TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET RAŞİT ERGUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/29881)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/8/2023 - 32282
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Raşit ERGUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurgül YAYMAN YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. 2007 yılından itibaren polis memuru olarak görev yapan
başvurucu 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 675
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile 22/11/2016 tarihinde kamu görevinden
çıkarılmıştır.
6. Başvurucunun satın aldığı, adına taşıma ruhsatlı olan
Smith Wesson marka 9 mm çapında BEY9653 seri No.lu silaha Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçlaması ile başlatılan
soruşturma kapsamında 4/10/2016 tarihinde el konulup silah emanete alınmıştır.
7. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30/5/2018
tarihli iddianamede FETÖ/PDY üyeliği suçlaması ile başvurucu hakkında
başlatılan soruşturma kapsamında el konulup emanete alınan başvuru konusu
silahın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 54. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca müsaderesi talep edilmiştir. Başvurucu; savunmasında
hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmadığını, başvuru konusu silahı
satın aldığını ve silahın suçta kullanmadığını belirterek babasına iade
edilmesini talep etmiştir. İzmir 30. Asliye Ceza Mahkemesince (Asliye Ceza
Mahkemesi) 28/12/2018 tarihinde, başvurucunun FETÖ/PDY üyeliğinden kamu
görevinden çıkarıldığı gerekçesiyle 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un
12. maddesiyle 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na
eklenen ek 4. madde uyarınca başvuru konusu silahın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilmiştir.
8. Başvurucu, silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi
kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde, başvuru konusu silahı teslim
ettikten yirmi ay sonra 25/7/2018 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı
Kanun’un ek 4. maddesi dikkate alınarak silahın satışını ya da devrini yapma
imkânının engellendiğini vurgulamıştır. İtiraz üzerine İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesince 25/6/2019 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
9. İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine dair 13/6/2018 tarihli kararı,
13/11/2019 tarihinde Yargıtay 16. Ceza Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
10. Başvurucunun meslekten çıkarılma işleminin iptali
talebiyle açtığı davanın reddine karar verildiği ve davanın Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesinde derdest olduğu anlaşılmıştır.
11. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin silahın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine ilişkin 25/6/2019 tarihli nihai kararı 10/7/2019 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 5/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. İlgili
Mevzuat
12. 3713 sayılı Kanun’a eklenen ek 4. maddenin olay
tarihindeki hâli şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve
Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar ile Milli Güvenlik Kurulunca Devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı nedeniyle
kamu görevinden çıkarılanların silah ruhsatları iptal edilir, bu silahların
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve 10/7/1953 tarihli ve 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 8 inci
maddesine göre ilgili idarelerce işlem tesis edilir. Müsadere hükümleri
saklıdır.
Birinci fıkrada belirtilen sebeplerin
ortadan kalkması hâlinde, mülkiyeti kamuya geçirilen silahlar sahibine iade
edilir. İadesinin mümkün olmaması hâlinde rayiç değeri tespit edilerek sahibine
ödenir."
13. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun "Mülkiyetin kamuya geçirilmesi" kenar başlıklı 18.
maddesi şöyledir:
"(1) Kabahatin konusunu oluşturan
veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine,
ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.
(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin karar, eşyanın;
a) Kullanılmaz hale getirilmesi,
b) Niteliğinin değiştirilmesi,
c) Ancak belli bir surette kullanılması,
Koşullarından birinin yerine
getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre
zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilir.
(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından
eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.
(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık
hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete
geçer.
(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya
başka bir idarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine de karar verilebilir.
(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya,
başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.
(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir."
14. 1/6/1991 tarihli ve 20888 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik'in
(Yönetmelik) 16. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi şöyledir:
"Aşağıda belirtilen kişilere ikinci
fıkradaki hükümler saklı kalmak kaydıyla ateşli silah ve mermilerini taşıma ya
da bulundurma izni verilmez ve verilmiş ruhsatlar iptal edilir.
