TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EROL ÇETİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/32558)
|
|
Karar Tarihi: 10/5/2023
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Erol ÇETİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ufuk ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin gözaltında tutulan
kişiye fiziksel ve sözlü saldırıda bulunması ve bu olay hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının etkisizliği nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 23/9/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere
göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tespit
edilemeyen bir tarihte, silahlı terör örgüt kurma veya yönetme ve devletin
gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin
etme suçlarını işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır.
Bu soruşturma kapsamında başvurucu Ankara Emniyet Müdürlüğüne (Müdürlük) ait
nezarethanede 27/9/2018 Perşembe günü saat 22.55’ten 4/10/2018 Perşembe günü
saat 10.50’ye kadar gözaltında tutulmuştur. Başvuru formuna ekli belgelerden
başvurucunun Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan bir kovuşturmada tutuklu
olarak yargılandığı ve sözü edilen yargılamada 27/9/2018 tarihinde tahliye
edildiği anlaşılmıştır. Gözaltı sürecinde Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet
Hastanesinde görevli doktorlarca düzenlenen genel adli muayene raporlarında
başvurucuda darp veya cebir izi bulunmadığı açıklanmıştır. Bununla birlikte
29/9/2018 tarihli genel adli muayene raporunda -okunabildiği kadarıyla-
başvurucunun ayaklarında mantar enfeksiyonuna bağlı kızarıklıklar olduğu
belirtilmiştir. Başvurucu, müdafii nezaretinde alınan 3/10/2018 tarihli kolluk
ifadesi ile 4/10/2018 tarihli Başsavcılık ifadesinde ve 4/10/2018 tarihinde
Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunda, gözaltı sürecinde
karşılaştığı herhangi bir kötü muameleden söz etmemiştir. Yapılan sorgusu
sonrasında isnat edilen her iki suç yönünden tutuklanan başvurucu, aynı gün
Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir.
6. İnfaz Kurumu görevlilerince yapılan üst aramasında
başvurucunun vücudunda bazı morluklar tespit edilince konuyla ilgili bir
tutanak tutulmuş ve başvurucu, Kampüs Devlet Hastanesine (Kampüs Hastanesi)
gönderilmiştir. Sevk yazısının üstüne muayenenin 4/10/2018 günü saat 22.08’de
yapıldığı, sırt ve göğüs bölgesindeki üç yerde renk değişikliği olduğu, sağ
dizin altında yara, şişlik ve morluklar bulunduğu, sağ bacak ile sol bacağın
alt kısmında morluklar görüldüğü, darp ve cebir izi olduğuna dair rapor
verildiği yazılmıştır. Ayrıca İnfaz Kurumunda yapılan ilk muayene ile ilgili
5/10/2018 tarihli kayıtta “göğüste, her iki yanda, sırtta, her iki skapula
üzerinde, sağ bacak diz altında ve lateralda morluk, sağ ayak üst kısımda ağrı,
hassasiyet, sol bacak arka kısımda morluk, sağ bacak ön yüzde morluk ve
yüzeysel sıyrık” tespit edildiği, başkaca travmatik lezyon saptanmadığı
belirtilmiştir.
7. Başvurucunun vücudundaki izler nedeniyle İnfaz Kurumu
2. müdürü başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucu ifadesinde özetle
gözaltında kaldığı ilk gün ayak parmaklarının ezildiğini, ayaklarına
vurulduğunu, sonraki günlerde de benzer muamelelere maruz kaldığını, doktorlara
bir şey söylememesi konusunda tehdit edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu
ayrıca İnfaz Kurumuna getirilmesinden önce kendisini muayene eden doktorun darp
ve cebir olmadığına ilişkin beyanına göre rapor düzenlediğini ve yapılan
uygulamalar nedeniyle şikâyetinin olmadığını beyan etmiştir.
8. İnfaz Kurumu 9/10/2018 tarihinde Ankara Batı
Başsavcılığına (Batı Başsavcılığı) suç ihbarında bulunmuştur. Suç ihbarıyla
ilgili yazının ekine başvurucunun alınan ifadesini içerir tutanak, başvurucunun
vücudundaki izler hakkında İnfaz Kurumu görevlileri tarafından tutulan tutanak,
Kampüs Hastanesinde görevli doktorun 4/10/2018 tarihli muayenesinde tespit
ettiği bulguları içerir belge ve başvurucunun İnfaz Kurumuna teslim edilmesi
nedeniyle düzenlenen tutanak eklenmiştir. Teslimle ilgili tutanağa göre
başvurucuyu ve tutuklu M.Ç.yi İnfaz Kurumuna polis T.A. teslim etmiştir.
