TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYKUT ERDOĞDU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/14067)
Karar Tarihi: 20/6/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Kübra ÇİFTÇİ
Başvurucu
Aykut ERDOĞDU
Vekili
Av. Tuba TORUN ERDOĞDU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, dokunulmazlık hakkını yeniden kazanan milletvekilinin bir ceza mahkemesinde yargılanmaya devam etmesinin seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını, bir gazetede yayımlanan köşe yazısındaki sözleri nedeniyle iftira suçundan cezalandırılmasının ise ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
2. Olayların meydana geldiği tarihte -2014 yılında- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve 26. dönem milletvekili olan başvurucu, ulusal ölçekte yayın yapan Birgün gazetesinde 21/4/2014 tarihinde "Her Devrin Kasası M.C." başlığıyla bir köşe yazısı yayımlamıştır. Söz konusu yazıda özetle iktidar partilerince; kamu ihalelerinin M.C.nin (müşteki) de aralarında bulunduğu belirli kişilere verildiği, ihale ve özelleştirme süreçlerinde kamu zararına yol açan çok sayıda usulsüzlük yapıldığı, bu usulsüzlüklerle ilgili hukuki süreçlerin sürüncemede bırakıldığı şeklinde iddialara yer verilmiştir. Ayrıca söz konusu yazı, aynı gazetenin www.birgun.net adlı internet sitesinde aynı başlıkla, www.odatv.com adlı internet sitesinde ise "Bakın Daha Önce Kimin Kasasıymış?" isimli başlıkla yayımlamıştır.
3. M.C.nin şikâyeti üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) bahse konu köşe yazısında yer alan bazı açıklamaların suç oluşturduğu iddiasıyla başvurucu hakkında bir ceza soruşturması başlatmıştır. Söz konusu soruşturma kapsamında, Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılması için 12/11/2014 tarihli bir fezleke düzenlenmiş ve bu fezleke Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
4. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda bu yönde değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya geçici 20. madde eklenmiştir.
5. Söz konusu Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır. Böylece Adalet Bakanlığı verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama donulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
6. Başvurucunun yasama dokunulmazlığı da 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile kalkmıştır. Anılan madde kapsamında dokunulmazlığı kaldırılan başvurucunun hakaret ve iftira suçlarından cezalandırılması için Başsavcılıkça bir kamu davası açılmıştır. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmaya başlayan başvurucu, yargılama süreci devam ederken 24/6/2018 tarihinde yapılan genel seçimde yeniden milletvekili seçilerek 27. dönem milletvekili olmuştur. Başvurucunun yeniden milletvekili olması nedeniyle yargılamada durma kararı verilmesine yönelik talebi Mahkemece reddedilmiş ve yargılamaya devam edilmiştir.
7. Bahse konu yargılama sonucunda başvurucu, yayın yolu ile alenen hakaret suçundan 3.045 TL adli para cezası ve iftira suçundan da bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Hapis cezası ertelenmiştir. İlk derece mahkemesi hakaret ve iftira suçuna ilişkin bazı açıklamalar yaptıktan sonra davaya konu yazıdan uzunca bir alıntı yapmış ve daha fazla gerekçeye yer vermeden aşağıdaki gerekçe ile başvurucunun her iki suçtan da cezalandırılmasına karar vermiştir:
"...söz konusu gazete yazısında yer alan ifadelerin, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğu, ayrıca yazıdaki ifadelerle şikayetçi hakkında bir yargı kararı olmamasına rağmen kesin yargı kararı varmış gibi suç isnadı yapıldığı gerekçeleriyle katılanın hukuka aykırı veya suç teşkil eden birçok olayla ilişkilendirilerek "onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte fiil veya olguların isnat edilerek hakkında bir yargı kararı olmamasına rağmen kesin yargı kararı varmış gibi suç isnadı yapıldığı " böylelikle "alenen yayın yolu ile hakaret" ve "iftira" suçunun unsurlarının oluştuğu değerlendirilerek sanığın eylemine karşılık gelen TCK'nun 125/2-4, 267/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş..."
8. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin anılan kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesi, herhangi bir değerlendirmeye yer vermeden başvurucunun açıklamalarının bir bütün hâlinde iftira suçunun unsurlarını oluşturduğunu kabul ederek ilk derece mahkemesinin hakaret suçuna yönelik mahkûmiyet hükmünü kaldırmış; iftira suçuna yönelik istinaf talebini ise kesin olarak reddetmiştir.
