logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İbrahim Durmuş [2.B.], B. No: 2019/11189, 19/3/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM DURMUŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/11189)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

İbrahim DURMUŞ

Vekili

:

Av. Yakup HAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında birleşen davanın zamanaşımından dolayı reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu bir fabrikada işçi olarak çalışmakta iken 26/9/2001 tarihinde meydana gelen bir iş kazasında yaralanmıştır.

3. Başvurucu iş kazasından yaklaşık on yıl sonra 24/1/2011 tarihinde, Rize 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde iş kazası nedeniyle uğradığı zararların karşılanması için 10.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talepli kısmi dava açmıştır. Başvurucu 5/9/2011 tarihinde maddi tazminat talebini 50.000 TL olarak ıslah etmiştir. Olaya ilişkin Adli Tıp Kurumu (ATK) 3. İhtisas Dairesinden alınan 9/9/2013 tarihli raporda başvurucunun maluliyet oranı %44 olarak belirlenmiştir. 31/7/2014 tarihli hesap bilirkişi raporunda başvurucunun maddi zararı 125.312,25 TL olarak tespit edilmiştir. Başvurucu hesap bilirkişi raporunun düzenlenmesi üzerine 26/8/2014 tarihinde 75.000 TL maddi tazminat talepli belirsiz alacak davası açmıştır. Başvurucu bu davada da 24/6/2016 tarihinde talebini 152.407,85 TL olarak ıslah etmiştir.

4. Rize İş Mahkemesinin (İş Mahkemesi/Mahkeme) 3/8/2015 tarihinde kurulmasıyla birlikte başvurucu tarafından açılan bu davalar İş Mahkemesinin esasına kaydedilmiştir. Mahkeme tarafından 13/10/2015 tarihinde dosyalar arasında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu, yargılamanın aynı dosya üzerinden devam etmesinin usul ekonomisi anlamında faydalı olacağı sonuç ve kanaatine ulaşılarak ilk açılan, 24/1/2011 tarihli dava dosyası üzerinde davaların birleştirilmesine karar verilmiştir.

5. Mahkeme 27/6/2016 tarihli karar ile asıl dava yönünden 50.000 TL maddi, 12.000 TL manevi tazminatın; birleşen dava yönünden ise 152.407,85 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun fabrikada torna tezgahında çalıştığı ve kullanılan malzemenin bir parçasının fırlaması sonucu sol gözünden yaralandığı ifade edilmiştir. Kararda, Sosyal Güvenlik Kurumunun davalı fabrikaya karşı açtığı rücuen tazminat davasında ve olaya ilişkin açılan ceza davasında alınan raporların da değerlendirmede dikkate alındığına yer verilmiştir. Olaya ilişkin 7/4/2014 tarihinde bilirkişiden alınan raporda kazanın meydana gelmesinde %60 işverenin, %40 başvurucunun sorumluluğunun bulunduğu, ATK 3. İhtisas Dairesinden maluliyete ilişkinalınan raporda da başvurucunun %44 maluliyetinin olduğunun tespit edildiği, toplanan bilirkişi raporlarından da başvurucunun alması gereken maddi tazminat tutarının 202,407,85 TL olduğuna kararda yer verilmiştir. Mahkeme, başvurucunun 5/9/2011 tarihinde maddi tazminat talebini ıslah ederek 50,000 TL'ye çıkardığını, maddi zararı 202.407,85 TL olduğundan taleple bağlı kalınarak asıl davada istenen tazminat miktarı olan 50.000 TL maddi tazminata karar verilmesi gerektiğini belirtmiş; birleşen davanın ise belirsiz alacak davası olarak açıldığını ve 75.000 TL maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de 24/6/2016 tarihinde dava değeri artırılmak sureti ile talep 152.407,85 TL'ye çıkarıldığından anılan miktarın ödenmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Davada zamanaşımı definin ileri sürüldüğü; asıl dava yönünden ATK raporuyla (9/9/2013) başvurucunun maluliyet durumu tespit edildiğinden bu tarihin zamanaşımının hesabında dikkate alınması gerektiği ve zamanaşımı süresinin dolmadığı; birleşen dava yönünden ise belirsiz alacak davası niteliğinde açıldığından ATK raporuyla dava tarihi arasında iki yıldan az bir süre bulunduğundan bu dava yönünden de zamanaşımı süresinin dolmadığı ifade edilmiştir. Manevi tazminat için ise olayın koşulları ve %44 oranında meslekte kazanma gücü kaybı dikkate alındığında 12.000 TL tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

6. Temyiz üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 11/9/2017 tarihinde bozma kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde;

-Kaza tarihinin 26/9/2001, birleşen dava tarihinin ise 26/8/2014 olduğu, birleşen dosyanın dava dilekçesinin davalı tarafa 30/10/2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalının birleşen davaya karşı 7/11/2014 tarihinde zamanaşımı defi ileri sürdüğü belirtilmiştir. İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımına ilişkin gerek 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi gerekse 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulandığına ve zamanaşımının failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılması gerektiğine değinilmiştir. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda ise zamanaşımına başlangıç olarak, hastalık seyrinin yani gelişiminin tamamlandığı tarihin esas alınması gerektiği ifade edilmiştir.

-Ayrıca yargılama sırasındaki her usul işleminin ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği vurgulanmıştır. Usule ilişkin yeni bir kanun yürürlüğe girdiğinde eğer tamamlanmış bir usul işlemi varsa artık yeni düzenlemenin o usul işlemi için uygulanmayacağı, işlemin geçerliliğini koruyacağı, buna karşın bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmüne (veya kanuna) göre işlemlerin yapılması gerektiği açıklanmıştır.

-Dava konusu olaya ilişkin; asıl davanın açıldığı 24/1/2011 tarihinde mülga 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin hükümlerin, asıl dava açısından uygulanma imkânının bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu bağlamda başvurucu bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, olayla birlikte zararın öğrenildiği, zamanaşımının başlangıç tarihinin olay tarihi olduğu ifade edilerek başvurucunun asıl davanın belirsiz alacak davasına dönüştüğüne dair dilekçesinin kısmi dava olarak açılan asıl davayı belirsiz alacak davasına dönüştürmeyeceği bu durumda da birleşen davaya karşı süresi içerisinde ileri sürülen zamanaşımı definin kabul edilerek, birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.

7. Mahkeme 11/10/2017 tarihli kararıyla bozma kararına uyarak aynı gerekçelerle (§ 6) asıl dava yönünden 50.000 TL maddi, 12.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine; birleşen dava yönünden ise zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.

8. Temyiz istemini Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 19/2/2019 tarihinde reddetmiştir.

9. Başvurucuya 10/3/2019 tarihinde karar tebliğ edilmiş, başvurucu 4/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

11. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; zararın 9/9/2013 tarihli ATK Raporu ile kesin olarak öğrenildiğini, %44meslekte kazanma gücü kaybı oranını tespit eden 9/9/2013 tarihli ATK raporunun esas alınması durumunda birleşen dava 26/8/2014 tarihinde açıldığından zamanaşımının söz konusu olmadığını ve zamanaşımı kararının hatalı olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 34).

15. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

16. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

17. Somut olayda başvurucu 26/9/2001 tarihinde gerçekleşen iş kazasından sonra 24/1/2011 tarihinde 10.000 TL maddi tazminat talepli dava açmış ve alınan bilirkişi raporları üzerine 26/8/2014 tarihli dilekçe ile 75.000 TL maddi tazminat talepli belirsiz alacak davası açmıştır. Bu davada da talebini ıslah etmiştir. Mahkeme, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren başlayan zamanaşımının belirsiz alacak davasının (birleşen davanın) açıldığı tarihinde dolmuş olduğu gerekçesiyle başvurucunun asıl davadaki talebiyle bağlı kalarak 50.000 TL maddi tazminatın ödenmesine, birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.

18. Anayasa Mahkemesi somut başvuruya benzer nitelikteki iddiaları Çetin Akboğa [GK] (B. No: 2019/430, 23/3/2023) kararında incelemiştir. Anılan karara konu olayda, 5/1/2005 tarihinde gerçekleşen iş kazasından sonra 6/8/2007 tarihinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 2.000 TL maddi tazminat talepli dava açılmıştır. Bilirkişi incelemesi sonucu maddi zarar 121.312,31 TL olarak belirlenmiş ve 8/11/2016 tarihli dilekçe ile maddi tazminat talebi bilirkişi raporundaki tutar kadar artırılmıştır. İlk derece mahkemesi de başvurucunun davasını kabul etmiş ise de Bölge Adliye Mahkemesi, iş kazasının meydana geldiği 5/1/2005 tarihinden itibaren başlayan zamanaşımının ıslah dilekçesinin sunulduğu 8/11/2016 tarihinde dolduğu gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda artırılan maddi tazminat kısmı yönünden davayı reddetmiştir.

19. Anılan başvuruda davanın ıslah ile artırılan kısmının reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında inceleyen Anayasa Mahkemesi, davaya konu zararın tespit edilmesinin belli bir uzmanlık gerektirdiğine, bu nedenle zararın boyutunun belirlenebilmesi için derece mahkemelerince bilirkişi raporu alınmasına karar verildiğine dikkat çekmiş ve zararının tamamını yargılamanın başlangıcında bilmesinin başvurucudan beklenemeyeceğini, bu sebeple başvurucunun tüm zararı için tazminat talep edemediğini belirtmiştir (Çetin Akboğa § 68).

20. Anayasa Mahkemesi anılan kararda yaptığı değerlendirmede; zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden dava açıldığı tarihte başvurucunun zararın miktarını bilebilmesinin mümkün olmadığı hususu dikkate alınmadan karar verilmesinin, başvurucunun bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırdığı; başvurucunun bilirkişi raporundan sonra artırdığı alacak talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Çetin Akboğa §§ 73, 74).

21. Anılan kararda ayrıca; Türk hukukunda belirsiz alacak davasına ilişkin düzenlemenin kabulünden önceki döneme ilişkin olarak açılan kısmi davalarda başvurucuların zararın miktarını dava tarihi itibarıyla öğrenebilmelerinin kendilerinden beklenemeyeceğine dair AİHM'nin ihlal kararlarına da dikkat çekilmiştir (Çetin Akboğa § 69).

22. Somut olay yukarıda yer verilen ilkeler bakımından değerlendirildiğinde başvurucunun iş kazası nedeniyle oluşan maluliyet durumunun ve uğradığı zararın davanın açıldığı tarihte belirli olmadığı, bu hususların yargılama sırasında olaya ilişkin alınan bilirkişi raporları neticesinde öğrenildiği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu da zararın öğrenilmesinden sonra talebini artırarak birleşen davayı açmıştır.

23. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun dava değerini artırarak açtığı birleşen dava yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet etmektedir.

26. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; 152.407,85 TL maddi tazminata ve 40.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

29. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

30. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçları bakımından yeterli bir giderim oluşturduğundan başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Rize İş Mahkemesine (E.2017/343, K.2017/239) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İbrahim Durmuş [2.B.], B. No: 2019/11189, 19/3/2024, § …)
   
Başvuru Adı İBRAHİM DURMUŞ
Başvuru No 2019/11189
Başvuru Tarihi 4/4/2019
Karar Tarihi 19/3/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında birleşen davanın zamanaşımından dolayı reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi