TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZAD AHMADPOORİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/27008)
Karar Tarihi: 6/10/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucular
1. Azad AHMADPOORİ
2. Ebrahım HASSANNEZHAD
3. Khatoun MINESOUR
Başvurucular Vekili
Av. Ali Abbas PİLTAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, geri gönderme merkezinde meydana gelen intihara bağlı ölüm vakasında gerekli koruma önlemlerinin alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. G.H.nin İntiharına İlişkin Süreç
8. Başvurucu Azad Ahmadpoori'nin karısı, Ebrahım Hassan Nezhad'ın ve Khatoun Mınesour'ın müşterek çocukları olan, İran vatandaşı G.H. 17/4/2017 tarihinde, Fransa'nın Bordeaux şehrine gitmek üzere Atatürk Havalimanı'nda bulunduğu esnada pasaport görevlileri tarafından şüphe üzerine evrak kontrolüne tabi tutulmuş ve vizenin sahte olduğu tespit edilmiştir. Bu tespit üzerine tercüman eşliğinde havalimanı kolluk görevlilerinin resmî belgede sahtecilik suçu isnadıyla aldığı ifadesinde G.H., vizeyi ülkesindeki bir şahıstan belirli bir ücret karşılığında aldığını ifade etmiştir. Ayrıca G.H. neden gözaltına alındığı, haklarının neler olduğu konusunda kendisine bilgi verildiğini gösteren şüpheli bilgilendirme formunu imzalamamıştır.
9. G.H., kolluk görevlileri tarafından gözaltına alınarak sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi nezdinde yapılan tetkik sonucu G.H. de zührevi hastalık bulgusuna rastlanmamıştır. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan sağlık kontrolüne ilişkin 18/4/2017 tarihli raporda, tıbbi inceleme esnasında tercüman bulunmadığından sözel iletişim kurulamadığı ifade edilmekle beraber G.H.nin vücudunda travma bulgusuna rastlanmadığı, genel durumunun iyi, bilincinin açık olduğu, solunum/dolaşım ve sistem fonksiyonlarının yerinde olduğu, psikopatolojik tetkike gerek görülmediği belirtilmiştir.
10. G.H.nin Türkiye'den yasal çıkış hükümlerini ihlal ettiği gerekçesiyle 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54. maddesinin ilk fıkrasının (d) ve (h) bentleri uyarınca 19/4/2017 tarihli İstanbul Valiliği işlemi ile gözetim altına alınmasına ve sınır dışı edilmesine karar verilmiştir. G.H. bu karara istinaden Silivri'deki geri gönderme merkezine (GGM) götürülmüştür.
11. GGM'de G.H.ye tercüman eşliğinde, alınan sınır dışı ve idari gözetim kararı, bu karara karşı hukuki başvuru yolları, adli yardım, kurumda uyulması gereken kurallar ve sağlanan hizmetler, gönüllü geri dönüş prosedürü hakkında bilgi verildiği, İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi görevlilerinin ve tercümanın imzasını taşıyan 19/4/2017 tarihli tutanaktan anlaşılmıştır. Ayrıca tutanakta G.H.nin imza atmak istemediği, bu nedenle tutanağa şerh koyduğu da ifade edilmiştir. G.H.nin imzadan imtina ettiği kendi dilinde hazırlanmış tutanağa da işlenmiştir.
12. G.H. -resmî tutanaklarda aktarıldığı şekliyle- 28/4/2017 tarihinde, bulunduğu odadaki diğer şahıslar akşam yemeği için odadan ayrıldığında kendisine ait şal ile oda camının dikey korkuluklarına kendini asmak suretiyle intihar etmiştir. G.H., odasındaki kişilerin ve personelin durumu fark etmesi üzerine sağlık kurumuna ambulans ile nakledilmiş ancak sağlık kurumunda yapılan müdahaleye rağmen aynı gün hayatını kaybetmiştir.
B. Ceza Soruşturması Süreci
13. İntihar vakasının hemen akabinde kolluk görevlileri tarafından olay mahallinde gerekli incelemenin yapıldığı, olay yeri krokisinin çizildiği, olay yerinin görüntülerinin alındığı anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme raporunda, odada ikişer yataktan oluşan toplam dört ranza ve sekiz yatağın bulunduğu, oda kapısının karşısında dış kısmı demir parmaklıklı, alüminyum doğrama pencerenin açık olduğu belirtilmiş; devamında müteveffanın kendisini demir parmaklığın ikinci paralel sırasına şal ile astığı, asma noktasının yerden yüksekliğinin 1,96 cm olduğu ifade edilmiştir.
14. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talebi üzerine G.H.nin bedeni üzerinde yapılan otopsi işlemi sonucu Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 23/8/2017 tarihli raporda, vücudunda herhangi bir patoloji/yabancı madde tespit edilmeyen G.H.nin ölümünün ası sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.
15. Başsavcılık, GGM müdürünün ve GGM'de bulunan bazı şahısların -tercüman eşliğinde- ifadesini almıştır. GGM'de kalmakta olan F.K. ölen şahsı tanımadığını, şahısla iletişimin olmadığını, S.G.R., İran Konsolosluğuna birlikte aynı araçta götürülmeleri nedeniyle G.H.yi tanıdığını, intihar sonrası kurum yetkilileri ile hastaneye gittiğini, D.R. ise intiharı ilk görenlerden olduğunu, kurum çalışanlarının gelerek müdahale ettiğini beyan etmiştir. Kurum Müdürü S.B. ifadesinde, intihar olayı olduğunu öğrenmesi üzerine ilgili kata çıktığını ve başı açık vaziyette kendini asmış kadını gördüğünü, adli makamları bilgilendirdiğini beyan etmiştir.
16. Başsavcılık 29/10/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...
Maktulün ölümüne sebebiyet veren asının bütünüyle kendi kusurundan kaynaklandığı, olayın meydana gelmesinde başka bir kimsenin kast veya kusurunun bulunmadığı, ortada suç ve suçlu olmadığı, bu nedenle kovuşturma imkanı kalmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmıştır..."
17. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı yapılan itiraz, Silivri Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/2/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
C. İdari Soruşturma Süreci
18. İçişleri Bakanlığı, olayla ilgili bir inceleme yapmak üzere mülkiye müfettişi görevlendirmiştir. İnceleme kapsamında GGM Müdürü S.B.nin ifadesi alınmıştır. S.B. ifadesinde özetle G.H.nin olay günü İran Başkonsolosluğuna sınır dışı işlemlerinin tamamlanması amacıyla seyahat belgesi almak için götürüldüğünü, belgenin temin edilmesinin ardından aynı gün kuruma dönüldüğünü, G.H.nin olay öncesi kurum bünyesinde bulunduğu dönemde intihara yönelik eyleminin ya da söyleminin bulunmadığını beyan etmiştir. S.B. beyanında devamla 28/4/2017 tarihinde G.H.nin Vardiya Amiri A.A.ya akşam yemeği yemek istemediğini bildirerek katta kaldığını, intihar ettiğinin anlaşılması üzerine de kısa sürede olay yerine gelen ambulansla sağlık kurumuna nakledildiğini ifade etmiştir. S.B. ayrıca G.H. ile aynı odada kalan Türkmenistan uyruklu D.R.nin beyanından G.H.nin eşinin İngiltere'de yaşadığı, telefon görüşmelerinde eşinin İngiltere'ye yanına gelmesini istediği, eğer gelmezse başka kadınla evleneceğini söylediği bilgisine ulaşıldığını ifade etmiştir. İl Göç Uzman Yardımcısı S.K. ifadesinde; olay günü saat 20.00 civarında G.H.nin yanında 3-4 kadınla gelerek telefon görüşmesi yapmak istediğini, yemek saatine kadar ankesörlü telefonla görüşme yapma izni verdiğini, daha sonra G.H.yi görmediğini, intihar vakasının ardından Türkmenistan uyruklu D.R.nin, eşinin yanına gelmediği takdirde başka kadınla evleneceğini söylemesi nedeniyle G.H.nin çok üzgün olduğu bilgisini verdiğini beyan etmiştir. Kurumda görevli diğer personel ve güvenlik görevlisi ile jandarma personeli de olayın oluş sürecine ilişkin olarak yukarıda aktarılanlara benzer ifadeler vermiştir.
19. Soruşturma sürecinde Türkmenistan uyruklu D.R.nin 8/5/2017 tarihinde sınır dışı edilmek üzere salıverilmesi nedeniyle ifadesi alınamamıştır. Bununla beraber idari soruşturma sonucu düzenlenen rapordan İstanbul Göç İdaresinin D.R.nin ifadesini aldığı anlaşılmıştır. Buna göre D.R., G.H.nin yemeğe inmediğini, eşiyle konuştuğunu, eşinin yanına gelmezse evleneceğini söylediğini, üzgün olduğunu ancak intihardan bahsetmediğini beyan etmiştir.
20. İdari soruşturma süreci sonunda tanzim edilen 21/6/2017 tarihli raporun sonuç kısmında, yapılan işlemlerde mevzuata aykırılık veya suç unsuru bulunmadığı, disiplin soruşturması yahut ön inceleme yapılmasına gerek olmadığı ifade edilmiştir. İçişleri Bakanlığı 14/11/2017 tarihli olur ile araştırma dosyasını işlemden kaldırmıştır.
D. Tam Yargı Davası Süreci
21. Başvurucular 3/8/2018 tarihinde, G.H.nin intihar suretiyle vefat etmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla İstanbul 12. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde özetle gerek gözaltına alınma gerekse kurum bünyesinde tutulma sürecinde idarenin gereken bilgilendirmeleri yapmadığını, gözetim ve denetim fonksiyonunu yerine getirmediğini ileri sürmüştür.
22. Mahkeme, verdiği 31/12/2018 ve 15/1/2019 tarihli ara kararları ile idareden sürece ilişkin bilgi ve belgeleri temin etmiş; 19/2/2019 tarihli hükmüyle davayı esastan reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...idarelerin meydana gelen bir zarardan dolayı sorumlu tutulabilmeleri ve tazmin borcuyla yükümlü sayılabilmeleri için öncelikle ortada bir zararın bulunması, bu zararın meşru ve güncel olması, keza uğranıldığı öne sürülen zararın idarenin haksız ve hukuka aykırı bir işlem ve eyleminden kaynaklanması, ayrıca zararı doğuran olay ile idare arasında illiyet bağının kurulabilmesi gerekmektedir. Ortada bir zarar bulunmakla birlikte eğer bu zarar idareye isnat edilemiyorsa, idarenin tazmin borcundan sorumlu tutulması mümkün değildir.
Öte yandan bilimsel ve yargısal içtihatlarla idarenin sorumluluğu sadece kusurlu sorumluluk esasına dayanmadığı aynı zamanda idarenin kusuru olmaksızın meydana gelen bazı zararlardan da sorumlu olacağı kabul edilmektedir. Yani idarenin hizmet açısından kusuru olmasa da bireylerin gördüğü zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini kabul edilmektedir. Buna göre idare kusursuz olsa dahi, tehlikelilik esası, sosyal risk ilkesi ve kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gereğince bireylerin zararlarını tazmin ile mükelleftir. İdarenin kusursuz sorumluluğu; tehlike-hasar ilkesi, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gibi ilkelere dayandırılır. Risk ilkesi olarak da adlandırılan tehlike ilkesinde, zarar idarenin tehlikeli bir faaliyetinden ya da araç gereçlerinden kaynaklanabileceği gibi, kamu görevlilerinin uğradığı zarar görevinin niteliği gereğince o görevin ifası sırasında gerçekleşmiş olabilir bu halde mesleki risk ilkesine dayanılır. Yine tehlike ilkesi kapsamında değerlendirilen sosyal risk ise vatandaşların sadece bir devletin vatandaşı olmak sebebiyle uğradığı ve diğer sorumluluk halleriyle ilişkilendirilmeyen fakat tazmini gereken zararlar için uygulanır. Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesinde ise hizmetten yararlanan bazı kişilerin diğer hizmetten yararlananlara göre olağan dışı ve özel nitelikte zarara uğraması halinde idarenin tazmin yükümlülüğü ortaya çıkmaktadır.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
...
...hakkında idari gözetim ve sınırdışı kararı bulunan müteveffanın idari gözetim altında iken 28.04.2017 tarihinde intihar etmek suretiyle vefatı nedeniyle davacıların maddi manevi tazminat talebine ilişkin olayda davalı idareye atfedilebilecek kusurun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan her ne kadar davacılar tarafından davalı idarenin beklenmeyen haller sebebiyle ortaya çıkan zararlardan kusursuz sorumluluğu bulunduğu ileri sürülmüşse de idarenin kusursuz sorumluluğunun tehlike-hasar ilkesi, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gibi ilkelere dayandığı, müteveffanın idari gözetim altında iken intiharına ilişkin olayın kusursuz sorumluluk hallerine girmediği anlaşıldığından idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır... "
23. Ret hükmüne yönelik itiraz, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesi tarafından 27/6/2019 tarihinde reddedilmiştir.
24. Başvurucular itirazın reddine dair kararı 3/7/2019 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 1/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 6458 sayılı Kanun'un "Geri gönderme merkezleri" kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:
" (1) İdari gözetime alınan yabancılar, geri gönderme merkezlerinde tutulurlar.
(2) Geri gönderme merkezleri Bakanlık tarafından işletilir. Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları, Türkiye Kızılay Derneği veya kamu yararına çalışan derneklerden göç alanında uzmanlığı bulunanlarla protokol yaparak bu merkezleri işlettirebilir.
(3) Geri gönderme merkezlerinin kurulması, yönetimi, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."
26. 6458 sayılı Kanun'un "Geri gönderme merkezlerinde sağlanacak hizmetler" kenar başlıklı 59. maddesi şöyledir:
"(1) Geri gönderme merkezlerinde;
a) Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan acil ve temel sağlık hizmetleri ücretsiz verilir,
b) Yabancıya; yakınlarına, notere, yasal temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme, ayrıca telefon hizmetlerine erişme imkânı sağlanır.
c) Yabancıya; ziyaretçileri, vatandaşı olduğu ülke konsolosluk yetkilisi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlisiyle görüşebilme imkânı sağlanır.
ç) Çocukların yüksek yararları gözetilir, aileler ayrı yerlerde barındırılır.
d) Çocukların eğitim ve öğretimden yararlandırılmaları hususunda, Millî Eğitim Bakanlığınca gerekli tedbirler alınır.
(2) Göç alanında uzmanlığı bulunan ilgili sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Genel Müdürlüğün izniyle geri gönderme merkezlerini ziyaret edebilirler."
27. 22/4/2014 tarihli ve 28980 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kabul ve Barınma Merkezleri ile Geri Gönderme Merkezlerinin Kurulması, Yönetimi, İşletilmesi, İşlettirilmesi ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin amacı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlı kabul ve barınma merkezleri ile geri gönderme merkezlerinin kurulması, yönetimi, işletilmesi, işlettirilmesi, işlettirilmeye ilişkin protokol esaslarının belirlenmesi, bu merkezlerde verilecek hizmetlerin çeşit ve niteliği, denetimi, kurumlar arası işbirliği ile çalışanların görev ve sorumluluklarıyla, mali konulara ilişkin usul ve esasları belirlemektir."
28. Yönetmelik'in "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında;
a) Bakanlık: İçişleri Bakanlığını,
c) Genel Müdürlük: Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü,
ç) Geri gönderme merkezi: İdari gözetim altına alınan yabancıların barındırılmaları ve kontrol altında tutulmaları amacıyla kurulan ve doğrudan işletilen veya kamu kurum ve kuruluşlarıyla, Türkiye Kızılay Derneği veya kamu yararına çalışan derneklerden göç alanında uzmanlığı bulunanlarla protokol yapılarak işlettirilen merkezleri,
i) Merkez: Kabul ve barınma ile geri gönderme merkezlerini,
j) Müdür: Kabul ve barınma ile geri gönderme merkezlerinin yönetiminden sorumlu kişiyi,
ifade eder."
29. Yönetmelik'in "Merkezlerin çalışma esasları" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"(1) Merkezlerin kurulması, işletilmesi ve işlettirilmesinde ve bu Yönetmelik kapsamında verilecek hizmetlerin yerine getirilmesinde aşağıdaki usul ve esaslara göre hareket edilir:
a) Yaşam hakkının korunması.
b) İnsan odaklı yaklaşım.
c) Refakatsiz çocuğun yüksek yararının gözetilmesi.
ç) Özel ihtiyaç sahiplerine öncelik tanınması.
d) Kişisel bilgilerin gizli tutulması.
e) Yapılacak işlemlerde ilgililerin bilgilendirilmesi.
f) Barınanların sosyal ve psikolojik açıdan güçlendirilmesi.
g) Barınanların inanç ve ibadet özgürlüklerine saygı gösterilmesi.
ğ) Barınanlara dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep vebenzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin hizmet verilmesi."
30. Yönetmelik'in "Merkezlerin yönetimi" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"(1) Merkezlerin bizzat işletilmesine veya işlettirilmesine bakılmaksızın yönetim, gözetim, denetim ve koordinasyonu yetkisi; merkez müdürü ve ona bağlı yönetim birimi tarafından yerine getirilecek olup devredilmeyecektir.
(2) Merkez müdürü yönetim, denetim, gözetim ve koordinasyon görevini doğrudan ve yönetim birimi aracılığıyla yerine getirir."
31. Yönetmelik'in "Merkez müdürü ve görevleri" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"(1) Merkez müdürü, merkezin en üst amiri olup, görevlerinden dolayı merkezin bulunduğu yerin il müdürüne karşı sorumludur.
(2) Merkez müdürünün görev ve yetkileri şunlardır:
a) İlgili mevzuat çerçevesinde merkezi yönetmek.
b) Kurum personeli üzerinde mevzuatın öngördüğü şekilde yönetim, gözetim, denetim ve koordinasyon yetkisini kullanmak.
c) Merkez hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli plan ve programları hazırlamak, personel ve birimler arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamak.
ç) Merkezin ihtiyaçlarıyla ilgili konularda il müdürlüğüne talepte bulunmak.
d) Merkezin iç ve dış güvenliğiyle ilgili tedbirleri almak, bu tedbirleri ilgili kolluk birimleriyle paylaşmak ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak.
e) Merkezde sağlık koşullarına uygun ortamın sağlanması için gerekli tedbirleri almak.
f) İhtiyaç duyulan alanlarda kamu kurum ve kuruluşlarıyla etkin işbirliği yapmak.
g) Merkezin acil durum plânlarını yapmak ve bu plânın uygulanmasını takip etmek. çalışanları ve merkezde kalanları plân hakkında bilgilendirmek.
ğ) Mevzuat kapsamında yapısal ve idari her türlü tedbiri almak.
h) Protokolle işlettirilen merkezlerde, protokole uygunluk denetim ve gözetimi yapmak.
ı) Kayıtların ve biyometrik verilerin mevzuata uygun şekilde alınmasını, saklanmasını ve kullanmasını sağlamak.
i) İdari gözetim altında tutulan yabancıların kaçmalarını önlemek için gerekli tedbirleri almak.
j) Genel Müdürlük veya il müdürü tarafından verilen diğer görevleri yapmak."
32. Yönetmelik'in "Merkez müdürlüğünün görevleri" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"1) Merkez müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Merkeze kabul işlemlerinin yapılması.
b) Uluslararası koruma başvurusu yapan yabancıların taleplerinin il müdürlüğüne iletilmesi.
c) Merkeze yerleştirilenlerin mevzuat çerçevesinde kayıtlarının ve biyometrik verilerinin alınması.
ç) İstatistiki verilerin oluşturulması.
d) Tercümanlık ve rehberlik hizmetlerinin sağlanması.
e) Merkezlerde barınanların merkez içerisindeki genel yerleşim planlarının yapılması ve düzenlenmesi.
f) Protokol yapılarak işlettirilen merkezlerde, protokol hükümlerinin uygulanmasının takip edilmesi ve aksaklıkların derhal il müdürüne iletilmesi.
g) Merkezlerin işleyişine ilişkin Genel Müdürlük tarafından belirlenecek usul ve esaslar ile hizmet standartlarının yerine getirilmesiyle ilgili iş ve işlemlerin takip edilmesi.
ğ) Merkezler arasındaki nakillerde veya sınır dışı edilmek üzere sınır kapılarına intikallerin sağlanmasında sorumlu kolluk birimleriyle koordinasyonun sağlanması.
h) Merkezlerde barınanların, yakınlarına, notere, yasal temsilciye, avukata, ziyaretçilerine, vatandaşı olduğu ülke konsolosluk yetkilisine, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlisine erişebilmeleri ve bunlarla görüşme yapabilmelerinin koordine edilmesi.
ı) Merkezde çalışan personelin özlük iş ve işlemlerinin yürütülmesi.
i) Gerekli olduğunda, İl müdürlüğü kanalıyla diplomatik temsilcilikler veya konsolosluklarla temasa geçilmesi, buna ilişkin iş ve işlemlerin yürütülmesi.
j) Kolluk birimleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla koordinasyonun sağlanması.
k) İl müdürlüğü tarafından verilen diğer iş ve işlemlerin yapılması."
33. Yönetmelik'in "Merkezlerin güvenliği" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"(1) Bizzat işletilen merkezlerde, iç ve dış güvenlik hizmeti; genel kolluk birimlerince sunulabileceği gibi, özel güvenlik hizmeti sağlayan kurumlardan hizmet satın alma yoluyla da sağlanabilir.
(2) Protokolle işlettirilen merkezlerin iç ve dış güvenliğinden, protokolün tarafı olan ve hizmetleri yerine getiren kurum sorumludur. Protokolle işlettirilen merkezlerin iç ve dış güvenliğinin ne şekilde sağlanacağı hususu protokolde belirlenir.
(3) Genel Müdürlük, merkezlerin güvenliğinin hangi usulle sağlanacağı hususunu valiliklerle koordineli şekilde belirler."
34. Yönetmelik'in "Merkezlerde verilecek hizmetler" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"(1) Merkezlerde verilecek hizmetler şunlardır:
a) Barınma ve beslenme.
b) İç ve dış güvenlik.
c) Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan acil ve temel sağlık hizmetleri.
ç) Psikolojik ve sosyal destek faaliyetleri.
d) Özel ihtiyaç sahiplerine uygun alanların tahsis edilmesi.
e) Barınanların kıymetli eşyalarının emanete alınması.
f) Merkezler arası nakil ve sınır dışı nakil işlemleri.
g) Genel Müdürlükçe uygun görülen diğer hizmetler.
(2) Birinci fıkrada belirtilen hizmetlerin sağlanması ile buna ilişkin standartlar Genel Müdürlük tarafından belirlenir."
35. Yönetmelik'in "Merkezlerin denetimi" kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
"(1) Merkezler bağlı oldukları il müdürlüğü tarafından sürekli, Genel Müdürlükçe her yıl, Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca üç yılda bir denetlenir. Valilikler her zaman Bakanlıktan denetim yapılması talebinde bulunabilir.
(2) Genel Müdürlükte, merkezlerin denetimiyle ilgili olarak bir komisyon oluşturulur. Komisyonun çalışma usul ve esasları Genel Müdürlük tarafından ayrıca belirlenir.
(3) İl ve ilçe insan hakları komisyonlarının düzenleyecekleri raporlar denetimlerde öncelikle dikkate alınır. Raporlarda dile getirilen hususlarla ilgili yapılanlar ilgili komisyonlara ve Genel Müdürlüğe bildirilir.
(4) Protokolle işlettirilen merkezlerin denetiminde, genel hükümler yanında protokol hükümlerine uyulup uyulmadığı da denetlenir.
(5) İl müdürlüğü ve Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen denetim raporlarının bir örneği Genel Müdürlüğe gönderilir.
(6) Denetim raporlarında tespit edilen eksiklik ve aksaklıkların giderilmesinden il müdürü ve merkez müdürü sorumludur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucular, temel olarak idare makamlarının yaşam hakkı bağlamında koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvuru formunda; G.H.nin intihar ettiğine göre birtakım psikolojik sıkıntılarının olduğunu, gerekli dil tercüman desteğinden faydalandırılmadığını, süreçle ilgili olarak bilgilendirilmediğini, doktor muayenesinde tercüman bulunmadığını, avukat talebi olup olmadığının sorulmadığını, idari gözetim ve sınır dışı ile ilgili olarak hukuki yönden bilgilendirilmediğini, gereken koruyucu önleyici tedbirlerin alınmadığını belirterek Anayasa'nın 2.,10.,13.,17. ve 19. maddelerinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
38. Bakanlık görüşünde öncelikle olaya ilişkin süreç detaylı olarak aktarılmış ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadı hatırlatılmıştır. Ayrıca müteveffanın intihara meyilli olduğu veya böyle bir düşünce geliştirdiğine dair yetkililere bildirim yapılmadığı, idarenin kişinin kendi hayatına kastedeceğini bildiğini ya da bilmesi gerektiğini gösterir bir durum olmadığı, konuya ilişkin soruşturmanın makul bir özen ve süratle tamamlandığı, İstanbul 12. İdare Mahkemesinin durumun ayrıntılarını ortaya çıkarmaya yönelik adım attığı, elde edilen bilgi ve belgeler ışığında bir neticeye varıldığı ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşılık olarak formdaki iddiaları tekrarlamakla birlikte gözaltına alınma sürecine ilişkin usulsüzlükler olduğunu belirtmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”
40. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular her ne kadar Anayasa'nın 2., 10., 13., 17. ve 19. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de yakınlarının ölümüne ilişkin olarak açtıkları tam yargı davasını bireysel başvuruya esas almış; formda öz olarak kamu makamlarınca gereken koruyucu, önleyici tedbirlerin alınmaması nedeniyle yakınlarının intiharını, dolayısıyla vefatının önlenemediğini, tam yargı davasında etkili bir giderim sağlanamadığını ileri sürmüştür. Bu perspektifte ihlal iddiası yaşam hakkı bağlamında değerlendirilecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda vefat eden G.H. başvurucuların yakınıdır (eş, anne, baba). Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucuların koruyucu önleyici tedbirlerin alınmaması temelinde yaşam hakkı (koruma yükümlülüğü) ihlali iddiasında bulunduklarından, sürece tam yargı davasını esas aldıklarından ve ceza soruşturması sürecini de tükettiklerinden somut başvuru için etkili yargısal sistem bağlamında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına ilişkin olarak başvuruda bir eksiklik bulunmadığı değerlendirilmiştir.
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
44. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
45. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52). Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir (Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 74-89; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 25-36).
46. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). GGM'lerde kişilerin özgürlüğünden yoksun olarak kamu idaresinin gözetimi altında, sınır dışı edilmek üzere belirli bir süreyle de sınırlı olsa kapalı bir alanda tutuluyor olması ve çoğu zaman bir suç isnadıyla karşı karşıya olmaları nedeniyle ceza infaz kurumlarında meydana gelen vakalar için geçerli olan ve daha önce Anayasa Mahkemesinin birçok kararında ifade bulan yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik genel ilkeler GGM'ler için de dikkate alınabilir ve uygulanabilir niteliktedir.
47. Yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).
48. Kişilerin daha önce sahip oldukları özgürlükten mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal sonucu olarak psikolojik durumları bozulmakta, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski artmaktadır. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin yetkililere bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle, kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73). Bu bağlamda kişinin kendine zarar verme ihtimalini kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Kişi açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Somut süreçte özetle başvurucuların yakını olan İran uyruklu G.H.nin Fransa'ya gitmek için bulunduğu Atatürk Havalimanı'nda vizesinin sahte olduğunun anlaşılması üzerine sınır dışı edilmek üzere gözetim altına alınmasına karar verilmiştir. G.H., Silivri Geri Gönderme Merkezinde gözetim altında alınmasını takiben yaklaşık dokuz gün sonra, oda arkadaşlarının akşam yemeğinde bulunduğu esnada kendisine ait şalı kullanarak ası suretiyle hayatına son vermiştir.
50. Yaşam hakkına ilişkin ihlal iddiasının değerlendirilmesinde öncelikle GGM'ler açısından, yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamının korunması adına yeterli yasal ve idari bir çerçevenin oluşturulup oluşturulmadığı ele alınacaktır. "İlgili Hukuk" kısmında yapılan alıntıdan da anlaşıldığı üzere sınır dışı işlemleri ve GGM'ler 6485 sayılı Kanun'da ana hatlarıyla düzenlenmiş; Yönetmelik ile de GGM'lerin ihdası, çalışma usul ve esasları, denetimi belirli hâle getirilmiştir. İlgili düzenlemelere bakıldığında GGM bünyesine kimlerin alınacağı, GGM'lerde kalınacak maksimum süre, GGM bünyesinde gözetim altında tutulma işlemlerine karşı kanun/itiraz yolları, süreçle ilgili kişilerin bilgilendirilmesi hususu ayrıntılarıyla hükme bağlanmıştır. Ayrıca GGM bünyesinde acil ve temel sağlık hizmetlerine erişimin ücretsiz sağlanması, resmî/hukuki işlemlere, konsolosluklara, uluslararası kuruluşlara, iletişim araçlarına ulaşımın mümkün kılınması açıklıkla öngörülmüştür. Bununla beraber GGM bünyesinde yaşam hakkının korunması esasına dayanan insan odaklı yaklaşımın benimseneceği, özel ihtiyaç sahiplerine öncelik tanınacağı, barınanların sosyal ve psikolojik açıdan güçlendirileceği, tercümanlık, rehberlik hizmetlerinin verileceği, sağlık koşullarına uygun ortamın ve iç/dış güvenlikle ilgili tedbirlerin alınacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre GGM'ler açısından devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli hukuki altyapının var olduğu, GGM bünyesinde bulunan kişilerin yaşamının korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olduğunun söylenemeyeceği anlaşılmıştır. Bunun yanında başvurucuların GGM'ler bağlamında hukuki altyapının yeterli olmadığı hususunda bir iddiası bulunmamaktadır.
51. Bu aşamadan sonra somut olayın gerçekleşme biçimi, olayı çevreleyen koşullar ve başvurucuların ileri sürdüğü hususlar bağlamında GGM yetkililerinin G.H.nin intihar riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin (öngörülebilirliğin) saptanması ve riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması hâlinde de G.H.nin sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından makul olarak beklenebilecek etkin ve pratik tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.
52. Devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı koruma amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bağlamında olay süreci en baştan ele alındığında öncelikle G.H.nin sahte vize ile ülkeden çıkış yapmaya çalışması fiilî ve fiilînin sonuçları hakkında bilgilendirildiğinin altının çizilmesi gerekmektedir. Atatürk Havalimanı'nda tanzim edilen, G.H.nin imzasını taşıyan şüpheli bilgilendirme formundan ve tercüman imzası taşıyan şüpheli ifade tutanağından bu husus açıkça anlaşılmaktadır.
53. G.H., GGM bünyesine alınmadan önce sağlık kontrollerinden geçirilmiştir. Sağlık kontrolüne ilişkin rapordan, kontrol esnasında tercüman bulunmadığı anlaşılmakta ise de raporda G.H.nin genel durumu iyi, bilinci açık, tüm vücut ve sistem fonksiyonları normal olarak değerlendirilmiş ve psikopatolojik bir tetkik yapılmasına ihtiyaç olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca G.H.nin GGM'ye getirilmesini takiben tercüman eşliğinde, alınan sınır dışı ve idari gözetim kararı, bu karara karşı hukuki başvuru yolları, adli yardım, kurumda uyulması gereken kurallar ve sağlanan hizmetler, gönüllü geri dönüş prosedürü hakkında bilgilendirildiği İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi görevlilerinin ve tercümanın imzasını taşıyan 19/4/2017 tarihli tutanaktan anlaşılmıştır. Söz konusu bilgilendirme esnasında G.H.nin herhangi bir hususta yakınmasının olduğu veya kurum görevlilerinden yardım istediği yönünde bir kayıt ve/veya bilgi bulunmamaktadır.
54. G.H.nin GGM'de kaldığı yaklaşık dokuz günlük süre zarfında herhangi bir sağlık probleminden yakındığı yönünde bir bilgi/belge, iddia söz konusu değildir. Ayrıca başvurucuların G.H.nin daha önce psikolojik rahatsızlık yaşadığına, bu yönde bir hastalığı olduğuna, önceden de intihar girişiminde bulunduğuna dair bir iddiaları bulunmamaktadır. Başvurucular riskin öngörülebilirliğine dair sadece, intihar eden birinin psikolojik rahatsızlığı olması gerektiği yönünde bilgi ve/veya belgeyle desteklenmeyen ihtimale dayalı, soyut bir iddia ileri sürmüştür.
55. G.H. ile aynı dönemde GGM'de kalan Türkmenistan uyruklu D.R.nin kurum görevlilerince de teyit edilen beyanına göre G.H., intihar ettiği gün İngiltere'de bulunan eşiyle yaptığı telefon görüşmeden üzüntü duymuştur. Ayrıca G.H. aynı gün İran'a sınır dışı edilebilmesi için gereken belgelerin temini amacıyla İran Başkonsolosluğuna götürülmüş, seyahat için gereken belgeler temin edilmiş, dolayısıyla sınır dışı edilmesiyle ilgili süreç ilerlemiştir. G.H., akşam saatlerinde kurum yetkililerinden izin alarak yemeğe gitmemiş, bulunduğu odadaki diğer şahıslar akşam yemeğindeyken kullanmakta olduğu giysi (şal) ile kendisini oda penceresinin demir parmaklıklarına asarak intihar etmiştir. Yukarıda da ifade edildiği üzere yaşamı koruma yükümlülüğüne ilişkin güvenceler perspektifinde yaşam hakkı yönünden bir ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için yaşama yönelik gerçek, yakın bir riskin öngörülebilir olması şarttır.
56. Somut süreçte G.H.nin ciddi psikolojik sıkıntılar yaşadığına, intihara eğilimli olduğuna ve bu bağlamda gözetim altında sıkı bir denetime/kontrole tabi tutulması gerektiğine ilişkin olarak yetkililerin ihmal gösterdiğini ortaya koyacak bir veri/emare söz konusu değildir. Diğer taraftan sağlık kontrolü sırasında tercüman bulunmamasının -olası bir rahatsızlığın tespit edilememesi ile bağlantılı olarak- yaşam hakkı yönünden ihlal sonucu doğuracak nitelikte bir ihmal olarak yorumlamasının mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Salt sağlık kontrolündeki tercüman yokluğu ihlal sonucuna ulaşılması adına tek başına yeterli değildir ve bu hâliyle ölüm olgusu için zayıf bir bağlantıdır. Zira tercüman yokluğu nedeniyle tespit edilemediği ileri sürülen rahatsızlığa dair riskin, bir başka ifadeyle yaşama yönelik açık, gerçek riskin öngörülebilirliğinin başka verilerle desteklenmesi gerekmektedir. Ancak sürece bakıldığında anılan iddiayı riskin öngörülebilirliği ekseninde destekleyen (rapor, hastalık geçmişi, geçmişe dair intihar teşebbüsleri gibi) bir bilgi/belge bulunmamaktadır. Bununla birlikte riskin öngörülebilir addedilmeyeceği değerlendirmesini destekleyecek biçimde G.H.nin GGM içinde tercüman eşliğinde bilgilendirme yapılırken veya kaldığı süre boyunca herhangi bir konuda yakınmasının olmaması, doktor kontrolünde -tercüman olmasa da- hekim görüşü ile psikolojik tetkike ihtiyaç duyulmadığının tespit edilmiş olması söz konusudur.
57. Ayrıca intiharda kullanılan şalın alıkonulmaması durumunun da yaşam hakkı yönünden ihlal sonucu doğuracak nitelikte bir ihmal olarak yorumlanması mümkün değildir. Zira aksi düşünceyle kendisine zarar verme, intihar eğilimi yönünden hiçbir belirti göstermeyen, yakınması olmayan, kamu gözetimi altındaki her bir bireyin kıyafet dâhil intiharda kullanılabilecek her türlü materyalden arındırılmasını yaşamı koruma yükümlülüğünde görmek, insan davranışlarının çeşitliliği/öngörülemezliği karşısında kamu makamlarına sınırları belirsiz, ağır bir külfet yüklemek anlamına gelecektir.
58. Bu bağlamda psikolojik rahatsızlığı/intihara eğilimi olduğu ve/veya özel şartlar altında tutulması gerektiği yönünde herhangi bir veri bulunmayan, emare göstermeyen G.H.nin intihar ederek yaşamına son vermesinin ilgili kurum yetkilileri bakımından öngörülebilir olmadığı, tam yargı davası sürecindeki tespitlerin ve ulaşılan sonucun yerinde olduğu değerlendirilerek yaşam hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.