TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM ÖRS VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/34116)
Karar Tarihi: 21/9/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucular
1. Abdil EZİNEBİK
2. Adnan AKAY
3. Ahmet PANCAR
4. Ahmet YILDIZ
5. Ali ÇOPUR
6. Ali ÖZDEMİR
7. Ali RİŞVAN
8. Ali ŞEN
9. Ali Duran RİŞVAN
10. Cemal DEMİR
11. Hacı Mehmet KURŞUN
12. Halil KOZBAŞ
13. Halim AKAY
14. Halis ASA
15. Hasan DUTAR
16. Hasan ÖZMEN
17. Hasan ŞEN
18. Hüseyin DEMİR
19. Hüsnü KIR
20. İbrahim ÖRS
21. Kemal DEMİR
22. Kemal YILDIZ
23. Kenan RİŞVAN
24. Kısmet ATAŞ
25. Mehmet KIR
26. Mehmet ÖRS
27. Mehmet SALDALLI
28. Mehmet UYSAL
29. Mevlüt KIR
30. Mevlüt KIR
31. Muhammet GÜN
32. Muhammet ZEREN
33. Mustafa AKAY
34. Mustafa KAYHAN
35. Mustafa RİŞVAN
36. Muzaffer GEDİK
37. Refik ÇELİK
38. Sadık LİMON
39. Zeki GEDİK
40. Zeki KÜÇÜKKUBAŞ
Başvurucular Vekili
Av. Semra KABASAKAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, çevresel etki değerlendirmesinin gerekli olmadığına ilişkin kararın iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/11/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucular Mersin'de ikamet etmektedir. Mersin'in Anamur, Bozyazı ve Aydıncık ilçelerini kapsayan alanda gerçekleştirilecek Akdeniz Katı Atık Birliği Katı Atık Bertaraf Tesis Projesine (Proje) ilişkin olarak 8/6/2015 tarihli "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir." kararı verilmiştir.
6. Başvurucular tarafından, anılan kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Mersin 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, ÇED tanıtım dosyasında katı atık miktarı ve özelliklerine ilişkin analizin sadece Anamur ilçesi için yapıldığını, diğer ilçelerin dâhil edilmediğini belirtmişlerdir. Tarım arazisi içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri olarak kabul edilmediğini, tesis alanına 750 metre mesafede yer altı suyu ve tarım sulama alanlarının bulunduğunu, düzenli depolama alanı olarak seçilen 19,2 hektarlık yerin birinci sınıf doğal orman alanı olduğunu vurgulayan başvurucular, projenin çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyeceğini ileri sürmüştür.
7. Yargılama sürecinde mahallinde yapılan keşif sonrası hazırlanan 22/4/2016 tarihli bilirkişi raporu düzenlemiştir. Bilirkişi raporunda, Projenin evsel atıkların düzenli depolanması, geri kazanılması ve kompostlaştırılması işlemlerini kapsayan bir katı atık bertaraf tesisi olduğu belirtilerek "ÇED gerekli değildir." kararı verilirken yapılan hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli veri, bilgi ve belgeye dayandırılmadığı, su kaynaklarının ve yerleşim yerlerinin dikkate alınmadığı, faaliyetin çevreye etkilerinin yeterince incelenmediği ifade edilmiştir. Ayrıca Projenin yer seçiminin yerleşim yerlerine olan uzaklığı, bölge nüfusu ve yörenin coğrafyası gözönüne alınarak yapılmadığı vurgulanarak özellikle yerleşim yerlerine yakın olması nedeniyle kokunun yayılmasının bertaraf edilemeyeceği belirtilmiştir.
8. Mahkemece bilirkişi raporunda yer alan tespitlere dayanılarak "ÇED gerekli değildir." kararının hukuka aykırı olduğu ve uygulanması hâlinde telafisi güç ve imkânsız zararlar doğabileceği gerekçesiyle 15/6/2016 tarihinde yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
9. Devam eden süreçte Mahkemece 25/1/2017 tarihli ara kararıyla davalı Mersin Valiliğinden (İdare), Projeye konu olan alanın yakınında bulunan tekil konutların yapı kullanma izin belgesi bulunup bulunmadığının ve bu konutların maliklerinin orman köylüsü kapsamında kalıp kalmadığının sorulmasına, ilgili bilgi ve belgelerin istenilmesine karar verilmiştir. İdare tarafından cevaben gönderilen yazıda anılan konutlara ilişkin yapı kullanma izni belgesinin bulunmadığı, söz konusu maliklerin de orman köylüsü olduğu belirtilmiştir.
10. Öte yandan İdarenin, Proje tanıtım dosyası ciddi bir şekilde incelenmeden bilirkişi raporunun düzenlendiği yönündeki itirazı üzerine 20/4/2017 tarihli ara kararı ile Mahkemece ek bilirkişi raporu düzenlenmesine karar verilmiştir. Bahse konu ara kararında Proje alanının 250 metre yakınında bulunan konutların yerleşim yerine dâhil olmadığı, tekil konut olduğu ve söz konusu konutlarda yaşayanların orman köylüsü statüsünde olduğu hususunun dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte bilirkişi heyetinden, projedeki sızdırmazlık önlemlerinin yeterli olup olmadığının ve proje tanıtım dosyasında yol ve dere güzergâhının etkilenmemesi için yapılması planlanan istinat duvarının taşkını engellemekte nasıl ve ne şekilde etkisi olacağının bilimsel verilerle ayrıntılı bir şekilde açıklanması talep edilmiştir.
11. 29/5/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda, Mahkemece talep edilen hususlarda açıklamalar yapılmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından, Proje tanıtım dosyasında yerleşik orman köylüleri dikkate alınması gerekirken bu hususun gözardı edildiği, sadece belli ana yerleşim yerlerinin dikkate alındığı, bu nedenle Proje tanıtım dosyasının eksik olarak hazırlandığı belirtilmiştir. Bununla birlikte Projedeki sızdırmazlık önlemlerinin somut ve ayrıntılı olmadığı, su kaynaklarının kirlenmesinin engellenmesine yönelik somut bir projenin ortaya konulmadığı sadece taahhütlerin bulunduğu ifade edilmiştir. Ayrıca yağış ve taşkın analizlerinin yapılmadığı, amacı, konumu, detayı ve projesi verilmemiş olan istinat duvarı ile ilgili bir değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
12. Mahkeme ek bilirkişi raporunu taraflara tebliğ etmiş, İdare tarafından bu rapora itiraz edilmiştir. İtirazda, Proje sahasına en yakın yerleşim yerinin 1,5 km uzaklıkta olduğu, bilirkişilerce tespit edilen konutların yapı kullanma izin belgelerinin bulunmadığı ve bu konutların bulunduğu alanın yerleşim yeri olarak değerlendirilmeyeceği belirtilmiştir. Proje sahası seçilirken heyelan, taşkın, çığ, erozyon, içme, sulama ve kullanma suyu temin edilen yer altı suları koruma bölgelerinde bulunmamasına dikkat edildiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte depolama alanında oluşan sızıntı sularının drenaj sistemi ile toplanacağı, altyapıda kurulacak geçirimsiz tabaka sayesinde sızıntı suyunun içme, sulama ve kullanma suyuna karışma ihtimalinin söz konusu olmadığı, alanda kayda değer yer altı suyu ve yüzey suyu kaynağının bulunmadığı, bu kapsamda 13,5 metreye kadar sondaj yapıldığı, yer altı suyuna rastlanmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak İdare tarafından Proje alanının katı atık bertaraf tesis kurulumu için seçilen en iyi yer olduğu ileri sürülmüştür. Öte yandan Mahkeme 1/12/2017 tarihli ara kararıyla Projeye ilişkin jeolojik, hidrojeolojik ve jeoteknik etüt raporlarının onaylı bir örneğinin fiziki ortamda gönderilmesini talep etmiş, anılan raporlar İdare tarafından Mahkemeye sunulmuştur.
