TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHİM KAYA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/12271)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucular
|
:
|
Abdurrahim KAYA ve diğerleri
(bkz. ekli tablo)
|
Başvurucular Vekilleri
|
:
|
bkz. ekli tablonun (F) sütunu
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kişisel verilerin toplanarak idari makamlara
açıklanması ve güvenlik soruşturmasına esas alınması nedeniyle özel hayata
saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Ekli tabloda sıralanan başvurular, başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun (B)
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2019/12271 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu
alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
başvuru tarihi itibarıyla olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, kamu kurumlarında ilan edilen çeşitli
görevler için (doktor, öğretmen, daimî işçi, hemşire, sözleşmeli uzman jandarma
vb.) açılan sınavlarda (yazılı ve mülakat) başarılı olmuşlar ancak yapılan
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle
başvurucuların atamaları yapılmamıştır. Bir kısım başvurucunun ise atamaları
yapılmış, daha sonra güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz
sonuçlanması nedeniyle atamaları idareler tarafından iptal edilmiştir.
9. Başvurucular, güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle atamalarının yapılmaması veya
atamaların iptal edilmesi işlemlerine karşı idare mahkemelerinde dava
açmışlardır. İdare Mahkemeleri, davaları reddetmiştir. Karar gerekçelerinde
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda yapılan tespitler ile kamu
görevinin mahiyeti dikkate alındığında idarenin takdir yetkisi çerçevesinde
tesis ettiği işlemde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir.
10. Başvurucuların istinaf talepleri Bölge İdare
Mahkemeleri tarafından reddedilmiştir.
11. Başvurucular muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
12. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, uluslararası
düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz.
Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 26-48; Turgut Duman,
B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 25-48).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
14. Bazı başvurucular, bireysel başvuru harç ve
masraflarını karşılama imkânlarının olmadığını belirterek adli yardım talebinde
bulunmuştur.
15. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular; somut bilgi ve belgeye dayanılmaksızın
kendilerine ve/veya aile bireylerine yönelik hukuki geçerliliği olmayan
istihbari notlara dayanılarak güvenlik soruşturmasının olumsuz
sonuçlandırıldığını, hukuken geçerli başka bilgi ve belgelerle doğrulanmadıkça
istihbari raporların tek başına hukuki delil sayılamayacağını ifade etmiştir.
Başvurucular; söz konusu istihbari raporlarla kendileri ve/veya aile bireyleri
hakkında kişisel verilerin toplanmış olduğunu, bu müdahalenin kanuni
dayanağının bulunmadığını, ölçülü de olmadığını, Anayasa Mahkemesinin
kararlarıyla da güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet
memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin
alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler
kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin
verilmesinin Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığının tespit
edildiğini belirtmiştir. Bir kısım başvurucu; güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının içeriği hakkında yargılama sürecinde taraflarına bilgi
verilmediğini, isnatlardan haberdar olma ve kendilerine isnatlara karşı savunma
yapabilme imkânlarının tanınmadığını iddia etmiştir. Başvurucular; bu
nedenlerle kişisel verilerin korunmasını isteme, özel hayata saygı, adil
yargılanma hakları ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ve masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
17. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği ve
korunması" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz.
...
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
19. Başvurucuların kendileri ve/veya aile bireyleri
hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen verilerin
kişisel veri olduğu açıktır (Fatih Saraman, § 57; Turgut Duman, §
58). Başvuruların temelinde başvurucular hakkında elde edilen kişisel verilerin
kamu makamlarına açıklanması ve güvenlik soruşturmalarında kullanılması hususu
bulunmaktadır. Kişisel verilerin tutulması, saklanması veya aktarılmasının ise
Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. Bu nedenle
başvuruların özel hayata saygı hakkı içinde yer alan kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmektedir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
21. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda uygulanacak genel
ilkeleri, başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Fatih Saraman (aynı
kararda bkz. §§ 64-93) ve Turgut Duman (aynı kararda bkz. §§ 60-92) kararlarında
ortaya koymuştur. Söz konusu kararlarda güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasıyla elde edilen verilerin kişisel veri olduğu, güvenlik soruşturması
ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile
ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve
sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılmasının
özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
müdahale teşkil ettiği belirtilmiştir (Fatih Saraman, § 61; Turgut
Duman, § 62). Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamaların kanunla öngörülmüş olması gerektiği hatırlatılmış ve Anayasa
Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan
kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahalenin öncelikle şeklî anlamda bir
kanuna dayanması gerektiği belirtilmiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666,
10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65;
Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66).
22. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına
ilişkin kanunların şeklen var olmasının yeterli olmayacağı, kanunilik ölçütünün
aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olduğu, bu noktada kanunun
niteliğinin önem kazandığı vurgulanmıştır. Kanunla sınırlama ölçütünün
sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade
ettiği, böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçildiği gibi kişinin
hukuku bilmesine de yardımcı olduğu, bu yönüyle hukuk güvenliğini teminat
altına aldığı belirtilmiştir (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789,
11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67).
