TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET BAYRAKTAR BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2018/33486)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet BAYRAKTAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; baro levhasına yazılma işlemine karşı açılan
davada ceza yargısı kararı bulunmamasına karşın aleyhe karar verilmesi, talep
edilmesine rağmen duruşma yapılmaması, yargılamanın uzun sürmesi ve hatalı
karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının, avukatlık gelirinden
mahrum kalınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 16/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, İzmir Barosu (Baro) levhasına kayıtlı (2001
ile 2016 yılları arasında) olarak avukatlık mesleğini yürütmekte iken ticari
işlerini gerekçe göstererek kendi talebiyle kaydını baro levhasından
sildirmiştir.
7. Başvurucu ayrıca İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin
2014/235 esas sayılı dosyasına kayıtlı davada silahlı terör örgütü üyeliği suçu
isnadıyla yargılanmaktadır. Formda başvuru tarihi itibarıyla yargılamanın devam
ettiği ifade edilmektedir.
8. Başvurucu, baro levhasından kaydını sildirmesinden
kısa bir süre sonra tekrar avukatlık mesleğine dönmek istemiş ve bu talebi Baro
tarafından 7/6/2016 tarihli kararla kabul edilmiştir. Türkiye Barolar Birliği
(TBB) tarafından da levhaya yeniden yazılma isteminin kabulü yönündeki Baro
kararı 22/6/2016 tarihli işlemle uygun bulunmuştur.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) 15/8/2016 tarihli işlemi
uyarınca; başvurucu hakkında, İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü
bulunan müvekkili Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeler sayesinde hukuki
yardımla alakası olmayan (PKK terör örgütüne yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yaptığı operasyonlar, örgütün kaybı, stratejisi ve gelişimi ile ilgili)
konularda terör örgütü ile müvekkili arasında aracılık yaptığı, görüşmeleri
basına verdiği, Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında görüşme
yapıldığı kanaatini uyandıracak şekilde haberlerin yayımlanmasına sebebiyet
verdiği, bu suretle örgüte yardımda bulunduğu isnadıyla ceza davası açıldığının
anlaşıldığını belirterek, başvurucu hakkında açılan davaların akıbetinin
araştırılması ve 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5.
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca değerlendirme yapılarak karar verilmesi
gerektiğini ifade etmek suretiyle TBB kararını bir daha görüşülmek üzere iade
etmiştir. TBB ise herhangi bir ek açıklama yapmadan 25/9/2016 tarihli işlemiyle
ilk kararında ısrar etmiştir.
10. Bakanlık söz konusu işlemin iptali için Ankara 10.
İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmıştır. Başvurucu söz konusu
yargılama sürecine katılma talebinde bulunmuş ve Mahkemenin 6/6/2017 tarihli
ara kararıyla başvurucunun katılma talebi kabul edilmiştir.
11. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 6/2/2018 tarihli
kararı ile dava konusu işlemi iptal etmiştir.
12. İptal gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere
göre; Mehmet BAYRAKTAR hakkında, İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2014/235
sayılı dosyasında, Türk Ceza Kanunu'nun 'Silahlı Örgüt' başlıklı 314.
Maddesinde; '(1) Bu kısmın dördüncü ('dördüncü bölüm'; Devletin güvenliğine
karşı suçlar) ve beşinci ('beşinci bölüm'; Anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar) bölümde yer alan suçları işlemek amacıyla silahlı
terör örgütü kuran veya yöneten kişi on yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte
üye olanlara beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir...)' maddesinden
yargılamasının devam ettiği, öte yandan 'görevi kötüye kullanma' suçundan İzmir
6.Ağır ceza mahkemesinde 2011/19 E.sayılı dosyasında 5 ay hapis cezası ile
mahkumiyetine karar verilerek cezanın ertelendiği, yine Salihli Ağır ceza
Mahkemesi'nin 2013/86 E. Sayılı dosyasından verilen 5 ay hapis cezasında hükmün
açıklanmasının geri bırakıldığı görülmektedir.
Buna göre, Mehmet BAYRAKTAR hakkında
İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2014/235 sayılı dosyasında ( Devletin
güvenliğine karşı suçlar ile Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlar kapsamında) devam eden yargılamanın Avukatlık Kanununun 5/1-a maddesi
kapsamında kaldığı, ayrıca her ne kadar bazılarından beraat etmiş olsa da
davacı hakkında yapılan diğer yargılamalara konu olan eylemlerin niteliği ve
avukatlık mesleğinin önem ve özelliği Avukatlık Kanununun 5. maddesinin 3.
fıkrasında düzenlenen hüküm gereği avukatlığa alınması isteği hakkındaki
kararın kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesi gerekirken, yargılamaya konu
eylemin niteliği dikkate alınmadan, kovuşturmanın sonucu beklenmeyerek 'baro
levhasına yeniden yazılması hususundaki takdir ile' tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
13. Söz konusu iptal hükmüne karşı başvurucu ve TBB
itirazda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca istinaf incelemesinin duruşmalı
yapılmasını talep etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi
iptal hükmünü 2/10/2018 tarihli kararla onanmıştır.
14. Başvurucu nihai hükmü 26/10/2018 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 16/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
15. 19/3/1969
tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun
5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Aşağıda yazılı durumlardan birinin
varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul istemi reddolunur :
a) (Değişik : 23/1/2008-5728/326 md.)
Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;
kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da
Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına
fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya
kaçakçılık suçlarından mahkûm olmak,
...
Adayın birinci fıkranın (a) bendinde
yazılı cezalardan birini gerektiren bir suçtan kovuşturma altında bulunması
halinde, avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna
kadar bekletilmesine karar verilebilir."
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temyiz ve istinaflarda duruşma
yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi
kararına bağlıdır."
2. Yargı
Kararları
17. Danıştay İkinci Dairesinin, kamu görevlisinin atama
işlemine karşı açılan davanın reddedilmesine dair hükmü bozduğu ve idarenin
takdir yetkisinin denetimine ilişkin belirleme yapılan 25/9/2020 tarih ve
E.2019/2923,K.2020/2645 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir;
" ... idarenin takdir yetkisi bulunduğu
açık ise de, Danıştayın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere, bu yetki
mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlıdır.
Takdir yetkisine istinaden tesis edilen idari işlemlerin de, muhakkak surette
gerçek ve hukuken geçerli sebeplere dayanması gerekmektedir. Takdir yetkisine
dayalı idari işlemlerin dava konusu edilmesi durumunda, idarece işlemin tesisi
için somut bir sebep gösterilememesi, sebep olarak gösterilen olay ve
nedenlerin gerçeği yansıtmaması veya işlemin tesisi için yeterli bulunmaması
halinde, dava konusu idari işlemin iptalinin gerekeceği, yerleşik yargı
içtihatlarıyla kabul edilmiş bulunmaktadır.
...salt idareye tanınan takdir yetkisi
çerçevesinde kurulan işlemlerde kamu yararı ve hizmet gerekleri ile hukuka
uyarlık, ... görülmemiştir. "
18. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun kamu
görevlisinin müdürlük görevinden alınmasına ilişkin işleme karşı açılan davanın
reddine dair hükmü idarenin takdir yetkisinin değerlendirilmesi suretiyle bozan
9/3/2020 tarih ve E.2018/605, K.2020/648 sayılı kararının ilgili kısımları
şöyledir;
"...takdir yetkisine istinaden tesis
edilen işlemlerin sebep ve maksat unsurları yönünden hukuka uygunluk denetimine
tabi tutulacağı, takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri sınırları
içinde kullanılması ve takdir yetkisine istinaden tesis edilen işlemin dava
konusu edilmesi halinde de, bu sınırlar içinde kullanıldığının idarece ortaya
konulması gerektiği yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.
...dava konusu işlemin salt takdir
yetkisine dayanılarak tesis edildiği görülmektedir.
...görev yerinin değiştirilmesini
gerektirecek herhangi bir eylemi, tutum ve davranışı ile hizmete etkisi olan
olumsuzluğunun da ortaya konulamadığı hususları dikkate alındığında, dava
konusu işlemde, kamu yararı ve hizmet gerekleri
yönünden hukuka uygunluk görülmemiştir. . "
B. Uluslararası Hukuk
19. Masumiyet karinesi bir fiilin hem ceza hem de idari
bir soruşturmaya konu olmasına ve paralel olarak iki ayrı dava sürecinin
yürütülmesine mâni değildir. Bu bağlamda masumiyet karinesi, cezai sorumluluk
bulunmaması hâlinde dahi daha hafif bir ispat yükümlülüğü temelinde aynı
eylemden kaynaklanan medeni ya da diğer sorumluluk biçimlerinin kurulmasını engellememektedir.
