logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Necbir Atılgan ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası [1.B.], B. No: 2018/37932, 12/4/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NECBİR ATILGAN VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37932)

 

Karar Tarihi: 12/4/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucular

:

1. Necbir ATILGAN

 

 

2. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası

Başvurucular Vekili

:

Av. Bedia BORAN BULUT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Mardin'de bir ortaokulda sosyal bilgiler öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

3. Somut olaya konu sosyal medya (Facebook) paylaşımları şu şekildedir:

"-3/10/2014 tarihinde: İŞİD şeytanlarının yok oluşu ve yenilgisi KOBANİ'de başlayacak KOBANİ'nin her sokağı ve evi İŞİD şeytanlarına mezar olacak. Yaşasın YPG/YPJ direnişi.

-26/1/2015 tarihinde: Yeşil, sarı, kırmızı zemin üzerine zafer işareti ve Kobani yazılı fotoğrafı profil resmi olarak paylaştığı,

-7/6/2015 tarihinde: Gıre Spi'yi (Tel Abyad) özgürleştiren, orayı barbar işid şeytanlarından temizleyen kahraman YPG/YPJ savaşçılarına selam olsun, gönlümüz dualarımız sizinledir kahraman kardeşlerim.

-27/6/2015 tarihinde: Allah yeryüzüne şeref, namus ve dürüstlük dağıtırken siz neredeydiniz? Yoksa gene çalıyor mydunuz? Yolsuzluk ve rüşvet işiyle mi uğraşıyordnuz??? Yada o sırada birileri gene yandaşlık mı yapıyordu???

-27/6/2015 tarihinde: Sınırlar IŞID in elinde iken rahatsız olmayan namuzsuzlar, şerefsizler, sınırlar YPG nin kontrolüne geçince rahatsiz oldular. İnsanlıktan nasibini almamış yaratıklar, sözde müslümanlar, ramazan ayında Filistin bombalanırken verdiğiniz tepkiyi neden şimdi vermiyorsunuz? Yoksa şimdi ölen Kürt diye mi sesiniz çıkmıyor? Sizin zihniyetinizin içine edeyim. Ne karaktersiz omurgasız yaratıklarsınız."

4. Bahse konu paylaşımların terör örgütü propagandası mahiyetinde olduğu iddiasıyla başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu ifadesinde; hırsızlık ve rüşvet ile ilgili paylaşımları, bunları hiç kimsenin kabul etmemesi ve kul hakkı olduğunu düşündüğü için yaptığını, Kobani ve YPG (Halk Koruma Birlikleri veya Halk Savunma Birlikleri) ile ilgili paylaşımlarını -paylaşımı yaptığı dönemde- YPG'nin terör örgütü olarak görülmediği için yaptığını, YPG'nin terör örgütü olarak kabul edilmesi üzerine tüm paylaşımlarını sildiğini, bilgisayarındaki Abdullah Öcalan fotoğraflarının kendisine ait olmadığını ve bilgisayarın diğer aile üyeleri tarafından da kullanıldığını, en son paylaşımının 21/8/2015 tarihinde olduğunu ve bu paylaşımında terör örgütünü sert bir dille eleştirdiğini belirtmiştir.

5. Soruşturma neticesinde başvurucunun paylaşımlarıyla kamu güvenliğini sağlamak ve terörle mücadele etmek amacıyla görev yapan güvenlik kuvvetlerini yerdiği, terörü ve teröristleri övdüğü, sosyal medyada fotoğraf, yazı ve haberleri paylaşarak terör faaliyetlerini desteklemeye aracı olduğu ve terörle mücadele eden güvenlik kuvvetlerinin ve devletin karşısında tavır sergilediği belirtilerek başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlıkları itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı neviden disiplin cezaları verilir" hükmü kapsamında aynı Kanun'un birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca "memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

6. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme, dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler -ceza soruşturması, ceza yargılaması sonucunda verilen mahkûmiyet kararları ve disiplin soruşturması- ışığında eylemin sübuta erdiğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar istinaf ve temyiz kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.

7. Başvurucu, nihai kararı 11/12/2018 tarihinde öğrendikten sonra 28/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

9. Öte yandan başvurucu hakkında adli yönden yapılan yargılama neticesinde başvurucunun somut olaya konu paylaşımları ile birlikte adresinde yapılan aramada sarı kırmızı ve yeşil renklerinden oluşan renkli SPASNAME adlı sertifika ile Abdullah Öcalan resimlerinin çıktığı ve suçtan kurtulmaya yönelik hayatın olağan akışına aykırı savunmalarda bulunduğu belirtilerek terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği gerekçesiyle hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Gerçek Kişi Başvurucu Yönünden

10. Başvurucu; paylaşımı yaptığı dönemde YPG'nin terör örgütü olarak kabul edilmediğini ve disiplin soruşturmasının zamanaşımına uğradığını belirterek paylaşımlar nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amacı haiz olup olmadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, bu anlamda idare ve derece mahkemeleri kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususları değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

11. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

14. Somut olayda kamu görevlisi başvurucu, yaptığı sosyal medya paylaşımlarının -örgüt ismi veya bayrağı içerikli- terör faaliyetlerini destekleyici nitelikte olduğu kabul edilerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır (bkz. §§ 3-5). Başvurucu bahse konu paylaşımların kendisi tarafından yapıldığını ancak paylaşım tarihleri itibarıyla YPG örgütünün devlet tarafından terör örgütü olarak nitelendirilmediğini ve bu nedenle anılan örgütün terör örgütü olduğunu bilmediğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla somut olayın çözümünde öncelikle anılan örgütün hangi tarihten itibaren terör örgütü olarak kabul edildiği ve bu durumun bilinir hâle geldiği incelenmelidir (PYD, YPG ve PKK terör örgütlerinin organik ilişkisine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Ahmet Aslan, B. No: 2021/23949, 6/10/2022, §§ 5-8; PKK terör örgütüne ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

15. Anayasa Mahkemesi, Ahmet Aslan (B. No: 2021/23949, 6/10/2022) kararında YPG'nin ne zamandan itibaren terör örgütü olarak bilinir hâle geldiğine yönelik değerlendirmelerde bulunmuştur. Anılan kararda, kuruluşundan bir süre sonra PYD'nin PKK terör örgütünce alınan karar doğrultusunda kurulduğunun tespit edildiği ve bu kapsamda PYD-YPG'nin Türkiye tarafından PKK terör örgütünün Suriye kolu olarak faaliyet gösteren bir terör örgütü olarak kabul edildiği ve yargı makamlarını da birçok kez PYD-YPG'nin bir terör örgütü olduğuna karar verildiği belirtilmiştir. Bunun yanında Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/5/2015 tarihli kararıyla söz konusu durumun yargısal bir içtihat hâline geldiği vurgulanmıştır (Ahmet Aslan, § 8).

16. Somut olaya konu paylaşımlardan iki tanesi yargısal içtihat tarihi olan 21/5/2015 tarihinden önce iki tanesi ise sonraki tarihlerde yapılmıştır. Bu itibarla önceki paylaşımlar yönünden başvurucunun YPG'nin terör örgütü olduğunu bilmediği ileri sürülebilirse de söz konusu durumun örgütün yargısal içtihatla terör örgütü olarak bilinir hâle geldiği tarihten sonraki paylaşımlar için de geçerli olduğu söylenemez. Dolayısıyla şu hâlde başvurucunun YPG'nin terör örgütü olduğunu bilmediği iddiasını kabul etmek mümkün değildir.

