TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKSEL KAYSERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/36775)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Göksel KAYSERİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, istinaf incelemesi sırasında idare tarafından
sunulan ek beyan dilekçesinin tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu adına, G.S.M. Ltd. Şti.nin ödenmeyen vergi
borçları nedeniyle anılan Şirketin kanuni temsilcisi olduğundan bahisle ödeme
emirleri düzenlenmiştir.
9. Söz konusu ödeme emirlerinin tebliğ edildiği ve borcun
kesinleştiği kabul edilerek başvurucunun bankada bulunan vadesiz hesabına
e-haciz işlemi uygulanmıştır.
10. Başvurucu, bahsi geçen işlemin iptali istemiyle İzmir
Vergi Dairesi Başkanlığı (Vergi Dairesi) aleyhine 26/10/2017 tarihinde İzmir 2.
Vergi Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; şirketten
tahsil edilemeyen amme alacağının 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca şirket ortağı veya kanuni
temsilciden tahsil edilebilmesi için ilgililer adına ödeme emri düzenlenmesi ve
tebliğ edilmesi gerektiğini, kayıtlı adresi bulunmasına karşın şahsı adına
tanzim edilmiş herhangi bir ödeme emrinin kendisine tebliğ edilmediğini ve
böyle bir tebligat söz konusu değilken yapılan haciz işleminin kanuna aykırı
olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinin
tebliğine dair Vergi Dairesince savunma dilekçesine ek olarak sunulan 4/4/2014
tarihli tebliğ evrakındaki imzasına itiraz etmesi üzerine Mahkemenin 25/1/2018
tarihli ara kararı ile bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişi tarafından yapılan imza incelemesi üzerine anılan imzanın başvurucuya
ait olmadığı tespit edilmiştir. Vergi Dairesince; başvurucunun karşılaştırmaya
konu imzalarının tümünün birbirinden farklılık gösterdiği ve bire bir
uyuşmadığı, başvurucu adına düzenlenen ve vergi dairesinde rızaen tebliğ edilen
ödeme emirlerinin tebliğine ilişkin imzanın başvurucuya ait olmasının muhtemel
olduğu belirtilerek bilirkişi raporuna itirazda bulunulmuştur.
12. Mahkeme 8/6/2018 tarihli kararı ile davanın kabulüne
hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle Vergi Dairesince sunulan ve başvurucu
tarafından imzalandığı belirtilen ödeme emirlerine yönelik tebliğ evrakındaki
imzanın başvurucuya ait olmadığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği ve bu
hâliyle başvurucu adına düzenlenen ödeme emirlerinin usulüne uygun şekilde
tebliğ edilmeksizin borcun kesinleştiği kabul edilerek işlemin uygulandığının
görüldüğü belirtilmiştir. 6183 sayılı Kanun'un 62. maddesi uyarınca haciz
yapılabilmesi için başvurucu hakkında düzenlenen ödeme emirlerinin usulüne
uygun olarak tebliğ edilmesinin ve borcun kesinleşmesinin gerektiği, başvurucu
hakkında düzenlenen ödeme emirlerinde yer alan borçların ise usulsüz tebligat
nedeniyle kesinleşmediği açık olduğundan dava konusu e-haciz işleminde hukuka
uyarlık bulunmadığı ifade edilmiştir.
13. Vergi Dairesince mahkeme kararına karşı istinaf
başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf dilekçesinde; başvurucu adına düzenlenen
ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ve bilirkişi raporuna
yönelik itirazlarının Mahkemece değerlendirilmediği belirtilmiş, bu dilekçe
başvurucuya 6/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Vergi Dairesi tarafından 18/10/2018 tarihinde de
bölge idare mahkemesine sunulmak üzere Mahkemeye ek beyan dilekçesi
verilmiştir. Ek beyan dilekçesinde; bizzat başvurucu tarafından imzalanmış
7/4/2014 tarihli mal bildirim kâğıdında ödeme emirlerinin takip numaralarının
da belirtildiği ve bu durumun başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden
mal bildirim kâğıdını verdiği 7/4/2014 tarihinde haberdar olduğunu kanıtladığı
vurgulanmış, ayrıca anılan mal bildirim kâğıdı dilekçeye eklenmiştir. Vergi
Dairesince ek beyan dilekçesi ekinde sunulan söz konusu mal bildirim kâğıdı
başvurucuya tebliğ edilmemiştir.
15. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi
(Bölge İdare Mahkemesi) 30/10/2018 tarihli hükmüyle istinaf talebinin kabulüne,
mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar
vermiştir. İstinaf mercii kararının gerekçesinde; davalı idare vekilinin
18/10/2018 havale tarihli dilekçesinde başvurucunun ödeme emirlerinin
tebliğinden üç gün sonra 7/4/2014 tarihinde bizzat kendi imzasıyla mal
bildiriminde bulunduğu ve bu nedenle başvurucunun kendisine tebligat
yapılmadığı iddiasının yerinde olmadığı belirtilmiş, anılan mal bildirim
kâğıdının dava dosyasına sunulduğu ifade edilmiştir. Bu durumda başvurucunun
adına düzenlenen ödeme emirlerinden 4/4/2014 tarihinde haberdar olduğu, mezkûr
ödeme emirlerine karşı süresinde dava açmadığı ve vadesinde ödenmeyen amme
alacaklarının cebren tahsiline ilişkin olarak tesis edilen dava konusu haciz
işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı hüküm altına alınmıştır.
16. Nihai karar 19/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 19/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 6183 sayılı Kanun’un "Ödeme emri"
kenar başlıklı 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Amme alacağını vadesinde
ödemiyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde
bulunmaları lüzumu bir 'ödeme emri' ile tebliğ olunur."
18. 6183 sayılı Kanun’un "Ödeme emrine
itiraz" kenar başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Kendisine ödeme emri tebliğ olunan
şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı
hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait
itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda
bulunabilir..."
19. 6183 sayılı Kanun’un "Haciz" kenar
başlıklı 62. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Borçlunun, mal bildiriminde
gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar
elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme
alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; Vergi Dairesi tarafından istinaf
aşamasında Bölge İdare Mahkemesine sunulan ve hükme esas alınan ek beyan
dilekçesi ile eklerinin tarafına tebliğ edilmediğini, bu beyana karşı
açıklamada bulunma ve beyanın haksız, mesnetsiz olduğunu ispat etme imkânının
elinden alındığını, bu suretle savunma hakkının kısıtlandığını ifade etmiştir.
Başvurucu ayrıca, ödeme emirlerinin tebliğine yönelik 4/4/2014 tarihli tebliğ
zarfı üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığının bilirkişi incelemesi ile
ispatlanmasına ve idarece tebligat tarihi ile imzasını taşıyan tebliğ zarfının
ibraz edilememesine karşın idarenin ödeme emirlerinden haberdar olduğuna
yönelik kanaatinin Bölge İdare Mahkemesince kabul edildiğini, hâlbuki haberdar
olmanın bile yasaya göre usulüne uygun tebligat yapma ve borcun kesinleşmesi
şartını ortadan kaldırmayacağını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun, idare tarafından Bölge İdare Mahkemesine sunulan ek beyan
dilekçeleri ile eklerinin tarafına tebliğ edilmemesi, bu beyanlara karşı
açıklamada bulunma imkânının elinden alınması ve savunma hakkının kısıtlanması
nedenleriyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
25. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan
maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına
birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile
getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan,
B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
26. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu
uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması
olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).
27. Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel
anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma
hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No:
2013/2116, 23/1/2014, § 19).
28. Silahların eşitliği ilkesi; davanın taraflarının
usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan
birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve
savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
29. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan
çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm
taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma
ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede
başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle
ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin
ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No:
2013/1793, 18/9/2014, § 38).
30. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurları,
yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların
eşitliğinin sağlanmasıdır. Anılan ilkeler uygun yürütülmeyen bir
yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir. Ancak silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma
ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın
bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu
denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda
ihlal edilip edilmediğini yargılamanın bütünü ışığında denetlemektir (Fazlı
Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25).
31. Somut olayda başvurucu, idare tarafından istinaf
aşamasında Bölge İdare Mahkemesine sunulan ve hükme esas alınan ek beyan
dilekçesinin tarafına tebliğ edilmediğini, bu nedenle anılan beyana karşı
açıklamada bulunamadığını ve itirazlarını sunamadığını ileri sürmüştür. Söz
konusu ek beyan dilekçesine; başvurucu adı ile imzalandığı görülen 7/4/2014
tarihli amme borçluları için mal bildirimi kâğıdının eklendiği ve ilgili
evrakta mal bildiriminin 2014040466505/2,3,4,5 ve 6 ana takip numaralı ödeme
emirlerine yönelik yapıldığının belirtildiği görülmektedir.
32. Mahkeme tarafından, başvurucunun imzaladığı
belirtilen ve Vergi Dairesince sunulan ödeme emirlerine yönelik tebliğ
evrakındaki imzanın başvurucuya ait olmadığının bilirkişi raporuyla tespit
edildiği belirtilerek bu hâliyle başvurucu adına düzenlenen ödeme emirlerinin
usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesine rağmen borcun kesinleştiği kabul
edilip tesis edilen e-haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna
varılmıştır (bkz. § 12). Buna karşın Bölge İdare Mahkemesince, davalı idare
tarafından istinaf aşamasında sunulan ek beyan dilekçesi ile başvurucunun ödeme
emirlerinin tebliğinden üç gün sonra 7/4/2014 tarihinde bizzat kendi imzasıyla
mal bildiriminde bulunduğunun anlaşıldığı, bu nedenle başvurucunun kendisine
tebligat yapılmadığı iddiasının yerinde olmadığı ve başvurucunun adına
düzenlenen ödeme emirlerinden 4/4/2014 tarihinde haberdar olduğu kabul edilerek
vadesinde ödenmeyen amme alacaklarının cebren tahsiline ilişkin olarak tesis
edilen e-haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı ifade
edilmiştir (bkz. § 15).
33. Bireysel başvuruya konu olayda, Vergi Dairesi
tarafından istinaf aşamasında sunulan ve Bölge İdare Mahkemesinin kararına
dayanak teşkil eden ek beyan dilekçesi ile ekinde yer alan mal bildirimi
kâğıdının başvurucuya tebliğ edilmeksizin hüküm kurulduğu ve bu suretle
başvurucunun anılan belgeye yönelik beyanda bulunma hakkının kısıtlandığı
açıktır. Buna karşın başvurucunun itirazlarının esas olarak mal bildirimine ve
içeriğine yönelik olmadığı, başvurucunun temel itirazının usulüne uygun tebliğ
edilmediği İdare Mahkemesi kararıyla tespit edilmiş olmasına rağmen mal
bildiriminin içeriğinden hareketle ödeme emirlerinden haberdar olunduğunun
Bölge İdare Mahkemesince kabul edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Başvurucu ayrıca, ödeme emirleri tebliğ edilmeden borcun kesinleşmeyeceğinden
ve haberdar olmanın borcun kesinleşmesi için yeterli sayılamayacağından şikâyet
etmektedir.
34. Adil yargılanma hakkı, yargılama sürecinin
hakkaniyete uygun bir biçimde yürütülmesini güvence altına almaktadır. Bununla
birlikte yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması
otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmamaktadır. Adil
yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken yargılamadaki
bir eksikliğin yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediği ve bunun bir
bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediği değerlendirilir
(benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayfer Atalmış, B. No:
2016/12198, 9/6/2020, § 41).
35. Bireysel başvuruya konu davada Bölge İdare
Mahkemesince, el yazısıyla ilgili ödeme emirlerinin tarih ve sayılarının
yazıldığı ve bizzat başvurucu tarafından imzalandığı görülen mal bildirim
kâğıdı değerlendirilerek başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden
haberdar olduğunun açık olduğu belirtilmiş ve ilgili ödeme emirlerine karşı
süresinde dava açılmadığından tesis edilen e-haciz işleminde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
36. Buna göre Bölge İdare Mahkemesinin ödeme emirlerinden
açıkça haberdar olunduğuna yönelik kabulü ve somut olayın koşulları gözönünde
bulundurarak ulaştığı sonuca bakıldığında olguları belirleme, delillendirme ve
hükmü bu delillerle gerekçelendirme anlamında adil yargılanma hakkının usul
güvencelerini ihlal edecek bir yaklaşımın sergilenmediği görülmüştür.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal
İddiaları
1. Başvurucunun
İddiaları
38. Başvurucu; Şirketin 21/5/2013 tarihinde münfesihlik
şartlarının oluştuğunu, bu hususun vergi dairesince gözardı edildiğini,
münfesih şirketin borçları görünmediğinden 2016 yılından beri sunulan vergi
aflarından faydalanamadığını, ayrıca münfesih şirketin vergi borçlarının
31/12/2012 tarihinde zamanaşımına uğradığını, bu hususun dikkate alınmadığını,
yeterli inceleme yapılmadan davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Şikâyetlerin özü
Bölge İdare Mahkemesi tarafından delillerin hatalı değerlendirilerek hukuka
aykırı karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması, uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
41. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı
incelenerek yukarıda belirtilen (bkz. § 15) gerekçe ile hüküm kurulmuştur.
42. Mevzuatın, somut olayın ve delillerin yorumlanması,
yukarıda anılan ilkeler (bkz. § 40) uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli
Mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez.
43. Buna göre başvurucu tarafından ileri sürülen
iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir
durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir..
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.