Ayrıca suçlu olduğu kesin olarak hükme bağlanmamış olan bir kişiye yönelik kamu
görevlileri tarafından kullanılan ifadelerde yer alan kelimelerin seçimi önemli
olmakla birlikte kullanılan dilin masumiyet karinesini ihlal edip etmediği hususu,
olaya ilişkin özel şartların da dikkate alınması suretiyle tespit edilmelidir (Güç/Türkiye,
B. No: 15374/11, 23/1/2018, §§ 38, 39).
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; özellikle
inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir
tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların
sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak adil ve makul bir biçimde karar
verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini
belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, B. No:73053/01, 23/11/2006 § 41, Döry/İsveç,
B. No:28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No:
5488/05, 28/2/2012, § 30).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
22. Başvurucu her ne kadar çalışma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013) uyarınca çalışma hakkı Anayasa ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ile Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden bu iddia yönünden ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
23. Başvurucu, uyuşmazlığın davacı ya da davalı sıfatıyla
tarafı olmayıp yargılama sürecine davalı yanında müdahil sıfatıyla katılmıştır.
İlgili kişilerin mahkemeye erişim hakkı kapsamında davaya katılımının
sağlanmasının gerekçeli karar hakkı, silahların eşitliği ilkesi, savunma hakkı
gibi güvencelerle örtüşen, bu güvencelerin gerçekleşmesini sağlayan bir
gereklilik olduğu izahtan varestedir. Yargılama sürecine dair güvencelerin
ihlalinin müdahili de etkileyeceği dikkate alındığında müdahilin adil
yargılanma hakkının sürece dair diğer güvencelerinden faydalandırılmayacağı
veya bu güvencelere ilişkin şikâyette bulunamayacağı söylenemez. Aksi
yaklaşımın sonuca etkili iddialarda bulunulabilmesi, savunma yapılabilmesi,
delil ileri sürülebilmesi adına sağlanan mahkemeye erişimin etkinliğini zedeleyeceği,
anlamsız ve içerikten yoksun kılacağı ve bunun yanında bireysel başvurunun
temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla da bağdaşmayacağı açıktır (benzer
değerlendirmeler için bkz. Cengiz İnş.san.ve Tic.A.Ş. ve Mirax
Tur.İnş.Tic.A.Ş. [GK],B.No: 2015/7846, 26/6/2019, §§ 29, 36). Bu
belirlemeler ışığında davanın sonucundan etkileneceği öngörülerek yargılama
sürecine müdahil olarak dâhil edilen başvurucunun adil yargılanma hakkının
sürece dair güvencelerine yönelik ihlal iddiaları bakımından mağdur statüsünün
bulunduğu, kişi bakımından yetki koşulunu sağladığı sonucuna ulaşıldığından
adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden değerlendirilmesine geçilmiştir.
1. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu; suçlu olduğu sabit olmadan, hakkında devam
eden ceza yargılaması esas alınarak avukatlığa kabul edilmemesinin masumiyet
karinesini ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
b. Değerlendirme
25. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise
herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat
edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı
düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik
San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).
26. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
27. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü;
kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle
kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu)
sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu
ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu
yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir.
Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve
kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu
yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece
suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş
zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk,
disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip
Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
28. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip
Şahin, § 40).
29. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir
başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları
tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden idari
süreç veya yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu
makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47). Bununla
birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu
makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme
sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Ancak
adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu
ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet
karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin
sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün
olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).
30. Mevcut bireysel başvuruya konu olan yargılama
sürecinde başvurucunun ceza yargılaması süreci olgusal olarak ele alınmış, ceza
yargılaması sürecine ve sebeplerine dair bir hukuki irdeleme yapılmamıştır.
Mahkeme kararında suça konu bir eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde bir
değerlendirmede bulunulmamış, suçun varlığına yönelik bir kabul ile hareket
edilmemiştir. Mahkeme tarafından ilgili mevzuat, avukatlık mesleğinin niteliği,
özelliği ve başvurucunun somut durumu değerlendirilmek suretiyle hükme
ulaşıldığı görülmüştür. Bu bağlamda başvuranın masum sayılma hakkını ihlal
edecek şekilde idari yargılama sınırlarının aşılmadığı ve suçlayıcı bir dil
kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
31. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde masumiyet
karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Aleni Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, talep etmesine rağmen duruşma yapılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
b. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Ancak duruşmalı
yargılama hakkı, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması
zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul
ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların
duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması
anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664,
17/9/2013, § 32).
35. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında aleni
yargılama hakkının tanınması, zorunlu olarak sözlü yargılama hakkını
da içerir. Bununla birlikte Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu
yükümlülük mutlak değildir (Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 7/1/2016, §
44).
36. Dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde
yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması
örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını
gerektirmeyebilir (Adnan Altın, § 46).
37. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli
yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü
yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını
engelleyebilir. Dolayısıyla sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün
sağlanamayacağı olaylarda sözlü yargılamanın yapılması gerekebilir. Sözlü
yargılamaya karar vermede davaya konu meselelerin çokluğu değil niteliği önem
kazanacaktır (Adnan Altın, § 48).
38. Somut olayda başvurucu, ilk derece aşamasında değil
iptal hükmüne karşı kanun yoluna başvurduğu sırada duruşma talebinde
bulunmuştur. 2577 sayılı Kanun hükmü gereği istinaf aşamasında duruşma
yapılması istinaf merciinin takdirinde olan bir husustur. Diğer taraftan somut
yargılama sürecinin karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili herhangi bir
tartışmanın bulunmadığı bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu ve bu bağlamda uyuşmazlığın
merkezinde 1136 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına ilişkin
yorum/değerlendirme farklılığının bulunduğu anlaşılmaktadır.
39. Bu hâle göre yazılı yargılamanın esas olduğu idari
yargılama usulünde dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde
yeterince çözülemeyen olgusal herhangi bir sorunun bulunmadığı uyuşmazlığa
ilişkin olarak kanun yolu aşamasında gerçekleşen duruşma talebinin istinaf
mercii tarafından kabul edilmeyerek duruşma yapılmadan hüküm kurulmasında adil
yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını
ileri sürmektedir.
b. Değerlendirme
42. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni
hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır.
43. Somut olayda 8/5/2017 tarihinde başlayan yargılama
süreci istinaf isteminin reddedildiği 2/10/2018 tarihinde sonuçlanmıştır. Bu
durumda yaklaşık 1 yıl 5 aydevam eden yargılama süresinin makul olduğu
değerlendirilmiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; 1136 sayılı Kanun hükümlerinin yanlış
yorumlandığını, ceza soruşturmasının sonuna değin mesleğe kabulün
geciktirilemeyeceğini, takdir hakkının TBB'ye ait olduğunu ileri sürmektedir.
b. Değerlendirme
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa
Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
47. Somut olayda başvurucunun yeniden baro levhasına
yazılma talebi İzmir Barosu tarafından kabul edilmiş ve TBB tarafından uygun
bulunmuş ise de, Bakanlık başvurucu hakkında açılan dava ve isnat edilen
fiillerin niteliği gereği (bkz. § 9) başvurucunun durumunun 1136 sayılı
Kanun'un 5.maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca değerlendirilmesi için uygun
bulma kararını iade etmiştir. TBB ise uygun bulma kararında ısrar etmiştir.
Israr kararında Bakanlığın iadesine ilişkin bir açıklama yer almamaktadır.
48. İdare Mahkemesi, başvurucunun durumunu genel olarak
ele almak suretiyle, salt devam eden ceza yargılamasını değil başvurucu
hakkında yapılan diğer yargılamalara konu olan eylemlerin niteliğini, avukatlık
mesleğinin önem ve özelliğini ve 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin üçüncü
fıkrasında düzenlenen hükmü dikkate alarak bir değerlendirme yapmıştır. Bu
değerlendirme çerçevesinde Mahkeme, yargılamaya konu eylemin niteliği dikkate
alınmadan, kovuşturmanın sonucu beklenmeyerek baro levhasına yeniden yazılması
hususundaki takdir ile tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
49. Başvurucu, 1136 sayılı Kanun hükümlerinin yanlış
yorumlandığını, ceza soruşturmasının sonuna değin mesleğe kabulün
geciktirilemeyeceğini, takdir hakkının TBB'ye ait olduğunu ileri sürmektedir.
50. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
mahkemece somut olayın, delillerin değerlendirilmesi ve ilgili mevzuatın
yorumlanmasına ilişkindir. Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir
keyfîlik oluşturan bir hususun bulunmadığı ve ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkına İlişkin İhlal İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, mesleğe yeniden kabulünün yapılmaması
nedeniyle avukatlık gelirinden mahrum bırakıldığını ve bu durumun mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
53. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer
alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel
haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma
hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde
değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014,
§ 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri,
B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 42).
54. Bir mülk veya alacakla ilgili olarak hak iddia eden
kişinin söz konusu hakkın varlığını hukuken ispat etmesi gerekir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 38).
55. Somut olayda başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya
en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin ihlal
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.