TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM MERT ARICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/37860)
|
|
Karar Tarihi: 19/1/2022
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim Mert ARICI
|
Vekili
|
:
|
Av. Bengü BİLGİÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının; temyiz başvurusunun süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/12/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, bir bankada çalışmaktayken iş akdinin
feshedilmesi üzerine iş mahkemesinde 7/3/2014 tarihinde işe iade davası
açmıştır.
9. İstanbul 31. İş Mahkemesi 21/2/2017 tarihli kararla
davanın süre aşımından reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; iş akdinin
feshine ilişkin bildirimin başvurucuya 11/2/2014 tarihinde yapıldığı, davanın
ise bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra 14/3/2014 tarihinde açıldığı
belirtilmiştir.
10. Başvurucunun istinaf talebi üzerine İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 22/6/2017 tarihinde, başvurucunun İzmir İş
Mahkemesinde 7/3/2014 tarihinde muhabere yoluyla süresinde dava açtığını
belirterek dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine iadesine karar
vermiştir.
11. İstanbul 31. İş Mahkemesi 20/9/2017 tarihinde davanın
esastan reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; banka ile başvurucu
arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği, iş akdinin devamının işveren
tarafından çekilmez hâl aldığı, bu nedenle işveren tarafından yapılan feshin
geçerli olduğu belirtilmiştir.
12. Başvurucu, iş mahkemesinin kararının kaldırılması
talebiyle istinaf talebinde bulunmuş; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk
Dairesi 26/4/2018 tarihli kararla istinaf talebinin reddine, iki hafta içinde
Yargıtaya temyiz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.
13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 22/10/2018 tarihli kararla
başvurucunun temyiz talebini süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. Karar
gerekçesinde; 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun
8. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca temyiz süresinin gerekçeli kararın taraflara
tebliğinden itibaren sekiz gün olduğu belirtilip sekiz günlük temyiz süresi
geçtikten sonra yapılan temyiz başvurularının süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Ayrıca kararda; Bölge Adliye Mahkemesi kararında gerekçeli kararın
tebliğinden itibaren iki hafta içinde kararın temyiz edilebileceği açıklanmışsa
da 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 90. maddesi
uyarınca kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında kanundaki süreleri
hâkimin artırıp eksiltemeyeceği vurgulanmıştır. Karar, başvurucu vekiline
22/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 21/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. Hüküm tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı mülga
Kanun’un 8. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemesinin para ile
değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri
kırk bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ
tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
16. 6100 sayılı Kanun’un dava tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 361. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemesi hukuk
dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının
iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki
hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
17. 6100 sayılı Kanun'un "Hükmün kapsamı"
kenar başlıklı 297. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Hüküm "Türk Milleti
Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, ... varsa kanun yolları
ve süresini.
…"
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); mahkemeye
erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,
16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili
her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence
altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun
yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak devletin
kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı
tanıması durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika,
B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
20. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
21. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin
yerel mahkemelere ait olduğunu, kendi rolünün bu yorumların Sözleşme ile
uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun kanun yolu başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, davasının kanun gereği iki ay içinde
sonuçlanması ve bir ay içinde de temyiz incelemesinin bitmesi gerekirken
yargılama sürecinin 4 yıl 8 ay gibi uzun bir süreçte tamamlandığını ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
27. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki işe iade
davasının üç dereceli yargılamada yaklaşık 4 yıl 7 ay sürmesinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin temyiz süresini
kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterdiğini ve belirtilen süre
içinde temyiz talebinde bulunmasına rağmen temyiz başvurusunun süreden reddi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın hukuka aykırı
sonuçlandırılması nedeniyle de mülkiyet hakkının ve çalışma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün temyiz taleplerinin Yargıtay
tarafından incelenmemesine yönelik olması nedeniyle ihlal iddialarının adil
yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
34. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
35. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
36. Somut olayda, temyiz başvurusunun süre yönünden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
39. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvuru konusu olayda, başvurucunun temyiz
başvurusunun 5521 sayılı mülga Kanun'un 8. maddesinde öngörülen sürede
yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre Yargıtay
tarafından verilen süreden ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından
öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
41. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını ve hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
42. Temyiz başvurusunun süre yönünden reddi nedeniyle
başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve
başvurucuya ağır bir yük yüklenip yüklenmediği hususlarının değerlendirilmesi
gerekir.