...
j) Mahkeme kararı ile veya haklarında
verilen mahkumiyet kararının sonucu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden
çıkarılanlara, rütbesinin geri alınmasına hükmolunanlar ile 6413 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca ayırma işlemine tabi tutulanlara, 3269 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesinin üçüncü fıkrası ve 3466 sayılı Kanunun mülga 15 inci maddesi uyarınca
disiplinsizlik ya da ahlaki durum sebebiyle ayırma işlemine tabi tutulanlara,
3269 sayılı Kanunun 12 nci maddesi uyarınca başarısız görülenler ile 3466
sayılı Kanunun 13 üncü ve 16 ncı maddeleri uyarınca ilişikleri kesilenlere veya
1402 sayılı Kanunun 2 nci maddesi gereğince emekli edilenler ile disiplin
kurulları ya da mahkeme kararıyla veya kanuni düzenleme ile meslekten ya da
Devlet memurluğundan çıkarılanlara veya haklarında verilen mahkumiyet kararı
sonucu memuriyetle ilişiği kesilenlere ya da milli güvenliğe tehdit oluşturan
terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle kamu görevinden
çıkarılanlara."
15. Yönetmelik'in 17. maddesi şöyledir:
"Taşıma veya bulundurma ruhsatı
verilen kişilerden sonradan 16 ncı maddede belirtilen hallerden birine girmesi
nedeniyle silah taşıma ve bulundurma şartlarını kaybedenlerin, yeni ruhsat
talepleri kabul edilmeyeceği gibi mevcut silah ruhsatları iptal edilerek,
silahlar zaptedilir. Bu silahların, zaptedildiği tarihten itibaren altı ay
içinde silah sahibinin isteği dikkate alınarak, silah satın almaya hak kazanmış
kişilere devri sağlanır. Bu süre içinde devri sağlanamayan silahlar ilgili
kanunlara göre işlem yapılmak üzere adli makamlara intikal ettirilir.
Bu Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin
birinci fıkrası hükümlerine göre ruhsatı iptal edilen silahlar hakkında da
yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır."
16. Yönetmelik'in 21. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Taşıma veya bulundurma ruhsatlı
silaha sahip olanlar, ruhsatlarında nitelikleri yazılı silahlarını bu
Yönetmelik hükümlerine göre silah taşıma veya bulundurma ruhsatı verilebilecek
olan kişilere satış veya hibe yoluyla devredebilir ya da Türk Silahlı
Kuvvetlerine, Genel Komutanlığa, Sahil Güvenlik Komutanlığına veya Genel Müdürlüğe
hibe edebilirler."
B. Anayasa
Mahkemesi Kararı
17. Anayasa Mahkemesinin 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137,
K.2022/86 sayılı kararı şöyledir:
"...
b. Anayasaya Aykırılık Sorunu
239. 3713 sayılı Kanun’un ek 4.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde, 5237 sayılı Kanun’da yer alan
devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, millî
savunmaya, devlet sırlarına karşı işlenen suçlar ile casusluk suçundan mahkûm
olanların yanı sıra devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut
bunlarla irtibatı nedeniyle kamu görevinden çıkarılan ve ruhsatları iptal
edilen kişilerin silahlarının mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar
verileceği ve 6136 sayılı Kanun’un ek 8. maddesine göre ilgili idarelerce işlem
tesis edileceği öngörülmüştür. Anılan cümlenin “…bu silahların mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine karar verilir ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 8 inci maddesine
göre ilgili idarelerce işlem tesis edilir.” bölümü dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
240. Kuralda belirli suçlardan mahkûm
olanlar ile kamu görevinden çıkarılmaları nedeniyle taşıma ve bulundurma
ruhsatları iptal edilen kişilere ait silahların mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verileceği ve silahlar hakkında 6136 sayılı Kanun’un ek 8.
maddesine göre işlem tesis edileceği belirtilmiştir.
241. Mülkiyetin kamuya geçirilmesi idari
bir tedbir olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 16. maddesinde
düzenlenmiştir. Söz konusu maddede, kabahatler karşılığında uygulanacak olan
idari yaptırımların, idarî para cezası ve idarî tedbirlerden ibaret olduğu,
mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerin ise
idari tedbir olduğu belirtilmiştir.
242. Bu itibarla anılan kanun kapsamında
mülkiyetin kamuya geçirilmesi, kabahatin konusunu oluşturan ya da kabahat
niteliğindeki fiillerin işlenmesi nedeniyle ortaya çıkan eşyaların mülkiyetinin
devlet veya kamu kurum ve kuruluşlarına devredilmesini sağlayan bir yaptırım
türüdür.
243. Ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 54.
maddesinde kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine
tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunacağı, suçun
işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın da kamu güvenliği, kamu
sağlığı ve genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edileceği
belirtilmiştir. Yine aynı maddede üretimi, bulundurulması, kullanılması,
taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın da müsadereye konu olacağı
hükme bağlanmıştır. Bu itibarla özel mülke konu olan bir eşyanın devlet ya da
kamu kurumlarına devredilmesi sonucu dışında mülkiyetin kamuya geçirilmesi ile
müsadere arasında amaç, konu ve kapsam yönünden farklılıkların bulunduğu
anlaşılmaktadır.
244. Anayasa Mahkemesi birçok kararında,
idarenin bir yargı kararına gerek olmaksızın kanunların açıkça verdiği bir
yetkiye dayanarak idare hukukuna özgü yöntemlerle doğrudan doğruya bir işlem
tesis ederek uyguladığı yaptırımlarla verdiği cezaları idarî yaptırım olarak
nitelendirmiştir (AYM, E. 1996/48, K.1996/41, 23/10/1996). Kuşkusuz idareye
kanunla hürriyeti bağlayıcı cezalar dışında para cezası, disiplin cezası ya da
belirli bir haktan geçici olarak yoksun kılma gibi yaptırımlar uygulama
yetkisinin verilmesinde anayasal bir engel bulunmamaktadır (AYM, E.2000/43,
K.2004/60, 13/5/2004).
245. Kural kapsamında belirli suçlardan
mahkûm olan ve kamu görevinden çıkarılan kişilerin silah ruhsatlarının iptal
edilmesinin bir sonucu olarak bu kişilere ait silahların mülkiyetinin idarece
kamuya geçirilmesine karar verileceği düzenlenmekle kanun koyucunun kamu
düzeni, millî güvenlik ve kamu güvenliğini sağlama amacı güderek herhangi bir
kabahat ya da suç konusu oluşturmayan silahların da mülkiyetinin devlete
devredilmesi sonucunu doğuran söz konusu yaptırımı ihdas ettiği
anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kuralda öngörülen yaptırımın 5326 sayılı Kanun ile
diğer mevzuat hükümleri kapsamı dışında kalan idari bir tedbir niteliğinde
olduğu açıktır.
246. Kuralda ayrıca mülkiyeti kamuya
geçirilmesine karar verilen silahların 6136 sayılı Kanun’un ek 8. maddesi
gereğince Cumhurbaşkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Ticaret Bakanlığı teşkilatında çalışan belirli niteliklere haiz silah taşıma
yetkisi bulunan personele, görevlerinde kullanmak üzere bedeli mukabili zati
demirbaş silah olarak satılacağı hükme bağlanmıştır. Kamu görevinden çıkarılan
kişilerin silahlarının mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin kural ile
bunun yöntemini belirleyen söz konusu hüküm arasında doğrudan bağlantı
bulunmaktadır.
247. Maddede belirtilen suçlardan mahkûm
olanlarla kamu görevinden çıkarılan kişilere ait silahların ruhsatlarının iptal
edilerek bunların mülkiyetinin kamuya geçirilmesi mülkiyet hakkını
sınırlamaktadır.
248. Kuralda öngörülen tedbirin kapsam
ve sınırlarının açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralla
kişilerin mülkiyet hakkına getirilen sınırlamada kanunilik şartının sağlandığı
açıktır.
249. 5237 sayılı Kanun’da yer alan bazı
suçlardan mahkûm olanlarla millî güvenlik ve kamu düzenine aykırı faaliyette
bulunan yapı ve oluşumlarla ilgisi bulunduğu gerekçesiyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin silahlarının ruhsatının iptal edilerek mülkiyetinin devlete
devredilmesinin, kamu düzeni ve millî güvenlik aleyhine ortaya çıkabilecek
birtakım faaliyetlerin önlenmesinde etkili bir araç olduğu söylenebilir.
Dolayısıyla kuralın genel olarak millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanmasını
ve korunmasını hedeflediği, bu yönüyle sınırlamada kamu yararı amacının
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan sınırlama meşru bir amaca dayanmaktadır.
250. Mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamanın Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için
öncelikle kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Madde
belirtilen suçlardan mahkûm olanlarla devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunan yapı ve oluşumlarla bağlantısı olduğu gerekçesiyle kamu
görevinden çıkarılan kişilerle ilgili kural kapsamında öngörülen tedbirin yukarıda
belirtilen amaçlara ulaşma bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
251. Kuşkusuz kanun koyucunun silahların
edinilmesiyle ilgili şartları tespit ederek bu konuda idari tedbirler öngörmesi
mümkündür. Kanun koyucu bu çerçevede 5326 sayılı Kanun ve diğer mevzuat
hükümleri dışında kamu görevinden çıkarılmanın bir sonucu olarak bu kişilerin
silahlarının mülkiyetinin kamuya geçirilmesine yönelik idari tedbir
düzenlemiştir. Söz konusu idari tedbirin uygulanmasında anılan Kanun’daki gibi
eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi için kabahatin konusunu oluşturması ya
da kabahat niteliğindeki fiillerin işlenmesi nedeniyle ortaya çıkması
zorunluluğu aranmamıştır. Kanun koyucunun bu yönde bir tercihte bulunması
takdir yetkisi kapsamında değerlendirilebilir. Ancak mülkiyet hakkı
sınırlandırılırken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın
seçilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle kuralın gerekliliği, meşru amacı
gerçekleştirmede mülkiyet hakkına daha az sınırlama oluşturabilecek başka
araçlara başvurulması imkânının bulunup bulunmadığıyla belirlenebilecektir.
252. Mülkiyet hakkına sınırlama getiren
araçlardan hangisinin seçileceği öncelikli olarak kanun koyucunun
takdirindedir. Ancak bu yetki sınırsız değildir. Tercih edilen aracın temel
hakka yönelik sınırlamayı ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde
ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince sınırlamanın gerekli olmadığı
sonucuna ulaşılabilir. Ancak bu konudaki denetim, seçilen aracın isabetli olup
olmadığından ziyade hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu etkinin ağırlığına
ilişkindir (Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
253. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin
mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı
ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil
denge, kişilerin aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda
bozulmuş olacaktır. Sınırlamanın orantılılığını değerlendirirken bir taraftan
ulaşılmak istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da sınırlamanın niteliği
ve bu kapsamda kişilere yüklenen külfetin dikkate alınması gerekir (Arif Güven,
B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
254. 1/6/1991 tarihli ve 20888 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Yönetmelik’in 16. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde, millî
güvenliğe tehdit oluşturan terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
nedeniyle kamu görevinden çıkarılmak, silah ruhsatı verilmesini engelleyen veya
iptalini gerektiren hâller arasında sayılmıştır.
255. Anılan Yönetmelik’in 21. maddesinde
taşıma veya bulundurma ruhsatlı silaha sahip olanların, ruhsatlarında
nitelikleri yazılı silahlarını yönetmelik hükümlerine göre silah taşıma veya
bulundurma ruhsatı verilebilecek olan kişilere satış veya hibe yoluyla
devredebileceği belirtilmiştir.
256. Yönetmelik’in 17. maddesinde de
taşıma veya bulundurma ruhsatı verilen kişilerden sonradan silah taşıma ve
bulundurma şartlarını kaybedenlerin, yeni ruhsat taleplerinin kabul edilmeyeceği
gibi mevcut silah ruhsatları iptal edilerek, silahların zapt edileceği, bu
silahların, zapt edildiği tarihten itibaren altı ay içinde silah sahibinin
isteği dikkate alınarak, silah satın almaya hak kazanmış kişilere devrinin
(satış veya hibe yoluyla) sağlanacağı, bu süre içinde devri sağlanamayan
silahlarla ilgili kanunlara göre işlem yapılmak üzere adli makamlara intikal
ettirileceği belirtilmiştir.
