TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
OKAN ÇOPURLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/12593)
Karar Tarihi: 16/11/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Okan ÇOPURLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1984 doğumlu olan başvurucu, bir kamu bankasında 20/10/2008 tarihinde çalışmaya başlamış; en son servis yetkilisi unvanıyla operasyon asistanı olarak görev yapmakta iken 14/2/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.
7. Banka, 16/12/2016 tarihli Disiplin Kurulundan ve 7/2/2017 tarihli Yönetim Kurulunda çıkan kararlar kapsamında başvurucu da dâhil bir kısım personelin iş akdine son vermiştir. Fesih gerekçesinde, 15 Temmuz süreci ve sonrasında 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'de (667 sayılı KHK) belirtilen hükümler doğrultusunda önlem alınması gereken ya da performans düşüklüğü, çalışmalarında ve davranışlarında görülen olumsuzluk ve yetersizlikten veya çeşitli muhtemel risk doğurucu sakıncalardan dolayı işe devam etmesi uygun görülmeyen personelin iş akdinin feshedilmesine karar verildiği belirtilmiştir.
8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle banka aleyhine 28/2/2017 tarihinde dava açmıştır. İzmir 15. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usul ve yasaya uygun olmadığını, fesih sebebinin açık ve kesin bir şekilde bildirilmediğini, savunmasının dahi alınmadığını, kendisinin ilgili KHK'da bahsedilen yapı ya da terör örgütüyle bir ilgisinin bulunmadığını belirtmiştir. Bu kapsamda işveren tarafından somut bir bilgi yahut belge ibraz edilmediğini ifade eden başvurucu, performansının 100 üzerinden 96 gibi son derece yüksek bir not olduğunu, kaldı ki buna ilişkin şimdiye kadar bir uyarı da almadığını ileri sürmüş; davanın kabulü ile işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı banka ise 30/3/2017 tarihli cevap dilekçesinde, başvurucunun 667 sayılı KHK'da belirtilen etik ilkelere uyumlu davranmadığını, Bankanın yetkili kurulları tarafından değerlendirilmek suretiyle başvurucu yönünden belirtilen sonuca varıldığını ifade etmiştir.
9. Mahkeme 24/5/2017 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Devlet tarafından yapılan uygulama paralelinde, davacının iş akdinin davalı işverence bahsi geçen oluşum ile irtibatı olma şüphesi bulunduğundan bahisle sona erdirildiği, davacı işçinin FETÖ/PDY üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğunu inceleme ve araştırma yetkisi ve görevinin Ceza Mahkemesine ait olduğu dikkate alındığında, sonuç olarak açıklanan sebeplerle davacının iş ilişkisinin sürdürülmesinin davalı işverenden beklenemeyeceği, işverence feshin haklı nedene dayandığına ilişkin delil sunulmamakla birlikte, yukarıda açıklanan hususların geçerli fesih nedeni oluşturduğu anlaşılmakla, davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir."
10. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş ve dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrarlamış; İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ise 1/12/2017 tarihli kararı ile dosyanın Olağanüstü Hâl Komisyonuna (OHAL Komisyonu) gönderilmesine hükmetmiştir. OHAL Komisyonu 26/12/2017 tarihli kararla dava konusu uyuşmazlığın Komisyonun görevleri arasında yer almadığını belirterek dosyayı geri göndermiştir. Bunun üzerine dosyanın kendisine geldiği Bölge Adliye Mahkemesi 27/3/2018 tarihli ek kararı ile davanın yeniden görülmesi için dosyanın İzmir 15. İş Mahkemesine gönderilmesine hükmetmiş; iş akdinin feshine dayanak bilgi ve belgelerin işverence sunulmadığını, Mahkeme tarafından da şüphe feshi ile ilgili olarak yeterli araştırma yapılmadığını belirterek şüpheyi haklı kılacak somut vakıaların mevcut olup olmadığı hususunda tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilmek suretiyle hüküm kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
11. Mahkeme, istinaf ilamı doğrultusunda ilgili birimlere müzekkere yazarak bilgi toplama yoluna gitmiş; duruşma açarak davacı tanıkları ile tarafların iddia ve itirazlarını dinlemiştir. Bu kapsamda dosyaya gelen bilgi ve belgelerden başvurucunun adına kayıtlı telefon hattında ByLock programını kullandığının tespitiyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatıldığı, 24/6/2017 tarihinde evinde arama yapıldığı, 25/6/2017 tarihinde ise gözaltına alındığı anlaşılmıştır. Başvurucu, 28/6/2017 tarihinde kollukta ve sonrasında Başsavcılıkta verdiği ifadede bahsi geçen telefon hattını kardeşinin kullandığını, kendisinin örgüt ile bağlantısının olmadığını, kardeşi ile dünya görüşlerinin farklı olması nedeniyle çok fazla iletişim kurmadıklarını, son günlerde de kardeşine ulaşamadığını beyan etmiştir.
12. Başsavcılık tarafından yapılan araştırma neticesinde 2/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığı, kapatılan, kayyıma devredilen şirket ve derneklerle bir irtibatının olmadığı, kendisi ya da çocuklarının kapatılan okullarda öğrenim görmediği belirtilmiştir. Başvurucunun örgütün finans kuruluşu olan Banka Asyada hesabı bulunduğu ancak herhangi bir para yatırma işlemi yapılmadığı anlaşıldığından başvurucunun örgütle organik bağının olduğuna dair kamu davası açılmasına yeterli delil temin edilemediği sonucuna varılmıştır.
13. Mahkeme 15/11/2018 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Kaldırma kararından sonra davalı vekili tarafından sunulan belgelerin incelenmesinde, davacının davalı bankanın İzmir/Karabağlar Şubesinde servis yetkilisi unvanıyla operasyon asistanı olarak görev yapmaktayken, kriptolu haberleşme programı Bylock kullanıcısı olduğunun istihbar edilmesi üzerine 25.11.2016 tarihinde tedbiren Genel Müdürlük emrine alındığı, Disiplin Komitesinin 16.12.2016 tarih ve Yönetim Kurulu onayıyla 15.07.2016 süreci sonrasında önlem alınması gereken yada performans düşüklüğü, çalışmalarında ve davranışlarında görülen olumsuzluk ve yetersizlikten veya çeşitli muhtemel risk doğurucu sakıncalardan dolayı Bankada işe devam etmesi uygun görülmeyen personelin iş akdinin feshedilmesine karar verildiği, davacının da 16.12.2017 tarih 13/1 nolu Disiplin Komitesi kararı ile iş akdi feshedilenler arasında bulunduğu bildirilmiş, sözü edilen Disiplin Kurulu kararının incelenmesinde de davacının iş akdinin belirtilen nedenle feshedilmesine karar verildiği görülmüştür.
...
Mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinde, BAM 3. Hukuk Dairesinin kaldırma kararından sonra toplanan deliller de nazara alınarak, davacı son olarak davalı Bankanın İzmir/Karabağlar Şubesinde servis yetkilisi unvanıyla operasyon asistanı olarak görev yapmaktadır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacı hakkında FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olma suçundan dolayı soruşturma başlatılmış ve davacının üzerine kayıtlı ... abone numaralı telefon hattında Bylock programı kullanıldığı tespit edilerek gözaltına alınmıştır. Yine para yatırma işlemi bulunmasa bile örgütün finansal kuruluşu olan Bank Asya'da hesabı bulunduğu tespit edilmiştir. Davacı hakkındaki kovuşturmaya yer olmadığı kararı, soruşturmaya konu suçu işlememesi nedeniyle değil de delil yetersizliği nedeniyle verilmiştir. Davalı banka olup, servis yetkilisi olan davacı bankaya ait nakit para işinde görevlidir. Davacı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi haklı feshin olmadığı yönünde davacı lehine delil oluşturabilecektir. Geçerli feshin bulunmadığını kabule yeterli değildir. Dolayısıyla şüphe feshi için gerekli somut emareler mevcut olduğundan, davacının iş akdinin davalı banka tarafından şüphe feshi nedeniyle geçerli nedenle feshedildiği kanaatine varılarak, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir."
14. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; 18/12/2018 tarihli istinaf dilekçesinde özetle kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, ByLock kullanıcısı olmadığının sabit olduğunu, Bank Asya tespitinin ise en başından beri işveren tarafından gündeme getirilmediğini belirterek kararın kaldırılması ve davanın kabulü gerektiğini ileri sürmüştür.
15. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 8/3/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Dairemizce verilen 'davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak bilgi ve kayıtların getirtilmesi gerektiği' yolundaki kararından sonra, ilk derece mahkemesince toplanan deliller de nazara alındığında; Somut olayda, davacının son olarak davalı Bankanın İzmir/Karabağlar Şubesinde servis yetkilisi unvanıyla operasyon asistanı olarak çalıştığı, görevi dikkate alındığında, işverence işçinin FETÖ/PDY ile bağlantısından şüphe edildiğinden ve büyük bir ihtimal dahilinde olduğundan bahisle ve güvenin yıkılması veya ağır biçimde zedelenmesi nedeniyle işverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğun ortadan kalkması sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiği, en azından artık iş ilişkisinin sürdürülmesinin davalı işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceği, iş ilişkisinin sürdürülemez hale geldiği, dolayısyla davalı işveren feshinin, fesih anında bulunan şüphe dolayısıyl ageçerli nedene dayandığı anlaşılmaktadır.
Fesih anında var olan şüphenin sonradan ortadan kalkmasının, iş aktinin feshinin sonradan geçersiz sayılmasına neden olmayacağı, başlangıçta var olan şüphe nedeniyle geçerli nedenle yapılan fesihde, sonradan verilen 'kovuşturmaya yer olmadığına' ilişkin kararın, fesih anında işveren açısından var olan şüpheyi ortadan kaldırmayacağı, bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararın yerinde olduğu anlaşılmaktadır."
16. Nihai karar başvurucu vekiline 26/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 15/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
18. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
21. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."
22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının iş akdi, hakkında ... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.
Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'Morbeyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."
23. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.
Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.
Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiğini, ByLock kullanmadığı hususunun yapılan ceza soruşturması neticesinde sabit olduğunu, bunun yanı sıra örgüt ile bağlantılı olduğunu gösterir başkaca hiçbir bilgi yahut belge bulunmadığını, benzer durumdaki kişilerin yargılamalarının farklı neticelendiğini, takipsizlik kararına rağmen işe iade davasının reddi nedeniyle adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, feshin geçerli nedenle söz konusu olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerin kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilirken bu hususların da gözönünde bulundurulması gerektiği ileri sürülmüştür.
27. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği hususları tekrar etmek suretiyle masumiyet karinesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin feshine gerekçe yapılan hususunun gerçeği yansıtmadığı, Başsavcılığın buna dair kararı derece mahkemesine ibraz edildiği hâlde yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
33. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
34. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
35. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Somut olayda, işveren nezdinde 2008 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.
37. Başvurucu hakkında işe iade davasına ilişkin yargılama devam ederken adına kayıtlı hat üzerinde ByLock kullandığı tespiti ile soruşturma başlatılmış, bu kapsamda evinde arama yapılmış, gözaltı tedbiri uygulanmış, en nihayetinde 2/1/2018 tarihli karar ile söz konusu hattın başvurucunun kardeşi tarafından kullanıldığının tespit edildiği, başvurucu adına Bank Asya hesap kaydı bulunmuş ise de hesap hareketliliğinin bulunmadığı, başkaca bir delil de elde edilemediği gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiştir (bkz. § 12).
38. İzmir 15. İş Mahkemesi 15/11/2018 tarihli gerekçeli kararında başvurucunun her ne kadar ByLock kullanmadığı anlaşılmış ise de Bank Asyada hesabının olduğu tespitinin yapıldığını, başvurucuya yönelik soruşturma süreci bir bütün olarak ele alındığında haklı nedenle değil ise de geçerli nedenle fesih yapıldığının kabulü gerektiğini belirterek davanın reddine hükmetmiş; bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 13-15).
39. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 19, 20). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı keyfi uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
40. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
41. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir; aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 31-35).
42. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması; milli güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.
43. Somut olayda işvereni şüphe feshine götüren olgu fesih bildiriminden tam olarak anlaşılamamakla birlikte yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında bu olgunun başvurucu hakkında yürütülen soruşturma olduğu görülmüştür.
44. Somut olayı bu kapsamda ele almak gerekirse başvurucunun adına kayıtlı hat üzerinden ByLock kullandığı tespiti üzerine soruşturma başlatıldığı ve gözaltı tedbiri uygulandığı anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116).
45. ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönünde yapılan değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespitinin mümkün olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekmektedir. Nitekim Başsavcılık tarafından yapılan nihai değerlendirmede de söz konusu hattın başvurucu tarafından kullanılmadığı hususu netleştirilmiştir.
46. Başvurucuya yönelik yürütülen soruşturmadaki diğer bir tespit ise adına kayıtlı Bank Asya hesabının olduğu hususudur.
47. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı, örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Bank Asyaya her durumda para yatırılarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi-işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
48. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun Başsavcılık tarafından hesapta para hareketliliğinin olmadığının belirtildiği, işveren banka yahut derece mahkemeleri tarafından da söz konusu hesaba ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadığı, hesabın ne zaman açıldığı, hangi tarihlerde işlem yapıldığı vb. hususlarda hiçbir inceleme yapılmamıştır. Öte yandan başvurucu hakkında yapılan soruşturma sonunda Mahkemece hüküm kurulmadan önce verilen takipsizlik kararında başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığına dair tespit yapıldığı ve kararın kesinleştiği dikkate alındığında Başsavcılık tarafından yapılan bu tespitin derece mahkemelerince değerlendirilmediği görülmüştür.
49. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994). Öte yandan Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi şüphe feshi kapsamda açılan işe iade davalarında taraflarca hazırlama ilkesi değil resen araştırma ilkesi uygulanmakta, hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delilleri kendiliğinden dosyaya getirtebilmekte; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilmektedir (bkz. § 21). Bu ilkenin uygulanmasındaki amaç -özellikle şüphe feshi için mutlak bir ispata gerek olmadığı gözetildiğinde- hem işçinin hem de işverenin menfaatini korumaktır. Zira işverenin şüpheye konu olguyu ispat edemediği yahut işçinin şüpheye dair aksi durumu net bir şekilde ortaya koyamadığı durumlarda derece mahkemeleri kamu organlarının da yardımını alarak daha somut ve spesifik bir değerlendirme yapma imkânı elde etmekte, böylece sonradan ortaya çıkan gelişmeleri de dikkate alarak somut olay adaletini sağlamaktadır.
50. Başvuruya konu olaya ilişkin olarak yapılan incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğu, gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmiş ise de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmediği görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
52. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi ve buna dayanak gösterilen nedenlerden dolayı masumiyet karinesinin, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 15. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
56. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 15. İş Mahkemesine (E.2018/89, K.2018/624) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.