13. Mahkeme 17/1/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Proje alanının yerleşim birimlerine uzaklığı konusunda mevzuatta aranan mesafe şartının sağlandığı, yakın mesafede yer alan ve yapı kullanma izni bulunmayan küçük yapılaşmaların yerleşim yeri olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Proje alanında oluşacak sızıntı sularının drenaj sistemi ile toplanacağı, faaliyet sahasının kuzeyine yapılacak istinat duvarı ile saha çevresine yapılacak olan drenaj hendeğinin kapasitesinin, aşırı yağışlarda faaliyet sahasında taşkın oluşmasını engelleyecek şekilde yeterli büyüklükte seçileceği vurgulanarak Projenin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin projede yeterince yer aldığı ifade edilmiştir. Neticede Mahkemece bahse konu "ÇED gerekli değildir." kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucular tarafından Mahkeme kararına karşı temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucular, ÇED tanıtım dosyasında katı atık miktarı, özellikleri ve analizlerinin sadece Anamur için yapıldığını, diğer ilçelerin hesaplamalara dâhil edilmediğini belirtmiştir. Tesis alanına 750 metre mesafede yer altı ve tarım sulama suyu bulunduğunu, tesisten sızacak çöp suyunun bunlara zarar vereceğini vurgulayan başvurucular, düzenli depolama alanı olarak seçilen yerin de 19,2 hektarlık bir orman alanı olduğunu, Proje nedeniyle 150 bin ağacın kesilmesi gerektiğini, ayrıca yerleşim alanlarından geçecek çöp kamyonlarının da aşırı koku nedeniyle çevresel rahatsızlıklara sebep olacağını ifade etmiştir. Başvurucular bilirkişi ve ek bilirkişi raporuna rağmen davanın reddine karar verildiğini belirterek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
15. Danıştay (kapatılan) Ondördüncü Dairesi 24/9/2018 tarihinde Mahkeme kararının ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar vermiştir.
16. Nihai karar 15/10/2018 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Öte yandan UYAP kayıtlarının incelenmesinden başvurucu Hüsnü KIR'ın başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği ve mirasçıların davayı takip etmek için başvurmadığı görülmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Çevresel etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
ifade eder.”
19. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.”
20. 25/11/2014 tarihli 29186 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin (ÇED Yönetmeliği) “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler."
21. ÇED Yönetmeliği'nin “Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin;
a) Ek-1 listesinde yer alan projelere,
b) "ÇED Gereklidir" kararı verilen projelere,
c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere,
ÇED Raporu hazırlanması zorunludur."
22. ÇED Yönetmeliği'nin “Seçme, eleme kriterlerine tabi projeler” kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
a) Ek-2 listesinde yer alan projeler,
...
seçme, eleme kriterlerine tabidir."
23. ÇED Yönetmeliği'nin "Çevresel etki değerlendirmesi gereklidir veya çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir kararı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. ...
(2) Bakanlık onbeş iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında "ÇED Gereklidir" veya "ÇED Gerekli Değildir" kararını beş iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlara bildirir. Valilik bu kararı uygun araçlarla halka duyurur.
..."
24. ÇED Yönetmeliği'nin "Seçme-Eleme Kriterleri Uygulanacak Projeler" başlıklı Ek-2 listesinin 5. maddesinde "İnşaat yıkıntı ve hafriyat atıkları hariç olmak üzere günlük kapasitesi 100 ton’un altında olan atıkların kompostlaştırıldığı ve/veya diğer tekniklerle geri kazanıldığı, yakıldığı (Oksitlenme yoluyla yakma, piroliz, gazlaştırma, plazma vb. termal işlemler), düzenli depolandığı ve/veya nihai bertarafının yapıldığı tesisler," yer almaktadır.
25. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, §§ 19-31; Ahmet Bilgin ve diğerleri, B. No: 2015/11709, 12/12/2018, §§ 18-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Hüsnü Kır Yönünden
27. Somut olayda UYAP kayıtlarının incelenmesinden yukarıda adı geçen başvurucunun, başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği, mirasçıların davayı takip etmek için başvurmadığı anlaşılmaktadır.