257. Bu itibarlı kişilerin silah
ruhsatının iptal edilmesi hâlinde bu silahların mülkiyeti doğrudan devlete
intikal etmemekte silah sahiplerinin iradesi gözetilerek satış veya hibe
yoluyla devrine imkân tanınmaktadır.
258. Dava konusu kural kapsamında ise
belirli suçlardan mahkûm olanlarla devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara bağlantısı olduğu
gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılan ve ruhsatları iptal edilen kişilerin
silahları herhangi bir giderim yolu veya devir imkânı öngörülmeksizin doğrudan
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilmektedir. Söz konusu silahların
herhangi bir suçta (veya kabahatte) kullanılması ya da suça (kabahate) konu
faaliyetler sonucu elde edildiğinin tespit edilmesi hâlinde bu silahlar
hakkında 5237 sayılı Kanun veya diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde giderim
yolu öngörülmeksizin müsadere ve benzeri tedbirlerin uygulanması da mümkündür.
259. Dolayısıyla herhangi bir suçta (ya
da kabahatte) kullanıldığı ya da suça (kabahate) ilişkin faaliyetten elde
edildiği veya bizatihi suç konusu oluşturduğu tespit edilmediği hâlde kişilerin
mülkiyetinde bulunan silahların, kamu görevinden çıkarılmalarına bağlı olarak
üçüncü kişilere devir imkânı tanınmaksızın ya da herhangi bir tazminat yolu
öngörülmeksizin doğrudan devlete devredilmesini öngören kuralın millî güvenlik
ve kamu düzeninin korunması amaçlarına ulaşma bakımından gerekli olduğu
söylenemez. Dolayısıyla kural kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet
hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.
260. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, §§ 22-27).
B. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu, özellikle silahın aile yadigârı olması
nedeniyle uygun görülecek bir akrabasına devredilmesi talebinin dikkate
alınmayarak reddedilmesinden yakınmıştır. Başvurucu bununla birlikte ceza ve
idari davaların kesinleşmemesine ve başvuru konusu silahı suçta kullanmamasına
rağmen sanık sıfatıyla yargılandığını vurgulamıştır. Öte yandan 3713 sayılı
Kanun’un ek 4. maddesinin başvuru konusu silahı teslim ettikten yirmi ay sonra
yürürlüğe girdiğine dikkat çekmiştir. Başvurucu bu gerekçelerle eşitlik ile
suçta ve cezada kanunilik ilkelerinin, adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Bakanlık görüşünde, söz konusu müdahalenin kanuni
dayanağının ve meşru amacının bulunduğu ve somut olayda mülkiyet hakkının
gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlandığı vurgulanmıştır. Bununla
birlikte yapılacak incelemede Anayasa'nın 15. maddesi ve Anayasa Mahkemesi
içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları gözönüne alınarak
değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formunda belirttiği iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özü, silahın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine yöneliktir. Dolayısıyla başvurucunun bütün şikâyetlerinin
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
26. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Somut olayda başvurucunun silahının mülk teşkil ettiğinde kuşku
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
27. Anayasa Mahkemesi müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi tedbirlerinin uygulanmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiğini daha önce kabul etmiştir. Bu kararlarda bu türden müdahalelerin
mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açmakla birlikte mülkiyetin kamu yararına
kullanımının kontrol edilmesi amacını gözettiğini dikkate almıştır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 54-58; Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§
42-48; Torsan Orman San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13677,
20/9/2017, §§ 50, 51;Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§
67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma
Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62). Somut
olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmayıp başvuru
konusu silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi tedbirinin mülkiyet hakkına
müdahale teşkil ettiği açık olduğunu müdahalenin mülkiyetin kullanımının
kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerekir.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Kanunilik
30. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen ceza
soruşturması kapsamında başvurucunun şahsi silahına el konulmuş, ardından da bu
silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilmiştir. Silahın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararı, 3713 sayılı Kanun’un ek 4. maddesine
dayandırılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında Millî Güvenlik Kurulunca
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı
nedeniyle kamu görevinden çıkarılanların silah ruhsatlarının iptal edileceği ve
bu silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verileceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla kamu görevinden çıkarılan kişilere ait silahların ruhsatlarının
iptal edilerek mülkiyetinin kamuya geçirilmesi tedbirinin kapsam ve sınırları
açık ve net olarak düzenlendiğinden somut olayda silahın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilmesinin kanuni dayandığının bulunduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
31. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında elkoyma
ve müsadere gibi tedbirlerin çeşitli kamu yararı amaçlarını taşıdığı
açıklanmıştır. 5237 sayılı Kanun’da yer alan bazı suçlardan mahkûm olanlarla
millî güvenlik ve kamu düzenine aykırı faaliyette bulunan yapı ve oluşumlarla
ilgisi bulunduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılan kişilerin silahlarının
ruhsatının iptal edilerek mülkiyetinin devlete devredilmesinin kamu düzeni ve
millî güvenlik aleyhine ortaya çıkabilecek birtakım faaliyetlerin önlenmesinde
etkili bir araç olduğu söylenebilir. Dolayısıyla başvuru konusu tedbirin genel
olarak millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanmasını ve korunmasını
hedeflediği, bu yönüyle müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının
mevcut olduğu değerlendirilmiştir.
(3) Ölçülülük
(i) Genel
İlkeler
32. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması
istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde
kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve
özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması
kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk
devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
33. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani
aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında
makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
34. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda
da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından
hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü
sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az
müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir.
Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu
otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira
yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın
etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme
noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı
veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili
olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi
hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının
söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (D.C., B. No:
2018/13863, 16/6/2021, § 48; benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Çukurova
İthalat ve İhracat Türk A.Ş. [GK], B. No: 2019/4408, 18/5/2022, § 69).
35. Öte yandan mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler
orantılı olmalıdır. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil
bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından
yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır.
Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında
sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C.,
§ 49).
36. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla
kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması,
ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli
olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup
olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan
aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten
hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (D.C.,
§ 50).
37. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup
olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının bulunup
bulunmadığı da gözönünde tutulur. Bu bağlamda tarafların yasal
yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık
gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı
sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (D.C.,
§ 51).
38. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık
değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka
aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve
manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması
da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak
görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme
tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından
ehemmiyet arz etmektedir (D.C., § 52).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın Anayasa'nın
13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için öncelikle kamu yararı
amacını gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bağlamda devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunan yapı ve oluşumlarla bağlantısı olduğu
gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılan kişilerle ilgili öngörülen tedbirin
millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması ve korunması için elverişli
bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
40. İkinci olarak belirtilen aracın gerekli olup olmadığı
incelenmelidir. Kuşkusuz silahların edinilmesiyle ilgili şartlar tespit edilerek
bu konuda idari tedbirler öngörülmesi mümkündür. Nitekim 3713 sayılı Kanun’un
ek 4. maddesinde, 5326 sayılı Kanun'dan ve diğer mevzuat hükümlerinden farklı
olarak kamu görevinden çıkarılmanın bir sonucu olarak bu kişilerin silahlarının
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine yönelik idari tedbir düzenlenmiştir. Söz
konusu idari tedbirin uygulanmasında 5326 sayılı Kanun’daki gibi eşyanın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesi için kabahatin konusunu oluşturması ya da
kabahat niteliğindeki fiillerin işlenmesi nedeniyle ortaya çıkması zorunluluğu
şartı aranmamıştır. Kanun koyucunun bu yönde bir tercihte bulunması takdir
yetkisi kapsamında değerlendirilebilir. Ancak mülkiyet hakkı sınırlandırılırken
ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerektiğinden
meşru amacı gerçekleştirmede mülkiyet hakkına daha az sınırlama oluşturabilecek
başka araçlara başvurma imkânı olup olmadığı irdelenmelidir (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, § 251).
