TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARAFAT DELEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/37821)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
Arafat DELEN ve diğerleri
(bkz. ekli tablonun (B) sütunu)
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Bkz. ekli tablonun (C) sütunu
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine
dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının esası
incelenmeden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Ekli listenin (A) sütununda numaraları belirtilen
başvuruların konu yönünden irtibatları nedeniyle 2018/37821 numaralı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin 2018/37821 numaralı başvuru üzerinden
sürdürülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana
ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından
tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel
hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör
örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
10. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl ilan
edilmiş ve olağanüstü hâl (OHAL) kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu
çerçevede 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK)
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
11. 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü kadro,
pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden
çıkarılmaları öngörülmüştür.
12. 667 sayılı KHK 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.
B. Somut
Başvuruya İlişkin Olay ve Olgular
13. Başvurucular, kamu kurumları ve belediyelerde
(İdareler) ve bu İdarelere hizmet veren özel şirketlerde (Şirket) işçi olarak
çalışmakta iken yapılan tespitler ve ilgili birimlerce başvurucuların terör
örgütü ile iltisaklı olduklarının İdarelere bildirilmesi üzerine başvurucuların
iş akitleri İdarelerce ve Şirketçe feshedilmiştir.
14. Başvurucular, iş akitlerinin usulüne uygun olarak
feshedilmediğini ve fesih için somut bir olguya dayanılmadığını belirterek işe
iade istemiyle Şirket ve İdareler aleyhine dava açmıştır. Davalı İdareler cevap
dilekçesinde; ilgili birimlerin yazıları ekinde davacının bilgilerinin de yer
aldığı listede bulunan kişilerin terör örgütü yapılanması ile irtibatı ve
iltisakı olduğu tespitine yer verildiğini, başvurucuların iş akitlerinin bu
kapsamda ve 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi gereği feshedildiğini belirterek
davanın reddini savunmuştur. Davalı Şirket ise işe alım ve iş akdinin feshinin
asıl işveren konumundaki İdarelerin tasarrufunda olduğunu belirtmiştir.
15. Ekli tablonun (D) sütununda belirtilen ilk derece
mahkemelerince davaların kabulüne karar vermiştir. İlk derece mahkemesi
kararlarında; başvurucuların terör örgütleri ile bağlantılı ya da ilişkili
olduklarına yönelik somut herhangi bir bilginin sunulmadığı, haklı ve geçerli
bir fesih nedeni bulunmadığı ve bu nedenle yapılan fesihlerin geçersiz olduğu
gerekçesine yer verilmiştir.
16. İdareler ve Şirket, karara karşı istinaf yoluna
başvurmuştur. Ekli tablonun (E) sütununda belirtilen bölge adliye mahkemeleri
ilgili daireleri (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf istemlerini kabul ederek
davaların reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararlarda; şüphe feshi kavramı
üzerine durulmuş ve ilgili birimlerin yazıları ile başvurucuların terör örgütü
yapılanmalarıyla irtibatı olduğunun bildirildiği, bu hususun alt işverene de
iletildiği ve davalı işveren bakımından iş sözleşmelerinin artık katlanılamaz
derecede bir yük ve sıkıntı teşkil ettiği vurgulanmıştır. Bölge Adliye
Mahkemesince ayrıca, asıl işverenin talebi üzerine alt işveren yönünden iş
akdinin feshedilmesinin zorunlu hale geldiği de belirtilmiştir.
17. Nihai kararların tebliğinin ardından başvurucular
süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. İlgili hukuk için bakınız Berrin Baran Eker
([GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-35).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
20. Başvurucuların bir kısmı, bireysel başvuru harç ve
masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım
talebinde bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimlerini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular; işverence iş akdine 667 sayılı KHK
gereği son verildiği belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve
iltisaklı olduklarına dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını iddia
etmiştir. Başvurucular; İdarelerin iş akdinin 667 sayılı KHK kapsamında
feshedildiği yönündeki beyanı yeterli görülerek ve bu beyana üstünlük tanınarak
işe iade davasının istinaf merciince reddedildiğini, bu durumun adil yargılanma
haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası; asıl işveren tarafından terör
örgütü ile iltisaklı olarak gösterilmesinin derece mahkemelerince yeterli kabul
edilerek esası hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe
iade davasının reddedilmesidir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
26. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruda uygulanacak
ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker
kararında belirlemiştir (Berrin Baran Eker §§ 53-60). Anılan kararda
ifade edildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki
adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın
bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin
esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve
bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir.
Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası
haklarını içerir (Berrin Baran Eker § 55).
27. Mahkemenin, önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken
taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın
öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde
-ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama
yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun
teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme
hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Berrin
Baran Eker § 56).
28. Diğer taraftan mahkemelerin, önündeki uyuşmazlığın
esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı
zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer
(maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de
yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle
bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir.
Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak
yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap
vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve
savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin
anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker § 57).
29. Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın
sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak
yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel
başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme
yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların
-mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin
Baran Eker § 58).
30. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Berrin Baran Eker kararında
vurgulandığı üzere 667 sayılı KHK'da, devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin feshedilmesi
öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan herhangi bir
hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi dayanak
gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe iade
davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme
bulunmamaktadır (Berrin Baran Eker § 69).
31. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve bu
Kanun'u yorumlayan Yargıtay içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden
sözleşmenin feshini istemesi, feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle
getirmemektedir. Ayrıca her ne kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı
olduğu, dolayısıyla niteliği gereği şüphenin veya şüpheye götüren olguların
ispatının imkânsız olduğu haklı olarak ileri sürülebilirse de -Yargıtay
kararlarında da belirtildiği üzere- derece mahkemelerince işvereni şüpheye
götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir bütün olarak değerlendirilmesine
engel bir durum yoktur. Aksi takdirde işverenin şüphesine dayanak olguların
değerlendirilememesi, böylece feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığının
incelenememesi şüphe feshinde yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.
Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin
geçerli nedene dayanıp dayanmadığını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı
sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi bir neden söz konusu değildir (Berrin
Baran Eker § 69).
32. Kısacası 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde belirtilen
örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya
iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak
öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu
gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında
derece mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir
ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup
bulunmadığını, iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma
yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır (Berrin Baran Eker § 71).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
33. Somut olayda da Bölge Aliye Mahkemesi, adil
yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin
başvurucular hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup
olmadığını, dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını
incelemeden asıl işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir
ifadeyle Bölge Adliye Mahkemesi yargısal fonksiyonun esasını oluşturan
uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması
ve karara bağlanması işlevini yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal
faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvuruculara
tanınan feshe karşı yargı yolunun açık olması teorik olmaktan öteye
geçememiştir. Bu durumda başvurucuların mahkeme hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmaktadır. Her ne kadar başvuruya konu kararların bir kısmında
bazı başvurucular hakkında adli işlem olduğu belirtilmişse de bu işlemlerin
neler olduğu ve şüpheyi haklı kılıp kılmadığı olgusal olarak
değerlendirilmediğinden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durumun
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkeme haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
36. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesine ve
zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
38. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
39. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
40. İncelenen başvuruda, derece mahkemelerinin dava
konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
41. Bu durumda mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ekli tablonun (D) sütununda belirtilen
mahkemelere gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. İşbu ihlal kararının başvurucular tarafından açılan
davaların esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği
vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini
gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme
yaparak gereken kararı vermek ekli tablonun (D) sütununda belirtilen
mahkemelerin takdirindedir.
43. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
44. Avukat Erhan Çiftçiler tarafından temsil edilen
başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken, Avukat Erhan Demir
tarafından temsil edilen başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken,
avukatla temsil edilen diğer başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin ayrı ayrı
ödenmesine; dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli tablonun (F) sütununda
gösterilen miktarlardaki harcın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların adli
yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere ekli
tablonun (D) sütununda belirtilen mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
F. Ekli tablonun (F) sütununda gösterilen başvuru
harçlarının başvuruculara AYRI AYRI, Avukat Erhan Çiftçiler tarafından temsil
edilen başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, Avukat Erhan Demir
tarafından temsil edilen başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN,
avukatla temsil edilen diğer başvuruculara 3.000 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI
ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.