17. Somut olayda kamu görevlisi başvurucu, yargısal içtihat tarihinden sonra yaptığı paylaşımlarında örgüt ismini zikrederek örgütün faaliyetlerini destekleyici bir dil kullanmıştır. Nitekim başvurucu da paylaşımlarının örgütü destekleyici mahiyette olmadığını veya farklı bağlamlarda kullandığını dosya kapsamında ileri sürmemiştir. Bu anlamda kamu görevlisinin bu gibi terör temelli meselelerde nasıl davranması gerektiğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

18. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Alanç ve diğerleri ([GK] B. No: 2017/15462, 29/9/2021) kararında kamu görevlilerinin terör propagandası karşısındaki yükümlülüklerini detaylı olarak değerlendirmiştir. Anılan kararda terör örgütünün övülmesi, desteklenmesi ya da yüceltilmesi ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmanın teşvik edilmesi arasında bir mesafe bulunmadığı ve terörizm söz konusu olduğunda en alt kademedeki devlet memurunun dahi işgal ettiği görevin ağırlığına ve Anayasa’ya sadakat ödevine uygun biçimde hareket etmesinin bekleneceği, aksi takdirde oluşacak izlenimin ise devlet yetkililerini söz konusu devlet memurunun Anayasa'ya sadakatle bağlı kalıp kalmadığı, ulusal güvenliği tehdit edip etmediği ve demokratik hukuk devletine ileride tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönlerinden endişeye sevk edeceğini vurgulamıştır. Bu itibarla başvurucunun bahse konu karar bağlamında bir kamu görevlisi olarak kendisine özgülenen yükümlülüklere uygun davrandığını da kabul etmek mümkün olmamıştır.

19. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun eylemiyle tabi olduğu devlet memurluğu statüsünün sağladığı itibar ve güvene aykırı davranarak kamu görevlisinin hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün gereklerini yerine getirmediği ve bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53).

20. Hiç şüphesiz disiplin cezaları memurların kariyerleri üzerinde bir tesir bıraktığı gibi kanunlarda yazılı hâllerde memur statüsünün sona ermesine de neden olabilir. Somut olayda ise eylemin terör örgütünün açıkça destekleyici nitelikte olması, başvurucunun yukarıda belirtilen bağlamlarda kamu görevlisi olarak teröre ilişkin meselelerdeki yükümlülüklerine aykırı davranması ve başvurucunun bir öğretmen olarak toplumdaki özellikli konumu ile öğrenciler ve veliler üzerindeki etki alanı -uygunsuz fikirlerin aşılanması tehlikesi- gözetildiğinde müdahalenin orantısız olmadığı değerlendirilmiştir (öğretmenlik mesleğinin önemine ve etki alanına ilişkin olarak bkz. Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 54; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 43; öğretmenlik mesleğinin potansiyel etkilerine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı için bkz. Mahi/Belçika, B. No: 57462/19, 3/9/2020, § 32).

21. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

22. Başvurucu, eylem ve soruşturmaya başlama tarihine ilişkin birtakım açıklamalarda bulunarak soruşturmanın zamanaşımına uğradığını ve bu durumun gözetilmemesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini de ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi kamu görevlisine disiplin cezası şeklinde yapılan bir müdahaleyi benzer iddialar yönünden incelediği Pınar Çankaya Ulaş (B. No: 2018/9270, 19/11/2019) kararında, somut olaydaki meselenin zamanaşımının başlangıcıyla ilgili hukuk kurallarının yorumundan ziyade soruşturmanın hangi somut olgudan başlatılacağıyla ilgili olduğunu, uyuşmazlığa ilişkin maddi vakıaları değerlendirmenin, yorumlamanın ve nitelemenin derece mahkemelerinin takdirinde olduğunu, somut başvuruda ise açık ve görünür bir ihlal bulunmadığından adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla anılan kararla benzer şartlara sahip mevcut başvuruda da söz konusu kararda yapılan değerlendirmeler ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

B. Tüzel Kişi Başvurucu Yönünden

23. Başvuru, münhasıran gerçek kişi başvurucuya uygulanan disiplin cezasına ilişkindir. Somut olayda başvurucu sendikaya herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bununla birlikte başvurucu, sendika tüzel kişiliğinin haklarını doğrudan etkileyen somut bir olgu ileri sürmemiştir. Dolayısıyla tüzel kişi başvurucunun ihlale konu edilen işlem nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği söylenemez. Buna göre başvurunun tüzel kişi başvurucu yönünden kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § § 39-47).

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerçek kişi başvurucu yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Gerçek kişi başvurucu yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Tüzel kişi başvurucu yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/4/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2018/37932 esas sayılı dosyada, sayın çoğunluk başvurucunun Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Aşağıda açıkladığım gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.

Başvurucu olaya konu sosyal medya paylaşımlarını yaptığını kabul etmiştir. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Devlet Memurları Kanun’un 125. Maddesinde yer alan “memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Başvurucu hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuş idare mahkemesi disiplin dosyası ceza soruşturması verilen mahkumiyet kararını esas alarak davanın reddine karar vermiştir.

Başvurucu, savunmasında sosyal medya paylaşımlarının tarih itibariyle YPG örgütünün devlet tarafından terör örgütü olarak nitelendirilmediğini bu yapının terör örgütü olduğunu bilmediğini ileri sürmüştür. Hakkındaki ceza yargılamasında verilen hapis cezasının CMK 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmadığını belirtmiştir.

Başvurucu, dilekçesinde özellikle eylemin kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında gerçekleşmediğini özel alanı ile sınırlı olduğunu görevine sirayet etmediğini belirtmiştir. Ayrıca disiplin soruşturması işleminin 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra verildiğini idare mahkemelerinin bu hususu değerlendirmediğini belirtmiştir. Ceza yargılamasında verilen mahkumiyet hükmünün hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında değerlendirildiğinden düzenlemenin özelliği gereği hakkında bir mahkumiyet hükmünün olmadığını bu durumun derece mahkemelerince değerlendirilmediğini belirtmiştir. Ayrıca disiplin cezasına esas paylaşımlar ile ilgili erişimin engellenmesi veya içeriğin yayından kaldırılması ya da yasaklama kararı bulunmadığını Facebook şirketi tarafından da hesapların bloke edilmediğini bu paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında kalması gerektiğini belirtmiştir.

Başvuruya konu müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... ilkesine aykırı olamaz.”

Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı söylenebilir. Müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi bakımından değerlendirilmesi buna göre karar verilmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda kararda ifade özgürlüğünün demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk yönünden çok sayıda kararı vardır; “ İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Bununla birlikte kamu gücünü kullanan organlar değerlendirmelerinde ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu gözönünde bulundurmak zorundadır.” (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

Anayasa Mahkemesi karar sonucuna ulaşırken daha önceki mahkeme tarafından ortaya konulan kriterlere uygun bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını paylaşımların kişinin tabii olduğu statü hukuku ve ifade özgürlüğü bağlamında yapılan değerlendirmeler hangi sonuca ulaştığını açıkça ortaya koymalıdır.

Anayasa Mahkemesi2018/21380 E. 3/11/2022 tarihli kararında kamu görevlilerinin sosyal medya paylaşımları ile ilgili kriterleri belirlemiştir. Buna göre

“Açıktır ki idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımıyla tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 657 sayılı Kanun’un 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunmayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunmaz. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir (Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, § 30).

Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44).

Hiç şüphesiz anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez (Sinan Akbulut, § 32).

Kamu görevlileri tabi oldukları ve zikri geçen devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaktır. Disiplin uygulamaları, devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; bu uygulamaların hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi, sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Somut olayda başvurucunun bir siyasi partinin bazı mensuplarına yönelik kullandığı ifadeleri içeren iletisini (bkz. § 28) sosyal medya hesabından paylaşmasının herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunma olarak kabul edildiği de gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerinin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir (Sinan Akbulut, § 34):

i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).

ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamasının değil siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilecek açıklamalar propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bir kamu görevlisinin açıkladığı düşünceyi yahut başvuruya konu olayda olduğu gibi başkalarınca açıklanan bir düşünceyi yorumsuz bir şekilde paylaşmasının başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için ise açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez.

- Kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- açıklamanın yapıldığı koşullarda siyasi partiler lehine veya aleyhine başkalarını ikna çabası olarak vasıflandırılmaya elverişli olduğunun,

- Somut olayın koşullarında kamu görevlisi, düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).

iii. Buna ilaveten yaptığı bir düşünce açıklamasının bizzat kamu görevlisini siyasi kutuplaşmanın bir parçası hâline getirdiği veya siyasi kutuplaşmaya neden olduğu yahut kamu görevlisinin apolitik görüntüsünü bozduğu tespit edilmeli ve bunların kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlilerinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).

iv. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesinin bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmesi gerekmektedir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; öğretmenlerin bir otorite figürü olmasından hareketle meslek hayatında tabi olduğu ödev ve yükümlülükleri belirli bir dereceye kadar okul dışında devam ettirmesinin gerekli olduğuna ilişkin geniş değerlendirmeler için bkz. Elif Güneysu, § 54; Cem Özaydın, §§ 42, 43).

v. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca (bkz. § 32) ulaşılabileceği, başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).

vi. Değerlendirmelerin oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılması gerekmektedir (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).”

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde başvurucu savunmasında dile getirdiği paylaşımların özel hayat kapsamında kaldığı, soruşturmanın zamanaşımına uğramasına rağmen sonuçlandırıldığı hususlar derece mahkemelerince yeterince gerekçelendirilmemiştir.

İnternetin insan hayatına girmesi ile beraber sosyalleşmenin farklı mecralarda da sağlandığı göz önüne alınmalıdır. Facebook mecrasının da bu araçlardan bir tanesi olduğu bilinmektedir. Bu mecra da yapılan paylaşımlar hakkında mahkemelerin ve idarenin yaklaşımını disiplin anlamında yukarıda belirtilen ifade özgürlüğünün demokratik toplumun gerekleri anlamında korunabilmesi için katı bir yaklaşım sergilenmemesi gerektiği açıktır. Somut olay bu bağlamda değerlendirildiğinde kamu görevlisi hakkında ihraç ile sonuçlanan bir cezanın orantısız olduğu bilinmelidir. Kamu otoriteleri ve derece mahkemeleri başvurucunun birey olması sıfatı nedeniyle görüş sahibi olma, ülke sorunları ile ilgilenme, gündemdeki sosyal konular ile ilgili görüş serdetme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma hakları konusunda ifade özgürlüğünü ihlal etmediği sonucuna ulaştıracak gerekçeler ortaya koymamışlardır.

Başvurucu hakkında kurulan hükmün CMK 231/5 uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini derece mahkemelerince bu hususun değerlendirilmediğini bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de belirtmiştir. Başvurucunun bu iddiası ile ilgili olarak Sayın çoğunlukça gerekçe ortaya konulmamıştır.

Anayasa Mahkemesi 21/10/2021 tarih 2016/12847 E. Sayılı dava dosyasında; yargılamaya konu olmuş eylemler ile ilgiliceza yargısınca hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş kişiler ile ilgili idarenin ve idari yargının yaklaşımının nasıl olması gerektiği konusunda ilkeleri ortaya koymuştur.

Anayasa Mahkemesi 21/10/2021 tarih 2016/12847 E. Sayılı bunun yanında 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre HAGB, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesini ifade etmektedir. HAGB durumunda sanık, beş yıl denetim süresine tabi tutulmakta; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği takdirde hakkında verilen mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmektedir.

HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır.

Yukarıda yer verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kurumunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (bkz. §§ 21, 22).

5271 sayılı Kanun'da HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmiştir. Yargıtayın içtihadında da HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği, yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı ve herhangi bir sonuç doğurmadığı hususlarına yer verilmiştir.

HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015).

Nitekim Anayasa Mahkemesinin birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceği, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir.”

Başvuruya konu uyuşmazlıkta ise HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemeye karşın idare ve derece mahkemelerince bu durum dikkate alınmamıştır. Derece mahkemelerince yeterli gerekçe ortaya konulmamıştır. Başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yukarıda belirttiğim gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği düşüncesiyle Sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Necbir Atılgan ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası [1.B.], B. No: 2018/37932, 12/4/2023, § …)
   
Başvuru Adı NECBİR ATILGAN VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI
Başvuru No 2018/37932
Başvuru Tarihi 28/12/2018
Karar Tarihi 12/4/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Kamu görevlisi disiplin cezası İhlal Olmadığı
Kişi Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi