TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RASİM NUMAN MYYMYUN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/5939)
Karar Tarihi: 14/10/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Rasim Numan MYYMYUN
Vekili
Av. Hikmet KORKMAZ AYDIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmaması, aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücreti ile yargılama giderlerine hükmedilmesi ve takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul'un Zeytinburnu ilçesi Davutpaşa Mahallesi'nde bulunan maytap atölyesinin yakınında yer alan işyerinde çalışmaktayken söz konusu maytap atölyesinde 31/1/2008 tarihinde meydana gelen patlama nedeniyle yaralanmıştır.
8. Olay üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından düzenlenen 20/2/2008 tarihli raporda başvurucu hakkında "kişide tanımlanan sol krista iliakada parçalı kırık+sol kornea limbal inferiorda skleraya ulaşmayan yaralanmaların kişinin hayatını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, şahısta saptanan kırığın hayat fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu" ifadelerine yer verilmiştir.
9. Başvurucu tarafından zararının tazmini istemiyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Zeytinburnu Belediye Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aleyhine 18/7/2008 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat istemli tam yargı davası açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; ilgili idarelerin mevzuattan kaynaklı denetim, kontrol ve teftiş görevlerinin bulunmasına rağmen bu hususlara yönelik yükümlülükleri yerine getirmediklerini, tarafına hiçbir kusur atfedilmemesine karşın olay sonrası yapmak zorunda kaldığı tedavi giderleri ile oluşan iş gücü kaybı nedeniyle maddi ve manevi zararlarının oluştuğunu belirtmiştir.
10. Mahkeme yukarıda anılan ATK raporuna da atıfta bulunarak 31/3/2011 tarihinde maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin 5.000 TL'lik kısmının kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; denetim ve kontrol görevini gereği gibi yerine getirmediğinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Zeytinburnu Belediye Başkanlığının olayda hizmet kusurlarının bulunduğu, illiyet bağı kurulamadığından İçişleri Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ise tazminattan sorumlu bulunmadıkları belirtilmiştir. Bununla birlikte maddi zararları belgeleyici ve ispatlayıcı herhangi bir belge sunulmadığından maddi tazminat isteminin reddine, başvurucunun yaralanması nedeniyle duyduğu ağır elem ve ızdıraba karşılık olarak da manevi tazminatın 5.000 TL'lik kısmının kabulüne hükmedilmiştir.
11. Mahkeme kararı, Danıştay Sekizinci Dairesinin (Daire) 9/4/2012 tarihli ilamıyla olayda İçişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da kusurlu bulundukları ve olayda sorumluluğu bulunan idarelerin kusurları dikkate alınarak zarardan müteselsilen sorumlu tutulmak suretiyle hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
12. Bozma kararına uyan Mahkeme 27/5/2013 tarihli kararıyla, meydana gelen zararın olayda hizmet kusuru bulunan davalı idarelerin tümü tarafından karşılanmasına, maddi tazminat talebinin reddine ve manevi tazminat talebinin 5.000 TL'lik kısmının kabulüne karar verilmiştir.
13. Mahkeme kararı, Dairenin 29/5/2014 tarihli ilamıyla tekrar bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, davada üçüncü kişi konumunda bulunan ve patlamanın meydana geldiği işyerinin sahibi olan şahıs ile iskân izni bulunmayan söz konusu binaya elektrik hizmeti vermesi nedeniyle Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş.nin de kusurlarının bulunduğu belirtilmiş ve bütün sorumluların kusur oranlarının tespit edilebilmesi için yeni bir bilirkişi değerlendirmesi yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Mahkemece 5/11/2015 tarihli karar ile maddi tazminat talebinin reddine ve manevi tazminat talebinin 5.000 TL'lik kısmının kabulüne karar verilmiş, 5.000 TL zararın idarelere başvuru tarihi olan 31/3/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından müştereken ve müteselsilen davacıya ödenmesine hükmedilmiştir. Ayrıca toplam 2.780,10 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 1.985 TL'sinin davacı üzerinde bırakılmasına, kalan 795,10 TL'lik kısmının davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat için karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) mucibince takdir edilen 750 TL vekâlet ücretinin davalı idareler tarafından davacıya ödenmesine, manevi tazminat için takdir edilen 750 TL vekâlet ücreti ile maddi tazminat için hükmedilen 750 TL olmak üzere toplam 1.500 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine karar verilmiştir.
15. Temyiz edilen karar Dairenin 29/3/2017 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de Dairenin 25/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar başvurucuya 26/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 23/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; ... yargılama giderleri, ... hallerinde ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun "Yargılama giderlerinin kapsamı" kenar başlıklı 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
a) Başvurma, karar ve ilam harçları.
b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
20. 6100 sayılı Kanun’un "Yargılama giderlerinden sorumluluk" kenar başlıklı 326. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.”
21. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
22. 31/12/2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2015 yılı AAÜT'nin 10. maddesi şöyledir:
"(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir."
23. 2015 yılı AAÜT'nin 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.”
24. 2015 yılı AAÜT'nin ikinci kısmının ikinci bölümünün ilgili kısmı şöyledir:
“İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise 750,00 TL
b) Duruşmalı ise 1.250,00 TL"
25. 2015 yılı AAÜT'nin üçüncü kısmının ilgili bölümü şöyledir:
“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İlk 30.000,00 TL için % 12”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; tam yargı davasını açtıkları tarihte idari yargıda ıslah müessesesi olmadığından tazminat miktarını yüksek talep ettiğini, davanın kısmen reddedilmesi neticesinde aleyhine yüksek miktarda yargılama giderine ve vekâlet ücretine hükmedildiğini, toplam 3.725 TL yargılama gideri ve vekâlet ücreti ödemek zorunda bırakıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun söz konusu iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının ödenmesine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir (Özkan Şen, § 61).
32. Başvurucu, aleyhine yüksek miktarda yargılama giderine ve vekâlet ücretine hükmedildiği iddiasında bulunmakta; mahkeme kararından yargılama giderlerinin harçlardan ve posta giderlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır.
33. Harç; devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar içinde egemenlik yetkisine dayanarak değerlendirdiği, çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla zor unsuruna dayanılarak alınan mali yükümlülüktür (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
34. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak aleyhe yargılama giderlerine hükmedilmesi ya da taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir.
35. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan yargılama giderleri ve avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
36. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini veya yargılama giderlerini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özkan Şen, § 54).
37. Başvurucu; İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında olay nedeniyle 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir (bkz. § 9).
38. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir (Özkan Şen, § 56; İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 38).
39. Başvuruya dayanak teşkil eden uyuşmazlıkta Mahkeme tarafından maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin 5.000 TL'lik kısmının kabulüne, kalan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; 5.000 TL manevi tazminatın idarelere başvuru tarihi olan 31/3/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmiştir.
40. İdare Mahkemesi ayrıca başvurucunun reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı idareler lehine toplam 1.500 TL -750 TL maddi, 750 TL manevi tazminata yönelik- vekâlet ücreti ödemesine, diğer yandan başvurucu vekili lehine ise 750 TL vekâlet ücreti ödemesine karar vermiştir.
41. Vekâlet ücreti ve yargılama gideri ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
42. Somut olayda başvurucu tarafından 1.000 TL maddi tazminat isteminde bulunulmuş ve bu talep Mahkemece reddedilerek reddedilen bu kısma yönelik olarak başvurucu aleyhine 750 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Bununla birlikte mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgu olan manevi tazminat isteminin ise 5.000 TL'lik kısmının kabulüne, 15.000 TL'lik kısmının reddine karar verilmiş; AAÜT'nin 10. maddesi uyarınca davacı vekili lehine belirlenen vekâlet ücretini geçmeyecek şekilde davalı idareler lehine de davacı vekili lehine de 750 TL vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmiştir.
43. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50).
44. Başvuruya konu olayda maddi tazminat talebinin çok düşük seviyede istenildiği ve vekâlet ücretinin bu miktara göre maktu ücret olarak belirlendiği, reddedilen manevi tazminat istemi nedeniyle davalı idareler lehine belirlenen vekâlet ücretinin başvurucu vekili lehine belirlenen vekâlet ücreti ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan harç ve posta giderlerinden oluşan 2.780 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre belirlenen 1.985 TL'lik kısmının başvurucu üzerinde bırakıldığı görülmekle birlikte söz konusu miktarın başvurucu üzerinde aşırı bir külfet yüklemediği gözetildiğinde başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti miktarının ve yargılama giderlerinin ölçülü olmadığından bahsedilemeyecektir.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.
47. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
48. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
49. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
51. Başvurucu; lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu, kararda bariz takdir hatası ve keyfîliğin bulunduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olaydaki müdahale başvurucunun maddi ve manevi varlığına yönelik olmasına karşın, başvurucunun şikayetleri Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer aldığından ve başvurucu tarafından Anayasa’nın 17. maddesi yönünden herhangi bir şikayette bulunulmadığından Anayasa’nın 17. maddesi yönünden inceleme yapılmamıştır. Şikâyetin özü mahkeme tarafından hukuka aykırı karar verildiği iddiasına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
53. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
54. İdarenin hizmet kusurundan doğan zararları giderim yükümü, manevi zararları da kapsamaktadır. Ancak ihlalin manevi zarar doğurup doğurmadığının tespiti ve doğurmuşsa manevi zararın miktarının tayini kural olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Somut olayda Mahkemece manevi zararın varlığı kabul edilmiş ve davalı idareler aleyhine 5.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme kararında bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.
55. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.