TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRAH ACIDERELİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/34860)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Emrah ACIDERELİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Funda TÖREKARA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, müşterek çocuğun yurt dışında bulunan mutat
meskenine iade edilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Çocuğun İadesi Talebiyle Açılan Dava Süreci
8. Almanya vatandaşı olan başvurucu ile Almanya doğumlu
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Es.A. 2010 yılında evlenmiş ve 19/7/2011
tarihinde Almanya doğumlu bir erkek çocukları olmuştur. Çocuk yaklaşık altı
haftalık iken geçimsizlik nedeniyle taraflar ayrı yaşamaya başlamış, 2012
yılında boşanma davası açmışlardır. Çocuk, anne ile birlikte kalmış ve baba
hafta sonları çocukla şahsi ilişki kurmuştur. Anne Es.A.nın çocukla birlikte
Türkiye'ye gideceğinin anlaşılması üzerine 27/11/2012 tarihinde Kiel Sulh Hukuk
Mahkemesi çocuğun yurt dışına çıkarılmasının yasaklanmasına dair tedbir kararı
vermiştir. 22/4/2014 tarihli bilirkişi raporunda, anne Es.A.nın sürecin başından
beri baba-çocuk görüşmesini olumsuz etkilediği, başvurucunun ebeveyn olarak
velayeti alabilecek yeterliliği taşıdığı belirtilmiştir. Kiel Asliye Hukuk
Mahkemesi 27/8/2014 tarihinde tarafların boşanmalarına ve çocuğun velayetinin
başvurucuya verilmesine karar vermiştir.
9. Es.A. 19/8/2014 tarihinde çocukla birlikte Türkiye'ye
gelmiş ve başvurucuya karşı İstanbul 15. Aile Mahkemesinde boşanma davası
açmıştır. Es.A. özel sektörde iş bulmuştur. Annesi ve çocuğuyla birlikte
yaşamaktadır.
10. Başvurucu, Türkiye'de alıkonulmak suretiyle müşterek
çocuğun mutat meskenine dönmesinin engellendiğini iddia ederek 25/11/1980
tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme (Lahey
Sözleşmesi) uyarınca iade işlemlerinin başlatılması talebinde bulunmuştur. Bu
talep doğrultusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/10/2015
tarihinde Lahey Sözleşmesi kapsamında müşterek çocuğun Almanya'ya iadesi
talebiyle İstanbul 5. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
11. Es.A. davaya cevap dilekçesinde, başvurucunun
Almanya'da iken çocuğa zarar verdiğini, çocuğun iadesi hâlinde de zarar
riskinin mevcut olduğunu beyan etmiştir. Es.A. 19/7/2014 tarihinde başvurucunun
çocuğu sabah aldığını ve evine götürdüğünü, akşam çocuğu geri getirdiğinde çocuğun
parmaklarının yanık nedeniyle su toplamış olduğunu gördüğünü, çocuğun
"Babam ellerimi yaktı." dediğini iddia etmiştir. Ayrıca 26/7/2014
tarihinde başvurucunun çocukla görüşme günü olması nedeniyle çocuğu evine
götürdüğünde çocuğu banyoya kilitlediğini ve daha sonra banyoda iterek
düşürdüğünü, çocuğun kafasının yaralandığını, bu olay nedeniyle Alman polis
merkezinin tutanaklarının bulunduğunu, başvurucunun üç veya dört hafta süreyle
çocuğa yaklaşmasının yasaklandığını ifade etmiştir. Es.A.nın sunduğu, Kiel
Karakolu tarafından düzenlenmiş 26/7/2014 tarihli tutanakta çocuğun polis
memuruna babasının kendisine şiddet uyguladığını söylediği belirtilmiştir.
Ayrıca aynı tarihli acil servis doktor raporunda çocuğun babası tarafından
hastaneye getirildiği, küvette düşmüş olduğunun bildirildiği, çocuğun genel
durumunun iyi olduğu, kafasının arka kısmında çarpma izi olduğu, kırık
olmadığı, evde izlenmesinin yeterli olduğu ifade edilmiştir. Konuyla ilgili
olarak dosyada başkaca belge bulunmamaktadır.
12. Mahkeme duruşmada tanık beyanlarına başvurmuştur.
Es.A.nın annesi tanık olarak alınan ifadesinde tarafların evliliklerindeki
sorunlar nedeniyle çocuk doğduktan kırk gün sonra kızı Es.A.nın evinden
ayrılarak yanına taşındığını, başvurucunun hafta sonları çocuğu görmeye
geldiğini, çocuk 1,5 yaşına geldiğinde çocuğu hafta sonları evine götürmeye
başladığını belirtmiştir. Ayrıca görüşme gününde eve geldiğinde çocuğun
parmaklarının yanmış olduğunu gördüklerini, çocuğun mangaldan yandığını
söylediğini, başvurucunun bu konuda kendilerine bir şey söylemediğini, bu
olaydan daha sonraki görüşme gününde çocuğun kafasında şişlik olduğunu ve
kafasının kanamış olduğunu gördüklerini, başvurucunun çocuğun banyoda düştüğünü
söylediğini ancak çocuğun itiraz ederek çöpü devirdiği için babasının kendisine
kızdığını, yakasından tutup banyoya kapattığını söylediğini, bu olay nedeniyle
başvurucuya uzaklaştırma tedbiri uygulandığını beyan etmiştir.
13. Çocuğun Türkiye'de devam ettiği kreşte çalışan bir
tanık, çocuğun ilk geldiği dönemlerde babasının kendisini tuvalete
kilitlediğini söylediğini, bu nedenle tuvalete gitmek istemediğini, beni oraya
kilitlemeyin dediğini, servis şoförünü babasına benzettiği için servise binmek
istemeyip ağladığını, çocuğa psikolog yardımı önerdiklerini, 5-6 ay sonra
çocuğun durumunun düzeldiğini ifade etmiştir.
14. Mahkeme, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı
bilirkişilerden ayrı ayrı raporlar almıştır. Pedagog tarafından hazırlanan
21/6/2016 tarihli bilirkişi raporunda, baba ile çocuk arasında anne Es.A.nın kendi
kaygılarını çocuk-baba ilişkisine etki edecek şekilde yansıttığı, çocuk ve baba
arasında iletişimin devam etmesine gerekli özen ve hassasiyeti göstermeyecek
davranışlarda bulunduğu vurgulanmıştır. Başvurucunun çocuğun yaralanmasına
neden olan bazı olaylarda hatasının farkına vararak tekrarına sebep olmayacak
duyarlılıkla iş birliğine açık yaklaşım sergilediği, Almanya'daki hukuki süreç
ve değerlendirmelerde velayet hakkının kendisine verilmesine neden olacak
sosyal, ekonomik, kişisel özellikleri taşıdığının gözlendiği belirtilmiştir.
Bununla birlikte çocuğun annesi ile bağı ve alıştığı düzen gözönünde
bulundurulduğunda hayatında yapılacak ani bir değişimin çocuğun gelişiminde
olumsuz etkiler yaratacağı görüşü ifade edilmiştir.
15. 27/6/2016 tarihli uzman psikolog tarafından
hazırlanan raporda başvurucunun mühendis olarak çalıştığını, Almanya'da
ailesine yakın bir yerde yalnız yaşadığını beyan ettiği, görüşmenin yapıldığı
tarihte çocuğun 4 yaş 10 aylık olduğu, okul öncesi eğitime devam ettiği, 1,5
yıldır babasını görmemesine rağmen babaya gösterdiği yakınlık ve tepkileri
dikkate alındığında baba ile duygusal bağını koruduğu, görüşme esnasında
çocuğun babadan zarar göreceğine dair bir kaygı taşımadığının gözlendiği
belirtilmiştir. Anne Es.A.nın çocuğun sağlıklı gelişimi adına gerekli koşulları
oluşturduğu, çocuğun kurulan düzene uyum sağladığı, birlikte yaşadığı kişilerle
sağlıklı iletişim kurabildiği ifade edilmiştir. Bununla beraber Es.A.nın baba
ile çocuk arasında iletişim kurulabilmesi için yapıcı adımlar atmadığı,
bireysel olarak yaşadığı olumsuz duyguları çocuk üzerinden babaya aktardığı, bu
durumun devam etmesi hâlinde çocuk ile baba arasındaki bağın zayıflayabileceği,
anne Es.A.nın çocukla baba arasında bağ kurulmasına yönelik olumlu adımları
atması konusunda psikolojik destek almasının yararlı olacağı tavsiyesinde
bulunulmuştur. Raporda sonuç olarak başvurucunun Almanya'da çocuğun bakımını
sağlayabilecek sosyoekonomik ve kişisel koşulları sağlayabildiği, görüşmelerde
çocuğun bakım ve sorumluluğunu alabilecek ebeveynlik becerilerine sahip
olduğunun gözlendiği ancak çocuğun yaşı, anne ile kurduğu bağ ve alıştığı düzen
gözönünde bulundurulduğunda hayatında yapılacak değişimin çocuğun ruh
sağlığında olumsuz etkiler yaratacağı görüşü bildirilmiştir.
16. Sosyal çalışmacı tarafından hazırlanan 22/6/2016
tarihli raporda, taraflar ve çocukla yapılan görüşmeler sonucunda anne Es.A.nın
çocuğun gelişimi için uygun koşulları oluşturmaya çalıştığı ancak baba-çocuk
ilişkisini başvurucuyla olan ilişkisi üzerinden kurguladığı, kendi kaygılarını
yansıttığı, bu durumun baba-çocuk ilişkisini olumsuz etkilediği belirtilmiştir.
Raporda çocuğun yaklaşık 1,5 yıldır babasını görmemiş olmasına karşın babasını
hatırladığı, gördüğünde mutlu olduğu, kolay iletişim kurduğu, olumlu tepkiler
verdiği ifade edilmiştir. Tarafların birbirini suçlayıcı tavırlarda
bulundukları, diğer ebeveyni ile iletişim kuramamanın çocuk üzerindeki
etkilerini düşünmedikleri, baba-çocuk arasında yasal olarak da şahsi ilişki
düzenlenmemiş olmasının olumsuz etkileri olduğu vurgulanmıştır. Sonuç olarak
çocuğun kendisini ifade edişi ve fiziksel özelliklerinin yaşına uygun olduğu,
yapılan görüşmelerden, hem ev hem de okul gözlemlerinden içinde yaşadığı sosyal
çevreye uyum sağladığı, duygusal bağ geliştirdiği, mevcut yaşam koşullarında
risk oluşturacak bir husus bulunmadığı, mutlu olduğu bir ortamda iken anneden
uzaklaşma ya da anneyi görememe ile sonuçlanacak ani bir değişikliği
anlamlandıramayacağı kanaati bildirilmiştir.
17. Mahkeme 8/9/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesinde çocuğun annesi tarafından Türkiye'ye getirilmesinin üzerinden bir
yıldan fazla süre geçtiği, yaşadığı ortama ve koşullara uyum sağlamış olduğunun
tanık beyanları ve bilirkişi raporuyla tespit edildiği, yaşı itibarıyla anne şefkatine
ihtiyaç duyduğu, iade edilmesi durumunda fiziksel ve ruhsal gelişimi açısından
zarara uğrayacağının anlaşıldığı belirtilmiştir.
18. İstinaf yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 22/12/2016 tarihinde istinaf talebinin
kabulü ile derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, müşterek çocuğun mutat
meskeni olan Almanya'ya iadesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, çocuğun
mutat meskeninin Almanya olduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf
bulunmadığı, annenin çocuğu 2014 yılının Ağustos ayında Türkiye'ye getirdiği ve
velayet sahibi olan babanın (başvurucunun) rızası hilafına Türkiye'de
alıkoyduğu, başvurucunun Lahey Sözleşmesi uyarınca bir yıllık süre dolmadan
çocuğun iadesi için başvurmuş olduğu vurgulanmıştır. Çocuğun yaşadığı ortama
alışmış olması hâlinin iadeden kaçınma sebebi olarak kabul edilebilmesi için
alıkonulmadan itibaren bir yıl geçtikten sonra başvurulmuş olunması gerektiği,
olayda ise başvurucu tarafından bir yıl geçmeden başvuru yapıldığı için bu
gerekçeyle iadenin reddinin doğru olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca iade
talebinin reddini gerektirecek vahim bir tehlikenin veya geri dönmesinin çocuğu
fiziksel ya da psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağına dair ciddi bir
riskin de ortaya konulmadığı, bu nedenlerle Lahey Sözleşmesi uyarınca çocuğun
mutat meskenine iade edilmesinin gerektiği belirtilmiştir.
