TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BESNA CAĞLI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/13460)
Karar Tarihi: 16/11/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucular
1. Besna CAĞLI
2. Emine KIZIL
3. Hacı CAĞLI
4. Halime YAĞARCIK
5. Hamşi CAĞLI
6. Hohi ÖNGÜN
7. Kasım CAĞLI
8. Mehmet Salih CAĞLI
9. Nuri CAĞLI
10. Sekine KURKUTAN
Vekilleri
Av. Nevroz UYSAL ASLAN
Av. Hüseyin TÜL
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve bunu takip eden süreç nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri; Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).
3. Yukarıda özetlenen dönemde Cizre ilçesinde 4/9/2015 ile 12/9/2015 tarihleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Başvurucuların yakını O.C. sokağa çıkma yasağının uygulandığı 7/9/2015 tarihinde ateşli silahla yaralanması sonucu hayatını kaybetmiştir. O.C. aynı gün saat 10.30 civarında 112 Acile bağlı ambulansla ölü olarak hastaneye getirilmiştir. Cumhuriyet savcısı ve ölenin kimlik tanığı olarak kardeşi M.S.C.nin katılımıyla ölü muayenesi gerçekleştirilmiştir. M.S.C. ölü muayenesi sırasındaki beyanında, kardeşinin ikamet ettiği Cudi Mahallesi Z.. Sokak'ta bulunan evinde güvercinleri beslemek için çatıda olduğu sırada ateş sesleri duyması üzerine merak ederek kapıya çıktığını ve bu sırada vurulduğunu belirtmiştir.
4. Saat 11.30'da hastanede düzenlenen olay yeri inceleme formunda ceset üzerinde gerekli incelemelerin yapıldığı kayıt altına alınmıştır. Güvenli olmadığı gerekçesiyle olay yerinde inceleme gerçekleştirilemediği tutanağa bağlanmıştır.
5. 8/9/2015 tarihinde Cumhuriyet savcısının katılımıyla gerçekleştirilen otopsi işlemi sonucunda kişinin ölümünün femur kırığı ile birlikte büyük damar yaralanmalarından gelişen dış kanama sonucu olduğu değerlendirilmiştir. Ölü muayenesi ve otopsi sırasında ölenin her iki el içinden ve üstünden, ayrıca yanağından svap alınmıştır. Yapılan incelemede svaplarda atış artığına rastlanmamıştır.
6. Otopsi işlemi sırasında bulunan bir mermi çekirdeği gömlek parçası kriminal incelemeye gönderilmiş, düzenlenen raporda hangi silahtan atıldığının tespiti yönünde mukayeseli bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Daha sonraki bir tarihte (yaklaşık 1 yıl sonra) olay yeri incelemesi yapılarak ölenin vurulduğu beyan edilen ikametin haritalı olay yeri krokisi hazırlanmıştır.
7. Ölenin yakınlarının resen başlatılan soruşturma kapsamında beyanları alınmıştır. Kardeş M.S.C. özetle olay günü sabah yedi sekiz sıralarında kardeşi ve komşularının kapının önünde oturduklarını, kendisinin de o sırada avluda olduğunu, birden çok yoğun şekilde silah sesi duyduğunu, kardeşi yaralandıktan sonra bağrışmalar olduğunu, silah seslerinin kesilmesini bekledikten kardeşinin yanına gittiğinde kardeşinin yaralandığını gördüğünü, ambulans çağırdıklarını ancak ambulansın gelemediğini, iki saat sonra kendileri hastaneye götürmek istediklerinde yeniden silah sesleri başlaması nedeniyle başka bir eve sığındıklarını, bu sırada kardeşinin öldüğünü fark ettiğini, ambulansın gelerek kardeşini hastaneye götürdüğünü, kurşunun nereden geldiğini görmediğini, uzun süre hiç durmadan ateş edilmesi ve silah seslerinin çok yoğun olması nedeniyle bir panzerden ateş edildiğini düşündüğünü belirtmiştir.
8. Ölenin babası N.C. sabah saat yedi sekiz sıralarında oğlunun üzerindeki eşofmanla kapının önüne çıktığı esnada silah sesleri gelmeye başladığını, oğlunun yere düştüğünü, korkudan önce yanına gidemediğini, silah sesleri kesilince komşularla birlikte oğlunun yanına gittiğinde vurulduğunu gördüğünü, kahverengi, siyah, gri renkli bir panzerin oturdukları yere yaklaşık 200-250 metre kadar uzaktan ateş açtığını gördüğünü beyan etmiştir.
9. Ölenin annesi beyanında olay günü saat sabah 07.00 sıralarında oğlunun komşularla birlikte kapının önünde oturmakta olduğunu, birden silah sesi duyduğunu, hemen dışarıya çıktığını ve oğlunun yaralandığını gördüğünü, oğlunu kimin vurduğunu görmediğini ifade etmiştir.
10. Ölenin iki komşusunun tanık sıfatıyla beyanı alınmıştır. Bu kişiler beyanlarında, olay günü sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen mahallede birkaç kişinin kapılarının önünde oturduğunu, ölenin de bu oturanlar arasında olduğunu, dışarıdan silah sesleri geldiğini, O.C.nin yaralandığına dair bağırışlar duyduklarını, nasıl vurulduğunu görmediklerini belirtmiştir.
11. Yürütülen soruşturmada ölen hakkında yapılan araştırma kapsamında 9/4/2014 günü ikametgâhında arama yapıldığı, evde Kalaşnikof marka tüfek ile av tüfeklerinin ele geçirildiği, bu yöndeki adli sürecin devam ettiği tespit edilmiştir.
12. Gizli tanık Beyaz'ın Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinde ölen hakkında "Şahsın ismini O.C. olarak bilirim. Şahsın Cudi mahallesi Mezbaha Sokak üzerinde bulunan barikatlarda Kaleşnikof marka silah ile nöbet tuttuğunu bilirim, şahsın güvenlik güçleri ile çatışmaya girip girmediğini bilmiyorum." şeklinde beyanda bulunduğu soruşturma dosyasından anlaşılmıştır.
13. Yapılan araştırmada daha sonraki tarihlerde örgüt mensuplarının verdiği beyanlardan Cudi Mahallesi, Mezbaha Sokak'ta (ölenin vurulduğu beyan edilen Ziraat Sokak'ı kesen sokak) güvenlik güçlerinin girmesini engellemek amacıyla barikatlar kurulduğu, sözde kontrol noktası oluşturulup buraya ölenin isminin (O.C. noktası) verildiği tespit edilmiştir.
14. Soruşturmada, O.C.nin ölümünün örgüte müzahir siteler aracılığıyla sahiplenildiği, "Cizre Direniş Şehitleri" başlığı altında paylaşım yapıldığı soruşturma makamlarınca belirlenmiştir.
15. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı; yapılan kolluk araştırmaları ve ölen hakkında yürütülen soruşturma dosyalarına göre ölenin PKK örgüt üyesi olarak faaliyetlere katıldığının saptanması, barikatlarda nöbet tuttuğu yönünde tespit bulunması, yine terör örgütü mensuplarınca belirli bir noktaya isminin verilmiş olması karşısında ölenin terör örgütü PKK üyesi olduğunu, Cizre'de terör örgütü PKK'nın amaçları doğrultusunda ilan edilen sözde öz yönetim kapsamında mahallelerde silahlı faaliyet gösterdiğini, sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyonda diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte çatışmalara katıldığını değerlendirmiştir. Başsavcılık güvenlik güçlerinin operasyonları esnasında öldürüldüğü değerlendirilen O.C.nin ölümüyle ilgili olarak güvenlik güçlerinin aldıkları emri yerine getirmek için örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylem yaptıkları mahallelerde bulunmaları sebebiyle yetkili merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri sırada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleştirilen, gerçekleştirilmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda olduklarını tespit etmiş; kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir.
16. Başvurucular, nihai hükmü 7/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucular ayrıca yakınlarının ölümü nedeniyle idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla tam yargı davası açmış, başvurucuların açtığı dava reddedilmiştir. Anılan karar, temyiz incelemesi aşamasındadır.
18. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
19. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Başvurucu Nuri Cağlı Yönünden
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 TL'den fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.
21. Başvurucu Nuri Cağlı'nın bireysel başvuru tarihinden önce ölmüş olduğu tespit edildiğinden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona eren avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
22. Bu durumda başvuran Av. Nevroz Uysal Aslan hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Yaşam Hakkının Öldürmeme Yükümlülüğüne İlişkin Maddi Boyutu İleBu Yükümlülükle İlgili Olarak Etkili Soruşturma Yükümlülüğüne İlişkin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular, yakınlarının evlerinin önünde oturmakta iken vurulduğunu, anılan hususun tanık beyanlarıyla ortaya konulduğunu, dosyada ölenin çatışmalara katıldığına dair delil bulunmadığını, olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde süreç ile ilgili olarak bilgi verilmiştir. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Başvurucuların ihlal iddiaları yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile bu yükümlülükle ilgili olarak etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında değerlendirilmiştir.
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
25. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Devlet ayrıca yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamları, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmalı; resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021).
26. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir.
27. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen bir arama kararının yerine getirilmesi ve delil toplanması amacıyla olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerinin yaralandığı, bu görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, adliye binalarına saldırılar düzenlendiği Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında detaylı olarak anlatılmıştır. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatini açıklamıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).
28. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik önemdedir.
29. Somut olaya bakıldığında başvurucuların yakınının cansız bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, ölü muayenesi ve otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte maktulden biyolojik numune alınmış; annenin, babanın, kardeşlerin ve komşuların beyanlarına başvurulmuştur.
30. Bununla birlikte çatışmanın yaşandığı adreslerde yapılan aramalarda mühimmatla birlikte bulunan maktullerden farklı olarak ölenin ailesi tarafından ambulansa teslim edilerek hastaneye getirildiği, ikamet ettiği adresin önünde vurulduğuna dair beyanlar olduğu, soruşturmanın da bu kapsamda yürütüldüğü, ölenle birlikte ele geçirilen mühimmat olmadığı, ölenden alınan biyolojik örneklerde atış artığına rastlanmadığı anlaşılmıştır. Anılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde soruşturma dosyasındaki delillerin başvurucuların yakının güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada vurulduğu kesin sonucuna ulaşmak için yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.
31. Öncelikle başvurucuların yakınının vurulduğu yerin tespiti, vurulma anından sonra ambulans çağrıldığı yönündeki beyanlar, 112 Acil arama kayıtlarının dosyaya getirtilmesi suretiyle doğrulanmalı; vurulma yerinin kesin olarak tespitinden sonra bu noktada güvenlik güçlerinin operasyon yapıp yapmadığı telsiz kayıtları aracılığıyla veya başka vasıtalarla belirlenmelidir.
32. Başvuruya konu soruşturma aşamasında başvurucuların yakınının vurulduğu yer ve vurulma şekline ilişkin bir tespit yapılmaksızın O.C.nin güvenlik güçlerinin kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleştirilen, gerçekleştirilmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu kapsamında öldürüldüğü gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, böylelikle varılan sonuçların tüm bulguların kapsamlı ve nesnel analizine dayanması gerekliliklerine uyulma konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
34. Olayın gerçekleşme şartları soruşturma kapsamında tespit edilmediğinden yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında bu aşamada bir inceleme yapılması mümkün görülmemiştir.
2. Yaşam Hakkının Koruma Yükümlülüğüne İlişkin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucular, O.C. vurulduktan sonra ambulans çağırmalarına rağmen çatışmalar nedeniyle ambulansın gelemediğini, kendilerinin de yaralıyı hastaneye ulaştıramadıklarını, nihayetinde ambulans geldiğinde yaralının ölmüş olduğunu, acil sağlık hizmeti sunulamaması nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiğini, bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Muazzez Salğit, B. No: 2014/4596, 8/2/2018, § 40).
37. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Muazzez Salğit, § 41).
38. Başvuruya konu olayda sağlık çalışanlarının bireysel cezai sorumluluklarına neden olabilecek şekilde acil sağlık hizmetlerinin sunulmaması değil başvurucuların da beyan ettiği üzere bölgede yaşanan çatışmalar nedeniyle ambulansın yaralıya ulaşamaması durumu söz konusudur. Buna göre sağlık çalışanlarının mesleki ödevlerini hiçe sayarak durumunun ciddiyetini bildikleri veya durumunu bilmeleri gereken hastaya acil sağlık hizmeti sunmamaları gibi bir durum söz konusu değildir. Bu durumda yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğün sağlık hizmetlerine erişilemediğine ilişkin iddialar yönünden mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez (benzer değerlendirmeler için bkz. Emine Gerez ve diğerleri, B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § 54). Somut olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara tam yargı davasının açık tutulması ile de yerine getirilmiş sayılabilir. Nitekim başvurucular, bu iddialarını İdare Mahkemesi nezdinde açtıkları tam yargı davasında da dile getirmiş ancak söz konusu yolu tüketmeden bireysel başvuru yapmıştır. Oysa bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur.
39. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Diğer İhlal İddiaları
40. Başvurucular ayrıca sokağa çıkma yasakları nedeniyle geciken defin işlemleri nedeniyle aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı doğrultusunda (aynı kararda bkz. §§ 396-400) bu iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
41. Başvurucular 500.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu durumda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
43. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için Nuri Cağlı dışındaki başvuruculara manevi zararları karşılığında net 120.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucular, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Başvurucu Nuri Cağlı yönünden başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının başvuran Av. Nevroz Uysal Aslan'dan TAHSİLİNE,
3. 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin Av. Nevroz Uysal Aslan'dan TAHSİLİNE,
C. 1. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile bu yükümlülükle ilgili olarak etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,
F. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2017/8106) GÖNDERİLMESİNE,
G. Nuri Cağlı dışındaki başvuruculara net 120.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
H. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin Nuri Cağlı dışındaki başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
İ. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.