9. Batı Başsavcılığı 23/10/2018 tarihinde başvurucunun
ifadesine başvurmuştur. Başvurucu ifadesinde gözaltında kaldığı ilk iki gün
başına ve ayaklarına vurulduğunu, ayakları ile ayak parmaklarının ezildiğini ve
tekmelendiğini, ayrıca gözaltı sürecinde tehdit edilip hakarete uğradığını
söylemiştir. Başvurucu ifadesinin devamında gözaltındaki ilk gün dövülmesinin
ardından doktorun muayene ettiğini, doktora maruz kaldığı muameleleri
anlattığını ancak raporun bir suretinin kendisine verilmediğini, bu muayene
sonrasında bir polis tarafından tehdit edildiğini, muayeneler sırasında
polisler hazır olduğu ve korktuğu için doktorlara bir şey söyleyemediğini ve
maruz kaldığı muameleleri yapan polisleri teşhis edebileceğini beyan edip kötü
muamelede bulunduğunu iddia ettiği bir polisin eşkâlini vermiştir. Başvurucu,
bu polise başkalarınca hangi isimle hitap edildiğini de söylemiştir. Bununla
beraber başvurucu korktuğu için polis amir ve memurlarından şikâyetçi
olmadığını beyan etmiştir. Başvurucunun ifadesinde tehdit içeren sözlerin neler
olduğunu açıkladığı ancak hakaret içeren herhangi bir sözden bahsetmediği
görülmüştür.
10. Batı Başsavcılığı, soruşturma yetkisinin Başsavcılığa
ait olduğu gerekçesiyle 25/10/2018 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
11. Başsavcılık 23/11/2018 tarihinde, hakkında yürütülen
soruşturma kapsamında başvurucunun verdiği ifadelere ve Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince
yapılan sorguya ait tutanakları dosya arasına almış ve gözaltı sürecinde
başvurucu hakkında düzenlenen genel adli muayene raporları ile başvurucunun
gözaltında kaldığı yerde bulunan kameralara ait kayıtları getirtmek için
Müdürlükle yazışma yapmıştır. Başsavcılığa gönderilen 1/3/2019 tarihli cevap
yazısı ile eklerinden Emniyet Genel Müdürlüğü Nezarethane Talimatnamesi’nin 19.
maddesi uyarınca nezarethanelerde bulunan kameralara ait kayıtların otuz gün
süreyle saklandığı, bu nedenle başvurucunun gözaltında tutulduğu döneme ait
kamera kaydı bulunmadığı öğrenilmiştir.
12. Başsavcılık, başvurucuya yönelik işkence ve hakaret
suçlarının işlendiğine dair başvurucunun soyut iddiası dışında kamu davası
açmaya yeter delil elde edilemediği gerekçesiyle şüpheli kolluk görevlileri
hakkında 19/3/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Başsavcılığa göre başvurucunun gözaltında kaldığı süre içinde işkenceye maruz
bırakıldığına ilişkin herhangi bir doktor raporu bulunmamaktadır zira başvurucu
hakkında düzenlenen genel adli muayene raporlarında darp ve cebir izi
bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kamera kayıtları mevcut değildir.
13. Başvurucu; Batı Başsavcılığında verdiği ifadesini
tekrar edip İnfaz Kurumunda vücudundaki izlerin gerek Kampüs Hastanesinde
görevli doktor gerek İnfaz Kurumunda ilk muayenesini yapan doktor tarafından
tespit edildiğini, karşılaştığı muamele ve tehditlerin İnfaz Kurumuna teslim
edilinceye kadar devam ettiğine birlikte gözaltında tutulduğu ve aynı araçla
İnfaz Kurumuna getirildiği M.Ç.nin de tanık olduğunu belirterek Başsavcılığın
verdiği karara itiraz etmiştir.
