TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ASLI LEMAN ATLI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/4065)
Karar Tarihi: 5/10/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucu
Aslı Leman ATLI
Vekili
Av. Bülent Teoman ÖZKAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kolluk görevlilerince kullanılan fiziki güç sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle kötü muamele yasağının, bu olaydan doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle de hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. İddiasına göre başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen protesto gösterileri kapsamında 1/6/2013 tarihinde Kızılay Meydanı (Ankara) ve çevresinde düzenlenen gösterilere katılan bazı kişilerin sosyal medyadan yaptıkları yardım çağrısı nedeniyle sözü edilen yere gitmiş ancak herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamasına rağmen polisin kullandığı gaz bombasına maruz kalıp yere çökmüş, ardından da çok sayıda polisin cop, kalkan ve tekme kullanarak yaptığı saldırıya maruz kalmıştır.
6. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezince (Gazi Hastanenesi) düzenlenen 3/6/2013 tarihli raporda başvurucunun göz kapağı ve göz çevresinde kontüzyon (ezilme, örselenme), burun kemiği kırığı ve yüzeysel kafa travması tarif edilmiştir. Anılan rapora göre başvurucu 2/6/2013 tarihinde getirildiği hastaneden aynı gün çıkmıştır ve başvurucunun on gün istirahat etmesi uygun görülmüştür.
A. Olay Nedeniyle Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç
7. Başvurucu 3/6/2013 tarihinde Çankaya Polis Merkezi Amirliğine (Amirlik) giderek konuyla ilgili şikâyetini bildirmiştir. Başvurucu, şikâyeti nedeniylealınan ifadesinde özetle ilk yardım ihtiyacı duyan insanlara yardım etmek için birtakım pansuman malzemesiyle dolu çantasını da yanına alarak saat 21.00 sıralarında Kızılay’a gittiğini, saat 23.00 sıralarında olaylar şiddetlenince evine gitmek istediğini ancak sıkılan biber gazının oluşturduğu sisin etkisiyle bir alışveriş merkezinin Atatürk Bulvarı yönündeki duvarının kenarına çöktüğünü ve bu sırada üstünden birçok insanının geçtiğini hissettiğini beyan etmiştir. Başvurucu ifadesinin devamında sis biraz açılınca başlarında kask ve gaz maskesi olan birkaç polisin copla ve tekme ile kendisine vurup üzerine doğru zıpladığını, iki polisin saldırgan polislerin elinden kurtararak kendisini olay yerinden uzaklaştırdığını söyleyerek yaralanmasına neden olan polislerden şikâyetçi olmuştur.
8. 6/6/2013 tarihinde Amirliğe bir dilekçe ile başvuran başvurucu, saldırıya alışveriş merkezinin önündeki kaldırımda ve S... ile K...adlı işyerlerinin arasında uğradığını belirterek MOBESE kameraları ile sözünü ettiği işyerlerinin güvenlik kameralarının olay zamanına ait kayıtlarının soruşturma dosyasına alınmasını talep etmiştir.
9. Başvurucunun dilekçesinde belirttiği işyerlerinin kolluğa verdiği dilekçelere göre S... adlı işyerinin Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ile Atatürk Bulvarı'nı gören bir dış cephe kamerası bulunmamaktadır, K... adlı işyerinin kameraları ise yalnızca çalışma alanını görmektedir. Ayrıca kolluk görevlilerince yapılan tespite göre olay yeri yakınındaki ANK-280 sabit Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (KGYS) kamerası ve ANK-281 numaralı hareketli kamera Gezi Parkı eylemleri sırasında kırılmıştır. Bu nedenle bahsi geçen kameralar olayın gerçekleştiği zaman diliminde kayıt yapmamıştır. Öte yandan kolluk görevlileri, alışveriş merkezinin bulvar tarafındaki döner kamera ile alışveriş merkezinin önünü ve asansör civarını gören kameranın 1/6/2013 tarihinde saat 22.00-00.00 saatleri arasında kaydettiği görüntüleri elde etmiştir (İlgili belgede kameranın hangi bulvarı gördüğü belirtilmemiştir.).
10. Başvurucu 7/6/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) bir dilekçe vererek konuyla ilgili şikâyetini yinelemiştir. Başvurucunun aynı gün Başsavcılıkça alınan ifadesi şöyledir:
“... Sosyal medyada gördüğüm mesajlar doğrultusunda Kızılay’da miting olduğunu biliyordum, mitinge katılmadım ancak oradaki insanların akşam saatlerinde yardıma ihtiyacı olduğunu sosyal medyadan öğrenince ilkyardım çantası hazırlayıp Kızılay’a gittim. Meclis’in oradan geçerken polisler barikat kurmuştu, bana ‘Kızılay’a gitmeyin göstericiler dağılacak’ dedi, bende çantamı gösterip izin istedim, izin verdi. Bende Kızılay’da bulunduğum sürece gidiş amacıma uygun davrandım. K... AVM’nin önünde S...ın önünde yoğun bir gaz dumanı altında kaldım, maske olmasına rağmen gaz etkisini gösterdi, nefes alamaz oldum. Yere çökerek sindim, bu arada çok sayıda polisin öfkeli, şiddetli cop, kalkan ve tekme darbelerine maruz kaldım. Bana vuran polislerin kask numarasını da alamadım ancak S...ın güvenlik kamerası K... Pastanesinin ve Mobese kameraları incelenmesi durumunda ortaya çıkacaktır. Ayrıca orada bir profesyonel kamera çekimi de mevcuttu, kimin çektiğini bilmiyorum. bu 8-9 polisin tekme ve tokatlarından yine farklı 2 polis memuru beni kurtardı ve bir noktaya kadar taşıyıp beni bıraktılar. Ben orada bayılmışım, kendime geldiğimde tanımadığım genç bir şahıs beni hastaneye götürmüş. Bir kaç hastaneye götürdü, durumum ağır olduğu için teçhizatlı bir hastaneye götürülmem söylenmiş, bende Gazi Hastanesine gittim, tedavi yaptırdım... Ayrıca S..., K... ve Mobese kameralarının kayıtlarının alınarak kayıtlar silinmeden incelenmesini istiyorum.”
11. Başsavcılığın talebi üzerine başvurucuyu muayene eden Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünde görevli bir adli tıp uzmanı, düzenlediği 7/6/2013 tarihli raporda yaralanması nedeniyle başvurucunun yaşamsal tehlike geçirmediğini, yaralanmanın basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığını ve kemik kırığının hayati işlevleri hafif ölçüde etkilediğini belirtip Gazi Hastanesince düzenlenen2/6/2013 tarihli bir rapordaki tespitlere yer vermiştir. Buna göre başvurucunun vücudunun birçok bölgesinde ekimoz bulunmaktadır ve başvurucunun burnundaki kırık, minimal deplase kırığıdır.
12. Başsavcılık 3/7/2013 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğünden polis tarafından olay tarihinde olay yerindeki toplumsal bir olaya müdahale edilip edilmediğinin tespit edilerek konuyla ilgili tutanakların, müdahale eden polislerin kimlik bilgilerinin ve varsa olayla ilgili kamera kayıtlarının gönderilmesini, olay zamanını ve mahallini kapsayacak şekilde civardaki kamu kurumları ile özel işyerlerinin kamera görüntülerinin temin edilmesini, başvurucu hakkında toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili düzenlemelere aykırı hareket ettiği iddiasıyla soruşturma yapılmışsa söz konusu soruşturmaya ait evrakın yollanmasını istemiştir.
13. 10/7/2013 tarihinde Başsavcılık, olay zamanına ait kamera kayıtlarının celbi için Kızılay’daki bir alışveriş merkezine müzekkere yazmıştır.
14. İki kolluk görevlisinin düzenlediği 10/7/2013 tarihli tutanağa göre Kızılay’daki alışveriş merkezine ait kameraların kaydettiği görüntüler on beş gün aralıklarla otomatik olarak silinmektedir ancak Çankaya Emniyet Müdürlüğü alışveriş merkezine gönderdiği 6/6/2013 tarihli yazıyla 1/6/2013 tarihinde 22.00-00.00 saatleri arasında kaydedilen görüntüleri istemiş ve bu yazıya istinaden görüntüler bir polise teslim edilmiştir (Tutanakta teslim edilen görüntülerin 6/6/2013 tarihine ait olduğu belirtilse de Çankaya Emniyet Müdürlüğünün istem yazısında geçen tarih 1/6/2013’tür. Bu nedenle tutanakta yazım hatası olduğu değerlendirilmiştir.).
15. Ankara Emniyet Müdürlüğü 27/8/2013 tarihli yazıyla, 1/6/2013 tarihinde Kızılay bölgesindeki şiddet içerikli kanuna aykırı eylemin sonlandırılarak kamu düzeni ve güvenliğinin yeniden tesis edilmesi için eylemci gruba orantılı şekilde tazyikli su ve gaz sıkıldığı ancak başvurucu hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı konusunda Başsavcılığı bilgilendirmiştir. Bahsi geçen yazının ekinde olay tarihinde Kızılay ve çevresinde yapılan eylemler nedeniyle düzenlenen tutanaklar, görevlendirme belgeleri ve bazı görüntü kayıtları Başsavcılığa gönderilmiştir.
16. Başsavcılık, Ankara Emniyet Müdürlüğünden temin ettiği dört DVD ile üç CD'de yer alan video kayıtlarını ve fotoğrafları bilirkişiye inceletmiştir. Bilirkişi tarafından hazırlanan 31/7/2014 tarihli raporda şu hususlar belirtilmiştir:
- Başvurucuya ait net bir görüntüye ulaşılamamıştır.
- Bir grup polis, alışveriş merkezinin Atatürk Bulvarı tarafındaki iki vatandaşı tekme ve coplarla darbetmiştir ancak kamera açısı ve olay yerinin karanlık olması nedeniyle darbedilen kişilerden birinin başvurucu olup olmadığının tespiti mümkün olamayacaktır. Aynı nedenle polis memurlarının yüzleri ile kask numaraları da tespit edilemeyecektir.
- Başvurucunun iki polis tarafından olay yerinden uzaklaştırıldığı yönünde bir görüntü bulunmamaktadır.
17. Başsavcılık 2/8/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne bir müzekkere yazarak hukuka aykırı olarak ve zor kullanma sınırını aşarak başvurucunun yaralanmasına neden olan polis veya polislerin açık kimliklerinin tespit edilmesini istemiştir.
18. Ankara Emniyet Müdürlüğünün 6/9/2016 tarihli cevap yazısında daha önce gönderilenler dışında ellerinde konuyla ilgili belge bulunmadığı, ayrıca 15/7/2016 tarihli darbe girişimi sırasında atılan bir bombanın etkisiyle ana su şebekesinin patladığı, arşiv suyla dolduğu için 2015 ve önceki yıllara ait arşiv kayıtlarının tamamen kullanılamaz hâle geldiği açıklanmıştır.
19. 2017 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü, Başsavcılığa gönderdiği iki yazıda başvurucunun yaralanmasına neden olan görevli/görevlilerin tespiti için gerekli çalışmaların devam ettiğini ve suç işlediği iddia edilen görevli/görevlilerin tespiti hâlinde ayrıca haber verileceğini belirtmiştir.
20. Başsavcılık şüpheli veya şüphelilerin araştırılması ve tespit edilmesi hâlinde yapılan işlemle ilgili olarak her üç ayda bir bilgi verilmesi için Ankara Emniyet Müdürlüğüne11/6/2018 tarihinde bir yazı göndermiştir.
21. Kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 11/6/2018 tarihli bir tutanakta şüpheli veya şüphelilerin tespit edilemediği ve arama çalışmalarının devam ettiği belirtilmiştir.
22. Başsavcılık başvurucunun yaralanmasına neden olan ve kimliği tespit edilemeyen şüpheli/şüpheliler hakkında 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı vermiştir. Karara göre kimliği tespit edilemeyen şüpheli/şüphelilere isnat edilen suç kasten yaralama, şüpheli/şüphelilere isnat edilen eylemin ihlal ettiği norm ise 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesinin (3) numaralı fıkrasıdır. Ayrıca şüpheli/şüphelilere isnat edilen eylemle ilgili dava 1/6/2028 tarihinde zamanaşımına uğrayacaktır.
23. Soruşturma dosyası Başsavcılığın zamanaşımı ile ilgili bürosuna gönderilmiştir.
24. Daimî arama kararından sonra kolluk görevlileri şüpheli veya şüphelilerin tespit edilemediği ve arama çalışmalarının devam ettiği yönünde zaman zaman tutanak düzenlemiştir.
B. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç
25. Başvurucu, olaydan doğan maddi ve manevi zararların ödenmesi talebiyle 30/5/2014 tarihinde vekili aracılığıyla İçişleri Bakanlığına müracaat etmiştir. Başvurucu dilekçesinde özetle yaralanmasına neden olan polislerin kimlikleri tespit edilemese de elde edilen güvenlik kamerası kayıtları ile MOBESE görüntülerine göre kolluk görevlilerinin kendisini kasten yaraladığını ve idarenin olaydan hem kusuru nedeniyle hem kusursuz olarak sorumlu olduğunu iddia ederek 50.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Başvurucuya göre idare, çalıştırdığı ajanı seçme ve denetleme bakımından yetersiz kalmış; uzman personel istihdam etmemiş ve ajanlarını yeterince eğitmemiştir.
26. İçişleri Bakanlığınca talebi reddedilen başvurucu 5/9/2014 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde tam yargı davası açarak kendisine maddi tazminat olarak 500 TL, manevi tazminat olarak ise 100.000 TL ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Yargılama sürecinde başvurucu bir vekille temsil edilmiştir.
27. Davalı idarece verilen savunma dilekçelerinde başka hususlar yanında başvurucunun uğradığı zarara bir idari eylemin neden olduğuna ilişkin somut, açık ve şüpheden uzak delil bulunmadığı, başvurucunun makul tedbirler almaksızın olayların merkezinde bulunduğu, zararın başvurucunun kendi kusurundan ileri geldiği ve olayla ilgili ceza soruşturmasının sonucunun beklenmesi gerektiği savunulmuştur.
28. Başvurucu, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde görevli olan nöroloji alanında uzman üç profesörün düzenlediği 8/11/2013 tarihli sağlık kurulu raporunu 1/7/2015 tarihinde İdare Mahkemesine sunmuştur. Anılan rapora göre başvuruya konu olay nedeniyle başvurucunun burnunda ve kaburgasında kırık, karaciğerinde ise yırtık oluşmuştur. Başvurucu günlük hayatını ve çalışmasını etkileyecek ölçüde hatırlama güçlüğü çekmektedir. 2/7/2013 tarihinde yapılan testlerde kısa süreli görsel belleğin kayıt ve/veya geri çağırma işleminde kusur saptanmıştır ve başvurucuya posttravmatik (travma sonrası) stres bozukluğu yönünden psikiyatri polikliniğine başvurması önerilmiştir. Raporda belirtildiği kadarıyla başvurucuya konulan kesin tanı, amnezi ile boyun ve baş yaralanmasıdır. Bununla birlikte raporda yer alan kaburgada kırık, karaciğerinde ise yırtık oluştuğuna dair bilginin başvurucunun beyanına dayandığı değerlendirilmiştir zira başvurucu hakkında daha önce düzenlenen tıbbi belgelerde bu yönde bir bilgi bulunmamaktadır (bkz. §§ 6, 11).
29. İdare Mahkemesi başvurucudan olay nedeniyle yürütülen ceza soruşturması ve maddi tazminat talebinin dayanağını oluşturan zarar kalemleri ile ilgili bilgileri içerir belgeleri, davalı idareden ise olayla ilgili farklı görüntü kayıtları varsa gönderilmesini yoksa mevcut kayıtların yakınlaştırma ve netleştirme imkânları kullanılmak suretiyle elde edilmiş hâllerinin gönderilmesini istemiştir.
30. Ankara Emniyet Müdürlüğü, olaya ait başka görüntü kayıtlarının bulunmadığı ve şüphelinin yer aldığı zaman aralığı ile eşkâl bilgilerini içerir tutanak bulunmadığından yakınlaştırma ve netleştirme işleminin yapılamadığı yönünde İdare Mahkemesine bilgi vermiştir.
31. Başsavcılık; İdare Mahkemesinin talebi üzerine olayla ilgili olarak soruşturma dosyasında bulunan farklı görüntü kayıtlarını ile fotoğrafları içerir DVD’leri, başvurucunun kolluk ve Başsavcılık ifadelerini içerir tutanakların birer suretini İdare Mahkemesine göndermiş ve soruşturmanın derdest olduğunu bildirmiştir.
32. İdare Mahkemesinin talebi üzerine başvurucu; Başsavcılığın elindeki görüntüler dışında başka görüntü bulunmadığını, olay gecesi boynunda beyaz bir atkı olduğunu, olay gününe ait görüntülerde koşan beyaz atkılı kişinin kendisi olduğunu belirten bir dilekçeyi İdare Mahkemesine sunmuştur.
33. İdare Mahkemesi, başvurucuda meydana gelen zararın kaynağının idari bir eylem olduğuna yönelik somut, açık, şüpheden uzak ve net bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davayı 15/12/2016 tarihinde reddetmiştir.
34. Başvurucu, İdare Mahkemesince verilen karara karşı 6/4/2017 tarihinde istinaf başvurusu yapmıştır. Dilekçesinde başvurucu, başka hususlar yanında Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşanan bazı ölüm ve yaralama olaylarına değinerek yargının söz konusu ölüm ve yaralanma olayları ile polis müdahalesi arasında bağ kuramamasının polis şiddetini artırdığını öne sürüp illiyet bağı bulunmuyorsa ölüm ve yaralanma olaylarının nasıl meydana geldiğini sorgulamış; tanık ifadeleri ışığında ceza soruşturmasının belli bir aşamaya gelmesinin beklenmesi için İdare Mahkemesince verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.
35. Başvurucunun istinaf istemini inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (İstinaf Dairesi) Başsavcılıktan olay nedeniyle yürütülen ceza soruşturmasının dosyasının bir örneğini temin ederek incelemiş ve Başsavcılıkça alınan bilirkişi raporunun içeriğine işaret ederek başvurucunun istinaf istemini 22/11/2017 tarihinde reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
36. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“ 1. İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
37. 2577 sayılı Kanun’un “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
38. 5237 sayılı Kanun’un “Kasten yaralama” kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
3) Kasten yaralama suçunun;
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında ... artırılır.”
39. 5237 sayılı Kanun’un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” kenar başlıklı 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi, 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve 13. maddesi şöyledir:
“Madde 3:
Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.
Madde 6:
Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...
Madde 13:
Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
41. Avrupa İnsan Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme’nin 13. maddesi, bu maddenin onlara yüklediği yükümlülüklere uyma şekilleriyle ilgili olarak Sözleşmeci devletler belli bir takdir yetkisine sahip olsalar da sonuç olarak yetkili ulusal makamı Sözleşme’ye dayanan bir şikâyetin içeriğini öğrenmeye ve uygun giderimi sunmaya yetkili kılan bir iç hukuk yolunun bulunmasını gerektirir. 13. maddeden kaynaklanan yükümlülüğün kapsamı başvurucunun Sözleşme’ye dayandırdığı şikâyetin niteliğine göre değişir. Ancak 13. maddenin aradığı yol hem teoride hem de uygulamada etkili olmalı yani özellikle de kullanılması savunmacı devletin fiil veya ihmalleriyle haksız bir şekilde engellenmemelidir. Bir kişinin devlet ajanları tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığına dair savunulabilir bir iddia formüle etmesi durumunda 13. madde anlamında etkili yol kavramı, gerektiği yerde bir tazminat verilmesinin yanında sorumluların kimliklerinin belirlenmesi ve cezalandırılmalarını sağlayacak ve şikâyetçinin soruşturma sürecine etkili katılımını içerecek etkili ve derinlikli soruşturmaların yapılmasını gerektirir (El-Masrî/Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 39630/09, 13/12/2012, § 255).
42. AİHM, yukarıda anılan El-Masrî/Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti başvurusunda başvurucunun Sözleşme’nin 3. maddesinden kaynaklanan haklarını ileri sürebilmek için Sözleşme’nin 13. maddesi anlamında etkili hiçbir yola sahip olmadığına yönelik şikâyetini de esastan incelemiştir (Sözü edilen başvuru, başvurucunun şikâyetinin savcılıkça reddedilmesinden sonra fakat bu kararın başvurucuya tebliğinden önce yapılmıştır). AİHM yaptığı incelemede öncelikle başvurucunun Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiği iddiasının esasını soruşturma makamın önünde dile getirdiğini, şikâyetiyle ilgili ciddi bir soruşturma yapılmadığını ve Sözleşme’nin 3. maddesinden kaynaklanan haklarının ihlalinden savunmacı devletin sorumlu olduğuna karar verdiğini belirterek başvurucunun şikâyetinin 13. maddesi anlamında savunulabilir nitelikte olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra 13. madde için başvurucunun sorumluların kimliklerinin belirlenmesi ve cezalandırılmaları ile bir tazminat verilmesine götürecek somut ve etkili yolları kullanabilmesi gerektiğini ancak somut olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini ve ceza soruşturmasının etkisizliğinin tazminat davası açma olasılığı dâhil başka yolları da her türlü etkililikten yoksun bıraktığını belirterek Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiş, daha önce benzer davalarda böylesi koşullarda bir tazminat talebinin teorik ve aldatıcı bir talep olacağını ve başvurucunun tazminat almasını sağlamayacağına hükmettiğini hatırlatmıştır (El-Masrî/Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, §§ 258-262).
43. Öte yandan AİHM; iki başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine dair şikâyet yönünden tüketilmesi gereken yolun ceza soruşturması olduğu, tazminat davasının başvuru süresinde etkili olmadığı ve ceza soruşturmasından sonra süresi içinde başvuru yapılmadığı gerekçesiyle yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulmuştur. Tazminat davasının adil olmadığına dair şikâyetleri ise bir başvuruda ayrıca incelememiş, diğer başvuruda da adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir (adil yargılanma hakkı kapsamında ayrı inceleme yapılan başvuru için bkz. Tercan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 64964/09, 19/9/2017, §§ 13-21; adil yargılanma hakkı yönünden inceleme yapılmayan başvuru için bkz. Güzüpek/Türkiye (k.k.), B. No: 51181/10, 26/2/2019, §§ 35-48).
44. Başvuruya uygulanabilir nitelikteki uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 43-61.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Anayasa Mahkemesinin 5/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucu, olay tarihinde polislerin saldırısına maruz kalarak yaralandığını ve saldırının gösterinin dağıtılması amacının dışında yapıldığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiği iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; Gezi Parkı eylemleri sırasında polislerin güç kullanması sonucu meydana geldiğini ileri sürdüğü ölüm ve yaralanma olaylarına değinerek özetle söz konusu olayların sebebinin idare ve yargı organlarınca açıklanması gerektiğini, bu olaylar ile güç kullanımı arasında illiyet bağı kurulamamasının devletin vatandaşına sahip çıkamadığını gösterdiğini, çalıştırdığı ajanı seçme ve denetleme bakımından idarenin yetersiz kaldığını, ayrıca idarenin uzman personel istihdam etmediği gibi ajanlarını yeterince de eğitmediğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde soruşturma makamlarınca başvurucunun şikâyetlerinin tespit edilmesinden sonra olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin belirlenmesi için gerekli adımların eksiksiz bir şekilde atılarak soruşturmanın özenle yürütüldüğü, özellikle göstericilerin şiddet içeren eylemleri ve önü alınamayacak olayların meydana gelmesinin kuvvetle muhtemel olması nedeniyle kolluk kuvvetleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının mutlak surette gerekli hâle geldiği ve fiziksel güce başvurulmadığı takdirde polis memurlarına yönelik saldırıların devam edeceğinin ve yürüyüş güzergâhı üzerindeki vatandaşlara ve binalara zarar verilmeye devam edileceğinin açık olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca asayişin ve kamu düzeninin sağlanması, vatandaşların gerek ticari faaliyetlerine gerekse günlük rutin hayatlarına güvenli bir şekilde devam edebilmeleri için müdahalenin kaçınılmaz olduğu, polislere yönelen saldırıların bertaraf edilebilmesi için de güç kullanılmasının zorunlu hâle geldiği açıklanmıştır.
48. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında kısaca devletin vatandaşların yaşamını korumakla yükümlü olduğunu ve polisleri keyfî olarak olaydan sorumlu tutmadığını iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddialarının özü; devletin bireyleri işkence, eziyet ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye veya cezaya tabi tutmama yönündeki yükümlülüğünün somut olayda ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının (bkz. § 46) kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
50. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
51. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
52. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (birçok karar arasından bkz. Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 72).
53. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence, eziyet ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye veya cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Anılan yasağın maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Elif Aydın Dost, B. No: 2014/19954, 12/6/2018, § 35).
54. Başvurucunun kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri, negatif yükümlülüğün ihlal edildiğine yöneliktir.
55. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü-bireyin Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması koşuluyla- her türlü fiziksel ve ruhsal saldırıya ilişkin olaylardan sorumlu kişilerin belirlenmesini ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar veya ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 75).
56. Fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırı olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz cezai nitelikte olmalıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 76) ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarının başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Nevzat Koçak, B. No: 2015/11217, 9/10/2019, § 42).
57. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği şikâyetleriyle ilgili soruşturmaların etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Nevzat Koçak, § 43).
58. Diğer taraftan başvurucunun yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Nevzat Koçak, § 44).
59. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvurucudan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunması beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucu, durumun farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Nevzat Koçak, § 45).
60. Somut olayda başvurucunun şikâyeti sonrasında bir ceza soruşturması başlatılmış ve başvurucunun talep ettiği kamera görüntüleri de dâhil bazı delillerin toplanması için bazı adımlar atılmıştır. Daha sonra başvurucunun kesin adli raporu alınmış ve elde edilen kamera görüntüleri ile fotoğrafların içeriğinin tespiti için bilirkişi incelemesine başvurulmuştur. Başsavcılık 2/8/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne bir müzekkere yazarak hukuka aykırı olarak ve zor kullanma sınırını aşarak başvurucunun yaralanmasına neden olan polis veya polislerin açık kimliklerinin tespit edilmesini istese de Ankara Emniyet Müdürlüğü 6/9/2016 tarihli cevap yazısında daha önce gönderilenler dışında ellerinde konuyla ilgili belge bulunmadığını bildirmiştir. İleri aşamada soruşturmanın ilerlemesine imkân veren umut verici bir gelişme yaşanmamıştır. Nitekim Başsavcılık 27/11/2018 tarihinde daimî arama kararı vermiştir.
61. Ankara Emniyet Müdürlüğünün 6/9/2016 tarihli yazısının ardından soruşturmanın ilerlemesine imkân veren umut verici bir gelişme yaşanmadığı dikkate alındığında başvurucunun ceza soruşturmasının pasif bir durumda olduğunu anlaması için gerekli özeni göstermediği açıktır. Anayasa Mahkemesine göre başvurucu, soruşturmanın etkisiz bir hâl aldığını 6/9/2016 tarihinden makul bir süre sonra fark ederek bireysel başvuru yapmalı ve tam yargı davasının sonuçlanmasını beklememelidir. Bu nedenle26/1/2018 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
62. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu özetle idari hizmetin işleyişi sırasında gerekli önlemlerin alınmaması ve hizmetin iyi işlememesi durumlarında ortaya çıkan zarardanidarenin kusuru nedeniyle sorumlu olduğunu, etkili bir araştırma yapılmadığını ve Başsavcılıkça yürütülen ceza yargılamasının sonucu beklenmeden hukuka aykırı bir karar verildiğini belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre vatandaşları devletin ilgisizliğinden koruyacak bir hukuk mekanizmasının kalmadığı yönündeki kaygı yaralayıcıdır.
64. Bakanlık görüşünde özetle kolluk görevlilerinin ölçüsüz müdahalede bulunduğu iddiası ile yaralanma arasında idare hukuku bağlamında illiyet bağını gösteren savunulabilir bir bilgi veya belge ortaya konulamadığı ve somut olayda tam yargı davasının reddedilmesinin hak ihlali olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda yer alan iddiaların bir kısmını yineleyip yaşadığı fiziksel mağduriyet yanında hukuki sürecin de mağduru olduğunu öne sürmüştür.
66. Daha önce de ifade edildiği gibi fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırı olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz cezai niteliktedir (bkz. § 56) ancak bu durum, sözü edilen saldırılar yönünden tamamlayıcı bir giderim yolu olarak tazminat davasının da öngörülmesine engel değildir. Hatta Anayasa’nın 40. maddesi kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini sağlayacak yargısal mekanizmalar ihdas edilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddeleri uyarınca açılacak tam yargı davası bu tür durumlarda tazminata hükmetme imkânı sağlamaktadır. Bu itibarla kamu görevlilerinin kasıtlı kötü muameleleri sebebiyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davası sürecine ilişkin şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvenceye bağlanan kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde teminat altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında bireysel başvuruya konu edilmesi mümkündür (Abdullah Yaşa [GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020, § 46).
67. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağıyla bağlantı olarak etkili başvuru hakkı yönünden inceleme yapabilmesi için ya soruşturma veya yargılama makamlarının kamu görevlilerinin kasıtlı kötü muameleleri nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini en azından öz itibarıyla tespit etmeleri ya da ceza soruşturması üzerine süresi içinde yapılmış bir başvuruda söz konusu ihlalin Anayasa Mahkemesince saptanması gerekir. Ayrıca Abdullah Yaşa kararında kötü muamele yasağının esas bakımından ihlal edildiğinin AİHM kararıyla tespit edildiği belirtilerek tazminat davasına ilişkin şikâyetlerin kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (anılan kararda bkz. § 49).
68. Somut olayda Başsavcılığın Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine yönelik bir tespiti bulunmadığı gibi kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddia da süresi içinde bireysel başvuruya konu edilmemiştir. Bu durumda başvurucunun polislerce darbedildiği iddiasıyla açtığı tam yargı davası yönünden dile getirdiği iddiaların kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir. Öte yandan başvurucunun açtığı tam yargı davasına konu uyuşmazlığın-Anayasa’nın idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunu belirten 125. maddesi dikkate alındığında- Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında medeni hakla ilgili bir uyuşmazlık olduğu sarihtir. Bu sebeple başvurucunun bütün ihlal iddialarının (bkz. § 63) adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
69. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
70. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
71. Başvurucunun ileri sürdüğü iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir husus da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.