TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACER DENERİ VE OKAN OKUTUCU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/1868)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hacer DENERİ
|
|
|
2. Okan OKUTUCU
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Celalettin METO
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla açılan
davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 3/1/2019 ve 12/2/2019 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2019/5626 numaralı başvuru dosyasının hukuki ve fiilî
irtibat nedeniyle 2019/1868 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2019/1868 numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın
kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Hacer Deneri ve Okan Okutucu sırasıyla
Bozcaada ve Çanakkale Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında
(Vakıflar) hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri
sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla Vakıflar aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Ezine Asliye Hukuk Mahkemesi, iş mahkemesi sıfatıyla
yapmış olduğu yargılama sonunda 14/6/2017 tarihli kararla başvurucu Hacer
Deneri'nin davasının kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararda; davacının
davalı Vakfa bağlı olarak 1994 yılından itibaren çalışmaya başladığı, davalı
Vakfın kamu kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan
kurumlarda çalışanlara her yıl için ilave tediye ödeme yapılacağı açıklanmıştır.
12. Davalı, istinaf yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge
Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 23/5/2018 tarihli kararla Vakfın özel hukuk
tüzel kişi olması nedeniyle 6772 sayılı Kanun gereğince kamu kurumu niteliğinde
olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararını ortadan kaldırmış ve
davanın reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu Hacer Deneri kararı temyiz etmiştir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 15/10/2018 tarihinde temyiz talebini reddetmiştir.
14. Çanakkale İş Mahkemesi ise bozma sonrası yapmış
olduğu yargılama sonucunda 30/3/2018 tarihli kararla başvurucu Okan Okutucu'nun
açtığı davayı reddetmiştir. Kararda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun
(Yargıtay İBK) 9/6/2017 tarihli kararı uyarınca Vakfın özel hukuk tüzel kişisi
olduğu vurgulanmıştır. Bu sebeple Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmadığı
belirtilerek başvurucunun ilave tediye alacağından yararlanamayacağı sonucuna
varılmıştır.
15. Başvurucu Okan Okutucu kararı temyiz etmiştir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/9/2018 tarihli kararıyla temyiz talebi
reddedilmiştir.
16. Başvurucular sırasıyla 3/1/2019 ve 12/2/2019
tarihlerinde bireysel başvurularda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlarına
göre ilave tediye alacaklarının ödenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Söz
konusu kararlara rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararları uyarınca
davalarının haksız ve hukuka aykırı bir şekilde reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucular farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özünün adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. §§ 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan kararda
Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin hukuk kurallarının
birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği
etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir. Bu noktada derece
mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan içtihat farkının
süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki tutarsızlıkları ortadan
kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret edilmiştir. Hukukun üstünlüğü
ilkesi gereği devletin aynı yargı koluna dâhil mahkemeler arasındaki derin ve
süregelen içtihat farklılıklarını ortadan kaldırabilecek nitelikte bir
mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde işleyişini sağlayacak
düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir.
23. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin ve sonradan
bu görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin anılan Vakıf
çalışanlarının kamu işçisi olduğunave şartları uygunsa ilave tediye alacağından
yararlanacaklarına dair kararlar verdiği belirtilmiştir. Buna karşılık olarak
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin anılan Vakıfların özel hukuk tüzel kişisi
statüsüne sahip olduğunu ve dolayısıyla kamu personeli sıfatı bulunmayan
çalışanlarının ilave tediyeden yararlanmayacağını istikrarlı olarak hüküm
altına aldığı ifade edilmiştir. Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen
içtihat farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki bölge adliye
mahkemesi daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır (Yasemin Bodur,
§§ 48, 50).
24. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış
olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı ve bu durumun
ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli
bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için
öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmıştır (Yasemin Bodur, § 52).
25. Diğer taraftan, başvurucunun hizmet akdi ile
çalıştığı Vakfın niteliğini de ele alan Yargıtay İBK'ya rağmen Yargıtay
daireleri, söz konusu kararın vakıfların niteliğini belirlemekle birlikte
çalışanların statüsüne ilişkin bir tespit içermediği görüşünden hareketle
önceki görüşleri doğrultusunda kararlar vermeye devam etmiştir (Yasemin
Bodur, §§ 20, 23).
26. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
28. Başvurucular ihlalin tespiti ile ilave tediye
alacağına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucuların manevi tazminat
talebi bulunmamaktadır.
29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
30. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
31. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57).
32. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucunun aynı anda
iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
33. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan bir lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden, başvurucuların manevi tazminat talep
etmedikleri de dikkate alınarak yalnızca ihlalin tespitine karar verilmesi
gerekir.
34. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruya konu olayda böyle bir illiyet
bağı bulunmadığından tediye alacağının ödenmesine yönelik talebin reddine karar
verilmesi gerekir.
35. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç
tutarının başvuruculara ayrı ayrı, 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların ilave tediye alacaklarının ödenmesine
yönelik taleplerinin REDDİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç
tutarının başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ezine Asliye Hukuk
Mahkemesi (E.2016/300, K.2017/187) ile Çanakkale İş Mahkemesine (E.2018/49,
K.2018/111) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.