logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Birgül Altun ve Davut Altun [2.B.], B. No: 2018/9265, 19/7/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİRGÜL ALTUN VE DAVUT ALTUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9265)

 

Karar Tarihi: 19/7/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucular

:

1. Birgül ALTUN

 

 

2. Davut ALTUN

Başvurucular Vekilleri

:

Av. Ramazan DEMİR

 

 

Av. Hüseyin TÜL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında yaralanan kişiye gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ve yaralının olay yerinde terk edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının; gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle ölüm olayı meydana gelmesi ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Başvuruya Dayanak Oluşturan Olayların Arka Planı

2. Olayların arka planı PKK/KCK Terör Örgütü, Çözüm Süreci ve 6-7 Ekim Olayları ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.

3. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 21).

4. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda “6-7 Ekim olayları” olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).

5. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).

6. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28, 67, 346-348).

7. Terörle mücadele operasyonlarının gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 12).

8. Şırnak Valiliği, Cizre ilçesinde ilk olarak terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).

9. Şırnak Valiliğinin olaylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine 28/1/2016 tarihinde verdiği bilgiler özetle şöyledir:

i. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde terör örgütü üyelerinin saldırıları devam etmektedir. Terör örgütü, silahlı ve bombalı eylemlerle temel kamu hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. Sokağa çıkma yasaklarıyla, yerleşim yerleri içinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışmalar sırasında bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.

ii. Şırnak Valiliği güvenlik operasyonlarının icra edileceği Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşayan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli planlama ve düzenlemeleri yapmıştır. Bu kapsamda Cizre Devlet Hastanesi hizmet vermeye devam etmekte, dört eczane dönüşümlü olarak eczacılık hizmetlerini sürdürmektedir. Ambulanslar 14/12/2015 ile 27/1/2016 tarihleri arasında 1.295 vakaya müdahale etmiştir. 112 ve 155 yardım hatları faaliyettedir. 155 hattına başvuran tüm vatandaşlara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapılmıştır. Bazı market ve bakkallarla birlikte ekmek fırınları açık tutulmaktadır.

iii. 5/9/2015-4/1/2016 tarihleri arasında Cizre’de 112 Acil yardım hattına yapılan çağrıların %84’ü cevaplanmıştır. Sağlık personelinin yaşamlarının korunması amacıyla müdahale edilemeyen vakalara, vaka bölgesinde güvenlik sağlandıktan hemen sonra müdahale edilmektedir. Bu süreçte sağlık personeli ve ambulanslar terör örgütü tarafından birçok defa saldırıya uğramış, buna rağmen hizmetler devam etmiştir(Gazal Kolanç ve diğerleri, § 35).

B. Bireysel Başvuruya Konu Olaylar

10. Başvurucuların yakını S.A., 20/1/2016 tarihinde Cizre ilçesi Nusaybin Caddesi A. Petrol civarında diğer iki kişi ile birlikte ölü olarak bulunmuş ve cesetler cenaze aracıyla Cizre Devlet Hastanesine götürülmüştür.

11. Cizre Emniyet Müdürlüğünün 20/1/2016 tarihli tutanağında Cizre Devlet Hastanesinde görevli olunduğu sırada Cizre Belediyesine ait cenaze aracıyla ölü olarak getirilen üç kişiden birinin A.T., diğer ikisinin kimliği belirsiz kişiler olduğu, tabut içinde getirilen ve sonradan S.A. olmadığı anlaşılan kimliği belirsiz ölü şahsın yanında ruhsatsız tabanca ve üzerinde dolu hâlde şarjör bulunduğu tespit edilmiştir.

12. Cizre Emniyet Müdürlüğünün 20/1/2016 tarihli Bilgi Alma Tutanağında tanık olarak bilgisine başvurulan M.B., Cizre Belediyesinde cenaze aracı şoförlüğü yaptığını, sabah saatlerinde Şırnak milletvekili F.S.nin yanında yirmi otuz kişilik grupla geldiğini, cenazeleri almak üzere Cudi Mahallesi'ne gidileceğini söylediğini, bir kısım belediye çalışanının bu grupla gittiğini, saat 11.00 sıralarında yanına gelen itfaiye çalışanı kişinin 155'e Nusaybin Caddesi A. Petrol yanında cenaze bulunduğu bilgisi verildiğini söylediğini, birlikte iki cenaze aracı ile yola çıktıklarını, bildirilen yere ulaştıklarında orada bulunan F.S.nin “cenazeleri bırakın yaralıları alın” dediğini, iki yaralıyı hastaneye getirdiğini, sonra polis aracı ile Kırmızı Medrese'nin karşısındaki sokağa gittiklerini, burada iki pazar arabası üzerinden üç cenaze aldıklarını, cenazelerin birinin sarılı olduğu battaniyeden silah düştüğünü ifade etmiştir.

13. Cizre Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri Grup Amirliği görevlilerince düzenlenen 20/1/2016 tarihli olay yeri inceleme raporunda Cizre Devlet Hastanesine gönderilen cesetlerin fotoğraf çekimi ve kamera kaydı yapılarak ölü muayene işlemlerinin yapıldığı, svap örneklerinin alınarak giysilerin muhafaza altına alındığı belirtilmiştir.

14. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 21/1/2016 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda sonradan S.A.ya ait olduğu anlaşılan kimliği belirsiz ceset üzerinde yapılan otopsi işlemi neticesinde (1) sağ skapula ortasında 0,6 cm çapında etrafında vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası (2) sternumun hemen sağında 1.interkostal aralık hizasında 5x3 cm'lik ateşli silah mermi çıkış yarası (3) sol skapula alt uç hizasında 0,5 cm çapında etrafında vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası (4) sternumun 3 cm solunda 2. interkostal aralık hizasında 2x1,3cm'lik ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası (5) sol arka aksiller hatta arkus kostanın 5 cm yukarısında 0,5 cm çapında etrafında vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası (6) sol arkus kosta midskapular hat hizasında medialinde 1,8x1,2cm'lik yüzeyel yırtık bulunan 0,7 cm çapında ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası tespit edilmiştir. Tutanakta adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin cesede 3 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet ettiği, 1 ve 2 numarada tarif edilen yaralanmaların müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, kişinin ölümünün çoklu ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmalarına bağlı kot kırıkları ile birlikte çoklu iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdiği belirtilmiştir.

15. Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuvarının 28/3/2016 tarihli raporunda ölenden alınan svapların (sol el avuç içi, sol el üstü, sağ el avuç içi, sağ el üstü ve yanak) tamamında atış artıklarında bulunan antimon elementi tespit edildiği, ölene ait mont ve şal üzerinde atış artıkları tespit edildiği belirtilmiştir.

16. Başvurucunun kardeşi C.A., kolluk tarafından şikâyetçi sıfatıyla alınan 10/5/2016 tarihli beyanlarında kardeşi S.A.nın 25/12/2015 gününden itibaren kayıp olduğunu bu durumu kolluk görevlilerine bildirdiğini ancak 28/1/2016 günü kardeşinin öldüğünü televizyondan öğrendiğini, kardeşinin arkadaşı Sv.A.nın ölüm olayından bir ay sonra yanına gelerek kardeşinin G.T. ile birlikte Diyarbakır'a barış mitingine gittiğini söylediğini, kardeşinin kayıp olduğu gün Sv.A. ile evden ayrıldığını ve geri gelmediğini, kardeşini kandırarak ölmesine neden olan kişilerden şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.

17. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 16/2/2018 tarihinde S.A.nın ölümü olayı yönünden meçhul şüpheliler hakkında kasten öldürme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak 20/1/2016 tarihinde Cizre ilçesi Nusaybin Caddesi A. Petrol civarında üç ölü şahsın bulunduğunun bildirilmesi üzerine cesetlerin Cizre Devlet Hastanesine götürüldüğü, otopsi neticesinde maktulün çoklu ateşli silah yaralanmasına bağlı iç kanaması sonucu öldüğünün belirlendiği ifade edilmiştir. Kararda, yapılan araştırma sonucunda ölenin Sultanbeyli İstanbul'da MERNİS adres kaydının bulunduğu, 12/1/2016 tarihinde kardeşi C.A. tarafından kandırılarak terör örgütüne götürülmüş olabileceğinden bahisle kayıp şahıs müracaatında bulunulduğu, İstanbul İl Emniyet Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğünün 18/12/2015 tarihli ihbar formunda maktulün Şırnak'ın Cizre ilçesinde PKK terör örgütüne katıldığından bahisle ihbarda bulunulduğu, ölenin Diyarbakır'da gerçekleştirilecek olan DEM-GENÇ kongresine katılmak amacıyla 12/12/2015 tarihinde İstanbul'dan ayrıldığı, kongrenin ardından Cizre'ye gelerek öz savunma eğitimi aldığı, 19/1/2016 tarihinde güvenlik güçleri ile girdiği çatışma sonucu ağır bir biçimde yaralandığına ilişkin bilgiler edinildiği belirtilmiştir.

18. Kararda ayrıca, DEM-GENÇ üyesi şüpheli M.Y.nin kolluk ifadesinde sokağa çıkma yasağından iki gün önce İstanbul'dan Cizre'ye gelen üniversite öğrencisi 35-40 kişide Kalaşnikof marka silah ve el bombası gördüğünü beyan ettiği, S.A.nın bu grup içinde yer aldığının değerlendirildiği, ölenden alınan svapların tamamında antimon atış artıklarının tespit edildiği, PKK/KCK terör örgütüne müzahir yayın yapan ANF isimli ajansın internet sitesinde YPS Cizre şehitleri başlığı altında ölenin isminin yayınlandığı, Cizre Devlet Hastanesine kaldırılan cesetlerden bir tanesinin bulunduğu tabut içerisinde ruhsatsız tabanca ve içinde dolu şarjör bulunduğu, ölenin C.K. isimli örgüt üyesi ile irtibatını gösteren iletişim tespit kayıtları ve tüm dosya kapsamından S.A.nın güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü belirtilmiştir. Kararda, güvenlik güçlerinin örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylemlerde bulundukları mahallelerde yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri ve emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçleri ile sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğunda bulundukları, olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu ifade edilmiştir.

19. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara özetle ölüm olayı yönünden etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek itiraz etmiştir.

20. Başvurucuların itirazını inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince özet olarak Başsavcılığın olayda meşru müdafaa şartlarının oluştuğu ve hukuka uygunluk sebebi bulunduğu değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi açıklanarak 9/3/2018 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.

21. Başvurucular nihai kararı 19/3/2018 tarihinde öğrendikten sonra 28/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Başvuru Süreci

22. Başvurucuların yakını S.A. adına Avukat Ramazan Demir tarafından 19/1/2016 tarihinde hastaneye erişimin sağlanması için tedbir talebiyle AİHM'e başvuru yapılmış olup AİHM, aynı gün S.A.nın yaşamının ve vücut bütünlüğünün korunması için bütün tedbirlerin alınması yönünde bildirimde bulunmuştur.

23. AİHM 28/1/2016 tarihinde, S.A.nın ölümüne ilişkin olarak taraflarca sunulan bilgiler ışığında 4353/16 numaralı başvuruda bildirilen geçici tedbirin kaldırılmasına karar vermiştir.

24. AİHM 12/3/2019 tarihinde, 19/1/2016 tarihinde yapılan 4353/16 numaralı başvuru ile birleştirilen 63130/15 numaralı başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2., 3., 8. ve 34. maddeleri yönünden iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. İncelemenin Kapsamı ve İddiaların Nitelendirilmesi

25. Başvurucular başvuru formunda,

i. Çocukları S.A.nın sokağa çıkma yasağı uygulandığı dönemde yaralandığını, AİHM tarafından 19/1/2016 tarihinde verilen S.A.nın hastaneye götürülmesine ilişkin tedbir kararının uygulanmadığını ve ambulans gönderilmediğini, S.A.nın 20/1/2016 tarihinde öldüğünü,

ii. Ölenin cenazesi ile aynı pazar arabasına konulan diğer cenazenin sarılı olduğu battaniyeden silah çıkması nedeniyle S.A.nın örgüt üyeleri ile birlikte hareket ettiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, ölenin çatışmaya girmediğini ve silah kullanmadığını, olay yeri incelemesinin sadece pazar arabası üzerinde yapıldığını, cesedin parmağından ve giysilerinden alınan svaplarda tespit edilen antimon elementinin günlük hayatta her yerde temas edilebilecek bir madde olduğunu, kişinin ateş ettiğini göstermediğini,

iii. Operasyona katılan güvenlik güçlerinin ifadesinin alınmadığını, ölüm olayına neden olan silahların ve güvenlik güçlerinin olaydaki konumlarının araştırılmadığını, soruşturma neticesinde ölüm olayının aydınlatılamadığını, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini,

iv. S.A.nın 18/1/2026 tarihinde açılan ateş neticesi yaralandıktan sonra ambulans beklerken yaşadığı sürecin kötü muamele yasağı yönünden ihlal teşkil ettiğini,

v. Vekilleri Avukat Ramazan Demir'in tutuklanmış olması nedeniyle bireysel başvuruda bulunma hakkının ihlal edildiğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ve karara itiraz neticesinde verilen Sulh Ceza Hâkimliği kararının gerekçeden yoksun olduğunu belirtmiştir.

26. Başvurucular, yakınlarının güvenlik operasyonu sırasında güç kullanımı ile ölümü ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, yakınlarının ambulans beklediği süreç nedeniyle kötü muamele yasağının, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ve bu karara yapılan itirazın reddinin gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının, vekillerinin tutuklanması nedeniyle de bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

28. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında S.A.nın yaralı hâlde ambulans beklediğini ve sağlık hizmeti ulaştırılmadığı için hayatını kaybettiğini, üzerinden silah ya da mühimmat çıkmadığını, delillerin gerektiği gibi toplanmadığını, etkili soruşturma yürütülmediğini ifade etmiştir.

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, yakınlarının ölümüyle sonuçlanan olaylar nedeniyle yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutuyla ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ölüm olayı nedeniyle yürütülen ceza soruşturması sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itirazın reddi kararlarının yeterli gerekçe içermediği iddiaları, yaşam hakkı bağlamında etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğüne ilişkindir. Bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının yaşam hakkı kapsamında ele alınması gerektiği, adil yargılanma hakkı bakımından ayrı bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı değerlendirilmiştir.

30. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).

31. Başvurucuların yakını S.A.nın yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınması talebiyle yapılan başvurudan sonra ölmüş olması ve başvuruda bu kapsamda dile getirilen şikâyetlerin özünde ölen S.A.nın yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarının bulunduğu dikkate alınarak ölenin ağır yaralı olduğu hâlde sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanmadığı iddiası yaşam hakkı kapsamında incelenecektir.

32. Diğer taraftan, başvurucuların yakını S.A.nın yaralı hâlde olay yerinde bekletilmesinin insan haysiyetiyle bağdaşmadığı iddiası kötü muamele yasağı kapsamında incelenecektir.

B. Gerekli Tıbbi Tedavinin Sağlanmaması Nedeniyle Yaşam Hakkının ve Yaralının Olay Yerinde Terk Edilmesi Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Devletin, topraklarının bir kısmını fiilen işgal girişiminde bulunarak ağır silahlarla ölümcül saldırılar düzenleyen PKK terör örgütü mensuplarının eylemlerine karşı bölgede yaşayan sivil halkın yaşamını koruma konusunda pozitif bir yükümlülüğü bulunduğu kuşkusuzdur. Aynı yükümlülüğün terör eylemlerinin sonlandırılması ve kamu hizmetlerinin devam ettirilmesi için çaba harcayan kamu görevlilerinin yaşam haklarının korunması bakımından geçerli olduğunda da şüphe yoktur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 301). Öte yandan başvurucular yaralı hâlde bulunan S.A.ya yeri ve durumu konusunda yetkililerin haberdar edilmesine karşılık tıbbi yardım sağlanmadığını ve böylece yaşamı koruma yükümlülüğüne aykırı davranıldığını iddia etmektedir. Bakanlık görüşü, bunlara ek belgelerde yer alan bilgiler ve soruşturmalarda toplanan deliller ile varılan sonuçlara göre ise güvenlik güçlerinin silahlı terörist faaliyetlerde bulunan S.A.nın eylemlerine karşılık sivil halka ve kamu görevlilerine karşı olan pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla hareket ettikleri kabul edilmektedir.

