TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DİLAN ALP BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/32913)
Karar Tarihi: 7/12/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ
Başvurucu
Dilan ALP
Vekili
Av. Gülizar TUNCER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir protesto gösterisine kolluk görevlilerince orantısız şekilde müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle de eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. İstanbul Valiliğinin (Valilik) 18/1/2013 tarihli yazısıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 6. maddesi uyarınca İstanbul'daki Taksim Meydanı'nın toplantı ve gösteri yürüyüşü alanlarından biri olarak belirlenmemesine rağmen TÜRK-İŞ Konfederasyonu ile birçok sendika ve sivil toplum kuruluşu 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanacağını kamuoyuna bildirmiştir (İbrahim Akan, B. No: 2014/10628, 16/11/2016, §§ 9, 10).
10. Valilik, 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanmasına izin vermemiştir. Anılan kararına rağmen göstericiler 1 Mayıs 2013 günü Taksim Meydanı'na girmeye çalışmıştır. Bunun üzerine kolluk, göstericilere müdahale etmiş; göstericiler ve kolluk mensupları arasında yaralananlar olmuştur. Ayrıca bazı göstericiler özel kişilerin ve kamunun mallarına zarar vermiştir (İbrahim Akan, §§ 11, 12).
B. Başvurucunun Yaralanması ve Sonrasındaki Soruşturma Süreci
11. Başvurucu 1995 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
12. Başvurucu 1/5/2013 tarihinde Taksim'de gerçekleştirilen gösterilere katılmıştır. Başvurucu, gösterilere müdahale etmekte olan kolluk kuvvetlerinin attığı gaz kapsülünün kafasına isabet etmesi sonucunda yaralandığını belirtmiştir. Başvurucu aynı gün İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılmıştır.
13. 1/5/2013 tarihinde başvurucu hakkında düzenlenen genel adli muayene raporunda başvurucunun kafasına cisim çarpması şikâyetiyle 112 Acil tarafından hastaneye getirildiği belirtilmiştir. Başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumunun düzenlediği 19/1/2017 tarihli raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"... kafasına cisim çarpması ifadesiyle geldiği, genel durum orta, şuur konfu, sağ kulak anteriorda kesi, kranial BT de sağ zigomatik arkta deplase fraktür, sağ temporal kemik squamoz parçasında deplase fraktür, kafa tabanında fraktür, sağ orbita lateral ve orbita tabanında fraktür, temporal parankimde hemorojik kontüzyon alanları olduğu, operasyona alındığı, kraniektomi ve epidural mesafeye dren konduğu bildirilmekle, arızasının,
Kişide sağ zigomatik arkta deplase kırık, sağ temporal kemik squamoz parçasında deplase kırık, kafa tabanında kırık, sağ orbita lateral ve orbita tabanında kırığa ve beyin doku hasarına neden olan yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLDUĞU,
2- Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafifnitelikte OLMADIĞI
3-Vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisi Hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandırıldığında; Kişide saptanan kırıkların müştereken hayat fonksiyonlarını AĞIR (6) derecede etkileyecek nitelikte olduğu kanaatini bildirir rapordur."
14. Anılan yaralanmaya ilişkin olarak başvurucu 1/5/2013 tarihinde Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul İl Emniyet Müdürü ve doğrudan eylemi gerçekleştiren kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyetçi olmuştur.
15. Başsavcılık, başvurucunun yaralanması nedeniyle yürütülen soruşturmayı protesto gösterileri kapsamında farklı tarihlerde meydana gelen birçok olay hakkında yürütülen ayrı bir soruşturma (ana soruşturma) ile birleştirmiştir.
16. Kolluk amirleri, Vali, İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkındaki şikâyet nedeniyle açılan soruşturma, görevli polis memurları hakkında yapılan şikâyet nedeniyle açılan soruşturmadan ayrı olarak yürütülmüştür.
17. Başsavcılık, başvurucunun yaralanması hakkında yürütülen soruşturmayı19/6/2015 tarihinde ana soruşturmadan ayırmıştır.
18. Başsavcılık, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazdığı yazıyla şikâyet konusu olay hakkında yapılan işlemlerle ilgili bilgi verilmesini ve sorumlu görevlilerin tespit edilerek Başsavcılığa müracaat etmelerinin sağlanmasını istemiştir.
19. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) 4/12/2013 tarihli cevap yazısında özetle olay günü geniş kapsamlı emniyet tedbirlerinin alındığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğünden ve il dışından yirmi üç bin kolluk personelinin görevlendirildiği, 1/5/2013 ve 6/5/2013 tarihlerinde tüm uyarılara rağmen dağılmamakta ısrar eden gruplara kanuni sınırlar çerçevesinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünün ilgili birimlerince ve diğer illerden gelen takviye kuvvetlerce müdahale edildiği belirtilmiş; şikâyete konu herhangi bir personel tespitinin yapılamadığı bildirilmiştir. Olaya ait bazı belgeler gönderilmiştir.
20. Emniyet Müdürlüğü, başvurucu hakkında medyada yayımlanan görüntülerin incelenmesine ilişkin olarak 6/5/2013 tarihli Görüntü İzleme ve Tespit Tutanağı düzenlemiştir. Bu tutanakta özetle Valilik tarafından alınan karar nedeniyle 1/5/2013 tarihinde İstanbul Taksim bölgesinde 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarının kabul edilmediği, bu yöndeki duyurulara rağmen bazı grupların ve terör örgütlerinin 1 Mayıs kutlamalarını Taksim'de yapacaklarını açıkladığı, bu nedenle aynı tarihte gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı ifade edilmiş; başvurucuyla ilgili şu tespitlere yer verilmiştir:
"... Aynı gün İlimiz Şişli ve Beyoğlu ilçeleri dâhilinde meydana gelen yasadışı eylemlerle ilgili olarak birçok yazılı ve görsel basında yayınlanan ve bunlardan bir tanesi olan Memurlar.Net - Video (Gaz bombası liseli kızın kafasına isabet etti).flv isimli kamera görüntüleri izlenildiğinde Beyoğlu ilçesinde meydana gelen ve videonun 00.02. saniyesinde üzerinde; kırmızı pantolon, iç kısmı gri renkli olan lacivert renkli sweatshirt ve boynunda kırmızı renkli fular bulunan siyah saçlı 17-18 yaşlarında bir bayan şahsın kaldırımın üzerinde yattığı görülmüştür. Görüntünün devamında 00.03. Saniyesinde şahsın yerde yattığı yeşil binanın kapısında yüzünde sarı renkli bez bulunan bir şahsın 'DİLAN' diye seslenerek yerde yatan bayan şahsa uzanmaya çalıştığı görülmüştür.
Aynı videonun 00.05. Saniyesinde yeşil renkli bina içersinden çıkan üzerinde açık mavi renkli tshirt, mavi kot pantolon bulunan kısa siyah saçlı 17-18 yaşlarında erkek şahsın yerde yatan bayan şahsa 'DİLAN' diye seslendikten sonra, onu kollarından tutarak yeşil renkli bina içerisine çektiği görülmüştür.
Görüntünün 00.16. Saniyesinde görevli polis memurlarının olay yerine koşarak geldiği ve görüntünün 01.21. dakikasında olay yerine gelen 112 Acil Ambulansı tarafından ilk müdahale yapıldıktan sonra, şahsın sedyeye alınarak hastaneye götürüldüğü görülmüştür.
112 Acil Ambulansı tarafından hastaneye götürülen şahsın kimlik bilgilerinin; ... Dilan ALP ... isimli şahıs olduğu öğrenilmiştir.
Yine aynı gün İlimiz Şişli ve Beyoğlu ilçeleri dâhilinde meydana gelen yasadışı eylemlerle ilgili polise taşlı, sopalı, misketli, Molotoflu ve sapanlı saldırıda bulunan, araçlara ve işyerlerine zarar veren, barikat kuran, kaldırım taşlarım söken, pankart ve afişler asan ve illegal sloganlar atan (genel olarak suça konu eylemleri gerçekleştiren) şahısların tespit edilmesi amacı ile yapılan incelemelerde, birçok yazılı ve görsel basında yayınlanan ve bunlardan bir tanesi olan Yaralanan kızın görüntüleri ortaya çıktı videosu.flv isimli görüntüler izlenildiğinde görüntünün 00:23'üncü saniyesinde; Memurlar.Net - Video (Gaz bombası liseli kızın kafasına isabet etti).flv isimle yazılı ve görsel basında yayınlanan görüntülerde videonun 2. Saniyesinde üzerinde; kırmızı pantolon, iç kısmı gri renkli olan lacivert renkli sweatshirt ve boynunda kırmızı renkli fular bulunan siyah saçlı 17-18 yaşlarında olan ve aynı görüntünün devamında 112 Acil Ambulansı ile hastaneye kaldırılan kimlik bilgilerini olay nedeniyle sonradan hastanede öğrendiğimiz; ...Dilan ALP ...isimli şahsın yüzünü san renkli bir bez ile kapattığı ve sol eli ile düzelttiği, şahsın sağ elinde; yeşil renkli bir şişe ve bu şişenin ağız kısmında kırmızı renkli bir bez parçası olduğu görülmüştür.
Aynı görüntünün 00.43. saniyesinde ismini sonradan olay nedeniyle öğrendiğimiz eşkâli uyan, Dilan ALP isimli şahsın grup ile birlikte hareket ettiği görülmüştür.
Yaralanan kızın görüntüleri ortaya çıktı videosu.flv isimli video içerisinde bahse konu eylemlerde SÖZ DERGİSİ imzalı pankartı sırtlarında taşıyan ve 'güvenlik güçlerine taş atan, sapanla misket ve bilye atan' grubun içerisinde yer alan, yüzünü san renkli bezle kapatan, elinde yeşil renkli bir şişe ve bu şişenin ağız kısmında kırmızı renkli bir bez parçası bulunan ve grup ile birlikte hareket eden şahsın; ... Dilan ALP... isimli şahsın olduğu tespit edilmiş olup..."
21. Taksim Meydanı ve çevresinde yapılan eylemlerle ilgili olarak görevli emniyet güçlerinin hazırladığı 1/5/2013 tarihli Olay Tutanağı'nda başvurucuyla ilgili tespitler şöyledir:
"... Bu saldırılar karşısında zor durumda kalınması üzerine ve bölgenin coğrafi şeklinden dolayı bahse konu saldırgan grup kontrol altına alınamadığından bölgeye yakın olan 86.14, 8660 ve yanında bulunan 6285B kod nolu çevik kuvvet görevlilerinden yardım istenmiş, yardıma gelen görevliler Turan Caddesinden Sakız Ağacı Caddesi istikameti ara sokaklardan Atlı Asses sokak girişine intikal etmiş, bahse konu saldırgan grup burada merdivenler üzerinden gelen takviye, görevlileri de hedef alarak taş tuğla, şişe parçaları ve sapanla bilye atmak sureti ile saldırmışlar ve akabinde Büyük Kırlangıç Sokak içerisine doğru kaçmışlar. Bu saldırılar esnasında çevik kuvvet görevlilerinden hafif şekilde yaralananlar olmuştur. Daha sonra şahısların arkalarından gittiğimiz esnada bu sokağın yaklaşık 20 metresinin merdivenli ve rampalı bir sokak olduğu görülmüş, merdivenden çıktıktan sonra yerde ismini daha sonradan öğrendiğimiz Dilan ALP isimli bayanın başından yaralı ve merdivenlerin girişinde bulunan 42 numaralı 2 katlı virane binanın önünde yattığı görülmüş, Yerde yaralı olarak yatan Dilan ALP isimli bayan için 112 den Ambulans istenmiş ve ambulansa bindirilerek Taksim İlkyardım Hastanesine gönderilmiştir..."
22. Başsavcılık, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazdığı 23/6/2015 tarihli yazıda şunları istemiştir:
- Başvurucunun iddiaları ile ilgili olarak bir ya da birden fazla müfettiş görevlendirilmesi
- Şikâyete konu gösteri yürüyüşü için katılımcıların yürüyüş öncesinde yasal bildirimde bulunup bulunmadıklarının tespiti
- Başvurucunun şikâyetine konu ettiği olayla ilgili başvurucunun ve diğer gösteri yürüyüşüne katılanların zor kullanma öncesinde şiddet içerikli hareket ve davranışlar sergileyip sergilemediklerinin tespiti, müdahale öncesinde şiddet içerikli hareket ve davranışların tespit edilmesi hâlinde bunlara ait kamera görüntülerinin, tutanak gibi tüm delillerin toplanması,
- Şikâyete konu gösteri yürüyüşünün trafik karışıklığına yol açmak dışında başkalarının hiçbir güçlükle karşılaşmadan halk içinde dolaşmalarını engelleyip engellemediği veya başkalarına zarar verip vermediğinin tespiti ve varsa buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak gibi tüm delillerin toplanması
- Gösterilerin barışçıl olduğunun tespit edilmesi hâlinde gösterilere müdahale öncesinde makul bir süre beklenip beklenmediği, bu süre geçtikten sonra dağılma uyarısı yapılıp yapılmadığı hususlarının tespiti ve buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak gibi tüm delillerin toplanması
- Olay yeri ve zaman dilimindeki zor kullanmanın kaçınılmaz olup olmadığına, orantılı olup olmadığının tespiti ve buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak gibi tüm delillerin tespit toplanması
- Olay yeri ve zaman diliminde kayıt yapan toplumsal müdahale aracının (TOMA) kamerası, MOBESE kamerası, banka şubesi kamerası gibi kameraların kaydettiği görüntülerin CD ya da DVD ortamına aktarılarak ve üzerinde inceleme yapılarak gerektiğinde başvurucunun da ifadesinin, TOMA aracı numarası gibi bilgilerin alınarak ya da teşhis işlemi yaptırılarak olay tarih ve yerinde müştekiye yönelik zor kullanan polis memurlarının ve müdahale ekibin başındaki amirin tespit edilmesi
23. Emniyet Müdürlüğü tarafından anılan müzekkereye 30/9/2015 tarihli yazıyla cevap verilmiş; yazıda, şikâyete konu gösteri yürüyüşü için öncesinde yasal bildirimde bulunulmadığı, gösterilere katılan eylemcilerin şiddet hareketleri olduğu ifade edilmiş; olaya ait DVD ve tutanaklar gönderilmiştir. Ayrıca kamera görüntüleri incelendiğinde protesto gösterileri ile alakası olmayan vatandaşların o bölgede dolaşmalarının mümkün olmadığı, gösterilerin sabah erken saatlerde başlayıp gün boyu devam ettiği, günlük yaşamın akışının tamamen bozulduğu, ilgili tarihte yaşanan olayların kişilerin mal ve can güvenliğini tehlikeye düşürecek boyutlara ulaştığı, göstericilerin uyarılara kulak asmadığı, güvenlik güçlerine taş ve sopa ile saldırdığı belirtilmiştir. 12/5/2013 tarihli tutanakla başvurucunun olduğu yeri gören güvenlik ve MOBESE kameralarının araştırıldığı ancak bahsi geçen sokakta işyeri bulunmadığı, ikamet olarak kullanılan binanın önünü gören güvenlik ve MOBESE kamerasının olmadığı tespit edilmiştir.
24. Emniyet Müdürlüğünün 21/4/2016 tarihli yazısıyla, başvurucunun iddialarıyla ilgili olarak olay yeri ve çevresinde görevli olan kolluk grupları ile bu grupların görev listelerinde gaz tüfeği kullanmakla görevli olarak belirtilen personel listelerinin gönderildiği ancak şikâyete konu olan olay yeri ve çevresinde görevli bazı kolluk gruplarının görev listelerinde gaz tüfeği kullanmakla görevli personelin belirtilmediği bildirilmiştir.
25. Başsavcılık, olay günü şikâyet konusu bölgede bulundukları tespit edilen ve aralarında gaz tüfeği kullanmakla da görevli olan kolluk görevlilerinin ifadesini almıştır. Bütün görevliler özetle başvurucunun yaralanmasıyla bir ilgilerinin olmadığını ifade etmiştir.
26. Başsavcılık 8/2/2017 tarihinde başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucu beyanında özetle olay günü 1 Mayıs'ı kutlamak için babasıyla yola çıktıklarını, sonrasında babasıyla ayrıldıklarını ve arkadaşlarıyla buluştuğunu, polis müdahalesi olunca Tarlabaşı civarına gittiklerini, biber gazının etkisinden kurtulmak için yanında sirke suyu ve limon taşıdığını, polis müdahalesinden kaçmak için bir binaya girmek istediği sırada yaralandığını, gaz kapsülünün kafasına çarptığını, kapsülün gelişini fark etmediğini, kapsülü yerde gördüğünü, kendisini yaralayan kişileri teşhis edemeyeceğini belirtmiştir.
27. Başsavcılık, olay görüntüleri hakkında bilirkişi raporu aldırmıştır. Bilirkişi 20/2/2017 tarihli raporunda yedi video görüntüsünün çözümünü yapmış, olayların fotoğraflı açıklamalarına yer vermiştir. Raporda;
- Beyoğlu semtinin ara sokaklarında kalabalık protestocu gruplara jandarmaya ait TOMA'dan su sıkıldığı, emniyet görevlilerinin gaz atttığı, gaz maskeli emniyet görevlilerinin ara sokaklara ilerlediği, bazı evlere girerek göstericileri aradığı, ambulans görevlilerinin başvurucuyu sedyeyle taşıdığı,
- Başvurucunun yedi veya sekiz kişilik bir grup içinde yer aldığı, üstünde kırmızı pantolon ile mavi kapişonlu bir kıyafet olduğu, elinde şişe bulunduğu, sonraki videolar izlendiğinde şişenin plastik olup içinde sirkeye benzeyen bir sıvı olduğunun tahmin edildiği,
- Başvurucunun yanındakilerin polise taş ve benzeri cisimler attığı, başvurucunun da bu grubun içinde olduğu, emniyet görevlilerinin gruba gaz bombası attığı, gaz bombası atan görevlilerin yüzlerinde gaz maskesi olduğu, kafalarında kask olmadığı, bu nedenle kask numaralarının tespit edilemediği,
- "01052013_STANBUL_KZ_VURULMA" isimli videoda başvurucunun yerde yattığı, hemen yanındaki gaz bombasından duman çıktığı, başvurucunun bir şahıs tarafından bina içine alındığı, emniyet görevlilerinin hemen arkasından içeri girdiği, ambulans görevlilerinin başvurucuyu sedyeye koyduğu, başvurucunun bulunduğu yerde kan izlerinin olduğu, nasıl ve kim tarafından vurulduğunun tespit edilemediği,
- Beyoğlu semtinin çevresindeki ara sokaklarda göstericilerin şiddet içeren eylemler yaptığı, emniyet görevlilerine taş ve benzeri cisimler attığının görüldüğü, çevredeki araçların büyük oranda zarar gördüğü, bu gösteriler sebebiyle trafik akışının ve insanların caddelerde ve sokaklarda hareket kabiliyetinin kısıtlandığı, vatandaşların bu eylemler sırasında normal günlük yaşantısını devam ettiremeyeceğinin görüldüğü,
- Emniyet görevlilerinin dağılmamakta ısrar eden gruplara tazyikli su ve gaz bombası ile müdahale ettiği, grubun emniyet görevlilerine karşı koyduğu, dağılmamakta ısrar ettiğinin görüldüğü,
- Başvurucunun yaralanmasına ilişkin görüntülerde bina önünde yerde yattığı, hemen yanında yoğun şekilde gaz çıkışının olduğu, hareketsiz olduğu, gaz kapsülü ile yaralanmış olabileceği, bu sırada bina içinden çıkan erkek şahsın başvurucuyu bina içine çektiği, hemen sonrasında emniyet görevlilerinin binanın önüne geldiği, bu esnada elinde gaz tüfeği olan bir polis memurunun görüldüğü ancak gaz tüfeği ile ateş edenin o olup olmadığının tespit edilemediği, sadece olay yaşandıktan hemen sonra olay yerine koşan emniyet görevlilerinden birinin elinde gaz tüfeği bulunduğu ifade edilmiştir.
