TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURTEN ÖZÇALKAP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/20702)
|
|
Karar Tarihi: 3/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Nurten ÖZÇALKAP
|
Vekili
|
:
|
Av. Şeyho SAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tazminat davasının makul sürede
sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Kâhta Devlet Hastanesinde sözleşmeli ebe
olarak görev yapmaktayken 2/6/2010 tarihinde kanamalı bir hastaya yapılan
müdahale sırasında doktor C.M. (doktor) ile arasında tartışma çıkmıştır. Bu
tartışma sırasında doktor tarafından başvurucunun tehdit edildiği ve
başvurucuya hakaret edildiği iddiası ile 1/9/2010 tarihinde ceza davası
açılmıştır.
9. Kâhta Sulh Ceza Mahkemesi 18/10/2011 tarihinde
doktorun kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve tehdit suçlarından ayrı
ayrı cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararda; savunma, ifade ve tanık beyanlarına
yer verildikten sonra söz konusu hususların değerlendirilmesi neticesinde
cezalandırılma sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir. Karar temyiz edilmeyerek
25/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
10. Başvurucu yaşanılan olay nedeniyle 18/10/2011 tarihinde
doktora karşı manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde doktor
tarafından 2/6/2010 tarihinde aşağılandığını, küçük düşürüldüğünü, tehdit
edildiğini, ayrıca kendisine hakaret edildiğini belirtmiştir. Söz konusu durum
nedeniyle doktora karşı ceza davası açıldığı ifade edilmiştir. Yaşanan olay
nedeniyle 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile
birlikte ödenmesi talep edilmiştir.
11. Adıyaman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Hukuk Mahkemesi)
7/6/2012 tarihinde davayı kabul ederek doktorun başvurucuya 5.000 TL manevi
tazminatı, olay tarihi olan 2/6/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte ödemesine karar vermiştir. Kararda davalı doktorun dava
dilekçesine savunma yapmadığı gibi duruşmalara da katılmadığı belirtilmiştir.
Yaşanılan olay nedeniyle açılan ceza dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler
ile dinlenilen tanıkların beyanları değerlendirildiği ifade edilerek doktorun
hakaret ve tehdit suçlarından mahkûm olduğu gözönüne alındığında başvurucunun
şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir şekilde ihlal edildiği ifade edilmiştir.
12. Davalı doktor tarafından karar 27/7/2012 tarihinde
temyiz edilmiştir.
13. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 3/10/2013 tarihinde Hukuk
Mahkemesinin kararının husumet yönünden bozulmasına karar vermiştir. Kararda
kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan
zararlardan doğan tazminat davalarının idare aleyhine açılabileceği
belirtilmiştir. Bu nedenle davalı doktorun husumet sıfatının bulunmadığı ifade
edilmiştir.
14. Başvurucunun 26/11/2013 tarihli karar düzeltme talebi
aynı Dairenin 29/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda dava
konusunun değerinin 11.100 TL'den az olması nedeniyle kararın düzeltilmeye konu
olamayacağı belirtilmiştir.
15. Hukuk Mahkemesi bozma kararına uyarak 18/3/2014
tarihinde davayı husumet yönünden reddetmiştir. Kararda yukarıda yer verilen
bozma kararının gerekçesine yer verilmiştir. Anılan karar temyiz edilmeyerek
12/11/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
16. Başvurucu 5/1/2015 tarihinde Sağlık Bakanlığına
(İdare) başvurarak 5.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte kendisine ödenmesini talep etmiştir. İdare cevap vermemek
suretiyle başvuruyu zımnen reddetmiştir.
17. Başvurucu 19/3/2015 tarihinde zımnen ret işleminin
iptali ve 5.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte kendisine ödenmesi talebiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde
yukarıda aktarılan olayları anlatarak İdarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğunu
belirtmiştir.
18. İdare 21/5/2015 tarihinde dava dilekçesine karşı
savunma dilekçesini vermiştir. Dilekçede öncelikle süre aşımı itirazında
bulunulmuş ve olayın yaşanıldığı tarihten itibaren 1 yıl içinde tam yargı
davası açılmadığından davanın reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Esasa
ilişkin olarak ise yaşanılan olayda kamu görevlisinin kişisel kusurunun
bulunduğu, İdareye atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı ifade
edilerek tazmin edilmesi gereken bir zararın bulunmadığı savunulmuştur.
19. Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi)
18/11/2015 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda başvurucuya hakaret
edilmesine ilişkin olayda İdareye yüklenebilecek herhangi bir kusurun
bulunmadığı belirtilmiştir.
20. Başvurucu 29/1/2016 tarihinde mahkeme kararına itiraz
etmiştir. Dilekçede doktorun kendisine hakaret ettiği ve kendisini tehdit
ettiğinin mahkeme kararı ile sabit olduğu belirtilmiştir. Yargıtayın yukarıda
bahsi geçen kararı uyarınca olayda hizmet kusurunun bulunduğunun tespit edildiği
ifade edilmiştir. İdare Mahkemesinin olayda hizmet kusuru bulunmadığını tespit
etmesi hâlinde davanın görev yönünden reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
21. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare
Mahkemesi) 17/5/2016 tarihinde mahkeme kararını kaldırarak davanın görev
yönünden reddine karar vermiştir. Kararda suç teşkil eden eylemler kamu görevi
sırasında gerçekleşmiş olsa bile kamu hizmetinin bir gereği olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ağır kişisel kusura dayalı
eylem sonucu idarenin hizmet kusuru ile dava konusu olay arasındaki illiyet
bağının kesildiği ve bu nedenle bakılan davanın haksız fiillere özgü özel hukuk
hükümleri çerçevesinde adli yargı yerinde görülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
22. Başvurucu 22/6/2016 tarihinde Bölge İdare
Mahkemesinin kararının düzeltilmesini talep etmiştir. Dilekçede Bölge İdare
Mahkemesi tarafından doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerektiği
ifade edilmiştir.
23. Bölge İdare Mahkemesi 17/11/2016 tarihinde karar
düzeltme talebini kabul etmiş ve 17/5/2016 tarihli kararının görev yönünden
reddine ilişkin kısmını kaldırarak dosyanın ait olduğu mahkemesine iadesine
karar vermiştir.
24. İdare Mahkemesi 25/9/2017 tarihinde davanın yetki
yönünden reddine karar vermiş ve dava dosyasının yetkili Adıyaman İdare
Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmesine karar vermiştir.
25. Mahkeme 23/11/2017 tarihli ara kararı ile görevli
mercinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar
vermiştir. Kararda Bölge İdare Mahkemesinin yukarıda aktarılan kararında geçen
gerekçeye yer verilmiştir (bkz. § 21).
26. Uyuşmazlık Mahkemesi 26/2/2018 tarihinde Mahkemenin
başvurusunun reddine karar vermiştir. Kararda Hukuk Mahkemesinin 18/3/2014
tarihli kararının davanın idareye karşı açılması gerektiğine ilişkin olduğu
belirtilmiştir. Anılan kararın yargı yolunu değiştiren ve idari yargının
görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde
olmadığı ifade edilmiştir. Adli ve idari yargı yerleri arasında 12/6/1979 tarihli
ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un
aradığı biçimde görev uyuşmazlığının bulunmadığı vurgulanmıştır.
27. Mahkeme 27/3/2018 tarihinde davayı görev yönünden
reddetmiştir. Kararda Bölge İdare Mahkemesinin yukarıda aktarılan kararında
geçen gerekçeye yer verilmiştir (bkz. § 21).
28. Başvurucu 31/5/2018 tarihinde kararı istinaf
etmiştir. Dilekçesinde Yargıtay tarafından verilen görevsizlik kararına rağmen
Mahkemece verilen kararın hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Mağduriyetinin
görevli mahkemenin belirlenmemesi nedeniyle daha da arttığından yakınmıştır.
Adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ifade
etmiştir.
29. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesi
14/1/2019 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek Mahkemenin görevsizlik
kararını kaldırmıştır. Kararda; doktorun kendisine tanınan yetkileri aşarak ve
resmî görev ve yetkilerini kullanarak sarf ettiği sözlerin kamu görevlilerinin
suçu niteliğinde olduğu, idarece yürütülen hizmetten soyutlanamaz ve ayrılamaz
nitelikte olduğu belirtilmiştir. İdarenin olayda görev kusuru niteliğinde
hizmet kusurunun bulunduğu ifade edilmiştir. Hizmet kusuru nedeniyle açılan
davanın görev ve çözüm yerinin idare mahkemesi olduğu vurgulanmıştır.
30. Mahkeme 30/4/2019 tarihinde davayı kısmen kabul etmiş
ve başvurucuya 3.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte başvurucuya
ödenmesine kesin olarak karar vermiştir. Kararda, kamu görevlilerinin
görevlerini yaparken ve yetkilerini kullanırken kişilere verdiği zararın kamu
kurumunun hizmet kusurunu oluşturduğu belirtilmiştir. Doktorun idarenin
görevlisi olduğu ve gerçekleştirilen eylemin üstlenilen ödevin ve yürütülen
hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olduğu ve resmi yetki, görev ve
olanaklardan yararlanarak gerçekleştirildiği ve bu nedenle olayda hizmet kusuru
bulunduğu ifade edilmiştir. Buradan hareketle hizmet kusurundan kaynaklanan
hukuksal sorumluluk bulunması nedeniyle İdarenin başvurucuya manevi tazminat
ödemesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
31. Nihai karar başvurucuya 13/5/2019 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 12/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
33. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi ve çelişkili
kararlar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun çelişkili kararla verildiğine ilişkin iddialarının ilk
bakışta açıkça dayanaktan yoksun olduğunun anlaşılması nedeniyle anılan
iddialar için ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna
ulaşılmış ve başvuru bir bütün olarak Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
50-52).
37. Diğer taraftan medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 41).
38. Başvuruya konu 18/10/2011 tarihinde başlayan tazminat
davasına ilişkin yargılamada yaklaşık 3 yıllık sürenin adli yargı
mahkemelerinde geçtiği ve nihayetinde husumet yönünden davanın reddedildiği,
idari yargı mahkemelerinde ise yaklaşık olarak 4 yıl 4 ay sürdüğü ve 30/4/2019
tarihli kesin kararla sona erdiği anlaşılmaktadır. Yukarıda anılan ilkeler ve
Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında
başvuruya konu olan yaklaşık 7,5 yıllık yargılamaya süresinin makul olmadığı sonucuna
varmak gerekir.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucu ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
43. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya -dava değeri de dikkate alındığında- net 5.000 TL
manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç
tutarının ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç tutarının ve 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Adıyaman İdare Mahkemesine
(E.2019/127, K.2019/201) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.