TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAYYİP AKBUDAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/5558)
|
|
Karar Tarihi: 11/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Tayyip
AKBUDAK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Sevinç
HOCAOĞULLARI
|
|
:
|
Av. Öztürk
TÜRKDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun üyesi olduğu
sendikanın çağrısı üzerine iki gün göreve gelmemesi nedeniyle aylıktan kesme
cezası ile cezalandırılmasının örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Arka Plan Bilgisi
8. 2015 yılının Temmuz ayında, Kamu
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
(DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler
Birliğinin (TTB) de aralarında bulunduğu bazı sendika, meslek örgütü, vakıf ve
platformların desteği ile Barış Bloku
(Blok) adı altında bir topluluk kurulmuştur. Adı geçen Blok tarafından bu
tarihten itibaren çeşitli miting, protesto ve yürüyüşler düzenlenmiştir.
9. Ekim ayına gelindiğinde bahsi geçen Blok tarafından gerekli
bildirimler yapılarak 10/10/2015 Cumartesi günü
12.00-16.00 saatleri arasında Ankara'da "barış,
emek ve demokrasi" konulu bir toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye'nin o dönem Suriye'deki savaşa
müdahil olma olasılığına karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) mensubu bazı milletvekilleri de toplantı ve
gösteri yürüyüşüne katılmak suretiyle destek olmuştur. Plana göre göstericiler
Ankara Tren Garı'nda toplanacak ve Talatpaşa Bulvarı,
Opera Meydanı ile Atatürk Bulvarı'nı takiben Sıhhıye
Meydanı'na yürüyecektir.
10. Toplantı günü Ankara Tren Garı önünde kalabalığın toplanmaya
başladığı sırada saat 10.04 sıralarında peş peşe bombalı iki patlama meydana
gelmiş ve yaşanan bu olay nedeniyle 100 kişi hayatını kaybetmiş, 391 kişi de
yaralanmıştır.
11. O dönem basında yer alan haberlere bakıldığında PKK terör
örgütünün 2015 Milletvekili Genel Seçimi'nin
yapılacağı 1 Kasım’a kadar sürecek bir tek
taraflı çatışmasızlık süreci ilanına hazırlandığı ve bunu canlı
bomba saldırılarının yapıldığı 10 Ekim mitinginden bir gün sonrasına denk düşen
11 Ekim 2015 Pazar günü duyuracağı belirtilmişti.
12. Bombalı saldırılara ilişkin olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı 27/6/2016 tarihli iddianameyle 36 şüpheli hakkında Ankara 4. Ağır
Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamede, 14
şüphelinin meydana gelen ölüm ve yaralanmalar nedeniyle anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme, kasten öldürme (nitelikli hâl) ve teşebbüs aşamasında
kalmış kasten öldürme (nitelikli hâl) suçlarından cezalandırılması istenmiş; bu
14 dört kişinin içinde yer aldığı bazı şüpheliler ile diğer 22 şüphelinin ise
resmî belgede sahtecilik, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma,
10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanun'a muhalefet ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından biri
veya birkaçı ile cezalandırılması talep edilmiştir.
13. İddianamenin kabulü üzerine yapılan yargılama sonunda Ceza Mahkemesi
3/8/2018 tarihinde; yakalanmayan sanıklar yönünden ayırma, ölen bir sanık
yönünden ise düşme kararı vermiştir. Ceza Mahkemesi ayrıca diğer suçlarla
ilgili kurduğu hükümler dışında 9 sanığın ölen kişiler yönünden 100 kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla, olay esnasında yaralananlar yönünden
ise 391 kez 27 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir. Ceza davası
istinaf aşamasında derdesttir.
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
14. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
15. Yukarıda zikredilen Türkiye tarihinin en kanlı bombalı
saldırısının yaşanmasından sonra ülkede üç gün ulusal yas ilan edilmiştir.
Sonraki süreçte patlamalarda Hükûmetin sorumluluğu bulunduğunu ileri süren
gruplar birçok kentte saldırıları ve Hükûmeti protesto etmişlerdir.
16. Terör saldırısı üzerine KESK, DİSK, TMMOB ve TTB yetkili
kurulları saldırıyı takip eden üç gün yas ilan edilmesine ve 12-13/10/2015
tarihlerinde grev yapılmasına karar vermiştir. KESK tarafından yapılan
açıklamada bombalı saldırılar sonucunda bir katliam gerçekleştirildiği, onlarca
üyelerinin yaşamını yitirdiği ifade edilmiş; yaşamını yitiren arkadaşlarını
anmak, cenazelerini kaldırmak, faşist katliamı lanetlemek ve sorumluların açığa
çıkarılmasını talep etmek için tüm ülke çapında grev yapılmasına karar
verildiği belirtilmiştir.
17. Siirt Devlet Hastanesinde veri hazırlama ve kontrol
işletmeni olarak çalışan başvurucu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası (SES) Siirt şube üyesidir. Başvurucu, üyesi olduğu Sendikanın bağlı
olduğu KESK'in kararı doğrultusunda kararda
belirtilen tarihlerde iki gün görevine gelmemiştir. İdare, iki gün mazeretsiz
olarak göreve gelmediği gerekçesiyle başvurucuya 1/30 aylıktan kesme cezası
vermiştir.
18. Başvurucu 3/3/2016 tarihinde, disiplin cezasının iptali ve
yapılan kesintinin yasal faiziyle iadesi talebiyle Siirt İdare Mahkemesine
(İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesi 21/12/2016 tarihinde dava
konusu işlemin iptaline ve kesinti yapılan tutarın iadesine karar vermiştir.
19. İptal kararının gerekçesinde; Anayasa'nın 51. ve 90.
maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS/Sözleşme) 11.
maddesine, devlet memurlarının Anayasa'da ve özel kanunda belirtilen hükümler
uyarınca sendikalar ile üst kuruluşlar kurabilecekleri ve bunlara üye
olabileceklerine ilişkin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 22. maddesine yer verilmiştir. Kararda; Anayasa, uluslararası
sözleşme ve kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun üyesi
olduğu Sendikanın bağlı olduğu konfederasyonun aldığı karar uyarınca gerçekleşen
göreve gelmeme eyleminin sendikal faaliyet kapsamında bir fiil olarak kabulü
gerekeceği belirtilmiştir.
20. İdare, karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Gaziantep
Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare Mahkemesi) 8/2/2018 tarihinde istinaf
başvurusunun kabulüne ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.
21. Bölge İdare Mahkemesi ret kararında öncelikle; Anayasa'nın
51. maddesine, AİHS'in 11. maddesine, 657 sayılı
Kanun'un 22. ve 26. maddelerine yer verdikten sonra 25/6/2001 tarihli ve 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun 1. maddesinde
yer alan kanunun amacının kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, mesleki
hak ve menfaatlerinin korunması, geliştirilmesi için oluşturdukları
sendika ve konfederasyonlara ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğuna
dikkat çekmiştir. Mahkeme 4688 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (f)
bendinde yer alan sendikanın kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal,
mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel
kişiliğe sahip kuruluşları ifade edeceği tanımına vurgu yapmıştır.
22. Bölge İdare Mahkemesi sendikal hakların kullanılmasına
ilişkin olarak kamu görevlilerinin ekonomik, sosyal, mesleki hak ve
menfaatlerinin, bu kapsamda özlük ve parasal haklarının, çalışma koşullarının
korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi, bu konulara dikkat çekilmesinin ve
kamuoyu oluşturulmasının sağlanması amacıyla ve başka seçeneklerinin
bulunmaması durumunda üyesi bulundukları sendikaların aldıkları kararlar doğrultusunda
iş bırakma eylemlerine katılmaları nedeniyle disiplin cezaları ile
cezalandırılmalarının demokratik bir toplumda gerekli olamayacağını
belirtmiştir.
23. Bölge İdare Mahkemesi kararında; Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) Karaçay/Türkiye (B.
No: 6615/03, 27/3/2007), Urcan ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 23018/04,...,
17/7/2008), Dilek ve diğerleri/Türkiye (Türkçe
çevirisinde Satılmış ve diğerleri/Türkiye şeklinde
isimlendirilmiştir.) (B. No: 74611/01,..., 17/7/2007)
kararları ile AİHS ve 87 No.lu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi'nin
3. maddesine atıfta bulunarak bir değerlendirme yapmıştır. Bölge İdare
Mahkemesi atıf yaptığı Anayasa ve AİHS maddelerindeki hakkın sınırlandırılma
nedenlerinden olan başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacı ile AİHM kararlarında iş bırakma
eylemlerinin amaçlarının başvurucuların
mesleki hak ve menfaatleriyle ilgili olduğunun altını çizmiştir.
24. Bölge İdare Mahkemesi; mevzuat hükümleri ile atıf yaptığı
AİHM kararlarının ve uluslararası düzenlemelerin incelenmesinden devlet
memurlarının sendika ve üst kuruluşları kurma, bunlara üye olma hakkının
bulunduğunu, sendika tarafından sendikanın kuruluş amaçları doğrultusunda
yapılan eylemlere katılmanın da bu hakkın doğal bir uzantısı olduğunu belirtmiştir.
Bununla birlikte Bölge İdare Mahkemesi, kamu görevlilerinin ekonomik, sosyal,
mesleki hak ve menfaatlerinin iyileştirilmesi amacını taşımayan eylemlerin
sendikal hak kapsamında değerlendirilmesinin olanaklı olmadığını belirtmiş;
sendikal hakların kullanımının da sınırsız olmadığını, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin kullanımı amacıyla sınırlandırılabileceğini ifade etmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ayrıca kamu görevlisi olan bir kişinin hangi eylemlerin
sendikal faaliyet kapsamında olduğunu değerlendirecek yeterlilik ve kapasitede
olduğunun da kabulü gerektiğini vurgulamıştır.
25. Bölge İdare Mahkemesi, başvuru konusu olayda başvurucunun
görevine gelmeme nedeninin terör saldırısında aralarında Sendika üyelerinin de
bulunduğu hayatını kaybedenleri anmak ve saldırıyı lanetlemek olduğunu tespit
etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, söz konusu iş bırakma eyleminin kamu
görevlilerinin ekonomik, sosyal, mesleki hak ve menfaatlerinin, bu kapsamda
özlük ve parasal haklarının, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi,
geliştirilmesi amacını taşımadığını, dolayısıyla görevleri ve meslekleri ile
herhangi bir şekilde ilgisi olmadığını ifade etmiştir. Bölge İdare Mahkemesine
göre başvurucu sade vatandaş olarak mesai saatleri dışında katılabileceği bir
eyleme mesai içinde katılarak ve görevine iki gün boyunca gelmeyerek
vatandaşların kamu hizmetinden faydalanmalarını engellemiştir.
26. Davanın reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararı,
başvurucunun üyesi olduğu Sendikanın vekiline 27/12/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
27. Başvurucu 16/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 657 sayılı Kanun’un “Toplu
eylem ve hareketlerde bulunma yasağı” kenar başlıklı 26. maddesi, “Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak
fiil ve haller” kenar başlıklı 125. Maddesi, 4688 sayılı Kanun'un
"Amaç" kenar başlıklı
1. maddesi, "Sendika ve
konfederasyonların yetki ve faaliyetleri" kenar başlıklı 19. maddesi,
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 22/5/2013 tarihli ve E.2009/63
ve K.2013/1998 sayılı kararı (Ahmet
Parmaksız, B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 25-29).
B. Uluslararası Hukuk
29. 17/6/1948 tarihli ve 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve
Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin ILO Sözleşmesi’nin 2., 3. ve 8.
maddeleri; 7/6/1978 tarihli ve 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının
Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemine İlişkin ILO
Sözleşmesi’nin 3., 6. ve 9. maddeleri; 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler
(BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 8.
maddesi, 16/12/1966 tarihli BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmesi'nin 22. maddesi, Avrupa Konseyi'nin 18/10/1961 tarihli ve ETS No. 35
sayılı Avrupa Sosyal Şartı’nın (ASŞ) 5. ve 6. maddeleri, ILO'nun Örgütlenme
Özgürlüğü Komitesi Yönetim Kurulunun Karar ve İlkeleri (bkz. Ahmet Parmaksız, §§ 30-39; Türkiye,
Avrupa Sosyal Şartı ile 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal
Şartını onaylamış ancak her iki Şart’ın da örgütlenme
ve toplu pazarlık haklarına ilişkin 5. ve 6. maddelerine çekince koymuştur).
30. AİHM'in kamu görevlilerinin iş
bırakma eylemlerine yaklaşımı şu şekildedir:
i. AİHM, Karaçay/Türkiye
kararında; AİHS'in 11. maddesinin birinci
paragrafının herkesin bir sendikaya üye olma ve çıkarlarını koruma hakkını
güvence altına aldığını ve devlet memurlarının doğrudan bu haktan mahrum
bırakılmaması gerektiğini belirtmiştir. AİHM, ayrıca ordu, emniyet ve bazı
sektörlerde görev yapan devlet memurlarının, sendikal haklarına kısıtlamalar
getirilmesinin mümkün olduğunu, ancak bu kısıtlamaların resmi görevlerinin
yerine getirilmesinde gerekli olmasının şart olduğunu ifade etmiştir
(Karaçay/Türkiye, § 22) . Bu karara konu olayda devlet memurlarının maaşlarına yapılan düşük zammı
protesto etmek amacıyla üyesi olduğu KESK’in
düzenlediği iş yavaşlatma ve bırakma eylemine katılması nedeniyle başvurana
uyarma disiplin cezası verilmiştir (Karaçay/Türkiye, § 37).
ii. AİHM'in Urcan/Türkiye kararında; EĞİTİM-SEN kamuda
çalışan eğitimcilerin koşullarının iyileştirilmesi amacıyla 1 Aralık
2000 tarihinde düzenlenecek bir günlük ulusal grevden yetkilileri haberdar
etmiş ve başvuranlar gösteriye katılıp iş yerlerine gitmemişlerdir. AİHM,
başvuranların EĞİTİM-SEN sendikasının, çalışma koşullarının iyileştirilmesine
dikkat çekmek amacıyla düzenlediği bir günlük greve katıldıkları için sonradan
para cezasına çevrilen mahkumiyet cezasına çarptırıldıklarını ve geçici olarak
kamu hizmetinden uzaklaştırıldıklarına dikkat çekerek şikayet konusu
yaptırımların yasal yoldan bu tür bir greve katılmak isteyen sendika üyelerini
ve diğer kişileri caydırmak amacını güttüğünü tespit etmiş ve başvuranlara
uygulanan yaptırımların demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna
varmıştır (Urcan/Türkiye, §§ 30-36)
iii. AİHM Kaya ve
Seyhan/Türkiye kararında; EĞİTİM-SEN üyesi öğretmenlere KESK'in
çağrısına uyarak, parlamentoda tartışılmakta
olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme
katılmaları nedeniyle bir gün göreve gelmedikleri için uyarma cezası
verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin
çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan
vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı ve müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca
karşılık gelmediği ve bu nedenle demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
sonucuna varmıştır (Kaya ve Seyhan/Türkiye, B. No: 30946/04,15/09/2009, §§
30-31).
iv. AİHM Dilek ve
diğerleri/Türkiye kararında, KESK, kamu
sektöründe çalışan personele ilişkin kanunun Meclis gündemine taşınması
nedeniyle 2 Mart 1998 tarihinde ulusal düzeyde bir eylem yapma
kararı almıştır. 7:00-15:00 saatleri arası ile 15:00-23:00 saatleri arası
çalışan başvuranlardan iki grup, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla iş
yavaşlatma eylemi çerçevesinde üç saat süreyle görev yerlerini terk
etmişlerdir. Bu eylem sırasında araçlar gişelerden para ödemeden geçmiştir.
İdare eylem nedeniyle uğradığı zararı tazmin için başvuranlara dava açmış ve
aleyhlerine hukuk mahkemesinde tazminata hükmedilmiştir. Bu durumda AİHS’nin
11. maddesinin hangi koşullarda grev hakkı tanıdığı ve bu madde çerçevesinde bu
hakkın tanımının ne olacağı hususlarına değinmeden AİHM, başvuranların işlerini
üç saat süreyle yavaşlatmalarının, sendikal hakların kullanımı bağlamında toplu
eylem olarak değerlendirilebileceğine kanaat getirmiş ve alınan tedbirin
örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu tespit etmiştir (Dilek ve
diğerleri/Türkiye, § 57).
Anılan karara göre, AİHS’nin 11. maddesinin 1.
paragrafı; sendika üyelerine çıkarlarını koruyabilmek amacıyla seslerini
duyurmalarına imkan tanımaktadır. AİHS’in
11. maddesinde yer alan “çıkarlarını korumak için” ifadeleri önemlidir ve AİHS,
sendikanın yapacağı toplu eylem yoluyla, sendika üyelerinin mesleki çıkarlarını
savunma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Sendika üyeleri tarafından
gerçekleştirilecek olan bu eyleme Sözleşmeci Devletler tarafından izin
verilmeli, eylemin gelişimi ve devamı sağlanmalıdır. O halde sendikanın,
üyelerinin mesleki çıkarlarının korumak amacıyla müdahil olma imkanı bulunmalı ve üyeler, çıkarlarının korunması yolunda
sendikalarının seslerini duyurması hakkına sahip olabilmelidir (Dilek ve
diğerleri/Türkiye, §§ 65,67).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 11/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu, üyesi olduğu Sendikanın kararı uyarınca sendikal
faaliyetleri kapsamında iş bırakma eylemine katılması dolayısıyla disiplin
cezasıyla cezalandırılması nedeniyle sendikal faaliyette bulunma ve örgütlenme
ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. Başvurucu; insanlığa karşı işlenmiş bir suç karşısında
demokratik tepkisini gösterme ihtiyacı hissettiği için Sendika kararına uyarak
göreve gelmeme eylemine katıldığını, eyleminin sendikal faaliyet kapsamında
mazeret olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu; kendisinin
üye olduğu Sendikanın dokuz üyesinin de saldırıda ölenler arasında olduğunu,
yapılacağı yetkili otoriteler tarafından önceden bilinen bir mitinge gelenlerin
saldırının hedefi olduğunu, devletin yaşam hakkını koruma yükümlüğünü yerine
getirmemesi nedeniyle Sendika kararı uyarınca iş bıraktığını ifade etmiştir.
34. AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına ve ILO Sözleşmesi'ne
de atıf yapan başvurucu, sendikal faaliyet kapsamında iş bırakmasının mazeret
kabul edilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Başvurucu 10 Ekim saldırısına tepki
göstermenin, ölenlerin yasını tutmanın, izinli bir mitinge gerçekleşen
saldırıyı önlemek üzere gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını sorgulamanın ve
tedbir almayanların yargılanmasını sağlamak amacıyla tepki göstermenin ifade
özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesinin
eylemin sendikal faaliyet kapsamında olmadığı ve mesai saatleri dışında da
yapılabileceği değerlendirmesinin yerinde olmadığını ifade etmiştir.
35. Başvurucu, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin diğer
dairelerinin aynı eyleme ilişkin olarak iş bırakmayı mazeret kabul ettiklerini
ileri sürmüş ve bazı karar örneklerine dayanmıştır. Başvurucuya göre başvuruya
konu Daire kararı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin diğer dairelerinin
kararları ile AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır. Etkili bir
hukuki korumadan yaralanamadığını iddia eden başvurucu bu nedenle hak arama
hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve AİHS'in
ilgili maddeleri ile ulusal mevzuat hükümlerine yer verildikten sonra
Türkiye'nin taraf olduğu ve sendika hakkı ile ilgili düzenlemeler içeren 87 ve
151 No.lu ILO Sözleşmelerinin ilgili hükümleri hatırlatılmış ve bu hükümlerde
kamu çalışanlarının örgütlenme özgürlüğünü sınırsız ve denetimsiz bir biçimde
düzenlemediği belirtilerek aksine kamu makamları ile kamu çalışanları arasında,
kamu hizmetinin etkin işleyişini aksatmayacak şekilde ayarlamalar yapılarak
sendikal faaliyetlere imkân tanınmasını ve önceden belirlenmiş bir disiplin
dâhilinde hareket edilmesinin öngörüldüğü değerlendirmesi yapılmıştır.
37. Görüşte, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarına da yer
verilmiş ve kamu görevlilerinin ekonomik, sosyal, mesleki hak ve menfaatlerinin
iyileştirilmesi amacını taşıyan eylemlerin AİHS'in
11. maddesi kapsamında korunması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte
görüşte, sendika kararı bulunsa dahi yukarıdaki amaçları gerçekleştirmeye
yönelik olmayan eylemlerin AİHS'in 11. maddesi
kapsamında korunması gereken haklardan olmadığının açık olduğu ifade
edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca kamu görevlisi olan bir kişinin hangi
eylemlerin sendikal faaliyet kapsamında olduğunu değerlendirebilecek yeterlik
ve kapasitede olduğunun da kabulü gerektiğinin altı çizilmiş ve iki gün işe gitmeme fiilinin başvurucunun
elinde olmadan yaptığı bir fiil veya mazeret
olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
38. Görüş yazısında, AİHS’in 11.
maddesinin 2. fıkrasında da maddenin ilk fıkrasında düzenlenen özgürlüğün kamu
görevlileri yönünden sınırlandırılabileceğinin açıkça belirtildiğine dikkat
çekilerek kamuda özellikle belli görevlerde bulunan kişilerin politik
faaliyetlerinin kısıtlanmasının da bu sınırlama kapsamında olduğu
belirtilmiştir. Görüşte kamu görevlisinin kamu hizmeti sunarken tarafsızlığını
korumasının, daha da önemlisi kamunun vatandaşlar nezdinde sahip olduğu
tarafsızlık görüntüsünün bozulmamasının bu sınırlamanın başlıca amacını teşkil
ettiği ifade edilmiş; AİHS'in 11. maddesi anlamında
korunan sendikal bir hak söz konusu olduğu durumlarda bile sendikal hakların
sınırının kamu görevlileri açısından daha dar yorumlandığı belirtilmiştir.
Bakanlık görüşünde, AİHM'nin benzeri konularda Türkiye hakkında verdiği ihlal
kararlarının özelliği ve gerekçeleri dikkate alındığında da uyuşmazlık konusu
olayın daha farklı özellik taşıdığının kabul edilmesi gerektiğine dikkat
çekilmiştir.
39. Bakanlık görüşünde; somut olayda hiçbir şekilde çalışma veya
işyeri koşullarını ilgilendirmeyen, sadece politik amaçlarla düzenlenen bir
etkinliğe katılmak için iki gün işe gitmediği sabit olan ve bu hususun kendisi
tarafından da kabul edildiği anlaşılan kamu görevlisi olan başvurucunun
görevine gelmeyerek çalıştığı hastanede sunulan kamu hizmetini hastaların daha
hızlı ve etkin alma haklarının engellenmesine sebebiyet verdiği belirtilmiştir.
Buna göre görüş yazısında, anılan eylemin karşılığı olarak yasada öngörülen
disiplin cezasının verilmesinin uluslararası sözleşmeler kapsamında ölçülülük
ilkesini ihlal etmeyip kişilerin örgütlenme özgürlüğünün esasını
etkilemeyeceğinin düşünüldüğü ifade edilmiştir.
40. Bakanlık görüşünde ek olarak bir kamu görevlisinin sendikal
hak kapsamında değerlendirilemeyecek bir ideolojik ve siyasi nitelikli eylemde
sendika üyesi sıfatı ile yer almasının hizmet dışında devlet memurunun itibar
ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranış olarak da
değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir.
41. Başvurucu karşı beyanında; öncelikle Bakanlık görüşlerini
kabul etmediğini, bombalı saldırıda SES üyesi 9 kişinin yaralandığını, diğer
üyelerinin ölüm tehlikesi atlattıklarını belirterek hayatını kaybedenlere ve
yaralananlara ilişkin bir liste sunmuştur. Listeye göre aralarında bir sağlık
öğrencisi ve bir sendika avukatının da bulunduğu KESK üyesi 24 kişinin hayatını
kaybettiğini belirten başvurucu; kendisinin katliama tepkisini gösteren
herhangi bir vatandaş olmadığını, Sendika kararı doğrultusunda saldırıda
arkadaşlarını kaybeden ve onların yasını tutmak üzere Ankara'da izinli bir
mitinge katılan biri olduğunu ifade etmiştir.
42. Başvurucu, 10 Ekim mitinginin sendikal bir eylem olduğunu, gerek KESK'in gerekse SES'in tüzükleri çerçevesinde düzenlendiğinin sabit
olduğunu belirtmiş; mülkiye müfettişlerince hazırlanan ve ceza soruşturmasında
ortaya çıkan bilgilere göre devletin sorumlu birimlerinin ağır hizmet kusuru
sonucu katliamın gerçekleştiğini ifade etmiştir. Bakanlıkların ne saldırı
öncesi ne de sonrasında acil hizmetlerin verilmesi sırasında sendikal haklarını
kullanan vatandaşların yaşam hakkını güvenceye almadığını öne sürmüştür.
Başvurucu, TTB tarafından hazırlanan iki raporda başvurucuya ceza veren Sağlık
Bakanlığının ağır hizmet kusuruna ilişkin verilerin yer aldığını belirterek
Sağlık Bakanlığının sağlık hizmetlerinin yetersizliğine dair kusurunun gündem
yapılmasından hoşnut olmadığını ifade etmiştir.
43. Bakanlık görüşünde uyuşmazlık
konusu olayın daha farklı özellikler taşıdığına ilişkin ifadelerin
açık bir değerlendirme içermediğine dikkat çeken başvurucu, Cumhuriyet
tarihinin en kanlı katliamının gerçekleştirildiğini ve ulusal yas ilan
edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, katliamın hedefinde olan diğer sendika
üyelerinin de tepkilerini dile getirdiğini, katliamı protesto edenlerin siyasi
iktidara yönelik eleştirilerinin miting sırasında korunmalarına engel olduğunu
ve eylemin sendikal eylem olup olmadığı yönünde tartışmalara yol açtığını ileri
sürmüştür. Başvurucu; idarenin kamusal hizmetin aksatıldığına dair bir iddiası
olmadığı gibi kendisinin üyesi olduğu Sendika ve meslek örgütlerinin bugüne
kadar birden fazla iş bırakma eylemi gerçekleştirdiklerini, yaşam ve sağlık
hakkını korumaya yönelik bu eylemler sırasında yaşamsal hizmet veren birimlerde
hiçbir zaman hizmetin aksamasına neden olmadıklarını belirtmiştir.
44. Başvurucu, ILO'nun Birinci Dünya Savaşı sonrasında evrensel
ve kalıcı bir barışın ancak sosyal adalet temelinde inşa edilebileceği
inancından hareketle kurulduğuna vurgu yaparak iş bırakma eyleminin sendikal
hak kapsamında olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu aynı konuda Gaziantep Bölge
İdare Mahkemesinin 19 adet kararı ile İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin bir
adet kararını sunmuş ve kararlarda davacılara aynı gerekçelerle verilen farklı
disiplin cezalarının kesin olarak iptaline karar verildiğini belirtmiştir. Son
olarak başvurucu, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri ile mahkemelerin
değişen yapısının ve idarelerin mahkemelerden bir onay mekanizması olarak
işlemeleri beklentisinin disiplin cezalarının onaylanmasında etkili olduğunu
düşündüklerini ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
45. Anayasa’nın yapılacak değerlendirmede uygulanacak “Dernek kurma hürriyeti” kenar başlıklı 33.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve
dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernek kurma hürriyeti ancak, milli güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile
başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
...
Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve
kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet
memurlarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir.
Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da
uygulanır."
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
47. Anayasa Mahkemesi önündeki öncelikli mesele, başvurucunun
üyesi olduğu Sendika tarafından alınan karara dayanarak iki gün süreyle iş
bırakması üzerine aylıktan kesme disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin
iddialarının sendika hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceğidir.
48. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Ahmet Parmaksız başvurusuna ilişkin kararda; sendikaların
üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ile menfaatlerini
korumak, geliştirmek için yapılan faaliyetleri kapsamında yer almayan ve siyasi
otorite karşısında bir baskı grubu olarak yürüttükleri faaliyetler kapsamında
aldıkları kararlar uyarınca sendika üyelerinin iş bırakma eylemine katılmasını
bireylerin sendikanın çekirdek faaliyet alanında kalmayan eylemleri olarak değerlendirmiş
ve bu eylemler nedeniyle yapılan müdahaleleri Anayasa'nın sendika hakkına
ilişkin 51. maddesi kapsamında değil örgütlenme özgürlüğünü teminat altına alan
33. maddesi kapsamında incelemiştir (Ahmet
Parmaksız, §§ 47-63).
49. İncelenen başvuruya konu olay tarihinde, başvurucunun üyesi
olduğu SES ve onun bağlı olduğu KESK ile DİSK, TMMOB ve TTB tarafından
10/10/2015 tarihinde gerçekleştirilmek istenen "Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi" temalı mitinge yapılan
bombalı saldırı sonucu çok sayıda kişinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan
bir katliam gerçekleştirilmiştir. Adı geçen sivil toplum kuruluşları yaşamını
yitiren onlarca arkadaşlarını anmak, cenazelerini kaldırmak, söz konusu saldırıyı
lanetlemek ve sorumluların açığa çıkarılmasını talep etmek amacı ile iki gün iş
bırakma kararı almıştır (bkz. § 16). Ayrıca anılan konfederasyonlar ve
birlikler tarafından üç gün yas ilan edilmesine de karar verilmiştir.
50. Dolayısıyla 10 Ekim mitingi Türkiye'nin Suriye politikasına
karşı eleştirilerin ifade edileceği bir toplantı ve gösteri yürüyüşü
niteliğindeydi (bkz. §§ 9, 10). Aynı zamanda PKK terör örgütünün yukarıda yer
verilen duyurusu, saldırının yapıldığı miting öncesi ve sonrası yaşananlar ve
somut olayın konusu olan 12-13 Ekim mitinginin düzenlenme gerekçesine
bakıldığında başvurucunun iş bırakmak suretiyle katıldığı eylem, Hükûmetin dış
politikasına yönelik eleştirilerin dile getirileceği mitinge yapılan saldırılarda
Hükûmetin gerekli önlemi almadığı savına ve sorumluların yargılanması talebine
dayanmaktadır.
51. Tüm bunlar dikkate alındığında sivil toplum örgütlerinin işe
gitmemek biçimindeki eylem kararında siyasi bir amacın ağırlıkta olduğu,
verilmek istenen mesajın temelinde Hükûmete dönük eleştiriler bulunduğu
kanaatine ulaşılmıştır.Diğer
bir ifadeyle iş bırakmak biçiminde bir protestoya katılması başvurucunun
ekonomik ve mesleki çıkarları ile değil genel bir baskı grubunun bir parçası
olmasıyla ilgilidir.
52. Sonuç olarak başvurucu, üyesi olduğu Sendikanın iş bırakma
çağrısı üzerine mazeretsiz işe gitmemesi nedeniyle disiplin cezasıyla
cezalandırılmıştır. Yukarıda anılan Ahmet
Parmaksız kararında varılan sonuçtan farklı bir değerlendirme yapmak
için bir neden bulunmadığı anlaşıldığından (bkz. § 48) başvurucunun
iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan
örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
54. Başvurucunun üyesi olduğu Sendika tarafından ülke çapında
yapılan iş bırakma eylemine katılması nedeniyle cezalandırılması ile
başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığı kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
55. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 33. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...
demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
56. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
57. 657 sayılı Kanun’un 26. ve 125. maddelerinin kanunilik
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
58. Somut olayda ceza uygulanmasının amacı kamu hizmetlerinin
sürekliliğinin sağlanması, diğer bir ifadeyle kamu hizmetlerinin aksamasının
önlenmesidir. Bu amaç da geniş anlamda kamu düzeninin korunması meşru amacı
kapsamında yer alır. Dolayısıyla başvurucunun aylıktan kesme disiplin cezasıyla
cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan sebeplerden kamu düzeninin
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a) Demokratik
Toplumda Örgütlenme Özgürlüğünün Önemi
59. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak
için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir araya
gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. Örgütlenme
kavramının Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı
olarak ve eş güdüm içinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme
olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu
olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
60. Örgütlenme özgürlüğü bireylere topluluk hâlinde siyasal,
kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar.
Örgütlenme özgürlüğünün temeli, hiç kuşkusuz ifade özgürlüğüdür. İfade
özgürlüğü; düşünceyi korkmadan, engellenmeden açıklama ve yayma özgürlüğünün
yanı sıra bu düşünceler çerçevesinde örgütlenme, kişi toplulukları oluşturma
hakkını da kapsamaktadır (dernek hakkı yönünden bkz. Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme
Derneği ve Hikmet Neğuç, B. No: 2014/4711,
22/2/2017, § 41).
61. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak
amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir
bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir örgüt,
devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara
sahiptir (sendika hakkı ile ilgili bkz. Tayfun
Cengiz, § 31).
62. Sendikalar, dernekler ve vakıflar örgütlenme özgürlüğünün
daha özel şekilleridir. Bununla birlikte bunların faaliyetleri içinde yer
almayan veya bunlarla dolaylı bağlantısı bulunan ve belli sayıda kişinin
sürekli şekilde bir araya gelerek aynı amaca yönelik toplu ifade açıklamaları
ya da eylemleri de Anayasa'nın 33. maddesi çerçevesinde ve örgütlenme özgürlüğü
kapsamında ele alınmalıdır.
63. Örgütlenme özgürlüğü, sınırlanabilir bir haktır ve
Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir.
Örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Anayasa’nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında
sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik
sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple örgütlenme
özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde
yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 33. ve 51. maddeleri kapsamında
yapılması gerekmektedir (sendika hakkına ilişkin bkz. Tayfun Cengiz, § 38;Mehmet Yüzgeç, B. No: 2014/2282, 2/2/2017, § 30).
64. Anayasa kapsamında örgütlenme özgürlüğünden yararlanan tüzel
kişilikler veya gruplar demokratik yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak
görüldüğünden bu özgürlüğe getirilecek sınırlandırmaların demokratik toplum
düzenin gereklerine uygun olup olmadığı sıkı denetim altındadır. Anayasa'nın
33. maddesi temel olarak dernek hakkının ve genel olarak örgütlenme
özgürlüğünün kullanılması sırasında kamu makamlarının keyfî müdahalelerine
karşı korunmayı amaçlamaktadır (Ahmet
Parmaksız, § 75).
(b) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
65. Anayasa Mahkemesi demokratik
toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
daha önce pek çok kez açıklamıştır (sendikalarla ilgili Tayfun Cengiz, §§ 31, 32; Kristal-İş Sendikası [GK], B. No:
2014/12166, 2/7/2015, §§ 53, 70, 74; Birleşik
Metal İşçileri Sendikası, B. No: 2015/14862, 9/5/2018, §§42, 43; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri
[GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 73; derneklerle ilgili Hint Aseel Hayvanları
Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç,
§ 45). Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması
gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile
bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde
temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13.
maddesinde "demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı
kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup
aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali
Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69,
K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
66. Örgütlenme üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması
gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması
amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan
tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için
amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek
en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya
yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır
olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer,
B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası, § 70; ifade
özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51).
67. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin örgütler
kurmak ve bunlara üye olmak suretiyle örgütlü bir şekilde fikirlerini ifade
etme hakları ile Anayasa'nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru
amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir.
Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı
vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları
içinde bir denge kurmaktır (sendika hakkı yönünden bkz. Tayfun Cengiz, § 37; Kristal-İş Sendikası, § 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 74; Birleşik Metal İşçileri Sendikası,
§44).
68. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya -müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise- diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere müdahale ederken bu
özgürlüğün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması
gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların
varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (sendika hakkı
bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri, § 74; bazı farklılıklarla birlikte toplantı
hakkı bağlamında Dilan Ögüz
Canan §§ 33, 56; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50). Anayasa Mahkemesi bu özgürlüğün
kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan ve korunması gereken bir
menfaatin ortaya konulmasında başvurucunun eylem türünü, amacını ve niteliğini,
bunun kamu düzenine etkisini ve topluma yüklediği külfeti dikkate alacaktır.
69. Buna göre örgütlenme özgürlüğüne yapılan bir müdahale,
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Birleşik Metal İşçileri Sendikası, §43; Kristal-İş Sendikası, § 70; Tayfun Cengiz, § 51). O hâlde örgütlenme
özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin
sürekliliği için zorunlu olup olmadığına, bu bağlamda toplumsal bir ihtiyaç
baskısını karşılayıp karşılamadığına ve sınırlamanın izlenen amaçlarla
orantılılığına bakmak gerekecektir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
70. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, başvurucunun üyesi olduğu
Sendika tarafından alınan karara dayanarak iki gün iş bırakması üzerine
aylıktan kesme disiplin cezasıyla cezalandırılması suretiyle örgütlenme
özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olup olmadığıdır.
71. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun Ahmet Parmaksız kararında disiplin cezası verilmesinin
sebebini teşkil eden işe gitmeme şeklindeki eylemin amacı ve bu eyleme katılan
sendika üyelerinin sendikal çıkarları ile başvurucuya yönelik disiplin cezası
sendikal hakların niteliğiyle birlikte ele alınmış ve örgütlenme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımlarına aşağıda yer
verilmiştir:
"82. Ülkemizde kamu görevlilerinin grev
hakkı bulunmamakla birlikte üyesi oldukları sendikaların, üyelerinin mesleki
çıkarlarıyla ilgili kararları doğrultusunda iş bırakma şeklindeki eylem türüne
başvurabilmekte ve yaptırımla karşılaşabilmektedir. Belirtmek gerekir ki iş
bırakma eylemleri karşısında idarenin ve yargının bir bütün olarak yeknesak
hareket etmesini sağlayacak mevzuat düzenlemeleri bulunmamaktadır.
83. Bununla birlikte yargı kararlarında
Anayasa'nın 51. maddesi kapsamında kalan ve sendikaların üyelerinin çalışma
ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için yapılan faaliyetler kapsamında ve kamu gücünü zorlamak amacıyla durumun
kesinlikle gerektirdiği hâllerde işe gidilmemesi hâlinde kişinin mazeret iznini
kullandığı kabul edilmektedir (Tayfun Cengiz, §§ 59, 61). Nitekim Anayasa
Mahkemesi kamu görevlilerinin çıkarları kapsamında kalan özlük ve parasal
hakları, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi gibi
konulara dikkat çekilmesi ve kamuoyu oluşturulması amacıyla sendikaların
aldıkları kararlar uyarınca iş bırakma eylemlerine katılan kişilere disiplin
cezası verilmesini sendika hakkına müdahale olarak kabul etmiştir (bkz. § 49).
84. Sendikaların somut olayda aldığı başvuru
konusu eylemin dayanağı olan kararlar ise Türkiye sınırları dışındaki bir
savaşa Türkiye'nin müdahil olup olmaması ve devletin uluslararası
politikalarıyla ilgilidir. Sendikaların eylem çağrısından üç gün önce bir
siyasi parti olan HDP, iktidar partisinin politikalarını eleştirmiş ve halkı
direnişe çağırmıştır (bkz. § 10). Anayasa Mahkemesine göre Kobani
olaylarına bağlı çağrıların siyasi amacının öne çıktığı açıktır. Buna göre,
sendikaların aldıkları kararların da siyasi otorite karşısında sendikaların bir
baskı grubu olarak yürüttüğü ve siyasi yönü ağır basan faaliyet alanında olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
85. Anayasa'nın 128. maddesinde; devletin,
kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği
belirtilmiştir. Kamu hizmeti ise geniş tanımıyla devlet ya da diğer kamu tüzel
kişileri tarafından ya da bunların denetim ve gözetimleri altında ortak
ihtiyaçları karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş sürekli
ve düzenli etkinliklerdir (AYM, E.2013/88, K.2014/101, 4/6/2014). Bu kapsamda
devlet kamu hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak için kamu hizmetlerini yürüten
görevlilerin haklı bir mazerete dayanmayacak şekilde görevlerine ara
vermelerini engellemeye yönelik tedbirler öngörebilir (Mustafa Hamarat [GK], B.
No: 2015/19496, 17/1/2019, § 57).
86. Öte yandan başvurucu, bir kamu
görevlisidir ve normal vatandaşlardan farklı olarak birtakım yükümlülüklere ve
yasaklara tabidir. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım
ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı,
diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir.
Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bazı ayrıcalıklardan
yararlanmanın yanında bu statünün gerektirdiği külfetlere de katlanmayı kabul
etmiş sayılmakta ve kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve
sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, §
38; Mustafa Hamarat,§ 60).
87. Bu kapsamda başvurucunun üstlenmiş olduğu
kamu hizmetini kesintisiz olarak yerine getirme ödevi vardır. Bu ödev ise kamu
hizmetlerinin sürekliliği ilkesinin doğal bir sonucudur. Bir kamu görevlisi
kanunun öngördüğü hâller ve mücbir sebep dışında işini bırakamaz. Diğer bir
ifadeyle kamu görevlisinin işinin başında bulunma ödevi vardır. Dolayısıyla
kamu görevlisinin kanunların izin verdiği ve öngördüğü koşullar dışında işi
bırakması, bu ödeve aykırılık teşkil eder (Mustafa Hamarat, § 61).
88. Açıklanan nedenlerle sendika üyelerinin
mesleki çıkarlarıyla doğrudan ilgili olmayan amaçlarla iş bırakma biçimindeki
bir eyleme müdahale ederken devletin sahip olduğu takdir marjının daha geniş
olacağı kabul edilmelidir. Bir kamu görevlisinin üstlendiği kamu hizmetini
kesintisiz olarak görme ve işinin başında bulunma yükümlülüklerini sağlamak
adına anayasal güvencelere dayalı düzenlemeler yapılabilir. Nitekim ilgili
kanunlarda yer alan hükümlerin başvurucunun davranışlarını düzenlemek
bakımından yeterince açık olmadığı da ileri sürülmemiştir. Bir öğretmen ve kamu
görevlisi olan başvurucunun ifade özgürlüğü veya toplantı ve gösteri özgürlüğü
de dâhil tüm haklarını kullanırken -bahsi geçen yükümlülükleri nedeniyle-
anılan kanunların öngördüğü koşullara titizlikle riayet etmesi gerektiği
açıktır.
89. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında
Anayasa Mahkemesi tarafından şu sonuçlara ulaşılmıştır. İlk olarak sendikalar
Anayasa ve kanunlara aykırı olmayan herhangi bir amacı gerçekleştirmek için
faaliyet yapabilirler. İkinci olarak başvuruya konu eylem, sendika üyelerinin
ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır
basan bir amaca sahiptir. Üçüncü olarak kamu görevlilerinin iş bırakmak veya
işe gitmemek şeklindeki eylemleri devlet idaresinin işleyişini ve toplum
hayatını önemli ölçüde etkiler. Bu sebeple de ancak çok dar alanda
desteklenebilecek bir eylem türüdür. Son olarak sendika üyelerinin ekonomik ve
sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir
amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet
idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine
ulaşılmıştır.
90. Bu sebeplerle kamu otoritelerinin sahip
olduğu takdir payı da gözetildiğinde başvuru konusu olayda kamu hizmetlerinin
sürekliliğinin sağlanması amacı bakımından başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne
yapılan müdahalenin onun siyasal hayata katılımını engelleyici veya önemli
ölçüde zorlaştırarak etkisini ortadan kaldıracak mahiyette olmadığı kanaatine
varılmıştır. Başvurucuya iki gün iş bırakma eylemi nedeniyle disiplin cezası
verilmesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyaca karşılık geldiği kabul edilmelidir.
91. Somut olayda başvurucuya yüklenen külfeti
dengeleyici mekanizmaların bulunduğu da görülmektedir. Buna göre somut olayda
sendikaların demokratik hayatın yaşamsal bir unsuru olarak kamuoyuna ve kamusal
yetki kullanan kişilere seslerini duyurmak ve taleplerini dile getirmek için
sayısız fırsatı bulunduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu sonucun ağırlaşmasında
daha farklı yöntemlerle kamuoyunun yönlendirilmesi ve devlet gücü kullanan kişi
ve kurumların etkilenmesi mümkün iken işe gitmeme biçiminde kamu hizmeti alan
kişileri doğrudan etkileyen ve ancak son derece istisnai durumlarda
başvurulabilecek bir yöntemi benimseyen sendikaların ve sendika kararları
doğrultusunda hareket eden başvurucunun payının büyük olduğu
değerlendirilmiştir.
92. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar
da gözönüne alındığında mevcut başvuruda örgütlenme
özgürlüğüne yönelik müdahalenin başvurucunun örgütlenme özgürlüğünü aşırı
derecede sınırlamadığı ve kamu hizmetlerinin sürekliğini sağlamaya yönelik
meşru amaç karşısında başvurucuya alt sınırdan verilen aylıktan kesme cezasının
orantısız olmadığı kanaatine varılmıştır."
72. Somut olayda sendikalar canlı bomba saldırısının
yaşanmasında Hükûmetin sorumluluğuna dikkat çekmek ve sorumluların ivedi bir
şekilde tespit edilmesi için yetkilileri zorlamak amacıyla işe gitmemek
şeklinde bir eylem kararı almıştır. Nitekim başvurucu da insanlığa karşı
işlenmiş bir suç karşısında demokratik tepkisini Sendika kararı çerçevesinde
göstermek amacıyla iş bırakma eylemine katıldığını ifade etmiştir. Anayasa
Mahkemesine göre siyasi otorite karşısında çok önemli birer baskı grubu olma
fonksiyonu olan sendikalar bahsi geçen amaçlara ulaşmak için kanunlar
dairesinde her tür eylemi yapabilirler. Ancak kabul etmek gerekir ki somut
olayın koşullarında sendikaların seçtikleri işe gitmemek şeklindeki eylem, üyelerinin
mesleki menfaatlerden ziyade sosyo-politik amaçların
gerçekleştirilmesine dönüktür. Bombalı saldırılarda bir kısım sendika
üyelerinin de hayatını kaybetmesi iş bırakma
şeklindeki bir eylem biçimini başvurucunun mesleki menfaatleriyle doğrudan
bağlantılı hâle getirmeyecektir.
73. Somut başvuruda da disiplin cezasının sebebini teşkil eden
eylem ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyo-politik
unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca (bkz. §16)yönelik
olup eylemin konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığı
görülmektedir. Eylemin bu amacı ile iki gün iş bırakma şeklindeki niteliği
(bkz. § 17) dikkate alındığında yapılan müdahalede devletin takdir marjının
daha geniş olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle sendika üyelerinin ekonomik ve
sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir
amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet
idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine
ulaşılmıştır.
74. Sonuç olarak, yukarıda yer verilen Ahmet Parmaksız kararında ulaşılan
sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından müdahalenin toplumsal
bir ihtiyaca karşılık geldiği ve izlenen meşru amaçla orantılı olduğu
değerlendirilmiştir.
75. Açıklanan gerekçelerle disiplin cezası verilmesi şeklinde
yapılan müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğundan
Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.