41. Bu bağlamda Yönetmelik’in 16. maddesinin birinci
fıkrasının (j) bendinde; millî güvenliğe tehdit oluşturan terör örgütlerine
aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle kamu görevinden çıkarılmak silah
ruhsatı verilmesini engelleyen veya ruhsatın iptalini gerektiren hâller
arasında sayılmıştır. Öte yandan Yönetmelik’in 21. maddesinde taşıma veya
bulundurma ruhsatlı silaha sahip olanların ruhsatlarında nitelikleri yazılı
silahlarını yönetmelik hükümlerine göre silah taşıma veya bulundurma ruhsatı
verilebilecek olan kişilere satış veya hibe yoluyla devredebileceği
belirtilmiştir. Ayrıca Yönetmelik’in 17. maddesinde de taşıma veya bulundurma
ruhsatı verilen kişilerden sonradan silah taşıma ve bulundurma şartlarını
kaybedenlerin yeni ruhsat talepleri kabul edilmeyeceği gibi mevcut silah
ruhsatları iptal edilerek silahların zapt edileceği, bu silahların zapt
edildiği tarihten itibaren altı ay içinde silah sahibinin isteği dikkate
alınarak silah satın almaya hak kazanmış kişilere devrinin (satış veya hibe
yoluyla) sağlanacağı, bu süre içinde devri sağlanamayan silahların ilgili
kanunlara göre işlem yapılmak üzere adli makamlara intikal ettirileceği ifade
edilmiştir. Böylelikle kişilerin silah ruhsatının iptal edilmesi hâlinde bu
silahların mülkiyeti doğrudan devlete intikal etmemekte, silah sahiplerinin
iradesi gözetilerek silahların satış veya hibe yoluyla devrine imkân tanındığı
anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2018/137,
K.2022/86, 30/6/2022, § 257).
42. Bununla birlikte herhangi bir suçta (veya kabahatte)
kullanılması ya da suça (kabahate) konu faaliyetler sonucu elde edildiği tespit
edilen silahlar hakkında 5237 sayılı Kanun veya diğer mevzuat hükümleri
çerçevesinde giderim yolu öngörülmeksizin müsadere ve benzeri tedbirlerin
uygulanması da mümkündür. Bu noktada başvuru konusu silahın herhangi bir suçta
(ya da kabahatte) kullanılmadığı, suça (kabahate) ilişkin faaliyetten elde
edilmediği ve bizatihi suç konusu oluşturmadığı da dikkatlerden kaçmamalıdır.
43. Bu bilgiler ışığında devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla bağlantısı
olduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılan başvurucunun silah sahibi olmaya
devam etmesinin engellenmesi gerekli olabilir ancak herhangi bir giderim yolu
veya üçüncü kişilere devir imkânı öngörülmeksizin/tanınmaksızın silahın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması
amaçlarına ulaşma bakımından gerekli olduğu söylenemez.
44. Buna göre başvurucunun mülkiyetinde bulunan silahın kamu
görevinden çıkarılmasına bağlı olarak üçüncü kişilere devir imkânı
tanınmaksızın ya da herhangi bir tazminat yolu öngörülmeksizin doğrudan devlete
devredilmesi biçiminde başvurucuya ağır külfet yükleyen bir aracın-somut olayın
koşullarında-millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması ve korunması amacına
ulaşılması için en hafif müdahale teşkil eden araç olduğu sonucuna
ulaşılamamıştır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
gereklilik kriterini karşılamadığı değerlendirilmiştir
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. Giderim
Yönünden
46. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 50.000 TL maddi ve
250.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
47. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
48. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılama
yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun
tazminat talebi kabul edilmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 30.
Asliye Ceza Mahkemesine (E.2018/574, K.2018/1197) GÖNDERİLMESİNE,
E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.