logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Fuat Başkaya [1.B.], B. No: 2019/26701, 22/2/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FUAT BAŞKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/26701)

 

Karar Tarihi:22/2/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Fuat BAŞKAYA

Vekili

:

Av. Güray GÜNEŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, nakdi tazminat ödenmesi isteminin reddi işlemi hakkında açılan davanın emsal kararlara aykırı şekilde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Ankara’da bulunan 28. Makine Piyade Tugay Komutanlığı emrinde sıhhiye uzman çavuş olarak görev yaptığı 1/11/2012 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı piyade silahları atış denetimi ve eğitimine katılmıştır. Aynı gün içinde atış yapan başvurucunun kulaklarında işitme kaybının meydana gelmesi üzerine başvurucuya tıbbi tedavi uygulanmıştır.

8. Yapılan muayene sonrasında hakkında sırasıyla bir ve üç aylık hava değişimi raporları düzenlenmiş olan başvurucu, Gülhane Askerî Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir. Bu hastane tarafından düzenlenen 17/4/2013 tarihli raporda başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamayacağına karar verilmiştir.

A. Vazife Malullüğü Talebine Yönelik Dava Süreci

9. Başvurucu, görevini yaparken engelli hâle geldiğinden bahisle vazife malullüğü aylığı bağlanması istemi ile idareye başvurmuş; başvurucunun talebi reddedilmiştir. Başvurucu bu işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal kayıpların -idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte- tazmini istemiyle Ankara 9. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

10. Ankara 9. İdare Mahkemesi 10/12/2013 tarihli ve E.2013/1565, K.2013/1869 sayılı kararıyla işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme, bu kararında özetle başvurucunun atış denetlemesi öncesinde sağlıklı olduğu ve kulaklarında herhangi bir rahatsızlığının bulunmadığı hususunda ihtilaf olmadığını, atış denetlemesi sonrasında başvurucunun kulaklarında işitme kaybı meydana geldiğini, netice olarak bu engellilik hâlinin görevinin neden ve etkisiyle oluştuğunu kabul etmiştir.

11. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda Danıştay Onbirinci Dairesi 17/5/2018 tarihinde yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar vermiştir.

B. Nakdi Tazminat Ödenmesi Talebine Yönelik Dava Süreci

12. Başvurucu 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında nakdi tazminat verilmesi istemiyle Millî Savunma Bakanlığına başvurmuş, başvurusu zımnen reddedilmiştir. Başvurucu, anılan zımni ret işleminin iptali için Ankara 6. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle şu hususları ileri sürmüştür:

- TSK’da görev yapamamasına ve dava sürecine neden olan olay 1/11/2012 tarihinde yapılan atış denetlemesidir.

- Vazife malullüğü nedeniyle açılan davada Ankara 9. İdare Mahkemesi, başvurucuda meydana gelen işitme kaybının vazifeden kaynaklandığını açıkça kabul etmiştir.

- Bir polis memurunun benzer maddi olay nedeniyle açmış olduğu bir davada Ankara 1. İdare Mahkemesi davacıya nakdi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

- İdare kendi faaliyetleri sonucunda oluşan tüm zararları karşılamakla mükelleftir.

13. İdare Mahkemesi 13/3/2019 tarihinde, yukarıdaki (bkz. §§ 9-11) yargısal süreçteki tespitlere yer verdikten sonra özetle başvurucuda meydana gelen engellilik hâlinin barışta güven ve asayişin sağlanması amacıyla askerlik görevinin etkisi ve nedeniyle oluştuğunu kabul ederek zımnen ret kararının iptaline ve 2330 sayılı Kanun kapsamında hesaplanacak nakdi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile ödenmesine karar vermiştir.

14. Anılan bu karar karşı yapılan istinaf başvurusu sonucunda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 16/6/2019 tarihinde istinaf isteminin kabulüne, İdare Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın esastan reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının ilgili kısmı şöyledir:

''...[N]akdi tazminat ödenebilmesi için; 1) Barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men takip ve tahkikle, trafik yol ve güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakilleri konularında görevli olunması ya da görevli kişinin 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde belirtildiği derecede yakını bulunması 2) Ölüm, sakatlanma ve yaralanmanın, belirtilen görevlerin yapılışı sırasında veya görev sona ermiş bulunsa bile görevden dolayı meydana gelmiş olması 3) Ölüm, yaralanma ve sakatlanmanın oluşumunda kendi kastı bulunmaması koşullarının bir araya gelmesi gerekmektedir.

Dava konusu uyuşmazlıkta, somut olayı 2330 sayılı Kanunun 'amaç' başlıklı 1'nci maddesi uyarınca tanımlamak ve sonuca gitmek gerekmektedir. Olay tutanağı ile davacının KKK'lığı piyade silah atış denetlemesinden sonra kulaklarında çınlama ve uğuldamanın meydana geldiği anlaşılmaktadır. Davacı olay sırasında iç güvenlik ve asayiş görevine yönelik hazırlık içeren bir faaliyet içindedir. Söz konusu atış denetlemesi birlik Komutanlığı içerisinde yapılan olağan bir faaliyettir.

Bu durumda; davacının yaralanmasına neden olan olayın 2330 sayılı Yasa kapsamında kabul edilmesi mümkün görülmediğinden, İdare Mahkemesince nakdi tazminat ödenmemesi işleminin iptali yönünde verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır…''

15. Davanın esastan reddine dair bu kararın 7/7/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 6/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

 “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.’’

17. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun mülga 44. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (malul) denir ve haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır....''

18. 2330 sayılı Kanun’un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu kanunun amacı; barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla görevli olanların; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Teşkilatında bulunan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenlerin bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya engelli hâle gelmeleri halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir.’’

19. 2330 sayılı Kanun'un ''Kapsam'' kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

"Bu kanun;

a) İçgüvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki veya trafik ve yol güvenliğini sağlamak konularında görevlendirilen

...

2. Silahlı Kuvvetler mensuplarını,

....

e) Güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri;

f) İç güvenlik ve asayişin korunmasında veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili olarak güvenlik kuvvetlerine kendiliklerinden yardımcı olmuş ve faydalı oldukları yetkililerce tevsik edilmiş şahısları;

g) Devlet güçlerini sindirme amacına yönelik olarak yapılan saldırılara maruz kalan kamu görevlilerini;

h) Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Teşkilatında bulunan ve 24/2/2000 tarihli ve 4536 sayılı Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanunda tanımlanan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenleri;

...

kapsar."

20. 2330 sayılı Kanun'un ''Nakdî Tazminat'' kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

''Bu kanun kapsamına girenlerden;

...

b) Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malûl olanlara 200 katı, diğer engelli hâle gelenlere (a) bendinde belirtilen tutarın % 25’inden % 75’ine kadar, yaralananlara ise %20’sini geçmemek üzere engellilik ve yaralanma derecesine göre nakdî tazminat ödenir.''

21. 2330 sayılı Kanun’un ''Yönetmelik'' kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

''Bu kanuna göre verilecek nakdi tazminatların ödenme şekli ile 3 ncü maddenin (b) bendi uyarınca ödenecek tazminatların tutarları ve bu kanunla ilgili diğer hususlar ….. bir yönetmelikle düzenlenir.''

22. 25/11/1992 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik’in 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''a) İç güvenlik ve asayişin korunmasında, kaçakçılığın men, takip ve tahkikinde, trafik ve yol güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamada, güven ve asayişi ihlal eden eylemler nedeniyle yakalanan, gözaltına alınan, tutuklanan veya hükümlü bulunanların muayene ve tedavilerinde, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki maksadıyla mayınlanmış sahaların temizlenmesinde, 2935 sayılı Kanunun 28 inci maddesinde belirtilen görev ve işlerin yerine getirilmesinde, Devlet istihbarat faaliyetlerinde, Devletin kara sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanmasında ve terörle mücadele faaliyetlerinde ve patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin tespiti, incelenmesi, muhafazası, nakli, imhası ve zararsız hale getirilmesinde görevlendirilen;

 (2) Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının,

bu görev ve yardımlarından dolayı veya görev ve yardımları sona ermiş olsa bile yaptıkları bu görev ve yardımları nedeniyle ya da Devlet güçlerini sindirme amacına yönelik saldırı sonucu, derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma ve hastalık sonucu ölmeleri halinde, 2330 sayılı Kanunda belirtilen hak sahiplerine verilecek nakdi tazminat ile dul ve yetimlerine bağlanacak aylıkların, engelli hale gelmeleri halinde kendilerine verilecek nakdi tazminat ile bağlanacak aylığın, yaralanmaları halinde ise kendilerine verilecek nakdi tazminatın ve yapılacak öğrenim ve sağlık yardımının esaslarını kapsar.’’

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 22/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, dava dilekçesinde belirtilen hususlara (bkz. § 12) değinerek özetle aynı statüdeki kişiler arasında farklı kararlar verildiğini, engellilik hâlinin görevden kaynaklandığına dair bir mahkeme kararı bulunmasına rağmen bu kararın dikkate alınmadığını belirterek eşitlik ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun şikâyetlerinin özünün açılan davanın emsal kararlara aykırı şekilde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

29. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

30. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

31. Başvurucunun medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu durumda derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler (M.B., § 86).

32. Öte yandan hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

33. Mahkemelerin münferit bazı olaylarda farklı kararlar vermesi kuralın öngörülebilir olma niteliğini yitirdiğinin söylenebilmesi için yeterli olmayıp içtihat farklılığının derinleşmiş ve müzmin hâle gelmiş olması gerekir. Ayrıca spesifik bazı olaylarda verilmiş farklı kararların bulunduğundan hareketle içtihat farklılığının derinleştiği ve süregelen bir boyut kazandığı da kabul edilemez. Anayasa Mahkemesinin bir konuyla ilgili olarak verilmiş tüm mahkeme kararlarını yeknesak hâle getirme gibi bir işlevi bulunmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları giderme ödevi de mevcut değildir (Selahattin Bayri, B. No: 2018/32374, 15/9/2021, § 42).

34. Somut olayda başvurucunun açtığı davada İdare Mahkemesi (bkz. § 13) başvurucunun vazife malulü sayılması işlemine karşı açılan davada Ankara 9. İdare Mahkemesinin vermiş olduğu karardaki kabullere dayalı olarak hükmünü vermiştir (bkz. § 13). İdare Mahkemesine göre başvurucunun yaralanması, barışta güven ve asayişin sağlanması amacıyla askerlik görevini yapmaktayken gerçekleşmiştir.

35. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine ise Bölge İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesinin bu tespit ve kabulünden farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Bölge İdare Mahkemesine göre olay sırasında başvurucunun bir kamu görevlisi olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun kamu görevlisi olması ve olayda şartları bulunması nedeniyle vazife malulü sayılmasından farklı olarak 2330 sayılı Kanun'un 1. ve 2. maddelerinin amaç ve kapsamlarına öncelik vererek olayda bu hükümlerin uygulanabilmesi için şartların bulunup bulunmadığı hususunda İdare Mahkemesinden farklı bir değerlendirmede bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi, söz konusu engellilik hâlinin ortaya çıkmasının iç güvenlik ve asayiş görevine yönelik olarak icra edilen hazırlık faaliyetinden kaynaklandığını kabul etmiştir. Bir başka ifadeyle Bölge İdare Mahkemesine göre söz konusu faaliyet doğrudan iç güvenliğin ve asayişin sağlanması mahiyet ve niteliğinde olmayıp bu amaçlara matuf olarak yapılan olağan bir eğitim ve hazırlık faaliyetidir.

36. Vazife malullüğü, kamu görevlilerinin görevlerini yapmakta iken gerek görevlerinin çeşitli sebep ve tesiri ile gerekse işyerlerinde meydana gelen kazalar nedeniyle yürüttükleri görevleri yerine getiremeyecek derecede malul olmaları veya hayatlarını kaybetmeleri hâlinde malul olanlara, ölümleri hâlinde ise mirasçılarına çeşitli haklar tanıyan yasal bir statüdür. Normal/adi vazife malullüğü, TSK vazife malullüğü, harp malullüğü gibi çeşitli nitelik ve mahiyet farklılıkları bulunan vazife malullüğünün şartları, ödenecek tazminat ve diğer mali hakların yasal dayanakları birbirinden farklıdır.

