerlemişlerdir.
11. Kalabalık içinde yürürken yaşlı bir kişinin caddede bomba olduğunu söylemesi üzerine durduğunu ve kendisini olay yerine getiren iki kişinin kendisine komplo kurmasından şüphelendiğini dile getiren başvurucu; bu kişilerin fotoğraflarını cep telefonuyla çekmeye çalışırken durumu fark eden sivil bir polisin başvurucuya ne yaptığını sorması üzerine cevap veremeden arkasından yaklaşan başka bir kişinin sinkâflı küfür ederek ağzını kapattığını, aynı zamanda kafasına vurmaya başladığını ve kendisini (başvurucuyu) tanıdığını söylemiştir. Ağzından polisin elini çekerek "Ne yapıyorsunuz, boğuluyorum." diye bağırdığını belirten başvurucu; hemen akabinde öteki kolluk görevlilerinin kendisini darbettiğini, İstanbul emniyet müdür yardımcısı olduğunu söyleyen bir kişi ile ağzını kapatan ve kendisini olay yerine getiren sivil giyimli kişilerin kendisini yere düşürdüğünü, yerdeyken darp eylemlerinin devam ettiğini, etrafta bulunan bireylerin müdahalesiyle kolluk görevlilerinin kendisini yerden kaldırarak kelepçe taktıklarını ve gözaltına aldıklarını ifade etmiştir. Başvurucu; gözaltına alınırken olduğu gibi gözaltı süresince de kolluk merkezinde darbedildiğini, darbedenlerden birinin olay yerindeki emniyet müdür yardımcısı olduğunu ileri sürmüştür.
12. Başvurucunun yakalanıp gözaltına alınmasına ilişkin olarak düzenlenen tutanakta (Olay Tutanağı) özetle başvurucunun bomba yüklü aracın bulunduğu sokağa koşarak girmek istediği sırada polisler tarafından durdurulduğu, can güvenliği için uzaklaşması konusunda yüksek sesle uyarıldığı, başvurucunun ise vatandaş olarak haber alma özgürlüğünün olduğunu, istediği sokağa girip çıkabileceğini söylediği belirtilmiştir. Tutanağa göre başvurucu cep telefonuyla görüntü almaya başlayacağı sırada kendisine polisler tarafından müdahale edilmiş, direniş göstermesi üzerine direnişini kıracak ölçüde kendisine kademeli olarak zor kullanılmıştır. Tutanakta ayrıca başvurucunun çevredeki insanların dikkatini çekmek ve yaşanan olayı farklı bir boyuta çekmek amacıyla "Beni gözaltına alamazsınız. Siz kimsiniz? Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, bırakın beni." şeklinde bağırması üzerine tekrar kademeli olarak zor kullanılarak etkisiz hâle getirildiği belirtilmiştir.
13. Başvurucu gözaltına alınmış ve başvurucunun cep telefonuna el konulmuştur. Gözaltına alındıktan sonra -aynı gün (saat 19.19'da)- başvurucu hakkında Bahçelievler Devlet Hastanesinde sağlık raporu düzenlenmiştir. Raporda tespit edilen bulgular şu şekildedir:
"Boyunda hiperemi. Belde hiperemik alanlar. Sol ayak bileğinde şişlik. Her iki el bileklerinde hiperemi. Ağız üst ön kesici diş posteriorda kaplamada ufak defekt."
14. Başvurucu ertesi gün gözaltından çıkarılmıştır. Gözaltından çıkarıldıktan sonra başvurucu hakkında aynı hastanede sağlık raporu düzenlenmiş (saat 11.17) ise de raporda hiçbir tespit bulunmamaktadır. Raporda sadece başvurucunun kimlik bilgileri ile raporu düzenleyen doktorun kaşe ve imzasına yer verilmiştir.
15. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu kapsamında hakkında soruşturma açılan başvurucu 14/12/2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. Başvurucu ifadesinde market alışverişi sonrasında evine giderken olay yerinde bir kalabalık gördüğünü, aracını park edip ne olduğunu anlamak için kalabalığın olduğu tarafa gittiğini, kalabalığın bir bomba nedeniyle toplandığını anladığını, kalabalığın fotoğrafını sosyal medyada paylaşmak amacıyla cep telefonuyla çekim yapmak isterken polisin telefonunu elinden aldığını belirtmiş; kolluk görevlilerinin hem olay yerinde ve polis aracında hem de polis merkezinde kendisini darbettiğini, aynı emniyet müdür yardımcısının gözaltındayken polis merkezine gelerek kendisini tekrar dövdüğünü iddia etmiş, bu kişinin fiziksel özelliklerini tarif etmiştir.