(a) Genel İlkeler
43. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
44. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri
yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde
durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
45. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki
belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
46. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
47. Anayasa Mahkemesi birçok başvuruda, derece
mahkemelerince gösterilen kanun yolu süresine güvenerek hareket eden
başvurucuların derece mahkemelerince oluşturulan hukuki belirsizliğe katlanmak
zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucuların mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Örneğin S.K. (B. No:
2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda, iş mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün olarak göstermiştir.
Başvurucu, bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre
içinde hükmü temyiz etmiş; mahkemenin temyiz isteminin süreden reddine dair ek
kararı, Yargıtayca iş mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin tefhim veya
tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz isteminin ise süreden sonra
yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun
kendisine tanınan on beş günlük süreye güvenerek hareket ettiği, kararda
belirtilen sürenin başvurucuyu yanılttığı ve hukuki belirsizlik yarattığı,
mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak
zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemelerinin kararında
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna
başvurulabileceğinin belirtildiğini ifade etmiştir. Belirtilen süre içinde de
temyiz yoluna başvurduğunu ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin gerekçeli kararda
gösterilen süre yerine kanunda öngörülen sekiz günlük temyiz süresini dikkate
alarak temyiz başvurusunu süre aşımından reddettiğini ileri sürmüştür.
49. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek incelenmemesinin
mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
50. Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan 5521
sayılı mülga Kanun’un 8. maddesi gereği iş davalarında istinaf kararının
tebliğden itibaren sekiz gün içinde temyiz edilebileceği öngörülmüştür. 6100
sayılı Kanun'un 361. maddesinin birinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvuru
süresinin iki hafta olduğu, bu sürenin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren
işlemeye başlayacağı, temyiz yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun
hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir (Hakan Bozdağ, B. No:
2018/37162, 13/1/2022, § 47)
51. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir (S.K. § 12).
52. Başvuru konusu olayda, Bölge Adliye Mahkemesi kararı
başvurucuya tebliğ edilmiş; karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan yasal
düzenleme gereği temyiz yoluna başvurma süresi, kararın tebliğinden itibaren
sekiz gün olmasına rağmen Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararında temyiz
yoluna başvuru süresini kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak
göstermiştir (bkz. § 12). Başvurucu, istinaf kararında kendisine tanınan ve
kararın tebliğinden itibaren başladığı belirtilen iki haftalık süreye güvenerek
hareket etmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, temyiz başvurusunun sekiz günlük yasal
sürede yapılmadığını belirterek başvurucunun temyiz talebini süreden
reddetmiştir(bkz. § 13).
53. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaya
bakıldığında başvurucunun, istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye
Mahkemelerince verilen karar gerekçesinde belirtilen tebliğden itibaren iki
haftalık süre içinde temyiz kanun yoluna başvurduğu anlaşılmıştır. Mahkemelerin
kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme yönündeki yükümlülüğü gözönüne
alındığında kanun yoluna başvuru süresinin Bölge Adliye Mahkemesi tarafından
hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılan başvurucunun
üzerinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yorumunun ağır bir yüke sebep olduğu,
başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla
orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
55. Diğer taraftan yargılama sürecine ilişkin usul
güvencesi sağlayan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verildiğinden yargılamanın sonucuyla bağlantılı bulunan diğer ihlal
iddialarının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
57. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesini ve manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
58. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
59. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
60. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın
kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
61. Somut olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 8.700 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
63. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik ihlal
başvurucunun temyiz hakkını kullanma imkânını kısıtlayıcı yorum ile süreden
reddeden Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararından kaynaklanmaktadır.
64. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 9. Hukuk Dairesine
gönderilmesini sağlamak üzere İstanbul 31. İş Mahkemesine (E.2016/131,
K.2017/98) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir..
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.700 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesine (E.2018/6906, K. 2018/18904) gönderilmek
üzere İstanbul 31. İş Mahkemesine (E.2016/131, K.2017/98) GÖNDERİLMESİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
.
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/1/2022tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.