TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL KARANFİL BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2019/16064)
|
|
Karar Tarihi: 20/12/2022
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal KARANFİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Cahit ÇİFTÇİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir mahpusun infaz koruma memurlarınca
darbedilmesi ve bu olay bakımından etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu hâkim olarak görev yapmakta iken 16/7/2016
tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)
soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmış ve Kocaeli 2 No.lu T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Kurum) alınmıştır.
11. Başvuru formuna göre 18/8/2016 tarihinde başvurucu,
avukat görüşü sonrası infaz koruma memurlarının şiddet ve iftirasına maruz
kalmıştır. Arama yapıldıktan sonra itelenen başvurucunun kolları tutularak
sıkılmış, sonrasında başvurucu beton zemine atılmıştır. Eylemler sebebiyle
başvurucunun kollarında, omzunda ve dizlerinde ekimozlar oluşmuştur. Darp
sonrasında başvurucu, Kurum hekimine götürülmeyip boş bir odaya kapatılmış, beş
saat boyunca başvurucuya ilacı verilmemiş, başvurucu getirilen yemeği kaşık ve
çatal verilmediği için yiyememiştir. Olaydan altı saat sonra Kurum hekimine
götürülen başvurucunun sağlık raporuna darp iddiasıyla ilgili bir not
yazılmamıştır. İnfaz koruma memurları tarafından başvurucu hakkında suç
uydurularak infaz koruma memurlarını darbettiğine ilişkin gerçek dışı tutanak
tutulmuş, Ö. isimli infaz koruma memuru tarafından darbedildiğine ilişkin
olarak olaydan dokuz saat sonra Kurum dışından hileli yollarla sağlık raporu
alınmıştır.
12. Kurum tarafından düzenlenen 18/8/2016 tarihli
tutanakta özet olarak başvurucunun 18/8/2016 günü saat 09.30'da avukat C.Ç. ile
görüşmeye başladığı anda görevli memurlara “CMK'ya göre siz burada bizi
dinleyemezsiniz çıkın gidin buradan.” diyerek avukat görüşme yerinin
kapısını kapatmaya ve görevli memurların görevini yapmasına engel olmaya
çalıştığı, yapılan uyarılardan sonra olağan avukat görüşünün devam ettiği,
görüşten sonra başvurucunun üst aramasına itiraz ettiği, görevli memurlara
rencide ve tahrik edici sözler söylediği, 19... sicil numaralı infaz koruma
memurunun göğsüne eliyle sertçe vurduğu, ardından görevlilerin müdahalesinden
kurtulmak için görevlileri tekmeyle ve tırnaklayarak yaralamaya çalıştığı,
yeteri kadar kuvvet uygulanarak müşahede odasına alındığı, burada agresif hâl
ve hareketlerini sürdürerek “Hepinizin Allah belasını versin!” diye
bağırdığı ifade edilmiştir.
13. Kurum Hekimliğinin 18/8/2016 tarihli adli muayene raporunda;
başvurucunun "görüş dönüşünde görevlilerden biriyle sözlü sonra
fiziki tartışma olduğu" biçimindeki şikâyeti rapora yazılarak fizik
muayene bulgularının “sağ dirsek ön iç kısımda 3x0,2 cm uyluğunda yüzeysel
sıyrık, her iki kolda ve boyunda ağrı olduğu ancak harici bulgu bulunmadığı,
sağ omuz üstünde 2x2 hiperemik alan mevcut” şeklinde olduğu tespit
edilmiştir.
14. İzmit Seka Devlet Hastanesinin 18/8/2016 tarihli adli
raporu ile Ö.Ş.nin darp ve cebir şikâyeti belirtilerek fizik muayene
bulgularının “sol el bileği iç lateral bölgede 0,5 cm sıyrık, sağ el bileği
iç lateral bölgede 3x0,5 cm yüzeysel sıyrık, sol meme ... 3x2 cm ekimoz” biçiminde
olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca raporun durum bildirir geçici hekim
raporu niteliğinde olduğu ve kati raporun adli hekim tarafından verileceği
belirtilmiştir.
15. Başvurucu hakkında Kurum tarafından başvuruya konu
olaylar sebebiyle 29/8/2016 tarihinde 11 gün süre ile hücreye koyma cezası
uygulanmasına karar verilmiştir. Disiplin Kurulu Başkanlığınca kararda özet
olarak Olay Tutanağı, savunma, kamera görüntüleri ve sağlık raporlarının
değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun infaz koruma memurunun önce göğüs
bölgesine sert bir şekilde vurduğu, ardından tekmeleme ve tırnaklama suretiyle
onu yaraladığı ifade edilerek başvurucunun cezalandırıldığı açıklanmıştır.