37. Somut olayda başvurucunun normal bir vazife malulü sayılmasına ilişkin olarak bir yargısal sürecin tamamlandığında ve başvurucunun vazife malulü sayıldığında herhangi bir şüphe bulunmamaktadır (bkz. §§ 9-11). Bireysel başvuruya konu edilen yargısal sürece ve bireysel başvuru formuna bakıldığında ise başvurucunun kendisinin vazife malulü sayılmasından farklı olarak 2330 sayılı Kanun kapsamında ayrı bir tazminat ödenmesi ve maaş bağlanması talebinin başvuruya konu edildiği anlaşılmıştır. Başvurucuya ve İdare Mahkemesine göre engellilik hâli barışta güven ve asayişin sağlanması amacına yönelik olarak askerlik görevinin yapılması nedeniyle ortaya çıkmışken Bölge İdare Mahkemesi, mevzuatın amaç ve kapsamına öncelik vererek her birinin koşullarının ve statülerinin farklı olduğunu kabul etmiştir. Bölge İdare Mahkemesine göre 2330 sayılı Kanun kapsamında bir nakdi tazminat verilebilmesi ve maaş bağlanabilmesi için ilgililerin tek başına kamu görevlisi olması yeterli değildir. Bölge İdare Mahkemesi, kamu görevlilerinin ayrıca 2330 sayılı Kanun ile bu Kanun kapsamında çıkarılan yönetmelikte sayılan amaçlarla icra edilen bir kamusal faaliyetle amaç arasında da bir bağlantının bulunması gerektiğini değerlendirmiştir. Bölge İdare Mahkemesine göre ilgili görevlilere ancak ve sadece güven ve asayişin korunması, kaçakçılığın men takip ve tahkikinin icrası, trafik yol ve güvenliğinin veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakilleri konularında görevli olunması, yaralanmanın belirtilen görevlerin yapılışı sırasında veya görev sona ermiş bulunsa bile görevden dolayı meydana gelmiş olması, yaralanma ve engellilik hâlinin oluşumunda kendi kastının bulunmaması koşullarının bir araya gelmesi gerekmektedir. Somut olayda ise Bölge İdare Mahkemesine göre 2330 sayılı Kanun kapsamında ayrıca bir tazminat verilebilmesi için gereken şartlar söz konusu değildir.

38. Başvurucu, ayrıca bireysel başvuru formuna Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinin aksi yönde bazı ilk derece mahkemesi kararlarını ekleyerek anılan kararlardan ayrı karar verilmesinden şikâyet etmiş ise de askerî personelin -kendi durumunda olduğu gibi- eğitim faaliyeti sırasında meydana gelen engelliliğin/maluliyetin 2330 sayılı Kanun kapsamında değerlendirildiğini gösteren yerleşik Danıştay içtihadını sunabilmiş değildir.

39. Başvurucu benzer iddiaların yer aldığı davalara ilişkin olarak istikrar kazanmış içtihatların olduğunu ileri sürmüşse de bu kabulün bu alanda müstakar hâle geldiğine ilişkin bir tespit yapılamamıştır. Bu nedenle bu veya benzer iddialara ilişkin olarak yargısal merciler tarafından verilen derin ve süregelen bir içtihadın varlığından veya içtihat farklılığından bahsedilemeyecektir. Ayrıca bir kanunun yorumuna ilişkin olarak mahkemelerin değişen koşullar, toplumsal ihtiyaçlar, başvurucunun hukuksal durumlarındaki farklılıklar, günün gereklerine uygun hareket edebilme yönünden mevcut olan yorumlarını terk ederek yeni bir yaklaşım benimsemesi her zaman mümkündür. Bunun yanında adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Sonuç itibarıyla Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılan tespit ve varılan sonuç öngörülemez olmadığı gibi bu hususun yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.

40. Bu açıklamalar sonrasında başvurucunun şikâyet ettiği hususların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu tespit edilmiş, Bölge İdare Mahkemesinin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Fuat Başkaya [1.B.], B. No: 2019/26701, 22/2/2022, § …)
   
Başvuru Adı FUAT BAŞKAYA
Başvuru No 2019/26701
Başvuru Tarihi 6/8/2019
Karar Tarihi 22/2/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, nakdi tazminat ödenmesi isteminin reddi işlemi hakkında açılan davanın emsal kararlara aykırı şekilde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 125
Kanun 5434 Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu 44
2330 Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun 1
2
3
10
Yönetmelik 25/11/1992 Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik 2
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi