TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİME KAPLAN VE SAADET KAPLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/34012)
Karar Tarihi: 4/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucular
1. Azime KAPLAN
2. Saadet KAPLAN
Başvurucular Vekili
Av. Ramazan DEMİR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının, cenazenin sokakta bekletilmesi ve aileye teslim edilmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının, vekilin tutuklanması nedeniyle de bireysel başvuruda bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).
3. Yukarıda özetlenen operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde 20/1/2016 tarihinde, güvenlik güçleri tarafından Cizre ilçesi Şah Mahallesi Dere Sokak üzerinde seyyar pazar arabası kullanan iki şahıs tespit edilmiş; güvenlik güçlerini görünce kaçan şahısların terk ettiği seyyar pazar arabaları üzerinde de kimliği belirsiz üç şahsın cansız bedeni bulunmuştur. Cansız bedenleri Cizre Devlet Hastanesine götürülen şahıslar için ayrı ayrı soruşturma başlatıldığı görülmüştür. Soruşturma kapsamda yapılan 21/1/2016 tarihli otopsi işleminde şahıslardan birinin başvurucuların 14/12/2015 tarihinde çalıştığı Cizre Belediyesine gitmek üzere evden ayrılan ve daha sonra kendisinden haber alınmayan yakınları M.K. olduğu, teşhisi yapanın M.K.nın on beş yıllık arkadaşı olduğunu beyan eden E.İ. olduğu anlaşılmıştır. Otopsi raporuna göre M.K.nın ölümü, uzak mesafeden yapılan atış sonucu kafasına isabet eden ateşli silah mermi çekirdeğinin yarattığı kafatası kırığı ve beyin kanamasına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bununla beraber otopsi sırasında M.K.nın vücudunun çeşitli yerlerinde kurşun giriş çıkış izleri tespit edilmiştir.
4. Soruşturma kapsamında olay yerinde inceleme yapılarak delil durumu tutanağa bağlanmış, görüntü kaydı alınmış, seyyar pazar arabaları kriminal incelemeye tabi tutulmuştur. Ayrıca M.K.dan parmak izleri ve biyolojik numune alınmıştır. Olay yeri için düzenlenen tutanaklarda M.K.nın yanında şarjörü dolu olan ateşli silah bulunduğu belirtilmiştir. Kriminal laboratuvar incelemeleri sonucu seyyar pazar arabalarından ve ateşli silahtan şahıs tespitine yönelik DNA bulgusu ve parmak izi elde edilememiş, M.K.nın ise ellerinde atış artığına rastlanmıştır. Ayrıca seyyar pazar arabalarının kime ait olduğu tespit edilerek ilgilinin ifadesi alınmış, seyyar pazar arabalarının sahibinin haberi olmadan çalınarak kullanıldığı tespit edilmiştir.
5. M.K.nın fotoğrafı esas alınarak düzenlenen teşhis tutanaklarında ikisi gizli, ikisi açık kimliği belirtilen (M.A., M.I.) tanıklar özetle M.K.nın kod adının Rubar olduğunu, PKK Cizre sözde sorumlusunun yardımcısı pozisyonunda bulunduğunu, örgütün farklı yapısal birimleri (YPG, HPG, YDG-H) içinde yer aldığını, silah taşıdığını, örgüt adına silahlı/silahsız eylemlerde bulunduğunu ve Cizre Belediyesi bünyesinde çalıştığını beyan etmiştir.
6. Başvurucular süreçte alınan ifadelerinde özetle M.K.nın 14/12/2015 tarihinde Cizre Belediyesinden aranması üzerine evden ayrıldığını daha sonra kendisinden haber alamadıklarını, M.K.nın hayatını kaybettiğini öğrenmeleri üzerine cenaze işlemleri için Şırnak'a gittiklerini, evlerinde hiçbir zaman silah olmadığını, M.K.nın PKK terör örgütü ile herhangi bağlantısı bulunmadığını ve sorumlulardan şikâyetçi olduklarını belirtmiştir.
7. Soruşturma sonunda Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 14/2/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçede öncelikle detaylı şekilde arka plan bilgisine yer verilmiş, konuya ilişkin mevzuat ayrıntılarıyla aktarılmıştır. Gerekçede devamla yukarıda aktarılan soruşturma süreci hatırlatılmış ve elde edilen deliller (teşhis tutanakları, atış artığı, M.K.nın yanında bulunan silah vb.) mucibince güvenlik güçlerinin silahlı çatışma yaşanırken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, saldırıyı defetme zorunluluğuyla ve meşru müdafaa sınırları içinde M.K.yı etkisiz hâle getirdikleri sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir. Karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 7/6/2018 tarihinde reddedilmiştir.
8. Başvurucular, nihai hükmü 22/10/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 6/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
11. Başvurucular, yakınlarının PKK terör örgütü ile bağlantısının bulunmadığını, sivil bir şahıs olmasına rağmen öldürüldüğünü, soruşturmanın çelişkiler ve eksiklikler içerdiğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ölüm sebebinin otopsi raporundan farklı ifade edildiğini, eldeki atış artıklarının başka yollarla da bulaşmış olma ihtimalinin görmezden gelindiğini, güvenlik güçlerinin operasyonları sırasında çok sayıda sivilin öldürüldüğü yönünde ulusal ve uluslararası kuruluşların raporları olduğunu, cenazenin iki gün sokakta bekletildiğini, avukatlarının soruşturma sürecinde tutuklandığını belirterek başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, Anayasa Mahkemesince daha önce verilen kararların değerlendirmede gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçelerinde başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin -negatif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin, nasıl bir seyir izlediğinin ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkına dair ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Soruşturma safahatında yargı mercileri tarafından yapılan tespit ve başvurucuların da bu tespitle örtüşen iddiaları dikkate alındığında M.K.nın ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak gerçekleştirilen operasyonlar sırasında meydana geldiğinin kabulüyle, ihlal iddialarının yaşam hakkının maddi boyutunun devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekir.
16. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında değerlendirilmesinden önce inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olayla sınırlı olduğu hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, yapılan tespit ve değerlendirmeler ülkemizde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamamalıdır. Bununla beraber yoğun terör eylemlerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, güvenlik güçlerinin terör eylemlerinin önlenmesi için operasyonlar düzenlediği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olayına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken ölüm olayının koşullarını belirleyen arka planın da gözardı edilmesi mümkün görünmemektedir.
17. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon içinde gerçekleştiği için ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın kendine özgü şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararındaki belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
18. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği ve dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).
19. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Başvuruya konu olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabul; M.K.nın PKK terör örgütü mensubu olduğunu, yanında sürekli silah taşıdığını, silahlı eylemlerde bulunduğunu açıkça ifade eden dört farklı tanığın beyanına, M.K.nın elinde ateşli silah atış artığı varlığının tespit edildiği laboratuvar raporuna, seyyar pazar arabasında hayatını kaybetmiş hâlde, beraberinde ateşli silahla bulunmasına dayanmaktadır. Söz konusu deliller M.K.nın terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ve meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterli niteliktedir. Ayrıca başvurucular bu verilerin aksine, bu delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek soyut beyan dışında herhangi bir bilgi sunmamıştır.
20. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında M.K.nın ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının güç kullanan güvenlik görevlilerinin kendilerinin ve başkalarının hayatını koruma amacı yanı sıra Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
21. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleşen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen, kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucuların yakını M.K.nın da soruşturma dosyasında mevcut ve aksine olan herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmamış deliller uyarınca, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulünün gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan niteledirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Bu perspektiften ellerinde atış artığı tespit edilen ve dört farklı tanığın PKK örgütü içinde yer aldığını, silahlı eylemlerde bulunduğunu beyan ettiği M.K.nın zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.
22. Yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak yapılan incelemenin ardından hakkın usul boyutu (etkili soruşturma yükümlülüğü) çerçevesinde bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
23. Somut sürece bakıldığında M.K.nın cansız bedeninin güvenlik güçlerince bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, olay yeri incelemesinin yapılarak delillerin toplandığı ve tutanağa bağlandığı, ayrıca M.K.nın Cizre Devlet Hastanesine nakledilerek otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte M.K.dan biyolojik numune alınmasının yanı sıra M.K.nın bulunduğu seyyar pazar arabası üzerinde de kriminal inceleme yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu incelemeler sonucu seyyar pazar arabasının sahibi tespit edilmiş, pazar arabasının sahibinin haberi olmadan alınarak kullanıldığı anlaşılmış ve M.K.nın ellerinde ateşli silah atış artığı tespit edilmiştir.
24. Kimliği otopsi sırasında tespit edilen M.K.nın fotoğrafı üzerinden yapılan tespit sonucu düzenlenen tutanaklarda dört ayrı tanığın M.K.yı teşhis ettiği, M.K.nın PKK terör örgütü ile olan bağlantısını aktardığı görülmüştür. Süreçte başvurucuların da şikâyetçi sıfatıyla ifadelerine başvurulduğu, gizlilik kararının söz konusu olmadığı ve sürecin yaklaşık iki buçuk yıl gibi bir sürede tamamlandığı anlaşılmıştır.
25. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin niteliğinin ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, başvurucuların beyanının alındığı, sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek iki buçuk yıllık bir sürede tüketildiği izlenmiştir. Ayrıca başvurucuların süreçten haberdar edilmemesi, soruşturma dâhilindeki edimlerin kendilerinden gizlenmesi gibi bir kısıtlılık hâlinin söz konusu olmadığı, başvurucuların da bu yönde bir iddiasının bulunmadığı görülmüştür.
26. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar, soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Söz konusu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı, görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığı, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle çalışanların Adliye binası dışında çalıştığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).
27. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi, fotoğraftan teşhis işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.
28. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller, olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış; kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmesi muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).
29. Diğer taraftan M.K. için düzenlenen otopsi raporunda ölümün baş bölgesine ateşli silah mermi çekirdeği isabetine bağlı olarak gerçekleştiği ifade edilirken kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda ölüm sebebi bomba ve benzeri mühimmat patlaması sonucu oluşan beden travması olarak ifade edilmiştir. Bu çelişki soruşturmanın özensiz olduğu yönünde bir şüphe uyandırsa da terör olaylarının/ayaklanma hâlinin, operasyon ve çatışmaların yarattığı koşullar ile soruşturma sürecindeki diğer tespitlere ilişkin herhangi bir örtüşmeme hâlinin söz konusu olmaması dikkate alındığında söz konusu hatanın/çelişkinin salt bu nedenle ihlal sonucuna ulaşılması adına soruşturmanın tümü üzerinde bir eksiklik, boşluk yarattığı yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.
30. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının usul boyutuna yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
32. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı doğrultusunda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi, vekilin tutuklanması nedeniyle de bireysel başvuruda bulunma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.