28. Anılan bilirkişi rapor üzerine başvurucunun yaralanmasına neden olan polis memurunun kesin olarak tespit edilmesi için İstanbul Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına yazı yazılmıştır. Jandarma Kriminal Daire Başkanlığının 9/5/2017 uzmanlık raporunda özetle gaz tüfeğinin ateşlenmesi ile başvurucunun vurulma anının mevcut görüntülerde yer almadığı, bu nedenle mevcut görüntülerden başvurucunun yaralanmasına neden olan ve gaz tüfeğini kullanan polis memurunun tespitinin yapılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
29. Başsavcılık, bilirkişi raporunu Emniyet Müdürlüğüne göndermiş ve başvurucunun yaralanma olayına ilişkin olarak İstanbul Jandarma Kriminal Daire Başkanlığının9/5/2017 tarihli uzmanlık raporunda "olay yerine ilk gelen ekipteki görevlileri ait kask numaraları" kısmında görünen kaskları kullanan kolluk görevlilerinin tespit edilerek Başsavcılığa gönderilmesini istemiştir. Cevap yazısında; Çevik Kuvvet kayıtlarının incelendiği, 1/5/2013 tarihine ait ayrıntılı görev listelerinde ve zimmet kayıtlarında belirtilen kask numaralarını kullanan personelin belirtilmemesi sebebiyle gerekli tespit işleminin yapılamadığı bildirilmiştir.
30. Başsavcılık 4/7/2018 tarihinde on altı şüpheli kolluk görevlisi hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararda özetle şüphelilerin başvurucuyu yaraladığına dair kamu davası açmayı haklı kılacak yeterli delil elde edilemediği ifade edilmiştir.
31. Başsavcılık, şüphelilerin dava zamanaşımı süresince araştırılıp tespiti hâlinde Başsavcılıkta hazır edilmesi için 4/7/2018 tarihinde daimî arama kararı vermiştir. Daimî arama kararında açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen şüphelilere yüklenen suç, taksirle yaralama olarak, soruşturmanın zamanaşımına uğrayacağı tarih ise 1/5/2021 olarak belirtilmiştir.
32. Başvurucu, ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara itiraz etmiş; İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/9/2018 tarihli kararıyla başvurucunun itirazı reddedilmiştir.
33. Karar başvurucuya 2/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 1/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
34. Başsavcılık 14/12/2021 tarihinde kimliği meçhul şüpheli veya şüpheliler hakkında müsnet suça ilişkin sekiz yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Başsavcılığın aradan geçen zaman içinde herhangi bir soruşturma işlemi yaptığı tespit edilememiştir.
C. Başvurucu Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
35. Başvurucu ve diğer dört şüpheli hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, toplantı ve yürüyüşlere silah veya kanunda belirtilen aletlerle katılma suçlarından soruşturma başlatılmış ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/11/2013 tarihli kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Anılan kararda özetle olay günü İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen tutanağa göre elli veya altmış kişilik yasa dışı bir grup olaylara karışıp kargaşa yaratarak, taş ve molotofkokteyli gibi cisimler atarak bazı polislerinin yaralanmasına, eşyaların zarar görmesine sebebiyet vermişse de başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin bu grup içinde yer aldığına, taş, molotofkokteyli gibi cisimler attığına dair somut hiçbir delil bulunmadığı belirtilmiştir.
D. Başvurucu Tarafından Açılan Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç
36. Başvurucu 31/10/2013 tarihli dilekçesinde özetle 1/5/2013 tarihinde katıldığı etkinliğe kolluk görevlilerinin müdahale etmesi sonucunda başına gaz kapsülünün isabet etmesi sonucunda yaralandığını belirterek tam yargı davası açmıştır.
37. İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 22/6/2018 tarihli kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Anılan kararın gerekçesinde; yetkili mercilerin izin vermediği, gösteri yapılması yasak olan bir alanda Valiliğin müdahalede bulunulacağı uyarılarına rağmen başvurucunun kendi iradesi ile bulunduğu ve gösterilere katıldığı, şikâyete ilişkin olarak aldırılan 23/8/2017 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda başvurucunun yaralanmasına yol açan cismin ne olduğunun tıbben ayırt edilemediği yönündeki tespit de göz önüne alındığında idarenin maddi ve manevi tazminat sorumluluğunu doğuracak ağır hizmet kusurundan veya kusursuz sorumluluğundan bahsedilemeyeceği belirtilmiştir.
38. Anılan karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuş, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdari Dava Dairesinin 6/5/2019 tarihli kararıyla, davanın reddine ilişkin olarak İstanbul 10. İdare Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, 25.000 TL maddi tazminatın ve 100.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir. Anılan kararın gerekçesinde; başvurucunun olay sonrası kaldırıldığı sağlık kuruluşunda yapılan müdahalesi, konuyla ilgili olarak sevk edildiği Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinin kararı ile Kamu Denetçiliği Kurumunun başvurucunun şikâyeti sonucunda yaptığı değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında iştirak ettiği bir gösteri sırasında orantısız güç mahiyeti arz edecek bir şekilde atılan biber gazı kapsülünün isabeti sonucunda yaralandığı, idari tasarruf niteliğinde önleme, engelleme veya asayişi temin görevi yapan polis memurlarının bu görevin ifası sırasında görev kusuru sayılabilecek şekilde orantısız güç kullanmak suretiyle başvurucunun bir eve girmeye çalıştığı sırada yaralanmasına neden olduğu, başvurucuda meydana gelen cismani zarar ile idari eylem arasında illiyet bağının bulunduğu sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.
