TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA SEFER VE SELİM ESER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/20583)
Karar Tarihi: 19/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Osman KODAL
Başvurucular
1. Fatma SEFER
2. Selim ESER
Vekili
Av. Adnan Sefa SEZEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uyuşmazlığın sonucunu etkileyen esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/6/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucular aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın idare adına tapuya kayıt ve tescili davasında Sincan 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 7/3/2012 tarihli kararla davanın kabulüne karar vermiş, karar taraflarca temyiz edilmiş, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Yargıtay/Daire) 4/12/2012 tarihli kararla hükmü şu gerekçelerle bozmuştur:
"...
Dosya kapsamı ve Temelli Belediye Başkanlığı İmar ve Şehir Planlama Müdürlüğü'nün 9 Şubat 2007 tarihli yazısında, dava konusu taşınmazı da kapsayan parsellerin 35 metrelik kısmında (hat ekseninin sağı ve solunda 35'er metre kamulaştırma sınırı olduğundan 50-15=35 metre olarak kabul edileceğinden) yapı izni verilmesinin mümkün olmadığına ilişkin yazısı da dikkate alınarak, dava konusu taşınmazın kamulaştırma sınırından itibaren sağı ve solundan 35'er metrenin yüzölçümü hesaplanıp, bu bölümün bedelinin tespiti gerektiğinden ve fen bilirkişisi tarafından düzenlenen ölçekli krokideki yüzölçümlerinin miktarı, mevcut duruma uygun düşmediğinden, fen elemanı eşliğinde yeniden keşif yapılarak, yukarıda sözü edilen bölümlerin yüzölçümleri ayrı ayrı belirlendikten sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi,
2-Kabule göre de;
Bozma öncesi verilen kararı temyiz etmeyen davalılar yönünden tespit edilen kamulaştırma bedeli davacı idare lehine kazanılmış hak oluşturacağından, bu davalar yönünden bozma öncesi belirlenen bedele göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Doğru görülmemiştir..."
6. Daire 27/1/2014 tarihli kararla başvurucuların karar düzeltme talebini reddetmiştir. Mahkeme bozmaya uyarak verdiği 18/7/2014 tarihli kararla dava konusu taşınmazla ilgili toplam kamulaştırma bedelinin 373.756,80 TL olduğunun tespitine, fen bilirkişisinin 25/6/2014 tarihli raporu ve krokisi dikkate alınarak krokide ilave kamulaştırılacak alan olarak gösterilen, G ve H harfleriyle işaretlenen 2.878,019 m2 ve 3.155,769m2lik kısımların dava konusu Temelli 453 numaralı parselden ifraz edilerek davacı idare adına tapuya kaydına ve tesciline, aynı krokide I harfi ile gösterilen 7.432,56 m2lik kısmın dava konusu Temelli 453 numaralı parselden ifraz edilerek davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline, bankaya depo ettirilen bedelden 98.900,40 TL yeni kamulaştırılan alan bedeli ile başvurucular yönünden işlemiş faizler ile birlikte (dava tarihinden itibaren dört ayın bitim tarihi olan 9/7/2005 tarihinden itibaren) toplam 257.443,74 TL'nin başvuruculara ödenmesine karar vermiştir.
7. Mahkemenin anılan kararının taraflarca temyiz edilmesi üzerine karar, Dairenin 5/5/2015 tarihli kararı ile ve şu gerekçelerle bozulmuştur:
" ...Yapılan inceleme sonucu mahallinde yapılan keşif sonucu alınan fen bilirkişisi raporu ve aynı amaçla yapılan kamulaştırmalar nedeniyle Dairemize intikal eden dava dosyaları dikkate alındığında, 50 metrelik güvenlik koridorunun hat ekseninden itibaren hesaplanması gerektiği, bu nedenle 50 metrelik güvenlik koridoru sınırı esas alınmak suretiyle ek kamulaştırma yapıldığı, bu durumda asıl ve ek kamulaştırma ile kamulaştırılan kısımların bedelinin tespiti ile yetinilmesi gerektiği düşünülmeden, fen bilirkişisi raporunda G ve H harfleri ile gösterilen kısmın da bedeline hükmedilmesi,
8. Daire 16/2/2016 tarihli kararla başvurucuların karar düzeltme talebini reddetmiştir. Yargıtayın bozma ilamı sonrası Mahkemenin bozmaya uyarak verdiği 26/5/2017 tarihli kararın hüküm fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" ...1-Davanın KABULÜ İLE, dava konusu Ankara ili Sincan ilçesi Temelli, Gazi Mahallesi 453 parsel iken yenileme ile 112 ada 10 parsel olan taşınmazda, kamulaştırma bedelinin 05/09/2016 tarihli rapor doğrultusunda 15,00 TL/m2 birim fiyat üzerinden 250.219,35 TL olduğunun TESPİTİNE,
2-Fen bilirkişisinin sunduğu 24/06/2016 tarihli raporu ve krokisinde B harfi ile gösterilen kırmızı boyalı 16.681,29 m2 yüz ölçümündeki bölümün dava konusu taşınmazdan ifrazı ile davacı idare adına tapuya kayıt ve TESCİLİNE,
3-Karardan bir örneğin kroki ile birlikte infaz için Sincan Tapu Müdürlüğüne gönderilmesine,
4-Kamulaştırma bedelinin daha önce davalılara ödenmesi nedeni ile, davalılara fazla ödendiği anlaşılan 803,27 m2'lik bölümün bedeli olan 12.049,05 TL'nin 05/09/2016 tarihli heyet raporu doğrultusunda tapu kaydındaki hisseleri oranında davalılardan alınıp davacı kuruma verilmesine, ..."