Kararda; kamera görüntülerinde başvurucunun görevli memura agresif ve sert bir
şekilde uzakta durmasını söylediği, “Yasaya aykırı, siz burada bizi
dinleyemezsiniz.” diyerek kapıyı sert bir şekilde kapatmaya çalıştığı, “Tutanağımı
tut!” dediği, kendinde olmadığını beyan ettiği, sağlık raporunda
başvurucunun ve görevli infaz memurunun yaralanmasının olduğunun belirtildiği
ifade edilmiştir.
16. Başvurucu; gıyabında tutulan tutanak ile olayın tek
ve asıl suçlusu olarak gösterildiğini, olayın tüm ayrıntılarının kamera
kayıtlarından tespitinin mümkün olduğunu belirterek disiplin cezası uygulanması
kararına itiraz etmiştir.
17. Başvurucunun itirazını inceleyen Kocaeli İnfaz
Hâkimliğince 13/12/2016 tarihinde disiplin cezasının iptaline karar
verilmiştir. Karar gerekçesinde özetle kamera kayıtları incelendiğinde
başvurucu ile görevliler arasında avukat görüş mahallinin önünde bir konuşma
yaşandığı, bu sırada görevlilerin ani bir şekilde olaya müdahale ederek başvurucuyu
yere yatırdıkları ve kontrol altına aldıkları, başvurucunun görevlilere
vurduğuna ya da tekme attığına dair görüntü tespit edilemediği belirtilmiştir.
18. Başvurucu, başvuruya konu olaya ilişkin olarak kötü
muamelede bulunan infaz koruma memurlarının tespit edilerek cezalandırılması
talebiyle 19/8/2016 tarihinde Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık)
suç ihbarında bulunmuştur. Başvurucu, ihbar dilekçesinde özetle 18/8/2016 günü
avukat görüşmesi sonrası yapılan üst aramasında infaz koruma memurunun
çıkarmasını söylediği ayakkabısını daha sonra ters çevirmesini istemesi üzerine
“Sen ara.” dediğini, kendisini iteleyerek kenara geçmesini istediğini,
neden itelediğini sorunca yanındaki iki görevliyle birlikte kolunu çevirmeye
başladıklarını, infaz koruma başmemuru ve yanındaki beş altı infaz koruma
memurunun üzerine çullandığını, nefessiz kalınca “İmdat işkence var!” diye
bağırdığını, kollarını ve boynunu sertçe kıvırarak kendisini boş bir koğuşa
aldıklarını, doktora gitmek istediğini söylediği hâlde olaydan beş altı saat
sonra doktora götürüldüğünü, kolundaki sıyrıkları gösterdiğini, üzerindeki
giysileri çıkarmadan doktorun muayene etmesi sebebiyle ekimozları sonradan
aynaya baktığında fark ettiğini, koğuşta tek başına kaldığı sırada sabah
kullandığı ilacının öğle üzeri verildiğini ancak su verilmediği için ilacını
vaktinde alamadığını, gelen öğle yemeğini temiz tabak kaşık ve temizlik
malzemesi bulunmadığı için yiyemediğini belirtmiştir.
19. Kurum Müdürü, aynı olaya ilişkin olarak başvurucu
hakkında adli işlem başlatılması talebiyle 22/8/2016 tarihinde suç ihbarında
bulunmuştur. Dilekçede 18/8/2016 tarihli tutanak (bkz. § 12) içeriği
aktarılarak olayla ilgili adli işlem yapılması talep edilmiştir.
20. Başvurucu; başvuru konusu olaya ilişkin olarak 25/11/2016
tarihinde infaz koruma memuru Ö.Ş. ile 73..., 13..., 19... sicil numaralı infaz
koruma memurları ve infaz koruma memuru Ö.Ş.nin yaralanmasına ilişkin adli
rapor tanzim eden Seka Devlet Hastanesinde görevli hekim M.Ç. hakkında iftira,
resmî belgede sahtecilik ve suç uydurma suçlarından ceza soruşturması
başlatılması için ihbarda bulunmuştur. Yine aynı olaya ilişkin olarak başvurucu
29/12/2016 tarihinde İnfaz Koruma Başmemuru S. hakkında tehdit ve görevi kötüye
kullanma suçlarından ceza soruşturması başlatılması için şikâyette bulunmuştur.
21. Başsavcılık tarafından başvuruya konu olaya ilişkin
soruşturmaların birleştirilmesine karar verilmiştir.