23. Kararlarda; kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun
söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir
olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli
bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma
sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme
biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerektiği ifade edilmiştir (Halime
Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68).
24. Hukukun kendisinin -beraberinde getireceği idari pratiğin
dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî
müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir
yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermesi gerektiği
hatırlatılmıştır. Başka bir anlatımla hukuk sisteminin kamu makamlarına hangi
koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin
verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olması ve bu bağlamda
ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile
müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmelerine imkânı tanıması
gerektiği belirtilmiştir (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, §
68; Turgut Duman, § 69).
25. Öte yandan kamu görevlilerinin sadakat, tarafsızlık
ve devlete bağlılık yükümlülüğü çerçevesinde devleti temsil eden ve millî
güvenlik bakımından hassasiyet içeren bazı kamu görevlerine atanacak kişiler
bakımından daha sıkı nitelikler aranması ve birtakım sınırlamaların
getirilmesinin doğal olduğu, dolayısıyla idarenin millî güvenlik açısından önem
arz eden kadrolara atanacak kişilerin tabi olacağı güvenlik soruşturması ve
arşiv araştırması konusunda kanunla temel çerçeveyi ortaya koyan kurallar
getirmesinin mümkün olduğu, bu çerçevenin kanunla belirlenmesinden sonra
uygulama koşulları ve usule ilişkin ayrıntıların düzenleyici işlemlerle
belirlenebileceği belirtilmiştir. Üstelik millî güvenlik ile ilgili alanlarda
çalışacak personelin seçimi ve kontrolü bakımından konuyu düzenleyen kanunda
aranacak öngörülebilirlik koşulunun diğer alanlardakilere göre daha esnek
olacağı da vurgulanmıştır. Ancak yine de bu alanda düzenleme getiren kanun ile
diğer alt mevzuatın kişilere, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi
sınırlar içinde bu tür gizli tedbirler uygulama ve potansiyel olarak özel
hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince
açık olarak gösterecek ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvence
sağlayacak şekilde kaleme alınmış olması gerektiği ifade edilmiştir (Fatih
Saraman, § 82; Turgut Duman, § 83).
26. Fatih Saraman ve Turgut Duman
kararlarında kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında uygulanan
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kanuni dayanağı olan 4045 sayılı
Kanun'un Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun
olup olmadığı detaylı olarak incelenmiştir. 4045 sayılı Kanun'un güvenlik
soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler
olduğu, bu bilgilerin nerelerden elde edileceği ve ne suretle ve ne kadar süre
ile saklanacağı, kişilerin söz konusu bilgilere itiraz etme olanağı olup
olmadığı, bilgilerin bir müddet sonra silinmesinin mümkün olup olmadığı veya
silinmesine dair izlenecek usulün ne olduğu, gizlilik dereceli kamu personeli
ile meslek gruplarının tespiti, güvenlik soruşturmasının ve arşiv
araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak mercilerin kimler olduğu ile
ilgili hiçbir düzenleme içermediği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra 4045
sayılı Kanun'da, kesinleşmiş ceza mahkûmiyetlerine dair ilk olarak akla gelmesi
ve uygulanması gereken kanun olan 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil
Kanunu'na atıf içeren bir düzenlemenin bulunmadığı, geçmiş ceza
mahkûmiyetlerine ilişkin kayıtlar bakımından hangi suçların kamu görevine
girmeye engel olduğu, kişilerin on sekiz yaşından önce işlediği suçlara dair
kayıtların güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına sebep olup
olmayacağı konusunda hiçbir belirleme, suçlar arasında herhangi bir ayrım ve
derecelendirme yapılmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak 4045 sayılı Kanun'da
bireyleri keyfîliğe karşı koruyucu hiçbir hükme yer verilmediği vurgulanmıştır
(Fatih Saraman, § 83; Turgut Duman, § 84).
27. Anılan kararlarda, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv
Araştırması Yönetmeliği'nin konuyla ilgili hükümleri de incelenmiştir. Söz
konusu kararda; anılan Yönetmelik'in de elde edilen bilgilerin saklanma
süreleri, bilgilerin bir müddet sonra silinmesinin mümkün olup olmadığı veya
silinmesine dair izlenecek usulün ne olduğu, kişilerin söz konusu bilgilere
itiraz etme olanağı olup olmadığı hususlarını düzenlemediği, bireylerin özel
hayatına saygı hakkının güvencelerini sağlayacak hükümlerden yoksun olduğu
belirtilmiştir (Fatih Saraman, §§ 88-90; Turgut Duman, §§ 86-88).
28. Sonuç olarak 4045 sayılı Kanun'un ve ilgili
Yönetmelik'in kişisel verilerin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren
tedbirlerin kapsamını ve uygulanmasını düzenleyen ve özellikle süre, stoklama,
kullanım, üçüncü kişilerin erişimi, verilerin gizliliği, bütünlüğü ve imhası
konusundaki usullere ilişkin, muhataplarının yetki aşımı ve keyfîliğe karşı
yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı kuralları
içermediği tespit edilmiştir. Buna göre başvuruya konu müdahalenin dayanağı
olan düzenlemenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna varılmıştır (Fatih
Saraman, § 90; Turgut Duman, § 88).
29. Öte yandan 1/2/2018 tarihli ve 7070 sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun’un 60. maddesiyle
14/7/1965 tarihi ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin
birinci fıkrasının (A) bendine eklenen ve "Güvenlik soruşturması
ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" şeklindeki (8) numaralı alt
bendin iptali istemiyle 3/5/2018 tarihinde Anayasa Mahkemesinde dava
açılmıştır. Anayasa Mahkemesi 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı
kararıyla kuralı, Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı görerek iptal
etmiştir. Kararın gerekçesinde; güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla
elde edilen verilerin kişisel veri niteliğinde olduğu, bu alanda düzenleme getiren
kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler
uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi
verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı
yeterli güvenceleri sağlanması gerektiği, iptali istenen kuralda ise güvenlik
soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel
şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv
araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin
ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı
yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığı, bu itibarla kuralın
kanunilik şartını taşımadığı belirtilmiştir (AYM.E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019,
§ 172).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
30. Somut başvurularda; güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular
sorulması da dâhil olmak üzere başvurucuların özel ve aile hayatı, iş ve sosyal
yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve güvenlik
soruşturmalarında kullanılmasının özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına müdahale teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
31. Yukarıda anılan Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019
tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararı ile Fatih Saraman ve Turgut
Duman kararlarında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmadığından -aynı gerekçelerle- başvurucuların özel hayata saygı hakkı
kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme haklarına yönelen müdahalelerin
kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Başvurulara konu müdahalelerin kanunilik koşulunu
sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahaleler açısından diğer güvence
ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı içinde yer alan
kişisel verilerin korunmasını isteme haklarının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
C. Diğer İhlal
İddiaları
34. Başvurucular; güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının içeriği hakkında yargılama sürecinde taraflarına bilgi
verilmediğini, isnatlardan haberdar olma ve kendilerine isnatlara karşı savunma
yapabilme imkânlarının tanınmadığını belirterek adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucuların kişisel verilerin korunmasını isteme
haklarının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı
kapsamındaki şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
37. Başvurucular; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın
yenilenmesine ve lehlerine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
41. İncelenen başvurularda; kişisel verilerin toplanması,
saklanması, kamu makamlarına aktarılması ve güvenlik soruşturmalarında kullanılması
şeklindeki müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle özel
hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle ihlallerin idarenin
işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte işlemlerin iptali
istemiyle açılan davaların reddedilmesi ve dolayısıyla davada ihlalin
giderilememesi nedeniyle ihlalin aynı zamanda mahkeme kararlarından da
kaynaklandığı görülmektedir.
42. Bu durumda kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun şekilde yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ekli tablonun (D) sütununda belirtilen mahkemelere gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
43. Bununla birlikte mevcut ihlal kararı, başvurucuların
atanmak istedikleri kamu görevlerine doğrudan atanmaları sonucunu doğuracak
şekilde anlaşılamaz. Somut başvurularda bireysel başvuru tarihi itibarıyla
mevcut olan koşullar dikkate alınarak karar verildiğini hatırlatmak gerekir.
Dolayısıyla bireysel başvuru tarihinden sonra ortaya çıkan yeni hukuki
durumların değerlendirilmesi konusunda idarelerin takdir yetkisinin olduğu
açıktır.
44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Ekli tablonun (F) sütununda isimleri yer alan
avukatlar tarafından temsil edilen başvuruculara 3.600 TL vekâlet ücretinin
ayrı ayrı ödenmesine; (F) sütununda yer alan aynı avukat tarafından temsil
edilen başvuruculara ise 3.600 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve ekli tablonun (E)
sütununda belirtilen yargılama giderlerinin ilgili satırda gösterilen
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Talepte bulunan başvurucuların adli yardım
taleplerinin KABULÜNE,
B. Özel hayata saygı hakkı içinde yer alan kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkı içinde yer alan kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ekli tablonun (D) sütunundaki ilgili mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ekli tablonun (F) sütununda isimleri yer alan
avukatlar tarafından temsil edilen başvuruculara 3.600 TL vekâlet ücretinin
AYRI AYRI ÖDENMESİNE, (F) sütununda gösterilen aynı avukat tarafından temsil
edilen başvuruculara ise 3.600 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, ekli
tablonun (E) sütununda belirtilen yargılama giderinin ilgili satırda gösterilen
başvuruculara ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.