16. Başvurucu 21/12/2017 tarihinde kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığa şikâyette bulunmuştur. Başvurucu, başvuru formunda dile getirdiği şekliyle (bkz. §§ 10, 11) olayı anlatmış, ayrıca yere düştüğünde sırtına ve kasıklarına tekme atıldığını iddia etmiş ve dilekçesine olay yerinde bulunan kolluk görevlilerinden birinin fotoğrafı ile serbest bırakıldıktan sonra talebiyle hakkında düzenlenen sağlık raporlarını eklemiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun 21/12/2017 tarihinde müşteki sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucu ifadesinde şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, ayrıca aynı olay nedeniyle şüpheli sıfatıyla verdiği savunmasının içeriğinin doğruluğunu teyit etmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aynı olayla ilgili iki soruşturmada da 3/1/2018 ve 22/1/2018 tarihlerinde yetkisizlik kararları vererek soruşturma dosyalarını Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir. Başsavcılık yetkisizlik kararlarıyla gelen dosyaları birleştirerek yürüttüğü soruşturma kapsamında;
i. 17/1/2018 tarihinde Bahçelievler İlçe Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) yazı yazarak bombalı araç olayıyla ilgili olarak olay yerinde bulunan tüm kolluk görevlilerinin kimlik bilgilerinin tespit edilmesini ve söz konusu kişilere ait teşhise elverişli fotoğrafların ve görev belgelerinin gönderilmesini, başvurucunun iddiasına konu aracını durduran 34 F... 4... plakalı araçta görevli kolluk görevlilerinin kimlik bilgilerinin bildirilmesini, teşhise elverişli fotoğraflarının ve görev belgelerinin gönderilmesini, söz konusu kişilerin en kısa sürede ifade vermek üzere müracaatlarının sağlanmasını ve başvurucunun sunduğu fotoğraftaki emniyet görevlisinin kim olduğunun tespit edilmesini,
ii. 13/2/2018 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne yazı yazarak Olay Tutanağı'nda sicil numaraları bulunan polis memurlarının açık kimlik ve iletişim bilgilerinin tespiti ile söz konusu kişilerin en kısa sürede ifade vermek üzere hazır bulunmalarının sağlanmasını,
iii. 7/5/2018 tarihinde Emniyet Müdürlüğüne yazı yazarak yerine getirilmediği anlaşılan taleplerin ikmal edilmesini, yazılarda adı geçen kolluk görevlilerinin teşhise elverişli fotoğraflarının ve görev belgelerinin gönderilmesini istemiştir.
18. Emniyet Müdürlüğü tarafından 23/5/2018 tarihli yazıyla tutanakta ismi bildirilen polis memurları ile başvurucunun ibraz ettiği fotoğraftaki emniyet müdürünün kimlik bilgileri gönderilmiştir. Ayrıca yazıda plakası belirtilerek sorulan aracın kolluğa değil özel bir şahsa ait olduğu belirtilip bu kişinin kimlik bilgileri ile araç bilgilerinin yer aldığı Pol-Net sorgu sonucu gönderilmiştir. İlgili sonuç incelendiğinde kimlik bilgileri gönderilen kişinin aracı 30/3/2018 tarihinde noter satışıyla devraldığının belirtildiği görülmüştür. Diğer taraftan yazıya başvurucunun geçmişte adının geçtiği adli olaylarla ilgili araştırma evrakı eklenmiştir.
19. Başsavcılık ayrıca 13/2/2018 tarihli yazıyla, başvurucunun sunduğu ve soruşturma dosyasında bulunan sağlık raporlarını göndererek Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünden (ATK) rapor düzenlemesini istemiştir. ATK'nın 14/2/2018 tarihli raporunda başvurucunun gözaltına girişindeki rapor (bkz. § 13) içeriğine yer verilmiş fakat bir tespit bulunmayan gözaltından çıkış raporundan bahsedilmemiştir. Söz konusu raporun diğer kısmı şu şekildedir:
"...Özel Ç. Hastanesinin 16.12.2017 tarih ve 2...8 protokol nolu üroloji (poliklinik-1) raporunda; penis kökünde ağrı testislerde ağrı, şişlik morarma olması, hassasiyet, idrarda koyulaşma kanama olması şikayetleri olduğu, TT (tam idrar tetkikinde) KRİSTALÜRİ RUN 14,5 KRE, VBC 3700 CRP 13 olduğu, çekilen tüm Batın USGDÜSG Pelvis Ap Lateral in normal sınırlarda olduğu, klinik seyir ve tanı olarak; 3 gün önce testislerin olduğu bölgeye travma olduğu [olmuş], hematüri total makroskopik ağrılı pıhtılı şekilde olduğu, kayıtlı olduğuna,
Şişli Hamidiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 19/12/2017 tarih ve 1...1 sayılı raporunda; bir hafta önce darp edildiği, bilinç açık, oryante koopere, fizik muayenede, sol ayak bileğinde yaygın şişlik, morluk olduğu, çekilen grafide acil osseöz patoloji saptanmadığı, ortopedi ile konsülte edildiği, hayati tehlikesi olmadığı, Ortopedi muayenesinde; sol ayak bileğinde morluk şişlik bir hafta önce darp edilmiş 7 ay öncede aynı ayak bileğinde aşil tendon rüptürü sebebiyle opere edildiği, adli rapor almak istediği, ortopedik muayene ve çekilen grafiler sonrası acil osseöz ve ortopedik patoloji düşünülmediği, distal nörovasküler defisit olmadığı, analjezik tedavi önerilerek kontroller anlatıldığı kayıtlı bulunmakla;
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbî evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine göre;
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre..."
20. ATK'nın raporuna göre yaralanmanın kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif niteliktedir.
21. Başvurucunun el konulan telefonu kendisine teslim edilmiştir.
22. Başsavcılık 29/6/2018 tarihinde başvurucunun şikâyeti hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"Müşteki üzerinde yapılan dış beden muayenesi sonucu düzenlenen hekim raporuna göre yaralanması BTM ile giderilebilir niteliktedir.
İfade edilmelidir ki somut olayda, dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, Müştekinin kolluk tarafından alınan güvenlik önlemlerine riayet etmeyip, uzaklaştırılmaya çalışıldığı sırada da direnç göstermesi söz konusudur. Kolluk görevlilerince, Müştekiye direncini kıracak ölçüde zor kullanıldığı anlaşılmakta olup, bunu aşan ölçüde ve zor kullanma yetkisi ile bağdaşmayacak biçimde, Müştekiye zor kullanıldığı yolunda delil bulunmamaktadır.
Müştekinin üzerine atılı eylem ise atılı suça ya da bir başka suça unsurları itibariyle elvermemektedir.
Açıklanan nedenle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına...[karar verildi.]"
23. Başvurucunun verilen karara itirazı Bakırköy 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/9/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Söz konusu karar 11/9/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 8/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili ulusal hukuk için bkz. Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, §§ 52, 53; Serhat Ölğen, B. No: 2016/3389, 20/11/2019, § 29.
26. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Aşık, B. No: 2017/27330, 26/5/2021, §§ 38-42.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 15/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu; yakalama ve gözaltı sürecinde kolluk güçleri tarafından kötü muameleye maruz kalmasına ve ATK tarafından bunların tespit edilmesine rağmen Başsavcılığın yeterli bir araştırma yapmadan kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi ve bu karara itirazının tarafsız olmayan hâkimlik tarafından reddedilmesi nedeniyle suçluların cezasız bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının, söz konusu uygulamalara muhalif kişiliğinin neden olduğunu iddia ederek de ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; bomba yüklü olduğu değerlendirilen bir araç çevresinde kolluk tarafından tedbir alındığı, başvurucunun alınan güvenlik önlemlerine riayet etmemesi üzerine olay yerinden uzaklaştırılmaya çalışıldığı, direnç gösterip elindeki cep telefonu ile kamera kaydı yapmaya çalışması üzerine başvurucuya direncini kıracak ölçüde zor kullanıldığı, olayın gerçekleşme koşulları ve başvurucu üzerindeki etkisi birlikte değerlendirildiğinde etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getiren Başsavcılığın vardığı sonuçtan ayrılmayı gerektirir maddi ve hukuki bir nedenin olmadığı belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun adil yargılanma hakkıyla ilgili iddialarının kötü muamele yasağının usul yükümlülüğüne ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte başvurucu muhalif kişiliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiş ise de buna ilişkin yeterli bir veri sunmadığı gibi başvuru dosyasında da bu konuda inceleme yapmaya yarar bir olguya rastlanmadığından bu kapsamda bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
34. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
35. Bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
37. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
38. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116). Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvurucu, hem yakalama sırasında hem de kolluk merkezinde gözaltında bulunduğu süreçte kolluk görevlilerince darbedildiğini tüm aşamalarda ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucu, gözaltından çıkarılarak şüpheli sıfatıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında 14/12/2017 tarihinde verdiği savunmasında, 21/12/2017 tarihli şikâyet dilekçesinde ve aynı tarihli ifadesinde kötü muameleye maruz kaldığını iddia ederek kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.
40. Başvurucunun yakalandığı gün hakkında düzenlenen sağlık raporunda (bkz. § 13) vücudunun çeşitli yerlerinde yaralanma bulguları gözlemlenmiştir. Bu durumda başvurucunun kolluk görevlileri tarafından yakalandığı sırada güç kullanımına bağlı yaralandığı iddiasının savunulabilir olduğu ortadadır. Nitekim başvurucunun şikâyeti üzerine bu hususta soruşturma makamlarınca derhal soruşturma başlatılmış ve başvurucunun şikâyet ve delilleri tespit edilmiştir.
41. Diğer taraftan başvurucunun yakalanmasına konu olayın başlama şekline ilişkin iki farklı anlatımı bulunmaktadır. Birincisi, başvurucunun gözaltından çıkarıldığı ve olayın ertesi günü soruşturma makamına şüpheli sıfatıyla verdiği savunmasında ifade ettiği gibi marketten eve dönerken evinin yakınlarındaki bir caddede kalabalık görmesi üzerine aracını park edip kalabalığın olduğu yere gittiği ve bomba olduğu söylentilerini duyması üzerine bu konuyu sosyal medyada paylaşmak üzere fotoğraf çekmek isterken polis müdahalesiyle karşılaştığı şeklindeki açıklamalarıdır. İkincisi, başvurucunun olaydan bir hafta sonra kolluk görevlileri hakkında şikâyetçi olduğu soruşturmada dile getirdiği gibi polis olarak kendisini tanıtan iki kişinin kendisini olay yerine götürdüğü ve burada bomba olduğunu öğrenerek kendisine komplo kurulacağından şüphelenmesi nedeniyle olay yerine birlikte geldiği kişilerin fotoğrafını çekmek isterken polis müdahalesiyle karşılaştığı şeklindedir. Olay Tutanağı'nda ise bomba ihbarından dolayı kolluk tarafından alınan güvenlik önlemlerine rağmen başvurucunun koşarak bomba olan yere gelmeye çalıştığı, uzaklaşması için uyarılmasına rağmen direnmesi nedeniyle kendisine müdahalede bulunulduğu ifade edilmiştir.
42. Başvurucu, bireysel başvuru formunda ikinci anlatımını benimseyerek şikâyet dilekçesindeki benzer iddialarda bulunmuş; olay yerine kendisini götüren kişilerin tespit edilmemesi nedeniyle eksik soruşturma yürütüldüğünü ileri sürmüştür. Başsavcılık tarafından yapılan incelemede başvurucunun plakasını bildirdiği aracın kolluk birimlerine ait bir araç olduğuna ilişkin veri tespit edilmemiş, olaydan yaklaşık üç ay sonra, aracı satın alan kişinin kimlik bilgilerine ulaşılmıştır. Olay tarihinde aracın sahibi veya aracı kullanan kişiler hakkında bir araştırma mevcut değildir. Dolayısıyla başvurucunun hangi anlatımının gerçeği yansıttığı soruşturma makamınca aydınlatılmamıştır.
43. Bununla birlikte başvurucunun olay yerine gelme sebebinden bağımsız olarak bomba yüklü araç ihbarı nedeniyle kolluk görevlilerince alınan yüksek güvenlik önlemlerinin bulunduğu bölgede fotoğraf çekmek istemesi nedeniyle başvurucuya güç kullanıldığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun hangi sebeple olay yerinde bulunduğunun tespiti kötü muameleye maruz kaldığı iddiası bakımından bir önem arz etmemektedir. Bu itibarla soruşturma makamınca bu yönde bir araştırma yapılmaması veya yapılan araştırmanın tamamlanmaması eksiklik olarak değerlendirilememektedir.
44. Olay Tutanağı'nda başvurucunun olay yerinden uzaklaşması istenmesine rağmen direnmesi nedeniyle güç kullanılarak yakalandığı ve gözaltına alındığı belirtilmiştir. Başvurucu fotoğraf çekmemesi hususunda uyarıldıktan sonra güç kullanıldığını doğrulamış, polislere direndiğini kabul etmemiştir. Başsavcılıkça güvenlik önlemlerini dikkate almayan başvurucunun direndiği değerlendirilerek kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.
45. Başvuruya yansıyan bilgiler çerçevesinde başvurucunun yakalanma anında direnmesine ilişkin tutanak ve hakkında düzenlenen sağlık raporlarındaki bulgular birlikte değerlendirildiğinde Başsavcılıkça ulaşılan kanaatten farklı bir sonuca varmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun davranışlarının güvenlik zaafı yaratma tehlikesi nedeniyle olay yerinden uzaklaştırılmak istenmesine rağmen fotoğraf çekme amacıyla olay yerinden ayrılmak istememesi neticesinde kendisine bedensel güç kullanılmasının gereksiz ve orantısız olduğu tespitini yapmak eldeki verilerle mümkün görünmemektedir.
46. Buna karşın başvurucu, gözaltında da darbedildiğini iddia etmiş; darbeden kişi veya kişilerin kimliklerini belirlemeye yardımcı fiziksel özelliklerini somut olarak açıklamıştır. Başvurucu gözaltından çıkarıldıktan sonra hakkında sağlık raporu düzenlenmiş ise de başvurucuda önceki gün -gözaltına girişte- belirlenen yaralanmalardan farklı bir bulgu tespit edilip edilmediği yahut başvurucunun sağlık durumunun o aşamada ne durumda olduğu kayıt altına alınmamıştır. Dolayısıyla söz konusu raporun bir sonuç ortaya koymaya elverişli olduğu söylenemez.
47. Başvurucunun gözaltında kaldığı süre içinde kolluk tarafından darbedildiğine ilişkin bir iddiada bulunmasına ve gözaltı çıkış raporundaki eksikliklerin bu iddiayı denetlemeye imkân vermediği anlaşılmasına rağmen başvurucu hakkında ivedilikle yeniden bir sağlık raporu aldırılmamış, gözaltı çıkış raporunda kimlik bilgileri bulunan doktorun tespit içermeyen bu raporla ilgili beyanına başvurulmamıştır. Keza başvurucunun gözaltından çıkarıldıktan sonra özel bir hastaneden aldığı ve ATK raporuna da yansıyan sağlık raporu başvurucunun iddialarının araştırmaya değer olduğunu ortaya koymuştur. Derhâl aldırılacak bir sağlık raporunun gözaltına girişte tespit edilenler dışında bir bulgu içermesi durumunda kamu makamlarının gözaltında meydana gelen durumu açıklama ve bu kapsamda etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğünü doğuracağı açıktır.
48. Ek olarak başvurucunun kendisini hem olay yerinde hem gözaltındayken darbettiğini ileri sürdüğü ve fiziksel özelliklerini belirttiği kolluk amirinin kimliğinin ve beyanının alınması yönünde girişimde bulunulmadığı, bu itibarla fotoğraftaki emniyet müdürünün kimliği ve olay yerinde görevli olduğu belirlenmesine rağmen başvurucunun iddialarına konu emniyet müdürüyle aynı şahıs olup olmadığının tespit edilmediği, başvurucuya teşhis işlemi yaptırılmadığı, gözaltında bulunduğu kolluk biriminin kamera görüntülerinin araştırılmadığı veya bu görüntülerin muhafaza edilmesi için tedbir alınmadığı gözlenmiştir. Soruşturma makamları tarafından maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla gerekli özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
50. Yukarıda belirtilen eksiklikler -özellikle gözaltı çıkış raporunun değerlendirmeye elverişli olmaması- nedeniyle gözaltı sürecindeki iddiaların gerçekliği konusunda bu aşamada kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla ayrıca bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, hiçbir sebep yokken yakalanıp gözaltına alınması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
52. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
54. Yukarıda belirtilen Anayasa ve kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
55. Anayasa Mahkemesince kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64).
56. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Başvurucu tarafından tazminat davası açıldığıyla ilgili olarak herhangi bir bilgi veya belge sunulmamıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Başvuruda, kolluk tarafından darbedilme iddiasına yönelik olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
61. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
62. Öte yandan somut olayda kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmelidir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.