logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Celal Aydın [1.B.], B. No: 2019/25530, 20/12/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CELAL AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/25530)

 

Karar Tarihi: 20/12/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

Celal AYDIN

Vekili

:

Av. Enver Erdal ŞİMŞEK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.

3. Başvurucu, Tunceli Belediyesi (İşveren/Belediye) bünyesinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında iş gören özel bir şirkette taşeron işçi olarak çalışmaktadır. Tunceli Valiliği Olağanüstü Hal Bürosunca başvurucunun PKK terör örgütü ile irtibat veya iltisak içinde olduğu yönünde İşverene bildirimde bulunulmuştur. İşveren, güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle 10/3/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir.

4. Başvurucu, üyesi olduğu Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası aracılığıyla feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade talebiyle 5/4/2017 tarihinde (iş mahkemesi sıfatıyla) Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde; fesih işleminin usule ve yasaya uygun şekilde yapılmadığı, fesih nedenlerinin bildirilmediği ve savunma alınmadan sözleşmenin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

5. Mahkeme, PKK terör örgütü ile irtibatlı ya da iltisaklı olabileceği hususunda şüphenin bulunduğunu belirterek 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 4. maddesi kapsamında gerçekleştirilen fesih işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle 20/12/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi ile Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen yazılara göre başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçu kapsamında kamu davası açıldığı ve Ağır Ceza Mahkemesince anılan suçtan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı belirtilmiştir. Söz konusu tespit ile dava dosyasının içinde yer alan emniyet ve istihbarat kaynaklı bilgiler birlikte değerlendirildiğinde İşveren bakımından iş sözleşmesinin devamının katlanılmaz derecede yük oluşturacağı ve taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ifade edilmiştir.

6. Başvurucu; söz konusu karara karşı sunduğu istinaf dilekçesinde, açıklanması geri bırakılan bir hükme dayanılarak sözleşmesinin feshedilmesinin vicdana uygun olmadığını, mahkemenin kararının masumiyet karinesine aykırı ifadeler içerdiğini ve usule açıkça aykırı işleme karşı açtığı davada verilen ret kararının kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi, davada başvurucunun cezai sorumluluğunun olup olmadığının değil fesih tarihi itibarıyla iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğun ortadan kalkıp kalmadığının incelendiğini ve başvurucunun kamu işverenine ait işyerinde çalışması nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini belirterek 30/5/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

7. Başvurucu, nihai hükmü 21/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurucu hakkındaki işe iade davasında verilen ret kararlarının gerekçesinde yer alan ve Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen ceza yargılamasında başvurucunun PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın posterini asma eylemi, anılan Mahkemece sabit görülmüş ve başvurucu hakkındaki hükmün açıklanmasının ertelenmesine 30/10/2014 tarihinde karar verilmiştir.

9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; açtığı işe iade davasında verilen kararların tutarsız ve hukuka aykırı olduğunu, üzerine atfedilen ve PKK ile iltisaklı olduğu yönündeki şüpheye dayanak olarak gösterilen eylemlere ilişkin savunma yapma imkânından mahrum edildiğini ve ikna edici olmayan gerekçelerle sonuca gidildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, istihbarata dayalı bazı bilgilerin hakkında tesis edilen işleme esas alındığını, söz konusu bilgilerin kim tarafından nasıl elde edildiğinin şüpheli olduğunu, fişleme usulü ile elde edilen bilgilerin kullanılamayacağını da ileri sürmüştür. Mali ve sosyal haklarının haksız şekilde elinden alındığını belirten başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete uygun şekilde yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının, çalışma hakkının ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

11. Bakanlık görüşünde; süreçte verilen kararlara, konuyla alakalı içtihada ve yargılamaların tarafı olan işveren tarafından sunulan görüş ile ilgili belgelere yer verilmiştir. Ayrıca başvuruya konu olan kararın OHAL döneminde alınması nedeniyle inceleme esnasında Anayasanın 15. maddesinin de dikkate alınmasının faydalı olacağı ifade edilmiştir. Başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru dilekçesinde yer verilen hususlar tekrar edilmiştir.

12. Başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesine yönelik işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvuruda mesleki hayata yönelik müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir (benzer şekildeki değerlendirmeler için C.A. (3), §§ 97-101; Ayla Demir İşat, §§ 106-110).

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde alınan tedbiri konu edinen somut başvuru öncelikle Anayasa'nın 13. maddesi kapsamında incelenecek ve müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesindeki güvencelere aykırılık oluşturması durumunda Anayasa'nın 15. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimi de ayrıca dikkate alınacaktır (benzer şekilde uygulanan yöntem için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 343-359; C.A. (3), §§ 80-83; Ayla Demir İşat, §§ 88-91).

15. Belediyelerin kamu gücünü kullanan kurumlardan olduğu ve somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin müdahalesinin bulunduğu açık olduğundan sözleşmenin feshedilmesine ilişkin alınan kararla başvurucunun özel hayatına saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu açıktır. Söz konusu müdahalenin 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi dayanak alınarak 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri çerçevesinde gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca C.A. (3) ve Ayla Demir İşat kararlarında özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil eden mesleğe ilişkin tedbirlerde millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması, kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması hakkın doğasından kaynaklanan sınırlandırma nedenleri olarak kabul edilmiştir. Anılan sınırlama nedenlerine dayanan müdahale meşru amaç unsurunu taşımaktadır (C.A. (3), §§ 109-113; Ayla Demir İşat, §§ 118-122).

16. Anayasa Mahkemesi, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ölçütü yönünden yaptığı değerlendirmelerde millî güvenliği tehlikeye sokan ve Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik hukuk devletini hedef alan bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalan devlet organlarınca arındırma işlemlerinin yapılmasının haklı gerekçelere dayandığını vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, arındırma işlemleri kapsamında atılan adımlarda anayasal güvencelerin yerine getirilip getirilmediğinin belirlenmesinde dikkate alınacak önemli hususları ise şöyle sıralamıştır (C.A. (3), § 117; Ayla Demir İşat, § 126):

i. Kamudan arındırma tedbirleri kapsamında -ceza davalarında olduğu gibi- katı ispat koşullarının aranmasının gerekli görülmeyebileceği dikkate alındığında kamu gücünü kullanan makamların takdir yetkisi genişlemekle birlikte alınan tedbirlerde durumun gerektirdiği ölçünün korunması ve takdir yetkisinin aşılmaması gerekir.

ii. Süreç içinde verilen kararlarda tedbirin bireyselleştirildiğinin gösterilmesi gerekir.

iii. Alınan tedbirin başvurulabilecek en son çare olması, bu yönüyle zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve ölçülü olması gerekir. Arındırmanın nispeten daha az önem taşıyan bir unvan veya pozisyon yönünden gerekliliği için daha güçlü nedenler ortaya konulması gerekse de unvan veya pozisyonun önem derecesinin düşük olması kamu makamlarının bu kapsamdaki kişileri arındırmaya tabi tutamayacağı anlamına gelmez. Kamu makamlarının ikna edici gerekçeler ortaya koymak şartıyla nispeten önemsiz unvan veya pozisyonlarda görev yapan/çalışan kişilere yönelik olarak da arındırma işlemi uygulamak konusunda takdir yetkisini haiz oldukları kabul edilmelidir. Bu konuda yapılacak değerlendirmelerde kamunun menfaati ile müdahalenin süjesi olan bireyin menfaati arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı belirlenmelidir.

iv. Ayrıca özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğu konusunda yargısal makamlar tarafından oluşturulan gerekçelerin ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli olması gerekir.

v. Yine söz konusu tedbirlerin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir.

17. Somut olaydaki feshin gerekçesi, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle güven ilişkinin ortadan kalkmasıdır. PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin, PKK terör örgütünün propagandasını yapma suçundan yargılanan ve hakkındaki hükmün ertelenmesine karar verilen başvurucunun eylemlerine dayandığı anlaşılmaktadır.

18. İş ilişkilerinde taraflar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalktığını söyleyebilmek için şüphenin mutlak bir kesinliğe ulaşması şart değildir. Önemli olan husus işçiden duyulan şüphenin güven ilişkisini zedelediği konusunda objektif nedenlerin bulunması ve bunların ikna edici şekilde ortaya konulmasıdır. Somut olayda başvurucunun PKK terör örgütü ile irtibatı veya iltisakı olduğu yönünde elde edilen ve derece mahkemelerince açıklanan bilgiler dikkate alındığında, güven ilişkisinin zedelendiği konusunda başvurucudan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif bir şüphe olarak nitelendirilmeye uygun hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda tedbirin taraflar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırmaya elverişli olduğu ve iş sözleşmesinin feshedilmesini gerekli kıldığı konusunda başvurucu özelinde bireyselleştirmenin yapıldığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla somut başvurunun koşullarında benimsenen yaklaşımın kamu gücüyle donatılan Belediyenin takdir yetkisinin kapsamında olduğu, keyfîlik içermediği ve gerçekleştirilen müdahaleyle takdir yetkisinin sınırlarının aşılmadığı değerlendirilmektedir.

19. Bu açıklamalar doğrultusunda başvurucunun devlete sadakat bağının zayıfladığının işareti olan PKK ile irtibatlı veya iltisaklı olma olgusunun işçi-işveren arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bir unsur olarak kabul eden idari ve yargısal kararların müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı konusunda ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli gerekçeleri içerdiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamadığı söylenemeyecektir.

20. Öte yandan başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik meşru amacın olduğu açık olsa da alınan tedbirin amaçla ölçülü olması şarttır. Bu hususta başvurucunun mesleğinin niteliği, başka bir işte çalışma imkânının bulunup bulunmadığı ve başvurucuya düşen fedakârlığın ağırlığı bir bütün olarak ele alınmalıdır.

21. Somut olayda başvurucu bir kariyer mesleği niteliğinde olan mesleki faaliyetten alıkonulmadığı gibi özel sektörde çalışmasını engelleyen herhangi bir ilave kısıtlamaya da tabi tutulmamıştır. Bu konuda bir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin öngörülen meşru amaçla ölçülü şekilde gerçekleştirildiği ve kamunun menfaati ile başvurucunun kişisel menfaati arasında adil dengenin kurulduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle başvurucu ile Belediye arasında doğan uyuşmazlığın çözümüne olanak sağlamaya uygun yasal düzenlemelerin mevcut olduğu görülmektedir. Yine başvuruya konu edilen yargılama süreci incelendiğinde başvurucunun derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı ve yargılamanın makul bir süre içinde tamamlandığı, dolayısıyla yargılamalarda usule ilişkin güvencelerin sağlandığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber başvurucunun istihbarata dayalı bazı bilgilerin fişleme usulü ile elde edildiğine, söz konusu bilgilerin kim tarafından nasıl elde edildiğinin şüpheli olduğuna ilişkin iddiasını derece mahkemeleri önünde ileri sürmediği anlaşıldığından bu hususta ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

23. Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

24. Başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Başvurucu işveren ile güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin fesih edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkememizin sayın çoğunluğu özel hayata saygı hakkını ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.

Başvurucu Tunceli Belediyesinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında iş gören özel bir şirkette taşeron işçi olarak çalışmaktayken PKK terör örgütü ile irtibat ve iltisak nedeniyle iş hakkı feshedilmiştir. Feshe dayanak olarak hakkında Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen ceza yargılaması sonucu verilen HAGB kararı nedeniyledir.

Başvurucu kamuda iş akdi ile çalışmaktadır. Kamudaki iş akitlerinin ve çalışma düzeninin genel uygulamaları göz önüne alındığında iş akdi ile çalışılsa bile genel uygulamalar tıpkı memurlarda olduğu gibi süreklilik arz ettiği bilinen bir durumdur.

Başvurucunun iltisak ve irtibatını gösteren delil hakkında verilen HAGB kararıdır. HAGB kararının hukuki görünümünün irdelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre HAGB, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesini ifade etmektedir. HAGB durumunda sanık, beş yıl denetim süresine tabi tutulmakta; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği takdirde hakkında verilen mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmektedir.

HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kurumunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (bkz. §§ 21, 22).

5271 sayılı Kanun'da HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmiştir. Yargıtayın içtihadında da HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği, yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı ve herhangi bir sonuç doğurmadığı hususlarına yer verilmiştir.

HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015).

Nitekim Anayasa Mahkemesinin birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceği, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir.

Başvuruya konu uyuşmazlıkta ise HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemeye karşın HAGB hükmü esas alınarak başka bir durum değerlendirilmeden bu gerekçe ile iltisak ve irtibatlı olarak kabul edilmiştir. Başvurucu hakkında mahkemelerce ve idarece başka bir değerlendirme yapılmadan sadece HAGB hükmüne dayanılarak iltisak ve irtibatın kabul edilmesi başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleri yönünden belirleyici bir nitelik taşıyan kamu hizmetinde bulunma hakkını doğrudan etkileyeceği açıktır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Celal Aydın [1.B.], B. No: 2019/25530, 20/12/2022, § …)
   
Başvuru Adı CELAL AYDIN
Başvuru No 2019/25530
Başvuru Tarihi 16/7/2019
Karar Tarihi 20/12/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı KHK-İHRAÇ (OHAL tedbiri, hakim-savcı dışındaki kamu personeli) İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi