TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.A.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/36516)
|
|
Karar Tarihi: 15/3/2022
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Çağlar ÖNCEL
|
Başvurucu
|
:
|
A.A.A.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Türkiye'ye giriş yasağı nedeniyle aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Suriye Arap Cumhuriyeti (Suriye) vatandaşı olan
başvurucu ve eşinin 2015 doğumlu bir çocukları bulunmaktadır. Bireysel başvuru
formuna göre ailesi ile birlikte 2013 yılında yasal olarak Türkiye'ye geldiğini
belirten başvurucu, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesinde (Fakülte) öğrencidir.
6. Başvurucunun eşi ve çocuğu adına 28/9/2015 tarihinde
düzenlenmiş geçici koruma kimlik belgeleri bulunmaktadır. Ayrıca Göç
İdaresi Genel Müdürlüğünün 4/9/2018 tarihli kararı ile başvurucuya 11/9/2018
ile 5/6/2020 tarihleri arasında ikamet izni verilmiştir.
7. Samsun Valiliği İl Göç İdaresi (İdare) 12/10/2017
tarihinde başvurucu hakkında İçişleri Bakanlığının G-87 kodlu genel güvenlik
tahdit kaydının bulunduğunu belirterek bu kişinin 4/4/2013 tarihli ve 6458
sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca sınır
dışı edilmesine karar vermiştir. Anılan karar gereği 13/10/2017 tarihinde
Hatay'a götürülerek sınır dışı edilen başvurucu, kendi beyanına göre on beş gün
sonra yasa dışı yollardan ülkemize girmiştir.
A. Başvuru
Konusu Yurda Giriş Yasağı Tahdit Kararına İlişkin Yargı Süreci
8. Başvurucu 23/10/2017 tarihinde Ankara 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) İdare aleyhinde dava açarak yurda giriş yasağı tahdit
kararının iptalini talep etmiştir. Dava dilekçesinde; genel güvenlik tahdit
kaydına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğunu, 2013 yılından beri
Türkiye'de yasal olarak ikamet ettiğini ve üniversite öğrenimini sürdürdüğünü beyan
etmiştir. Başvurucu dilekçede ayrıca kamu güvenliğini tehdit edecek bir
davranışının olmadığını, yalnızca isim benzerliği nedeniyle dava konusu işlemin
tesis edildiğini ileri sürerek işlemin iptalini talep etmiştir. İdarenin cevap
dilekçesinde; başvurucunun yurda girişinin ve yurtta kalışının kamu düzeni ve
güvenliği açısından sakıncalı olduğu, dava konusu işlemin istihbari bilgiler
doğrultusunda ve devletin hükümranlık yetkisine dayanılarak tesis edildiği
belirtilerek davanın reddi gerektiği ifade edilmiştir.
9. Mahkeme, başvurucunun isim benzerliğine ilişkin
iddiası kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğüne (Emniyet) yazı yazarak tahdit
kaydına dayanak belgenin gönderilmesini istemiştir. Emniyet tarafından
gönderilen cevapta başvurucuya A.A.A.A. (...seri numaralı kimlik hamili) ve
A.A.A.A. (aynı kimlik seri numaralı) olarak yer yerilmesi nedeniyle
Mahkeme, bu kez İdareye yazı yazarak anılan şahısların başvurucu ile aynı kişi
olup olmadıklarının tespitini istemiştir. İdarenin 7/5/2018 tarihli cevabında
kimlik numaralarının aynı olduğu dikkate alındığında anılan isimlerin aynı
kişiye ait olabileceği ancak Emniyetten de görüş alınmasının uygun olacağı
bildirilmiştir.
10. Mahkeme 9/5/2018 tarihinde davanın kabulü ile yurda
giriş yasağı tahdit kararının iptaline oyçokluğuyla karar vermiştir. Gerekçede;
İdarece konulmuş genel güvenlik tahdit kaydının dayanağı olan istihbari
bilginin başvurucu hakkında değil A.A.A.A. ve A.A.A.A. hakkında
düzenlendiği belirtilmiştir. Başvurucunun isminin A.A.A. olduğunu
vurgulayan Mahkeme, başvurucunun kamu düzeni ve güvenliği açısından tehdit
oluşturduğuna dair herhangi bir somut bilgi bulunmadığını ifade ederek dava
konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştır. Karşıoy gerekçesinde;
Emniyet tarafından gönderilen yazıda A.A. ve A.A.A.A. isimlerine
yer verilmesi itibarıyle başvurucunun ismi ile farklılık bulunsa da kimlik
numaraları arasında bir farklılık bulunmadığından istihbari bilgiye konu olan
kişinin başvurucu olduğu belirtilmiştir. Karşıoy gerekçesinde ayrıca Mahkemenin
bu kişinin kimliği konusunda şüpheye düşmesi hâlinde resen araştırma ilkesinin
geçerli olması nazara alınarak gerekli araştırmanın yapılabileceği
vurgulanmıştır.
11. İdare istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf
dilekçesinde; davaya konu işlemin başvurucunun genel güvenlik için tehlike
oluşturduğuna dair istihbari bilgiye dayandığını, devletin hükümranlık yetkisi
dâhilinde yapılan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca
istihbari bilgiye konu olan kişi ile başvurucunun aynı kişi olduğu konusunda
tereddüt oluşması hâlinde Mahkemenin karşılaştırma yaparak karar verebileceğini
ifade etmiştir.
12. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi
(Daire) 15/11/2018 tarihinde istinaf isteminin kabulü ile davanın kesin olarak
reddine karar vermiştir. Gerekçede; başvurucu hakkında ilgili ülke
makamlarından edinilen istihbari bilgilerde bu kişinin çatışma bölgeleriyle
bağlantılı faaliyet gösterdiğinin bildirilmesi nedeniyle güvenlik tahdit kodu
girişi yapıldığı belirtilmiştir. Gerekçede ayrıca istihbari bilgide ve işlemde
adı geçen kişinin kimlik numarası ile başvurucunun kimlik numarasının aynı
olması dikkate alındığında istihbari bilginin başvurucuya ilişkin olduğu
konusunda bir tereddüt bulunmadığı vurgulanarak davaya konu işlemin hukuka
uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
13. Nihai karar, başvurucu vekiline 8/1/2019 tarihinde
tebliğ edilmiş; başvurucu tebliğ tarihinden önce 17/12/2018 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. Sınır Dışı
Etme Kararına İlişkin Yargı Süreci
14. Başvurucu 27/10/2017 tarihinde Samsun 1. İdare
Mahkemesinde İdare aleyhine dava açarak sınır dışı edilmesine ilişkin kararın
iptalini talep etmiştir. Dava dilekçesinde; 2013 yılından itibaren yasal
şekilde Türkiye'de bulunduğunu, fakülte öğrencisi olduğunu belirten başvurucu;
hakkında hiçbir suç isnadı bulunmamasına rağmen genel güvenlik tahdit kodu
uyarınca sınır dışı edilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan etmiştir. İdare;
cevap dilekçesinde, başvurucunun 13/3/2015-11/3/2016 tarihleri arasında
turistik ikamet izin kaydı bulunduğunu, ayrıca 10/12/2016 tarihinde
Samsun'da kısa dönem ikamet iznine başvurduğunu belirtmiştir. Bu başvuru
kapsamında yapılan araştırmada başvurucu hakkında Samsun Cumhuriyet
Başsavcılığında (Başsavcılık) terörün finansmanı ile ilgili soruşturma
olduğunun belirlenmesi nedeniyle genel güvenlik tahdit kaydı
konulduğunu ifade etmiştir. Sınır dışı etme kararının mahkûmiyet hükmüne bağlı
olmadığını belirten İdare, işlemin hukuka uygun olduğunu beyan etmiştir.
15. Samsun 1. İdare Mahkemesi 12/7/2018 tarihinde davanın
kabulüne ve sınır dışı etme işleminin iptaline karar vermiştir. Gerekçede,
başvurucu tarafından Ankara 1. İdare Mahkemesinde tahdit kaydı konulmasına
ilişkin işlemin iptaline karar verildiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun ülkemizde
bulunmasının kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından tehlike oluşturduğunun
somut olarak ortaya konulamadığı belirtilerek sınır dışı etme işleminin
iptaline karar verildiği belirtilmiştir.
16. İdarenin kanun yoluna başvurmaması üzerine 7/9/2018
tarihinde kesinleşen karar, başvurucu vekiline 7/8/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. 7/2/2019 tarihinde Anayasa Mahkemesine ek beyanda
bulunan başvurucu, bireysel başvuru formunun ekinde bildirdiği yazıdan da
anlaşılacağı üzere hakkında terörün finansmanı nedeniyle soruşturma bulunan
kişinin kendisi olmadığını, bu yazıda belirtilen doğum tarihi ile kimlik
numarasının kendisine ait olmadığını ifade etmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 6458 sayılı Kanun’un “Türkiye'ye giriş yasağı”
kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Genel Müdürlük, gerektiğinde ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerini alarak, kamu düzeni veya kamu
güvenliği ya da kamu sağlığı açısından Türkiye’ye girmesinde sakınca görülen
yabancıların ülkeye girişini yasaklayabilir.
(2) Türkiye’den sınır dışı edilen
yabancıların Türkiye’ye girişi, Genel Müdürlük veya valilikler tarafından
yasaklanır.
(3) Türkiye’ye giriş yasağının süresi
en fazla beş yıldır. Ancak, kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi
tehdit bulunması hâlinde bu süre Genel Müdürlükçe en fazla on yıl daha
artırılabilir.”
19. 6458 sayılı Kanun’un "Sınır dışı etme kararı
alınacaklar" kenar başlıklı 54. maddesi şöyledir:
"(1) Aşağıda sayılan yabancılar
hakkında sınır dışı etme kararı alınır:
a) 5237 sayılı Kanunun 59 uncu maddesi
kapsamında sınır dışı edilmesi gerektiği değerlendirilenler
b) Terör örgütü yöneticisi, üyesi,
destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi veya
destekleyicisi olanlar
c) Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet
izinleri için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve sahte belge kullananlar
ç) Türkiye’de bulunduğu süre zarfında
geçimini meşru olmayan yollardan sağlayanlar
d) Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da
kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar
e) Vize veya vize muafiyeti süresini on
günden fazla aşanlar veya vizesi iptal edilenler
f)İkamet izinleri iptal edilenler
g) İkamet izni bulunup da süresinin sona
ermesinden itibaren kabul edilebilir gerekçesi olmadan ikamet izni süresini on
günden fazla ihlal edenler
ğ) Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit
edilenler
h) Türkiye’ye yasal giriş veya
Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler
ı) Hakkında Türkiye’ye giriş yasağı
bulunmasına rağmen Türkiye’ye geldiği tespit edilenler
i) Uluslararası koruma başvurusu
reddedilen, uluslararası korumadan hariçte tutulan, başvurusu kabul edilemez
olarak değerlendirilen, başvurusunu geri çeken, başvurusu geri çekilmiş
sayılan, uluslararası koruma statüleri sona eren veya iptal edilenlerden
haklarında verilen son karardan sonra bu Kanunun diğer hükümlerine göre
Türkiye’de kalma hakkı bulunmayanlar
j) İkamet izni uzatma başvuruları
reddedilenlerden, on gün içinde Türkiye’den çıkış yapmayanlar
(2) Başvuru sahibi veya uluslararası
koruma statüsü sahibi kişiler hakkında, sadece ülke güvenliği için tehlike
oluşturduklarına dair ciddi emareler bulunduğunda veya kamu düzeni açısından
tehlike oluşturan bir suçtan kesin hüküm giymeleri durumunda sınır dışı etme
kararı alınabilir."
B. Uluslararası
Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) öncelikle
uluslararası yerleşik hukuk çerçevesinde ve Sözleşme'ye dâhil diğer
antlaşmalardan doğan yükümlülüklerine dayalı olarak Sözleşmeci devletlerin
yabancıların ülkeye giriş, ülkede ikamet ve ülkeden sınır dışı edilmelerini
denetlemek hakkına sahip olduğunu teyit etmektedir (Vilvarajah ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 13163/87; 13164/87..., 30/101991, § 102;
Ahmut/Hollanda, B. No: 21702/93, 28/11/1996, § 67-b).
22. Sözleşme, bir yabancının ülkeye giriş yapma veya
orada ikamet etme hakkını yahut bir kişinin aile yaşamını belirli bir ülkede
kurma şeklindeki bir hakkı güvence altına almaz (Abdulaziz, Cabales and
Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 9473/81, 9474/81, 28/5/1985 §
68; Ahmut/Hollanda, § 67-c). Bunun yanı sıra aile hayatına saygı
hakkının kamusal makamlara yüklediği yükümlülüğün çiftlerin evlenme suretiyle
ikamet edecekleri ülkeyi seçmelerini ve aynı ülke vatandaşı olmayan eşlerin bu
ülkeye yerleşmelerini kabul etmek şeklinde genel bir yükümlülüğü kapsadığı
söylenemez (Biao/Danimarka [BD], B. No: 38590/10, 24/5/2016, § 117).
23. Ayrıca AİHM, devletlerin yabancı ile bir vatandaş
arasında gerçekleştirilen evlenmenin sadece o ülkede ikamet izni alabilmek
amacıyla yapılmış olup olmadığını araştırma ve gerektiğinde bu tip evlilikleri
engelleme konusunda yetkilerinin olduğunu, bu yönde bir araştırmanın
Sözleşme'nin 12. maddesinde düzenlenen evlenme hakkını ihlal etmeyeceğini kabul
etmektedir (O'donoghue ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 34848/07,
14/12/2010 § 87; Frasik/Polonya, B. No: 22933/02, 5/1/2010 § 89).
24. Öte yandan Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen aile
hayatına saygı hakkı, aile kurma hakkını güvenceye almaz. Söz konusu hak,
hâlihazırda mevcut olan ve hakiki aile yaşamı oluşturan fiili, yakın ve şahsi
bağların kurulduğu aile ilişkilerini korumaktadır. Bu hüküm kapsamında aile
kavramı, evliliğe dayalı ilişkilerle sınırlı değildir ve tarafların evlilik olmadan
bir arada oturduğu fiili aile bağlarını da kapsayabilir. Dolayısıyla
Sözleşme ve AİHM içtihadı resmî evlilik akdi gibi şeklî unsurlarla
ilgilenmemekte, gerçek ve mevcut aile yaşamını korumayı esas almaktadır. AİHM'e
göre Sözleşme'nin 8. maddesinin amaçları bakımından aile hayatının
varlığı ya da yokluğu, somut olayda yakın kişisel bağların mevcut olup
olmadığına bağlı olan olgusal bir sorundur (K. ve T./ Finlandiya [BD],
B. No: 25702/94, 12/7/2001, § 150; Marckx/Belçika, B. No: 6833/74,
13/6/1979, § 31).
25. AİHM Schembri/Malta (B. No: 66297/13,
19/9/2017) kararında; göçmenlerle ilgili kurallardan kurtulmak, ikamet izni
veya vatandaşlık kazanmak için yapılan, böylelikle hakiki olmayan anlaşmalı
evliliklerin aile hayatı kapsamında olmadığını, dolayısıyla da konu
bakımından 8. maddenin kapsamında bulunmadığını vurgulamıştır (Schembri/Malta,
§§ 53, 54). Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (AİHK) da evliliğin amacının bir
aile hayatı kurmak değil ülkeye giriş, çalışma ve/veya ikamet izni almak için
yapıldığının tespit edildiği başvuruları, ortada Sözleşme'nin 8. maddesi
kapsamında korunması gerekli gerçek bir aile hayatı bulunmadığı gerekçesiyle
kabul edilemez bulmuştur (Ayhan Yavuz/Avusturya (k.k.), B. No: 25050/94,
16/1/1996; F.P./Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 20118/92, 12/10/1992).
26. Sözleşme; yabancıların ülkeye girişi veya oraya
yerleşmeleri hususundaki bir hakkı güvence altına almamakla birlikte kişinin
yakın aile bireylerinin bulunduğu bir ülkeden ayrılmak zorunda olması, belirli
koşullar altında aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmesine neden olabilir (Boultif/İsviçre,
B. No: 54273/00, 2/8/2001, § 39).
27. Aile hayatına saygı hakkının yalnızca vatandaşlar
tarafından değil hukuka uygun şekilde ikamet eden yabancılar tarafından
oluşturulan aile birliklerini de koruduğunun kabulü gerekir. Bunun yanı sıra
kimi zaman ülkede hukuka aykırı olarak bulunan yabancıların aile yaşamının da
belirtilen güvenceden yararlanması söz konusu olabilir (Slivenko/Litvanya,
B. No: 48321/99, 9/10/2003, § 94; Amara/Hollanda (k.k.), B. No: 6914/02,
5/10/2004).
28. Bununla birlikte AİHM tarafından, sınır dışı etme ve
ülkeye kabul ile 8. madde bağlantısı kurularak değerlendirme yapılan davalarda
aile kavramının çekirdek aile olarak yani çiftler arasındaki ilişkiler ile
ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri kapsayacak şekilde ele alındığı,
yetişkin çocukların ise aileye bağımlı ve muhtaç olduklarının ispat
edilebildiği ölçüde aile kavramına dâhil edildikleri ve bu suretle aile
kavramının bu alanda oldukça dar yorumlanmasının tercih edildiği
anlaşılmaktadır (Slivenko/Litvanya, § 94).
29. Sınır dışı kararı alınması ile ülkeden fiilen
çıkarılma işlemleri arasında belirli bir zaman aralığı söz konusu olabilir. Bu
zaman aralığı içinde kişilerin özel ve aile hayatlarında birtakım değişikliklerin
olması mümkün olup bir aile yaşamının mevcut olup olmadığının hangi tarihe göre
belirleneceği sorunu ortaya çıkmaktadır. AİHM, sınır dışı gibi tedbirlerin söz
konusu olduğu başvurularda Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında bir aile
hayatının mevcut olup olmadığını hangi tarihe göre belirleyeceğini kararlarında
göstermiştir. Buna göre AİHM, aile hayatına müdahale oluşturan tedbirin
kesinleştiği ve nihai hâle geldiği tarihte mevcut bir aile hayatı olup
olmadığını dikkate almaktadır (Maslov/Avusturya [BD], B. No: 1638/03,
23/6/2008, § 61; Ezzouhdi/Fransa, B. No: 47160/99, 13/2/2001, § 25;
Yıldız/Avusturya, B. No: 37295/97, 31/10/2002, § 34; Mokrani/Fransa, B.
No: 52206/99, 15/7/2003, § 34).
30. AİHM birçok içtihadında, belirli suçları işlemiş olmaları
nedeniyle kamu düzeni açısından tehlike oluşturduğu kanaatiyle sınır dışı
edilmesine karar verilen başvurucuların aile hayatına saygı hakkı bağlamında
ileri sürdüğü ihlal iddialarını değerlendirmiş ve kamu makamlarının sınır dışı
etme, zorla çıkarma, ülke topraklarına girmeyi yasaklama gibi işlemlerinin
kişilerin aile hayatına müdahale oluşturduğunu belirtmiştir (Nasri/Fransa,
B. No: 19465/92, 13/7/1995, § 34; Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84,
21/06/1988; § 23; Boultif/İsviçre, § 40; Maslov/Avusturya, § 61).
AİHM, kamu makamlarının oturma izni vermeme gibi hareketsiz kaldığı durumlarda
ise aile hayatına saygı hakkı bakımından pozitif yükümlülüklerinin gündeme
geleceğini ifade etmiştir (Jeunesse/Hollanda, B. No: 12738/10,
3/10/2014, § 105; Butt/Norveç, B. No: 47017/09, 4/12/2012, § 78).
31. AİHM, sınır dışı işlemi gibi aile hayatına saygı
hakkına yönelik müdahaleleri Sözleşme'nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan kanunilik, meşru amaç, demokratik toplumda gereklilik ve orantılılık
ilkeleri bakımından incelemeye tabi tutmaktadır. AİHM, orantılılık incelemesi
yaparken başvurucuların aile hayatı ile sınır dışı işleminin uygulanması
bağlamında gözetilen kamusal menfaat arasında adil bir denge kurulması gereğine
işaret etmiştir. Söz konusu değerlendirmede dikkate alınması gereken unsurlar
arasında başvurucunun işlediği suçun niteliği ve ağırlığı, sınır dışı edilmeden
önce başvurucunun ülkede ikamet süresi, suçun işlenmesinin ardından geçen süre,
ilgili diğer kişilerin vatandaşlıkları, aile durumu, evliliğinin süresi, çiftin
gerçek ve hakiki bir aile yaşamı sürdürüp sürdürmediğini gösteren diğer
etkenler, eşin aile yaşamını kurduğu anda söz konusu suçtan haberdar olup
olmadığı, evlilikte çocuk sahibi olup olmadıkları ve varsa çocukların yaşı gibi
hususlar yer almaktadır. Her ne kadar bir kişinin sınır dışı edilen eşi ile
sınır dışı edildiği ülkede birlikte yaşamasının beraberinde bazı zorlukları
getireceği olgusu tek başına sınır dışı edilmeye engel oluşturmasa da AİHM
özellikle eşin başvurucunun ülkesinde karşılaşması muhtemel zorlukların
ciddiyetini de gözönünde tutmaktadır (Boultif/İsviçre, § 48; Üner/Hollanda
[BD], B. No: 46410/99, 18/10/2006, §§ 62-66).
32. AİHM'e göre hakkında millî güvenlik hususlarına
dayanan bir tedbir uygulanan kişi, keyfîliğe karşı tüm garantilerden mahrum
edilmemelidir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek, olası
keyfîlik ve kötüye kullanmayı engellemek için somut olayın koşulları ve ilgili
mevzuata ilişkin tüm ilgili sorunları gözden geçirme yetkisine sahip bağımsız
ve tarafsız bir organ tarafından incelenmesine imkân tanınmalıdır. Hakkında
tedbir uygulanan kişinin bu organ önünde iddia ve görüşlerini sunabilmesi ve
hakkındaki isnatları çürütebilmesi için çelişmeli yargılama imkânlarına sahip
olması gerekir (Lupsa/Romanya, B. No:10337/04, 8/6/2006, § 38;
Al-Nashif/Bulgaristan, B. No: 50963/99, 20/6/2002, §§ 123,124).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Anayasa Mahkemesinin 15/3/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
34. Başvurucu, öğrenci olması nedeniyle başvuru harç ve
giderlerini ödeyecek gelirinin bulunmadığını belirterek adli yardımdan
faydalandırılması talebinde bulunmuştur.
35. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilen
ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013, §§ 22-27).
B. Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; hukuka aykırı olarak sınır dışı
edildiğini, bu işlemin dayanağı niteliğindeki istihbari bilgide belirtilen
kişinin kendisi olmadığını belirtmiştir. Sınır dışı edildikten on beş gün sonra
yasa dışı yollardan Türkiye'ye girdiğini beyan eden başvurucu, hem sınır dışı
etme kararının iptali için hem de ülkeye giriş yasağına konu olan tahdit
kaydının iptal edilmesi için açtığı idari davaların kabul edildiğini buna
karşın Dairenin haksız kararı ile yargı sürecinin aleyhine sonuçlandığını ifade
etmiştir. Başvurucu, anılan karar sebebiyle iki aydır Türkiye'de bulunan eşi ve
çocuğunu göremediğini dile getirerek fakültedeki eğitiminin de kesintiye
uğradığını belirtmiştir. Başvurucu, Dairenin kararında Emniyetin yazısındaki
kişinin kimlik numarası ile kendi kimlik numarasının aynı olduğu belirtilmiş
ise de bu tespitin gerçeği yansıtmadığını vurgulayarak özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının, eğitim hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde
gizlenmesi talebinde bulunmuştur.
37. Bakanlık görüşünde, başvurunun kanun yolu şikâyeti
olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine yer verilmiş; ayrıca konu ile
ilgili olarak Göç İdaresi Başkanlığı ile yazışma yapıldığı belirtilmiştir. Bu
yazışma sonucunda başvurucunun eşi H.A. ve çocuğu M.A.ya Samsun'da geçici
koruma statüsü ile kalış hakkı sağlandığı buna karşın 25/9/2021 tarihinde
Katar'a gittikleri yönünde bilgi alınmıştır. Bakanlık, anılan sebeple
başvurucunun eşi ve çocuğunun geçici koruma statülerinin sonlanmasına dikkat
çekerek başvurucunun mağdur sıfatının olup olmadığı değerlendirilirken bu
hususun da gözetilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği"
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
39. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları”
kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
...”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alınarak somut başvurunun aile hayatına
saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. (benzer
yöndeki değerlendirme için bkz. A.G., B. No: 2018/6143, 16/12/2020, §
37).
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
41. Bakanlık görüşünde (bkz. § 37) başvurucunun eşinin ve
çocuğunun geçici koruma statülerinin sonlanması nedeniyle mağdur sıfatlarının
bulunmadığı belirtilmiş ise de başvurucunun ve eşinin 2013 yılından itibaren
Türkiye'de yasal statü dâhilinde bulunduğu, çocuklarının ülkemizde doğduğu ve
başvurucunun Türkiye'de eğitim gördüğü anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucunun
eşi ve çocuğunun başvuru tarihinden sonra ülke dışına çıkmalarının başvurunun
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden teşkil etmediği
değerlendirildiğinden aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
42. Anayasanın 20. maddesiyle güvence altına alınan
aile hayatı hâlihazırda mevcut, gerçek, fiilen yakın ve kişisel bağların
kurulmuş olduğu aile birlikteliklerini içermektedir (Oksana Chicheishvili, B.
No: 2014/19023, 20/12/2017, § 31).
43. Sınır dışı veya yurda giriş yasağı tahdit kararı
nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği
iddialarını içeren başvuruların incelenmesinde çözümlenmesi gereken ilk husus,
sınır dışı işleminin tesis edildiği tarihte yabancı kişinin bulunduğu ülkede
bir özel ve/veya aile hayatının mevcut olup olmadığının ortaya konulmasıdır (Peri
Kırık, B. No: 2015/19795, 9/1/2019, § 32).
44. Sınır dışı etme ve ülkeye kabul ile ilgili
başvurularda aile kavramının çekirdek aile olarak yani çiftler arasındaki
ilişkiler ile ebeveyn ve küçük çocuklar arasındaki ilişkileri kapsayacak
şekilde ele alınması gerekmektedir (Sherapat Yagmyrova, B. No:
2017/11905, 21/7/2020, § 39).
45. Somut olayda başvurucunun Suriye vatandaşı eşi ve
küçük yaştaki çocuğu ile yaklaşık beş yıldır Türkiye'de yasal ikamet iznine
sahip olarak birlikte yaşadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun Anayasa'nın 20.
maddesi kapsamında mevcut aile hayatı bulunduğu açıktır. Bu durumda
başvurucu hakkındaki yurda giriş yasağı tahdit kararının aile hayatına saygı
hakkına müdahale teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Yukarıda tespit edilen müdahalenin Anayasa’nın 13.,
20. ve 41. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının
değerlendirilmesi, bu çerçevede müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil
Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Peri Kırık, § 38; Süveyda
Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No:
2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, §
82).
(1) Kanunilik
48. Başvurucu hakkında yurda giriş yasağı tahdit kararına
ilişkin uygulamanın 6458 sayılı Kanun hükümlerine dayandığı görülmektedir. Bu
kapsamda başvurucunun aile hayatına yönelik müdahalenin kanuni bir temelinin
olduğu ve 6458 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
49. Müdahalenin kamu düzeninin korunması amacını
gözettiği ve bu çerçevede başvuruya konu müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı
anlaşılmıştır (Peri Kırık, § 43).
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
50. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
51. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
52. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç
ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı, başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
53. Devletin kamu düzenini ve millî güvenliği korumak
üzere yabancıların ülkeye girişini ve ikamet etmesini denetleme konusundaki
takdir yetkisinin daha geniş olduğu kabul edilmelidir. Devletin egemenliğinden
kaynaklanan yabancıların ülkeye girişi ve ikametini denetleme yetkisi bu
konuyla ilgili konulmuş kanun hükümlerine aykırı davrananlara caydırıcı
yaptırımlar uygulanmasını da doğal olarak içermektedir. Kamu düzeni ve millî
güvenlik yönünden tehlikeli olduğu tespit edilen yabancıların sınır dışı
edilmesi bu yaptırımlar arasında en başta gelmektedir (A.G., § 50).
54. Bununla birlikte sınır dışı edilen yabancının ülkede
güçlü ailevi bağlara sahip olduğu durumlarda aile hayatı ile sınır dışı veya
ülkeye girişin yasaklanması kararı bağlamında gözetilen kamusal menfaat
arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (A.G., § 51).
55. Temel hak ve özgürlüklerin korunması millî güvenlik
alanında yapılan faaliyetlerin de keyfîliğe ve kötüye kullanmaya karşı
denetlenmesini elzem kılar. Hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan bir
tedbir uygulanan kişilerin keyfîliğe karşı tüm güvencelerden yararlanması
gerekir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek ve olası keyfîlik ve
kötüye kullanmayı engellemek bakımından yargısal makamların görevi her somut
olayın koşullarına göre müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen
gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektir (A.G., §
52).
56. Millî güvenliğin korunması için yürütülen istihbarat
faaliyetlerinde elde edilen bilgi ve belgelerin gizliliğinin korunmasının önemi
tartışmasızdır. Bu nedenle bir yabancının özellikle terörist faaliyetlerle
ilgili olarak ve millî güvenliğin korunması amacıyla sınır dışı edilmesinde
veya ülkeye girişinin yasaklanmasında kamu makamlarından kişiyle ilgili ceza
yargılaması yürütülmesi veya mahkûmiyet kararı bulunması yahut elde edilen
gizli nitelikte tüm bilgi ve belgeleri yargı mercilerine sunmaları gibi yüksek
bir ispat standardı yükümlülüğü beklenemez. Ancak kamu makamlarının soyut
şekilde kişinin millî güvenlik bakımından tehlike oluşturduğunu ileri sürmeleri
de yeterli değildir. Kamu makamlarının mutlaka somut olayın koşulları içinde kişinin
millî güvenliği tehlikeye atacak nitelikteki faaliyetlerde bulunduğuna dair
yeterli ve ciddi bilgileri yargı mercilerine sunması gerekir (A.G., §
53).
57. Ayrıca derece mahkemelerince bu yönden yapılan
denetimin de sırf şeklî bir inceleme olması durumunda anayasal hak ve
özgürlüklerin fiilen somut ve etkili biçimde korunduğundan söz etmek mümkün
olmayacaktır. Yargı makamlarının temel hak ve özgürlüklerin keyfîliğe karşı
gerçekten ve etkili şekilde korunmasını sağlama görevleri gereği kamu makamlarınca
müdahale ile ilgili olarak ileri sürülen sebepleri inceleyerek konuyla ilgili
beyanların neden kabul edildiği veya reddedildiğine dair gerekçelerini
kararlarında göstermeleri zorunludur (A.G., § 54).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
58. Somut olayda öncelikle başvurucunun ülkeye meşru
yollarla girmesi ve ikamet izni verilmesi nedeniyle ülkede yasal olarak ikamet
eden yabancı statüsünde olduğu belirtilmelidir. İkamet izni bulunan başvurucu,
geçici koruma kimlik belgesi verilen eşi ve küçük yaştaki çocuğu ile birlikte
Türkiye'de yaklaşık beş yıldır yaşamaktadır.
59. Başvurucu hakkındaki genel güvenlik tahdit kaydının
bu kişi hakkında terörizmin finansmanı suçuna ilişkin soruşturmanın mevcut
olmasına dayandığı (bkz. § 17) anlaşılmaktadır. Başvurucunun bu soruşturmanın
kendisi ile ilgili olmadığı, İdarenin isim benzerliği nedeniyle hatalı bir
işlem tesis ettiği şeklinde savunma yaptığı görülmüştür. Nitekim Mahkemenin bu
kapsamda İdareye yazdığı yazıya verilen cevapta (bkz. § 9) kimlik numaralarının
aynı olması nedeniyle başvurucu ile hakkında istihbarat bulunan kişinin aynı
kişiler olabileceği ancak emniyetten görüş alınmasının uygun olacağı yönünde
bilgi verildiği görülmüştür.
60. Buna karşın Mahkemenin anılan emniyet yazısını
başvurucu lehine yorumlayarak işlemin iptaline karar verdiği ancak Daire
tarafından yapılan incelemede aynı yazıda yer alan kimlik numarasının
başvurucunun kimlik numarası ile aynı olmasından hareketle istinaf isteminin
kabul edildiği görülmüştür. Dolayısıyla derece mahkemelerince istihbari bilgiye
konu olan kişinin başvurucu olup olmadığının kesin olarak belirlenmesine
yönelik bir araştırma yapılmadığı değerlendirilmiştir.
61. Bunun yanı sıra derece mahkemelerinin kararlarında
başvurucunun eşinin ve çocuğunun geçici koruma belgesi ile Türkiye'de olduğu
belirtilmesine rağmen Dairenin kararında işlemin başvurucunun aile hayatı
üzerinde doğuracağı etkiler bakımından bir incelemenin ve dengelemenin de
yapılmamış olduğu, başvurucunun belirtilen husustaki talep ve itirazlarının
karşılanmadığı, aile hayatına saygı hakkı ile ilgili hiçbir gerekçeye yer
verilmediği anlaşılmıştır.
62. Bu itibarla somut olayda başvurucu tarafından ileri
sürülen, İdarenin maddi hata yaptığına ilişkin esaslı itirazlarının derece
mahkemeleri tarafından değerlendirilmediği ve Başsavcılık nezdinde yürütülen
terör soruşturmasına konu olan kişinin başvurucu olup olmadığının ikna edici
gerekçelerle ortaya konulamadığı değerlendirilmektedir. Üstelik yurda giriş
yasağı tahdit kararı ile ilgili idari ve yargısal kararlarda yer verilen
gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında yeterli olmadığı, kamu düzeni
ve güvenliğinin korunması hususundaki kamusal menfaat ile başvurucunun aile
hayatına saygı hakkı arasında bir dengeleme yapılmadığı gibi kararlarda yer
verilen unsurların da bu dengelemeye imkân verecek ayrıntı ve açıklıkta olduğu
söylenemez.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. Giderim
Yönünden
64. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde
yer almaktadır.
65. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden
yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis
Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
66. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara 1. İdare Mahkemesine (E.2017/3126, K. 2018/974) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
G. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (E.2018/1002, K.2018/1373) ile Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.