TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL YÜKSEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/5517)
|
|
Karar Tarihi: 28/1/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
İsmail YÜKSEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah ERKOL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kasten öldürme olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının makul süratle yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun kızı Z.G. ile damadı Zi.G. 14/3/2004
tarihinde öldürülmüştür.
9. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen
26/3/2004 tarihli iddianamede başvurucuların yakınlarının Z.G.nin eski eşi O.P.
tarafından ruhsatsız bir ateşli silah kullanılarak öldürüldüğü iddia
edilmiştir.
10. Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Ceza Mahkemesi)
yapılan yargılamada başvurucu katılan sıfatıyla yer almıştır.
11. Yaptığı yargılama sonunda Ceza Mahkemesi Z.G. ve
Zi.G.yi tasarlayarak öldürdüğü sonucuna vardığı sanığın, tasarlayarak kasten
öldürme suçu nedeniyle 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu'nun 450. maddesine istinaden iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Verilen karara göre sanık
ruhsatsız ateşli silah taşıması nedeniyle de mahkûm edildiğinden
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 1 yıl 1 aylık kısmı, sanığın bir
hücrede geceli gündüzlü tecrit edilmesi suretiyle infaz edilecektir.
12. Gerek sanığın temyiz istemi gerekse hükmün resen
temyiz incelemesine tabi olması nedeniyle Yargıtay 1. Ceza Dairesince yapılan
(Ceza Dairesi) 8/3/2006 tarihli incelemede ölü muayenesi ve otopsi tutanağının
ilk sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmadığı gerekçesiyle hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.
13. Bozma ilamına konu eksikliği tamamlayan Ceza
Mahkemesi 9/5/2006 tarihinde, daha önce verdiği karar doğrultusunda karar
vermiştir.
14. Bahse konu karar hem sanık hem de katılanlar
tarafından temyiz edilmiştir.
15. Ceza Dairesi, başka hususlar yanında 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe
girmesi nedeniyle her bir tasarlayarak kasten öldürme suçu yönünden ayrı ayrı
lehe kanun değerlendirmesi yapılması ve ardından cezaların toplanmasına ilişkin
ilkelere göre yeni bir karar verilmesi gerektiğini belirterek 20/2/2008
tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir.
16. Bozma ilamı sonrası yaptığı yargılama sonunda Ceza
Mahkemesi 5237 sayılı Kanun'un sanığın lehine olduğunu tespit edip sanığın
başvurucunun yakınlarını haksız tahrik altında öldürdüğü sonucuna varmış ve
4/12/2008 tarihli kararıyla sanığın her bir öldürme eylemi için neticeten ayrı
ayrı 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırmasına karar vermiştir.
17. Anılan karar hem sanık hem de katılanlar tarafından
temyiz edilmiştir.
18. Ceza Dairesi, haksız tahrike ilişkin hükümlerin
uygulanamayacağı ve 5237 sayılı Kanun'un 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmesi
nedeniyle her bir tasarlayarak kasten öldürme suçu yönünden ayrı ayrı lehe
kanun değerlendirmesi yapılması ve ardından cezaların toplanmasına ilişkin
ilkelere göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle 24/2/2010 tarihinde hükmün
bozulmasına karar vermiştir.
19. 25/5/2010 tarihli celsede sanığın bozma ilamına karşı
beyanlarını alan Ceza Mahkemesi, Ceza Dairesinin bozma ilamına karşı önceki
kararında ısrar etmiştir.
20. Direnme kararı sanık ve katılanlar tarafından temyiz
edilmiştir.
21. 1/2/2011 tarihinde 15/3/2004 tarihinden itibaren
tutuklu olan sanığın tahliyesine karar veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu (Genel
Kurul) 14/6/2011 tarihinde direnme kararının bozulmasına karar vermiştir.
22. Ceza Mahkemesi 15/12/2011 tarihli celsede Genel
Kurulun bozma ilamına uyulmasına ve kendisine ulaşılamaması nedeniyle bozma
ilamına karşı beyanı alınmak üzere sanık hakkında yakalama emri düzenlenmesine
karar vermiştir.
23. Sonraki 27 celse boyunca sanık hakkında düzenlenen
yakalama emrinin infazını bekleyen Ceza Mahkemesi, 29. celsenin yapıldığı
18/12/2018 tarihinde sanığın önceki savunmaları ile yargılama safahatını
dikkate alarak yakalama emrinin infazını beklemekten vazgeçmiş ve sanığın 5237
sayılı Kanun'un 82. maddesi uyarınca neticeten her bir öldürme eylemi nedeniyle
ayrı ayrı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve sanık hakkında verilmiş
olan aynı neviden cezalar suç tarihine göre lehe bulunan 765 sayılı Kanun'un
70. maddesi uyarınca içtima edilerek sanığın 1 yıl süre ile geceli gündüzlü bir
hücrede tecrit edilmesi suretiyle sadece bir kez müebbet hapis cezasının infazına
karar vermiştir.
24. Sanık ve katılanlar temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
25. Ceza Dairesi, sanık hakkında haksız tahrik
uygulanmaması gerektiğine ilişkin Ceza Dairesi kararına karşı sanığın
savunmasının alındığına işaret ederek Ceza Mahkemesince verilen kararı
22/1/2020 tarihinde onamıştır.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu; makul bir sürede yargılama yapılmadığını,
bu nedenle yargılama sırasında tahliye edilen sanığın kaçtığını ve bir daha
sanığa ulaşılamadığını, sanığın güvenlik güçlerince etkili ve özenli bir
şekilde aranmadığını, Ceza Mahkemesinin iddialarını, sunduğu delilleri ve
yargısal içtihatları dikkate almadan karar verdiğini belirterek adil yargılanma
ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucunun iddialarının özü, yakınlarının ölümü hakkında yetkili bir ceza
soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru yaşam hakkının
etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir.
29. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Başvurucu, yakınlarının ölümü hakkında yürütülen ceza
soruşturması nihayete ermeden bireysel başvuru yapsa da anılan soruşturma,
bireysel başvurunun incelenmesinden önce son bulmuştur. Bu nedenle başvuruya
konu soruşturmanın bütünü dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Başvuruda herhangi bir kabul edilemezlik nedeni
tespit edilmemiştir. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
33. Anayasa'nın 17. maddesinin kendisine yüklediği
pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin yönü uyarınca devlet, şüpheli her ölüm
olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve
gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir
soruşturma yürütmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841,
23/1/2014, § 94).
34. Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir
sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 56).
35. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz,
resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.
36. Son olarak belirtmek gerekir ki olası cezai
sorumluluğun tespiti adına, soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş
ise ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşaması dâhil bütün süreç
Anayasa'nın 17. maddenin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olmalıdır (Filiz
Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Başvurucunun soruşturma makamlarının olaydan haberdar
olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmediğine ve soruşturma
sürecine gerekli ölçüde katılamadığına yönelik bir iddiası yoktur. Ayrıca
başvurucunun yakınlarını öldüren kişi Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada her
bir öldürme eylemi yönünden iki kez müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmış ve
sanık hakkında verilmiş olan aynı neviden cezalar suç tarihine göre lehe
bulunan 765 sayılı Kanun'un 70. maddesi uyarınca içtima edilerek sanığın 1 yıl
süre ile geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmesi suretiyle sadece bir kez
müebbet hapis cezasının infazına karar verilmiştir. Bu nedenle başvuruya konu
edilen ceza soruşturmasının etkili olup olmadığının tespiti yönünden
incelenmesi gereken tek mesele, ceza soruşturmasının makul bir sürat ve özenle
yürütülüp yürütülmediğidir.
38. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp
yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına,
soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
39. Başvuruya konu yargılamada Ceza Dairesinin başka
hususlar yanında haksız tahrike ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı
gerekçesiyle verdiği 24/2/2010 tarihli bozma ilamı 25/5/2010 tarihli celsede
okunup sanığın konuyla ilgili savunması alınmıştır. Buna rağmen tam 7 yıl 3 gün
süreyle sanığın Genel Kurulun verdiği bozma ilamına karşı diyeceklerinin
belirlenmesi için sanık hakkında düzenlenen yakalama emrinin infazı beklenmiştir.
Ayrıca hiçbir şekilde karışıklık arz etmeyen ceza soruşturması süreci; Genel
Kurulun verdiği karara kadar 7 yıl 3 ay, anılan karardan mahkûmiyet kararının
kesinleştiği tarihe kadar da 8 yıl 7 ay 8 gün olmak üzere toplamda 15 yıl 10 ay
8 gün sürmüştür. Söz konusu sürelerin makul olmadığı açıktır. Bu nedenle
başvuruya konu yargılamada görevli yargı mercilerinin benzer yaşam hakkı
ihlallerinin önlenmesinde sahip oldukları önemli rolün zarar görmesine neden
olabilecek şekilde makul özen ve süratle hareket etmedikleri kanaatine
varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
100.000 TL maddi tazminat ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
46. İncelenen başvuruda yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Ne var ki söz konusu ihlal soruşturmanın
makul bir sürat ve özenle yürütülmemesi nedeniyle verilmiş olup soruşturmanın
sonucuna doğrudan etki eden bir sebeple verilmemiştir. Bu nedenle ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmamaktadır.
47. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
48. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Mersin 1. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2011/437) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.