Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Kamber Ozan TUTAL
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf AÇIKGÜL
|
Vekili
|
:
|
Av. Asiye KÜÇÜKBALCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; emeklilik için yaş şartını sağlamadığı
gerekçesine dayanılarak emekli ikramiyesi ödenmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının, kesin nitelikteki istinaf kararı üzerine temyiz başvurusunda
bulunulamaması nedeniyle de hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 26/12/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1971 doğumlu olup Ankara'da ikamet
etmektedir.
A. Bireysel
Başvuru Öncesi Süreç
6. Başvurucu, polis memuru olarak görev yapmakta iken
22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 677 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname kapsamında kamu görevinden çıkarılmıştır.
7. Başvurucunun emeklilik müracaatını Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) 27/1/2017 tarihinde kabul etmiştir. SGK, 27 yıl 11 ay 8 gün
hizmetine karşılık birleştirilmiş hizmet süresi üzerinden başvurucuya 1/2/2017
tarihinden itibaren emekli aylığı bağlamıştır.
8. Başvurucu 17/2/2017 tarihinde 28 yıllık hizmetinin 25
yıl 5 ayını Emekli Sandığına bağlı olarak geçirdiğini belirterek emeklilik
ikramiyesi ödenmesini SGK'dan talep etmiştir. SGK 27/3/2017 tarihinde
başvurucunun talebini 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu'nun 89/2. maddesi gereğince reddetmiştir. SGK,
birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara kıdem
tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak hizmet süresinin sona ermiş
olması kaydıyla kıdem tazminatı ödeneceğini ve devlet memurluğundan çıkarma
cezası alanlara devlet memurluğunda geçirdikleri süreler için emeklilik
ikramiyesi ödenmeyeceğini açıklamıştır. SGK, görevinden çıkarılan başvurucuya
da emeklilik ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.
9. Başvurucu 14/4/2017 tarihinde SGK işleminin iptali ile
emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle dava açmıştır.
Başvurucu; dava dilekçesinde Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet
süresinin emekli olması için yeterli olduğunu, talebi olmadan hizmet
birleştirmesi yapıldığını, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'na tabi 2 yıl 7 aylık hizmet süresinden dolayı emekli ikramiyesi
verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
10. Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 12/10/2017
tarihinde işlemin iptaline ve emekli ikramiyesinin müracaat tarihinden itibaren
işletilecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
Mahkeme; kararının gerekçesinde, her ne kadar farklı sosyal güvenlik
kurumlarına tabi olarak geçirdiği hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle
başvurucuya emekli aylığı bağlanmışsa da başvurucunun Emekli Sandığına tabi
olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için tek başına
yeterli olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, hizmet süreleri birleştirilmemiş olsa
dahi başvurucuya Emekli Sandığından aylık bağlanabilecek olması karşısında
Sandığa tabi hizmetin ne şekilde sona erdiğine bakılmaksızın emekli ikramiyesi
ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
11. SGK 31/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunda
bulunmuştur. SGK; istinaf dilekçesinde, birleştirilmiş hizmet süreleri esas
alınarak emekli aylığı bağlananlara, kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek
şekilde memuriyeti sona ermemesi hâlinde memuriyet hizmetleri karşılığında
emeklilik ikramiyesi ödenemeyeceğini belirtmiştir.
12. SGK 16/11/2017 tarihinde başvurucuya 68.748,69 TL
emeklilik ikramiyesi ve 4.627,82 TL yasal faizi tahakkuk ettirmiştir. SGK
3/8/2018 tarihinde başvurucunun hizmetleri ve yaş hesabının tekrar
değerlendirilmesi üzerine hizmet süresi yetse de yaş itibarıyla 10/1/2020
tarihinden önce aylık bağlanmasına imkân olmadığını açıklamış, sehven bağlanan
emekli aylığı iptal edildiğinden ödenen aylıklar ile ikramiyenin ve yasal
faizin borç çıkarıldığını belirtmiştir.
13. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi
(Bölge İdare Mahkemesi) 21/9/2018 tarihinde davalı idarenin istinaf başvurusunu
kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olmak üzere
reddetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kararında emeklilik için gereken yaş
şartını 1/2/2017 tarihi itibarıyla karşılamadığı anlaşılan başvurucunun
emeklilik işleminin 3/8/2018 tarihinde iptal edildiğini belirtmiştir. Bölge
İdare Mahkemesi, başvurucunun Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin tek başına
emekli aylığı bağlanması için yeterli olsa da emekli aylığının SGK tarafından
iptal edilmiş olması karşısında başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmesinin
mümkün olmadığını belirtmiştir.
14. Nihai karar 27/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 26/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel
Başvuru Sonrası Süreç
15. Başvurucu 1/10/2018 tarihinde SGK'nın emekli
aylığının iptaline ilişkin 3/8/2018 tarihli işleminin iptali için dava
açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, hesaplamanın hatalı olduğunu ve hizmet
süresi itibarıyla emeklilik aylığına hak kazandığını ileri sürmüştür.
16. Ankara 23. İdare Mahkemesi 25/9/2019 tarihinde davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun emekli olmak için gerekli olan
hizmet süresini doldurmakla birlikte başvurucuya yaş itibarıyla en erken
10/1/2021 tarihinde emekli aylığı bağlanabileceği belirtilerek emekli aylığının
kesilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı açıklanmıştır. Başvurucu 26/11/2019
tarihinde yaşa dair hesaplamanın hatalı olduğunu belirterek istinaf
başvurusunda bulunmuştur. Davalı idare ise vekâlet ücreti yönünden istinaf
başvurusunda bulunmuştur.
17. Bölge İdare Mahkemesi 30/1/2020 tarihinde davalı
idarenin istinaf başvurusunun reddine, başvurucunun istinaf başvurusunun kabulü
ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline
ve başvurucunun yoksun kaldığı aylık tutarının yasal faiziyle birlikte
ödenmesine kesin olarak karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kararında
başvurucunun 19 yıl 3 ay 15 gün fiilî hizmeti, 1 yıl 3 ay askerlik hizmet borçlanması,
4 yıl 9 ay 23 gün fiilî hizmet süresi zammı ile 2 yıl 7 ay 506 sayılı Kanun'a
tabi sigortalı hizmeti bulunduğunu açıklamıştır. Bölge İdare Mahkemesi,
başvurucunun hizmet süreleri üzerinden yaptığı hesaplama sonucunda
birleştirilmiş hizmet süresine göre 10/1/2018 tarihinde başvurucuya emekli
aylığı bağlanması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre başvurucunun dava konusu
işlemin tesis edildiği 3/8/2018 tarihinden önce emekli aylığına hak kazandığını
belirten Bölge İdare Mahkemesi, SGK'nın ve ilk derece mahkemesinin yaptığı
emeklilik yaşına ilişkin hesaplamaların hukuka uygun olmadığını ifade etmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
18. 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun
ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi
malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan
asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık
bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.
Birinci fıkra kapsamına girmemekle
birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında
hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak
Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca
birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük
aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü
maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda
geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü
maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak
sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir."
19. 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 4.
maddesi şöyledir:
"Kurumlara tabi çeşitli işlerde
çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu
Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir.
Ancak, hizmet süreleri toplamının aylık
bağlanmasına yeterli olmaması halinde, bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
2. Danıştay
İçtihadı
20. Danıştay Onikinci Dairesinin 5/12/2019 tarihli ve
E.2018/6297, K.2019/9824 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda yer verilen mevzuatın
değerlendirilmesinden; Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunup bu görevinden
ayrılarak başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak çalıştıktan sonra
yaşlılık/emekli aylığı bağlananlara Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet
süresi için emekli ikramiyesi ödenmesine yasal engel bulunmakta iken, ilgili
Yasa hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, bu kez 5434 sayılı Kanun'un 89.
maddesiyle yeni bir düzenleme yapılmış ise de, bu kuralın da Anayasa
Mahkemesince iptaline karar verilmiş, son olarak aynı maddede yapılan düzenleme
ile hizmet sürelerinin tamamı 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un
Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife
malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan iştirakçilere, emekli
ikramiyesi ödeneceği, buna karşılık 2829 sayılı Kanun'un 8 inci maddesi
uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da
malullük aylığı bağlananlara ise; 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un
geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve
ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde
belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş
olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenebileceği kuralı getirilmiştir.
Buna göre; hizmetlerinin tamamı 5434
sayılı Kanun'a veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında
geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye
ayrılanlara, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca,
herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi, buna karşılık hizmet
birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, anılan maddenin
ikinci fıkrasında yer alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi
gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının Emekli Sandığına
tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu, ancak 1479
sayılı Kanun'a tabi hizmet süreleri de dikkate alınarak hizmet birleştirmesi
suretiyle aylık bağlanarak emekli ikramiyesi ödendiği, sonrasında ise Devlet
memurluğundan çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Emekli Sandığı'na tabi
hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacının durumu, 5434
sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olduğundan ve Devlet
memurluğundan çıkarıldığı tarihten daha önce emekliliğe hak kazanarak emekli ikramiyesi
ödendiğinden; emekli ikramiyesinin geri ödenmesine ilişkin olarak tesis
edilendava konusu işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi
yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir."
21. Danıştay Onikinci Dairesinin 11/3/2020 tarihli ve
E.2018/6261, K.2020/1961 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"16/05/1993 tarihinde uzman erbaş
olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlayan davacının, 3269 sayılı Uzman
Erbaş Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca, 30/06/2012 tarihinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilerek görevine son verilmiştir.
Davacıya, talebi üzerine 5434 sayılı
Kanun'a tabi 19 yıl 1 ay, askerlik borçlanma süresi 1 yıl 6 ay, fiili hizmet
zammı süresi 4 yıl 9 ay 8 gün, itibari hizmet zammı süresi 3 yıl 4 ay 8 gün ve
sigortalı olarak ise 3 yıl 7 gün olan hizmetlerinin birleştirilerek toplamda 31
yıl 9 ay hizmet süresi üzerinden 01/03/2014 tarihinden itibaren emekli aylığı
bağlanmıştır.
Tarafına emekli ikramiyesi ödenmemesi
üzerine davacı tarafından yapılan başvurunun davalı idare tarafından reddi
üzerine bakılan dava açılmıştır.
...
Uyuşmazlıkta, davacının 5434 sayılı
Kanun'a tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu
açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet
süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı
Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi
gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli
ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin
iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında
hukuka uyarlık görülmemiştir."
22. Danıştay Onikinci Dairesinin 4/2/2021 tarihli ve
E.2020/5048, K.2021/456 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ankara 6. İdare mahkemesince,
Danıştay Onikinci Dairesinin 29/11/2019 tarih ve E:2018/6286, K:2019/9460
sayılı bozma kararına uyularak; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu'nun 89. maddesine göre, hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a
kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın
emekliye ayrılanlara, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir
şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi; buna karşılık hizmet birleştirmesi
yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer
alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği; uyuşmazlıkta,
davacının Emekli Sandığına tabi 26 yıl 2 ay olan hizmet süresinin emekli aylığı
bağlanması için yeterli olduğu, ancak sigortalı çalıştığı döneme ilişkin
süreler de dikkate alınarak hizmet birleştirmesi suretiyle aylık bağlandığı; bu
durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için
yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası
kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda
tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu
işlemin iptaline karar verilmiştir.
...
Temyizen incelenen kararda, İdare
Mahkemesince bozma kararında belirtilen esaslara uyulduğu anlaşılmış olup,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmemiştir."
23. Danıştay Onikinci Dairesinin 1/4/2021 tarihli ve
E.2019/2818, K.2021/1837 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlık, kamu görevine son
verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve hizmetlerinin bir kısmı Emekli
Sandığına, bir kısmı ise diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK
gibi) tabi olanlardan, bu hizmetleri 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına
Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun uyarınca
birleştirilmek (bu birleştirme ile özellikle yaş koşulu sağlanmak) suretiyle,
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamında emekli aylığı
bağlananlara, davalı idarece emekli ikramiyesi ödenmemesi nedeniyle açılan
davalarda, idare mahkemelerince emekli ikramiyesi ödenmesine karar verilmesi üzerine,
söz konusu yargı kararlarının uygulanması aşamasında, bu kişilerin hizmet
birleştirmelerinin iptal edilip edilmeyeceğinden ve Emekli Sandığı dışındaki
diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (SSK, Bağ-Kur gibi) tabi hizmetlerinin
toplam hizmet süresinden düşülerek daha önce ödenen emekli aylıklarının borç
çıkarılıp çıkarılmayacağından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarının
(Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi) tek çatı altında
birleştirilmesi amacıyla 5502 sayılı Kanun'la Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuş;
sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin tek bir kanunla bir araya getirilerek
norm ve standart birliğinin sağlanması ile sosyal güvenlik reformunun
gerçekleştirilmesi amacıyla da, 31/05/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu genel olarak 01/10/2008
tarihinde (bazı maddeleri ise farklı tarihlerde) yürürlüğe konulmuş, ayrıca
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun bazı maddeleri ve
2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin
Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un tamamı yürürlükten kaldırılmıştır.
5510 sayılı Kanun'un Geçici 1 ve Geçici
4. maddeleriyle, 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar
hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılacağı ve
bunların aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması gibi konularda 5434
sayılı Kanun'un uygulanacağı; ayrıca bu iştirakçiler hakkında farklı sosyal
güvenlik kuruluşlarına (Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi)
tabi hizmetlerin birleştirmesine ilişkin olarak da mülga 2829 sayılı Kanun'un
dikkate alınacağı belirtilmiştir.
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu'nun 39. ve Geçici 205. maddelerinde, emekli aylığı bağlanmasının
koşulları (yaş ve hizmet süresi) düzenlenmiş olup; bu kapsamda iştirakçilere
emekli aylığı bağlanabilmesi için, kural olarak 25 yıl hizmet süresi yanında,
emeklilik yaş şartının da sağlanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 2829 sayılı Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında
Kanun'la, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına (mülga Emekli Sandığı, Bağ-Kur,
Sosyal Sigortalar Kurumu gibi) tabi hizmeti bulunanların, bu hizmetlerinin
birleştirilmesi suretiyle, ilgililerin sosyal güvenliklerinin ve emeklilik
haklarının sağlanması amaçlanmıştır.
Anılan Kanun'un 4. maddesiyle; sosyal
güvenlik kurumlarına tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet
sürelerinin, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık
bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirileceği belirtilmiş, 8. maddesiyle;
birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık
fiili hizmet süresi içinde, hizmet süresi fazla olan kurum tarafından, yine bu
kurumun mevzuatına göre aylık bağlanacağı kurala bağlanmış; 10. maddesiyle de,
bağlanacak aylıkların ödenmesinde, aylığı bağlayan kurum mevzuatının
uygulanması öngörülmüştür.
Buna göre, 2829 sayılı Kanun uyarınca,
emekli aylığına hak kazanıldığı (yaş ve hizmet süresi koşulunun sağlandığı)
tarihte, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunanların, bu
hizmetlerinin birleştirilmesi yasal zorunluluk olup; 5434
sayılı Kanun'a tabi iştirakçilerin, Emekli Sandığı dışında, prim ödemek
suretiyle farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi
hizmetlerinin, emeklilik yaş ve hizmet süresinin tespitinde ve emekli aylığının
hesaplanmasında dikkate alınmasının, kazanılmış hak ve sosyal güvenlik
ilkelerinin bir gereği olduğu tartışmasızdır.
Öte yandan, 5434 sayılı Kanun'un 89.
maddesinde emekli ikramiyesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, anılan
maddenin birinci fıkrasında, hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun kapsamında
geçenlerden emekli aylığı bağlanan veya toptan ödeme yapılan iştirakçilere,
herhangi bir koşul aranmaksızın (diğer bir deyişle memuriyetin sona erme
şekline bakılmaksızın) her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas
tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak ödenmesi öngörülmüştür.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında, 2829
sayılı Kanun uyarınca farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmetleri
birleştirilmek suretiyle, emekli aylığı bağlananlara, 5434 sayılı Kanun
kapsamında geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenebilmesi ise,
birinci fıkradan farklı olarak, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde
belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak memuriyetin
sona ermiş olması koşuluna bağlanmıştır.
Dava dosyasının ve UYAP kayıtlarının
incelenmesinden; kamu görevine son verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve
hizmetlerinin bir kısmı Emekli Sandığına, bir kısmı ise diğer sosyal güvenlik
kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi olanlara, bu hizmetleri 2829 sayılı
Kanun uyarınca birleştirilmek (yaş ve hizmet koşulunu sağlanmak) suretiyle,
5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığı bağlandığı, bu şekilde aylık
bağlananlara ise Emekli Sandığına tabi hizmetleri için aynı Kanun'un 89.
maddesinin ikinci fıkrasına istinaden, memuriyet görevi kıdem tazminatı
ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermediğinden bahisle, davalı idare
tarafından emekli ikramiyesi ödenmediği; bunun üzerine, emekli ikramiyesi
ödenmesine karar verilmesi istemiyle ilgililer tarafından açılan davalarda,
genel olarak idare mahkemelerince, yaş koşulu aranmaksızın 5434 sayılı Kanun'a
tabi hizmeti emekli aylığı bağlanması için yeterli olanlara (kural olarak 25
yıl hizmeti olanlara) emekli ikramiyesi ödenmesine karar verildiği, söz konusu
yargı kararlarının emekli aylığı bağlanmasına ilişkin olmayıp, sadece emekli
ikramiyesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre, 2829 sayılı Kanun'la farklı
sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi
suretiyle, ilgililerin sosyal güvenliklerinin ve emeklilik haklarının sağlanmasının
amaçlandığı, 2829 sayılı Kanun uyarınca hizmet birleştirmesinin yasal
zorunluluk olduğu, ilgililerin farklı sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen
hizmetlerinin emeklilikte dikkate alınmasının kazanılmış hak ve sosyal güvenlik
ilkelerinin bir gereği olduğu, ayrıca emekli ikramiyesi ödenebilmesinin ön
koşulu emekli aylığı bağlanması olup, emekli aylığı bağlanmaksızın emekli
ikramiyesi ödenmesinin mümkün bulunmadığı; nitekim, davalı idare tarafından da,
emekli ikramiyesine ilişkin davalar açılmadan önce hizmet birleştirmesi
yapıldığı ve ilgililere birleştirilmiş hizmet süreleri üzerinden emekli aylığı
bağlandığı; ayrıca, söz konusu davalarda verilen yargı kararlarının, 5434
sayılı Kanun kapsamındaki hizmet sürelerinin (kural olarak 25 yıl) tek başına emekli
aylığı bağlanmasına yeterli olanlara (yaş koşuluna bakılmaksızın) emekli
ikramiyesi ödenmesine yönelik olduğu, bu kararların emekli aylıklarıyla bir
ilgisinin olmadığı dikkate alındığında; emekli ikramiyesine ilişkin yargı
kararlarında yer alan gerekçe ve değerlendirmelerin, söz konusu kararların
kapsam ve amacını aşacak şekilde yorumlanmak suretiyle, kamu görevine son
verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına
tabi hizmetleri birleştirilerek (yaş ve hizmet koşulu sağlanarak) 5434 sayılı
Kanun kapsamında emekli aylığı bağlananların, 2829 sayılı Kanun'a göre yapılan
hizmet birleştirmelerinin iptal edilmesinin, Emekli Sandığı Kanunu dışındaki
diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin emeklilik toplam
hizmet süresinden düşülmesinin ve daha önce ödenen emekli aylıklarının borç
çıkarılmasının mümkün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda, emekli ikramiyesine ilişkin
mahkeme kararlarının uygulanmasına yönelik olarak, 2829 sayılı Kanun'a göre
daha önce yapılan hizmet birleştirmelerinin iptal edilmesini, emekli aylığı
bağlanması için sadece 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmetlerin dikkate alınmasını,
diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi hizmet sürelerinin
toplam hizmet süresinden düşülerek, bu sürelerin emeklilik hizmet süresi ve yaş
koşulunun tespitinde dikkate alınmamasını, böylece emekli aylığı bağlanması
için yaş koşulunu sağlamayanların emekli aylıklarının iptal edilerek, daha önce
ödenen emekli aylıklarının borç çıkarılmasını veya ödenecek emekli
ikramiyesinden mahsup edilmesini öngören dava konusu Genel Yazının (A)
bölümünde hukuka ve üst hukuk normlarına uygunluk görülmemiştir."
B. Uluslararası
Hukuk
24. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli,
B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 28-31; Ümmü Çakır, B. No: 2015/18918,
28/11/2018, §§ 22-24; Doğan Depişgen, B. No: 2016/12233, 11/3/2020, §§
30-34.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 29/3/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
26. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu; Emekli Sandığında geçirdiği sürenin emekli
ikramiyesi ödenmesi için tek başına yeterli olduğunu, buna karşın SGK'nın
meslekten çıkarılanlara ödeme yapmak istememesi nedeniyle bazı çalışma
sürelerini hesap dışı tutarak emekliliğini iptal ettiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, meslekten çıkarılması nedeniyle emekli ikramiyesi ödenmemesi
suretiyle ayrımcılığa uğradığını ve emekli ikramiyesi için açtığı davanın
sonucunda keyfî olarak emekli aylığının da kesildiğini ifade etmiştir. Bölge
İdare Mahkemesinin idarenin beyanları doğrultusunda karar verdiğini ve gerekli
araştırmayı yapmadığını belirten başvurucu, gerekçesiz hüküm kurulmasından
yakınmıştır. Başvurucu; haksız karar ile emekli aylıkları ve emekli
ikramiyesinin geri isteneceğini, bu durumun ise maddi külfet yükleyeceğini
açıklamıştır.
29. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve
adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkı ve eşitlik
ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte emekli
ikramiyesi ödenmemesi bağlamındaki şikâyetlerin esas itibarıyla mülkiyet
hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucunun bu kapsamdaki
şikâyetlerinin mülkiyet hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
(1) Genel
İlkeler
33. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun
değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
34. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da
mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
35. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul
edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, § 51).
36. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa ile korunan mülkiyet kavramı
içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut
bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli
durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde
etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden
yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636,
15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017,
§§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
37. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek
olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikte bir beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42).
Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak
koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut
hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu
tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen
Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz
bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri
sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir
(Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Başvuruya konu olayda emekli ikramiyesinin ekonomik
bir değer oluşturduğu açıktır. Dolayısıyla belirlenmesi gereken husus,
başvurucuya ait bir mülkün bulunup bulunmadığı veya başvurucunun meşru bir
beklentisinin olup olmadığıdır. Başvurucunun emekli ikramiyesi verilmesi talebi
SGK ve Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir. Bu hâliyle başvurucuya emekli
ikramiyesi ödenmemiştir. Dolayısıyla başvurucuya ait mevcut bir mülkün
varlığından söz edilemez. Bununla birlikte başvurucunun emekli ikramiyesini
elde etmeye yönelik somut bir temele dayalı meşru beklentisinin olup olmadığı
da belirlenmelidir.
39. Mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik
ödemesi alma hakkı içermemektedir. Bununla birlikte yürürlükteki mevzuatta
önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı
kapsamında bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak
ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı
kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi
Polge, § 36).
40. Somut olayda başvurucu, Emekli Sandığına tabi olarak
geçirdiği hizmet süresine dayanarak 5434 sayılı Kanun'un 89. Maddesi uyarınca
emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. Hizmet birleştirmesi kapsamında
emekli olduğundan bahisle başvurucunun talebini aynı maddenin ikinci fıkrası
çerçevesinde değerlendiren SGK, başvurucunun kamu görevinden ihraç edilmiş
olması nedeniyle bu talebi reddetmiştir. Başvurucunun işlemin iptali talebiyle
açtığı dava ise emekli aylığı bağlanma koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Buna karşılık başvurucunun emekli aylığı işleminin iptaline
karşı açtığı dava kabul edilmiş ve başvurucunun 10/1/2018 tarihi itibarıyla
emekli aylığına hak kazandığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun
emekliliğe hak kazandığı Bölge İdare Mahkemesince (bkz. § 17) açıklığa
kavuşturulmuştur.
41. Başvurucu, hizmet süreleri birleştirilmeksizin Emekli
Sandığına tabi 25 yıl 5 aylık süre üzerinden emekli ikramiyesi ödenmesini
idareden talep etmiştir. SGK, başvurucunun ikramiye talebini 5434 sayılı
Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirerek reddetmiştir.
Mahkeme, başvurucunun Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin 25 yıldan fazla
olduğunu ve bu sürenin tek başına emekli ikramiyesine hak kazanmasına yeterli
olduğunu tespit etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise 21/9/2018 tarihli kararında
uygulanacak mevzuat hükümleri hakkında bir değerlendirme yapmamış, Emekli
Sandığına tabi hizmet süresinin ikramiye ödenmesi için yeterli olup olmadığına
dair mahkeme kararının aksine bir incelemede bulunmamıştır. Bölge İdare
Mahkemesi yalnızca yaş şartını sağlamadığından emekliliğin iptaline dair
SGK'nın 3/8/2018 tarihli işlemini esas alarak emekli aylığına hak kazanmamış
başvurucunun emekli ikramiyesini de alamayacağını açıklamıştır. Öte yandan aynı
Bölge İdare Mahkemesi, emekliliğin iptali işlemine karşı açılan davada başvurucunun
10/1/2018 tarihi itibarıyla emekliliğe hak kazandığını belirlemiştir.
42. Danıştay Onikinci Dairesinin yerleşik içtihadına göre
Emekli Sandığına tabi olarak geçirilen hizmet süresinin emekli ikramiyesi için
tek başına yeterli olduğu hâllerde artık birleşen hizmet süreleri üzerinden
emekli aylığı bağlanması emekli ikramiyesine engel olmamaktadır. Somut olayda
da başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli
ikramiyesi alması için yeterli olduğunun tespit edildiği, Bölge İdare
Mahkemesinin ret kararı tarihi öncesinde 10/1/2018 tarihi itibarıyla da
başvurucunun emekliliğe hak kazandığının belirlendiği görülmüştür. Dolayısıyla
5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin uygulanmasına dair yerleşik Danıştay
içtihadı ve başvuruya konu olaydaki koşullar gözönüne alındığında başvurucunun
emekli ikramiyesi elde etme yönünde Anayasa'nın 35. maddesi anlamında somut bir
temele dayalı meşru beklentisinin mevcut olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
43. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar
vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi
dilediği gibi kullanma, onun üzerinde tasarruf etme ve ürünlerinden yararlanma
olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma
ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B.
No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
44. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının
hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
45. Somut olayda başvurucunun emekli ikramiyesi talebi
idari ve yargısal süreç sonucunda reddedilmiştir. Başvurucunun söz konusu
ikramiyeyi elde etme yönünde Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında meşru bir
beklentisinin olduğu dikkate alındığında emekli ikramiyesi verilmemesinin
başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Söz konusu
müdahaleyle mülkiyetten yoksun bırakma veya mülkiyetin kamu yararına
kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi amaçlanmadığından müdahalenin
mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin genel kural çerçevesinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, § 62).
(1) Genel
İlkeler
48. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak
benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate
alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün
sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme
yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford
Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
49. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının
da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı
olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No:
2014/6192, 12/11/2014, § 44).
50. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk
devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2014/183,
K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade
etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2010/80, K.2011/178,
29/12/2011).
51. Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken
derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu
hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği
sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz.
Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir
biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin
kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay,
B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
52. Başvuruya konu olayda emekli aylığı bağlanan
başvurucunun emekli ikramiyesi talebi, hizmet birleştirmesi üzerinden emekli
aylığı bağlananlara kamu görevinden çıkarılmaları hâlinde emekli ikramiyesi
verilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. İşlemin iptali için açılan davayı
Mahkeme, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
başvurucunun tek başına Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin emekli
olabilmesi için yeterli olduğu gerekçesiyle kabul etmiştir. Bu arada SGK,
başvurucunun yaş şartını sağlamadığından bahisle emekli aylığı bağlanması
işlemini iptal etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de emekliliği iptal edilen
başvurucunun emekli ikramiyesi almasının da mümkün olmadığını belirterek
21/9/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Öte yandan aynı Bölge İdaresi
Mahkemesi, emeklilik işleminin iptaline karşı başvurucunun açtığı ve bireysel
başvuru sonrasında sonuçlanan davada ise başvurucunun 10/1/2018 tarihi
itibarıyla emekliliğe hak kazanmış olduğunu tespit etmiştir.
53. Başvurucu, Emekli Sandığında geçen hizmet süresinin
tek başına emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğunu ve buna bağlı olarak
emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Somut olayda uyuşmazlık
konusunu, Emekli Sandığına tabi olarak geçirilen hizmet süresi emeklilik
statüsünü elde etmede tek başına yeterli olmakla birlikte hizmet birleştirmesi
sonucunda emekli olan başvurucunun hukuki durumunun 5434 sayılı Kanun'un 89.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek söz konusu fıkradaki
şartın sağlanmaması nedeniyle başvurucuya ikramiye verilmemesi oluşturmaktadır.
54. Emekli aylığı bağlananlara verilecek olan emekli
ikramiyesine ilişkin düzenlemenin yer aldığı 5434 sayılı Kanun'un 89.
maddesinin birinci fıkrası ile emekli ikramiyesi verilmesine ilişkin Danıştayın
yerleşik kararlarına göre Emekli Sandığına bağlı olarak geçen hizmet süresinin
tek başına yeterli olması hâlinde görevinin sona erme şekline bakılmaksızın
emekli olan kişiye emekli ikramiyesi bağlanacağı öngörülmüştür. Bununla
birlikte aynı maddenin ikinci fıkrasında, birleştirilmiş hizmet süreleri
dâhilinde emekli olanlar yönünden ise 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş
Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına
uygun olarak sona ermiş olması kaydıyla emekli ikramiyesi ödenmesi imkânı
tanınmıştır.
55. Somut olayda başvurucunun Emekli Sandığına tabi
olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli olabilmesi için tek başına yeterli
olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun Bölge İdare
Mahkemesinin emekli ikramiyesi verilmesine ilişkin mahkeme kararını kaldırıp
davayı reddettiği tarih itibarıyla emekli aylığı bağlanması için yaş şartını
sağladığı da açıklığa kavuşturulmuştur. Bu hâliyle emekliliğe hak kazandığı
tespit edilen başvurucuya, emekli ikramiyesi ödenmesini engelleyen karara
dayanak hukuki durumun ortadan kalktığı anlaşılmıştır.
56. Bölge İdare Mahkemesi, emekli ikramiyesi ödenmesine
olanak bulunmadığı gerekçesiyle verdiği ret kararında başvurucunun emekli
olabilmek için yaş şartını sağlayıp sağlamadığına ve Emekli Sandığına tabi
olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli ikramiyesi ödenmesi için yeterli olup
olmadığına dair bir inceleme yapmamıştır. Bölge İdare Mahkemesi, emekli aylığı
bağlanacak yaşın yeniden hesaplanmasına ilişkin SGK tarafından yapılan işlemi
olduğu gibi kabul etmiş; başvurucuya bu işlemle ilgili iddia ve itirazlarını
ileri sürebilme imkânını da sağlamamıştır. Yine Bölge İdare Mahkemesi,
başvurucunun kamu görevinden çıkarılmış olmasının emekli ikramiyesi almasına
engel teşkil edip etmediği hakkında da bir değerlendirmede bulunmamıştır.
57. Başvurucunun 5434 sayılı Kanun'a tabi olarak
geçirdiği hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için tek başına yeterli
olduğu ve 506 sayılı Kanun'a tabi olarak geçirdiği hizmet süresini
birleştirmese dahi emekli olabileceği derece mahkemeleri önündeki yargılamalar
sonucunda tespit edilmiştir. Dolayısıyla 89. maddenin uygulamasına ilişkin
yerleşik Danıştay içtihadı da gözönüne alındığında emekli aylığına hak
kazandığı derece mahkemelerince tespit edilmiş başvurucuya emekli ikramiyesi
verilmesi önünde başkaca bir kanuni engelin varlığı gösterilmemiştir. Bu
hâliyle 5434 sayılı Kanun'a tabi olarak geçirdiği çalışma süresi emekli aylığı
bağlanması için yeterli olan başvurucuya, elde ettiği emeklilik statüsüne bağlı
olan emekli ikramiyesinin ödenmemesinin kanuni bir dayanağı bulunmamaktadır.
58. Sonuç olarak tek başına Emekli Sandığına tabi hizmet
süresi şartını yerine getirdiği derece mahkemelerince tespit edilmiş olan
başvurucuya emekli ikramiyesi verilmemesinin kanuni dayanaktan yoksun olduğu
anlaşılmıştır. Buna göre mevcut hâliyle somut olay bağlamında başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahale Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen
kanunilik ölçütünü karşılamamaktadır.
59. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan
meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. Hükmün
Denetlenmesini Talep Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
61. Başvurucu, İstinaf Mahkemesi kararına karşı temyiz
yolunun kapalı tutulması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun
şikâyetinin hükmün denetlenmesini talep etme hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
63. Bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için
kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence
altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, § 18).
64. Anayasa Mahkemesi E.Ç. (B. No:
2019/2490, 3/12/2020) kararında hükmün denetlenmesini talep etme hakkının
Anayasa'da güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve Türkiye'nin
taraf olduğu ek protokoller, medeni hak yükümlülüklere ilişkin yargılama
süreçleri (hukuk yargısı ile idari yargı alanı) yönünden söz konusu hakka dair
bir güvence içermediğini açıklamıştır. Söz konusu kararda medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar yönünden hükmün denetlenmesini talep etme
hakkının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının dışında kaldığı
belirtilmiş ve bu bağlamda anılan hakka dair bir ihlal iddiasının
incelenebilmesi için yargılamanın ceza hukuku alanına ilişkin bulunmasının şart
olduğu ifade edilmiştir (E.Ç., § 38).
65. E.Ç. başvurusunda idari bir işlemin
iptali için açılan ve istinaf kanun yolunda nihayete erdirilen yargılamada
temyiz kanun yoluna gidilememesi şikâyet konusunu oluşturmuştur. Anayasa
Mahkemesi, bireysel başvuruya konu yargılama sürecinin suç ve cezalara ilişkin
güvenceler kapsamında değerlendirilebilecek şekilde ceza yargılamasına veya bir
suç isnadına ilişkin bulunmadığını belirterek başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (E.Ç.,
§§ 41, 42).
66. Somut olayda da başvurucu, Bölge İdare Mahkemesi
kararına karşı temyiz kanun yoluna gidilememesini şikâyet etmektedir. Eldeki
başvuruya konu olayın koşulları ile E.Ç. kararına konu olaydaki
koşulların aynı olduğu anlaşıldığından anılan kararda ortaya konulan ilkelerden
somut olayda da ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
68. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
69. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın
yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri
kabul edilmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesine iletilmek üzere
(E.2017/120121) Ankara 15. İdare Mahkemesine (E.2017/1031) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.