14. Başvurucunun itirazı 31/7/2019 tarihinde Ankara 1.
Sulh Ceza Hâkimliğince (Hâkimlik) reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
15. İlgili hukuk için birçok karar arasından bkz. Ahmet
Aşık, B. No: 2017/27330, 26/5/2021, §§ 36-42.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu; gözaltında tutulduğu süre zarfında
dövüldüğünü, tehdit edildiğini, hakarete uğradığını ve maruz kaldığını ileri
sürdüğü muameleler hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini öne sürmüştür. Bu
iddiası kapsamında başvurucu özetle şu iddialarda bulunmuştur:
- Darp ve cebir İnfaz Kurumu görevlileri ile Kampüs
Hastanesinde görevli doktorca tespit edilmiştir. Ayrıca yaşananlara M.Ç.
tanıktır.
- Batı Başsavcılığında verdiği ifadesi sırasında eşkâlini
verdiği polis T.A.dır.
- Başsavcılık, iddialarıyla ilgili hiçbir araştırma
yapmamış; tanık veya şüpheli olarak kimsenin ifadesini almamıştır.
- Nezarethane kayıt defteri getirtilmemiş, gözaltı
işlemini yapan kolluk görevlileri tespit edilmemiştir.
- Gözaltı süresince alınan doktor raporları incelenmemiş,
söz konusu raporları düzenleyen doktorlar dinlenmemiştir.
- Teşhiste bulunabileceğini beyan etmesine rağmen teşhis
işlemi yapılmamıştır.
- Başsavcılık kamera kayıtlarını zamanında istememiştir.
- İnfaz Kurumu kayıtları, kendisinde darp ve cebir izi
tespit edildiğine dair tutanak dışında celbedilmemiştir.
- Başsavcılıkça verilen karara itiraz gerekçe
gösterilmeden reddedilmiştir.
18. Başvurucu ek olarak ifadesinin gözaltında kaldığı ilk
iki gün alınmamasından yakınmıştır. Başvurucuya göre gözaltı süresi kötüye
kullanılmış ve kendisine psikolojik şiddet uygulanmıştır.
19. Bakanlık görüşünde gözaltı sürecinde alınan genel
adli muayene raporlarınave başvurucunun İnfaz Kurumuna götürülmesinden önce
kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları dile getirmediğine
işaret edilerek özetle muayene raporlarında başvurucunun asgari eşiği aşan bir
muamele gördüğüne dair bir tespitin yer almadığı, vücudunda tespit edilen
morlukların kolluk görevlilerinin muamelesi sonucu oluştuğuna dair somut bir
delilin bulunmadığı, kötü muameleye ilişkin iddialarının Başsavcılık tarafından
araştırılarak başvurucunun iddialarını destekler nitelikte yeterli delil
bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisinin ikincilliği bağlamında
soruşturma neticesinde varılan kanaatten ayrılmayı gerektirir bir husus
bulunmadığı savunulmuştur. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucunun şikâyetçi
olmamasına rağmen Başsavcılığın soruşturmaya devam ederek tüm delilleri
topladığı belirtilmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
başvuru formunda dile getirdiği iddiaların bir kısmını yineleyip Emniyet Genel
Müdürlüğünün Nezarethane Talimatnamesi’nden haberdar olması gerektiğini ileri
sürdüğü Cumhuriyet savcısını kamera kayıtlarını zamanında istemediği için
eleştirmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, ...maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
22. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri
... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
23. Başvurucu, ifadesinin psikolojik şiddet saikiyle geç
alındığına ilişkin iddiasıyla kötü muamele yasağının ihlal edildiğini öne
sürmüştür ancak sözü edilen iddia başvuruya konu soruşturmada hiçbir şekilde
dile getirilmemiştir. Oysa bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu
olarak bireysel başvuruya konu yargısal süreçte ileri sürülmeyen iddialar
bireysel başvuruya konu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013,
§ 20). Bu nedenle başvurucunun ifadesinin geç alınması nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasının -kötü muamele için aranan asgari eşiğin
aşıldığı kabul edilse bile- bu başvuru kapsamında incelenmesi mümkün
görülmemiştir. Ayrıca başvurucu, gözaltında uğradığını maruz kaldığı
hakaretlerle ilgili açıklama yapmadığından polisin başvurucuya hakaret ettiğine
dair iddia da hâliyle değerlendirilemeyecektir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal
iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
25. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağını ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye
tabi tutulamayacağını hüküm altına alan Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel
amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde, devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler
(birçok karar arasından bkz. Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957,
8/6/2021, § 72).
26. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Ferit Kurt ve diğerleri, §
73).
27. Kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek
Anayasa tarafından derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence
olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan
fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın
Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti
insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme
yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve
hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı
anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Pınar Durko, B. No:
2015/16449, 28/6/2018, § 73).
28. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi
ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak
belirlenmesi mümkündür. Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer
Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi
almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten
ağır acı veya ıztırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da
yer verilmiştir (Pınar Durko, § 74).
29. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de
önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki
yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ıztıraba sebep olan insanlık dışı
muameleler eziyet olarak tanımlanabilir. Bu hâllerde meydana gelen acı,
meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının
ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının
belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz (Pınar Durko, §
75).
30. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek
şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran
veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür.
Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel
ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır
(Pınar Durko, § 76).
31. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini
oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir (Pınar
Durko, § 77).
32. Gözaltı gibi bireyin devletin kontrolü altında
bulunduğu sırada yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu olaya ilişkin tatmin
edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamların
üzerindedir zira bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler
çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (S.D. B. No: 2013/3017,
16/12/2015, §§ 89, 91; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No:
2013/8137, 20/4/2016, § 95).
33. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü ise bireyin
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması koşuluyla, her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı hakkında olaylardan sorumlu kişilerin belirlenmesini
ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir
soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir
şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen
yaralanmalar nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Ferit Kurt
ve diğerleri, § 75).
34. Fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırı
olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz cezai nitelikte
olmalıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 76).
35. Fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yönelik ağır bir saldırı
olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin
gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
- Soruşturmadan sorumlu kişiler ile tetkikleri yapan
kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması,
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz
resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri,
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
meşru menfaatlerini korumak için kötü muameleye maruz kalan kişiler ile ölen
kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri,
- Soruşturmanın hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için makul bir özen ve süratle yürütülmesi,
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif
analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Ferit
Kurt ve diğerleri, § 78).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Somut olayda başvurucunun tutuklu olarak yargılandığı
davadan tahliye edilmesi sonrasında polis tarafından gözaltına alındığı ve
27/9/2018 Perşembe günü saat 22.55’ten 4/10/2018 Perşembe günü saat 10.50’ye
kadar gözaltında tutulduğu anlaşılmaktadır. Gözaltı sürecinde alınan genel adli
muayenelerinde darp ve cebir izi tespit edilmemiştir. Bununla birlikte
başvurucunun 4/10/2018 tarihinde tutuklanmasının ardından gönderildiği İnfaz
Kurumunda görevliler, başvurucunun vücudunda bazı morluklar tespit etmiştir.
Aynı gün Kampüs Hastanesinde görevli olup başvurucuyu muayene eden doktor da
başvurucunun vücudundaki renk değişikliklerini, morlukları, şişliği ve yarayı
belgelemiştir. Ayrıca İnfaz Kurumunda görevli doktorca yapılan 5/10/2018
tarihli muayenede de benzer bulgular tespit edilmiştir (bkz. §§ 5, 6).
Başvurucu, İnfaz Kurumunun 2. müdürünce alınan ifadesinde gözaltında kaldığı
ilk gün ayak parmaklarının ezildiğini, ayaklarına vurulduğunu, sonraki günlerde
de benzer muamelelere maruz kaldığını ve doktorlara bir şey söylememesi
konusunda tehdit edildiğini ifade etmiştir (bkz. § 7). İnfaz Kurumu
başvurucunun vücudunda saptanan izlerle ilgili belgeleri (bu belgelerin neler
olduğu hususunda bkz. § 8) ve başvurucunun ifadesini soruşturma makamlarına
iletmiştir ancak Başsavcılıkça yürütülen soruşturma, tespit edilen izler
başvurucunun devletin kontrolü altında bulunduğu bir dönemde meydana gelse de
söz konusu izlerin devlet görevlilerine atfı mümkün olmayan bir sebeple
oluştuğunu ortaya koyamamıştır. Bu nedenle kötü muamele yasağının maddi boyutu
ihlal edilmiştir.
37. Anılan tespit sonrasında yapılması gereken iş
başvurucunun maruz kaldığı muamelenin nitelendirilmesinden ibarettir.
38. Başvuru dosyasında başvurucunun iddia ettiği
olayların gerçekliği veya kolluk görevlilerinin bilgi almak, cezalandırmak veya
yıldırmak amacıyla kötü muamelede bulundukları yönünde yeterli bilgi
bulunmamaktadır. Bu sebeple Kampüs Hastanesinde görevli doktor ile İnfaz Kurumunda
görevli doktor tarafından tespit edilen bulguların niteliği de dikkate alınarak
şikâyet konusu olayın insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak
nitelendirilmesi uygun görülmüştür (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet
Aşık, § 73).
39. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
usul boyutunun ihlal edildiğine yönelik iddialara gelince İnfaz Kurumunun suç
ihbarı sonrasında konuyla ilgili bir soruşturma başlatılmış ve 23/10/2018
tarihinde başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. Başvurucu ifadesinde gözaltı
süresinde dövüldüğüne ve tehdit edildiğine yönelik iddialarda bulunmuştur. Bu
iddialar İnfaz Kurumunca yapılan suç ihbarıyla ilgili yazının ekindeki
belgelerle desteklenmesine rağmen soruşturma makamları, başvurucunun gözaltında
kaldığı yerde bulunan kameralara ait kayıtların getirtilmesi için yazışma
yapmak için 23/11/2018 tarihine kadar beklemiştir. Bu yazışmaya cevap ise ancak
1/3/2019 tarihinde gelmiştir (bkz. § 11). Sonuçta otuz gün süreyle saklandığı
anlaşılan kamera kayıtları elde edilememiştir ancak nezarethanelerdeki
kameralara ait görüntü kayıtlarının saklanma süreleri soruşturma makamlarınca
bilinen, en azından bilinmesi gereken bir husustur. Bu bakımdan kamera
kayıtlarının celbi konusunda soruşturma makamları gerekli özeni göstermemiştir.
40. Başvurucu ifadesinde kendisine kötü muamelede bulunan
polisleri teşhis edebileceğini beyan etmiş ve bir polisin eşkâlini verip bu
polise nasıl hitap edildiğini söylemiştir. Ne var ki teşhis işlemine
başvurulmamış, bahsi geçen polis ile gözaltı sürecinde görev alan diğer
polislerin tespitine yönelik araştırma yapılmamıştır. Ayrıca başvurucunun
iddialarının doğru olup olmadığının tespiti için gerekli olmasına karşın
başvurucu ile aynı anda ve aynı yerde gözaltına alınan kişilerin saptanması ve
beyanlarının alınması için hiçbir adım atılmamıştır. Oysa bu kişilerin konuyla
ilgili bilgi sahibi olma ihtimali yüksektir.
41. Gözaltı sürecinde alınan genel adli muayene raporları
ile başvurucunun İnfaz Kurumuna gönderilmesinden sonra vücudundaki izler
hakkında düzenlenen belgeler arasındaki çelişki olduğu açıktır. Başsavcılık bu
çelişkinin ortadan kaldırılması ve söz konusu izlerin neden daha önce tespit
edilemediğinin anlaşılması adına gözaltı sürecinde başvurucuyu muayene eden
doktorların ifadesini almayı düşünmemiştir.
42. Başsavcılık, İnfaz Kurumunda başvurucuda tespit
edilen izlerle ilgili başka tıbbi belge bulunup bulunmadığını araştırmamıştır.
Hâlbuki ceza infaz kurumuna giren her mahpusun doktorca muayene edilmesinin
yasal bir gereklilik olduğu dikkate alındığında başvurucunun Kampüs Devlet
Hastanesince de muayene edilmesi gerektiği bilinmelidir. Ayrıca Kampüs
Hastanesinde tespit edilen bulgular yönünden başvurucunun kesin adli raporu
aldırılmamıştır.
43. Başsavcılık verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararda başvurucunun tehdit iddiasıyla ilgili değerlendirmede bulunmadığı gibi
suç ihbarıyla ilgili yazının ekinde yer alan başvurucunun vücudunda izler
hakkında İnfaz Kurumu görevlileri tarafından düzenlenen tutanak ile Kampüs
Hastanesinde görevli doktorun 4/10/2018 tarihli muayenesinde tespit ettiği
bulgularla ilgili belgeyi de değerlendirmemiştir. Oysa suç ihbarına ekli olan
belgeler başvurucunun fiziksel şiddet uğradığına yönelik iddialarını destekler
mahiyettedir. Bu nedenle soruşturma dosyasında mevcut delillerin nesnel ve
tarafsız bir analizinin yapıldığını söylemek güçtür.
44. Anılan hususlar insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi için
yeterlidir.
45. Açıklanan gereklerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının kaldırılması için
yeniden soruşturma yapılması yanında kendisine manevi tazminat olarak 75.000 TL
ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince
yapılması gereken iş yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
48. Öte yandan ihlalin niteliği ve başvurucunun talebi
dikkate alınarak başvurucuya net 75.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL
EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor.2018/203886)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 75.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 364,60 TL başvurucu harcı ve 9.900 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/5/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, gözaltında fiziksel şiddete maruz
kaldığını, ancak eylemi gerçekleştiren görevliler hakkında etkili soruşturma
yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun yaralanmasına ilişkin yürütülen
soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı, maddi gereceğin ortaya çıkarılması
için gereken çabanın gösterilmediği gerekçesiyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum.
2. Başvurucunun, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme
ve devletin gizli kalması gereken bilgililerini siyasal veya askeri casusluk
amacıyla teminetme suçlarından 27/9/2018 tarihinde saat 22:55’ ten, 4/10/2018
tarihinde saat 10:50 ye kadar Ankara Emniyet Müdürlüğünde gözaltında tutulduğu,
akabinde 3/10/2018 tarihinde müdafi huzurunda kollukça ifadesinin alındığı ve
4/10/2018 tarihinde Batı Başsavcılığında ifadesine başvurulduğu; gözaltı
sürecinde ve 29/9/2018 tarihindeAnkara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde
raporunun alındığı ve her iki raporda da darp cebir izine rastlanmadığı, sadece
ayaklarında mantar enfeksiyonuna bağlı kızarıklar olduğu belirtilmiştir. Sulh
ceza hâkimliğinde 4/10/2018 tarihinde sorgusu yapılan başvurucunun
tutuklanmasına karar verildiği, sorgu esnasında gözaltı sürecinde karşılaştığı
herhangi bir kötü muameleden söz etmediği, aynı gün Sincan T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna girişte yapılan muayenesinde vücudunda bazı morluklar tespit
edildiği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine İnfaz Kurumu görevlilerince başvurucu
Kampus Devlet Hastanesine gönderilmiş, raporu alınmış ve ilgililer hakkında suç
duyurusunda bulunulmuştur.
3. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81). Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usuli
boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan
her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
4. Kötü muamele iddialarına ilişkin etkili bir
soruşturmanın başlatılabilmesi için, öncelikle işkence ve kötü muamele
konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için, her türlü makul şüpheden uzak kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı
emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir.
Ancak bu uygun koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğün
gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
5. Somut olayda başvurucu, gözaltında polislerin ayak
parmaklarını ezdiklerini, ayaklarına ve başına vurduklarını; doktora, maruz
kaldığı muameleleri anlattığını, ancak raporun bir suretinin verilmediğini ve
polislerden korktuğu ve tehditte bulundukları için doktora bir şey
söyleyemediğini, korktuğu içi polis amir ve memurlarından şikayetçi olmadığını
belirtmiştir. Batı Cumhuriyet Başsavcılığının, İnfaz Kurumu görevlilerince
yapılan ihbar üzerine derhal soruşturma başlattığı, başvurucunun hemen
ifadesine başvurduğu ve gözaltına alındığı Anakara Emniyet Müdürlüğünden kamera
kayıtlarını istediği, ayrıca başvurucu hakkında düzenlenen genel adli muayene
raporlarının istendiği görülmektedir.
6. Başsavcılık; başvurucunun gözaltı öncesinde ve
sonrasında alınan raporlarında darp cebir izine rastlanmadığı, bu haliyle
iddiasının somut bir delile dayanmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen sulh ceza
hâkimliği de Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle
itirazın reddine karar vermiştir. Ayrıca başvurucunun, 3/10/2018 tarihinde
müdafi huzurunda kollukça ifadesinin alındığı, 4/10/2018 tarihinde Batı
Başsavcılığında suçlama nedeniyle ifadesine başvurulduğu ve Sulh ceza
hâkimliğinde 4/10/2018 tarihinde sorgusunun yapıldığı esnada kamu görevlilerine
kötü muamele gördüğüne dair bir beyanının bulunmadığı görülmektedir.
Dolayısıyla Başsavcılık ve sulh ceza hâkimliği kararları dikkate alındığında
başvurucunun şikâyeti yönünden etkili ve yeterli bir soruşturmanın yapılmadığı
söylenemeyecektir.
7. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 17.maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.