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararının taraflarca temyiz edilmesi üzerine Daire 12/4/2018 tarihli kararla hükmü şu gerekçelerle düzelterek onamıştır:
"... Arsa niteliğindeki Temelli İlçesi Gazi Mahallesi (eski 453), yeni 112 ada 10 parsel sayılı taşınmaz ile emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak zeminine değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
Mahkemece dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesine 6459 sayılı Yasanın 6.maddesi ile eklenen hüküm uyarınca dört ay içinde sonuçlandırılamadığından Anayasa Mahkemesinin 19.12.2013 tarih ve 2013/817 başvuru numaralı kararı da gözetilerek tespit edilen bedele acele el koyma nedeniyle ödenen miktar düşüldükten sonra, ilk karar ile ödenmesine karar verilen fark miktara 09.07.2005 tarihinden ilk karar tarihine, son kararla ödenmesine karar verilen fark miktara 09.07.2005 tarihinden son karar tarihine kadar faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi ve fazla depo edilen miktarın idareye iadesine karar verilmemesi,
Doğru değilse de; bu yanılgılarının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,
a) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 1nolu bendinin sonuna gelmek üzere (ilk karar ile tespit edilen 89.832,90-TL kamulaştırma bedelinden acele el koyma nedeniyle ödenen 68.578,43 TL bedel düşüldükten sonra, 21.254,47-TL fark bedele 09.07.2005 tarihinden ilk karar tarihi 04.04.2006 tarihine kadar, ikinci karar ile ödenmesine karar verilen 77.460,00TL fark bedele de 09.07.2005 tarihinden ikinci karar tarihi olan 16.01.2009 tarihine kadar, son karar ile ödenmesine karar verilen 82.926,45TL fark bedele de 09.07.2005 tarihinden 07.03.2012 tarihine kadar yasal faiz yürütülmesine) cümlesinin yazılmasına,
b)Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 4 nolu bendinin hükümden çıkartılması ile yerine (Davacı idarece fazladan yatırıldığı anlaşılan 54.959,02TL’nin davalıların hisseleri oranında davacı idareye iadesine,) cümlesinin yazılmasına,
Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, ..."
10. Daire 8/5/2019 tarihli kararla davacının karar düzeltme talebinin bir kısmını kabul ederek hükmü şu gerekçelerle tekrar düzeltmiştir:
a-)Dairemizin düzeltilerek onama ilamında, hükmedilen son karar ile bozma öncesi belirlenen kamulaştırma bedelinden daha az bir bedel tespit edilmesi sebebiyle fazla depo edilen bedelin iadesine ilişkin düzeltme yapılırken iade edilecek bedelin sehven hatalı yazıldığı,
b-) Dava konusu taşınmazın tapu kaydında davalılardan Selim Eser’e ait payda yer alan ipotek şerhinin bu davalı yönünden hükmedilen bedele yansıtılmadığı,
Bu defa yapılan değerlendirmede anlaşıldığından;
Dairemizin 12.04.2018 tarih ve 2017/33305 esas, 2018/7115 karar sayılı düzeltilerek onama ilamının kaldırılmasına karar verildikten sonra, işin esasının incelenmesinde;
Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma kararı gereğince inceleme ve işlem yapılarak hüküm kurulmuş; karar, davacı idare ve bir kısım davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı idare ve bir kısım davalı vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları bozma ile kesinleşen yönlere ilişkin olduğundan yerinde değildir. Şöyle ki;
1-) Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesine 6459 sayılı Yasanın 6.maddesi ile eklenen hüküm uyarınca dört ay içinde sonuçlandırılamadığından Anayasa Mahkemesinin 19.12.2013 tarih ve 2013/817 başvuru numaralı kararı da gözetilerek, tespit edilen bedelden acele el koyma nedeniyle ödenen miktar düşüldükten sonra, ilk karar ile ödenmesine karar verilen fark miktara 09.07.2005 tarihinden ilk karar tarihine, bozma sonrası artan kısma 09.07.2005 tarihinden ikinci karar tarihi olan 16.01.2009 tarihine kadar ve son karar ile ödenmesine karar verilen fark bedele ise 09.07.2005 tarihinden 07.03.2012 tarihine kadar yasal faiz işletilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2-) Hükmedilen son karar ile bozma öncesi belirlenen kamulaştırma bedeli arasında 123.537,45 TL fark bulunmasına rağmen, davacı idareye iade edilecek bedelin kararda daha düşük gösterilmesi,
3-) Dava konusu taşınmazın tapu kaydında davalılardan Selim Eser’e ait payda yer alan ipotek şerhinin bu davalı yönünden hükmedilen bedele yansıtılmaması,
Doğru değil ise de; bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,