34. Silahlı terörist faaliyetlerde bulunarak sivil halkın ve kamu görevlilerinin yaşam haklarına, vücut bütünlüklerine ve mal varlıklarına tecavüz eden kişiler, devlet üzerinde bu eylemlere karşılık diğer kişilerin can ve mal güvenliklerinin korunması için pozitif bir yükümlülük oluşturmaktadır. Devletin bu pozitif yükümlülüğün yerine getirilmesi için hukuka uygun güç kullanımı dâhil sert önlemler alması tabiidir hatta yaşamlarını korumak için gerekli önlemlerin alınmaması durumunda diğer kişilerin anayasal haklarının ihlali sonucu doğabilecektir. Devletin hem terörist faaliyetlere karşı diğer kişilerin yaşamını korumak ve silahlı terör faaliyetlerini sonlandırmak için ölümcül güç kullanma hem de üzerinde güç kullanılan kişilerin yaşamlarını koruma gibi birbiriyle çelişen iki pozitif yükümlülüğü bulunduğunun kabul edilmesi hiç kuşkusuz kamu makamları üzerinde orantısız bir yük oluşturacaktır. Buna ek olarak S.A.nın iddia edildiği gibi PKK terör örgütü adına silahlı faaliyet yürüten kişiler olması durumunda bu kişilerin bombalarla tuzaklanmış hendek ile barikatlarla kapatılan ve yoğun silahlı çatışmaların devam ettiği bir alanda sağlık yardımı almaları ya da tahliyeleri ile görevlendirilecek kişilerin yaşam haklarının -hem de bizzat bu kişilerin eylemlerine karşı- korunması gibi muazzam güçlükte bir pozitif yükümlülük daha ortaya çıkacaktır. Bu hâlde somut başvuruda dile getirilen sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşamı koruma yükümlüğünün ihlal edildiği iddialarının değerlendirilebilmesi için öncelikle S.A.nın PKK terör örgütü adına silahlı terör eylemlerinde bulunan kişilerden olup olmadığı ve iddia edildiği gibi yaralı vaziyette iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konuları aydınlatılmalıdır. Zira bu kişiler silahlı terör eylemlerini gerçekleştirmiş olsalar dahi bir binanın bodrum katında yaralı ve savunmasız bir vaziyetteyken sağlık yardımı talep ettikleri iddialarının doğru olması hâlinde bu kişilere gerekli tıbbi tedavi sağlanarak yaşamlarının korunması için somut olayın koşulları ve kamu makamlarının imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 302).

35. Başvurucuların oğlu C.A.nın beyanına göre, kardeşi S.A. ölü bulunduğu tarihten bir ay kadar önce ailesinin İstanbul'daki evini terk etmiş ve bu tarihten itibaren ailesi ile irtibat kurmamıştır. İstanbul İl Emniyet Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğünün 18/12/2015 tarihli ihbar formunda ölenin Şırnak'ın Cizre ilçesinde PKK terör örgütüne katıldığından bahisle ihbarda bulunulduğu belirtilmiştir. Başka bir soruşturmada DEM-GENÇ üyesi şüpheli M.Y. sokağa çıkma yasağından iki gün önce İstanbul'dan Cizre'ye gelen üniversite öğrencisi 35-40 kişide Kalaşnikof marka silah ve el bombası gördüğünü ifade etmiştir. Şırnak Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve İstihbarat Şube Müdürlüğünün yapmış olduğu araştırmada ölenin Diyarbakır'da gerçekleştirilecek olan DEM-GENÇ kongresine katılmak amacıyla 12/12/2015 tarihinde İstanbul'dan ayrıldığını, kongrenin ardından Cizre'ye gelerek öz savunma eğitimi aldığını, 19/1/2016 tarihinde güvenlik güçleri ile girdiği çatışma sonucu ağır bir biçimde yaralandığına ilişkin bilgi edinilmiştir. Ölenin her iki elinden ve yanağından alınan svaplarda ve kıyafetlerinde atış artığı tespit edildiğine dair kriminal inceleme raporu bulunmaktadır. S.A.nın ölümünün ardından PKK ile bağlantılı internet sitelerinde S.A.nın YPS Cizre şehitleri başlığı altında ismi yer almış ve S.A., YPS örgütü tarafından şehit olarak kabul edilmiştir.

36. Somut olayda bütün bu delillere göre, başvurucuların yakını S.A.nın çatışmalar sırasında Cizre Cudi Mahallesi'nde mahsur kalan sivil olduğu iddiasının aksine PKK terör örgütünün öz yönetim ilanını takip eden süreçte gerçekleşen terör eylemlerine bizzat katılan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele yürüten kişilerdendir. S.A.nın hendek olayları sürecindeki eylemlerinin bu şekilde açıklanmasının ardından sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için yapılması gereken S.A.nın iddia edildiği gibi yaralı ve savunmasız durumda iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konusunun aydınlatılmasıdır.

37. S.A.nın yaralı hâlde Cizre Cudi Mahallesi Siti Hayat Caddesi üzerinde bir binanın bahçesinde olduğu iddiasıyla 19/1/2016 tarihinde AİHM'e başvuru yapılmıştır. Bakanlık görüş yazısının ekinde bulunan Sağlık Bakanlığı yazısında, başvuruya konu olayda 19/1/2016 tarihi saat 11.59'da HDP milletvekili F.S.nin arayarak Cizre Cudi Mahallesi Siti Hayat Caddesi üzerinde bulunan S.A. isimli kişi için ambulans talebinde bulunduğu, bildirilen adreste çatışmaların yaşanması nedeniyle güvenli alan PTT yanına ambulans gönderilebileceğinin iletildiği, F.S. ile defalarca görüşüldüğü hâlde sonuç alınamadığı belirtilmiştir. S.A.nın cesedi 20/1/2016 tarihinde Nusaybin Caddesi'nde bir pazar arabası üzerinde bulunmuştur (bkz. §§ 11, 12).

38. Başvuru dosyasında S.A.nın AİHM nezdindeki başvuruda veya telefon görüşmelerinde belirtilen yerde bulunduğuna dair soyut beyanlardan başka bir delil yoktur. Bölgedeki terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilerek bölgenin emniyetinin sağlanması için söz konusu adreslere sevk edilen güvenlik güçlerine mütemadiyen ateş açılmaktadır. Yaralıların bulunduğu iddia edilen sokaklar terör örgütü mensupları tarafından el yapımı patlayıcı düzenekleri ve mayınlar ile tuzaklanmış, sokak üzerinde barikatlar kurulmuş ve hendekler oluşturulmuştur.

39. Somut başvuruda, S.A.nın AİHM'den geçici tedbir talep edilen 19/1/2016 tarihinden ölü bulunduğu 20/1/2016 tarihine kadar herhangi bir şekilde yaralandığına ya da iddia edilen adreste bulunduğuna dair hiçbir bulgu mevcut değildir. S.A.nın hendek olayları boyunca PKK terör örgütü adına güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyette bulunduğu ve ölü bulunduğu 20/1/2016 tarihine kadar Cudi Mahallesi'nde yoğunlaşan çatışmalara katılmak için kendi isteği ile burada kaldığında kuşku yoktur. S.A., ailesinin ikametgâhına dönme, güvenlik güçlerine teslim olma ya da iddia edildiği gibi yaralı olması durumunda hastaneye gitme seçenekleri yerine silahlı çatışmaya devam etmeyi tercih etmiştir. Başvuru dosyasında S.A.nın yaralı vaziyette bulunduğuna dair soyut iddia dışında hiçbir bulgu mevcut değildir. Bu durumda S.A.nın yaralı vaziyette sağlık yardımına ihtiyaç duyduğuna, bu hususta bir talepte bulunduğuna ve herhangi bir zamanda iddia edilen adreste olduğuna dair somut bir delil bulunmamaktadır.

40. Diğer taraftan, ölenin vücuduna üç adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet ettiği, sternum ve skapula bölgelerinde tarif edilen yaralanmaların müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, ölüm neticesinin çoklu ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmalarına bağlı kot kırıkları ile birlikte çoklu iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği dikkate alınarak başvurucuların yakınının yaralandıktan hemen ya da kısa bir süre sonra ölmüş olabileceği hususu da gözden kaçırılmamalıdır.

41. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ve yaralının olay yerinde terk edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.

C. Gereksiz ve Orantısız Güç Kullanımı Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Somut başvuruda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkı bağlamında öldürmeme yükümlülüğü ile etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

43. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).

1. Maddi Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

44. Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında hangi durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. Bu durumlarda dahi başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §§ 116, 117).

45. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (İpek Deniz ve diğerleri, § 118). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).

46. Devlet görevlileri tarafından kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, §§ 62, 63).

47. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde kanıtlanmış olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu kanıtlanırsa bu durumda öldürme olayının Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121).

48. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda S.A.nın silahlı terör eyleminde bulunduğu sırada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakını S.A.nın güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

49. Bu belirlemenin ardından, bir başka deyişle öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde Anayasa'ya uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu konuda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin Anayasa'nın 13. ve 17. maddeleri kapsamında değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 334).

50. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Negatif bir yükümlülük olan öldürmeme yükümlülüğü bireylerin yaşamlarına hukuka aykırı olarak son verilmemesini öngörür ve kolluk görevlilerinin ölümcül güç ve silah kullanabilecekleri durumların Anayasa ve Sözleşme standartlarına uygun yasal ve idari düzenlemeler ile belirlenmesini gerektirir. Nitekim Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında ise “silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” öldürme fiilinin hukuka uygun sayılabileceği düzenlenmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 335).

51. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kanun hükümlerinin varlığı kanunilik kriterini sağlamaya yeterli değildir. Bu kriterin yerine getirilmiş sayılması için kanun hükümlerinin yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve ölçülü olarak müdahale edilmesi gerektiğini düzenlemesi; gücün kötüye kullanılmasına, keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek düzeyde yeterli ve açık kurallar içermesi gerekir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 336).

52. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuata Gazal Kolanç ve diğerleri (§§ 208, 214, 216-218, 221) kararında yer verilmiştir. Bu mevzuat her kolluk biriminin kendine özgü hizmet gerekleri nedeniyle farklı biçimlerde formüle edilmiş olsa da gücün ancak zorunlu hâllerde ve tehlikeyle orantılı olarak kullanılması, silahlı güç kullanımına son çare olarak ve önceden uyarı yapılarak başvurulması gibi keyfîliği önlemeye yönelik kurallara mevzuatın tamamında yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse emniyet ve jandarma teşkilatlarının güç ve silah kullanımının şartlarını düzenleyen kurallar tek başına kanunilik kriterini karşılayacak düzeyde açık ve yeterlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 337).

53. Netice olarak anılan düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

54. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Yaşam hakkına hangi durumlarda müdahale edilebileceği ise Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.

55. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Kararda meşru müdafaa yanı sıra güvenlik güçlerinin örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylemlerde bulundukları mahallelerde yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri gerekçesine dayanılmıştır. Başvuruya konu olayda güvenlik güçlerince ölenden alınan svaplarda antimon elementi tespit edilmesi dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.

56. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. Başvuruya konu olayda, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında açıklanan ayaklanma ortamında yaşanan silahlı çatışmada, silahlı ayaklanmanın bastırılması ve güvenlik güçlerinin kendileri ile diğer kişilerin yaşamlarını korumak için -meşru müdafaa- amacıyla zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu başvurucuların yakını S.A.nın hayatını kaybettiği, bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkı kapsamındaki öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Usul Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

58. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle güç kullanımı sonucu ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).

59. Somut olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda resmî bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği sonucuna varılmıştır.

60. Ceza soruşturmalarına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. S.A.nın ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma 9/3/2018 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile sona ermiştir. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında etraflıca açıklanan somut olayın koşullarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 2 yıl 1 ay 17 gün süre etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olarak değerlendirilmiştir.

61. Somut başvuruya konu soruşturmada delil toplama işleminin Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan birimlerden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcısının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri, Cumhuriyet savcısının katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.

62. Soruşturmanın etkili olabilmesi için sahip olması gereken bir diğer unsur başvurucu yakınlarının soruşturma işlemlerine katılımlarının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmasıdır. Somut başvuruda, başvurucu avukat ile temsil edilmiştir. Başvurucuların soruşturma dosyasını inceleme ve yapılmasını istediği soruşturma işlemlerini soruşturma merciine bildirme imkânı bulunmaktadır. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkını da kullanmıştır. Yapılan açıklamalar ışığında başvurucuların, yakınının ölü bulunmasının ardından başlayan ceza soruşturmasına gerektirdiği ölçüde katılma hakkına hiçbir sınırlama getirilmediği ve avukatı aracılığıyla belirtilen hakkını etkili bir şekilde kullandığı, somut olayın gerçekleştiği koşullar gözönüne alındığında soruşturmanın yeterli derecede kamu denetimine de açık olduğu kanaatine varılmıştır.

63. Başvurucuların yakınının ölümü olayıyla ilgili usul yükümlülüğüne ilişkin diğer hak ihlali iddiası genel olarak soruşturmaların yeterli olmadığı temeline dayanmaktadır. Somut olayda Olay Yeri İnceleme birimi tarafından cesetler bulundukları hâlleriyle numaralandırılıp fotoğraf ve video kaydı alınarak ölü muayene ve otopsi işlemi için hastaneye gönderilmiştir. Usul kurallarına uygun yapılan ölü muayene ve otopsi işlemlerinde cesetler üzerindeki tüm bulgular kaydedilmiş, kimlik ve delil tespiti için cesetlerden örnekler alınmıştır. Olay yerinde bulunan silah ve silah mühimmatı öncelikle bulundukları yerde numaralandırılmış, bu şekilde fotoğrafları çekilip kayıt altına alındıktan sonra delil torbalarına konulmuştur. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varılmıştır.

64. Başvurucular, ölüm olaylarıyla ilgili soruşturmanın yeterli olmadığı bağlamında kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınmadığını iddia etmiştir.

65. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis, ifade alma dahil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak bu belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

66. Somut olayda, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (aynı yöndeki karar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

67. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli makul adımların atıldığı, gerçekleştirilen soruşturma işlemleri ile bu işlemler sonucunda elde edilen deliller dikkate alındığında Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma istediğinden kuşku duyulmasını gerektirecek herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.

68. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usul yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

D. Diğer İhlal İddiaları

69. Başvurucular temsilcileri olan Avukat Ramazan Demir'in bazı sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklanması ile başvurularının geri çekilmesi yönünde baskı oluşturulmaya çalışıldığını, böylece Anayasa'nın 36. ve 125. maddeleri ile korunan bireysel başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

70. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan araştırmada Avukat Ramazan Demir'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/65291 soruşturma sayılı dosyası kapsamında terör örgütü propagandası yapma suçundan 6/4/2016 tarihinde tutuklandığı, 7/9/2016 tarihinde serbest bırakıldığı anlaşılmıştır. Ramazan Demir, hukuka aykırı olarak tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 18/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş ve tutuklanmasının sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan hak ihlalleri nedeniyle AİHM'e yaptığı bireysel başvuruları engelleme amacı taşıdığını ileri sürmüştür. 2016/9808 numaralı bu bireysel başvuruda Ramazan Demir'in kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur (Ramazan Demir ve Ayşe Acinikli, B. No: 2016/9808, 14/12/2016).

71. Somut başvurunun Avukat Ramazan Demir'in serbest bırakılmasından çok sonra 28/3/2018 tarihinde Avukat Ramazan Demir ve Avukat Hüseyin Tül tarafından yapıldığı, bireysel başvuruda yalnızca Avukat Ramazan Demir tarafından temsil edilen başvurucu bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bunun gibi, Ramazan Demir hakkında yürütülen ceza soruşturması veya uygulanan tutuklama tedbirinin başvurucuların Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmamaları veya mevcut başvurularını geri almaları yönünde bir baskı oluşturmak amacıyla gerçekleştirildiğine dair bir delil mevcut değildir.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların bireysel başvuru haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Aynı yönde bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 388-395).

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ve yaralının olay yerinde terk edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 1. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Birgül Altun ve Davut Altun [2.B.], B. No: 2018/9265, 19/7/2023, § …)
   
Başvuru Adı BİRGÜL ALTUN VE DAVUT ALTUN
Başvuru No 2018/9265
Başvuru Tarihi 28/3/2018
Karar Tarihi 19/7/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında yaralanan kişiye gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ve yaralının olay yerinde terk edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının; gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle ölüm olayı meydana gelmesi ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Olmadığı
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
Bireysel başvuru hakkı Bireysel başvuru Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi