TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ÖRS VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/34116)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2022
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Kemal ÖZEREN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdil EZİNEBİK
|
|
|
2. Adnan AKAY
|
|
|
3. Ahmet PANCAR
|
|
|
4. Ahmet YILDIZ
|
|
|
5. Ali ÇOPUR
|
|
|
6. Ali ÖZDEMİR
|
|
|
7. Ali RİŞVAN
|
|
|
8. Ali ŞEN
|
|
|
9. Ali Duran RİŞVAN
|
|
|
10. Cemal DEMİR
|
|
|
11. Hacı Mehmet KURŞUN
|
|
|
12. Halil KOZBAŞ
|
|
|
13. Halim AKAY
|
|
|
14. Halis ASA
|
|
|
15. Hasan DUTAR
|
|
|
16. Hasan ÖZMEN
|
|
|
17. Hasan ŞEN
|
|
|
18. Hüseyin DEMİR
|
|
|
19. Hüsnü KIR
|
|
|
20. İbrahim ÖRS
|
|
|
21. Kemal DEMİR
|
|
|
22. Kemal YILDIZ
|
|
|
23. Kenan RİŞVAN
|
|
|
24. Kısmet ATAŞ
|
|
|
25. Mehmet KIR
|
|
|
26. Mehmet ÖRS
|
|
|
27. Mehmet SALDALLI
|
|
|
28. Mehmet UYSAL
|
|
|
29. Mevlüt KIR
|
|
|
30. Mevlüt KIR
|
|
|
31. Muhammet GÜN
|
|
|
32. Muhammet ZEREN
|
|
|
33. Mustafa AKAY
|
|
|
34. Mustafa KAYHAN
|
|
|
35. Mustafa RİŞVAN
|
|
|
36. Muzaffer GEDİK
|
|
|
37. Refik ÇELİK
|
|
|
38. Sadık LİMON
|
|
|
39. Zeki GEDİK
|
|
|
40. Zeki KÜÇÜKKUBAŞ
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Semra KABASAKAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, çevresel etki değerlendirmesinin gerekli olmadığına
ilişkin kararın iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 14/11/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucular Mersin'de ikamet etmektedir. Mersin'in
Anamur, Bozyazı ve Aydıncık ilçelerini kapsayan alanda gerçekleştirilecek
Akdeniz Katı Atık Birliği Katı Atık Bertaraf Tesis Projesine (Proje) ilişkin
olarak 8/6/2015 tarihli "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli
değildir." kararı verilmiştir.
6. Başvurucular tarafından, anılan kararın yürütmesinin
durdurulması ve iptali istemiyle Mersin 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, ÇED tanıtım dosyasında katı atık
miktarı ve özelliklerine ilişkin analizin sadece Anamur ilçesi için
yapıldığını, diğer ilçelerin dâhil edilmediğini belirtmişlerdir. Tarım arazisi
içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri olarak kabul edilmediğini, tesis
alanına 750 metre mesafede yer altı suyu ve tarım sulama alanlarının
bulunduğunu, düzenli depolama alanı olarak seçilen 19,2 hektarlık yerin birinci
sınıf doğal orman alanı olduğunu vurgulayan başvurucular, projenin çevre ve
insan sağlığını olumsuz etkileyeceğini ileri sürmüştür.
7. Yargılama sürecinde mahallinde yapılan keşif sonrası
hazırlanan 22/4/2016 tarihli bilirkişi raporu düzenlemiştir. Bilirkişi
raporunda, Projenin evsel atıkların düzenli depolanması, geri kazanılması ve
kompostlaştırılması işlemlerini kapsayan bir katı atık bertaraf tesisi olduğu
belirtilerek "ÇED gerekli değildir." kararı verilirken yapılan
hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli veri, bilgi ve belgeye
dayandırılmadığı, su kaynaklarının ve yerleşim yerlerinin dikkate alınmadığı,
faaliyetin çevreye etkilerinin yeterince incelenmediği ifade edilmiştir. Ayrıca
Projenin yer seçiminin yerleşim yerlerine olan uzaklığı, bölge nüfusu ve
yörenin coğrafyası gözönüne alınarak yapılmadığı vurgulanarak özellikle
yerleşim yerlerine yakın olması nedeniyle kokunun yayılmasının bertaraf
edilemeyeceği belirtilmiştir.
8. Mahkemece bilirkişi raporunda yer alan tespitlere
dayanılarak "ÇED gerekli değildir." kararının hukuka aykırı
olduğu ve uygulanması hâlinde telafisi güç ve imkânsız zararlar doğabileceği
gerekçesiyle 15/6/2016 tarihinde yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
9. Devam eden süreçte Mahkemece 25/1/2017 tarihli ara
kararıyla davalı Mersin Valiliğinden (İdare), Projeye konu olan alanın
yakınında bulunan tekil konutların yapı kullanma izin belgesi bulunup
bulunmadığının ve bu konutların maliklerinin orman köylüsü kapsamında kalıp
kalmadığının sorulmasına, ilgili bilgi ve belgelerin istenilmesine karar
verilmiştir. İdare tarafından cevaben gönderilen yazıda anılan konutlara
ilişkin yapı kullanma izni belgesinin bulunmadığı, söz konusu maliklerin de
orman köylüsü olduğu belirtilmiştir.
10. Öte yandan İdarenin, Proje tanıtım dosyası ciddi bir
şekilde incelenmeden bilirkişi raporunun düzenlendiği yönündeki itirazı üzerine
20/4/2017 tarihli ara kararı ile Mahkemece ek bilirkişi raporu düzenlenmesine
karar verilmiştir. Bahse konu ara kararında Proje alanının 250 metre yakınında
bulunan konutların yerleşim yerine dâhil olmadığı, tekil konut olduğu ve söz
konusu konutlarda yaşayanların orman köylüsü statüsünde olduğu hususunun
dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte bilirkişi
heyetinden, projedeki sızdırmazlık önlemlerinin yeterli olup olmadığının ve
proje tanıtım dosyasında yol ve dere güzergâhının etkilenmemesi için yapılması
planlanan istinat duvarının taşkını engellemekte nasıl ve ne şekilde etkisi
olacağının bilimsel verilerle ayrıntılı bir şekilde açıklanması talep
edilmiştir.
11. 29/5/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda, Mahkemece
talep edilen hususlarda açıklamalar yapılmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından,
Proje tanıtım dosyasında yerleşik orman köylüleri dikkate alınması gerekirken
bu hususun gözardı edildiği, sadece belli ana yerleşim yerlerinin dikkate
alındığı, bu nedenle Proje tanıtım dosyasının eksik olarak hazırlandığı
belirtilmiştir. Bununla birlikte Projedeki sızdırmazlık önlemlerinin somut ve
ayrıntılı olmadığı, su kaynaklarının kirlenmesinin engellenmesine yönelik somut
bir projenin ortaya konulmadığı sadece taahhütlerin bulunduğu ifade edilmiştir.
Ayrıca yağış ve taşkın analizlerinin yapılmadığı, amacı, konumu, detayı ve
projesi verilmemiş olan istinat duvarı ile ilgili bir değerlendirme
yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
12. Mahkeme ek bilirkişi raporunu taraflara tebliğ etmiş,
İdare tarafından bu rapora itiraz edilmiştir. İtirazda, Proje sahasına en yakın
yerleşim yerinin 1,5 km uzaklıkta olduğu, bilirkişilerce tespit edilen
konutların yapı kullanma izin belgelerinin bulunmadığı ve bu konutların
bulunduğu alanın yerleşim yeri olarak değerlendirilmeyeceği belirtilmiştir.
Proje sahası seçilirken heyelan, taşkın, çığ, erozyon, içme, sulama ve kullanma
suyu temin edilen yer altı suları koruma bölgelerinde bulunmamasına dikkat
edildiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte depolama alanında oluşan sızıntı
sularının drenaj sistemi ile toplanacağı, altyapıda kurulacak geçirimsiz tabaka
sayesinde sızıntı suyunun içme, sulama ve kullanma suyuna karışma ihtimalinin
söz konusu olmadığı, alanda kayda değer yer altı suyu ve yüzey suyu kaynağının
bulunmadığı, bu kapsamda 13,5 metreye kadar sondaj yapıldığı, yer altı suyuna
rastlanmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak İdare tarafından Proje alanının
katı atık bertaraf tesis kurulumu için seçilen en iyi yer olduğu ileri
sürülmüştür. Öte yandan Mahkeme 1/12/2017 tarihli ara kararıyla Projeye ilişkin
jeolojik, hidrojeolojik ve jeoteknik etüt raporlarının onaylı bir örneğinin
fiziki ortamda gönderilmesini talep etmiş, anılan raporlar İdare tarafından
Mahkemeye sunulmuştur.
13. Mahkeme 17/1/2018 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; Proje alanının yerleşim birimlerine uzaklığı
konusunda mevzuatta aranan mesafe şartının sağlandığı, yakın mesafede yer alan
ve yapı kullanma izni bulunmayan küçük yapılaşmaların yerleşim yeri olarak
değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Proje alanında oluşacak sızıntı
sularının drenaj sistemi ile toplanacağı, faaliyet sahasının kuzeyine yapılacak
istinat duvarı ile saha çevresine yapılacak olan drenaj hendeğinin
kapasitesinin, aşırı yağışlarda faaliyet sahasında taşkın oluşmasını
engelleyecek şekilde yeterli büyüklükte seçileceği vurgulanarak Projenin
çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz
yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesi için gerekli önlemlerin projede yeterince yer aldığı ifade
edilmiştir. Neticede Mahkemece bahse konu "ÇED gerekli değildir."
kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucular tarafından Mahkeme kararına karşı temyiz
başvurusunda bulunulmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucular, ÇED tanıtım
dosyasında katı atık miktarı, özellikleri ve analizlerinin sadece Anamur için
yapıldığını, diğer ilçelerin hesaplamalara dâhil edilmediğini belirtmiştir.
Tesis alanına 750 metre mesafede yer altı ve tarım sulama suyu bulunduğunu,
tesisten sızacak çöp suyunun bunlara zarar vereceğini vurgulayan başvurucular,
düzenli depolama alanı olarak seçilen yerin de 19,2 hektarlık bir orman alanı
olduğunu, Proje nedeniyle 150 bin ağacın kesilmesi gerektiğini, ayrıca yerleşim
alanlarından geçecek çöp kamyonlarının da aşırı koku nedeniyle çevresel
rahatsızlıklara sebep olacağını ifade etmiştir. Başvurucular bilirkişi ve ek
bilirkişi raporuna rağmen davanın reddine karar verildiğini belirterek Mahkeme
kararının bozulmasını talep etmiştir.
15. Danıştay (kapatılan) Ondördüncü Dairesi 24/9/2018
tarihinde Mahkeme kararının ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun
olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar
vermiştir.
16. Nihai karar 15/10/2018 tarihinde başvurucular
vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Öte yandan UYAP kayıtlarının incelenmesinden
başvurucu Hüsnü KIR'ın başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği ve mirasçıların
davayı takip etmek için başvurmadığı görülmüştür.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun
“Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Çevresel etki değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye
zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen
yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin
uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
…
ifade eder.”
19. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki
değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi planladıkları
faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve
işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası
hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu
Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça
bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez;
proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi
projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya
ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.”
20. 25/11/2014 tarihli 29186 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin (ÇED Yönetmeliği) “Çevresel
etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya
proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” kenar başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir
projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki
Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu,
Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını,
Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama
sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla
yükümlüdürler."
21. ÇED Yönetmeliği'nin “Çevresel etki
değerlendirmesine tabi projeler” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin;
a) Ek-1 listesinde yer alan projelere,
b) "ÇED Gereklidir" kararı
verilen projelere,
c)
Kapsam dışı
değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin
planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile
birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya
üzerinde olan projelere,
ÇED Raporu hazırlanması
zorunludur."
22. ÇED Yönetmeliği'nin “Seçme, eleme kriterlerine
tabi projeler” kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin;
a) Ek-2 listesinde yer alan projeler,
...
seçme, eleme kriterlerine tabidir."
23. ÇED Yönetmeliği'nin "Çevresel etki
değerlendirmesi gereklidir veya çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir
kararı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bakanlık, Proje Tanıtım
Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir.
...
(2) Bakanlık onbeş iş günü içinde
inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında "ÇED
Gereklidir" veya "ÇED Gerekli Değildir" kararını beş iş günü
içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yetkilendirilmiş
kurum ve kuruluşlara bildirir. Valilik bu kararı uygun araçlarla halka duyurur.
..."
24. ÇED Yönetmeliği'nin "Seçme-Eleme Kriterleri Uygulanacak
Projeler" başlıklı Ek-2 listesinin 5. maddesinde "İnşaat yıkıntı ve
hafriyat atıkları hariç olmak üzere günlük kapasitesi 100 ton’un altında olan
atıkların kompostlaştırıldığı ve/veya diğer tekniklerle geri kazanıldığı,
yakıldığı (Oksitlenme yoluyla yakma, piroliz, gazlaştırma, plazma vb. termal
işlemler), düzenli depolandığı ve/veya nihai bertarafının yapıldığı
tesisler," yer almaktadır.
25. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Mehmet Kurt [GK],
B. No: 2013/2552, 25/2/2016, §§ 19-31; Ahmet Bilgin ve diğerleri, B.
No: 2015/11709, 12/12/2018, §§ 18-24.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 21/9/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu
Hüsnü Kır Yönünden
27. Somut olayda UYAP kayıtlarının incelenmesinden
yukarıda adı geçen başvurucunun, başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği,
mirasçıların davayı takip etmek için başvurmadığı anlaşılmaktadır.
28. Bu nedenle adı geçen başvurucu yönünden başvurunun
incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden herhangi birinin
bulunmadığı değerlendirilmiştir (bkz. Anayasa Mahkemesinin; başvurucunun
bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun
incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkeleri belirlediği Asya
Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21 kararı ile
başvurucu mirasçılarının başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini
iletebilecekleri makul süreye ilişkin T.G., B. No: 2017/21163, 9/1/2019,
§§ 17-20 kararı).
29. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucu yönünden
başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer
Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucular; ÇED tanıtım dosyasında katı atık
miktarı, özellikleri ve analizlerinin sadece Anamur için yapıldığını, diğer
ilçelerin hesaplamalara dâhil edilmediğini, Proje alanının 5. derece deprem
bölgesinde yer aldığını ve bu hususun dikkate alınmadığını belirtmiştir. Tarım
arazileri içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri sayılmamasının kabul
edilemeyeceğini vurgulayan başvurucular, Proje alanına 750 metre mesafede yer
altı ve tarım sulama suyu bulunduğunu, tesisten sızacak çöp suyunun bunlara
zarar vereceğini ifade etmişlerdir. Ayrıca tesisin faaliyete başlamasıyla
birlikte yerleşim alanlarından geçecek çöp kamyonlarının da aşırı koku
nedeniyle çevresel rahatsızlıklara sebep olacağını ve bilirkişi raporlarına
rağmen davanın reddine karar verildiğini belirterek özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, yaşam hakkının,
etkili başvuru hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucuların mağdur sıfatının
bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte
Bakanlık görüşünün ekinde yer alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yazısında
Projenin "Belediye atıkları dâhil olmak üzere atıkların kompost ve
diğer tekniklerle ara işleme tabi tutulması, düzenli depolanması ve bertaraf
edilmesi için kurulan tesisler" kapsamında yer alması nedeniyle Proje
hakkında "ÇED gerekli değildir." kararı verildiği
vurgulanmıştır.
2. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın
... gizliliğine dokunulamaz."
33. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin
korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
34. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların ihlal iddialarının mahiyeti gereği, özel hayata saygı
hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
36. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla
Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma
alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi; daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın
fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva
eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20.
maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak
ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate
alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, § 46; Ahmet
İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 59; Fevzi Kayacan (2),
B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan
Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 43; Ahmet Bilgin ve diğerleri,
§ 52).
37. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk
husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda
ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler
ile başvurucuların özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında
gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet
İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §
68). Başvurucuların bahse konu Projenin yer aldığı bölgede ikamet ettikleri
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan Projenin başvurucuların özel hayata saygı
hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
39. Devletin özel hayata saygı hakkını etkili olarak
koruma ve bu hakka saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.
Pozitif yükümlülük anayasal hakların korunmasına yönelik maddi yükümlülüklerin
yanı sıra ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine katılımı
ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren usule
ilişkin yükümlülükleri ihtiva etmektedir.
i. Genel
İlkeler
40. Bu tür başvurularda devletin negatif veya pozitif
yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi ise oldukça güçtür. Kaldı ki söz
konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden
uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 54).
41. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin
yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya
konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en
aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz
konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu
değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların
sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§
61-66; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 56).
42. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin
millî ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete
düşen bazı yükümlülükler bulunmaktadır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Ayrıca
devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma
ödevi yanında denetleme yapma ve koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma
yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması
gerekmektedir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin
nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi
mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).
43. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı
karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin
tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş
takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa
Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı
veya etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal
makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm
menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet
Kurt, § 78; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§
66, 67; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Ahmet
Bilgin ve diğerleri, § 61).
44. Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi
aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek
faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis
edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge
tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli
etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz
konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın
yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş
ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmek için konuyla
ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve
iddialarının yargısal makamlarca özenli bir şekilde değerlendirilmesi son
derece önemlidir (Ahmet İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), §
71; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 62). Bu anlamda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir
yargılama süreci yürütülmesi ve neticede ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve
yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
45. Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye
olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki
etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi
için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin
belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve
kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ifade edecek şekilde tanımlanan ÇED prosedürü;
çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için
uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren ve bunların yanında faaliyet
sahibi, kamu otoritesi ve halkın karşı karşıya geldiği bir süreci ifade
etmektedir (Mehmet Kurt, § 73).
46. Bu bağlamda ÇED; kalkınma ve ekonomik gelişme için
yapılacak yatırım ve faaliyetlerin, doğayı tahrip etmeden ve çevreyi
kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan, karar verme sürecini etkileyen,
dolayısıyla karar mercilerine kararlarını sağlıklı bir şekilde verebilmeleri
için seçenek üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini saptayan bir
yöntem olarak görülmektedir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur; çevre ve
bu çevre içerisindeki varlıklardır (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014;
E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009; Mehmet Kurt, § 74).
47. Çevresel karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı
nedeniyle kamusal makamların geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu
bağlamda söz konusu alanda bir projenin inşası ve işletilmesi hususunda kamusal
makamlarca verilen kararın yerindeliğinin denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin
görevi değildir. Bununla birlikte süreçte, bireyin temel hakları ile söz konusu
kamusal menfaat arasında gerekli dengenin tesisine hizmet edecek güvencelerin
yer alıp almadığının tespiti önemli olup belirtilen yükümlülüğün yerine
getirilip getirilmediğinin tespitinde ise çevresel meseleler bağlamında söz
konusu olan usul güvencelerinin gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir (Mehmet
Kurt, § 75).
48. Öncelikle somut olayda başvurucular çevresel
bilgilendirme sürecine katılım olanağı bulamadıklarına ilişkin bir iddiayı
ileri sürmemekle birlikte halkın tepkisine rağmen uyuşmazlık konusu kararın
alındığından yakınmaktadır. Bununla birlikte başvurucuların söz konusu projeye yönelik
toplantıya katıldıkları ayrıca Projenin zararlı etkilerine dair iddialarını
yargısal makamlar önüne taşıma imkânı buldukları anlaşılmaktadır.
49. Öte yandan başvurucular, derece mahkemelerin
kararlarının yeterli bir gerekçe içermediğini vurgulayarak davanın
reddedildiğini, ÇED tanıtım dosyasında katı atık miktarı, özellikleri ve
analizlerinin sadece Anamur için yapıldığını, diğer ilçelerin hesaplamalara
dâhil edilmediğini, tarım arazileri içerisine yapılan evlerin yerleşim yeri
sayılmamasının kabul edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bununla birlikte
başvurucular Proje alanına 750 metre mesafede yer altı ve tarım sulama suyu
bulunduğunu, tesisten sızacak çöp suyunun bunlara zarar vereceğini, ayrıca
tesisin faaliyete başlamasıyla birlikte yerleşim alanlarından geçecek çöp
kamyonlarının da aşırı koku nedeniyle çevresel rahatsızlıklara sebep olacağını
ileri sürmektedir.
50. Bu bağlamda Mahkemece, başvurucuların iddialarının
ayrıntılı olarak değerlendirildiği ve yerinde görülmeme nedenlerinin kapsamlı
bir gerekçe ile karşılandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Mahkeme tarafından ara
kararlar marifetiyle İdareden ek bilgi ve belgeler talep edildiği, bilirkişi
raporlarında ÇED raporuna dair eksiklik olarak tespit edilen hususların hükme
esas alınmama nedeninin Mahkeme kararının gerekçesinde açıkça belirtildiği
görülmüştür. Netice itibarıyla Mahkemece Projenin çevreye olabilecek olumlu ya
da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da
çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin
Projede yeterince yer aldığı ifade edilmiş, bahse konu "ÇED gerekli
değildir." kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır
(bkz. § 13). Danıştayın da ilk derece mahkemesinin kararını hukuka uygun
olduğunu belirterek onadığı dikkate alındığında kararların gerekçesiz olduğu
söylenemez. Dolayısıyla başvurucuların söz konusu çevresel rahatsızlığa ilişkin
iddialarını, ilgili usule ilişkin güvenceleri haiz olarak yargısal makamlara
sunma ve inceletme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır.
51. Sonuç olarak başvuru konusu olayda gerçekleştirilmesi
planlanan Projenin faaliyetlerinin riskleri ve zararlı etkileri yönünden ilgili
yargısal makamlarca kapsamlı ve nitelikli bir araştırma yapıldığı, yapılan bu
araştırma sonucunda ÇED raporunda gerekli bütün tedbirlerin öngörüldüğü
sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Projenin faaliyet süreçlerinde
gerçekleştirilen idari eylem ve işlemlerin hukukiliği derece mahkemeleri
tarafından iddiaları karşılayacak yeterlilikte değerlendirilmiştir. Bu durumda
başvurucuların ve kamunun somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen
menfaatleri arasında derece mahkemeleri tarafından adil bir denge kurulmadığı
ve takdir hakkının sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Bu
noktada Anayasa Mahkemesinin kendi takdirini, bilimsel veriler ile bu teknik ve
karmaşık alana ilişkin olarak derece mahkemelerinin takdiri yerine ikame etmesi
düşünülemez.
52. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal
makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları, olayda söz konusu olan kamusal
ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucuların
özel hayata saygı hakkı bağlamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini
yerine getirmediği sonucuna varılması mümkün değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Hüsnü Kır yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.