a-) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının (1) numaralı bendinin sonuna gelmek üzere (ilk karar ile tespit edilen 89.832,90 TL kamulaştırma bedelinden acele el koyma nedeniyle ödenen 68.578,43 TL bedel düşüldükten sonra, 21.254,47 TL fark bedele 09.07.2005 tarihinden ilk karar tarihi olan 04.04.2006 tarihine kadar, bozma sonrası artan 77.460,00 TL fark bedele de 09.07.2005 tarihinden ikinci karar tarihi olan 16.01.2009 tarihine kadar, son karar ile ödenmesine karar verilen 82.926,45 TL fark bedele ise 09.07.2005 tarihinden 07.03.2012 tarihine kadar yasal faiz işletilmesine,) ibaresinin yazılmasına,
b-) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının (4) numaralı bendinin hükümden çıkartılmasına, yerine (Davacı idare tarafından fazla yatırılan 123.537,45 TL bedelin, davalılara ödenmişse bankadan çekildiği tarihe kadar varsa işlemiş mevduat faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacı idareye verilmesine, bankadan çekilmemiş ise davacı idareye iadesine,) ibaresinin yazılmasına,
c-) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasına ayrı bir bent olarak, (Davalılardan Selim Eser'in payına düşen kamulaştırma bedeline tapu kaydındaki ipotek şerhinin yansıtılmasına,) cümlesinin eklenmesine,
11. Nihai karar 5/6/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular 21/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Hükmün tashihi" kenar başlıklı 304. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir.
(2) Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir."
13. 6100 sayılı Kanun'un "Onama kararları" kenar başlıklı 370. maddesi şöyledir:
"(1) Yargıtay, onama kararında, onadığı kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermek zorundadır.
(2) (Değişik: 31/3/2011-6217/29 md.) Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.
(3) Tarafların kimliklerine ait yanlışlıklarla, yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıkları hakkında da bu hüküm uygulanır.
(4) Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bulunmazsa, gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek onanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
15. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında Mahkemenin verdiği kararı inceleyen Yargıtay Dairesinin hüküm fıkrasında belirtilen 12.049,05 TL bedelin hükümden çıkarılarak yerine 54.959,02 TL yazılmasına, bu şekilde hükmün düzeltilerek onanmasına karar verdiğini ancak kararda bu bedelin nasıl hesaplandığının açıklanmadığı, bunun üzerine karar düzeltme talebinde bulunduklarını, bu sefer de Yargıtay Dairesince 54.959,02 TL'nin hüküm fıkrasından çıkarılarak yerine 123.537,45 TL yazılmak suretiyle kararın onanmasına karar verdiğini belirtmiştir. Başvurucular söz konusu miktarın gerekçesiz olarak yükseltildiğini, kararda bu hususa ilişkin gerekçe gösterilmediğini, buna ilişkin itiraz ve savunma hakkını kullanamadıklarını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
16. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünün Yargıtayın düzelterek onama kararı verdiği kararda gerekli açıklamanın yapılmamasına yönelik olması nedeniyle başvuru, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
18. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
19. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
20. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekmektedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
21. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
22. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
23. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus; temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
24. Somut olayda başvurucular aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında Mahkeme 2014 tarihli kararla kamulaştırma bedelinin 373.756,80 TL olduğunun tespitine, bilirkişi raporunda belirtilen kamulaştırılacak alan olarak gösterilen, G ve H harfleri ile işaretlenen kısmın davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir. Anılan kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Dairenin 5/5/2015 tarihli kararıyla kamulaştırılacak kısmın 50 metrelik güvenlik koridoru dikkate alınarak buna ilişkin hesaplama yapılması gerektiği, G ve H harfli gösterilen kısımların bedeline hükmedilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Bu defa Mahkeme 26/5/2017 tarihli kararıyla kamulaştırma bedelinin 250.219,35 TL olduğunun tespitine, bilirkişi raporunda B harfi ile gösterilen kısmın davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline, kamulaştırma bedelinin daha önce başvuruculara ödenmesi nedeniyle fazla ödendiği tespit edilen 12.049,05 TL'nin hisseleri oranında başvuruculardan alınıp davacı idareye ödenmesine karar vermiştir.
