TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURCU ÇELİK ÖZKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/33605)
Karar Tarihi: 4/7/2022
R.G. Tarih ve Sayı: 2/9/2022 - 31941
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Ömer MENCİK
Başvurucu
Burcu ÇELİK ÖZKAN
Vekili
Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda açlık grevi yapan başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/11/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
3. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
4. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte Muş milletvekili olan başvurucu, terör suçundan tutuklu olarak Kocaeli 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
5. Başvurucu 24/1/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna hitaben bir dilekçe yazmıştır. Başvurucu; sınır güvenliği gerekçe gösterilerek yapılan sınır ötesi operasyonu, Türkiye'nin iç barışına ve halkların birlikte yaşama umuduna tehdit olarak gördüğünü ve kınadığını, ülkenin içeride ve dışarıda barışı ile sınır güvenliğini sağlamasının askerî operasyonlarla değil ancak barışçıl politikalarla sağlanacağını belirtmiştir. Bundan başka başvurucu, Türkiye'de demokrasinin ve eşitliğin sağlanmasında sorumluluk sahibi olan seçilmiş bir milletvekili olarak sınır ötesi operasyonun sonlandırılması gerektiğini ifade etmiş ve demokratik bir tepki olarak üç günlük açlık grevine başladığını Kuruma bildirmiştir.
6. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve aralarında bazı milletvekillerinin de olduğu yirmi bir kişi daha 24/1/2018 ve 25/1/2018 tarihlerinde sundukları dilekçelerle aynı gerekçelere dayanarak açlık grevine başladıklarını bildirmiştir. Bunun üzerine başvurucu ve diğer kişiler hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin soruşturmasının başlatılması üzerine başvurucu ve diğer mahpuslara açlık grevi eylemleri nedeniyle haklarında disiplin soruşturması başlatıldığı, üç gün içinde yazılı veya sözlü olarak savunma yapabilecekleri, bu süre içinde savunma yapmamaları durumunda haklarından feragat etmiş sayılacakları bildirilmiştir. Başvurucu anılan yazının tarafına tebliği sonrasında Ceza İnfaz Kurumuna savunmasını yazılı olarak sunmuştur. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) disiplin soruşturması sonucunda açlık grevi yapma eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 1 ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası uygulanmasına karar vermiştir.
7. Disiplin Kurulu; eyleme katılan kişilerin yazdıkları dilekçelerde sınır ötesi operasyonları protesto etmek amacıyla başvuru konusu eylemi yaptıklarını belirttiklerini, bu şekilde eylemlerini meşrulaştırmaya çalıştıklarını ancak başvurucunun da aralarında olduğu yirmi iki kişinin terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olduğunu, bu kişilerin örgütsel bir dayanışma içinde protesto yapma amacıyla söz konusu eylemi gerçekleştirdiklerini kabul etmiştir. Bundan başka Disiplin Kurulu; başvurucu ve diğer mahpusların dilekçelerinin içeriği ve yemek almadıklarına dair tutulan tutanaklar itibarıyla açlık grevine başladıklarını, bu şekilde söz konusu disiplin eylemini gerçekleştirdiklerinin sabit olduğunu belirtmiştir.
8. Başvurucu söz konusu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun şikâyetinin reddine 31/8/2018 tarihinde karar vermiştir. İnfaz Hâkimliği kararında öncelikle başvurucunun eyleminin örgütlü bir şekilde gerçekleştiğini, benzer eylemin birçok ceza infaz kurumunda bulunan ve terörle bağlantılı suçlardan tutuklu veya hükümlü olan kişilerce gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Daha sonra İnfaz Hâkimliği, başvurucunun yasama dokunulmazlığına sahip olmasına rağmen disiplin soruşturma sürecinde ifadesinin alınmasının ve hakkında disiplin cezası uygulanmasının hukuka aykırı olduğu iddiasını değerlendirmiştir. Bu hususa ilişkin değerlendirme şöyledir:
"5275 sayılı Kanunun disiplin soruşturmalarının yürütülmesine ilişkin maddeleri ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun hükümlü ve tutukluların disiplin cezasına karşı savunmasının alınmasına ilişkin 6. maddesi incelendiğinde; 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununa atıf bulunmadığı, bu nedenle yapılan işlemin bir ifade alma işlemi olmadığı ... [ve] yasama dokunulmazlığı kapsamında kalmayacağı açıktır. Ayrıca 5275 sayılı Kanunun 2/1. maddesi[ne göre] ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Bu nedenle disiplin soruşturmasının yürütülmesinde hukuka aykırılık yoktur."
9. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı 25/9/2018 tarihinde reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
10. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:
"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."
11. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:
"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
g) Açlık grevi yapmak. "
B. Uluslararası Hukuk
12. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), (B. No: 18139/07, 11/5/2010) kararında, Diyarbakır F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve Abdullah Öcalan'ın tutulma koşullarını protesto etmek amacıyla açlık grevi yapan elli sekiz mahpusa verilen bazı etkinliklerden yasaklanmaya ilişkin disiplin cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. AİHM, eylemi yapan kişilerin kalabalık bir grup olmasının ve terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunmalarının özellikle dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu tespitler sonrasında AİHM, bu nitelikteki ve ölçekteki bir protestonun ceza infaz kurumu yetkilileri tarafından kurum düzenine yönelik bir tehdit olarak görülebileceğini, somut olayda başvuranların açlık grevi yapmalarını engellemek veya onları caydırmak ve bu tür bir kampanya başlatıldığında kurum düzenini yeniden sağlamak için ılımlı disiplin cezaları verildiğini kabul etmiştir. Son olarak AİHM, verilen disiplin cezasının düzensizliğin önlenmesi anlamında orantısız sayılamayacağını belirtmiş ve somut olayda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
13. AİHM, İncedere ve Yıldız/Türkiye ((k.k.), B. No: 65227/19 ve 6465/20, 18/11/2021) kararında ise Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve bir kanun hükmünde kararname ile görevlerinden ihraç edilen iki öğretmene desteklerini göstermek amacıyla açlık grevi yapan iki mahpusa verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. Söz konusu olayda başvurucular ile birlikte altı kişinin daha aynı tarihlerde ve aynı amaçlarla açlık grevi yaptıkları anlaşılmaktadır. AİHM, başvuru konusu disiplin cezasının kurum düzeninin yeniden tesis edilmesi, başvuranların ve diğer mahpusların kişisel durumlarını ilgilendirmeyen nedenlerle benzer açlık grevlerine yeniden başlamalarının engellenmesi amacıyla verildiğini belirtmiştir. Bu tespit sonrasında AİHM, başvuranlar tarafından yapılan açlık grevinin toplu niteliğini, benzer açlık grevlerinin kurum düzeni ve disiplini açısından teşkil edeceği riski ve verilen cezanın orantılılığını dikkate almış; başvuru konusu disiplin cezasının başvuranların ifade özgürlüğünü kullanmalarına verilen orantısız bir ceza olmadığını değerlendirmiştir. Sonuç olarak AİHM, somut olayda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, Muş milletvekili olduğunu, Anayasa'nın 83. maddesi gereğince yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu, buna rağmen disiplin soruşturma sürecinde ifadesinin alındığını, hakkında disiplin cezası uygulandığını, yapılan işlemlerin ve verilen kararın hukuka aykırı olduğunu belirtmiş; serbest seçim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Öte yandan başvurucu, şiddete bulaşmadan gerçekleştirilen açlık grevi eyleminin bir düşüncenin açıklaması aracı olarak seçilebileceğini, sessiz bir şekilde gerçekleştirdiği eyleminin bir protesto hakkının yansıması olduğunu ifade etmiş; disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Son olarak başvurucu; muhalif bir siyasetçi olarak iktidara hoş gelmeyen bir konuda açlık grevi yaptığı için cezalandırıldığını, bu nedenle ifade özgürlüğü ile bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 18. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarında yapılan açlık grevlerinin bir ifade yöntemi olabileceğini kabul etmiştir (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24; Kahraman Güvenç (3), B. No: 2013/3551, 14/4/2016, § 31; Kahraman Güvenç (4), B. No: 2016/15659, 23/6/2020, § 26). Bu kapsamda başvurucunun açlık grevine başlaması nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
18. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu belirtmiştir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
19. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).
20. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca, Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 22).
21. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Bununla birlikte ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için özellikle terör örgütlerine bağlılığı canlı tutmak amacındaki toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığını da ifade etmiştir (Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22; Memiş Berber, § 23).
22. Somut olayda milletvekili olan ve Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucu, sınır ötesi operasyonları protesto etmek amacıyla üç günlük açlık grevi yapmıştır. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve aralarında bazı milletvekillerinin de olduğu yirmi bir kişi daha aynı gerekçelerle ve aynı tarihlerde açlık grevine girmiştir. Bunun üzerine Ceza İnfaz Kurumu, başvurucu ve diğer mahpuslar hakkında bir disiplin soruşturması başlatmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda Disiplin Kurulu, başvurucu hakkında bir ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası uygulanmasına karar vermiştir.
23. Başvurucu öncelikle bir milletvekili olduğunu ve yasama dokunulmazlığının bulunduğunu, başvuruya konu disiplin soruşturması kapsamında savunmasının alınmasının ve hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin Anayasa'nın yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerine aykırı olduğunu belirtmiştir.
24. Anayasa'nın "Yasama dokunulmazlığı" kenar başlıklı 83. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
..."
25. Yasama faaliyetleri Anayasa'da özel olarak koruma altına alınmıştır. Anayasa koyucu, bu hükümlerle halkın siyasi iradesinin engellenmemesini ve hakkın özünün etkisiz hâle getirilmemesini hedeflemiştir (Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030, 17/9/2020, § 60; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 129; Sebahat Tuncel (2), B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 42; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, § 72; Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021, § 61). Demokratik temsil değerlerinin hayata geçirilebilmesi bakımından oldukça önemli güvenceler olan yasama bağışıklıkları yüzyıllarca süren anayasal mücadeleler sonucunda elde edilmiş anayasal kazanımlardır (AYM, E.2017/124, K.2018/9, 14/2/2018) . Bu güvencelerden yasama dokunulmazlığı, Meclisin rızası olmaksızın gözaltına alma ve tutuklama gibi ağır müdahaleler de dâhil olmak üzere ceza muhakemesi işlemlerinin uygulanmasına karşı suç işledikleri iddia edilen parlamento üyelerine tanınmaktadır (Kadri Enis Berberoğlu (2), § 73; (Ömer Faruk Gergerlioğlu, § 63).
26. Anayasa'nın 83. maddesinde hükme bağlanmış olan yasama dokunulmazlığı mutlak bir güvence olmayıp milletvekilinin parlamentodaki fiziki katılımını imkânsız kılacak zamansız ceza hukuku tasarruflarından geçici olarak koruma sağlar. 1982 Anayasası'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasına göre yasama dokunulmazlığının kapsamını Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimden önce veya sonra işledikleri herhangi bir suç isnadıyla tutulamama, sorguya çekilememe, tutuklanamama ve yargılanamama oluşturmaktadır (Ömer Faruk Gergerlioğlu, §§ 64, 67). Görüldüğü üzere yasama dokunulmazlığı, milletvekilleri yönünden bir suç isnadı kapsamında bazı güvenceler öngörmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlüler hakkında uygulanan disiplin cezalarının infazının kişiler üzerinde yaratacağı etkiyi değerlendirmek suretiyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası da dâhil olmak üzere bazı disiplin cezalarının kişisel hak ve bu bağlamda medeni hak niteliğinde olduğunu, söz konusu disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyetlerin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin de medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kapsamında kaldığını ifade etmiştir (örnek olarak bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37; Cihan Yeşil, B. No: 2013/8635, 6/5/2015, § 35; Metin Yamalak (2), B. No: 2013/9450, 13/4/2016, § 59). Bu açıklamalardan yola çıkıldığında başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması sürecinin bir suç isnadına ilişkin olmadığı, medeni haklara ilişkin hukuki bir süreci ifade ettiği açıktır. Bu nedenle başvurucu hakkında yürütülen ve cezai bir süreci ifade etmeyen disiplin soruşturma sürecinin ve süreç sonucunda verilen disiplin cezasının yasama dokunulmazlığına aykırı ceza muhakemesi işlemleri olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
28. Öte yandan Anayasa Mahkemesi daha önce açlık grevinin oldukça hassas ve istisnai bir düşünce açıklama yöntemi olduğunu belirtmiş; ceza infaz kurumlarında açlık grevine başvurulduğu hâllerde devletin ceza infaz kurumunun güvenliğini ve düzenini sağlama yükümlülüğüne, mutlak kontrolünde bulunan ve bu kurumlarda zorunlu olarak tutulan bireylerin sağlıklarının korunması yükümlülüğünün ilave olacağını ifade etmiştir. Bunun yanında açıktır ki mahpusların kişisel durumlarını ilgilendirmeyen, terör örgütlerinin çağrısı üzerine yapıldığı ya da örgütsel bağlılığı canlı tutma amacına yöneldiği konusunda makul şüphe bulunan açlık grevlerinin söz konusu olduğu durumlarda devletin takdir hakkı daha geniş yorumlanmalıdır (Şükrü Yıldız, B. No: 2015/18720, 9/5/2018, § 21; Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun açlık grevi eyleminin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
29. Ceza infaz kurumlarının devletin kontrolü altındaki özel alanlar olması, dolayısıyla devletin hem bu kurumda bulunanların güvenliklerini ve sağlıklarını koruma hem de disiplini tesis etme yükümlülüğünün bulunması karşısında hükümlülerin ve tutukluların ceza infaz kurumlarında diledikleri şekilde eylem yapma özgürlüğünün bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Barış İnan (2), B. No: 2018/38006, 17/11/2021, § 24).
30. Somut olaydaki gibi kalabalık grupların gerçekleştirdiği açlık grevi eylemlerinin doğası gereği sağlık ve güvenlik alanında rutin dışı bir dizi tedbirin alınmasını gerektireceği ve ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşamın sürdürülmesini engelleyeceği açıktır. Dolayısıyla ceza infaz kurumunda bozulan düzenin yeniden tesis edilmesi ve sürekli bir şekilde açlık grevlerinin yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla bu tür eylemlere müdahale edilmesinin makul karşılanması gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Diğer yandan terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olan başvurucunun da aralarında olduğu yirmi iki mahpusun ülkenin dış politikasını ilgilendiren bir konu nedeniyle aynı tarihlerde açlık grevine girdiği görülmüştür. Eyleme katılan mahpusların PKK terör örgütü ile ilişkili bir dizi terör suçundan hükümlü ya da tutuklu oldukları ve kişisel durumlarını ilgilendirmeyen bir konuda toplu olarak açlık grevi yaptıkları gözönüne alındığında söz konusu eylemin o sırada güvenlik güçlerinin sınır ötesinde ağır silahlarla mücadele ettiği terör örgütüne bağlılığı canlı tutmayı amaçlayan, toplu ve sistematik eylem niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükrü Yıldız, B. No: 2015/18720, 9/5/2018, § 27).
32. Sonuç olarak başvurucunun açlık grevi yapmak gibi istisnai bir yola başvurmayı haklılaştırmak için dayandığı gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde yüksek güvenlikli ceza infaz kurumunda bulunmasının gerektirdiği sorumluluğa uygun davranmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvurucuya verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, açlık grevinden beklenen fayda ile ceza infaz kurumundaki disiplinin temin edilmesi arasındaki dengenin sağlandığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan belirtilen durumla birlikte Ceza İnfaz Kurumu idaresinin konuya ilişkin takdir payı da dikkate alındığında başvurucuya eylemi nedeniyle verilen 1 ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezasının orantılı olmadığı da söylenemez.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
34. Somut olayda, yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 4/7/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Somut olayda milletvekili olan başvurucu, sınır ötesi operasyonuna bir tepki olarak tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda üç gün süreyle açlık grevi eyleminde bulunmuştur. Kurum Disiplin Kurulu Başkanlığı, başvurucu hakkında açlık grevine başlaması nedeniyle disiplin soruşturması başlatmış ve başvurucunun “1 Ay Süre İle Bazı Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma” disiplin cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
2. Başvurucunun, tutuklu olarak bulunduğu cezaevinde açlık grevi eylemine başvurmasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §43).
3. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Dolayısıyla hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa kapsamında koruma altındadır.
4. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucuya, bir ifade yöntemi olarak kabul edilen açlık grevine başvurması nedeniyle disiplin cezası verilmesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturmaktadır. Kanuni dayanağı ve meşru amacı bulunan bu müdahaleyle ilgili olarak başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmenin ana odağı, başvurucunun katıldığı eylemin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının incelenebilmesi için müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.
5. Mahkememiz bir kararında “Cezaevi işleyişine eziyet getirmeyen süre gelen cezaevi yaşamını zorlaştırmayan kendisine uzatılan yemeği yememek suretiyle sessiz protestosu ile kendini ve karşı olduğu davranışı ifade etme yetisini kullanan ve bedensel özerkliğini kullanan sanığın korunan bu alanına müdahalenin hak olabilmesi bozulan düzenin ne olduğunu ve ifade özgürlüğüne üstün kamu adına dengenin bozulduğunu gösteren bir hal aldığının açıkça neler olduğunun bilinmesini gerektirir” şeklinde bir gerekçe oluşturmuştur (E. 2013/6, K. 2013/111, 10.10.2013). Buna göre her açlık grevi cezaevinde mutlak bir düzensizliğe neden olmaz.
6. Başvurucunun kişisel durumunu ilgilendirmeyen bir nedenle açlık grevine başvurması, grevin toplu halde icra edilmesi Ceza İnfaz Kurumunda disiplin ve düzenli yaşamı bozmadığı sürece ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleyi meşru kılmaz. Açlık grevinin niteliği gereği Kurumda rutin dışı birtakım tedbirlerin alınmasını gerektirdiği açıktır. Bununla birlikte, çoğunluk kararında savunulduğu gibi açlık grevinin otomatikman ve tek başına Ceza İnfaz Kurumunda düzeni bozduğu varsayımında bulunmak doğru olmayacaktır. Başvurucunun gerçekleştirdiği açlık grevinin Kurum disiplinini, güvenliğini ve düzenini nasıl bozduğu, ne tür somut risk ve tehlikeler taşıdığı gerek idari gerekse de yargısal kararlardan anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla, başvurucunun açlık grevine başvurmak suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığı, söz konusu müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" olmadığı ve hedeflenen meşru amaçlarla orantılı olmadığı kanaatine varılmıştır.
7. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına muhalif kalınmıştır.
Üye