28. Bu nedenle adı geçen başvurucu yönünden başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden herhangi birinin bulunmadığı değerlendirilmiştir (bkz. Anayasa Mahkemesinin; başvurucunun bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkeleri belirlediği Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21 kararı ile başvurucu mirasçılarının başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini iletebilecekleri makul süreye ilişkin T.G., B. No: 2017/21163, 9/1/2019, §§ 17-20 kararı).
29. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucu yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucular; ÇED tanıtım dosyasında katı atık miktarı, özellikleri ve analizlerinin sadece Anamur için yapıldığını, diğer ilçelerin hesaplamalara dâhil edilmediğini, Proje alanının 5. derece deprem bölgesinde yer aldığını ve bu hususun dikkate alınmadığını belirtmiştir. Tarım arazileri içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri sayılmamasının kabul edilemeyeceğini vurgulayan başvurucular, Proje alanına 750 metre mesafede yer altı ve tarım sulama suyu bulunduğunu, tesisten sızacak çöp suyunun bunlara zarar vereceğini ifade etmişlerdir. Ayrıca tesisin faaliyete başlamasıyla birlikte yerleşim alanlarından geçecek çöp kamyonlarının da aşırı koku nedeniyle çevresel rahatsızlıklara sebep olacağını ve bilirkişi raporlarına rağmen davanın reddine karar verildiğini belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, yaşam hakkının, etkili başvuru hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucuların mağdur sıfatının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte Bakanlık görüşünün ekinde yer alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yazısında Projenin "Belediye atıkları dâhil olmak üzere atıkların kompost ve diğer tekniklerle ara işleme tabi tutulması, düzenli depolanması ve bertaraf edilmesi için kurulan tesisler" kapsamında yer alması nedeniyle Proje hakkında "ÇED gerekli değildir." kararı verildiği vurgulanmıştır.
2. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
33. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
34. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddialarının mahiyeti gereği, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, § 46; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 59; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 43; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 52).
37. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucuların özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68). Başvurucuların bahse konu Projenin yer aldığı bölgede ikamet ettikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan Projenin başvurucuların özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
39. Devletin özel hayata saygı hakkını etkili olarak koruma ve bu hakka saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Pozitif yükümlülük anayasal hakların korunmasına yönelik maddi yükümlülüklerin yanı sıra ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine katılımı ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren usule ilişkin yükümlülükleri ihtiva etmektedir.
i. Genel İlkeler
40. Bu tür başvurularda devletin negatif veya pozitif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi ise oldukça güçtür. Kaldı ki söz konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 54).
41. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§ 61-66; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 56).
42. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete düşen bazı yükümlülükler bulunmaktadır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Ayrıca devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma ödevi yanında denetleme yapma ve koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması gerekmektedir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).
43. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı veya etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet Kurt, § 78; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 61).
44. Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmek için konuyla ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve iddialarının yargısal makamlarca özenli bir şekilde değerlendirilmesi son derece önemlidir (Ahmet İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), § 71; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 62). Bu anlamda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama süreci yürütülmesi ve neticede ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ifade edecek şekilde tanımlanan ÇED prosedürü; çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren ve bunların yanında faaliyet sahibi, kamu otoritesi ve halkın karşı karşıya geldiği bir süreci ifade etmektedir (Mehmet Kurt, § 73).
46. Bu bağlamda ÇED; kalkınma ve ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve faaliyetlerin, doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan, karar verme sürecini etkileyen, dolayısıyla karar mercilerine kararlarını sağlıklı bir şekilde verebilmeleri için seçenek üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini saptayan bir yöntem olarak görülmektedir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur; çevre ve bu çevre içerisindeki varlıklardır (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014; E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009; Mehmet Kurt, § 74).
47. Çevresel karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı nedeniyle kamusal makamların geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu bağlamda söz konusu alanda bir projenin inşası ve işletilmesi hususunda kamusal makamlarca verilen kararın yerindeliğinin denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte süreçte, bireyin temel hakları ile söz konusu kamusal menfaat arasında gerekli dengenin tesisine hizmet edecek güvencelerin yer alıp almadığının tespiti önemli olup belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin tespitinde ise çevresel meseleler bağlamında söz konusu olan usul güvencelerinin gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir (Mehmet Kurt, § 75).
48. Öncelikle somut olayda başvurucular çevresel bilgilendirme sürecine katılım olanağı bulamadıklarına ilişkin bir iddiayı ileri sürmemekle birlikte halkın tepkisine rağmen uyuşmazlık konusu kararın alındığından yakınmaktadır. Bununla birlikte başvurucuların söz konusu projeye yönelik toplantıya katıldıkları ayrıca Projenin zararlı etkilerine dair iddialarını yargısal makamlar önüne taşıma imkânı buldukları anlaşılmaktadır.
49. Öte yandan başvurucular, derece mahkemelerin kararlarının yeterli bir gerekçe içermediğini vurgulayarak davanın reddedildiğini, ÇED tanıtım dosyasında katı atık miktarı, özellikleri ve analizlerinin sadece Anamur için yapıldığını, diğer ilçelerin hesaplamalara dâhil edilmediğini, tarım arazileri içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri sayılmamasının kabul edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bununla birlikte başvurucular Proje alanına 750 metre mesafede yer altı ve tarım sulama suyu bulunduğunu, tesisten sızacak çöp suyunun bunlara zarar vereceğini, ayrıca tesisin faaliyete başlamasıyla birlikte yerleşim alanlarından geçecek çöp kamyonlarının da aşırı koku nedeniyle çevresel rahatsızlıklara sebep olacağını ileri sürmektedir.
50. Bu bağlamda Mahkemece, başvurucuların iddialarının ayrıntılı olarak değerlendirildiği ve yerinde görülmeme nedenlerinin kapsamlı bir gerekçe ile karşılandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Mahkeme tarafından ara kararlar marifetiyle İdareden ek bilgi ve belgeler talep edildiği, bilirkişi raporlarında ÇED raporuna dair eksiklik olarak tespit edilen hususların hükme esas alınmama nedeninin Mahkeme kararının gerekçesinde açıkça belirtildiği görülmüştür. Netice itibarıyla Mahkemece Projenin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin Projede yeterince yer aldığı ifade edilmiş, bahse konu "ÇED gerekli değildir." kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 13). Danıştayın da ilk derece mahkemesinin kararını hukuka uygun olduğunu belirterek onadığı dikkate alındığında kararların gerekçesiz olduğu söylenemez. Dolayısıyla başvurucuların söz konusu çevresel rahatsızlığa ilişkin iddialarını, ilgili usule ilişkin güvenceleri haiz olarak yargısal makamlara sunma ve inceletme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır.
51. Sonuç olarak başvuru konusu olayda gerçekleştirilmesi planlanan Projenin faaliyetlerinin riskleri ve zararlı etkileri yönünden ilgili yargısal makamlarca kapsamlı ve nitelikli bir araştırma yapıldığı, yapılan bu araştırma sonucunda ÇED raporunda gerekli bütün tedbirlerin öngörüldüğü sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Projenin faaliyet süreçlerinde gerçekleştirilen idari eylem ve işlemlerin hukukiliği derece mahkemeleri tarafından iddiaları karşılayacak yeterlilikte değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucuların ve kamunun somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatleri arasında derece mahkemeleri tarafından adil bir denge kurulmadığı ve takdir hakkının sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin kendi takdirini, bilimsel veriler ile bu teknik ve karmaşık alana ilişkin olarak derece mahkemelerinin takdiri yerine ikame etmesi düşünülemez.
52. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucuların özel hayata saygı hakkı bağlamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılması mümkün değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Hüsnü Kır yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.