25. Yukarıda belirtilen mahkeme kararının taraflarca temyiz edilmesi üzerine Yargıtayın anılan Dairesi, Anayasa Mahkemesinin B. No: 2013/817, 19/12/2013 tarihli bireysel başvuru kararını dikkate alıp kamulaştırma bedeline faiz yürütülmesi gerektiğini belirterek, ayrıca hükmün (4) numaralı bendinin çıkarılarak yerine "davacı idarece fazladan yatırıldığı anlaşılan 54,959,02 TL'nin başvuruculardan hisseleri oranında alınmasına" yazılması gerektiğini ifade ederek hükmü düzelterek onamıştır. Anılan bu kararın düzeltilmesi için taraflar başvuruda bulunmuştur. Bunun üzerine Daire 8/5/2019 tarihli kararında özellikle daha önce verilen düzeltilerek onama ilamında hükmedilen son karar ile bozma öncesi belirlenen kamulaştırma bedelinden daha az bir bedel tespit edilmesi sebebiyle fazla depo edilen bedelin iadesine ilişkin düzeltme yapılırken iade edilecek bedelin hatalı yazıldığını ve hükmedilen son karar ile bozma öncesi belirlenen kamulaştırma bedeli arasında 123.537,45 TL'lik fark bulunduğunu belirtmiştir. Aynı kararda Daire, gerekçeli kararın hüküm fıkrasının (4) numaralı bendinin hükümden çıkarılarak yerine davacı idare tarafından fazla yatırılan 123.537,45 TL bedel davalılara ödenmişse bankadan çekildiği tarihe kadar varsa işlemiş mevduat faizi ile bu bedelin birlikte başvuruculardan alınarak davacı idareye verilmesine, bankadan çekilmemiş ise "davacı idareye iadesi" yazılmasına karar verilmiştir.
26. Başvurucular Yargıtayın 12/4/2018 tarihli kararında belirtilen 54.959,02 TL bedelin 8/5/2019 tarihli kararda 123.537,45 TL olacak şekilde niçin yükseltildiğine ilişkin Yargıtay kararında gerekçe bulunmadığını ileri sürmüş ise de anılan kararda Daire, söz konusu bedelin Mahkemece hükmedilen son karar ile bozma öncesi belirlenen kamulaştırma bedeli arasındaki fark olduğunu, bu ödenmesi gereken bedelin 12/4/2018 tarihli kararlarında hatalı olarak 54.959,02 TL olarak yazıldığını belirtmiştir. Nitekim Yargıtayın 5/5/2015 tarihli bozma kararı öncesinde 2014 tarihli kararla tespit edilen bedel 373.756,80 TL olup bozma sonrasında Mahkemenin 26/5/2017 tarihli kararıyla tespit ettiği kamulaştırma bedeli 250.219,35 TL'dir. Her iki kamulaştırma bedeli arasındaki fark ise 123.537,45 TL'dir. Davacı idarece fazla depo edilen bu bedelin davacı idareye iadesi gerektiği de Yargıtayın anılan kararında açıkça belirtilmiştir.
27. Diğer taraftan başvurucular Yargıtayın 12/4/2018 tarihli kararında ödenmesi gereken bedeli 54.959,02 TL olarak hatalı hesapladığını, mahkeme kararında belirtilen miktarın doğru olduğunu ileri sürerek kararın düzeltilmesini istemiştir. Yargıtay da başvurucular ve davacı idarenin karar düzeltme taleplerini birlikte değerlendirerek bu bedelin yukarıda belirtilen gerekçelerle hatalı belirlendiğini tespit ettikten sonra 8/5/2019 tarihli kararında bu bedeli 123.537,45 TL olarak düzeltmiştir. Dolayısıyla Yargıtayın 12/4/2018 tarihli düzelterek onama kararında iadeye yer verildiğine göre söz konusu 54.959,02 TL'lik bedele ilişkin olarak başvurucuların itirazda bulunamaması ve bu itirazlarının karşılanmaması da söz konusu değildir.
28. Bu itibarla Dairenin temyiz ve karar düzeltme aşamasında verdiği kararlarda başvurucuların iddialarının karşılandığı gözetildiğinde gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ihlal ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.