22. Birleştirme işlemi sonrasında soruşturma kapsamında
olay yeri inceleme uzmanı polis memuru bilirkişiden alınan 11/7/2017 havale
tarihli bilirkişi raporunda (6) numaralı kameranın kaydettiği görüntülerde“kamera
saatine göre 08:48:47'de, kamera açısına göre koridor sonu sol taraftaki bir
kapıdan kıyafetinden infaz koruma memuru olduğu anlaşılan bir görevlinin
koridora çıktığı ve yönünü kapıya doğru döndüğü, aynı kapıdan sivil giyimli bir
şahsın çıktığı, görevli memurun sivil şahsı el ile üst aramasını yaptığı esnada
koridorun sağ tarafındaki açık olan kapıdan çıkan bir görevlinin yanlarına
geldiği, sivil şahsın daha sonra ayakkabısını giyerek üç görevli memur ile
birlikte yürüyerek koridor sonuna doğru yürüyerek gittiği, koridor sonuna yakın
saat 08:49:22'de sivil şahıs ile görevli memurların koridorda durarak konuşmaya
başladıkları, konuşma esnasında görevli memurların sivil şahsın her iki koluna
girmeye çalıştığı esnada şahıs ile görevliler arasında küçük çaplı bir arbede
yaşandığı, görevli memurların şahsı koridora yüzüstü yatırmak suretiyle etkisiz
hale getirdikleri, ellerini arkada birleştirip şahsı ayağa kaldırarak koridor
sonuna doğru yürüyerek götürdükleri, kamera saatine göre 08:50:40 itibarı ile
kaydın son bulduğu” ve “izlenilen altı adet görüntü dosyasında görevli
memurların veyahut üçüncü bir şahsın görüntülerdeki sivil şahıs olarak tarif
edilen şahsa veyahut başka bir şahsa herhangi bir vurma, çarpa, dövme vb darp
konusu olduğunu gösterir herhangi bir görüntüye rastlanılmadığı” tespit
edilmiştir.
23. Başsavcılık tarafından alınan 28/12/2018 havale
tarihli ek bilirkişi raporunda (6) numaralı kameranın kaydettiği görüntülere
göre “08:49:22'de sivil şahıs ile görevli memurların koridorda durarak
konuşmaya başladıkları, konuşma esnasında görevli memurların sivil şahsın her
iki koluna girmeye çalıştığı, sivil şahıs görevli personellerden birini göğüs
bölgesine eli ile iteklemesi neticesinde görevli personelin geriye doğru
sendelediği, bunun üzerine diğer görevlilerinde şahsın etrafını çevirmek
suretiyle hareketlerini kontrol altına almaya çalıştığı, sivil şahsın saldırgan
tutumundan kaynaklı hareketlerinin devam etmesi üzerine görevli memurların
şahsı koridora yüz üstü yatırmak suretiyle etkisiz hale getirdikleri, sivil
şahsın ellerini arkada birleştirip ayağa kaldırarak koridor sonuna doğru
yürüyerek götürdükleri, kamera saatine göre 08:50:40 itibarı ile kaydın son
bulduğu” tespit edilmiştir.
24. Başvurucu 24/11/2016 tarihinde Başsavcılık tarafından
alınan ifadesinde özet olarak olay günü avukatı ile görüş esnasında kamera
kaydının da yapıldığı ortamda yanlarına infaz koruma memurunun oturduğunu,
infaz koruma memuruna uzakta durmasını söylediğini ve sinirlenerek dinlememesi
için kapıyı hafifçe ittiğini, bu tavrına sinirlendiklerini, bu şekilde
görüşmeye razı olduğunu, görüşmeden sonra yanlarında bulunan infaz koruma
memurunun agresif şekilde kendisini aramaya çalıştığını, ayakkabısını çıkarıp
ters çevirmesini söylediğini, ayakkabısını çıkarıp memura “Kontrol et!” dediğini,
memurun sinirlenerek “İleri geç!” dediğini, kendisini iteklemesi üzerine
bunu yapmaması gerektiğini söylediğini, bunun üzerine infaz koruma memurlarının
kollarından sıkıca tutmaya ve sıkmaya başladıklarını, başmemurdan talimat
alarak kendisini yere yatırdıklarını, kafa, kol ve vücuduna ayakları ve
dizleriyle bastırdıklarını, kollarını ters çevirip çok sert şekilde
kıvırdıklarını belirtmiştir. Başvurucu, “İşkence var!” diye bağırmaya
başladığını, kendisini kaldırıp kolları arkadan kıvrılmış biçimde götürerek boş
bir koğuşa aldıklarını, doktora götürülmesini istediği hâlde altı saat sonra
götürdüklerini, doktorun yanında dört tane infaz koruma memuru olması sebebiyle
işkenceye ilişkin beyanlarının tutanağa geçirilmediğini, doktorun üstünü
çıkartmadan muayene ettiğini, kollarındaki sıyrık ve morarmaları söylediğini ve
söylediklerin infaz koruma memurlarından birinin yazdığını, banyo yaparken vücudundaki
morlukları gördüğünü, ertesi gün boynunun ağrıması üzerine doktorun boyun
fıtığından şüphelenerek kendisine bir beyin cerrahına acilen gitmesini
söylediğini, üç ay sonra sevkinin yapıldığını ifade etmiştir.
25. Soruşturma kapsamında infaz koruma memuru Ö.Ş.
Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde
özet olarak olay günü Kurumda infaz koruma memuru arkadaşı O.K. ile birlikte
başvurucu ile avukatı arasındaki konuşmaları dinlemek üzere onların yanında
bulunan sandalyelere oturduğunu, başvurucunun “CMK'ya göre burada
duramazsınız.” diyerek demir kapıyı oturduğu sandalyeye çarptığını,
avukatın başvurucuyu yatıştırdığını, görüşmeden sonra üst araması yaptıklarını,
ayakkabılarının aranacağı sırada başvurucunun ayakkabısını çıkarıp kendisine
fırlattığını, tedirgin olduğu için eğilip ayakkabının içine bakmadığını,
ayakkabıya yukarıdan bakarak giyebileceğini söylediğini, gideceği sırada
beklemesini, dedektör ile arama yapacağını söylediğini ve“bir saniye”
diyerek omzuna dokunduğunu, o arada başvurucunun “Sen beni arayamazsın!”
diyerek avucunun içi ile göğsüne sert bir şekilde vurduğunu belirtmiştir.
Ayrıca, infaz koruma memuru O.nun başvurucunun koluna girdiğini, başvurucunun
bu defa kolunu bilek kısmından sıkı bir şekilde tekrar tutarak kanattığını ve
tekme attığını, sesler üzerine Başmemur S.K.nın geldiğini, başvurucuyu normal
kuvvet kullanarak etkisiz hâle getirdiklerini, başvurucunun yürürken “İşkence
var!” diye bağırmaya başladığını, ağzını kapatarak müşahedeye götürdüklerini,
“Hepinizin Allah belasını versin!” diye bağırdığını ifade etmiştir.
Başsavcılık tarafından 12/11/2018 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde
Ö.Ş. özet olarak başvurucunun ittirmesi ve fiziki müdahalede bulunması
nedeniyle orantılı ve kademeli olarak sınırı aşmadan başvurucuya karşı zor
kullandığını, başvurucunun sözleri ve davranışlarıyla tahrik edici bir üslup
takındığını, buna rağmen yetki aşımı ile sonuçlanan herhangi bir eylem
gerçekleştirmediğini, olay sebebiyle yaralandığı için önce Kurumda, sonra Kurum
dışında muayene olarak rapor aldığını, olaydan birkaç gün sonra başvurucunun
helallik istediğini belirtmiştir.
26. Soruşturma kapsamında infaz koruma memuru O.K.
Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde
özet olarak olay günü Kurumda infaz koruma memuru arkadaşı Ö.Ş. ile birlikte
başvurucu ve avukatı arasındaki konuşmaları dinlemek üzere hazır bulundukları
sırada başvurucunun “Burada duramazsınız!” diyerek demir kapıyı Ö.Ş.nin
oturduğu sandalyeye çarptığını, başmemura haber verdiğini, başvurucu
sakinleşince görüşün devam ettiğini, görüşten sonra arama sırasında
başvurucunun Ö.Ş.nin göğsüne sert bir şekilde vurduğunu ve onu kolundan
tuttuğunu, başvurucuyu kollarından tutarak etkisiz hâle getirmeye çalıştıklarını,
bu sırada Ö.ye iki tane, başmemura bir tane tekme salladığını, başvurucuyu yere
yatırdıklarını ve müşahedeye götürdüklerini, başvurucunun “Hepinizin Allah
belasını versin!” diye bağırdığını ifade etmiştir.
27. Soruşturma kapsamında İnfaz Koruma Başmemuru S.K.
Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde tanık sıfatıyla alınan ifadesinde
özet olarak olay günü kurul toplantısında olduğunu, başvurucunun kamera kaydı
ve memur refakatine karşı çıktığının bildirilmesi üzerine avukat görüşme odasına
geldiğini, durumu avukat ile birlikte izah edince görüşmenin devam ettiğini,
toplantıya döndüğünü, tekrar görüşme yerine doğru gittiğinde başvurucunun üst
aramasına itiraz ettiğini, ayakkabısını fırlatarak Ö.Ş.ye yumruk ve tekme
attığını, Ö.Ş.nin kolunu tırnakladığını, kollarını arkasına alarak müşahede
odasına götürülen başvurucunun burada “Hepinizin Allah belasını versin!” diye
bağırdığını ifade etmiştir.
28. Adli Tıp Kurumu Kocaeli Şube Müdürlüğünün 19/12/2016
tarihli raporunda başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
29. Adli Tıp Kurumu Kocaeli Şube Müdürlüğünün 6/9/2017
tarihli raporunda Ö.Ş.nin yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
30. Soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından 6/2/2019
tarihinde başvurucu hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret
suçundan; infaz koruma memurları Ö.Ş., O.K. ve S.K. hakkında zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama, işkence, iftira,
resmî belgede sahtecilik suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir. İnfaz koruma memuru Ö.Ş.nin yaralanmasına ilişkin adli rapor
tanzim eden hekim M.Ç. hakkında ise işleme konmama kararı verilmiştir. Aynı
soruşturma kapsamında 12/2/2019 tarihinde tanzim olunan iddianame ile
başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılması istemi
ile Kandıra Asliye Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
31. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ilgili
kısmı şöyledir:
“...olayda dosyaya alınan görev
belgelerine göre infaz ve koruma personeli oldukları anlaşılan müşteki
şüpheliler [S.K.],
[Ö.Ş.] ve [O.K.nın] zor kullanma yetkilerini kullanma koşullarının
oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise gerekenden fazla kuvvet kullanıp
kullanmadıklarının, dolayısıyla üzerlerine atılı zor kullanma yetkisine ilişkin
sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun unsurları itibariyle oluşup
oluşmadığının irdelenmesi gerekmektedir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256.
maddesinde düzenlenen zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle
kasten yaralama suçunun oluşabilmesi için her şeyden önce failin zor kullanma
yetkisine sahip kamu görevlisi olması, zor kullanma yetkisinin kullanılmasını gerektirecek
bir nedenin bulunması, kullanılan zorun kamu görevlisinin görevi sırasında ve
görevinin gereği olması, görevin gerektirdiği ölçünün dışında zor kullanılması
ve bu zor kullanımının kasta dayanması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
gerekmektedir. Zor kullanma, kişilerin kendilerine düşen belirli bir
yükümlülüğün gereklerine uygun davranmamaları halinde, bu yükümlülüğün
gereklerine uygun davranmalarını sağlamak amacıyla güç kullanılmasıdır. Ancak
zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinde, direnen kimseye zarar verme,
onu ızdıraba, acıya sevk etme gibi bir kast bulunmamalıdır. Zor kullanandaki
kast, sadece zor kullanmaya neden olan fiilleri orantılı bir şekilde etkisiz
hale getirme amacına yönelik olmalıdır. Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin,
kanun ve diğer mevzuatın tayin ettiği hallerde görevin yerine getirilmesinin
gerektirdiği ölçü ve oranda kişilere karşı zor kullanması hukuka uygunluk
nedenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği
ölçüde kullandığı zor nedeniyle bir kişi yaralanmış olsa dahi, eylem hukuka
uygun sayılacağı için suç teşkil etmeyecektir. Konuya ilişkin yukarıda yazılı
bulunan düzenlemeler, açıklanan hususlar ve soruşturma dosyasında yer alan tüm
bilgi belgeler ile hassaten yukarıda zikredilen bilirkişi tespit tutanağı ile
hekim raporları içeriği birlikte değerlendirildiğinde, müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.ya]
atılı zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama
suçu bakımından; adı geçenlerin 5237 sayılı TCK’nun 24/1-2. maddesinde
düzenlenen kanunun bir hükmünü veya yetkili merciden verilen, yerine
getirilmesi görev gereği zorunlu olan emri icra ettikleri ve bu icra sırasında
aşırılığa kaçmadıkları, görevlerini yaptıkları esnada kamu görevinin gerektirdiği
ölçüde kuvvet kullandıkları, bu anlamda zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı
aştıklarının düşünülemeyeceği, dolayısıyla TCK'nun 256/1 delaleti ile TCK'nun
86/2 ve 86/3-d maddesinde düzenlenen suçun unsurları itibariyle oluşmadığı ve
dosya içerisindeki hekim raporlarına göre basit tıbbi müdahale ile
giderilebilir nitelikte yaralandığı anlaşılan müşteki şüpheli Kemal Karanfil'de
meydana gelen yaralanmanın şüphelilerin kanun tarafından verilen zor kullanma
yetkisini yukarıda izah edilen çerçeve içerisinde kullandıkları sırada
gerçekleştiğinin kabulü gerektiği ve adı geçenin yaralanmasının mahiyeti göz
önüne alındığında zor kullanma yetkisinin kullanılması sırasında herhangi bir
sınır aşımı ve orantısızlık bulunmadığı, açıklanan nedenlerle ve müşteki
şüpheli Kemal Karanfil'in olay sırasındaki tutum ve davranışları göz önünde
bulundurulduğunda olayda hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu, dolayısıyla
müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.] tarafından tanzim
olunan olay tutanağının maddi gerçek ile uyumlu olduğu ve bu nedenle adı
geçenlere atılı iftira ve resmi belgede sahtecilik suçlarının unsurları
itibariyle oluşmadığı, müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.nın]
eylemlerinin yukarıda izah edildiği üzere zor kullanma yetkisinin kullanılması
kapsamında gerçekleştirilen hukuka uygun eylemler olduğunun kabul edilmesi
karşısında adı geçenlere atılı işkence suçunun oluştuğundan da söz
edilemeyeceği, kaldı ki müstekar Yargıtay içtihatlarına göre işkence suçunun
oluştuğundan söz edebilmek için işkence suçunun hareket unsuru olarak
gösterilen eylemlerin sistematik ve belli bir süreç içinde işlenmesi gerektiği,
vaki olayın ise her şeyden önce belirtilen koşulları taşımadığı, yine müşteki
şüpheli Kemal Karanfil'in diğer müşteki şüphelilere yönelik olarak söylediği
iddia edilen “Allah belanı versin” şeklindeki beddua niteliğinde olan sözlerin,
muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle
hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı,son olarak müşteki şüpheli Kemal Karanfil'in
şikayet edilen [M.Ç.] hakkındaki iddialarının 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin 3.
fıkrasında yer alan koşulları taşımadığı, müştekinin iddialarının suç işlendiği
varsayımından ibaret olduğu, ayrıca iddiaların ciddî bulgu ve belgelere
dayanmadığı anlaşılmak ve değerlendirilmiş olmakla...”
32. Başvurucu; ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
yapmış olduğu itirazında şüphelilerin beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunun
kamera görüntüleri ile ispatlandığını, eksik inceleme ile karar verildiğini
belirtmiştir.
33. Başvurucunun ek kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararına itirazını inceleyen Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/3/2019
tarihinde dört şüpheli hakkında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar yapılan itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir. Karar
gerekçesinde “dosya içeriği itibari ile şikâyetçi vekilinin itiraz
dilekçesinde soruşturmadaki iddialarını tekrar ettiği ancak kamu davasının
açılmasının gerektirebilecek olaylar ve delilleri birlikte gösteremediği, buna
dayalı olarak ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın da usul ve yasaya
uygun bulunduğu” ifade edilmiştir. Karar başvurucu vekiline 1/4/2019
tarihinde tebliğ edilmiştir.
34. Başvurucu 30/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
35. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme
suçundan Kandıra Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında yapılan
yargılama neticesinde 19/12/2019 tarihinde başvurucunun 3.000 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“...Tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde her ne kadar sanık savunmasında, iddianame ile üzerine
atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediğini inkar etse de katılan
anlatımlarını doğrulayan tanık beyanlarına dikkat edildiğinde, infaz koruma
memuru olan katılanın eline aldığı dedektör ile sanığın üzerini aramak amacıyla
sanığa yöneldiğinde, sanığın eliyle müştekinin göğüs bölgesine sert bir şekilde
vurmak suretiyle görevini yapmasına engel olduğu sabit olmuştur.
Sanık savunmasında, hakkında olay
nedeniyle cezaevi idaresi tarafından kendisine yönelik olarak uygulanan
disiplin kararının olaya ilişkin kamera görüntülerinin net olmadığı nedeniyle
Kocaeli İnfaz Hakimliğinin 2016/4200 Esas 2016/5746 Karar ve 13/12/2016 tarihli
kararı ile kaldırıldığını beyan etmiş olsa da kararın incelenmesinde Hakimliğin
gerekçesinin sanığın görevli memurlara vurduğuna veya tekme attığına dair
herhangi bir görüntü tespit edilemediğine dayandığı anlaşılmıştır.
İnfaz Hakimliklerince verilen kararlar
iddianameye konu suçun işlenip işlenmediğine yönelik ve işin esasına ilişkin
olmayıp suçun gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda olaya ilişkin tüm deliller
ayrıntılı olarak değerlendirilip incelenmediğinden maddi ceza hukuku anlamında
kesin hüküm teşkil etmediğinden sanığın bu yöndeki savunmasına mahkememizce
itibar edilmemiştir.
Mahkememizce olaya ilişkin kamera
görüntülerini içerir CD hakkında bilirkişi raporu tanzim ettirilmiş, düzenlenen
raporda her ne kadar olayın oluş şeklini gösteren ayrıntılı görüntülere
rastlanılmamış ise de sanığın İKM'lere yönelik olarak direnç gösterdiği
şeklindeki belirlemenin dinlenen tanık anlatımları ile uyumlu olduğu
anlaşıldığından TCK'nın 265. maddesinde 'görevi yaptırmamak için direnme'
başlığıyla 'seçimlik hareketli' ve 'amaçlı bir fiil' olarak düzenlenen ve
görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi
eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin 'cebir veya tehdit' şeklindeki
icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü göz önüne alındığında;
sanığın iddianame kapsamında, üzerinin aranmasını engellemeye yönelik olarak
katılanın göğüs bölgesine vurduğunun tanık anlatımları, doktor raporu ve tüm
dosya kapsamı ile sabit olduğundan üzerine atılı suçu işlediğine yönelik
mahkememizde tam bir vicdani kanı oluşmakla eylemine uyan ve TCK'nın 265/1
maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği sabit
olduğundan cezalandırılmasına karar verilmiş, cezanın sanığın geleceği
üzerindeki olası etkileri lehine takdiri indirim nedeni sayılarak TCK'nın 62.
maddesine göre cezasında indirim yapılmış, CMK'nın 231/5-6 maddelerinde
düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hükümlerin hakkında
uygulanmasını talep etmediğinden sanık hakkında CMK’nın 231/5-6 maddesi
uygulanmamış ardından sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının
adli para cezasına çevrilmesine karar verilerek mahkememizce aşağıdaki şekilde
hüküm kurulmuştur. ”
36. Başvurucunun mahkûmiyet hükmüne yaptığı itiraz
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesince “kararda usule ve esasa ilişkin herhangi
bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir
eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin
doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu”
gerekçesiyle 2/11/2020 tarihinde esastan kesin olarak reddedilmiş ve hüküm
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
37. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328
S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti
üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
38. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
39. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar
başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumların iç güvenliği, Adalet
Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik
görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”
B. Uluslararası
Hukuk
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Madde 3 - İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı
ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
42. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Costello-Roberts/Birleşik
Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30; Raninen/Finlandiya, B.
No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02,
6/3/2007, §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§
88, 90).
43. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin
serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl
oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde
olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM aynı prensibin
özgürlüğünden yoksun olan ve ceza infaz kurumu yönetiminin kontrol ve
sorumluluğunda bulunan ceza infaz kurumunda tutulan kişiler için de
uygulanacağını belirtmektedir. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi
üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96,
10/10/2000, § 54).
44. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
45. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucu; avukat görüşü sonrası infaz koruma
memurlarının şiddet ve iftirasına maruz kaldığını, kollarının tutularak
sıkıldığını ve beton zemine atıldığını, beş saat boyunca ilacının
verilmediğini, kaşık ve çatal verilmediği için yemek yiyemediğini, olaydan altı
saat sonra Kurum hekimine götürüldüğünü ancak sağlık raporuna darp iddiasının
yazılmadığını, infaz koruma memurları tarafından hakkında suç uydurularak
gerçek dışı tutanak tutulduğunu, soruşturma kapsamında alınan son bilirkişi
raporunun tebliğ edilmediğini belirterek kötü muamele yasağı, adil yargılanma
hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 15 Temmuz darbe girişiminin
ardından 16/7/2016 tarihinde görevden uzaklaştırılan, sonrasında ise meslekten
çıkarılan eski bir hâkim olduğu, Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2017
tarihli kararı ile FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan hakkında tahliye kararı
verildiği ve aynı gün başvurucunun tahliye edildiği, 18/8/2016 tarihinde
avukatı ile görüştüğü esnada görüş odasında bulunan infaz koruma memuruna
görüşü takip etmesinin hukuka aykırı olduğunu söyleyerek avukat görüş odasının
kapısını kapatmaya çalıştığı, sonrasında sakinleşerek görüşmeye devam ettiği,
görüş bitiminde üst aramasının yapıldığı esnada arama işlemine karşı çıktığı,
kendisine ve çevresine zarar vermemesi için infaz koruma memurlarının orantılı
güç kullanarak başvurucuyu tedbir amaçlı olarak müşahede odasına yerleştirdiği,
başvurucunun sakinleştikten sonra odasına alındığı, olay sebebiyle başvurucu
hakkında uygulanan disiplin cezasının İnfaz Hâkimliğince iptal edildiği, infaz
koruma görevlileri hakkında başlatılan idari soruşturma neticesinde disiplin
cezası verilmesine yer olmadığına karar verildiği belirtilmiştir.
48. Bakanlık görüşünde; infaz koruma memurları hakkında
görevi kötüye kullanma suçundan, başvurucu hakkında ise görevi yaptırmamak için
direnme suçundan ceza soruşturması başlatıldığı, başvurucunun kötü muameleye
ilişkin iddialarının Başsavcılık tarafından araştırıldığı, başvurucunun
iddialarını destekler nitelikte dosyada başvurucuya işkence ve kötü muamelede
bulunulduğuna dair delil bulunmadığı, görevli infaz koruma memurlarının
başvurucuya yasal zor kullanma sınırları içinde müdahalede bulunduğu
gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisinin ikincilliği bağlamında
soruşturma neticesinde varılan kanaatten ayrılmayı gerektirir bir husus
bulunmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir.
49. Bakanlık görüşünde ayrıca kötü muamele iddiasının
gerçekliğini tespit için soruşturma kapsamında delil kaybı yaşanmaksızın bütün
deliller toplanıp incelendikten sonra kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği, Cumhuriyet savcısının başvurucunun iddiaları üzerine kendisinden
beklenen oranda büyük bir titizlikle ve süratle hareket ettiği, atılması
gereken her türlü adımı attığı, iddiaların gerçekliğini ortaya çıkartmak
hedefiyle her türlü ve objektif delillerin temini cihetine gittiği,
başvurucunun soruşturmaya dahlinin sağlandığı, elde edilen delil ve bilgilerin
kapsamlı ve nesnel bir analizi ile neticeye ulaşıldığı ve usul yükümlüğünün
gereğinin özenle yerine getirildiğinin düşünüldüğü bildirilmiştir.
B. Değerlendirme
50. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Genel
ilkeler
52. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
53. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
54. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için
soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu
kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
55. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
56. Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin
sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Özgürlüklerinden yoksun olan bu kişilerin
kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleri durumunda vücutlarında bir
yaralanma tespit edilmişse söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda
makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Özellikle iddiaların
doktor raporlarıyla desteklendiği hâllerde kötü muamele yasağının ihlali
bakımından açık sorunlar ortaya çıkabilir (S.D. B. No: 2013/3017,
16/12/2015, §§ 89-91; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137,
20/4/2016, § 95; Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020, § 56).
57. Anayasa'nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda
güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç
kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu kapsamda sınırları belli bazı
durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması
koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü
muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
2. İlkelerin
Olaya Uygulanması
58. Başvurucu 18/8/2016 tarihinde infaz koruma
memurlarınca darbedildiğini, bu hususta etkisiz bir şekilde yürütülen ceza
soruşturmasından netice alınamadığını ileri sürmektedir.
59. Somut olayda Kurumunda avukat görüşü sonrasında
yapılmak istenen üst arama işlemine direnen başvurucuya infaz koruma memurları
tarafından zor kullanılmak suretiyle müdahale edilmiştir. Başvurucunun müdahale
neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralandığı hekim
raporu ile tespit edilmiştir. İnfaz koruma memurlarının fiziksel müdahalesinin
varlığı Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda
da açıkça belirtildiğinden bu hususta herhangi bir tereddüt yoktur.
60. Başvurucunun infaz koruma memurlarının müdahalesi
sonucu yaralandığı Başsavcılık tarafından kabul edilmek suretiyle soruşturma
yürütülmüş ancak kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olması nedeniyle suç
unsurunun tespit edilmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir. Kararda güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu
değerlendirilerek hukuka uygunluk gerekçesine dayanılmış, güç kullanmak için
bir haklı (hukuka uygun) neden bulunduğu ve bu güç kullanımının da orantısız
olmadığı değerlendirilmiştir.
61. Başvuruya konu olayda üst arama işleminin
gerçekleştirilmesi sırasında direnç gösteren başvurucuya bedenî kuvvet
kullanılarak fiziksel müdahalede bulunulmuştur. Kurum içinde disiplinin
sağlanmasına yönelik her türlü tedbirin alınması gerektiği konusunda şüphe
yoktur. Başvurucunun arama işlemine gösterdiği direnç ortadan kaldırılarak
geçici süreliğine müşahede odasına alınması şeklinde uygulanan tedbir bu
bağlamda makul görünmektedir. Ayrıca başvurucunun üst aramasına direnmesi
nedeniyle somut olayda infaz görevlilerince zor kullanmanın kaçınılmaz hâle
geldiği kamu makamlarınca ortaya konulmuştur.
62. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra
ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele
alınmalıdır. İnfaz koruma memurlarınca yapılmak istenen üst aramasına direnen
başvurucunun fiziki müdahale neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilecek
düzeyde yaralandığı, yaralanmasının ağırlığı da dikkate alındığında koridorda
yüzüstü yatırılarak kontrol altına alınması ve ayağa kaldırılarak elleri arkada
birleştirilmek suretiyle götürülmesi şeklinde uygulanan gücün orantılı olduğu
sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan
müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
64. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların
belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir
soruşturmanın yapılması gerekir.
65. Kurumda meydana gelen olaya ilişkin olarak başvurucu
hakkında adli muayene raporları alınmış, başvurucunun yaralanması tespit
edilmiştir. Başvuruya konu olayda, gerektiği hâlde Başsavcılıkça toplanmayan
herhangi bir delilin varlığı başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır.
Başvurucunun suç ihbarı üzerine infaz koruma memurları hakkında derhâl ceza
soruşturması başlatılmıştır. Dolayısıyla Başsavcılık tarafından makul özenle
delillerin toplandığı, olayın aydınlatılması bakımından ciddiyetle araştırma
yapıldığı söylenebilmektedir. Bu bağlamda yukarıda yapılan ayrıntılı
değerlendirmeler doğrultusunda Başsavcılıkça elde edilen delillerin hukuki
olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan
hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirme yapılmadığı ve soruşturmanın
etkili şekilde yürütülmediğini gösterir herhangi bir bulguya rastlanmadığı
açıkça anlaşılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
67. Diğer taraftan başvurucu, müşahede odasında yemek
yiyemediğini ve ilacını kullanamadığını ileri sürmüş ancak soruşturma ve
bireysel başvuru aşamasında somut açıklamalarda bulunmamıştır. Başvurucu bunun
gibi iddialarını destekleyen herhangi bir veriyi soruşturma mercileri ve
Anayasa Mahkemesine iletmeyip bireysel başvuru dosyasına da sunmamıştır. Bu
durumda en nihayetinde varılan sonuca göre diğer ihlal iddiaları ile ilgili
olarak ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü
muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/12/2022 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.