39. Anılan kararın temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
40. İlgili hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, §§ 28-30; Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Anayasa Mahkemesinin 7/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu; kolluk görevlilerinin 1 Mayıs gösterilerine müdahaleleri sırasında gaz kapsülü atılması sonucu yaralandığını, sorumluların tespit edilmediğini, eksik soruşturma yürütüldüğünü, Kamu Denetçiliği Kurumunun 5/11/2013 tarihli raporunda kolluk görevlilerinin sorumluluğuna vurgu yapıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde soruşturma işlemleri özetlenmiş ve Anayasa Mahkemesi içtihadına atıf yapılmıştır.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş ve soruşturmanın zamanaşımına uğradığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
46. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
48. Demokratik toplumun temel değerlerinden olan kötü muamele yasağı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin üçüncü fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
49. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi unsurlar önem taşımaktadır. Anayasa’ya göre kötü muameleler yoğunluk farkı dikkate alınarak işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muamele olarak nitelendirilmiştir. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83, 84).
50. Kötü muameleye ilişkin iddiaların gerçekliği makul bir şüphenin ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Özellikle kişinin sağlıklı olarak gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğünün kamu makamlarına ait olduğu belirtilmelidir. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94, 95).
51. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesi bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller kural olarak kötü muamele yasağına aykırılık oluşturur (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81).
52. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, göz yaşartıcı gaz silahlarının uygun olmayan bir şekilde ateşlenmesi sonucunda gaz fişeklerinin ölümlere ya da yaralanmalara yol açma riski bulunması nedeniyle ateşli silah kullanımına ilişkin olarak kabul ettiği ilkelerin -uygun düştüğü ölçüde- bu silahların kullanımında da değerlendirme kriteri olarak dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Bu kapsamda gaz silahı kullanımı konusunda kolluk görevlilerini yetkilendiren, kullanım yöntemini yeterli ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak, kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içermesi gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 59, 60).
53. Bu nedenle doğrudan silah kullanımı sonucu meydana gelen olaylarda güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir çarenin kalmadığı zorunlu bir durumda ve ölçülü bir şekilde gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen ortaya konulması gerekmektedir. Bu çerçevede kolluk görevlilerinin eylemlerinin yanında kendilerine uygun talimatın verilip verilmediğinin, gaz fişeği atışı için kullanılan silahlar konusunda bu kişilerin yeterli eğitim alıp almadığının ve olası riskleri önlemek adına tedbir almakta ihmalleri bulunup bulunmadığının da incelenmesi gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 60).
54. Anayasa Mahkemesinin istikrarlı içtihadına göre, maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir yönü bulunmaktadır. Bu kapsamda özellikle kasıtla işlenen kötü muamele fiillerinin aydınlatılmasını, sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesi gerekir. Bu soruşturmanın temel amacı, kişilerin maddi veya manevi varlığına yönelik saldırıları önleme amacı taşıyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
55. Kasıtlı fiiller bakımından cezai nitelikte olması gereken soruşturmanın etkili kabul edilmesi için soruşturmadan sorumlu görevlilerin olaya karışan kişilerden bağımsız olması, resen harekete geçilmesi, olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin tespit edilmesi, soruşturma sürecinin kamu denetimine açık ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde katılımına imkan vermesi, makul bir özen ve süratle yürütülmesi, son olarak elde edilen tüm bulguların tarafsız ve nesnel bir şekilde değerlendirilmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 115).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Somut olaydaki kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporuna göre başvurucu, gösterilere yapılan müdahale sonrasında dumanı çıkan gaz kapsülünün yanında yerde yatmakta iken 112 tarafından hastaneye kaldırılmıştır. Sağlık raporlarına göre de başvurucunun kafasına cisim çarpmıştır. Üstelik bu kırıkların başvurucunun hayati fonksiyonlarındaki etkisi ağırdır (bkz. § 13).
57. Başvurucu; Başsavcılığa verdiği ifadesinde, kolluğun gösterilere müdahalesi sırasında başına gaz kapsülü isabet ettiğini belirtmiştir. Başvurucunun 112 Acil Servis tarafından hastaneye götürüldüğü anlaşılmış, başvurucunun başından yaralandığı tespit edilmiştir.
58. Olay günü gaz silahı kullanan kolluk görevlilerinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı, operasyonun planlama ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu hususları ile kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içerip içermediği hususları bu olayın aşağıda incelenecek diğer koşulları dikkate alındığında bu aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından incelenememiştir (aynı yöndeki karar için bkz. Özlem Kır, § 69). Bu nedenle somut olay bakımından kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasına ilişkin inceleme, sadece olay sırasında gaz fişeğini kullanan kolluk görevlilerinin eylemleriyle sınırlı olarak yapılacaktır.
59. Olaya ilişkin kamera kayıtları hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmışsa da görüntülerde yer alan kolluk görevlileri tespit edilememiş ve daimî arama kararı verilmiştir.
60. Başvuru konusu olayın 1 Mayıs eylemlerinin bir parçası olmasından ötürü olaylara geniş çapta bir katılımın bulunduğu ve bu nedenle belli oranda kargaşa ortamının doğabileceği kabul edilmektedir. Kargaşa ortamlarında kolluk görevlilerinin kontrollü hareket etme ve müdahaleyi gerektiren duruma yol açan kişiler dışındakilerin müdahaleden mümkün olduğunca etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülükleri bulunmaktadır (Cihan Mutlu, B. No: 2016/9422, 23/2/2020, § 58).
61. Söz konusu olaya ait 20/2/2017 tarihli bilirkişi raporunda başvurucunun bina önünde yerde yatar hâlde olduğu, hemen yanında yoğun şekilde gaz çıkışının olduğu, başvurucunun hareketsiz hâlde yerde yattığı, gaz kapsülü ile yaralanmış olabileceği ifade edilmiştir. Bu durumda kamu makamları tarafından başvurucunun başkaca nasıl yaralanmış olabileceği ortaya konulamadığından gaz kapsülü ile yaralandığı kabul edilmelidir.
62. Anılan bilirkişi raporunda, başvurucunun elinde bir şişe olduğu, şişedeki sıvının başvurucunun göz yaşartıcı gazın etkilerini azaltmak için yanına aldığını belirttiği gibi sirke olabileceği ifade edilmiş; bunun yanı sıra başvurucunun kolluk görevlilerine taş ve benzeri bir cisimle saldırdığına ilişkin bir tespit yapılmamıştır. Bu durumda dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler kolluğun güç kullanımının kaçınılmaz olup olmadığı konusunda bir inceleme yapmayı mümkün kılmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun başından ciddi şekilde yaralanması olayında kolluğun orantısız güç kullanarak başvurucunun yaralanmasına sebep olduğu kanaatine varılmıştır. Başvurucudaki yaralanmaların belli bir ağırlık derecesine ulaştığı ve olayda Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
63. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin eyleminin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin eziyet olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
65. Öte yandan başvurucuyu yaralayan şüpheli veya şüphelilerin tespit edilemediği gerekçesiyle dosyanın üçer aylık sürelerle gözden geçirilmek üzere daimî aramaya alınmasına karar verilmiştir. Bu tarihten sonra da soruşturmada herhangi bir işlem tesis edilmemiştir.
66. Başvurucu, kolluğun toplumsal bir olaya müdahalesi esnasında kullandığı gaz kapsülüyle başından yaralanmıştır. Başsavcılık, olaylar sırasında gaz silahı kullanmaya yetkili personeli tam olarak araştırmamış; sorumluların kimliklerini tespit edememiştir.
67. Diğer taraftan başvurucunun yaralanmasına tanıklık etmiş olabilecek kişiler, başvurucuyu binanın içine çektiği ifade edilen şahıs ile o sırada olay yerinde bulunabilecek diğer tanıklar araştırılmamıştır.
68. Öte yandan 1 Mayıs gösterileri ile ilgili tüm şikâyetlerin bir arada değerlendirilmesi hâlinde başvurucunun yaralanması olayı hakkında yürütülen soruşturmanın sürüncemede kalacağı açık olmasına rağmen birleştirme kararı verilmiş, bu yüzden başvurucunun yaralanmasıyla ilgili olarak iki yılı aşkın bir süre herhangi bir işlem yapılmamış ve soruşturma süratle yürütülememiştir. En nihayetinde başvurucunun yaralanmasıyla ilgili soruşturma ana soruşturmadan ayrılmıştır.
69. Toplumsal bir olaya müdahale esnasında başvurucuyu gaz fişeği kapsülüyle yaralayan kolluk görevlilerinin zamanaşımı süresi içinde soruşturma makamları tarafından kimliklerinin dahi tespit edilememesinin soruşturmanın etkili yürütülmesi yükümlülüğüne aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
70. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Başsavcılık tarafından yapılan soruşturmada, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterildiği söylenemeyecektir.
71. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
72. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade özgürlüğünü kullanırken haksız saldırıya uğradığını belirterek Anayasanın 26. maddesiyle korunan düşünceyi açıklama ve yayma hakkı ile Anayasa'nın 34. maddesiyle güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
73. Bakanlık görüşünde, Olay Tutanaklarına göre 1 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününü kutlamaya ilişkin talebin İstanbul Valiliğince Taksim Meydanı ve çevresinde yayalaştırma projesi kapsamında devam eden inşaat ve kazı çalışmalar nedeniyle alanın fiziki şartlarının yürüyüş için müsait olmadığından bahisle uygun görülmediği ancak sadece sembolik olarak basın açıklaması, çelenk koyma ve anma etkinliğinin yapılabileceğinin belirtildiği, buna rağmen bazı internet sayfalarında çağrılar yapıldığı, bunun üzerine alınan emniyet tedbirlerinin 1 Mayıs 2013 tarihi saat 06.00'dan itibaren Taksim Meydanı çevresinde uygulamaya konulduğu ifade edilmiştir.
74. Bakanlık görüşünde ayrıca aynı gün yüzleri maskeli bir grubun polis barikatlarını zorlayarak aşmaya çalıştığı, bunun üzerine kendilerine dağılmaları yönünde ikazlarda bulunulduğu, eylemci grubun taşlı ve molotoflu saldırıları üzerine kendilerine tazyikli su ile müdahale edildiği, anılan grubun molotof, taş, sopa, bilye, sis bombası, tuğla gibi cisimler kullanarak saldırısına devam ettiği, bölgenin koşulları ve grubun faaliyetleri neticesinde saldırının durdurulamaması üzerine Çevik Kuvvet ekiplerinden takviye yapıldığı, soruşturma dosyasında yer alan belgelere göre başvurucunun eylemci grup içinde yer aldığı belirtilmiştir. Öte yandan İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından konu ile ilgili olarak düzenlenen 6/6/2013 tarihli araştırma raporunda, eylemci grubun tüm ikazlara rağmen dağılmadığı, yollara barikat kurulduğu, kolluk görevlilerinin yaralandığı ve çevrenin zarar gördüğü ifade edilmiş; bu araştırma raporunun ekinde yer alan ve Beyoğlu Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğünden alınan tahkikat evrakında başvurucunun muayene evrakı ile birlikte olay yerinde çekilen görüntülerinin bulunduğu belgenin yer aldığı, söz konusu belgede başvurucunun fotoğraflarına yer verilerek polise taş ve sapanlarla saldıran grupla birlikte hareket ettiği, tanınmamak için yüzünü kapattığı, biber gazından etkilenmemek için limon ve sirke kullandığı hususlarının belirtildiği bildirilmiştir.
75. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; şiddet hareketlerine katılmadığını, hakkında yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, yaralanmasına ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın zamanaşımına uğradığını ifade etmiştir.
76. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
i. Müdahalenin Varlığı
77. Başvurucu1/5/2013 tarihinde Taksim'de yapılan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına katılmıştır. Kolluk görevlileri, başvurucunun da içinde olduğu grubu dağıtmak amacıyla fiziki müdahalede bulunmuştur. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği gözetildiğinde başvurucunun barışçıl olmadığı herhangi bir eyleminin olduğu ileri sürülmediğinden başvurucunun yaralanmasına neden olacak şekilde fiziki müdahalede bulunulması ve böylelikle gösteriye son verilmesi toplanma hakkına yönelik bir müdahale olarak kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
78. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
79. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
80. Somut başvurunun Özge Özgürengin kararında yapılan değerlendirmelerden farklı bir unsur içermediği, 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ile 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı kanaatine varılmıştır (Özge Özgürengin, § 100).
(2) Meşru Amaç
81. Başvurucunun katıldığı protesto gösterisiyle ilgili olarak polisin gösteriyi dağıtmak için müdahalede bulunmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
82. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
83. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması(Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve ölçülü olması (Özge Özgürengin, § 107) gerekir.
84. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, barışçıl yöntemlerle fikirlerini savunanlara toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendilerini ifade edebilme imkânı verilmelidir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
85. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken hak ve özgürlüklerinin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
86. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurmaları diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119). Genel olarak polisin müdahalesi orantılı kabul edilse de somut olayın özellikleri gözetildiğinde kolektif olarak kullanılan ancak bireysel hak olan toplanma hakkının başvurucuların eylemdeki tutumları çerçevesinde polisin müdahalesinin ölçülülüğü ayrı ayrı değerlendirilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 145).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
87. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kullanılırken kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir. Anayasa Mahkemesi barışçıl toplanma haklarını kullanan kişilerin katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması amacıyla yapılan polis müdahalesi sonucu yaralanmalarına ilişkin bireysel başvuruları Anayasa'nın 13. ve 34. maddeleri kapsamında daha önce birçok kez incelemiş ve yapılan müdahaleyi ölçülülük ilkesine aykırı bularak ihlal kararları vermiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 147; Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, §§ 84-86; Özge Özgürengin, §§ 108, 109; Abidin Cevher, §§ 110, 111).
88. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın kendi koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir (Özge Özgürengin, § 95).
89. Somut başvuruda başvurucunun gösteriyi dağıtan kolluk görevlilerine direndiğine, bunlara karşı saldırgan bir tutum sergilediğine veya herhangi bir şekilde şiddet eylemlerinin içinde yer aldığına dair bir delil yoktur. Katıldığı gösterideki eylemleri nedeniyle başvurucu hakkında yürütülen bir cezai takibatta kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu durumda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını barışçıl bir şekilde kullandığı kabul edilmelidir.
90. Somut başvuruda da yukarıda belirtilen kararlardan farklı bir sonuca varmayı gerektiren bir yön bulunmadığı, barışçıl toplanma hakkını kullanan başvurucuya kafa yaralanmasına ve beyin doku hasarına neden olacak nitelikte bir fiziksel güç kullanımı şeklinde gerçekleşen müdahalenin ölçülü olarak kabul edilemeyeceği ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
92. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
93. Başvurucu, soruşturmanın sürdürülmesi ve 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
94. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
95. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
96. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul yönünden ihlali ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin aynı zamanda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının daimî arama kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
97. Zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla ihlal kararı doğrultusunda etkili bir soruşturma yürütülmesine hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
98. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesinden kaynaklanan ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için eziyet yasağının usul yönünden ihlali ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 87.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Ancak başvurucunun yaralanması sonucunda uğradığı zarar nedeniyle açtığı tam yargı davasının devam ettiği anlaşıldığından eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edilmesi nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zarara ilişkin olarak bu aşamada tazminata hükmedilebilmesi mümkün değildir.
99. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usule ilişkin boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 87.750 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2015/80490) ve Danıştay 10. Dairesine (E.2019/10448)GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.