9. Başvurucu, nihai kararı 3/4/2019 tarihinde öğrendikten sonra 22/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
11. Başvurucu, yeniden milletvekili seçilmiş olması nedeniyle artık geçici 20. madde kapsamında olmadığını, bu nedenle yargılamayı yapan mahkemenin TBMM'den dokunulmazlığın kaldırılmasına dair parlamento kararı alınıncaya kadar durma kararı vermesi gerektiğini ancak mahkemece yargılamaya devam edilerek seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
12. Başvurucunun söz konusu iddiaları, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında incelenmiştir. Anayasa'nın "Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları" kenar başlıklı 67. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ve dördüncü fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak ... seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ... hakkına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir."
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Anayasa Mahkemesi, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile ilgili genel ilkelere çok sayıda kararında yer vermiştir (diğerleri arasından bkz. Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 127-131; Mustafa Hamarat [GK], B. No: 2015/19496, 17/1/2019, §§ 45-50; Kadri Enis Berberoğlu (2), B. No: 2018/30030, 17/9/2020, §§ 56-60).
15. Somut olaya benzer nitelikte olan Kadri Enis Berberoğlu (2) kararında ise Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra bir ceza mahkemesinde yargılanmakta iken tekrar milletvekili seçilen başvurucu hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesinin Meclisin yeniden dokunulmazlığı kaldırmasına bağlı olduğuna ve dokunulmazlık kaldırılmadan yargılanmaya devam edilmesinin seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına müdahale oluşturduğuna karar vermiştir (Kadri Enis Berberoğlu (2), § 62). Bahsi geçen kararda Anayasa Mahkemesi, yasama dokunulmazlığına istisna getiren Anayasa'nın geçici 20. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra başvurucunun yeniden milletvekili seçilmesine rağmen -Anayasa'nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca dokunulmazlığı kaldırılmadan- hakkındaki yargılamaya devam olunmasını Anayasa'nın sözüne uygunluk kriteri yönünden incelemiş; yeniden milletvekili seçilmesine karşın hükmen tutuklu olarak kovuşturma sürdürülüp infaz evresine geçilerek başvurucunun yasama dokunulmazlığını koruyan Anayasa'nın 83. maddesi hükmüne aykırı davranıldığı, dolayısıyla Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınmış olan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"86. Somut olayda Anayasa'nın 83. maddesinin "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." biçimindeki ikinci fıkrasının genel hüküm; geçici 20. maddenin "bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz" biçimindeki hükmünün ise genel hükme getirilen bir istisna hükmü olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
87. Bu kapsamda her bir dokunulmazlık statüsünün bir yasama döneminde kazanılıp yasama dönemi sona erdiğinde de kaybedileceğini ifade eden 83. maddenin "Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır." biçimindeki dördüncü fıkrasına getirilmiş bir istisna hükmü bulunmamaktadır. Başka bir deyişle tekrar seçilen milletvekilinin Anayasa'nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yeniden dokunulmazlık kazanacağı kuralı esastır ve geçerliliğini korumaktadır.
88. Geçici 20. madde açık bir şekilde ikinci fıkraya bir istisna getirdiğine göre tekrar seçilen milletvekilinin 83. maddenin dördüncü fıkrası uyarınca yasama dokunulmazlığını kazanmasını engelleyen bir istisna hükmü yoktur. Böyle bir istisna hükmü anayasa koyucu tarafından ayrıca ve açıkça konulmadığına göre yeni seçilen milletvekilleri 83. maddenin sağladığı dokunulmazlıktan tam olarak faydalanır, TBMM yeniden dokunulmazlığını kaldırmadığı sürece haklarında soruşturma yürütülemez ve kovuşturma yapılamaz.
89. Anayasa koyucu geçici 20. maddede yeni bir istisna konulması veya yorum yoluyla istisnanın kapsamının genişletilmesi konusunda yargı organına açık bir yetki vermemiştir. Kaldı ki yargı organı kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile istisna da oluşturmaz. İstisna getirmek kuralı değiştirmek olduğuna göre yargı organının böyle bir yetkisi yoktur. Dolayısıyla bir konuda istisna yok ise yargı organı genel kuralı uygulamak zorundadır. Somut olayda geçici 20. maddede tekrar seçilen milletvekilinin yasama dokunulmazlığından faydalanmasını engelleyen ayrı ve açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda yapılması gereken istisnanın kapsamını yorum yoluyla genişletmek veya yorum yoluyla yeni bir istisna getirmek değil genel kuralı uygulamaktır.
90. Eldeki somut uyuşmazlıkta genel kural olan Anayasa'nın 83. maddesi dar, istisna olan geçici 20. madde ise geniş yorumlanmıştır. Bir istisna geniş yorumlanamaz ve istisnanın kapsamı genişletilemez. Bu ilkenin doğal sonucu olarak başvurucunun yeniden milletvekili seçilmesinden sonra statüsünün geçici 20. madde ile getirilen istisna kapsamına girip girmediği konusunda tereddüt oluşmuş ise başvurucunun durumunun o istisnanın kapsamına girmediği, dolayısıyla kaideye tabi olduğu kabul edilmelidir.
91. Anayasal bir kurum olan yasama dokunulmazlığı milletvekillerinin bir engelle karşılaşmadan yasama faaliyetlerine serbestçe katılmalarını sağlamaya yönelik bir koruma mekanizması niteliğindedir. Bu nedenle yasama dokunulmazlığı, temsili demokrasisinin işleyişi bakımından önemli bir işleve sahiptir. Anayasa yargısına hâkim olması gereken hak eksenli yaklaşım yasama dokunulmazlıklarına ilişkin anayasal kuralların yorumlanması için de geçerlidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında bu yaklaşımının bir sonucu olarak Anayasa'nın 83. maddesine getirilen istisnaların Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı da dikkate alındığında "dar ve özgürlük lehine yorumlanma"sı gerektiğini ifade etmiştir (Mustafa Ali Balbay, § 114; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 99).
92. Buna karşın başvurucunun milletvekili seçildikten sonra yargılandığı davada durma kararı verilmeyerek tahliyesine hükmedilmeksizin yargılanmaya devam olunması ve bölge adliye mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün onanması Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün lafzına ve amacına aykırı olarak geniş bir biçimde ve başvurucunun Anayasa'nın 67. maddesinde koruma altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının aleyhine olacak şekilde yorumlanması ile mümkün olmuştur.
93. Sonuç olarak Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün yeniden milletvekili seçilen başvurucu hakkında uygulanması mümkün değildir. Yeniden milletvekili seçilen başvurucunun Anayasa'nın geçici 20. maddesi kapsamında değerlendirilerek genel hüküm olan 83. maddesinin dördüncü fıkrasının emredici hükmü gereği dokunulmazlığı tekrar kazandığının kabul edilmemesi, maddenin sözüyle çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum olmuştur."
16. Somut başvuruda da Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra bir ceza mahkemesinde yargılanmakta iken tekrar milletvekili seçilen başvurucu hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi, Meclisin yeniden dokunulmazlığı kaldırmasına bağlı olduğu hâlde dokunulmazlığı kaldırılmadan yargılanmaya devam edilmesi seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına müdahale oluşturmuştur. Eldeki başvuruda da Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan Kadri Enis Berberoğlu (2) kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. Sonuç olarak Anayasa'nın geçici 20. maddesi ile getirilen istisna hükmünün yeniden milletvekili seçilen başvurucu hakkında uygulanması mümkün değildir. Başvurucu, yeniden seçilmekle Anayasa'nın 83. maddesinin dördüncü fıkrasının emredici hükmü gereği dokunulmazlığı tekrar kazanmıştır.
17. Açıklanan gerekçelerle yeniden milletvekili seçilen başvurucunun yargılamanın durmasına yönelik talebinin yerel mahkemece reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
18. Başvurucu, söz konusu köşe yazısındaki iddialarının TBMM Karadeniz Otoyolu İhalesi Soruşturma Komisyonu Raporu, bu Raporun dayanağı olan noter tespit tutanağı, Sayıştay raporu ve soruşturma raporu gibi pek çok somut belgeye dayandığını ancak derece mahkemelerinin bu iddiaların geçtiği resmî kaynakları ilgili kamu kurumlarından talep etmediğini ve bu yöndeki savunmalarını dikkate almadığını iddia etmiştir. Başvurucu, ayrıca ana muhalefet partisinin bir milletvekili olarak kamu zararına yol açabilecek uygulamalarla ilgili ciddi iddia ve bulguları kamuoyuyla paylaşılmasında kamu yararı olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak başvurucu, iftira suçunun unsurları oluşmadığı hâlde bir köşe yazısı nedeniyle cezalandırılmasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu ileri sürmüştür.
19. Bakanlık, başvurucunun iddialarının soyut olduğunu, yeterince temellendirilmediğini, ayrıca mahkeme kararının açık bir keyfilik içermediğini, bu nedenle de şikayetlerin kanun yolu şikayeti kapsamında olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap vermemiştir.
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 22, 23). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin özü, olgusal iddialara dayalı olarak yapmış olduğu düşünce açıklamaları nedeniyle cezalandırılmasının Anayasa'yı ihlal ettiği iddiası oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
21. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
23. Ana muhalefet partisi milletvekili olan başvurucu, bir gazetede ve iki farklı internet sitesinde yayımlanan aynı içeriğe sahip köşe yazısı nedeniyle hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucu iftira suçundan hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale gerçekleşmiştir. Söz konusu müdahale yönünden 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 267. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Bundan başka müdahalenin "başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına" yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. O hâlde, mevcut başvuruda geriye söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlayıp sağlamadığının denetlenmesi kalmaktadır. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
24. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun köşe yazısını gerekçeli karara tırnak içinde aynen almıştır. Mahkeme dava konusu yazıda, M.C.nin hukuka aykırı veya suç teşkil eden birçok olayla ilişkilendirilerek onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte fiil veya olguların isnat edildiğini ve hakkında bir yargı kararı olmamasına rağmen kesin yargı kararı varmış gibi suç isnadı yapıldığını belirtmekle yetinmiştir. Buna karşın bölge mahkemesi, başvurucunun açıklamalarının bir bütün hâlinde iftira suçunun unsurlarını oluşturduğunu kabul ederek ilk derece mahkemesinin hakaret suçuna yönelik mahkûmiyet hükmünü kaldırmıştır.
25. Bir düşünce açıklamasına olgusal isnatlar nedeniyle müdahale edildiği durumlarda isnatların bir temelinin bulunup bulunmadığının tüm deliller toplamak suretiyle tartışılması ve maddi gerçeğe ulaşıldığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki değer yargısı ifade eden görüş ve yorumlar kanıtlanmaya elverişli değilken kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delil sunulması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54; Arifhan Mehmet Kızılyalın, B. No: 2016/9398, 14/9/2021, § 34).
26. Derece mahkemesinin kabulüne göre öncelikle başvurucunun ileri sürdüğü olgusal isnatlar konusunda bir köşe yazarı olarak üzerine düşen ödev ve sorumlulukları yerine getirip getirmediği meselesinin aydınlığa kavuşturulması gerekir. Dolayısıyla somut olayda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği değerlendirilmelidir. Bu bağlamda anılan değerlendirme için gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51; Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 35).
27. Başvurucunun ispat yükümlülüğünü yerine getirirken bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesi kendisinden beklenmemektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2), § 52; Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 36).
28. Hukuk yargılamasından farklı olarak ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, gerçekleştiği ileri sürülen olayın delillerle ortaya konulmasıdır. 5237 sayılı Kanun'un 267. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan basın yoluyla iftira suçunun oluştuğunun kabul edilmesi için "işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat" edilmesi gerekmektedir. Yargıtay içtihatlarında da (emsal nitelikte Yargıtay kararları için bkz. Arifhan Mehmet Kızılyalın, §§ 16, 17) vurgulandığı üzere öncelikli olarak iftira suçunun oluşabilmesi için kendisine hukuka aykırı fiili isnat edilen kişinin bu eylemi işlemediğinin bilinmesi ve kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla suçun basın ve yayın yolu ile gerçekleştirilmesi bakımından failin hakkında asılsız suç isnadında bulunulan mağdurun masum olduğunu ya da isnat edilen fiilin asılsızlığını kesin olarak bilmesi arandığından bu suç özel kastla işlenebilir. Zanna ve tahmine dayalı isnatlarda dahi iftira suçu oluşmamaktadır. Zira şüphe üzerine şikâyet etmek vatandaşın hakkı olduğundan iftira suçunun oluşması için mağdurun suçsuz olduğunu bile bile isnatta bulunduğunu sübuta vardıran kesin delillerin mevcudiyeti gerekir (Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 40). Kaldı ki başvurucu da iftira suçuna vücut verdiği kabul edilen söz konusu ifadelerinin pek çok resmî belgede yer aldığını ifade etmiş, savunmalarında derece mahkemesinin ilgili kurumlardan bu belgeleri getirterek olguların gerçekliğini ortaya çıkarmasını talep etmiştir. Ancak derece mahkemesi, söz konusu yazıda geçen isnatların bir temelinin bulunup bulunmadığını ortaya koyacak yeterli bir araştırma yapmamış, başvurucunun, olgusal isnatlarını ispat etmek için dayandığı çoğu resmî belgeler -maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında yaşamsal olduğu hâlde- toplanmamıştır.
29. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49; Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 45). Anayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
30. Gerek derece mahkemesinin gerekse de bölge mahkemesinin gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. İlk derece mahkemesi, başvurucunun hangi sözünün hakaret, hangi olgusal isnadının iftira olduğuna dair somut hiçbir değerlendirme yapmamış; bölge mahkemesi de ilk derece mahkemesinin hakaret suçuna yönelik mahkûmiyet hükmünü kaldırıp iftira suçuna yönelik istinaf istemini reddederken yine hiçbir gerekçeye yer vermemiştir. Dahası mahkemeler, milletvekili ve aynı zamanda ana muhalefet partisi genel başkan yardımcısı olan başvurucunun kaleme aldığı bir köşe yazısıyla, iş insanı M.C.'nin davranışlarının cezalandırılmasından ziyade bu davranışların kabul edilemezliğini topluma duyurmayı amaçladığını göz ardı etmişlerdir. Bu bağlamda Mahkemelerce, başvurucunun "işlemediğini bildiği halde" sırf cezalandırılması kastıyla M.C.ye bir suç isnat ettiği de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde ortaya koyulamamıştır. Sonuç olarak derece mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin uygulanmasını öngördüğü ve yukarıda belirtilen değerlendirmelerden (bkz. §§ 26-29) hiçbirisini yapmadığı anlaşılmıştır.
31. Uyuşmazlığın esasının derece mahkemelerince incelenmemiş olduğu bir konuda Anayasa Mahkemesi tarafından hakkın maddi boyutu bakımından inceleme yapılması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereğince mümkün bulunmamaktadır (Semra Yelseli, B. No: 2015/6006, 12/12/2018, § 21). Dolayısıyla bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği söz konusu ifadeler Anayasa mahkemesince ortaya konan kriterleri karşılayan bir inceleme ile daha önce derece mahkemelerince incelenmediği için şu halde Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir.
32. Öte yandan, müştekinin şeref ve itibar haklarının ihlal edildiğinin ortaya konulması halinde, bu hakları korumak adına tekzip metni yayımlatma, tazminat yoluna başvurma gibi telafi edici yöntemleri kullanma hakkının bulunduğu da göz önüne alınmalıdır. Aynı zamanda köşe yazarlığı yapan bir siyasinin, kamuoyu gündeminde önemli ölçüde yer tutan kişileri takip etmesi onun hakkında kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışması demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici de olsa tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 79; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 50; Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 44). Bu hâliyle başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi, bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilir.
33. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan derece ve bölge adliye mahkemesi kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
35. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
36. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir ( Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Anayasa'nın 83. maddesine göre milletvekillerinin sahip olduğu dokunulmazlık statüsü, yasama dönemi ile sınırlı olup yasama dönemi sona erdiğinde kendiliğinden kaybedilmektedir. Bu durumda başvurucunun yasama dokunulmazlığı, 27. yasama döneminin bitmesiyle sona ermiştir. Başvurucunun 28. dönem milletvekili olmadığı da dikkate alındığında yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesini gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
37. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarının ortadan kaldırılması için seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile ifade özgürlüğünün birlikte ihlal edilmiş olması dikkate alınarak başvurucuya 39.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/253, K.2018/229) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net39.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.