19. Temyize başvurulması üzerine Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 20/11/2017 tarihli kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde tarafların Almanya'da yaşadıkları döneme ait doktor ve ebe
kayıtlarında annenin çocukla ilgilendiği, babanın ise çocuğa karşı ilgisiz
olduğunun belirtildiği vurgulanmıştır. Türkiye'de alınan sosyal inceleme
raporundan ve tanık beyanlarından çocuğun Türkiye'ye geldiği ilk dönemlerde
aile kavramında baba olgusuna yer vermediği, uzmanlara ve öğretmenlerine
babasından fiziksel şiddet gördüğünü anlattığı, babasından korktuğu, babasının
kendisini tuvalete kilitlemesi sebebiyle tuvalete gitmek istemediği, servis
şoförünü babasına benzettiği için servise binmek istemediği, korktuğu için
olumsuz davranışlar sergilediğinin anlaşıldığı belirtilmiştir. Söz konusu
olaylar değerlendirildiğinde çocuğun iadesi hâlinde fiziki ve psikolojik yönden
bir tehlikeye maruz kalacağına dair ciddi bir riskin varlığının kabulü
gerektiği, bu nedenle iade talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği ifade
edilmiştir.
20. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince
bozmaya uyulmuş ve 28/2/2018 bozma kararındaki gerekçeyle iade talebinin
reddine karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından
4/10/2018 tarihinde onanmıştır. Nihai karar başvurucuya 20/11/2018 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 22/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Boşanma
Davasına İlişkin Süreç
22. Başvurucu, Almanya'da boşanma davası açmış; Kiel
Asliye Hukuk Mahkemesi 27/8/2014 tarihinde tarafların boşanmalarına ve çocuğun
velayetinin başvurucuya verilmesine karar vermiştir.
23. Es.A. da 5/3/2015 tarihinde İstanbul 15. Aile
Mahkemesinde boşanma ve velayet davası açmıştır. İstanbul 15. Aile Mahkemesi,
çocuğun Almanya'ya iade edilmesi talebiyle İstanbul 5. Aile Mahkemesinde dava
açıldığı gerekçesiyle boşanma ve velayet konusundaki dava açısından iade
davasının bekletici mesele yapılmasına karar vermiştir. Boşanma ve velayet
davası İstanbul 15. Aile Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 18-25; Levent Aşıklar, B. No:
2014/13936, 8/3/2018, §§ 32-54; Angela Jane Kilkenny, B. No: 2015/10826,
17/7/2018, §§ 25-52.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Çocuğun
İadesi Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu; Alman makamları tarafından velayeti
kendisine verilen çocuğunu annesinin haksız olarak Türkiye'ye kaçırdığını,
davanın çok uzun sürdüğünü, talep etmesine rağmen iki yıl boyunca çocuğu ile
arasında şahsi ilişkiye karar verilemediğini belirterek aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
28. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz."
29. Anayasa’nın 41. maddesi şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete
karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
31. Anayasa Mahkemesinin önceki kararları uyarınca
ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan uyuşmazlıklarda idari ve yargısal
işlemlere dair şikâyetlerin bir bütün hâlinde aile hayatına saygı hakkı
bağlamında incelenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 82; Levent
Aşıklar, § 59; Angela Jane Kilkenny, § 64; Cem Ramazan Ninek,
§ 75). Başvurucunun ileri sürdüğü adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlali ve delillerin yeterli inceleme yapılmadan hatalı
değerlendirildiği iddiaları aynı zamanda aile hayatına saygı hakkı kapsamında
ele alınacak yargısal kararların bireysel menfaat dengelemesinde yeterli gerekçe
ihtiva edip etmediği -usule ilişkin güvencelerden yararlanılıp
yararlanılmadığı- hususuna da ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla
çocuğun mutat meskene iade edilmesi olan başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 20.
ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi
gerekmektedir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
33. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına
saygı hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri değerlendirilirken
Anayasa'nın 41. maddesinin de dikkate alınması gerektiği açıktır. Devletin
pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda anılan maddeleri; ebeveynin
çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme
hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü
içermektedir. Anayasa'nın 41. maddesinde her çocuğun -yüksek yararına aykırı
olmadıkça- ebeveyniyle kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına
sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her
olayın özel koşullarına bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı
farklılaşabilmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus
Frank Cerny, §§ 36, 41).
34. Uluslararası çocuk kaçırma vakaları, uluslararası
anlamda ciddi bir iş birliğini gerektirmekte olup bu iş birliği bakımından en
önemli vasıtalardan biri Lahey Sözleşmesi’dir. Lahey Sözleşmesi, yasa dışı
kaçırılan veya taraf devletlerden birinde alıkonulan çocuğun ivedi şekilde
iadesini ve ebeveyn tarafından gerçekleştirilen uluslararası çocuk kaçırma
vakalarının çözümü hususunda hızlı bir prosedür öngörmektedir. Bu bağlamda
Lahey Sözleşmesi’ne taraf bir devlette mutat olarak ikamet eden çocuğun diğer
bir taraf devlete yasa dışı kaçırılması veya orada alıkonulması durumunda Lahey
Sözleşmesi’nde yer verilen sınırlı sayıdaki istisnai hâller dışında çocuğun
bulunduğu ülkenin yetkili makamlarının çocuğu mutat ikametgâhı olan ülkesine
ivedi şekilde iade etmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, §§ 46, 47).
35. Lahey Sözleşmesi uyarınca taraf devletler ülke
sınırları içinde Lahey Sözleşmesi’nin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak
üzere uygun bütün önlemleri almak ve bu amaç doğrultusunda en süratli usullere
başvurmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük ilgili vakalarda aile hayatına saygı
hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça
önemlidir. Sözleşmenin temel amacı, çocuğun mutat meskeni olan ülkesine iade
edilmesini sağlayarak koruma hakkının nasıl düzenlenmesi gerektiğinin çocuğun
üstün menfaatleri nazara alınmak suretiyle mutat meskenin yargı makamlarınca
belirlenmesidir. Öte yandan Lahey Sözleşmesi zorunlu iade kuralının
istisnalarını da belirlemiştir. Söz konusu düzenleme ilgili yargısal makamlara,
geri dönmesinin çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının
veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespit
edilmesi hâlinde iadeyi reddetme yetkisi vermektedir. Önemli risk veya müsamaha
edilemeyecek durumun klasik görünümleri, çocuk istismarı (fiziksel ve/veya
cinsel) ve aile içi şiddet iddialarını içeren vakalardır. Bu durumlarda iade
talebi, önemli risk veya müsamaha edilemeyecek durum gerekçesine istinaden
reddedilebilmektedir (Marcus Frank Cerny, §§ 55, 58, 59).
36. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek
öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. İç hukukun
genel olarak uluslararası hukuka veya uluslararası anlaşmalara atıf yaptığı
hâllerde de durum böyledir. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların
yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve
özellikle mahkemelerin Lahey Sözleşmesi hükümlerini yorumlayıp uygularken
Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini
belirleme yetkisine sahiptir (Marcus Frank Cerny, § 62; Levent
Aşıklar, § 68).
37. Bu alandaki belirleyici mesele; çocuğun anne, baba ve
kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasında devletin kendisine tanınan takdir
alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge
kurulurken velayet ve kişisel ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların
menfaatlerinin üstün bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte
söz konusu haklar arasında denge kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide
bulunması gereği de dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktördür (Marcus
Frank Cerny, § 74; Levent Aşıklar, § 76).
38. Her çocuk, menfaatleri aksini gerektirmedikçe
ebeveyni ile doğrudan ve düzenli olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına
sahiptir. Çocuğun menfaati bir yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması
durumu hariç- ailesiyle bağlarını sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte, öte
yandan çocuğun sağlıklı ve güvenli bir çevrede gelişimini sürdürmesini
içermektedir. Aynı düşünce Lahey Sözleşmesi için de geçerli olup çocuğun geri
döndürülmesi, çocuğu ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskine maruz
bırakmadıkça veya başka bir şekilde katlanılmaz bir duruma sokmadıkça kural
olarak kaçırılan çocuğun ivedi olarak iadesini gerektirmekte ve bu şekilde aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır (Marcus Frank Cerny, §
75; Levent Aşıklar, § 77).
39. Ayrıca Lahey Sözleşmesi de bu kabul doğrultusunda
hukuka aykırı olarak ülkeden çıkarılan veya sözleşmeci devlette alıkonulan bir
çocuğun hemen geri döndürülmesini sağlamak için bir dizi tedbir öngörmüştür.
Aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki uyuşmazlıklarda, pozitif yükümlülüklerin
yerine getirilmesi hususunda ilgili idari ve yargısal işlemlerin süratle yerine
getirilmesi kadar karar oluşturma sürecinin ilgili kişilerin görüşlerini tam
olarak sunabildikleri adil bir süreç olmasının sağlanması da önemlidir. Bu
çerçevede Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında aile hayatına saygı hakkına ilişkin
pozitif yükümlülük değerlendirmesinin içeriğine, ilgili yargısal süreçlerin
ivedi şekilde tarafların katılımına açık ve adil yargılanma hakkının usule
ilişkin gereklerine riayetle yürütülmesi şeklindeki usule ilişkin yükümlülüğün
de eklenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 81).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin daha önce Marcus
Frank Cerny ve Levent Aşıklar kararlarında vurgulandığı gibi çocuk
ile anne ve babanın yarışan menfaatleri arasında, devletin kendisine tanınan
takdir alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığı yönünden
incelenecektir.
41. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının tesisinde
dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar
aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş
birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek
zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü
tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı
olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate
alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek
karar vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların
aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin
hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü
koşullarının incelenmesini gerektirmektedir (benzer yöndeki kararlar için bkz. M.M.E.
ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/201, § 133; M.L. ve diğerleri, B.
No: 2014/7469, 22/11/2017, § 88).
42. Çocukların ebeveynden birinin velayet hakkı ihlal
edilmek suretiyle kaçırılmalarının veya alıkonulmalarının sonuçlarının
hafifletilmesi/önlenmesi amacıyla ülkemizce de kabul edilen Lahey Sözleşmesi
kapsamında çıkarılan 22/11/2007 tarihli ve 5717 sayılı Uluslararası Çocuk
Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun'da çocukların mutat meskenlerine
derhâl iade edilmesi kural olarak düzenlenmiştir. Kurala istisna tanıyan hükümler
ise yine anılan düzenlemelerde yer almaktadır.
43. Somut olaya konu olan iade talebini inceleyen derece
mahkemeleri iade talebini reddetmiştir. Karar gerekçelerinde somut olgulardan
bahsedilmek suretiyle çocuğun mutat mesken ülkesi olan Almanya'ya iade edilmesi
hâlinde fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalacağına veya başka bir şekilde
müsamaha edilemeyecek bir duruma düşeceğine ilişkin ciddi bir riskin mevcut
olduğu belirtilmiştir (bkz. § 19).
44. Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesine göre, alıkonulan
çocuğun mutat meskeni tespit edildikten sonra ancak çocuğun iade edilmesinin
çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir
şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespiti hâlinde yargısal
makamların usule ilişkin güvenceleri işleterek ve çocuğun üstün yararını
gözönüne alarak iade talebini reddetme konusunda takdir yetkisine sahip
oldukları şüphesizdir.
45. Bu doğrultuda başvuru dosyası incelendiğinde derece
mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerde gerek başvurucu olan babanın
gerekse anne Es.A.nın iddialarının dikkate alındığı, taraflarca ileri sürülen
delillerin irdelendiği, tanık beyanları ve uzman bilirkişilerin verdikleri
raporların dikkate alındığı ve Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesinde öngörülen
istisnaların olayda gerçekleşmiş olduğunun kabul edilmesine ilişkin ilgili ve
yeterli açıklamalara yer verildiği görülmektedir.
46. Başvurucu, dava süreçlerinde iddia ve savunmaları ile
delillerini yazılı ve sözlü olarak sunmuş; verilen kararlara karşı kanun
yollarına başvurarak etkili bir katılım sağlamıştır. Neticede adil yargılanma
hakkının usule ilişkin gereklerine riayet edilerek yapılan yargılamalar
neticesinde çocuğun üstün yararının sağlanması amacı doğrultusunda ve Lahey
Sözleşmesi'nin getirdiği güvenceler de gözönüne alınarak derece mahkemelerince
oluşturulan karar gerekçelerinin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve
yeterli olduğu, bu suretle çatışan menfaatler arasında adil dengenin kurulduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
47. Öte yandan Lahey Sözleşmesi’nde yer verilen iadenin
istisnası hükümleri kapsamında iadeye ilişkin gerekliliğin belirlenmesinin yanı
sıra bu tür olaylarda bir tedbirin yeterli olup olmadığı, tedbirin hızla
uygulanmasıyla birlikte değerlendirilmelidir. Zira velayet ve kişisel ilişki
tesisi hususundaki davalar, zamanın geçmesi çocuğun birlikte yaşamadığı ebeveyn
ile arasındaki ilişkiler üzerinde telafisi mümkün olmayan sonuçlar
doğurabileceğinden ivedi şekilde sonuçlandırılmalıdır. Lahey Sözleşmesi de bu
kabul doğrultusunda hukuka aykırı olarak ülkeden çıkarılan veya Sözleşmeci
devlette alıkonulan bir çocuğun hemen geri döndürülmesini sağlamak için bir
dizi tedbir öngörmüştür. Aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki
uyuşmazlıklarda, pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi hususunda ilgili
idari ve yargısal işlemlerin süratle yerine getirilmesi kadar, karar oluşturma
sürecinin ilgili kişilerin görüşlerini tam olarak sunabildikleri adil bir süreç
olmasının sağlanması da önemlidir. Bu çerçevede Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında
aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülük değerlendirmesinin
içeriğine, ilgili yargısal süreçlerin ivedi şekilde tarafların katılımına açık
ve adil yargılanma hakkının usule ilişkin gereklerine riayetle yürütülmesi
şeklindeki usule ilişkin yükümlülüğün de eklenmesi gerekmektedir (Marcus
Frank Cerny, § 81).
48. Somut olayda çocuğun iadesinin talebiyle 6/10/2015
tarihinde açılan davanın 4/10/2018 tarihinde tamamlandığı, yargı sürecinin üç
yıl devam ettiği görülmektedir. Ayrıca bilirkişi raporlarında çocukla babanın
1,5 yıl süreyle hiç görüşmediği, bu sürede şahsi ilişki tesisine ilişkin
verilmiş bir yargı kararı bulunmamasının olumsuz etkilere sebep olduğu yolunda
tespitleri de dikkate değerdir (bkz. §§ 15, 16). Lahey Sözleşmesi kapsamındaki
taleplerin acil işlerden sayılarak ivedilikle sonuçlandırılması kuralının
geçerli olduğu dikkate alındığında yargılamanın üç yıl gibi uzun bir sürede
tamamlanması, Lahey Sözleşmesi'nin ortaya çıkış amacına aykırı olduğu gibi
başvurucu ile çocuk arasındaki bağların sürdürülebilirliğine zarar vererek
telafisi imkânsız zararların oluşmasına yol açmıştır. Bu nedenle sürecin
ivedilikle tamamlanması konusundaki devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine
getirilmediği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Angela
Jane Kilkenny, B. No: 2015/10826, 17/7/2018, § 83).
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Şahsi İlişki Kurulmasına Yönelik Karar Verilmemesi
Nedeniyle Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu, dava açıldıktan sonra yaklaşık iki yıl
süreyle şahsi ilişki kurulmasına dair karar verilmediğini ileri sürmüştür.
Bununla birlikte başvurucunun çocuğun iadesi davasında şahsi ilişki kurulmasına
yönelik bir talepte bulunmadığı anlaşılmıştır. Boşanma ve velayet davasının ise
İstanbul 15. Aile Mahkemesinde derdest olduğu görülmektedir. Başvurucunun
koşulları oluştuğu takdirde velayet hakkı, kişisel ilişki kurma hakkı ve
ziyaretçi hakkı gibi çocuğuyla ilişki kurmasının sağlanması amacıyla tedbirler
alınmasını isteme hakkının bulunduğu açıktır. Zira idari ve adli makamların
aile hayatı kapsamındaki ilişkilerin sürdürülebilir ve etkili olmasını temin edecek
şekilde hareket etmesi yönündeki pozitif yükümlülükleri -anne ve baba
arasındaki ilişki hukuken sona erse dahi- devam etmektedir. Bu bağlamda kamusal
makamlar somut olayın özelliklerini değerlendirerek ebeveyn ve çocuk arasındaki
ilişkilerin sağlıklı koşullarda devamını sağlayacak şekilde tedbirler almakla
yükümlüdür. Başvuruya konu olan süreçlerden olan boşanma ve velayet davası
devam ettiğinden bundan sonraki süreçte başvurucu ile müşterek çocuk arasında
derece mahkemelerince belirlenecek ilişkinin aile hayatına saygı hakkı
bağlamında Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilmesi bu aşamada mümkün
değildir (aynı yöndeki karar için bkz. Levent Aşıklar, § 88).
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş;
tazminat talebinde bulunmamıştır.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında
ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına
da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın
ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya
ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İncelenen başvuruda çocuğun mutat meskenine iadesi
konusundaki yargılamanın ivedilikle yapılması kuralına uygun olmayan şekilde
çok uzun sürmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte somut olayda ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Başvurucunun tazminat talebi de bulunmadığından ihlal tespitinin yeterli
giderim oluşturacağı sonucuna varılmıştır.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 5. Aile
Mahkemesine (8/9/2016 tarihli ve E.2015/689, K.2016/563 sayılı kararla
ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.