TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYÇA KAYAALTI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/27248)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Ayça KAYAALTI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet ÖZCEYHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında
birleşen davanın zaman aşımından dolayı reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi S.K., özel bir şirkette işçi
olarak çalışmakta iken 26/4/1991 tarihinde meydana gelen bir iş kazasında
yaralanmıştır.
9. Başvurucunun murisi S.K. tarafından, olay nedeniyle
sorumlular aleyhine 15/4/2001 tarihinde Kayseri 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme)
tazminat davası açılmıştır.
10. Başvurucunun murisi S.K.nın 2/11/2010 tarihinde vefat
etmesi üzerine, Mahkemedeki yargılamaya S.K.nın tek mirasçısı olan başvurucu
adına devam edilmiştir.
11. Başvurucu tarafından 19/9/2013 tarihinde, ek tazminat
davası açılmış ve söz konusu dava (Kayseri 4. İş Mahkemesinin E.2013/348 sayılı
dosyası) başvuru konusu dava dosyası ile birleştirilmiştir.
12. Mahkeme 7/11/2017 tarihli kararı ile asıl davayı
21.107,31 TL maddi, 4.000 TL manevi tazminat üzerinden kısmen kabul etmiş;
birleşen davayı zamanaşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) tarafından davalılara karşı açılan ve
Mahkemenin 2001/920 esasında kayıtlı tazminat davasında ilgililerin kusur
oranlarının belirlendiği, SGK Yüksek Sağlık Kurulu (YSK) Raporu ile S.K.nın
maluliyet oranının %47 olarak tespit edildiği ve söz konusu dosyada alınan
12/12/2003 tarihli Adli Tıp Kurumu (ATK) Raporunda ise S.K.nın yaşına göre %100
oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağının belirtildiği ifade
edilmiştir. Yine Mahkemenin 2013/391 esasına kayıtlı davada ise SGK YSK Raporu
ile ATK Raporu arasında çelişki olması nedeniyle ATK Genel Kurulundan rapor
alınmış, 17/7/2014 tarihli Raporda, S.K.nın yaşına göre %100 oranında meslekte
kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı ve kişinin %100 oranında meslekte kazanma
gücü kaybına neden olan arızanın 26/4/1991 tarihinde meydana gelen kaza ile
illiyetinin bulunduğu vurgulanmıştır. Mahkemece; tarafların iddia ve
savunmaları, kusur raporları, hesap bilirkişi raporu, ek bilirkişi raporu ve
tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi neticesinde başvurucu murisinin
geçirdiği iş kazası neticesinde %100 oranında malul kaldığı, dava konusu kazada
davalıların toplam %95 oranında kusurlu oldukları ve başvurucuya 21.107,31 TL
maddi, 4.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca
birleşen dosya yönünden davalıların zamanaşımı itirazında bulundukları, dava
konusu kazanın 26/4/1991 tarihinde meydana geldiği, birleşen davanın ise 10
yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 19/9/2013 tarihinde açıldığı
gerekçesiyle birleşen davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucu tarafından verilen ıslah
dilekçesindeki tazminat talebinin bakıcı giderine yönelik olduğu, baştan dava
edilmeyen ve ayrı bir davanın konusu olacak bir konunun ıslahla dava konusu
edilmesinin mümkün olmadığı, başvurucunun mirasçı olarak katıldığı davada
kendisi için ıslah yolu ile tazminat talebinde bulunması imkânı bulunmadığından
ıslah talebinin de reddine karar verilmiştir.
13. Mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusu
üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince (Bölge Adliye
Mahkemesi) 24/2/2018 tarihinde, davalının istinaf talebinin esastan reddine,
başvurucunun istinaf talebinin kısmen kabulü ile hükmedilen manevi tazminat
miktarının 4.900 TL olarak belirlenmesine karar verilmiştir. Birleşen dava
yönünden ise bu tür davalarda gerek 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga
Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi gerekse 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin
uygulandığına ve zamanaşımının failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılması
gerektiğine değinilmiştir. Zarar görenin zararı öğrenmesi demenin, zararın
varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın
gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartları öğrenmiş olması demek
olduğu, ayrıca kısmi davalarda zamanaşımının yalnızca dava edilen kısım için
kesileceği, dava dışı bırakılan kısım için zamanaşımının işlemeye devam edeceği
ve ıslahın da zamanaşımı süresi içerisinde yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu hâlde, ıslah tarihinin 4/10/2017 ve ek dava tarihinin ise 19/9/2013 olduğu,
olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, bununla
birlikte S.K.nın maluliyetine yol açan arızaların değişen ve gelişen bir durumu
oluşturduğunun da tıbben kanıtlanmadığı belirtilmiştir.
14. Bölge Adliye Mahkemesinin kararının temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 30/4/2019 tarihli kararı ile; manevi
tazminat istemlerine ilişkin hükümlerin temyiz sınırının altında kaldığı
gerekçesiyle reddine, maddi tazminata ilişkin hükümler yönünden ise Bölge
Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.
15. Nihai karar 10/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu tarafından 5/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. 818 sayılı mülga Kanun'un dava tarihi itibarıyla
yürürlükte olan ''On senelik müruru zaman'' kenar başlıklı 125. maddesi
şöyledir:
''Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut
olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.''
17. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı
Kanun'un ''On yıllık zamanaşımı'' kenar başlıklı 146. maddesi şöyledir:
"Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık
zamanaşımına tabidir.''
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu; tarafından zararın 17/7/2014 tarihli ATK
Raporu ile kesin olarak öğrenildiğini, kazalının %100 meslekte kazanma gücü
kaybı oranını tespit eden 12/12/2003 tarihli ATK Raporunun esas alınması
durumunda dahi zamanaşımının söz konusu olmadığını, zamanaşımı kararının hatalı
olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında
yaptığı değerlendirmelerinde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52), mutlak
nitelikte olmayan bu hakkın sınırlandırılması hususunda devletlerin takdir
hakkı gereği bazı düzenlemeler yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç
izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876,
22/9/2016, § 31).
21. Başvuru konusu olayda başvurucunun murisi 26/4/1991
tarihinde meydana gelen bir iş kazasında yaralanmış ve %100 oranında meslekte
kazanma gücünü kaybetmiştir. Başvurucu asıl davada bir kısım davalı aleyhine
talep ettiği maddi, manevi tazminatın yanında yine davalı ile başka bir tarafa
karşı 19/9/2013 tarihinde ek dava açmış ve bu dava, asıl dava dosyası ile
birleştirilmiştir. Mahkeme, mülga 818 sayılı Kanun'un 125. maddesi ve 6098
sayılı Kanun'un 146. maddesi gereğince somut olayda uygulanması gereken
zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu, iş kazasının 26/4/1991 tarihinde meydana
geldiğini, birleşen davanın ise 19/9/2013 tarihinde açıldığını belirterek
davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiş ve aynı husus Bölge Adliye
Mahkemesi kararında da belirtilmiştir.
22. Anayasa Mahkemesi, ıslah yoluyla artırılan ya da ek
davayla talep edilen alacaklarla ilgili talebin zamanaşımından dolayı reddedilmesi
nedeniyle ileri sürülen ihlal iddialarını mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelemiştir. Anılan başvurularda Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımı, aynı
hukuki sebepten kaynaklanan ve ıslah ya da ek dava yoluyla sonradan ileri
sürülen taleplere karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceği hususundaki
mevzuat ve yargısal içtihatların avukatla temsil edilen başvurucular açısından
öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki belirsizlik taşımadığı, dolayısıyla kanuni
dayanağı bulunan ve meşru amaca yönelik getirilen bu nitelikteki sınırlamaların
mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale teşkil etmediği yönündedir (Ali
Rıza Akgün, B. No: 2014/6723, 20/7/2017;Yavuz Murat Yağmur, B. No:
2014/10723, 8/11/2017; Gülhan Dursun, B. No: 2016/9312, 27/11/2019).
23. Somut başvuru açısından Anayasa Mahkemesinin bu temel
yaklaşımından ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Başvurucunun ek
dava yoluyla talep etmiş olduğu miktarın zamanaşımı defi nedeniyle reddine
karar verilmesi mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Bu müdahale
davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı mülga Kanun'un 125.
maddesine dayanmaktadır ve bu suretle müdahalenin kanuni bir dayanağının
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan
hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olan hukuki güvenlik ve hukuki
belirlilik ilkeleri gereği mahkemeye erişim hakkına, haksız fiilden kaynaklanan
bir hak nedeniyle muhatabın sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların kısa sürede ve sağlıklı bir biçimde
çözümünü sağlamak amacıyla belirli sınırlamalar getirilmesi mümkündür.
24. Başvuru konusu davanın açıldığı tarihte yürürlükte
olan mevzuat ve yargısal uygulamalara göre başvuru konusu davaya benzer
nitelikteki davalarda zamanaşımı süresinin on yıl olduğu ve zamanaşımının hangi
tarihten başlayacağına yönelik benzer değerlendirmelerin söz konusu olduğu
anlaşılmaktadır. Esasen başvurucunun bu yönde aksi bir düzenleme ya da yargısal
uygulama olduğuna dair somut bir açıklaması da yoktur. Bu yönüyle başvurucunun
alacak talebine karşı zamanaşımı definin ileri sürülebileceğine ilişkin
kanundan ve yerleşik yargısal içtihatlardan kaynaklanan uygulamanın da avukatla
temsil edilen başvurucu açısından öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki
belirsizlik taşımadığı anlaşılmıştır.
25. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında somut davada
başvurucunun birleşen davadaki tazminat talebinin zamanaşımı nedeniyle
reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının bulunduğu ve meşru
bir amaca yönelik olduğu, Mahkemece ulaşılan sonucun hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde gözetilen
meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, yapılan yorumun
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
30. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772,
7/11/2013, § 58).
31. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 18 yıllık yargılama süresinin
makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama
yapılması ile 220.000 TL maddi ve 110.000 TL manevi tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
35. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
36. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvuruya net 48.000 TL manevi tazminatın ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
37. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Talepte bulunan başvurucunun bu konuda
herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 48.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
diğer tazminat taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Kayseri 1. İş
Mahkemesine (E.2001/363, K.2017/504) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.